• Sonuç bulunamadı

Silene salsuginea Hub.-Mor. ekstrelerinin antibakteriyel aktivitesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Silene salsuginea Hub.-Mor. ekstrelerinin antibakteriyel aktivitesi"

Copied!
69
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

SILENE SALSUGINEA HUB.- MOR. EKSTRELERĠNĠN

ANTĠBAKTERĠYEL AKTĠVĠTESĠ Hayrünnisa BAġYEMENĠCĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ Biyoloji Anabilim Dalı

Haziran-2012 KONYA Her Hakkı Saklıdır

(2)

TEZ KABUL VE ONAYI

Hayrünnisa BAġYEMENĠCĠ tarafından hazırlanan “Silene salsuginea Hub.-Mor. Ekstrelerinin Antibakteriyel Aktivitesi” adlı tez çalıĢması 28/05/2012 tarihinde aĢağıdaki jüri tarafından oy birliği ile Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LĠSANS TEZĠ olarak kabul edilmiĢtir.

Jüri Üyeleri BaĢkan

Prof. Dr. Yusuf DURAK

DanıĢman

Yrd. Doç. Dr. Rüstem DUMAN

Üye

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Onur ALADAĞ

Yukarıdaki sonucu onaylarım.

Prof. Dr. AĢır GENÇ FBE Müdürü

Bu tez çalıĢması Bilimsel AraĢtırma Projeleri (BAP) Koordinatörlüğü tarafından 10201010 nolu proje ile desteklenmiĢtir.

(3)

TEZ BĠLDĠRĠMĠ

Bu tezdeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edildiğini ve tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

DECLARATION PAGE

I hereby declare that all information in this document has been obtained and presented in accordance with academic rules and ethical conduct. I also declare that, as required by these rules and conduct, I have fully cited and referenced all material and results that are not original to this work.

Hayrünnisa BaĢyemenici

(4)

iv ÖZET

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ SILENE SALSUGINEA HUB.- MOR. EKSTRELERĠNĠN ANTBAKTERĠYEL

AKTĠVĠTESĠ

Hayrünnisa BAġYEMENĠCĠ

Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalı

DanıĢman: Yrd. Doç. Dr. Rüstem Duman 2012, VIII+ 61 Sayfa

Jüri

Yrd. Doç. Dr. Rüstem DUMAN Prof. Dr. Yusuf DURAK

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Onur ALADAĞ

Bu çalıĢmada, halk arasında kullanıldığı bilinen endemik Silene salsuginea Hub.-Mor. türünün antibakteriyel aktivitesi araĢtırıldı. Deneylerde, bitkinin kloroform, aseton ve metanol ekstraktları incelendi. Ekstraktların 25mg/ml doz konsantrasyonları antibakteriyel aktivite yönünden yedi farklı bakteri türü üzerinde denendi. ÇalıĢmada disk difüzyon metodu uygulandı. Pozitif kontrol olarak ticari gentamisin (10 µg/disk) ve amoksisilin klavulanik asit (30 µg/disk) kullanıldı. Negatif kontrol olarak da saf kloroform, aseton ve metanol kullanıldı. Sonuç olarak, Silene salsuginea Hub.- Mor. ekstraktlarının test edilen bakteri türleri üzerinde herhangi bir antibakteriyel aktiviteye sahip olmadığı görüldü.

(5)

v ABSTRACT

MS THESIS

ANTIBACTERIAL ACTIVITY OF

SILENE SALSUGINEA HUB.-MOR. EXTRACTS

Hayrünnisa BAġYEMENĠCĠ

THE GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCE OF SELÇUK UNIVERSITY

THE DEGREE OF MASTER OF SCIENCE IN BIOLOGY

Advisor: Asst. Prof. Dr. Rüstem DUMAN

2012, VIII+ 61 Pages

Jury

Asst. Prof. Dr. Rüstem DUMAN Prof. Dr. Yusuf DURAK

Asst. Prof. Dr. Mustafa Onur ALADAĞ

In this study, among the people known to be used endemic Silene salsuginea Hub.-Mor. antibacterial activity of the type investigated. In the experiments, plants, chloroform, acetone and methanol extracts were analyzed. Concentration of 25mg/ml dose in terms of antibacterial activity of the extracts were tested on seven different bacterial species. The study was performed by disk diffusion method. The positive control in commercial gentamicin (10 mg / disk) and amoxicillin clavulanic acid (30 mg / disc) were used. As a negative control in the pure chloroform, acetone and methanol. As a result,

Silene salsuginea Hub. - Mor. extracts on the bacterial species tested did not have any antibacterial

activity was observed.

(6)

vi ÖNSÖZ

Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalında yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalıĢmada, Silene cinsine ait endemik Silene salsuginea Hub.- Mor. türünün, yedi farklı bakteri türüne karĢı antibakteriyel etkileri araĢtırılmıĢtır. ÇalıĢma, S.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Mikrobiyoloji AraĢtırma Laboratuvarında yapılmıĢtır.

Tez çalıĢmam sırasında konunun belirlenmesi ve yürütülmesinde bilgi ve deneyimleriyle beni yönlendirip destek ve yardımlarını esirgemeyen danıĢman hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Rüstem Duman’a (S.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü), Mikrobiyoloji AraĢtırma Laboratuvarının tüm imkânlarıyla birlikte çalıĢmamın yürütülmesini sağlayan hocam Sayın Prof. Dr. Yusuf Durak’a (S.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü), bitkinin toplanması ve teĢhisinde yardımını esirgemeyen hocam Sayın Doç. Dr. Osman Tugay’a (S.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü), bitkinin ekstraksiyonu ve deneylerin yapılmasıyla bizzat ilgilenen, bilgi ve yardımlarını esirgemeyen Sayın ArĢ. Gör. Dr. Ahmet Uysal’a (S.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü), yine laboratuvar çalıĢmam esnasında yardımcı olan Sayın ArĢ. Gör. Erdoğan GüneĢ’e (S.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü) en içten teĢekkürlerimi sunarım.

Maddi manevi desteklerini esirgemeyen ve bana her zaman güvenen çok değerli anne ve babama; yüksek lisans için beni teĢvik ederek bu çalıĢmayı yapmama vesile olan çok değerli eĢime sonsuz teĢekkür ederim. Bu çalıĢmayı, en değerli iki varlığım, canım çocuklarım Ahmet ve Ömer Faruk’a, gelecekte insanlığa faydalı birer fert olmaları için örnek olması dileğiyle hediye ediyor; çalıĢmam boyunca bana sabrettikleri için ayrıca teĢekkür ediyorum.

Ayrıca bu çalıĢmanın gerçekleĢtirilmesi için maddi destek sağlayan S.Ü. Bilimsel AraĢtırmalar Koordinatörlüğü’ne (BAP 10201010 nolu proje) , katkılarından dolayı teĢekkürü borç bilirim.

Hayrünnisa BAġYEMENĠCĠ KONYA-2012

(7)

vii ĠÇĠNDEKĠLER ÖZET ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi ĠÇĠNDEKĠLER ... vii

SĠMGELER VE KISALTMALAR ... viii

1. GĠRĠġ ... 1 2. KAYNAK ARAġTIRMASI ... 4 3. MATERYAL VE YÖNTEM ... 27 3.1. Materyal ... 27 3.1.1. Bitki örnekleri ... 27 3.1.2. Test mikroorganizmaları ... 28

3.1.3. Kullanılan kimyasal maddeler ... 28

3.2. Yöntem ... 29

3.2.1. Bitki ekstraktlarının hazırlanması ... 29

3.2.2. Besiyerlerinin hazırlanması ... 31

3.2.3. Disk difüzyon yöntemiyle antibakteriyel aktivitenin belirlenmesi ... 32

4. ARAġTIRMA SONUÇLARI VE TARTIġMA ... 35

5. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER ... 48

5.1. Sonuçlar ... 48

5. 2. Öneriler ... 48

6. KAYNAKLAR ... 49

(8)

viii SĠMGELER VE KISALTMALAR Simgeler °C : santigrad derece cm : santimetre g : gram lt : litre mg : miligram ml : mililitre mm: milimetre µg : mikrogram µl : mikrolitre µm : mikrometre Kısaltmalar

ATCC: Amerikan Tip Kültür Koleksiyonu BHIB : Brain Heart Infusion Broth

KOB : Koloni OluĢturan Birim MHB : Mueller-Hinton Broth

(9)

1. GĠRĠġ

Ġnsanların çok eski zamanlardan beri hastalıkların iyileĢtirilmesinde bitkilerden yararlandığı bilinmektedir. Modern ilaç endüstrisi hastalıklara karĢı çeĢitli ilaçları geliĢtirmeden önce, birçok bitki ilaç olarak kullanılmıĢtır. Dün olduğu gibi günümüz insanları da çeĢitli hastalıkların tedavisinde ya bitkileri ya da onlardan elde ettikleri ilaçları kullanarak tedavi yoluna gitmektedir (Arıkan, 1992).

Ġlk çağlardan kalan arkeolojik bulgular da, insanların besin elde etmek ve sağlık sorunlarını gidermek için öncelikle bitkileri kullandıkları gerçeğini kanıtlar niteliktedir. Kuzey Irak’ta Sanidar mağarası’nda 1957-1961 yılları arasında yapılan kazılarda bulunan Neandertal insan kalıntıları yanında mezarda bulunanlar, bitki-insan iliĢkisinin baĢlangıcına ait ilk veri olarak kabul edilir. 60 bin yıl öncesinden günümüze gelen ve bir Ģamana ait olduğu düĢünülen bu mezarda; civanperçemi, kanarya otu, mor sümbül, gül hatmi, peygamber çiçeği ve efedra gibi bitki türlerinin bulunduğu tespit edilmiĢtir. Bu bitkiler günümüzde de özellikle tıbbi bitki olarak halen kullanılmaktadırlar (Faydaoğlu ve Sürücüoğlu, 2011).

