• Sonuç bulunamadı

Hellenistik ve Roma dönemleri Sinop unguentariumları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hellenistik ve Roma dönemleri Sinop unguentariumları"

Copied!
134
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ARKEOLOJİ ANABİLİM DALI

KLASİK ARKEOLOJİ BİLİM DALI

HELLENISTIK VE ROMA DÖNEMLERI SINOP

UNGUENTARIUMLARI

Handan SÜZER

154203011007

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Dr. Öğr. Üyesi Suhal SAĞLAN

(2)
(3)
(4)
(5)

iv

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ... ii

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... iii

ÖNSÖZ ... v ÖZET... vi SUMMARY ... vii KISALTMALAR ... viii 1. GİRİŞ ... 1 1.1 KONU ... 1 1.2 AMAÇ ... 2 1.3 KAPSAM ... 3 1.4 YÖNTEM ... 4

2. SİNOP’UN TARİHİ COĞRAFYASI ... 6

3. UNGUENTARİUMLARIN GELİŞİMİ ... 12

4. HELLENİSTİK VE ROMA DÖNEMİ UNGUENTARİUMLARI ... 16

4.1. İğ Form Unguentariumlar ... 16

4.2. Torba Biçimli Unguentariumlar... 18

5. SİNOP HELLENİSTİK VE ROMA DÖNEMİ UNGUENTARİUMLARI ... 19

5.1. ESERLERİN TİPOLOJİK OLARAK İRDELENMESİ ... 20

5.1.1.İğ Biçimli (Fusiform) Ungentariumlar ... 20

5.1.2.Torba Biçimli (Bulbous) Unguentariumlar... 28

7.DEĞERLENDİRME VE SONUÇ ... 32

6.KATALOG ... 34

GRAFİKLER ... 109

HARİTALAR ... 118

(6)

v ÖNSÖZ

Seramik kaplar, tarihi geçmişi, kullanım alanları, üretim faaliyetlerinde kapladığı alan, ticari bir araç olması, üretildiği bölge veya yerleşim yerinden kültürel ve ekonomik izler taşıması ile insan hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. Günlük kullanımın yanında mezarlara armağan olarak da bırakılan unguentariumlar, ortaya çıktıkları dönemden itibaren antik dönemin önemli seramik gruplarından birini oluşturmuştur. Tezimize konu olan pişmiş toprak unguentariumların, dönemin ölü gömme gelenekleri ile ilişkili olarak mezar buluntuları olduklarını düşünmekteyiz. Kaplar, herhangi bir bilimsel ya da müze kurtarma kazısından ele geçmemiştir. Buluntu kontekstleri ile ilgili hiçbir bilgiye sahip değiliz. Söz konusu kaplar, çeşitli yıllarda Sinop Müzesi’ne satın alma yolu ve komisyon kararı ile kazandırılmıştır. Farklı dönemlere ait bu kapları, çalışmama izin veren ve müzede her türlü çalışma kolaylığını sağlayan, Sayın Hüseyin VURAL’a, Eray AKSOY’a, kıymetli arkadaşlarım Uzman Arkeolog Songül KARABIÇAK, Arkeolog Betül AKCAN ve Mimar Emre SÖZEL’e teşekkürlerimi sunarım, aynı zamanda müze personelinin göstermiş olduğu yakın ilgiden dolayı kendilerine ayrıca teşekkür ederim. Çalışmam esnasında bilimsel ışıklarından ilham aldığım Sayın Hocalarım Dr. Öğr. Üyesi Zafer KORKMAZ ve Dr. Öğr. Üyesi İlker Mete MİMİROĞLU’na, daha sonra bu malzemeleri çalışma isteğimi kabul eden ve tezimin her aşamasında yapmış olduğu açıklamalar ile beni yönlendiren değerli Hocam, Sayın Dr. Öğr. Üyesi Suhal SAĞLAN’a en içten duygularımla teşekkürlerimi sunarım. Eğitim hayatım boyunca maddi manevi desteklerini esirgemeyen aileme sonsuz teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunarım.

Handan SÜZER Konya-2019

(7)

vi T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Handan SÜZER

Numarası 154203011007

Ana Bilim / Bilim Dalı Arkeoloji/ Klasik Arkeoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Suhal SAĞLAN

Tezin Adı Hellenıstık ve Roma Dönemlerı Sınop Unguentarıumları ÖZET

Günümüzde olduğu gibi Antik Çağ toplumlarında da bir yerleşim yerinin veya bir bölgenin ekonomik, kültürel ve sosyal yapısını anlamak açısından o topluluğun üretim faaliyetlerinin bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Toplumun her sınıfında, farklı işlevler doğrultusunda kullanılan seramiklerin, sayısal yoğunluğu, hamur-astar kalitesi, tipoloji farklılıkları, dönemin iktisadi ve sosyolojik değişimlerini ortaya koymaktadır.

Çalışmamızın konusunu, Sinop Müzesi’ne çeşitli yıllarda satın alma yolu ile kazandırılmış Hellenistik ve Roma Dönemi’ne ait bir grup pişmiş toprak unguentarium oluşturmaktadır. Toplamda 75 adet malzemeyi çalıştık. Bu kaplar, temel olarak parfüm ürünleri, yağlar, kremler ve kozmetik maddelerini muhafaza etmek için kullanılmıştır. Kaplar, farklı alanlarda bulunabilmektedirler. Örneğin, halkın yasam alanlarında, tapınak alanlarında; çoğunlukla nekropol alanlarında bulunmuşlardır. Biz, çalışma konumuz içerisinde bulunan bu kapların mezar buluntuları olduklarını düşünüyoruz. İlk olarak nerede üretildiler? Açıkçası bilmiyoruz, Hellenistik Dönem’den Erken Bizans Dönemi’ne kadar kullanıldılar. Çalışmamız genel olarak unguentariumların tipolojisi ve alt tipolojisi, göreceli kronolojisi, işlevleri ve bu kapların belli karakteristik özelliklerini içerir.

(8)

vii T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Handan SÜZER

Numarası 154203011007

Ana Bilim / Bilim Dalı Arkeoloji/ Klasik Arkeoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Suhal SAĞLAN

Tezin İngilizce Adı Unguentaria of Sinop in Hellenistic and Roman Periods

SUMMARY

In today's ancient societies, it is very important to know the place, or economic, cultural and social structure of this community's production activities. It puts the numerical density of ceramics used in society class using different functions, the quality of dough lining, typology types, economic and sociological diversity of the period.

The subject of our study is a group of unguentariums made from a historical purchase in the Sinop Museum and consisting of terracotta earth belonging to the Hellenistic and Roman Period. A total of 75 materials have been studied. These containers are mainly used to contain perfume products, oils, creams and cosmetics. Containers can be found in different things. To make production in the legislative organs and temples of the people; abandoned necropolis. By reading that these vessels are grave finds. Where were they first produced? Obviously we do not know, they were used from the Hellenistic Period to the Early Byzantine Period. Our study generally includes the typology and subtypes of these vessels, their relative chronology, their position and specific characteristics.

(9)

viii KISALTMALAR

AA Archäologischer Anzeiger

AA Atölye Alanı

AT Atım Tabakası

AJA American Journal of Archaeology

AM Athenische Mitteilungen

AMS Asia Minor Studien

Anat.Stud. Anatolian Studies

A.Ç. Ağız çapı

BASOR Bulletin of the American Schools of Oriental Research in Jerusalem

BerRGK Bericht der Römische-Germanischen Kommission

Bkz. Bakınız

cm. Santimetre

Çiz. Çizim

DOP Dumbarton Oaks Studies

fig. Figür

Gen. Genişlik

h: Kap yüksekliği

IsrExplJ Israel Exploration Journal

MÖ Milattan önce

JFA Journal of Field Archeology

JHS Journal of Hellenic Studies

JRS The Journal of Roman Studies

Kat. No. Katalog Numarası

KST Kazı Sonuçları Toplantısı

(10)

ix

Archaeology and History

Lev. Levha

m. Metre

MS Milattan sonra

no. Numara

PBSR Papers of the British School at Rome

Pontica Studii şi materiale de istorie, archeologie şi muzeografie, Constanta

Pl. Plate

Pt. Pişmiş Toprak

RCRF Acta Rei Cretariae Romanae Fautorum Acta

RDAC Report of the Department of Antiquities, Cyprus RStLig. Rivista de studi liguri

Res. Resim R. Çap r. Yarıçap Taf. Tafel tip. Tipoloji yy. yüzyıl Yük. Yükseklik vb. ve benzeri vd. ve diğerleri

(11)

1 1. GİRİŞ

1.1 KONU

Bu çalışmanın konusunu Sinop Hellenistik ve Roma dönemi Unguentariumları oluşturmaktadır. Seramik kapların ana maddesini oluşturan kil, konar-göçer toplumdan yerleşik yaşama geçilmesi ile birlikte insan yaşamında önemli yere sahip malzemelerden biridir. Doğada bol rastlanması, ekonomik olması ve kolay işlenebilirliği, yüzyıllardır insanların tercih ettiği bir hammadde olmasında belirleyici olmuştur1. Anadolu’nun en kuzey noktasında, Güney Karadeniz de

bulunan Sinop ili sahip olduğu coğrafi konumu sebebiyle antik dönemden günümüze kadar her dönemde en önemli kavşak ve geçiş noktalarından biri olmuştur. Ve bu konumunu halen devam ettirmektedir. Demir Çağından öncesi pek bilinmese de Neolitik dönemden itibaren yerleşim görmeye başlayan Sinop'ta bugüne kadar kesintisiz bir yerleşim söz konusu olmuş ve bu sayede de bir çok uygarlık ve kültüre de ev sahipliği yapmıştır. Antik Çağ'da Paphlagonia Bölgesi olarak adlandırılan bölgede yer alan Sinop’ta bugüne kadar yapılan araştırmaların bir çoğu kentin farklı arkeolojik buluntuları üzerine olmuştur. Ne yazık ki unguentariumları ile ilgili ya hiç ya da yeterince araştırmalarda bulunulmamıştır. Oysa Sinop ve çevresi özellikle Hellenistik ve Roma Dönemleri için de çok değerli arkeolojik belgelere sahiptir.