Tedavi amaçlı kullanılan bitkilerin miktarı antik çağlardan beri devamlı bir artıĢ göstermekte olup; Mezopotamya uygarlığı döneminde kullanılan bitkisel drog miktarının 250 civarında olduğu, Grekler döneminde ise 600 kadar tıbbi bitkinin tanındığı bildirilmektedir. Arap-Fars uygarlığı döneminde bu rakamın 4.000 civarına kadar yükseldiği, 19.yüzyılın baĢlarında ise bilinen tıbbi bitki miktarının 13.000’i bulduğu bilim adamları tarafından belirtilmektedir (Faydaoğlu ve Sürücüoğlu, 2011).

Günümüzde ise IUCN/MPSG, Species Survival Commission (International Union for Conservation of Nature/ Medicinal Plant Specialist Group) 2007 raporuna göre, tahminen 50.000 - 70.000 bitki türü dünya çapında geleneksel ve modern tıpta kullanılmaktadır. Bitkisel ürünlerin ilaç ve kokular için önemli bir endüstriyel kaynak olduğu, bugün kullanılan tıbbi ve aromatik bitki (MAP) türlerinin büyük çoğunluğunun doğadan toplandığı, ancak mevcut bilgilere göre 15.000 kadar türün, doğrudan toplama uygulamalarındaki yanlıĢlıklar nedeniyle tehdit altında olduğu bildirilmektedir (Anonymous, 2007).

Türkiye’nin üç fitocoğrafik bölgenin buluĢtuğu bir alanda bulunması nedeniyle bitki türü bakımından oldukça zengin olduğu bilinmektedir. Tür sayısı yaklaĢık olarak 10.000 civarında olup, bitki örtüsü bakımından üç flora bölgesine ayrılmaktadır:

(10)

1. Kuzey Anadolu, 2. Batı ve Güney Anadolu, 3. Orta ve Doğu Anadolu Bölgesi. Türkiye florası konusunda gerek ulusal gerekse uluslararası çalıĢmalar bulunup önemli bilgiler aktarılmıĢtır. Anadolu birçok cins için gen merkezi konumundadır. Bu bilgiler ıĢığında Türkiye’nin biyolojik çeĢitlilik yönünden önemi çok büyüktür. Bu önem kendisini sadece tür zenginliği olarak değil, biyolojik çeĢitlilik olarak da göstermektedir (Abay, 2006).

Anadolu tıbbi bitkileri ile ilgili bilgilerimizin kökenleri Hititler dönemine kadar dayanmaktadır. Bu dönemde Anadolu’da bazı tıbbi bitkilerin yetiĢtiği ve bazı drogların (HaĢhaĢ baĢı, Kitre, Mazı ve Safran gibi) dıĢ satımının yapıldığı belirtilmektedir (Dağcı ve Dığrak, 2005). M.Ö. 5000-7000 yıllarını kapsayan çağdan beri Anadolu’da yaĢamakta olan “Anadolu insanı” da sürekli olarak doğada yetiĢen bitkilerden yararlanmaya çalıĢmıĢtır. Ġlk zamanlarda hastalıkların tedavisinde dinsel törenler kullanılmıĢ, ama daha sonra tıbbi bitkilerle tedavi çok daha fazla önem kazanmıĢtır (Abay, 2006).

Halk arasında çok eski devirlerden beri tedavi amacıyla kullanılan bitkisel ilaçlar, bugün yapılan çalıĢmalarla aydınlığa kavuĢturulmuĢ olup; tat ve koku endüstrisinde, gıda sanayinde, parfümeri ve kozmetik sanayi dallarında ve bunlarla beraber farklı etkilere sahip olduklarından, tedavi ve ilaç endüstrisinde de kullanılmaktadırlar (Sarer ve Pancoli, 1998).

ÇalıĢmamıza konu olan Silene salsuginea Hub.-Mor.(Tuzcul salkım çiçeği) bitkisinin ait olduğu Caryophyllaceae familyası, çok soğuk ortamlardan kurak ortamlara kadar pek çok habitatta yaĢayabilen kozmopolit türleri içermektedir (Watson ve ark., 2000).

Silene cinsi, Caryophyllaceae familyasının alt familyası olan Silenoideae ye ait Sileneae tribinin bir üyesi olup, ülkemizde 45 tanesi endemik olmak üzere 119 türe

sahiptir (Davis, 1967). Silene L. (Caryophyllaceae) cinsinin dünyada yaklaĢık 700 türü vardır. Kuzey yarımkürede yayılıĢ gösteren bu cins, özellikle Akdeniz bölgesinde yoğunlaĢmıĢtır (Heywood, 1993). Silene L. taksonları genel olarak açık alanlar üzerinde, yol ve tarla kenarlarında, çayırlarda, eğimli arazilerde, kumluk ve kayalık alanlarda yayılıĢ gösterirler. Silene cinsi bitkileri tek yıllık, iki yıllık ya da çok yıllık, çoğunlukla çalımsı, otsu, bazı türler de bazal kısmı odunsu bitkilerdir (Davis, 1967). Tohumları değiĢik Ģekillerde olup, genellikle böbreksi biçimdedir. Silene bitkileri asitli, nötral ve alkali topraklarda yaĢayabilir; kumlu, humuslu veya killi ve nemli toprakları tercih ederler. Genellikle gölgede büyüyemezler (Watson ve ark., 2000).

(11)

Silene cinsine ait bazı türlerin saponin maddesi bulundurması nedeniyle

ekonomik ve tıbbi önemleri vardır. Yine bazı Silene türlerinin idrar kesesi ve idrar yolları hastalıklarının tedavisiyle, göz hastalıkları tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir (Baytop, 1984).

Silene türleri üzerinde bazı taksonomik (Aytaç, 1998; Özgökçe ve ark., 2005),

morfolojik (Yıldız, 2006), moleküler (Sandrink ve Brederode, 1991; Popp ve Oxelman, 2001), palinolojik (Yıldız, 2001) ve kimyasal (Lacaille-Dubois ve ark., 1997; Báthori, 1998; Larhsini ve ark., 2003; Dötterl ve ark., 2005) araĢtırmaların gerçekleĢtirildiği; bunun yanı sıra az da olsa antibakteriyel (Fazly Bazzaz ve Haririzadeh, 2003), antifungal (Bajpai ve ark., 2008) ve antiviral (Orhan ve ark., 2009) özellikleriyle ilgili çalıĢmaların olduğu da bilinmektedir.

Yapılan tüm bu çalıĢmalardan elde edilen verilere ve halk arasındaki kullanılıĢ amaçlarına bakılırsa, Silene cinsine ait bazı bitki türlerinin tıbbi alanlarda kullanılabileceği sonucuna varılabilmektedir.

Bu çalıĢmada, halk tıbbında kullanımı ve fitokimyasal özellikleriyle ilgili önceden herhangi bir araĢtırma ve bilgiye rastlanılmayan Türkiye’ye endemik Silene

salsuginea Hub.-Mor. bitkisinden elde edilen ham ekstraktların, bazı Gram pozitif ve

Gram negatif bakteri türlerine karĢı antibakteriyel aktivitelerinin araĢtırılması amaçlanmıĢtır. Ülkemiz için endemik olan Silene salsuginea Hub.-Mor. türüyle ilgili olarak sadece karyotip analiz araĢtırmasının (Martin ve ark., 2008) yapılmıĢ olduğu, ülkemizde ve dünyada bu türle ilgili olarak antibakteriyel amaçlı yapılmıĢ olan herhangi bir çalıĢma bulunmadığı bilindiğine göre bu çalıĢma, türün antibakteriyel aktivitesi üzerindeki ilk araĢtırma olarak düĢünülebilir.

(12)

2. KAYNAK ARAġTIRMASI

Son yıllarda artan hastalıklara karĢı sentetik yapılı ilaçların ve terapötik maddelerin yetersiz kalması ve yan etkilerinin saptanması, doğal ürünlerin kullanılma zorunluluğunu artırmıĢtır. Bu amaçla bitki kimyasalları, mikrobiyolojik ve farmakolojik yönlerden çok yönlü araĢtırılmaktadır (Dağcı ve Dığrak, 2005).

Bitkiler temel gıdalar olmasının yanı sıra, uzun yıllardan beri değiĢik amaçlara yönelik, özellikle de bilimsel ve ticari olarak birçok alanda kullanılmaktadırlar. Bu kullanım alanlarının baĢında kozmetik, ilaç, gıda sanayi, aromaterapi ve fitoterapi gelmektedir. Bitki uçucu yağları geniĢ bir kullanım alanına sahip olduğu için son zamanlarda birçok bilim adamının ilgisini çekmiĢ ve bunların kimyasal yapıları incelenmiĢ, biyolojik aktiviteleri merak konusu olmuĢtur. Elde edilen sonuçlar, bitkilerin uçucu yağlarının antimikrobiyal aktivitelerinin olduğunu göstermektedir. Uçucu yağ ve bitkilerin diğer bileĢenlerinin farmakolojik özellikleri de incelenerek tıp, kozmetik ve endüstriyel alanlarda kullanılabilme imkânlarının yararlı olabileceği belirtilmektedir (Çelik ve Çelik, 2007).

Türkiye’de 32 cins ve 431 türü kapsayan (Davis, 1967) Caryophyllaceae (Karanfilgiller) familyasına ait bitkiler, baĢta süs bitkisi olarak kullanılmalarının yanı sıra, baharat ve gıda endüstrisi ile bitkisel ilaçların yapımında da kullanılmaktadırlar. Örneğin basur otu olarak bilinen Dianthus floribundus (Caryophyllaceae) türü; halk arasında hemoroit tedavisinde kullanılmaktadır (Gürhan ve Ezer, 2004). Yine diğer bir tür, Gypsophila oblanceolata’nın toprak altı gövdeleri ve kökleri sonbahar aylarında saponince zengindir. Bu özellikleriyle deterjan ve ilaç sanayinde kullanıldığı gibi, tahin helvası yapımında beyazlatıcı olarak, dövme dondurma yapımında yapıĢkanlığı arttırıcı olarak kullanılır. Sabunotu olarak bilinen Saponaria officinalis terlemenin düzenlenmesi, göz rahatsızlıklarının giderilmesi ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır (Karaman ve ark., 2001).

Silene (Caryophyllaceae) cinsine ait bitkiler, Anadolu’da yöresel olarak değiĢen

isimlerle bilinirler. Genellikle “nakıl çiçeği” denilen Silene cinsinin farklı türlerine “salkım çiçeği, gıvıĢgan otu, gıcı gıcı, acı gıcı, gıcime, cıvrıncık, çığıĢtak, gıvırĢık, ecibücü, ibiĢ gıbıĢ, kıvırĢık, kıvıĢgan, kıvıĢık, kıvıĢkan, kıvrıĢık, kıvĢıyık, tavuk yastığı” gibi isimler verilmektedir (Baytop, 1997).

(13)

Tuzcul salkım çiçeği (Silene salsuginea) , Karanfilgillere ait çok yıllık otsu bir bitkidir. Tuzlu topraklarda yetiĢen tek Salkım çiçeği türüdür. 900 m’ de tuzlu bozkırlarda yetiĢir. Temmuz ayında çiçek açar. Türkiye’ye özgüdür. Taban kısmı odunsu, 15-30 cm boyunda, dalanmıĢ ve demetsi çok yıllık, yaprakları karĢılıklı, 0,5-1,5 cm boyunda, tabanda daha sık olarak toplanmıĢ, etli, silindirik ve sivri uçludur. Çiçek kümesi salkım Ģeklinde; çanak yapraklar tüpsü, 7-9 mm, kısa kıvırcık tüylü; taç yapraklar 8-10 mm, ucu çatallı, sarımsı-yeĢil renklidir. Meyve kapsül Ģeklinde, kısa saplı, çanaklardan kısadır. Bilinen herhangi bir kullanımı olmamasına rağmen, tuzlu topraklarda yetiĢen etli yapraklı tek salkım çiçeğidir. Tuz Gölü çevresinde, dar yayılıĢlı endemik bir türdür. Tuz Gölü’nün güneybatısında Tersakan Gölü kıyılarıyla, Aksaray Eskil-Yenikent yayılım gösterdiği alanlardır (Ağar, 2010). Bitkinin yayılıĢ gösterdiği il ve bölgeler aĢağıdaki Ģekillerde gösterilmiĢtir (Babaç ve ark., 1997):

ġekil 2.1. Silene salsuginea Hub.-Mor. bitkisinin yayılıĢ gösterdiği Konya ilinin coğrafi konumu.

(14)

Silene cserei ssp aeoniopsis, Türkiye’ye özgü serpentin endemiği olan ve yüksek

oranda nikel biriktirebilen diğer bir salkım çiçeği türüdür. Akdeniz serpentin topraklarında Nikel akümülatörü olarak bilinmektedir. Serpentin ana kayası üzerinde oluĢan topraklar; içerdiği magnezyum, demir, nikel, kobalt ve krom gibi metal ve ağır metaller nedeniyle bitkiler için elveriĢli değildir ve bu topraklar bitkilere gerekli olan kalsiyum, potasyum ve fosfor gibi bazı temel bitki besin maddeleri açısından da fakirdir (Avcı, 2005). Karadeniz kumullarındaki nadir bitkilerden Silene sangaria da endemik bir salkım çiçeğidir. Yapılan çalıĢmalarda bu ve benzeri bitkilerin tarım topraklarındaki kirletici ve ağır metallerin uzaklaĢtırılması amacıyla endüstriyel alanda da kullanılabileceği bildirilmektedir (Güder, 2005).

Silene cinsi bitkilerinin gerek Anadolu’da gerek dünyada tıbbi kullanımlarının

olduğu bilinmektedir. Silene vulgaris’in köklerinin kaynar suda yavaĢ yavaĢ kaynatılmasıyla sabun elde edilmektedir. Kökleri ve toprak üstü kısımları infüsyon halinde “idrar kesesi ve idrar yolları” hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Bitki içerdiği maddeler sebebiyle “banyoda rahatlatıcı” olarak, bitkinin suyu ise “göz hastalıkları” tedavisinde kullanılmaktadır. Güney Anadolu dağ köylerinde genç sürgünleri ve yaprakları piĢirilerek yenilebilmektedir. 5 cm’nin üzerinde toplanan genç sürgünleri piĢirildiğinde, biraz acımsı olmakla birlikte, bezelyeye benzeyen bir tada sahiptir. Yapraklar aynı zamanda ince ince doğranıp salataya katılabilir (Baytop, 1984).

Doğu Anadolu Ģifalı bitkilerinden Silene alba (Miller) Krause ssp. divaricata (Reichb.) Walters türünün yerel adının “Garagile” olduğu ve tamamının kaynatılıp “egzama” için harici olarak; Silene compacta Fischer türünün “Horoz pipiği”, Silene

saxalitis Sims. türünün “Simotu” olarak bilindiği ve her iki bitkinin de yapraklarının

ezilerek “yaralanmalar” için harici Ģekilde kullanıldığı bildirilmektedir (Altundağ ve Öztürk, 2011).

Ertuğ (2004), Bodrum (Muğla) yöresinin yenen yabani bitkileri ile ilgili yaptığı çalıĢmada, Silene. cf. italica (L.) Pers. bitkisinin yörede “yuğĢüreği ve kıyıĢayık” olarak; Silene vulgaris (Moench) Garche vr. vulgaris’ in de halk arasında “kıyıĢak ve kığĢak” olarak adlandırılıp, yapraklarıyla sürgünlerinin yeĢil olarak yenildiğini belirtmiĢtir.

Silene confertiflora Chowolh, Osmaniye Bahçe ve Hasanbeyli halkı arasında

“Gri Pancar” olarak bilinmekte ve ıspanağa benzer yapraklarıyla sebze olarak kullanılmaktadır (Mart, 2006). Silene conica, EskiĢehir Mihalıççık ilçesinde “Toklu

(15)

baĢı” olarak bilinmekte ve bitki yaprakları direk piĢirilerek tüketilmektedir (Yücel ve ark., 2010).

Deniz ve arkadaĢları (2010), UĢak Üniversitesi ve yakın çevresindeki bazı bitkilerin mahalli adları ve etnobotanik özellikleriyle ilgili yaptıkları araĢtırmada, bu bölgede “ToklubaĢı” olarak bilinen Silene dichotoma Ehrh ssp. bitkisinin halk tarafından ıspanak gibi piĢirilerek tüketildiğini, aynı zamanda bu ve benzeri bitkilerin halk arasında tıbbi amaçlarla da kullanıldığını bildirmiĢlerdir.

Silene dioica L. Clairville (pembe gıvıĢkan) ve Silene pendula L. (GıvıĢkan),

ülkemizdeki Ġstanbul Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesinde yer almaktadır (Anonim, 2011).

Öztürk ve ark. (2008)’nın Türkiye ve Kuzey Kıbrıs zehirli bitkilerini araĢtırdıkları çalıĢmada, Silene laxa Boiss Katschy bitkisini; Adana, Tunceli, MuĢ, Erzurum, Bitlis, Van ve Hakkâri yörelerinde yayılan ve tamamı saponin içeren zehirli bir bitki olarak bildirilmiĢlerdir.

Türkiye ve dünyada oldukça yaygın olarak görüldüğü ve kullanıldığı bilinen

Silene vulgaris (Moench) Garcke bitkisin, gıda ve tıbbi olarak kullanımının oldukça

yaygın olduğu da bildirilmektedir (YeĢil, 2007).

Batı ve Orta Anadolu’da yapılan etnobotanik bir çalıĢmada S.vulgaris, yahnisi yapılarak tüketilen bir bitki olarak geçmektedir (Doğan ve ark., 2004). Hakkâri ġemdinli’de, “GıvıĢkan” olarak bilinmekte; “antiromatizmal, ağrı kesici ve sakinleĢtirici” olarak gövde ve yaprak infüzyonları kullanılmaktadır (Öztürk ve Ölçücü, 2011). Van otlu peynirinin içinde kullanılan bitki yörede “Siyabo” olarak bilinmektedir (Ergönül, 2007). Siyabo, peynir dıĢında yayla çorbası ve çökeleğe de katılmakta, baharat olarak da kullanılmaktadır. Karlı bölgelerin yüksek kesimlerinde yetiĢtiği bildirilen bitkinin, BeytüĢĢebap’ta gıda olarak kullanılmasının yanı sıra; “yılan sokması, romatizmal hastalıklar, mide ekĢimesi ve Ģeker hastalığına” iyi geldiği de iddia edilmektedir (Anonim, 2012a).

Amasya’nın bazı köylerinde yapılan etnobotanik bir çalıĢmada (Cansaran ve ark. 2007), bitkinin yörede “gıcırdayık-gıcı tavuk” olarak bilindiği, yaprak ve filizlerinin kullanıldığı, yapraklarının kavrularak ya da salata yapılarak tüketildiği bildirilmektedir. Mersin, Erdemli, Aydınlar köyü ve çevresinde “gıvıĢkan” olarak bilinen ot, halk tarafından çiğ olarak ya da börek yapımında kullanılmaktadır. Bitkinin çiğ olarak

(16)

tüketilmesi durumunda “idrar artırıcı ve idrar yolu iltihabını atıcı” olarak kullanıldığı bildirilmektedir (EĢen, 2008). Malatya, Akçadağ, Kürecik bucağında yapılan etnobotanik çalıĢmada, Silene vulgaris ve Silene conoidea bitkilerinin halk tarafından kullanıldığı bildirilmektedir. S. vulgaris yörede “Ağcık-ağzık” olarak, S. conoidea “Brejka Ģıvanan” olarak bilinmektedir. AraĢtırmada S. conoidea’nın Türkiye’de Batı, Güney ve Doğu Anadolu’da; Dünyada Kuzey Yarım Küre’nin Bareal bölgelerinde yayıldığı, “Sinekkapan, Sinekkıran, Sinektutan ve YapıĢkan otu” olarak da bilindiği bildirilmektedir: Yörede bitkinin kapsula kısmı, tohumları olgunlaĢmadan tüketilmektedir. S. vulgaris Türkiye’nin genelinde yaygın; dünyada Avrupa, Kuzey ve Batı Afrika ile Asya’da yaygındır. “KıvıĢkan, Kıcılavuk, Salkım çiçeği, Siyabu, GıvıĢkan, TavĢan ekmeği ve Cıvrıncık” olarak da isimlendirildiği; polisakkarit ve saponin içerdiği bildirilmektedir. AraĢtırmada bitkinin Türkiye’deki kullanımı diğer çalıĢmalarla da uyumlu Ģekilde; “gıda, otlu peynir yapımı, idrar yolu hastalıklarında, baharat ve tohumlarının baĢ ağrısında kullanılması” olarak bildirilmiĢtir. Yörede gövde ve yaprakları piĢirilerek ya da doğrudan gözlemelere de konulmaktadır (YeĢil, 2007).