Uzun yıllardır arkeoloji literatüründe “gözyaşı şişesi” olarakta bilinen unguentriumların türkçe karşılığı henüz tam olarak kesinliğe kavuşmuş değildir. Bazı bilim insanlarınca içlerinde unguentlerin muhafaza edilebileceği “koku kabı” şeklinde de tanımlanmaktadır. En bilinen şekli ile pişmiş toprak ve camdan yapılan bu eserler günümüze kadar başta tez konumu kapsayan Sinop olmak üzere birçok antik yerleşimde bulunmuştur. Sinop Unguentariumlarının formları, üretim teknikleri, etkileşimde bulunduğu merkezler ve kapların tarihsel aralıklarını belirleme üzerinedir.

(12)

2 1.2 AMAÇ

Seramik kaplar, tarihi geçmişi, kullanım alanları, üretim faaliyetlerinde kapladığı alan, ticari bir araç olması, üretildiği bölge veya yerleşim yerinden kültürel ve ekonomik izler taşıması ile insan hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. Zira kapların üzerinde yer alan betimler ve kap formları yörenin sosyo-ekonomik yapısı, iletişimde bulunduğu diğer bölge veya toplumlar ve kabın işlevi hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar. Sinop Hellenistik ve Roma dönemi Unguentariumları; dönem içerisindeki ticari ilişkileri, diğer yerleşim yerleri veya bölgeleri ile olan iletişimlerine açıklık getirecektir.

Çalışılan bu tez sayesinde öncelikle bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar derlenerek tüm bilinenlerin bir çatı altında toplanması sağlanmış olacaktır. Bunun üzerine elde edilecek olan yeni bilgi ve bulgular da eklendiğinde Sinop Unguentariımları hakkında oldukça önemli sonuçlar ortaya konabilecektir. Sinop ilinin fiziki coğrafyası göz önünde bulundurularak antik dönemde ticarette işlediği rol ve bu rolün unguentarium ticareti üzerine ekonomik ve sosyo kültürel etkisi, bağlantısı göz önüne serilecektir. Sinop unguentariumları hakkında ulaşılan bilgiler, ülkemizin ve özellikle bölgenin diğer yerleşimler ve medeniyetler ile alakasını ortaya koyarak antik dönem içindeki soru işaretleri cevap bulacaktır. Unguentariumlar hakkında edinilen veriler, söz konusu coğrafyada bu eserlerin ne amaçla kullanıldığı ve bunlardan günümüze nelerin ulaşabildiğini ortaya koyacaktır. Bu sayede de Sinop Unguentariumlarının düzenli bir çalışması yapılmış olup Sinop’un tanıtımına ve bölgeye olan ilginin artmasına katkı sağlanmış olunacaktır. Her şeyden önemlisi konuya ilgi duyan herkes için toplu bir başvuru kaynağı ortay konmuş olacaktır.

(13)

3 1.3 KAPSAM

Sinop Müzesi’nde bulunan pişmiş toprak Unguentariumlar, Sinop’ta bulunan antik yerleşimlerde açığa çıkarılan unguentariumlar ve bugüne kadar konuyla ilgili yapılan araştırmalar sonucu yayınlanan bilimsel verilerin birlikte değerlendirilmesidir. Bu maksatla bilimsel disiplinimize uyan dönemler öncelikli olmak üzere Sinop’ta bulunan unguentariumların Hellenistik Dönemden başlayarak Geç Roma Dönemi'ne kadar olan evresi her yönüyle arkeolojik bilimsel araştırma metotlarına uygun bir şekilde ele alınacaktır. Böylece hem Sinop’un tarihi süreç içerisinde geçirdiği kültürel değişim/gelişim gözler önüne serilecek hem de kentin sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı hakkında önemli bilgiler elde edilecektir. Ayrıca gerekli litaratür taraması yapıldıktan sonra bu eserlerin tarihsel süreç, stil, kullanım amacı ve tipoloji açısından değerlendirilmesinin yanı sıra bilinen örnekleri ile karşılaştırılması yapılacaktır. Bu değerlendirmeler sonucunda unguentariumların antik dönem içindeki gelişim ve değişimlerinin saptanması ile mevcut tipoloji genişletileceğine inanılmıştır.

(14)

4 1.4 YÖNTEM

Çalışma esnasında Arkeoloji biliminin disiplinine uygun yöntemler dahilinde bir değerlendirme yapılmış olup, ilk etapta gerekli olan malzemenin temini sağlanmıştır. Daha sonra eserlerin teslim edildiği Sinop Müzesine gerekli izin belgeleri ile gidilerek burada profesyonel fotoğraf çekimi, katalog çalışması ve teknik çizimleri yapılmış ve mevcut bilgiler değerlendirilerek kayıt altına alınmıştır. Tespiti gerçekleştirilen ve kayıt altına alınan malzemenin diğer örneklerle karşılaştırılması amacıyla, literatür taraması yapılmıştır. Tüm bu çalışmalar boyunca sistemli bir düzen sürdürülmüş ve her aşama kayıt altına alınmıştır. Her türlü yazılı ve görsel malzeme dijital ortama aktarılmıştır.

Öncelikle geniş çaplı literatür çalışması yapılmış olup, bu çalışma İstanbul'da yer alan Alman Arkeoloji Enstitüsü Kütüphanesi, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü Kütüphanesi, Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Arkeolojik Çevre Değerleri Araştırma Merkezi ve Konya Selçuk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi ve Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arif Müfid Mansel Kütüphanelerinde gerçekleştirilmiştir.

Çalışmamın konusu olan eserler Sinop Müzesin’de bulunmaktadır. Araştırma esnasında yörede konaklanarak çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda müzede bulunan eserin gerekli ölçümleri yapılmış, fotoğraflama işlemi tamamlanmıştır. Elde edilen veriler dijital ortama aktarılmıştır.

Çalışmanın neticesinde; Sinop Kentin’de bulunmuş olan ‘unguentariumlar’ diğer bölgelerde bulunan ‘unguentarium’ larla karşılaştırılarak benzerlikleri ve farklılıkları tespit edilmiştir. Tüm bu ‘unguentarium’ tiplerinin Antik dönemde hangi amaçla kullanıldığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Böyle bir çalışma ardından, ilerleyen dönemde bulunacak olan “unguentarium”lar hakkında literatürde daha geniş bir yer açılmış ve yapılabilecek katalog çalışmaları için oldukça faydalı olacağına inanılmıştır .

Sinop’un tarihi coğrafyası, Araştırma tarihi, Sinop Müzesinde kazandırılan unguentariumları ışığında; Genel Form Grupları, Genel değerlendirme, sonuç,

(15)

5

tablolar, katalog, resimler ve çizimlerden oluşmaktadır. Her başlık altında tüm seramik buluntular, kil, astar, yüzey özellikleri, form biçimleri, tipolojik karşılaştırma ve öngörülen tarihi çerçeve ile açıklanmaya çalışılmıştır. Her bir seramik formu dönem, kullanım amaçlarına göre tipolojik olarak ele alınmıştır.

(16)

6 2. SİNOP’UN TARİHİ COĞRAFYASI

Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir iç deniz vazifesinde bulunan Karadeniz’in kıyıları birçok önemli kente ev sahipliği yapmaktadır2 3 4. Söz konusu

Karadeniz güneyde Kuzey Anadolu Dağları ile kuzeyde Kırım ve Kafkas Dağları arasında ve Genç Tektonik hareketlerin oluşturduğu bir kuşak üstünde yer almaktadır5. Karadeniz kıyı şeridinin önemli kıyı kentlerinden bir tanesi olan Sinop,

Boztepe Burnu ve çevresinin çevrelediği alana bir diğer ifade ile sarp yamaçları bulunan ve zirve noktasında geniş yaylası bulunan bir burun üzerinde kurulmuştur6.

Sinop’un güneyinde Çorum, batısında Kastamonu, doğusunda Samsun illeri ve kuzeyinde Karadeniz bulunmaktadır. Doğu batı istikametinde uzanana Küre (İsfendiyar) Dağları’nın doğusu Sinop’u ikiye ayırmaktadır7. Ayrıca Küre Dağları

üzerinde bulunan Zindan Dağı (1730 m.) kentin en yüksek kısmıdır. Karadenize kıyı olan bu şehrin biri güneyde birisi kuzey batıda olmak üzere iki limanı mevcuttur. Doğal bir liman görünümünde olan güney limanı Karadeniz dalgalarına ve kuzeyden esen rüzgarlara kapalı olmasından dolayı ayrıca önem arz etmektedir8.

Sinop isimi hakkında birçok görüş ve yorum bulunmaktadır. Konu hakkındaki ilk görüş “Sinope” adının Hitit belgelerinde ismi geçen geçen Sinuwa’dan geldiği yönündedir9. Başka bir görüşe göre Sinop adının ay tanrısı

Sin'den geldiği şeklindedir1011.

2 The Travels of îbn Batuta, A.D. 1325 - 1354,349 - 354 ; Evliya Çelebi, Seyahatname III, s.75 vd.; Katip Çelebi,Cihannüma,s.75vdd.;Hamilton, Researches in Asia Minor,s.159, 306 vdd.;Texier, Asie Mineure, s.19 vd. , 621 vdd. ; Feruhan Bey, Bağdad'a Seyahat, s.l vd.; Darkot, İA, X (1988),s.685 vd. 3 Işık, 2001, 1; Keleş, 2010, s.30

4 Strabon, VII, 3, 6; Rostovtzeff, 1959, 572; Hind, 1969, 3; Diakov - Covalev, 1987, 350; Atasoy, 1997,2; E.Friedell, Antik Yunan’ın Kültür Tarihi (1999) 90- 91; Sevin, 2001, 2, 3; Işık, 2001, 1; N.Kaşıkçı- H.Yılmaz, Karadeniz’in Öte Yakası (2002) 10.; ; Keleş, 2010,s.30

5 Bijiksyan, 1969, E; Keleş, 2010; Hind, 1971,4, Işık, 2001, 2. Tarkan, Sinop Coğrafyası, s.6 vd.

6 Bijiksyan, 1969, 1; Hind, 1971, 4; Işık, 2001, 2.; Atasoy, 1997, 2; Işık, 2001, 2.; M. Danoff. “Pontus Euxenios”. RE, IX, 1962, 866 -1175. ;Atasoy, 1997, 2; Işık, 2001,2.;Diakov - Kovalev, 1987, 350.; M. Danoff, “Pontus Euxenios”. RE, IX, 1962, 866 -1175; Hind, 1971, 4; Diakov - Kovalev, 1987, 350,;Atasoy, 1997, 2; M.Özsait, “İlkçağ Tarihinde Trabzon ve Çevresi” Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri, 1998, 38; Tezgör,1998, 96; E. Friedell, Antik Yunan’ın Kültür Tarihi (1999) 90- 91; Sevin,; Keleş, 2010

7 Robinson, 1906, 126, Bijiksyan, 1969, 28; Hind, 1971, 12; Ebcioğlu, 1974, 91; Boardman, 1988, 264.; A.Bryer - D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of Pontos (1985) 63.; Keleş, 2010 8 .Safran, “XIII ve XlV.yy’da Karadeniz Limanlarının Ticari ve Tarihi Önemi” Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, 1998, 460. ; Hind, 1971,26.; H.Tarkan, Sinop Coğrafyası (1941) 6; Sinop, 93, 52.; Robinson, 1906, 125.

9 KBO. IV 13 145’; KBO XVI 42 Rs. 6’; Monde-Tischler, a.g.e., s. 358.; Umar, Türkiye’deki Yer Adları, s.342, 732. B.Umar Sinuwa, Sinop kentinin ilkçağdaki adının Hitit metinlerinde görülen biçimidir. Sinop ekonomisinin o çağda özellikle balıkçılığa bağımlı olduğunu bilmekteyiz. Bu yüzden, kentin S(wa)-Inuwa,

(17)

7

Sinope’ adının bir amazon kraliçesi olan Sinova'dan geldiği yönünde de görüşler bulunmaktadır12 13. Bu konu hakkında ileri sürülen bir başka görüş ise

Sinop isminin “kırmak, dökmek , parçalamak manasına gelen Grekçe bir kelime olan “jivomαi “ (Sinomai) kelimesinden türediği şeklindedir14 15. Coğrafi konum

olarak sarp arazilere sahip olması ve buraya gelen gemiler için tehlike arz etmesi düşünüldüğünde bu görüş dahada bir önem kazanmakatadır1617. Son olarak en kabul

gören görüş ise mitolojide ırmak tanrısı bilinen Asopos’un kızı Sinope’den geldiği düşüncesidir1819.

Sinop ili ve çevresinde gerçekletirilen araştırmalar neticesinde Alt Paleolitik Çağ’a (MÖ 40.000 - 12.000) ait birçok sayıda yerleşimin olduğu ortaya koymuştur20. Özellikle Orta Karadeniz Bölgesi’ndeki en erken dönemlere işaret eden

yerleşim izlerini de Sinop’da İnceburun ve çevresinde rastlanmıştır21. Bu dönem ve

sonrasından itibaren bahsi geçen çevreden süreklilik gösteren bir yerleşimin varlığından bahsedilebilir22. Bu yerleşim şekillenmesi özellikle kıyı şeridi boyunca,

vadilerden ve nehir ağızlarında görülmektedir2324.

Bölge’de Kalkolitik ve Tunç Çağları’na tarihlenen yerleşim kalıntılarına rastlanmıştır25 26. Çinebek Tepe, Kiron Höyük ve İlya’nın Yeri’nde bölgenin erken

Güzel-balıklık (balıkyurdu) adım taşıması pek yerli yerindedir" demektedir. Ayrıca O, Sinuwa 'nın Luwi dili sözcük ve takılarıyla türetilmiş adların Paphlagonia'da kullanılan örneklerinden biri olduğu görüşündedir. Ayrıca bk. Ertem, Coğrafya Adları Dizini, s. 125

10 Robinson, 1906, 147; Gökoğlu, 1952, 17.

11 A.Erzen, “Av tanrısı Men’in Adı ve Menşei Hakkında” Belleten XVII, Sayı. 65, 1953, 11; R.Hamann, Geschichte der Kunst (1956) 400.

12 Hind, 1971, 13; Grimal, 1997, 723. 13 Grimal, 1997, 723. ; Pekman, 1970, 11.

14 Robinson, 1906, 149; Lideel - Scott’s, A Lexicon (Greek - English Lexicon) (1966) 635, 636.

15 Robinson, 1906, 147; R.Graves, The Greek Myths (1955) 233; Bijiksyan, 1969, 30; Pekman, 1970, 10; Hind, 1971, 13; Drews, 1976, 24; Erhat, 1983, 297; Can, 1994, 484; Grimal, 1997, 737.

16 Pekman, 1970, 10.

17 Ş.Dönmez, “ Central Black Sea Region Surveys" Istanbul University’s Contributions to Archaeology in Turkey 1932 - 2000 (2001) 303. ; M.Aydın, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, “Sinop” mad. Cilt. 3, 1997, 1674- 1675.

18 Streuber, 1855; Bilabel, 1920, 30; Pekman, 1970, 9; Hind, 1971, 13; Drews, 1976, 24.

19 Streuber, 1855, 4; Pekman, 1970, 9; E.Hamilton, Mitologya, Çev.Ü.Tamer (1983) 242; A.Erhat, Mitoloji Sözlüğü (1993) 349; Can,1994, 484; Grimal, 1997, 737.

20 Işın-Tatlıcan-Işın, a.g.e., s.4

21 Hamilton, a.g.e., s.159. Ayrıca bk. Robinson , AJA , IX ( 1905), s. 307 ; Moltke (a.g.e., s.208 vd.) Hamilton ile aynı tespitleri yapmıştır.

22 Işın - Tatlıcan - Işın, 1983, 8

23 Pekman, 1970, 10.

24 Ş.Dönmez, “ Central Black Sea Region Surveys" Istanbul University’s Contributions to Archaeology in Turkey 1932 - 2000 (2001) 303.

25 Erzen, a.g.m,, s.5 vd.; Huot, a.g.e., s.87 vd. 26 Bumey, a.g.ın., s. 184; Huot, a.g.e., s.87.

(18)

8

yerleşimleri olarak bilinen Geç Kalkolitik ve Erken Tunç dönemi bulguları ele geçirilmiştir27. Bu yerleşimlerin yanı sıra Kocagöz Höyükte, Maltepe ve Halil Usta

Tepesi’nde Geç Kalkolitik ve Erken Tunç Dönemleri’ne tarihlenen bulgular tespit edilmiştir282930.

M.Ö. II. Binyılda Sinope’nin konumu ilgili bilgiler çok açık değildir31. Erken

dönemlerde Sinop’un Ortadoğu deniz ve kara yollarının Karadeniz'deki en işlek ve güvenli bir limanı olması sebebyile bu çevreye hakim olmak isteyen birçok medeniyetin uğrak noktası olmuştur32.

Bahsi geçen periyot ile ilgili tek yazılı unsurlar Hitit metinleridir33. Bu

metinlerde ifade edilen ve Hitit medeniyetinin kuzeyinde yer aldığı biline Kaşkaların bu süreçte Sinope ve çevresine sahip oldukları düşünülmektedir34 35. Fakat bu

düşünceler arkeolojik verilerle kanıtlanmamış olduğu gibi bu konuda ileri sürülen filolojik tezlerde şu aşamada kesinlik kazanmamıştır36. Kaşkaların tarihsel süreç

içerinde hangi bölgede hüküm sürdükleri net olarak belli değildir37. Fakat, genel

hatları ile Hitit Devleti'nin kuzeyinde, Sinop-Ordu arasındaki çevrede yaşadıkları ve Hitit Devleti’nin güçsüzleştiği dönemlerde Dönem dönem bazen Pala, Tum(m)ana gibi çevrelere de hakim oldukları ifade edilmektedir38. Bu dönemlerde Sinop'ta

hüküm süren bir diğer gücün ise Asurlular olduğu düşünülmekle birlikte bu konu

27 Ş.Dönmez, “Sinop - Samsun - Amasya İlleri Yüzey Araştırması” XVI.Araştırma Sonuçları Toplantısı II, 1998, 518.

28 W.Lamb, “New Developments in Early Anatolian Archaeology” IRAQ XI, 1944, 194; C.A.Burney, “ Northern Anatolia Before Classical Times” AnatStu VI, 1956, 181 ; Ş. Dönmez, “Sinop - Samsun - Amasya İlleri Yüzey Araştırması” XVI.Araştırma Sonuçları Toplantısı, II, 1998, 518, 519.

29 O.Doonan -A Gantos -F. Hiebert - M. Besonen - M. Watters, “ Sinop ye Ceyresi Arkeolojik Yüzey Araştırması” XVIII. Araştırma sonuçları Toplantısı, I.Cilt, 2000, 142.

30 Sinop 93, 30.

31 Erzen, TAD, W1 (1956), s.70 vdd. 32 Işın - Tatlıcan - Işın, 1983, 8

33 Işın-Tatlıcan-Işın, Sinop, s.7. 34 Erzen, TAD, W1 (1956), s.70 vdd.

35 Dinçol'da (a.g.e., s.43) Hattuşili'nin Kaşkalan böyle açık bir şekilde dize getirmesi sonucu Kral

Mmvatalli'nin ülkenin batı ve güney-batısma karşı başarılı seferler düzenleyebildiği ve özellikle Mısır’a karşı sert bir tutum izleyebildiğini belirtmektedir. Bu durum Kaşkalann ne derecede güçlü olduklanmn çok açık bir kanıtıdır. Hititler uzun süre kuzeydeki Kaşka düşmanıyla mücadele etmişler ve ancak bunu başardıktan sonra çevre bölgelerle ilgilenmeye başlamışlardır; aynca bk. Mellaart, AS, XVIII (1968), s. 199.