Silene vulgaris, Denizli Çivril’de kullanılan tıbbi bitkiler arasında da geçmektedir (Gez,

2001).

Yıldırım (2010), Kuzey Kıbrıs’ın faydalı bitkilerini ve kullanım alanlarını araĢtırdığı çalıĢmasında, Silene vulgaris’in halk arasında “Yumurta otu, Civciv otu, Serçe otu ve Gıcır” olarak bilindiğini, kavrularak yemeğinin yapıldığını ve “sindirim sistemine yardımcı” bir bitki olduğunu bildirmiĢtir. Kavrulmadan önce suda haĢlanarak acılığının giderildiği de bilinmektedir.

Silene vulgaris, Türkiye’de olduğu kadar dünyanın birçok bölgesinde de tıbbi

olarak kullanılmaktadır. Pakistan’da; “Baskha, Tasurgha, Mangotay” gibi isimleri olan

S. vulgaris’in, yaprak, kök, gövde gibi kısımlarının tıbbi olarak kullanıldığı birçok

kaynakta bildirilmektedir. Gıda olarak da tüketilen bitki, “emollient (krem), kozmetik alanda cilt temizleyici, stomachik (midevi)” olarak kullanılmaktadır (Haq ve ark., 2011; Sher ve ark., 2010; Hamayun ve ark., 2005; Barkatullah ve Ibrar, 2011; Iqbal ve Hamayun, 2006).

Ġngiltere’de “Spotling Poppy” olarak bilinen Silene vulgaris, veterinerlik alanında kullanılmaktadır. “Bladder campion” (Mesane karanfil) adı daha yaygın olarak kulanılan bitki; Avrupa, Ilıman Asya, Kuzey Afrika ve Avustralya bölgelerinde de bu adıyla bilinmektedir (Allen ve Hatfield, 2004).

(17)

Malatya-Akçadağ-Kürecik bucağında Silene conidea L. bitkisinin, tohumları olgunlaĢmamıĢ meyve kısmı gıda olarak kullanılmaktadır. Yöresel olarak “sinekkapan”, “sinektutan”, “sinekkıran” ve “yapıĢkan otu” isimleriyle bilinmektedir (YeĢil, 2007). Pakistan tıbbi bitkileri arasında da adı geçen Silene conoidea L., sırt ağrısı ve sivilce tedavisinde kullanılmaktadır (Haq ve ark., 2011). Pakistan Karaçi Üniversitesi HEJ AraĢtırma Enstitüsünde yapılan bir çalıĢmada, Silene conoidea bitkisinden birçok bileĢik (Conoidene, 8(4”-o-α-L-rhamnopranosyl)-C-β-Dglucopyranosylidiosmetin, 8(4”-o-L- rhamnopyraosyl)-C-β-D-glucopyranosylapigenin , spinasterol (4), α-spinasterol glucoiside, D-pinitol, sucrose) izole edilmiĢtir (Ali, 1998).

Amerika BirleĢik Devletleri kaynaklı “naturalmedicinalherbs.net.” isimli internet sitesinde, “tıbbi bitki” olarak adı geçen bazı Silene türleri Ģunlardır: Silene acaulis (Moss Campion), Silene conoidea, Silene dioica (Red Campion), Silene firma (Catchfly), Silene gallica, Silene latifolia (White Campion), Silene nigrescens, Silene

vulgaris (Bladder Campion) (Anonymous, 2011).

Silene acaulis (Moss campion; Yastık karanfil), göller bölgesi ve Ġskoçya’da

yayılan bir türdür ve çocuklarda “kolik” tedavisinde kullanılmaktadır. Alt türü S.

acaulis exscapa, Ġzlanda Arktik ve Alpin bölgelerinde “sebze” olarak tüketilir. Saponin

içermesine rağmen iyi piĢirildiğinde ve büyük miktarda tüketilmediğinde toksisite söz konusu değildir (Anonymous, 2011).

Silene conoidea, yaprakları saponin içerdiği halde herhangi bir toksisitesi

görülmeyen bir bitki olup; tıbbi alanda “emollient (deriyi yumuĢatan ve acıyı dindiren) ve banyo sırasında fumigant (rahatlatıcı, zehir giderici)” olarak; bitkinin suyu ise “oftalmiya (göziltihabı)” tedavisinde kullanılmaktadır (Anonymous, 2011).

Silene dioica (Red Campion; Kırmızı karanfil), tıbbi kullanımı bilinmemekle

beraber saponin içerdiği bilinen ve kökleri kaynatılarak sabun elde edilen bir bitki türüdür (Anonymous, 2011).

Yaprak ve sapları saponinler ve flavonoidler içeren Silene firma bitkisi genel olarak; “karaciğerdeki ilaç metabolize enzimlerinin üretimini destekleyici, yorgunluk ve ağrı giderici, kadınlarda süt artırıcı ve mensturasyon uyarıcı” olarak bilinmektedir. Kore’de ise “gonore” tedavisinde kullanılmaktadır. “Melondrium firmum” olarak da bilinen bitki, Çin genelinde; çakıllı, kumlu nehir kenarlarında; dağ, çayır ve makilerde yayılmakta, aynı zamanda gıda olarak da tüketilmektedir (Anonymous, 2011).

(18)

Silene gallica bitkisinin yumuĢatıcı olduğu söylenmekte; banyo içinde fumigant

olarak ve bitkinin suyu ise “oftalmia” tedavisinde kullanılmaktadır. Bitki, kumlu veya çakıllı alanlarla atıkların (çöp) bulunduğu yerlerde yetiĢmektedir (Anonymous, 2011).

Silene latifolia (White Campion; Beyaz karanfil), Silene dioica bitkisi gibi

saponin içeren ve sabun yapılan bir bitkidir. Ekili alanlarla atıkların (çöp) bulunduğu yerlerde yetiĢmekte, aynı zamanda çit bitkisi olarak da kullanılmaktadır (Anonymous, 2011).

Batı Çin ve Himalayalarda yetiĢen Silene nigrescens; Tibet tıbbında kullanılan, acı ve buruk tatta bir bitki olarak bildirilmektedir. “ĠĢitme kaybı, kulak yolu tıkanıklığı ve dolaĢık bağırsak” tedavileride kullanılmaktadır (Anonymous, 2011).

Asitli topraklardan kaçınarak ekilebilir arazi, yol kenarları, çimenli yamaç vb. yerlerde yetiĢen Silene vulgaris (Bladder champion; Mesane karanfil), saponin içermekte ve sabun yapımında kullanılmaktadır. Genç sürgün ve yaprakları çiğ ya da piĢmiĢ olarak tüketilmektedir. Yaprakları ince kıyılarak salatalara eklenebilir ancak bitki çiçeklenmeye baĢlamadan önce kullanılmalıdır. Toksisiteye karĢı dikkatli olunması önerilmektedir (Anonymous, 2011).

Kuzey Ġran Lalem bölgesinde tıbbi bitkilerin dağılımı ile ilgili yapılan bir çalıĢmada 42 tür belirlenmiĢ, Silene pruinosa tıbbi etkisi olan bitkiler arasında yer almıĢtır (Vahadi ve Yasari, 2011).

Silene aegyptiaca (L).L.f., Arap Ģifalı bitkileri içinde geçmektedir. Bitkinin

LD50 (%50 öldürücü doz)’u ölçülmüĢ; fareler için, bitki toprak üstü parçalarının 25,2 gkg-1’ ının öldürücü olduğu tespit edilmiĢtir (Saad ve ark., 2006). S. aegyptiaca, Arap bitkisel ilaçları içinde karıĢım olarak da kullanılmaktadır. Cichorium intybus bitkisi ile birlikte “soğuk algınlığı ve gribe” karĢı bağıĢıklık sistemini destekleyici bir ticari bitki karıĢımı içinde bulunduğu da bildirilmektedir (Saad ve ark., 2008).

Silene chlorantha (Wild.) Ehrh., Ukrayna yabani tıbbi bitkileri arasında

geçmektedir (Minarchanko, 2011).

Butan ormanlarında ağaç harici bitkiler içerisinde, tıbbi bitkiler listesinde adı geçen Silene setisperma’nın yerel tıbbi ismi “Luksuk”tur (Subba, 1996).

Etiyopya’nın tıbbi bitkileri arasında geçen Silene macrosalen, kökleri için hasat edilen bitkiler arasında yer almaktadır (Bekele, 2007).

(19)

Agelet ve ark. (2000), Katalanya dağ bölgelerinde yetiĢen tıbbi bitkilerle ilgili yaptıkları araĢtırmada, Silene saxifraga L. bitkisinden, “tıbbi olarak yetiĢtirilen ve Lithotriptik (mesane ve böbrek taĢı çözücü)” olarak bahsetmiĢlerdir.

Ġngiltere ve Ġrlanda halklarında geleneksel olarak kullanılan Ģifalı bitkilerle ilgili olarak yapılan bir derlemede, Silene dioica, S. otites ve S. vulgaris’in Ģifalı bitkiler olarak kullanıldığı belirtilmiĢtir. Cardicanshire halkı arasında Silene dioica’nın yerel adı “ragged robin” olarak geçmekte ve “yılan sokmaları” için merhem yapımında kullanılmaktadır. Bu nedenle “yılan çiçeği” de denmektedir. S. dioica L. Clairville, Ġngiltere’de kırmızı karanfil olarak bilinmekte ve bitkinin karozif suyu Sussex halkı tarafından “siğiller” için kullanılmaktadır. S. otites L. Wibel, “Ġspanya catcfly” olarak da geçer. Suffolik halkı arasında “dünya yıldızı” olarak adlandırılan bitki, “deli köpek ısırıkları” tedavisinde kullanılır (Allen ve Hatfield, 2004).