36 Monde-Tischler, Répertoire Géographique des Textes Cunéiformes VI, s. 190 vdd; Ertem, Pala- Tum(m)ana, s.l, 3vd; Mellaart, AS, XVIII, (1968), s. 191; Dinçol-Yakar, Belleten, XXXVIII/ 152(1974), s.364, Kaşka adının türlü yazılış şekilleri ve Hitit kayıtlarında geçtiği yerleri için bk., Schuler, Die Kaskaer, s.84 vdd., 109 vdd,119.

37 Erzen, TAD, W1 (1956), s.70 vdd. 38 Işın-Tatlıcan-Işın, Sinop, s.7.

(19)

9

üzerine oldukça büyük tartışmalar vardır39. Anadolu’da farklı dönemlerde

Asurluların Anadolu’da ticari faaliyetlerde bulundukları bilinse de bu ticaret organizasyonun Kuzeyde Kültepe'deki Kaniş Karum'u geçmediği bilinmektedir40.

MÖ XII. Yy’ın başlarında Trakya'dan Boğazlar üzerinden Anadolu'ya geçen Phrygler Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasında büyük bir rol oynamışlardır. MÖ 8. yy’da Bölgenin bir kolonizasyon hareketine sahne olduğu bilinmektedir41. MÖ

7.yy’da bir Kimmerlerin, Sinope ve çevresinde yurt edindikleri düşünülmektedir42.

Karadeniz'in kuzeyinde mesken edinmiş olan bu halk, İskitlerin baskısı sonucunda yerlerinden terk ederek Ön Asya ve Batı’ya göç etmişlerdir4344.

MÖ 6. Yy’da ise bölgede Persler hüküm sürmüştür45. Perslerin bu çevredeki

kentleri ne şekilde idare ettikleri bilinmese de bahsi geçen kentlerin otonom yapıda oldukları46 II. Kyros örneğinde olduğu gibi47, tiranlar tarafından yönetildikleri48 ve

devlete vergi ödedikleri belirtilmektedir4950.

MÖ 6. yy’da, I.Darius’un idari teşkilatlanma sistemine göre Sinop, Kapadokia satraplarının idaresine verilmiş akabindeki periyotta ise “Pontus Kapadokyası” adı verilen sınırlar dahilinde yer almıştır51 52. MÖ V. yy’da Sinop'un

da yer aldığı kıyı kentleri Persler ve Atina arasında mücadeleye sahne olmuştur5354.

39 Işın - Tatlıcan - Işın, 1983, 8. 40 Işın - Tatlıcan - Işın, 1983, 8

41 Erzen; (TAD, VI-1(1956), s.71) "Yalnız Grekleı’den başka milletlere ait olarak, en eski kültür bakiyesi ilk Grek kalıntılarıyla birlikte bulunan Phryg keramiğidirki, bundan Grek kolonizasyonun başından beri Greklerle beraber Phryglerin de burada yaşamış olduktan anlaşılır" demektedir. Aynca bk. Akurgal, a.g.e., s.20-21, Tablo 33.

42 Strabon, 1,3,21. 43 Herodot, IV, 12.

44 Robinson, 1906, 148; Graham, 1958, 34; Drews, 1976, 22; Hind, 1988. 45 Sinop 93, 31; K.K.Eyüpgiller, Bir Kent Tarihi Kastamonu (1999) 40. 46 A.J.Toynbee, A Study of History Vol. VIII, 1955, 414; Günaltay, 1987, 31. 47 Umar, 2000,32 33.

48 J.W.Swan, Peoples of the Ancient World, 1959, 228-229; H.Berve, Die Tyrannis Bei Den Griechen I, 1967, 187; Hind, 1971, 37; Günaltay, 1987, 29; Umar, 2000, 21.

49 Tesetskhladze,1997, 463. M.Demir, “Perikles’in Karadeniz Seferi üzerine Yeni bir Yorum” Belleten 243, Cilt.LXV, 2001, 529.

50 E.Meyer, Geschichte des Altertums, 1954,725; H.Mattingly, “Athens and Black Sea in The Fifth Century”. Sur Les Traces Des Argonautes, 1996, 153.

51 E.Meyer, Geschichte des Altertums, 1954,725; H.Mattingly, “Athens and Black Sea in The Fifth Century”. Sur Les Traces Des Argonautes, 1996, 153.

52 Robinson, 1906, 247; Hind, 1971, 39; Simonatta, 1977 13; Günaltay, 1987, 29. 53 Herodotos, 1.72.

54 Charleswortli, Trade Routes and Commerce, s.79; Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, s.28; Winfield, AS, XXVII (1977), s. 155.

(20)

10

MÖ 436 yılında Perikles, Karadenizdeki yerli bey ve krallıkları korkutmuş, Öyle ki bir hellen şehri olarak bilinen Sinop’un iç işlerinde müdahalede bulunmuştur55 56. Bu süreçte Timesilaos'u görevinden azletmiş, buradaki topraklara

Atina’dan getirdiği 600 göçmeni yurt olarak vermiştir57 58. Kapadokya satrabı

Datames MÖ. 4.yy. ortalarında, Karadeniz güneyinde büyük bir güç olmuş ve aynı süreçte kendi adına sikke darp ettirmiştir59 60 61. Büyük İskender MÖ 332’de

Anadolu’ya girince bu olayı fırsat olarak gören I.Ariarathes Kapadokya'da bağımsızlığını ilan etmiştir62 63. Bu zaman zarfında Sinop’u ele geçiren I. Ariarathes

de kendi adına sikke bastırmıştır64 65. MÖ. 302 yılında II. Mithridates,

Paphlagonia'da ve Pontus Kapadokyası dağınık şekilde yaşayan prenslikleri ve krallıkları bir araya toplamış ve bu bölgede oldukça büyük bir devlet inşa etmiştir66.

II. Mithridates bu süreçte Samsun ve Amasya’yı ele geçirmiş fakat Sinope’ye egemen olamamıştır67. II. Mithridates’in vefatından sonra yerine geçen Pharnakes68,

Sinop’u ele geçirdikten sonra Karadeniz’in batısına özellikle kıyı şehirleri üzerine ilerlemiştir69. Fakat bu süreçte Romalıların baskısıyla karşılaşan Pharnekes, Roma ile

barış yapmıştır70.

Mithridates Philopator MÖ. 169 yılında Pontus krallığının başına geçmiştir71.

Bu tarihten sonra Mithridates Philopator ile birlikte Sinope daha da gelişmeye başlamış hatta başkent Sinope olmuştur72. MÖ 120 yılında Mithridates Eupator

55 Robinson, 1906, 247; Hind, 1971, 39; Simonatta, 1977 13; Günaltay, 1987, 29. 56 Işın - Tathcan - Işın, 1983, 11

57 M.Debout, Pericles (1920) 153-155; H.B. Mattingly, “Athens and Black Sea in Fifth Century BC.” Sur Les Argonautes Vol.l, 54,1996, 152-157; Tsetskhladze, 1997 461- 466; M. Demir, “Perikles’in Karadeniz Seferi Üzerine Bir Yorum” Belleten, LXV, 243, 2001, 529.

58 Tsetskhladze, 1997, 462. 59 Işın - Tathcan - Işın, 1983, 11 60 Işın - Tathcan - Işın, 1983, 11

61 Tokgöz, 1973,14; M. Aydın, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, “Sinop”, mad. Cilt 3, 1997, 1674 - 1675. 62 Robinson, 1906, 247; Hind, 1971, 39; Simonatta, 1977 13; Günaltay, 1987, 29.

63 Işın - Tathcan - Işın, 1983, 11 64 Robinson, 1930, 7.

65 W.W.Tarn, “Persia From Xerxes to Alexandr” CAH VI, 1975, 19

66 Tokgöz, 1973,14; M. Aydın, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, “Sinop”, mad. Cilt 3, 1997 , 1674 - 1675. 67 Tokgöz, 1973, 14.

68 Streuber, 1855, 84, 85; Robinson, 1906, 250; Tokgöz, 1973, 14; Freely, 1996, 47. 69 Tokgöz, 1973, 14; Freely, 1996, 47.

70 Streuber, 1855, 84, 85; Robinson, 1906, 250; Tokgöz, 1973, 14; Freely, 1996, 47. 71 Tokgöz, 1973, 14; Freely, 1996, 47.

(21)

11

devletin başına geçmiş, bir Sinop’lu olan Mithridates Eupator döneminde kültür ve sanatta en yüksek dönem yaşamıştır73.

Mithridates Eupator döneminde Karadeniz bir Pontus Gölü haline gelmiştir74. Mithridates'in Romalılara yenilmesinin akabinde Pontus devleti dağılmış75, Sinop'a

egemen olan Romalılar kenti tahrip etmişlerdir76. Bu süreçten sonra Sinop’ta Roma

hâkimiyet kurmuştur7778.

Roma egemenliğindeki Sinop’ta en parlak dönem Caesar döneminde yaşanmıştır. Caesar, maddi desteklerinin yanı sıra İznik yakınlarındaki kolonileri de Sinop’a göndererek yeni bir Roma kolonisi olan "Colonia Julia Felix Sinope”nin kurulması için ilk adımlar atılmaya başlamış oldu79. Romanın Doğu ve Batı olmak

üzere ikiye ayrılmasının ardından Doğu Roma sınırlarında içerisinde kalan Sinop küçülmüş ve refah düzeyi düşmeye başlamıştır80 81. Bu süreçten sonra Sinop’ta

Hırıstıyanlık hızla yayılmaya başlamıştır. MS 8 yy’ sonrasında Vereglerin saldırısı ile karşılaşan kent ayrıca, göçebe vurgun faaliyetlerinde bulunan topluluklarında istilaları ile mücadele etmek zorunda kalmıştır82. Ve bu faaliyerler kentte oldukça

büyük zararlar vermiştir83 84. 1204 yılından sonra Trabzon İmparatorluğu’nun eline

geçen kent85, 1214 yılında Türklerin egemenliği altına girmiştir86878889.