Silene alba (= latifolia), Ohaya Devlet Üniversitesi tarımsal araĢtırma ve

geliĢtirme merkezinin internet sitesinde, Silene pratensis olarak tanıtılmaktadır. “Beyaz Ģampiyon” olarak da geçen bitkinin tanınan diğer isimleri; Lychnis alba, Melandrium

albüm, Silene latifolia ssp alba” dır. Silene latifolia ssp alba, “boğa çıngırağı, akĢam

lychnisi, guguklu yılan, gök çiçek, beyaz karamuk, beyaz robin” olarak da geçer. Ayrıca

Silene cinsi üyelerinin; Elizabeth Ġngiltere’sinde Ģeker ve Ģarapla bir karıĢım yapılarak

“kalp yatıĢtırıcısı” olarak kulanıldığı, köklerinin “solucan ilacı” olarak ve kök ve yapraklarından alınan parçaların sivrisinek larvaları için son derece toksik olduğu bildirilmektedir (Anonymous).

Gokhale ve ark. (2011), Hindistan’ın Uttarakhand bölgesinde, Himalaya dağlarının kutsal manzarası olarak geçen “Hariyali Devi” arazisi bitkilerini araĢtırmıĢlar ve bunlardan Silene edgeworthii Bocquetin Candollea bitkisini, tıbbi bitki olarak nitelendirmiĢlerdir. Bölgede toplam 82 bitki türü halk arasında tıbbi olarak kullanılmaktadır. S. edgeworthii yerel olarak “Bakroyla” adıyla bilinmektedir.

Hindistan’ın Himalaya Darchula bölgesi tıbbi bitkileri arasında geçen Silene

kumaonensis Williams, Bhotias halkı tarafından çeĢitli amaçlar için kullanılmaktadır.

Yerel adı Khushu (Byas, Darma, Chaudas) olarak geçmektedir. GeçmiĢte halk tarafından bitki kökleri kurutulup toz haline getirilerek sabun (deterjan) olarak, özellikle de yünlü giyecekleri yıkamak için ve “kepek giderici” Ģampuan olarak kullanılmıĢtır. Tıbbi bitkiler listesinde, “dandruffs (kepek giderici)” olarak geçmektedir. Bitkinin

(20)

kozmetik alanlarda ve boya elde etmek için kullanılabilirliğinin, fitokimyasal yönden incelenebileceği bildirilmektedir (Garbyal, 2005).

Rusya’daki Syktyvkar Biyoloji Enstitüsü bilim adamlarının yaptığı bir araĢtırmaya göre Silene tatarica bitki çiçekleri, kendine saldıran böceklerin deri değiĢim hormonu olan bir çeĢit ecdysteroit üreterek, böceğin çok erken dönemde pupa dönemine geçerek ölmesine yol açmaktadır. Komi Cumhuriyeti yerel halkının da bitkinin kaynatılarak çıkarılmıĢ özünü, süt ve ekmekle tüketerek, “fizyolojik aktivite artırıcı” olarak kullandığı bildirilmektedir (Volodin, 2002).

Panayotova ve ark. (2008), Bulgaristan’ın Karadeniz kıyıları boyunca uzanan kum tepelerinde yetiĢen nadir ve nesli tehlike altındaki bitkiler üzerinde yaptıkları çalıĢmada, Silene tymifolia’yı nesli tehlike altındaki tıbbi bitkiler arasında değerlendirmiĢlerdir.

Ürdün’deki 29 Ģifalı bitki üzerinde yapılan bir araĢtırmada, bitkilerin metanolik ekstraktlarının, fare epididimal yağ hücre ekstraksiyonuyla elde edilen HSL (Hormon duyarlı lipaz) üzerindeki inhibitör etkisine bakılmıĢtır. Silene aegyptiaca bitkisinin % 4,79 (200 mg/ml’de) ’luk bir inhibitör etkisinin olduğu görülmüĢtür. Bu çalıĢmada, doğal bitki ekstraktlarının “tip 2 diyabet ve insülin direnci” ile bunlara bağlı bozukluklarla mücadelede kullanılabilirliği gösterilmiĢtir (Bustanji ve ark., 2011b). HSL, yağ asitleri ve gliserolun adiposit lipit depolarından salınımının hormonal denetimini düzenlenleyen bir enzimdir. HSL inhibisyonu ile “tip 2 diyabet, insülin direnci ve kan Ģekeri” kontrolünde ilerleme sağlanabileceği bildirilmektedir. Diyabetik sıçanlar üzerinde yapılan bir araĢtırmada, bu yolla “hiperglisemi” nin azaldığı görülmüĢtür (Claus ve ark., 2005).

Yine Ürdün’deki 18 Ģifalı bitki üzerinde yapılan bir araĢtırmada; Gut hastalığı ve buna bağlı geliĢen “hiperürisemi” tedavisi için, XO (xanthin oksidae) inhibitörü olabilecek bitkiler araĢtırılmıĢtır. XO, yapısında molibden bulunduran ve pürinlerin ürik asite parçalanmasında etkili olan bir enzimdir. Silene aegyptica (L) L.f.den alınan toprak üstü parçalardan elde edilen sulu ekstraktların (200 µg/ml’de), XO üzerinde % 1,2’lik aktivite ile, kayda değer bir etkisinin olmadığı görülmüĢtür (Bustanji ve ark., 2011a).

Çin ilaç bilimleri enstitüsünde yapılan bir araĢtırmada, Silene aprica bitkisinin sıçanlara karbontetraklorür enjekte edilmesiyle meydana gelen karaciğer hasarında iyileĢtirici etkisinin olduğu görülmüĢtür. CCl4 ve asetaminofen ile sıçanların karaciğer

(21)

sıçanlara oral yolla verilen S. aprica bitkisi % 50 etanol ekstraktının, bu değiĢiklikleri önemli ölçüde azalttığı belirlenmiĢtir (Ko ve ark., 2002). Karbontetraklorür (CCl4),

karaciğere lipit peroksidasyonu ile zarar veren kimyasal moleküllerden, Asetaminofen (Parasetamol) ise karaciğer hasarı oluĢturan toksik maddelerdendir (Özbek, 2002).

Souria ve ark. (2004), Ġran’ın yerel 60 adet bitkisinin antioksidan aktivitesini, linoleik asit peroksidasyonu testi ile belirlemeye çalıĢmıĢlardır. Sonuçlar -tokoferol (IC50 = 0,60 mg) ile karĢılaĢtırılmıĢtır. 60 bitkiden 44 tanesinin ekstraktlarının 40 mg’ı

kullanılınca % 80’den fazla peroksidasyon inhibisyonu gerçekleĢtirdiği görülmüĢtür. Bu grup bitkiler arasındaki S. coronaria L. bitkisinin, -tokoferol ile uyumlu olarak IC50

aralığı göstermediği bildirilmiĢtir.

Kamsteeg ve ark. (1980), Silene dioica taç yaprak özütleriyle yaptıkları çalıĢmada, p-coumaroyl-CoA’dan (kumarik asit), caffeoyl-CoA’nın (kafeik asit) hidroksillenmesini gözlemlemiĢ; daha sonra P geninin antosiyanin biyosentezinde bir öncü olarak kullanıldığını ve Silene dioica bitkisinde de pelorgonidin ve siyanidin adı verilen iki antosiyanidin olduğunu bildirmiĢlerdir.

Antosiyaninler meyve, sebze, çiçek ve diğer bitkilere pembeden mora kadar değiĢen renk veren, suda çözünebilir doğal pigmentlerdir. Hücre sitoplâzmasında glikozit formda bulunmakta olup, bazı Ģekerler ve Ģeker olmayan (aglikon) maddelerden meydana gelmiĢlerdir. Aglikon kısmını antosiyanidinler oluĢturmaktadır. Günümüzde, 22 tane antosiyanidin ve 275 tane antosiyanin bilinmektedir. Antosiyaninler arasındaki farklılıklar; moleküldeki hidroksil ve metoksil gruplarının sayısı ve konumu, moleküle bağlanan Ģekerlerin sayısı, türü ve bağlanıĢ pozisyonu ile moleküldeki Ģekerlere bağlı bileĢiklerin türünden kaynaklanmaktadır. Antosiyaninler doğada meyve ve sebzelere çekici rengi kazandırmanın yanında antioksidan özellikleriyle de dikkat çekmektedirler. Son yıllarda yapılan çalıĢmalar, antosiyaninlerin yüksek antioksidan aktiviteye sahip olduğunu ve bu özellikleri nedeniyle serbest radikallerle iliĢkili olan “kanser, kardiovasküler hastalıklar, eklem iltihabı” gibi çeĢitli hastalıklara karĢı olumlu yönde etkide bulunduğunu ortaya koymuĢtur. Bu nedenle günlük beslenmemize antosiyanince zengin gıdaların eklenmesinin sağlık açısından yararlı olacağı bildirilmektedir (Koca ve ark., 2006).

Bitkisel ilaçlar içerdikleri kimyasal bileĢikler sayesinde vücutta çeĢitli etkilere sahiptirler. Bitkisel ilaçlarda selüloz, niĢasta, pektin, protein, Ģeker gibi tedavi yönünden etkisiz maddelerin yanında, çok az miktarda farmokolojik etkilere sahip bileĢikler de

(22)

bulunmaktadır. Bu bileĢiklere “etkili madde” ya da “sekonder metabolitler” denilmektedir. Bitkilerde bulunan antimikrobiyal maddeler kimyasal yapılarına göre; fenolikler, terpenoidler ve esansiyel yağlar, alkaloidler, lektinler ve polipeptitler, poliasetilenler Ģeklinde gruplandırılabilir. Fenolikler de kendi içinde; basit fenoller, fenolik asitler, kinonlar, flavonoidler, flavonlar, flavanoller, taninler ve kumarinler olarak ayrılır (Cowan, 1999).

Bitkiler sadece besin olarak değil, aynı zamanda uyarıcı içecek, baharat, lif, ilaç, Ģifalı bitki özü, zehir ve psikoaktif ajanlar olarak da kullanılmaktadırlar. Bu maddeler bitkilerden sağlanan sekonder bileĢiklerdir. Bu bileĢikler çok çeĢitlidir (tüm bitkilerden 100,000 civarında farklı sekonder bileĢik elde edilebilir) ve kimyasal yapıları da primer bileĢiklerden oldukça farklıdır. Bitki geliĢimi ile doğrudan ilgili değildirler. Bunlar:

–Zararlılara (böcekler, mikroorganizmalar, herbivorlar) karĢı savunma görevi üstlenirler,

–Çiçeklere ve meyvelere renklerini vererek, onların hayvanları cezbetmesini ve çiçek tozu ve tohumların onlar tarafından dağıtılmasını sağlarlar (Hakkı, 2008).

Bitkiler çeĢitli sekonder bileĢiklerinin karıĢımını içerirler ve bu bileĢiklerin miktarları da bitkinin savunma ihtiyacına cevap verecek Ģekilde değiĢmektedir. Örneğin tropikal yağmur ormanlarında yetiĢen bitkilerin, daha fazla böcek ve hastalıkla mücadele ihtiyaçlarına bağlı olarak, bu zararlıların daha az bulunduğu bölgelere göre sekonder bileĢikleri daha fazla ürettikleri bildirilmektedir (Hakkı, 2008).

Yabani bitkiler, sahip oldukları çeĢitli sekonder metabolitler sayesinde ustalaĢtıkları kimyasal savunma yöntemleri ile kendilerini korumaktadırlar. Bu nedenle, yabani bitkilerin rastgele yenmesinin toksik içerikleri dolayısıyla sakıncalı olabileceği bilim adamları tarafından belirtilmiĢtir (Hakkı, 2008).

Yapılan araĢtırmalara bakılırsa (Lafont ve ark., 2002) Silene cinsi bitkileri de çok çeĢitli sekonder bileĢikler içermektedir. Örneğin Silene vulgaris (Moench) Garcke, geniĢ yayılımlı olması nedeniyle, içerdiği bileĢikler açısından çok sayıda araĢtırmaya konu olmuĢtur (YeĢil, 2007).

Rochd ve ark. (2004), Fransa-Gallica bölgesinin üç Caryophyllaceae türünün içerdiği iki çeĢit glucuronide prosaponini karakterize etmek için bir çalıĢma yapmıĢlardır. Bu çalıĢmada Silene vulgaris köklerinde, % 56 oranında quillaic acid 3-0-glukuronit ve % 44 oranında gypsogenin 3-0-3-0-glukuronit prosaponin maddeleri karakterize edilmiĢtir.

(23)

Gunter (2001) yaptığı çalıĢmada, aktif polisakkaritler üreten Silene vulgaris (Moench) Garcke, Tanacetum vulgare L.ve Lemna minor L. bitkilerinin hücre kültürlerindeki büyümelerinin ve biyosentetik özelliklerinin karĢılaĢtırmalı analizlerini yapmıĢtır. Bitkilerin kallus kültürlerini kullanarak, su ve amonyum oksalat çözeltileri ile ardıĢık ekstraksiyon sonucunda aktif polisakkaritler arabinogalaktan ve pektin elde etmiĢtir. Ayrıca aktif polisakkaritlerin immünmodülator ve antiaterosklerotik özellikleri olduğunu da belirtmiĢtir.

Alarcón ve ark. (2006), Ġspanya merkezinde halk tarafından “Mesane karanfil” olarak adlandırılan ve yenebilen S. vulgaris’in besin ve yağ asiti içeriğini araĢtırmıĢlardır. Bitkinin değiĢik bölgelerden toplanan 10 çeĢidinde, değiĢik oranlarda bitki besin maddeleri, lipitler, protein ve çeĢitli karbonhidratlarla lifler elde edilmiĢtir. S.

vulgaris’ten % 3 - %4 oranında elde edilen yağ asitleri; palmitik, stearik, oleik, linoleik,

linolenik ve erucik asitlerdir. Bunların içinden -linolenik asit ve linoleik asit uçucu yağ asitleridir ve bunların “koroner arter rahatsızlıkları, hipertansiyon, romatizma, çeĢitli iltihaplanmalar, otoimmün hastalıklar ve kanser” tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir.

Popov ve ark. (1999), zarar görmemiĢ Silene vulgaris bitkisi ve kallusundan izole edilen bazı aktif polisakkaritlerin (bitki-pektik polisakkaritler, kallus-asidik arabinogalaktan ve pektin) periferik insan nötrofil ve monositleriyle in-vitro fare peritonal makrofajlarının fagositik aktivitesini baĢlatma kapasitelerini araĢtırmıĢlardır. Polisakkaritlerden kallus asitik arabinogalaktanın, periferik fagositlerin lizozomal aktivitesini artırdığı görülmüĢtür. Buna göre zarar görmemiĢ S. vulgaris bitkisi ve kallusunun, immünoaktif polisakkarit kaynağı olarak kullanılabileceği bildirilmiĢtir.

Bushneva ve ark. (2003), S. vulgaris’in toprak üstü kısımlarından “silenan” adı verilen pektik polisakkaritin izole edildiğini bildirmiĢlerdir.

Glensk ve ark. (1999), S. vulgaris köklerinden Silenosides A - C adı verilen üç yeni triterpenoid saponin izole etmiĢtir.

Conforti ve ark. (2012), içlerinde S. vulgaris’in de bulunduğu Ġtalya’nın Kalabria bölgesinin 18 bitki türünün in vitro pankreatik lipaz inhibitör aktivitesini değerlendirmiĢlerdir. S. vulgaris yapraklarının sulu etanol ekstraktlarının, lipaz üzerinde güçlü inhibitör etki gösterdiği belirlenmiĢtir. Bu bileĢiklerin “obezite” tedavisinde yararlı olacağı düĢünülmektedir (Pankreatik lipaz, pankreastan salgılanan ve trigliserit hidrolizini sağlayan enzimdir. Ġnhibe edilmesi vücudun besinsel yağ alımını durdurur).

Silene alba(latifolia), Caryophyllaceae familyasından ve çoğunlukla Avrupa,

(24)

salkım halinde çiçeklenen bu bitkinin tümü kullanılarak çeĢitli çözücülerle elde edilen ekstraklarının HPLC (High-performance-liquit-chromatography: Yüksek performans sıvı kromatografisi) analizleri sonucunda, bitkide antioksidan fenolik bileĢiklere rastlanılmıĢtır. Bitki ekstraktlarında % 14,96 µg/ml Vanilik asit ve % 6,0 µg/ml Rutin olduğu tespit edilmiĢtir (Aliyazıcıoğlu ve ark., 2010).

Rutin bir bioflavonoiddir. Birçok bitkide bulunur. Kuvvetli antioksidan özelliklere sahiptir. Metal iyonlarına bağlanır, C vitamini etkisini artırır, kılcal damarları kuvvetlendirir. Ġltihap kurutucudur (Anonim, 2012b).

Antioksidanlar; vücutta bulunan ve oksijeni tutarak istenmeyen etkiler oluĢturan serbest radikallerle, peroksit denilen zararlı molekülleri etkisizleĢtiren maddelerdir. Fenolik bileĢikler, etkili antioksidanlardır. Fenol içeren bileĢenler eĢsiz antioksidan özellik gösterir. Vanilik asit (4-hidroksi 3-metoksibenzoik asit), fenolik OH içeren antioksidan bir bileĢiktir. Birçok faydalı bitki vanilik asit içerir. Yiyeceklerde koruyucu madde olarak kullanılmasının yanı sıra; gıda, eczacılık, kozmetik gibi alanlarda antiseptik olarak kullanılmaktadır (Vurucu, 2006).

Zou ve ark. (1999), geleneksel Çin tıbbında “karın ağrısı (gastrit)” tedavisinde kullanılan Silene szehuensis köklerinden, iki tarafı Ģeker zincirleriyle esterleĢmiĢ yeni bir triterpenoid saponin izole etmiĢlerdir. Bitkinin etanol ekstraktlarından elde edilen yeni bileĢik, bilim adamları tarafından “silenoside” olarak adlandırılmıĢtır.

Güney Afrika’da kullanılan Ģifalı bitkilerle yapılan bir araĢtırmada, Silene

bellidioides Sond. ve Silene pilosellifolia Chem. köklerinin infüzyonlarının emetik

(bulantı ve kusma sağlayan) etki sağladığı bildirilmiĢtir. Bu etkinin bitkilerin içerdiği saponinler sayesinde olduğu düĢünülmektedir. Halk tarafından atalarının ruhlarıyla bağlantı kurmak amacıyla, lusid (gerçekçi) rüya görmek için alınan psikoaktif bitkilerdir. Silene undulata Aiton bitkisi “Afrika uyku otu” olarak da geçer ve kökleri uyku sağlayıcıdır. Güney Afrika’da Zulu ve Xhosa halkları tarafından “ubulawu” olarak kullanılan bitki köklerinin, toksik saponin içerdiği belirtilmiĢtir. “Ubulawu”, bitki köklerinin kurutulduktan birkaç yıl sonra dövülmesiyle elde edilen tozun, suyla karıĢtırılması sonucunda ortaya çıkan köpüktür. Köpük oluĢumunun saponinlerce sağlandığı bildirilmektedir. DüĢük dozda alınması bile gerçekçi rüya (halüsinasyon) görülmesine neden olmaktadır. Fazlasının emetik etki yaptığı belirtilmekte ve bunun, köklerde bulunan saponinlerin mide mukozasını tahriĢ etmesi sonucu ortaya çıktığı düĢünülmektedir. Bitki tıbbi olarak “ateĢ ve sayıklama” tedavisinde kullanılmaktadır. Sezgileri ortaya çıkarmak için kullanılan psikoaktif bir bitkidir. Bu etkiyi sağlayan

(25)

bileĢiklerin saponinler, alkaloidler ve diterpenoitler olduğu bildirilmektedir. Silene

capensis de Güney Afrika Xhosa halkı tarafından kutsal kabul edilen ve halk tarafından

“undlela ziimhlophe” olarak adlandırılan bir bitkidir. S.undulata ile benzer özellikler taĢıdığı belirtilmektedir (Sobiecki, 2008).