73 Tokgöz, 1973, 14; Işın -Tatlıcan- Işın, 1983, 12; M. Aydın, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, “Sinop” mad. Cilt.3, 1997, 1674- 1675.

74 Tokgöz, 1973, 16.

75 Tokgöz, 1973, 16; Freely, 1996, 47.

76 Tokgöz, 1973, 14; Işın -Tatlıcan- Işın, 1983, 12; M. Aydın, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, “Sinop” mad. Cilt.3, 1997, 1674- 1675.

77 Işın - Tathcan - Işın, 1983, 11 78 Tokgöz, 1973, 16.

79 Robinson, 1906, 251; A. Bryer-D.Winfield, The Byzantine Monuments and Topography ofPontos (1985) 70. Bu dönemde Sinop’a verilen Unvanlar :

1 - C.I.F : COLONİA IVLIA FELIX (Mutlu Koloni)

2 - C.A.S. : COLONİA AVGVSTA SINOPE (Augusta’nm Kolonisi)

3 - C.I.A.S. : COLONİA IVLIA AVGVSTA SINOPE (Augusta’nın Kolonisi Sinop)

4 - C.R.I.F.S. : COLONİA ROMANA IVLIA FELIX SINOPE (Mutlu Roma Kolonisi Sinop) şeklindedir. Streuber, 1885, 102. 80 Tokgöz, 1973, 18. 81 Sinop 93, 33; Freely,1996, 49. 82 Tokgöz, 1973, 18. 83 Freely, 1996, 49. 84 Sinop 93, 33; Freely,1996, 49. 85 Freely, 1996, 49. 86 Sinop 93, 33; Freely,1996, 49. 87 Sinop 93,41. 88 Minns, 1913. 89 Rostovtzeff, 1922.

(22)

12 3. UNGUENTARİUMLARIN GELİŞİMİ

Unguentarium, kokulu yağ taşıyan küçük, dar boyunlu kaplara verilen addır.” MÖ 4. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülen90 bu kap M.S. 7 yüzyıla dek form

değişikliklerine uğrayarak kullanılmıştır. İlk ortaya çıktıklarında testi formu gibi yuvarlak karınlı, uzun boyunlu ve düz kaideleri olan unguentariumların testilerden farklı olarak kulpları yoktur. Hellenistik Dönem’de “iğ formlu” Roma Dönemi’nde ise “torba formlu” ve boylarının giderek uzadığı belirtilmektedir. MÖ 6. yüzyılın başlarında “Ampulla” olarak isimlendirilen unguentariumlar kaidesiz, uzun - ince gövdeye ve çok uzun olamayan boyun ile geniş olmayan bir ağza sahiptir. Bu kap türü başta mezarlar olmak üzere Antik Kentlerin çok farklı alanlarından ele geçmektedir91.

Unguentariumların ortaya çıkış yeri ve zamanı için kesin bir tarih verebilmek ne yazık ki oldukça zordur. unguentariumların ortaya çıkış yeri olarak İspanya’da İÖ 5. yy. yerleşimi olan Ampurias’ı önermektedir92 . Mezar buluntuları ile desteklenir

ancak kulp bulunması ve İspanya dışında hiçbir merkezde kulplu örneklerin olmaması ve MÖ 4. yy. sonlarına kadar Akdeniz yerleşimlerinde bu formun görülmemesi ilginçtir93.

Thompson Mısır’da İskenderiye’yi bu tipin ortaya çıkış yeri olarak gösterir94 .

Thompson’ın bu önerisini destekleyecek kanıt yoktur. Ayrıca Myres bu formun Suriye kaynaklı olduğunu ileri sürer95 96. Ayrıca Westholm Mısır kaynağı üzerine

durur97 . Ancak tüm bu öneriler için yeterli malzeme yoktur. Bu bölgede sadece Dura’da tek bir örnek bulunur. Bir diğer örnek de İÖ 2. yy.ın ilk yarısına verilen Filistin’de ortaya çıkarılmış olan unguentariumdur98 . Rotroff erken unguentariumları

90 G. Isın, “Ointment of Medicine Vessels from Patara: An Overview of a Simple Hellenistic From in the Ancient Mediterranean World”, AA 2. Halbbant, 2002, 86-87.

91 Özhanlı-Fırat, 2011, 9.

92 Forti 1967, 172-157; Anderson-Stojanovic 1987, 108. 93 Anderson-Stojanovic 1987, 108.

94 Thompson 1934, 403. 95 Thompson 1934, 473, dn. 4.

96 O. Vessberg, A. Westholm, The Hellenistic and Roman Periods in Cyprus”, The Swedish Cyprus

Expedition Vol. IV, Part 3, Stockholm, 1956, 74.

97 Westholm 1956, 74. 98 Lapp 1961, 157.

(23)

13

Kıbrıs Bichrome V amphoralarının minyatür türü olarak kabul eder99 . Talcott’da

benzer biçimde bu formun Kıbrıs amphoralarının kulpsuz bir türü olduğunu ifade eder100 . Aström bu grubun ortaya çıkış yerinin kesin olarak bilinmemesine rağmen Kıta Yunanistan olabileceğini söylemektedir101. Jones, unguentariumların parfüm

üretilen yerlerin yakınında üretilmiş olabileceğini savunur102. Hellström, Akdeniz

kültürlerindeki erken unguentariumların form olarak çok çeşitlilik göstermesi açısından hepsi için ortak bir köken öne sürmenin oldukça zor olduğuna değinir103.

İğ formlu unguentariumların hemen hemen bütün yerleşim alanlarında erken Hellenistik Dönem’den itibaren yaygın bir şekilde görüldükleri çeşitli kazı raporlarından öğrenilmektedir.

Unguentariumlar oldukça iyi bir şekilde incelenip form gelişimlerinin izlenmesi ile genel bir kronoloji elde edilmiştir. Bu kapların klasik çağın mezar armağanı olan lekythoslarının yerini aldığı genellikle kabul görür104. MÖ 4. yüzyılın

ikinci yarısından itibaren, belirtildiğine göre lekythos, alabastron ve ampullalaların yerine, kullanılmaya başlanan unguentariumlar105; Roma Dönemi sonlarına hatta

Bizans Dönemi'ne kadar olan süreç içerisinde insanoğlunun hayatında oldukça önemli bir yere sahip olmuş şişeciklerdir106. İnsanlar bu küçük şişeleri günlük

hayatlarında, içerisinde özellikle parfüm, krem ve yağ gibi değerli sıvılar saklamanın yanı sıra, kokulu baharat, bal ve sirke koymak için kullandıkları gibi aynı zamanda öldükten sonra da içerisindeki değerli sıvılarla birlikte öteki dünyaya yanlarında götürmek üzere mezar armağanı olarak kullanmışlardır107.

Ayrıca, bu şişeciklerin kullanımları sadece bu alanlarla sınırlı olmayıp kutsal alanlarda adak eşyası olarak bırakıldıkları da bilinmektedir108. Burada işlevleriyle

ilgili olarak belirtmemiz gereken husus; unguentariumlar ile içerisinde gözyaşları

99 Rotroff 1984, 258.

100 Sparkes – Talcott 1970, 191-192. 101 Aström 1964, 189.

102 Jones 1950, 171. 103 Hellström 1965, 26.

104 Anderson-Stojanovic 1987, 106; Hellström 1965, 24; Heimberg 1982, 26.

105 (Hellström, 1965: 25; Kurtz ve Boardman, 1971: 164-165; Berlin, 1997: 58; Dusenbery, 1998, 798; Dotterweich, 1999, 4, 6.

106 Tekocak ve Yıldız, 2015, 414.

107 Hellström, 1965, 24; Anderson-Stojanovic, 1987: 110-114; Dündar, 2008, 6-7; Tekocak ve Yıldız, 2015, 414

(24)

14

biriktirildiği için gözyaşı şişesi olarak adlandırılan şişelerin uzun süredir hem yayınlarda hem de özellikle müze bilgi fişlerinde yanlışlıkla aynı kap formu olarak değerlendirilmiş olmalarıdır. Gözyaşı şişeleriyle özdeşleştirilen unguentariumlar gerçekte bu formdaki şişeciklerin antik dönem isimlendirmesi değildir. Bu ifade ilk kez, Carthage'de araştırma yapan Fransız bilim insanlarınca 20. yüzyılın başlarında kullanılmıştır109. Unguentarium ifadesi, antik dönemde merhemler, yağlar,

rahatlatıcılar ve sıvı hoş kokular için kullanılan "unguenta" kelimesinden türetilen, yıkanma ve antik dönem spor faaliyetleriyle bağlantılı genel bir terimdir. Bu şişeciklerin antik dönemdeki isimlendirmesi tam olarak bilinmemekle birlikte bu konuda ileri sürülen bazı görüşler bulunmaktadır. Plinius kesin olarak vasa unguentaria’dan söz etmekle birlikte, Hellström’e göre Plinius, büyük olasılıkla kendi döneminin alabaster kaplarından söz ediyordu. Antik kaynaklarda genellikle strigilisle bir arada geçen ampulla ise, hem Plautus hem de Cicero tarafından sıkça bahsedilen ve Palaestradaki iki önemli elamanı tanımlarken kullanılan bir kelime olmalıydı ve unguentariumun yağ taşıma işlevinin Roma Dönemi’nde de sürdüğü düşünülürse, bu dönemdeki adının Ampulla olması mümkün görünmektedir110.