Silene brahuica Boiss. türünden, deney hayvanı farelerde eritrosit yapımını

artırıcı phytoecdysteroitler elde edilmiĢtir. Farelere verilen hemotoksik fenilhidrazinin oluĢturduğu anemi sonucu azalan eritrosit ve hemoglobin içeriğinin, bu bileĢiklerle arttığı görülmüĢtür (Syrov ve ark., 1997). Fenilhidrazin, kandaki demir üzerine etki ederek eritrositlerin yaĢamını kısaltan ve buna bağlı olarak deney hayvanlarında hemolitik anemiye yol açan kimyevi bir maddedir (AtakiĢi ve ark., 2005). Saatov ve ark. (1982), Silene brahuica türünün kökünden elde edilen Ģeker kalıntılarından üç çeĢit phytoecdysteroid (Silenosides A, B ve C) izole etmiĢlerdir. Dzhukharova ve ark. (1994),

S. brahuica Boiss.’ten iki çeĢit (glucopyranocid ve brahuisterone) phytoecdysteroid elde

etmiĢlerdir.

Mamadalieva ve ark. (2009), Silene viridiflora’nın toprak üstü kısımlarından taxisteron denilen phytoecdysteroitler izole etmiĢlerdir. Daha önce S. İtalica ssp.

nemoralis ve S. nutans’tan izole edilen bu bileĢikler, S. viridiflora’dan ilk kez izole

edilmiĢtir. ÇalıĢmada daha önce bitkinin ariel kısımlarından; deoxyecdysone, 2-deoxy- 20-hydroxyecdysone, polipodin B, 20-hydroxyecdysone, 26-hydroxypolipodin B, integristerone A, 2,22-diacetate- ve 3,22-diacetate-20, 26-dihydroxiyecdysone, silenoside A ve D bileĢiklerinin tespit edildiği de rapor edilmiĢtir. S. viridiflora’dan elde edilen bu phytoecdysteroitlerin spor hekimliğinde, “ciddi hastalıklar ve ağır fiziksel zorlamalar sonrası, kötü giden onarım iĢleyiĢini azaltan tesirli bir protektör” olarak tavsiye edildiği bilinmektedir. Bu çalıĢmada S. viridiflora ekstraktları ile yapılan in vivo çalıĢmalarda, ekstraktların antitümör olarak biyolojik aktivite gösterdiği belirlenmiĢtir. ÇalıĢılan ana bitki özlerinin (integristerone A, 2-deoxyecdysone, 2-deoxy-20-hydroxyecdysone, 20-2-deoxy-20-hydroxyecdysone, 26-hydroxypolipodin B), cyclophosphan ile birlikte kombine tedavi alan fareler içinden bir farede, periferik lökositlerdeki metastasda, 2,4 kattan 1,9 kata doğru azaltan bir antimetastatik aktiviteyi güvenilir Ģekilde artırdığı bildirilmiĢtir (Mamadalieva ve ark., 2009).

Ecdysteroidler böcek tüy döküm ve deri değiĢim hormonları olarak bilinmektedir. Temel steroit yapısındaki bu omurgalı tipi steroit hormonlarının memeliler üzerinde fizyolojik etkileri olmasına rağmen thymolytic ve androjenik yan etkileri bulunmamaktadır. Aynı zamanda phytocedysteroitlerin (bitkisel ecdysteroid)

(26)

anabolik ve adaptojenik etkileri kullanılarak bunlardan yararlanılabileceği bildirilmiĢtir. Ecdystreoitler ayrıca modern tedavide önemli bir potansiyele sahiptir. Son zamanlarda yapılan biyoteknolojik çalıĢmalarda, malign (kötü huylu) hücrelerdeki gen-Ģalter sistemini harekete geçirmek için, modifiye böcek ecdysteroitlerinin güçlü bir indükleyici olarak reseptör görevi yaptığı bildirilmektedir (Báthori ve ark., 2004).

Birçok Silene cinsinin (Silene brahuica, S. dioica, S. frivaldskyana, S. gigantea,

S. italica ssp. nemoralis, S. nutans, S. otites, S. praemixta, S. pseudotites, S. scabrifolia, S. tatarica, S. viridiflora, S. tomentella, S. wallichiana,..vs.), çok çeĢitli türde ve

etkinlikte ecdysteroit içerdiği bildirilmiĢtir (Lafont ve ark., 2002).

Tóth (2010), Silene viridiflora’dan elde edilen 20-hydroxyecdysore’nun, in vivo sıçan kas lifleri üzerine olan etkisini araĢtırmıĢtır. S. viridiflora’nın toprak üstü kısımlarından elde edilen kokteylin spor etkinliklerinde, ağır efor sonrası ve fiziksel hastalıklarda tavsiye edildiğini bildiren araĢtırıcı, S. viridiflora özütlerinden Silene cinsinin karakteristik ecdysteroitlerini (2-deoxyecdysteroids ve 26-hydroxy) izole etmiĢtir. 20E bileĢiğinin, ecdysteroit faliyetlerine benzer Ģekilde, en az anabolik steroidler ve D vitamininin iyileĢtiriciliği kadar, zarar görmüĢ fare kas liflerini onardığını bildirmiĢtir.

Larhsini ve ark. (2003), Silene. cucubalus köklerinden NMR spektroskopi yöntemiyle yeni bir triterpenoid saponin olan “gypsogenin 3-0- -Xylopyranosyl” ve önceden de bilinen “quilliaic asit 3-0- -Xylopyranosyl’i” izole etmiĢlerdir. S.

cucubalus WĠB Fas’ın MarakeĢ bölgesinde yayılıĢ gösteren ve halk arasında “Tighicht”

olarak da bilinen Ģifalı bir bitkidir. Fas halk tıbbında, “saç bakımı, dekoksiyon yaralar, uyuz, kaĢıntı” gibi deri tedavilerinde kullanıldığı bilinmektedir. Caryophyllaceae ailesinin ortak fitokimyasal özelliği olarak bilinen saponinler, S. cucubalus bitkisinde de mevcuttur.

Saponinler; glikozit ve buna bağlı triterpenik ya da steroidal aglikon kısmınlarından oluĢan, bitki büyümesi ya da üremesinde etkili olmayan, sahip oldukları kuvvetli antimikrobiyal aktiviteleri ile bitkiyi, böcek ve mikropların toprak altından yaptığı saldırılardan koruyan önemli major sekonder bitki metabolitlerindendir (Ceyhun ve Artık, 2008). ÇeĢitli farmakolojik etkileri olduğu bilinen saponinler bitkilerde yaygın olarak bulunmaktadır ve antibakteriyel, antiviral, antifungal, sitotoksik, immünmodülatör, analjezik ve antienflamatuvar faaliyetleri birçok bilim adamı tarafından rapor edilmiĢtir (Abbasoğlu ve Türköz, 1995)

(27)

Zhou ve ark. (2011) tarafından yayınlanan “Geleneksel Çin ilaçlarında uygulanan doğal kaynakların moleküler yapıları ve farmakolojik aktiviteleri” adlı ansiklopedide, Silene firma bitkisinde melandrin, Silene fortunei de ise 20-hydroxyecdysone ve quillaic asit tıbbi maddelerinin bulunduğu bildirilmiĢtir.

Gaidi ve ark. (2002a) tarafından Silene fortunei köklerinden üç yeni triterpen soponinle beraber aglikon benzeri quillaic asit ve önceden bilinen bir phytoectysteroid (20-hydoxyecdysone) izole edilmiĢtir. Moleküller, 20 NMR tekniği, kütle spektrometresi ve çeĢitli kimyasal yollarla izole edilmiĢtir. Saponinler, Jenesseensosides C ve D ile bunların asillenmiĢ formlarının düĢük konsantrasyonlarda insan jurkat tümör hücre hattının proliferasyonunu (hızlı çoğalma) uyardığı; yüksek konsantrasyonda ise, hücrelerin hızlı artıĢını inhibe ettiği görülmüĢ, apoptozis indükleyicisi olarak tavsiye edilmiĢtir. Apoptozis programlanmıĢ hücre ölümüdür. Apoptozis hatalarının kansere neden olabileceği ve bu nedenle konuyla ilgili bilimsel çalıĢmaların kanser tedavisi için oldukça önemli olduğu bildirilmiĢtir (Ulukaya ve ark., 2011).

Lacaille-Dubois ve ark. (1999), Silene fortunei köklerinden tanınmıĢ triterpen saponinler jenisseensosides C ve D’nin karıĢımı olarak, asillenmiĢ yeni bir saponin izole etmiĢlerdir. Quillaic asit olarak adlandırılan bu saponinin, in vitro granülosit fagositozunda önemli geliĢme ortaya koyduğu bildirilmiĢtir. Büyük çoğunlukla S.

fortunei olarak bilinen bu tür, Çin ve Tayvan’da Silene fissipetala olarak bilinmektedir.

Oldukça önemli tıbbi bir bitki olarak kabul edilen S. fissipetala’nın köklerinden, birkaç çeĢit saponin elde edilmektedir. Bunların “kanser” tedavisinde ve belki de “AIDS” tedavisinde bile yararlı olabileceği düĢünülmektedir (Veldkamp, 2008).

Nair ve ark. (2010), Silene gallica L. bitkisinin bütününü kullanarak elde ettikleri metanol ekstraktlarından, 20-hydroxyecdyson (20E) benzerleri phytoecdysteroitler izole ettiler. Bu bileĢiğin, ipek böcekleri (Bombyx morii) larvalarının olgunlaĢma sürecini iki kat hızlandırdığı; ayrıca yaprak eksikliği ve salgın hastalıklarda da tavsiye edilebileceği, yapılan bir baĢka araĢtırmada bildirilmiĢtir (Trivedy ve ark., 2006).