Anderson-Stojanovic ise, alabastron ve lekythos terimlerinin her ikisinin de antik dönemde bu küçük şişeler için kullanılmış olabileceğini bildirir111. Günümüzde bu

kaplar için kullanılan unguentarium ifadesi, form ya da yapım malzemesinden daha çok, içerisinde taşıdıkları malzemeden kaynaklanır. Ancak unguentarium olarak isimlendirilen bu seramiklerin sadece kozmetik amaçlı kullanılmadığı, mezar ve kutsal alanlarda da yoğun olarak bulunduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu seramiklerin adlandırılması sorunlu ve tartışmaya açık olmakla birlikte, bu seramikler için unguentarium kelimesinin kullanımı çok yaygın ve genel olarak kabul görmüş bir adlandırmadır.

Unguentarium yapımında birçok malzeme kullanılmış olmasına karşın pişmiş toprak en yoğun üretimi sağlamıştır. Maliyet açısından ucuz olan pişmiş toprak unguentariumların kalitesi, nitelikli, temiz kilden yapılmış siyah astarlı örneklerden, son derece özensiz yapılmış astarsız örneklere kadar çeşitlilik gösterir. Pişmiş toprak örneklerinin yanı sıra, özellikle cam Roma İmparatorluğu’nun erken dönemlerinde 109 Hellström, 1965, 24; Gürler, 1994, 63; Vaag, Vinnie ve Lund, 2002, 41; Dündar, 2008, 4; Tekocak ve Yıldız, 2015, 414-415.

110 Dündar, 2008, 5-6.

(25)

15

yaygın olmak üzere, gümüş, altın, akik, kurşun, alabaster ve onyks de bu kapların yapımında kullanılmıştır112. Unguentariumların satıldığı yere “Unguentaria

Taberna”, parfüm üreticisine,“Unguentarius”, parfümlerin saklandığı yere “Unguentaria Cella”, parfüm konan şişelerin yerleştirildiği özel kaplara “Unguentarium Scrinicum”; tıpta kullanılan çeşitli bitkilerden elde edilen krem ya da sıvı ürüne ve bitkiye “Unguentum”, kokulu bitkilere ise, “Unguenta” adı verilmektedir113.

Bu kısa girişten de anlaşılacağı üzere antik dönem pişmiş toprak vazo formları arasında uzunca bir süre popülerliğini koruyan unguentariumlar farklı zaman dilimlerinde farklı formlarda üretilmişlerdir114. Ancak ortaya çıkan pek çok

formun esasında iki ana tip olan İğ Biçimli ve Torba Gövdeli Unguentarium formlarından türetildikleri, bir başka ifade ile bu iki ana formun varyasyonları oldukları ileri sürülmektedir115.

112 Dündar, 2008, 6. 113 Günay Tuluk 1999, 128.

114 Anderson-Stojanovic, 1987: 105-122; Dündar, 2008: 3-4; Tekocak ve Yıldız, 2015, 415. 115 Dündar, 2008, 3.

(26)

16

4. HELLENİSTİK VE ROMA DÖNEMİ UNGUENTARİUMLARI

4.1. İğ Form Unguentariumlar

Günümüze kadar gerçekleştirilen çalışmalarda bu tipin ilk örneklerinin MÖ 4. yüzyıla kadar geri gittiği116 ve aynı zamanda Klasik Dönem’in önemli

formlarından olan bodur lekythosların devamı oldukları araştırmacılar tarafından saptanmıştır117. Bu formun amphoriskos, lekythos, alabastron gibi eski Yunan

kaplarından türediği de araştırmacılar tarafından belirtilir118. İğ biçimli

unguentariumlar MÖ 4. yüzyıl ortalarından MÖ 1. yüzyıl sonlarına kadar Akdeniz coğrafyasında sıkça kullanılmışlardır. Erken dönem örneklerinde form özellikleri olarak dışa çekik olan ağız-dudak profili, kısa ve ayak kısmına göre daha ince olan boyun, geniş omuz, şişkin karın ve henüz oluşmaya başlayan kalın ayak kısmı dikkat çeker119. İlerleyen süreçlerde ise kısa olan ayak uzamaya başlamış, karındaki

şişkinlik de inmeye başlar120. Buna ek olarak, zamanla formun boynunda da uzama

geçekleşir ve MÖ 3. yüzyıl sonlarına doğru tam olarak "İğ" biçimini alır. Erken evrelerde bulunmayan ayak kısmı dönemin geç evreleri ile birlikte (MÖ 2. yüzyıl) uzamış bununla birlikte boyun ve ayak uzunlukları eşit olmuştur. Boyun ve ayak uzunlukları dönemsel farklılıkları ortaya koymada önemli rol oynar. Oldukça uzun bir kullanım evresine sahip olan iğ biçimli tip Erken, Olgun ve Geç Hellenistik Dönemler de farklı gövde profillerine sahip olmuştur121. İğ biçimli unguentariumlar,

birkaç yüzyıl kullanılmışlar ve doğal olarak torba biçimli unguentaiumlara oranla daha fazla profil çeşitliliğine sahip olmuşlardır122. Belirli bir boy standardı

bulunmayan bu tipin 4-5 cm.lik minyatürlerinden 42 cm.lik büyük boyutlu olanlarına kadar olan örneklere rastlanmaktadır. Ortalaması ise 10-20 cm. arasıdır. Genelde kulpsuz olmakla birlikte zaman zaman kulplu örneklere de rastlanmaktadır123. İğ

biçimli kapların ne şekilde kullanıldığına dair de çalışmalar yapılmıştır. Erken örnekler düz dipli oldukları için, zaten zemin üzerinde durabilirler, ancak iğ biçimli

116 Rotroff 2006, 15 117 Anderson Stojanović 1987, 106. 118 Camilli 1999, 24 - 37; Rotroff 2006, 138. 119 Civelek 2006, 49. 120 Yaşar 2010, 8. 121 Rotroff 2006, 153-154. 122 Anderson Stojanovic 1987, 108.

(27)

17

unguentariumların büyük bir çoğunluğu herhangi bir destek almadan dibi üzerinde duramaz. Unguentariumların içine konan maddenin buharlaşarak uçmaması ve dökülmemesi için tıpa kullanılmış olması gerekir. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda iğ formlu örnekler için ele geçmiş çok az sayıda tıpa bulunmuştur. Buna verebileceğimiz örnek tıpası ile birlikte, Parion’da yapılan kazı çalışmalarında in-situ olarak ele geçen, mezar armağanı olan unguentariumdur124. İğ formlu unguentariumlara ait tıpaların bulunmaması nedeniyle Anderson-Stojanovic söz konusu unguentariumlarda tıpa işlevi gören malzemenin balmumu ve mantar gibi çabuk bozulan organik maddelerden yapılmış olabileceğini öne sürer125. İğ formlu

(fusiform) unguentariumların hemen hemen bütün yerleşim yerlerinde erken Hellenistik dönemden itibaren yaygın bir şekilde görüldüklerini çeşitli kazı raporlarından biliyoruz. Buluntu merkezleri arasında: Batı'da Atina, Korinth vb. merkezler; Anadolu'da Antiochia, Tarsus126, Labraunda127, Priene, Kelenderis, Pergamon128, Stratonikeia129, Kaunos, Knidos vb. şehirler: Doğu'da Hama, Alexandria ve ayrıca Kıbrıs en önemlileri sayılabilir130.

124 Aydın-Tavukçu 2006, 92, 226, 300, çiz. 50, lev. 44, Res. 142, kat no. 104. 125 Anderson-Stojanovic 1987, 114.

126 Tarsus I, 231, Lev. 135, no. 248. 127 Hellström 1965, Lev. 12, 34.

128 N. Kunisch, “Grabfunde aus dem Stadtgebiet von Bergama”, Pergamon Gesammelte Aufsätze,PF I, Berlin, 1972, Lev. 4, no. 1-3.

129 Bkz., Baldıran 1990, s. 335-356, Hellenistik Dönem unguentariumlar için bkz., 1-35 nolu unguentariumlar; Civelek 2006 a, s. 47-64.

130 Henninger- Kossatz 1979, 173-186; Pfrommer 1985,58, 76, Lev. 52-53, ; V. Gassner, “Das Südtor der Tetragonos-Agora: Keramik und Kleinfunde” FiE XIII/1/1, Wien, 1997,

99, Lev. No. 347-349; V. Mitsopoulos-Leon, “Die Basilika am Staatsmarkt in Ephesos Kleinfunde. 1. Teil: Keramik hellenistischer und römischer Zeit”, FiE IX 2/2, Wien, 1991, 151, Lev. 206, O 1-2. ; Hellström 1965, Lev. 12, 34. ; Ölmez 2000, 67, Lev. XXIV, K9.

(28)

18 4.2. Torba Biçimli Unguentariumlar

Geç Hellenistik - Erken Roma Dönemi’nde yoğun biçimde üretilen “Konik Kaideli” unguentariumlardan hemen sonra silindirik boyunlu, sarkık karınlı ve düz dipli “Torba Biçimli” formların onların yerini aldığı bilinmektedir131. İlk üretim

süreçleri merkezlere göre farklılık gösterse de, genel kanı, bu formların MÖ 1. ve MS 1. yüzyıllarda yaygın biçimde kullanılmış oldukları yönündedir132. Bazı

araştırmalarda 2. yüzyıla ait örneklerde ele geçmiştir133. Çok kısa bir süre

kullanıldıkları anlaşılan bu formun cam üretim tekniklerinin gelişmesi ile birlikte yavaş yavaş önemini yitirdiği düşünülmektedir134. Ancak iğ formun tam olarak hangi

tarihte ve ne sebeple bu forma dönüştüğü bilinmemektedir135. Hayes tarafından

"İtalyan Tipi"136 olarak adlandırılan bu formun en önemli özelliği kaidesiz, yani düz

dipli ve torba şeklinde bir gövdeye sahip olmasıdır. Sahip olduğu bu gövde yapısından dolayı da torba gövdeli olarak adlandırılmıştır137. Torba gövdeli

unguentarium formunun üretim sürecinin bu kadar kısa olmasının en önemli sebebi biraz evvelde ifade edildiği üzere MS 1. Yüzyılda üfleme tekniğiyle üretilmiş olan benzer formdaki cam unguentariumlardır. Çünkü ortaya çıkışından hemen sonra torba gövdeli cam unguentariumlar hızlı bir şekilde yaygınlaşmış, hatta Anderson Stajanovic'e göre maliyetinin düşük olmasından dolayı pişmiş toprak torba gövdeli unguentariumları pazarın dışına itmiştir138. Ancak bu durum pişmiş toprak örneklerin

bu tarihte tamamen ortadan kalktığını göstermez. Çünkü biçimlerindeki değişikliğe rağmen bu gruba ait oldukları belirtilen ve MS geç 1. yüzyıl ile 2. ve 3. yüzyıllara tarihlenen örnekler, bu formun kullanımının devam ettiğinin bir işareti olarak gösterilmişlerdir139.

131 Anderson Stojanović 1987, 106-107, Fig. 1, d-i; Mitsopoulos Leon 1991, 149.

132 Anderson Stojanović 1987, 110-114; Civelek 2006, 53; Dündar 2008, 24; Mitsopoulos Leon 1991, 149. 133 Yurtseven 2006, 100.

134 Anderson Stojanović 1992, 81; Dündar 2008, 24; Mitsopoulos Leon 1991, 149; Yurtseven 2006, 100. 135 Tekocak ve Yıldız, 2015, 416.

136 Hayes, 1997, 86, Lev. 34. 137 Tekocak ve Yıldız, 2015: 416.

138 Anderson-Stojanovic, 1987, 113; Tekocak ve Yıldız, 2015, 416. 139 Anderson-Stojanovic 1987, 113, dn. 43; Tekocak ve Yıldız, 2015, 416.

(29)

19

5. SİNOP HELLENİSTİK VE ROMA DÖNEMİ UNGUENTARİUMLARI

Unguentariumların Klasik Dönem’in tipik bodur gövdeli lekythoslarının devamı oldukları düşünülür140. Erken Hellenistik Dönem unguentariumları, geniş

kaideli, küresel gövdeli, fazla geniş olmayan kısa boyun ile omuzlardan boyun kısmına doğru daralan gövde yapısı ile dikkat çeker. Erken Hellenistik Dönem’de oval bir karın kısmına sahip olan unguentariumlar, daha geç dönemlere doğru incelip uzarlar. Unguentariumların biçim değişimlerine göre gelişim süreci kısa boyunlu kaplardan uzun boyunlulara, oval gövdeden uzun boyun ve uzun ayaklı örneklere doğrudur141. Erken Hellenistik Dönem unguentariumlarında sıklıkla rastlanan ve

örneklerine bizim çalışma konumuz içerisinde de rastladığımız ağız kenarı dışa dönük, aşağı doğru sarkık ve keskin profilli ağız biçimi önemlidir. MÖ 3.yüzyıl unguentariumlarında MÖ 4.yüzyılda da gördüğümüz dudağın dışa dönük durumu ile keskin profilli ağız biçimi devam eder, boyun ve ayak, hafif uzamaya baslar. MÖ 2.yüzyıl unguentariumlarıyla birlikte unguentariumların daha da incelip uzadıkları görülür. Dönemin sonlarına doğru da ayak ile boynun incelip daha fazla uzadığı, gövdenin hacminin azaldığı ve oval bir görünüm aldığı ve bu formdaki unguentariumların ayakta durabilme işlevlerini yitirmeye başladıkları anlaşılmaktadır. Bu dönem kaplarında genel olarak karın şişkinliğinin azaldığı ve sıradan üretimlerin yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Literatürde Fusiform (İğ ya da Topaç) ve Bulbous (Torba) form olarak iki ayrı tipi ile tanınan unguentariumlar günlük yaşamda sıklıkla kullanılan kokulu yağların, parfümlerin, merhemlerin yani unguent’lerin saklanması işlevinde kullanıldıkları için bu isimle anılmaktadırlar. Ayrıca, bu formun farklı versiyonlarının kutsal alanlara sunu olarak bırakıldıkları ve birçok örneğinde mezar hediyesi olarak üretilmiş oldukları araştırmacılar tarafından vurgulanmaktadır. Sinop Müzesi envanterine kayıtlı olan unguentariumların da aynı amaçlara yönelik olarak üretildikleri gözlenmektedir. Müze envanterinde her iki form tipine ait kaplar ile karşılaşılmıştır. Çalışmamızda bu formlar, gerek tip gerekse kronolojik veriler dikkate alınarak gruplanmış ve belli bir dizin halinde tanıtılmıştır.

140 Anderson-Stojanović 1987, 106, dn.4. 141 Metzger, 1969, 28.

(30)

20

5.1. ESERLERİN TİPOLOJİK OLARAK İRDELENMESİ

Sinop Müzesi Envanterine kayıtlı 126 adet unguentariumun da yukarıda değindiğimiz genel özelliklere sahip oldukları görülmüştür. Ayrıca bu kaplarda diğer kentlerde ele geçen benzer formlarla aynı amaçlara yönelik olarak üretilmiş olmalıdırlar. Aynı biçimde, tipolojik açıdan da (İğ ve torba biçimli unguentariumlar) çeşitli merkezlerin verilerinden ayrılmadıkları düşünülmektedir.

5.1.1.İğ Biçimli (Fusiform) Ungentariumlar

Çalışmalarımız sırasında irdelenen eserlerden 42 âdetinin iğ ya da topaç biçimli unguentarium olduğu gözlenmiştir. Günümüze kadar gerçekleştirilen çalışmalarda bu tipin ilk örneklerinin MÖ 4. yüzyıla kadar geri gittiği142 ve aynı

zamanda Klasik Dönem’in önemli formlarından olan bodur lekythosların devamı oldukları araştırmacılar tarafından saptanmıştır143. Bu formun amphoriskos, lekythos,

alabastron gibi eski Yunan kaplarından türediği de araştırmacılar tarafından belirtir144.

İğ biçimli unguentariumlar MÖ 4. yüzyıl ortalarından MÖ 1. yüzyıl sonlarına kadar Akdeniz coğrafyasında sıkça kullanılmışlardır145. Erken dönem örneklerinde

form özellikleri olarak dışa çekik olan ağız-dudak profili, kısa ve ayak kısmına göre daha ince olan boyun, geniş omuz, şişkin karın ve henüz oluşmaya başlayan kalın ayak kısmı dikkat çeker146. İlerleyen süreçlerde ise kısa olan ayak uzamaya başlamış,

karındaki şişkinlik de inmeye başlar147. Buna ek olarak, zamanla formun boynunda

da uzama geçekleşir ve MÖ 3. yüzyıl sonlarına doğru tam olarak "İğ" biçimini alır. Erken evrelerde bulunmayan ayak kısmı dönemin geç evreleri ile birlikte (MÖ 2. yüzyıl) uzamış bununla birlikte boyun ve ayak uzunlukları eşit olmuştur. Boyun ve 142 Rotroff 2006, 15.

143 Anderson Stojanović 1987, 106. 144 Camilli 1999, 24 - 37; Rotroff 2006, 138.

145 Anderson Stojanović 1992: 81-83, No. 570-573, Pl. 68; Tavukçu 2006, 227, Kat. No. 107, Çizim 53; Başaran vd. 1997, 560, Res. 23; Civelek 2006, 56-58, Çiz. 11-8; Dündar 2008, 18; Heimberg 1982: Taf. 44, No. 739-740, 745; Henninger - Kossatz 1979, Taf. 55-1; Jones 1950, 230, No. 237, Pl.135; Kahane 1952, 131, Lev. 7c; Kızıl 2009, Res. 120-121; Lapp 1961, 195, Type 91b; Metzger 1994, 72-73, 34-35, 37; Özkan - Erkanal 1999, Resim 63a-d; Rotroff 2006, 159-160, 298, No. 512, Pl. 55, Fig. 67; Özyiğit 1990, 136, Res. 10; Rudolf 1978, 223, No. 59, Pl. 30; Saraçoğlu 2011, 25, Kat. No. 30, U30, Fig. 3; Thompson 1934, 368, Res. 52.

146 Civelek 2006, 49. 147 Yaşar 2012, 8.

(31)

21

ayak uzunlukları dönemsel farklılıkları ortaya koymada önemli rol oynar. Oldukça uzun bir kullanım evresine sahip olan iğ biçimli tip Erken, Olgun ve Geç Hellenistik Dönemler’de farklı gövde profillerine sahip olmuştur148. İğ biçimli unguentariumlar,

birkaç yüzyıl kullanılmışlar ve doğal olarak torba biçimli unguentaiumlara oranla daha fazla profil çeşitliliğine sahip olmuşlardır149.

Sinop Müzesi envanterine kayıtlı 42 adet İğ biçimli unguentariumda da yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız tipolojik gelişim özellikleri net bir biçimde gözlenmiştir.

Sinop müzesinde inceleyeceğimiz ilk ve en erken örnek 3-1-85 numaralı eser, çift kulplu yuvarlatılmış dik ağız kenarından silindirik boyuna, boyundan küresel gövdeye geçmekte ve halka kaide ile sonlanmaktadır.

Çalışma konusunu oluşturan eserlerden ilk grubu keskin omuzlular oluşturmaktadır. Bunlardan 10 adet yer almaktadır. 2-101-54 nolu eser üzerinde herhangi bir bezeme yoktur. Eserin en belirgin özelliği Erken Hellenistik Dönem’de oldukça geniş olan ayağın küçülmeye başlamasıdır. Yuvarlatılmış dik dudak kenarından belirgin omuzdan kaideye daralan formdadır. 2-119-54 nolu eserimiz üzerinde yatay bant şerit şeklinde boyunda üç sıra, gövde de bir sıra boya bezeme yer almaktadır. 1.7 cm ağız çapına, 1.9 cm kaide çapına sahiptir. Sarımsı turuncu renkte kil ve astar rengindedir. 2-90-54, 2-178-54, 19-2-76, eserlerinde ayak bölümünün oluşmaya başladığı görülmektedir. Vurgulu olan omuz genişliği azalıp kabın en geniş bölümü omuzdur. Ayak bölümünün oluşmaya başlaması ile birlikte kabın boyunun uzadığı görülmektedir. Benzer örnekleri Kerameikos150, Atina151, Korinth152,

Makedonya153, Perge154, Knidos155 ve Patara’da156 MÖ 4. yüzyılın sonlarına verilmiştir. 2-179-54, 8-19-70, 2-96-54, 2-214-54, 2-95-54 nolu eserler, iyi pismiş sert kil dokulu, gözeneksiz hamur yapısı ile oldukça kalitelidir. Cidar kalınlıkları 0.3

148 Rotroff 2006, 153-154.

149 Anderson Stojanovic 1987, 108. 150 Kerameikos IX, Lev. 96, E 86, 1.

151 Thompson 1934, 335, Res. 15, B7; Boulter 1963, Lev. 46, H 1. 152 Corinth VII, 3, 98.

153 Corinth VII, 3, Lev. 20, 584, Lev. 58, 584.

154 Çokay, Karaçallı Nekropolü, İstanbul, 2003, 117–118, 250, BZ 4. 155 Şahin, 1992, şek. 36, no. 211–212.

(32)

22

mm’dir. 1.8-1.5 cm arasında ağız çapları değişmekte ve sarımsı turuncu renkte astar ve kil rengine sahiptirler. İyi fırınlanmış ve sert yapıdadır. Silindirik boyun henüz oluşmaya başlayan ayak kısmından daha incedir. Kap, oldukça kaliteli bir yüzeye sahiptir. Kabın ayak kısmı yeni oluşmaya başlamıştır. Eserlerde en geniş kısmın omuzlardan kısımlarıdır. Ayak kısmının çok büyük farklılık göstermediği anlaşılmaktadır. Form olarak yuvarlatılmış dudak kısımları, hafif sarkık ağızlı, şişkin omuzlu ve kaidelidir. Yakın benzerine Silifke Müzesi’nde rastladığımız eser MÖ 3. yüzyılın başlarına verilmiştir157. Genel form yapısı nedeniyle bizde bu görüşe

katılmaktayız.

Çalışma konusunu oluşturan eserlerden ikinci grubu şişkin omuzlular oluşturmaktadır. Bunlardan 10 adet yer almaktadır. Bu grup fomları; kaideli ve şişkin karınlılardan oluşmaktadır. Eserler, dışa çekik ağız kenarlı, silindirik boyunlu ve geniş omuzludur. 11-3-71 ve 16-2-77 nolu unguentariumun karın kısmı biraz daha ovaldir ve boyun ağız kısmına doğru hafif genişlemekte, gövde, yere doğru genişleyen kaide üzerine oturmaktadır. 13.3-11 cm arasında yüksekliğe sahip olan unguentarium, geniş omuz ve kaide biçimleriyle dikkat çekerler. Mylasa’da Geç Klasik Dönem’e tarihlenen mezarlarda ortaya çıkarılan amphoriskos158 benzerlik

gösterir. 2-86-54, konik boyunlu olması ile daha farklı olup 2-87-54, kmk17, 1-53-44 numaralı eserler ile aynı form içinde değerlendirilmiştir. Yuvarlatılmış dudak, silindirik dar boyun, şişkin karın, halka kaidelidir. 2-88-54, 2-116-54 numaralı örnekleri yuvarlatılmış dışa çekik ağızlı, 9-45-71, 2-93-54, 10-3-72 örneklerin karın kısımları daha ovoid devam etmekte ve 2-96-54 aşağı sarkık ağızlıdır. 9-45-71 ve 10-3-72 nolu eserin dış yüzeyinde bant şeklinde boya bezeme görülmektedir. Bu grup içinde değerlendirilen örneklerin ağız çapları 1.8- 2 cm arasında değişmekte ve turuncu, açık kahve tonlarında kil ve astar rengine sahiplerdir. İyi derecede fırınlanmış sert dokuya sahiptirler. Yakın benzerlerine Tralleis’te ve Patara’da rastlanır. Patara kazılarında ele geçen unguentarium, kontekst buluntuları ile birlikte MÖ 4. yüzyılın son çeyreğine tarihlenmiştir159. MÖ 4.yüzyılın sonu Erken 3. yüzyıl

başına tarihlenmiştir160.

157 Laflı 2003 a, Tafel 34, b. 158 Kızıl 2009, Resim 25. 159 Dündar 2008, s. 12.

(33)

23

Çalışma konusunu oluşturan eserlerden üçüncü grubu yumurta-ovoid gövdeliler oluşturmaktadır. Bunlardan 24 adet yer almaktadır. Ele aldığımız 1-106-44 nolu eserler, form olarak aynı gurup içerisinde değerlendirilmişlerdir. Oldukça kaliteli olup iyi derecede pişirilmişlerdir. Boyları 18.2 cm. ile 18.4 cm arasında değişen unguentariumların aynı atölye üretimi olması muhtemeldir. Sarkık ya da hafif sarkık ağız kenarlarından silindirik boyuna belirgin geçiş, boyundan ovoid gövdeye geçiş, gövdeden uzun halka geçmekte ve yivlendirilmiştir. 14-4-72, 1-4-49, 14-3-72, 8-14-70, 10-1-84 numaralı örnekler ise ovoid gövdeleri tama oval ve keskin geçiş yoktur. 8-14-70 numaralı eser gövde formu olarak aynı özellikleri göstermekte, boyun kısmında ince boya bant bezemelidir. Boyundan gövdeye geçiş yivli, ağız aşağı sarkık ve yivlendirilmiş yüksek kaide ile sonlanmaktadır. 2.4-2.6 cm arasında değişen ağız çapları, kırmızısı sarı ve turuncu tonlarında kil-astar rengine sahiptirler. İyi pişirilmiş, sert dokuludur. Erken Hellenistik Dönem uzantıları olan dudak yapısı bu eserde mevcuttur. Gövde basıklığı ortadan kalkmaya başlamış bunun sonucunda da gövde yapısı incelip uzamaya başlamıştır. Kerameikos mezarlarında ele geçen ve kontekst buluntularıyla MÖ 3. yüzyıl içlerine tarihlendirilen unguentariumlar161 ile

Sinop Müzesi unguentariumları içerisinde bulunan benzer unguentariumlar, MÖ 3. yüzyıl başlarına verilmiştir162. Bu grup eserlerin incelen ve uzamaya başlayan gövde

yapılarıyla MÖ 3. yüzyılın ortalarına ait olduklarını düşünmekteyiz. Aynı grup içerisinde 2-107-54, 2-106, 1-5-79, 9-58-71 örnekleri dışa çekik ağız kenarlı, silindirik boyunlu, şişkin karınlı, uzun silindirik ayaklıdır. Gövde profillerinin incelip uzadığı dikkat çekmektedir. 2.5-2.4 arasında değişen ağız çapları, turuncu tonlarında değişen kil ve astar renkleri, iyi pişirilmiş örneklerimizin boyun kısımları ağız kısmına doğru genişlemektedir. Özellikle 2-107-54 nolu unguentariumun benzerine Sinop unguentariumları içerisinde rastlanmış olup söz konusu benzer eserler, MÖ 2. yüzyıl içlerine verilmiş163, Stobi’de164 MÖ 2. yüzyılın 2. yarısına verilmiştir.

Labraunda’da165 MÖ 2. yüzyıla verilmiştir. Tralleis’te166 MÖ 2. yüzyıl ortalarına

verilmiştir. Mylasa167 mezar buluntuları içerisinde Hellenistik Döneme,

161 Keramikos IX, Taf. 96 Abb. 1 E 88, 1. 162 Tuluk 1999, Abb. 3, a, Kat. Nr. 9.

163 Henninger-Kossatz 1979, s. 174-186, Taf. 55,1.

164 Anderson-Stojanović 1987, 107, Fig. 1b; Anderson-Stojanović 1992, Pl. 67, no. 564-567, Tip D. 165 Hellström 1965, 27, Pl. 12, no. 167.

166 Civelek 2001, Lev. 29, U 5, U 41, U 81, Lev. 30, U 39, U 46. 167 Kızıl 2009, Res. 171.

Şekil

fig.   Figür
Grafik 1. 1. Hamur Rengi
Tablo 1. 2. Astar Rengi
Grafik 1. 4 Astar Rengi0123456789101112 ASTAR RENGİ
+3

Referanslar

Benzer Belgeler

Balıkesir, Burhaniye Şahinler Köyü Cami harim batı cephe kuzey ucundaki manzara tasviri (Yıldırım, 2013).. Balıkesir, Burhaniye Şahinler Köyü Cami harim batı

Patologlar arası uyum steatohepatit ve verici karaciğerini değerlendirmede orta-iyi düzeydeydi (sırasıyla kappa değerleri: 0.51 ve 0.63) Sonuç: Çalışmamızda, karaciğer

Bu makalede, YOnetim Bilgi Sisteminin ne olup ne olmadrfmr ortaya koymak agsmdan, tincelikle sistem yaklagrm ve bilgi sistemleri kavramlar ele ahnacaktrr.. Konuya iligkin

Meme kanseri hücrelerinin stromal ve kök hücreler üzerine etkisinin anlaşılması için doğrudan kanser hücrelerinin ve mikroçevrede bulunan kanserle ilişkili olduğu

Bu kazanımlar; “Veri toplamayı gerektiren araştırma soruları oluşturur”, “Araştırma sorularına ilişkin verileri toplar veya ilgili verileri seçer; veriyi

Zemin anakaya tanımlamalarında kayma dalgası hızı (Vs) kullanılır. Bu çalışmada, İzmir iç körfezi doğusunda yeralan Bornova ovasında 2-B zemin, mühendislik ve

Bu çalışmada kimyasal buhar birktirme yöntemi (CVD) kullanılarak nikel alttaşlar üzerinde üç boyutlu grafen köpükler üretilmiş, daha sonra da üretilen bu

Bu yazıda, testis tümörü ön tanısı ile radikal orşiektomi uygulanan testiküler epidermoid kist olgusunu nadir görülmesi nedeni ile sunduk..