Silene guntensis B. Fedtsh bitkisinin toprak üstü kısımlarından; DEPT,

COSY,1H ve 13 C NMR spektroskopisi ile izole edilen üç phytoecdysterodin, antiproliferative ve antioksidan aktiviteleri, Mamadalieva ve ark (2011) tarafından incelenmiĢtir. ÇalıĢmada elde edilen bileĢikler: 1) 2,3-diasetat - 22 - benezat - 20 – hydroecdysone; 2) 2-deoksi-20-hydroxyecdyson; 3) 20-hydroxyecdyson bileĢikleridir. Bunlar arasından 1. ve 3. bileĢiklerle bitkinin ham ekstraktlarının; insan serviks kanseri

(28)

(HeLa), hepatoselüler karsinom (HepG-2) ve meme kanseri (MCF-7) hücrelerinin büyümesine karĢı önemli inhibisyon sergilediği bildirilmiĢtir. Bitkinin ham kloroform ekstraktının güçlü sitotoksik etki gösterdiği [sırasıyla IC50 değerleri: (26,58 1.88)

µg/ml, (20,99 1,64) µg/ml ve (18,89 2,36) µg/ml] belirtilmiĢtir. Ancak ilk kez elde edilen 1. bileĢiğin ekstrakttan daha hafif sitotoksik olduğu [sırasıyla (127,97 11,34) µg/ml, (106,76 7,81) µg/ml ve (203,10 19,56) µg/ml] bildirilmiĢtir. ÇalıĢma sonucunda bitkinin su ve n-butanol ekstraktlarının da [sırasıyla IC50: (68,90 6,45) mcg/ml ve (69,12 5,85) mcg/ml] iyi antioksidan aktivite sergilediği ifade edilmiĢtir.

Báthori ve ark., (2004), Silene italica ssp nemoralis bitkisinden, kombine kramatografi yöntemleriyle 19 tane ecdysteroid izole etmiĢlerdir. Ġki tanesinin yapısının da belirlendiği beĢ yeni ecdysteroit tanımlanmıĢtır.

Kuzey Amerika bitkileri arasında geçen Silene viriginica L. ve Silene ocaulis L. türleri; spinasterol, ecdysterones, 22-dihydrospinasterol, 2-(6-cimamoyl) glucosido-methyl-4H-pyran-4-one, gibi bileĢikler bulundurmaktadırlar. “Anabolik, tonik, adaptojenik” etkilerinin bulunduğu bildirilmektedir (Li Thomas, 2002).

Tayvan’ın doğal tıbbi bitkileri arasında adları geçen Silene morii Hayata ve S.

vulgaris Garcke’nin toprak üstü kısımlarında pektik polisakkarit “silenan” bulunduğu,

bu bitkilerin; “adet düzensizliği, yüksek ateĢ, ödem, kanlı idrar ve böbrek enfeksiyonu” tedavilerinde kullanıldığı bildirilmektedir (Li Thomas, 2006).

Abdelaziz ve ark. (2008), Mısır’da yetiĢen 11 bitkinin immünmodülatör ve antioksidan etkilerini araĢtırmıĢlardır. Bitkilerin metanol ve sulu ekstraktları incelenmiĢtir. Ġmmünmodülatör etki, fare makrofaj hücrelerinin (RAW264.7) çoğalma göstergesi dâhil olmak üzere birçok belirteç ölçülerek değerlendirilmiĢtir. Bu bitkilerden Silene nocturna, S. villosa ve S. succulanta bitki ekstraktlarından son ikisinin hücre çoğalmasını uyararak etkili oldukları bu çalıĢmayla ortaya konmuĢtur. S.

nocturna makrofajların fagositik etkisini artırıcı bir etki göstermemiĢtir. Makrofaj

hücrelerinin inkübasyonu önce bakteriyel lipopolisakkaritlerle uyarılmıĢ ve bazı makrofaj fonksiyonlarının inflamasyonları çalıĢılmıĢtır. AktifleĢtirilmiĢ makrofajlar nitrik oksit üretimi göstermektedir. Bütün bitki özlerinin % (4,4-83,2) arasında değiĢen oranlarda bu üretimi inhibe ettiği görülmüĢtür. Tümör nekroz inhibisyon yüzdesi uyarılan makrofajlardan gelen faktör alfa, özler tarafından % (3,8-85,8)’e kadar inhibe edilmiĢtir. Ayrıca bazı bitki özleri ile beraber Silene. succulenta özü de uyarılmıĢ

(29)

makrofajlardan gelen Siklooksijenaz-2 protein sentezini inhibe etmiĢtir (Abdelaziz ve ark. 2008).

Fu ve ark., (2005), Silene rubicunda köklerinden, dört yeni triterpenoid saponin (silenorubinosides A) izole etmiĢlerdir.

El-Menshawi ve ark. (2010), katı tümörlere karĢı terapötik aktivitesi olan doğal ürünleri taramıĢtır. Mısır’da yetiĢen muhtelif 65 tür bitkinin HepG-2 hücrelerinin proliferasyonunu farklı oranlarda önlediği görülmüĢtür. Bunların içinde yer alan Silene

succulenta Forssk. bitkisinin tümü kullanılarak elde edilen ekstrakt % 112 canlılıkta, 93

U/L oranında apoptozis göstermiĢtir. Test edilen bitkiler ve S. cucculenta Forssk., benzer etkileri HCT 116 kolon kanser hücreleri için de gösterilmiĢtir. Pozitif kontrol için sisplatin (kanser ilacı) kullanılmıĢtır.

Lacaille-Dubois ve ark. (1995), Silene jenisseendis köklerinden cis-p-methoksisinnamoyil izomeri olan yeni bir (trans-p-methoxy-cinnamoyl) triterpen saponin izole etmiĢlerdir (quillaic asit ve cis-izomeri). BileĢikler, in vitro kemilüminessens (kimyasal ıĢıldama) granülosit tayininde herhangi bir aktivite göstermemiĢtir. Ancak siklooksijenaz inhibisyon testinde zayıf bir inhibitör etki göstermiĢtir. Siklooksijenaz (COX), endoplazmik retikulum ve çekirdek zarına bağlı bir enzimdir. Yapısal (COX-1) ve uyarılan (COX-2) olmak üzere iki Ģekli vardır. Örneğin aspirin, COX-2 inhibisyonu yaparak antienflamatuvar, COX-1 inhibisyonu yaparak gastrointestinal hasar oluĢturur. ÇeĢitli antienflamatuvar ilaçlar COX-2’yi inhibe ederek, enflamasyondan kaynaklanan kötü etkileri ortadan kaldırırlar (AltınıĢık, 2006). Enflamasyon (yangı, iltahaplanma), canlı dokunun her türlü canlı, cansız yabancı etkene verdiği selüler (hücresel), humoral (sıvısal) ve vasküler (damarsal) bir seri yanıttır. Enflamasyon patolojik bir durum olsa da, aslında vücudun fizyolojik bir yanıtıdır. Antienflamatuar etki ise, yangısal reaksiyonları baskılar. Yangıyı baĢlatan etkenlerden biri olan COX’ın inhibe edilmesi de bu yollardan biridir. Özellikle uyarılan COX-2’nin inhibe edilmesi, yangıya bağlı rahatsızlıkların (ağrı, ateĢ, apse vs.) tedavisinde etkilidir. Bu durumda; S. jenisseensis gibi bitkilerin antienflamatuar etkilerinin daha ayrıntılı incelenmesinin gerektiği düĢünülebilir (Anonim, 2012c).

Lacaille-Dubois ve ark. (1997), S. jenisseensis’le ilgili yaptıkları bir sonraki çalıĢmada, öncekilerden farklı olarak kökten iki yeni asile triterpen saponin daha izole etmiĢlerdir. Önceden tespit edilen kök ana bileĢenleri ve benzer olarak izole edilen küçük asillenmiĢ triterpen saponinler (quillaic asit: trans-p-methoxy-cinnamoyl-glycoside ve bunun cis-izomeri), jenissensosides A, B, C ve D olarak adlandırılmıĢtır.

(30)

Ġzole edilen son iki bileĢiğin in vitro granülosit fagositozunu % 37-70 oranında geliĢtirdiği görülmüĢtür. Ayrıca aynı maddelerin T hücre aktivasyon testinde, % 6-20 oranında immünsupresif (bağıĢıklık sistemini baskılayıcı) etki gösterdiği bildirilmiĢtir.

Gaidi ve ark. (2002b), Silene jenisseensis ve S. fortunei’den izole edilen quallic asit ve jenissensosides A, B, C ve D’nin, insan kolon kanser hücrelerindeki sisplatin (kanser ilacı) birikimi ve sitotoksisitesini artırdığını bildirmiĢlerdir.

Jürgens ve ark. (2002), birçok Silene türünün çiçek kokusu üzerinde yaptıkları araĢtırmada toplamda 52’si uçucu 57 bileĢik tespit etmiĢtir Silene latifolia (alba)’da ise baskın olarak monoterpenoitler ve benzenoitlerle, buna ilaveten yağ asiti türevleri, fenilpropanoidler ve azotlu bileĢikler bulunmuĢtur.

Grases ve ark. (1994), böbrekte taĢ oluĢumunu önlediği ve tedavi ettiğinden Ģüphelenilen yedi bitki türü (Verbena officinalis, Lithospermum officinale, Taraxacum

officinale, Equisetum arvense, Arctostaphylos uva-ursi, Arctium lappa ve Silene saxifraga) üzerinde çalıĢma yapmıĢtır. DiĢi Wistar sıçanları kullanılarak, ürolitihazis

(üriner sistem taĢ hastalığı) risk faktörlerinin ana çeĢitleri değerlendirilmiĢtir. Silene

saxifraga’nın da olduğu bitki grubunun taĢları temizleme özelliğinin, içerdikleri saponin

nedeniyle olabileceği belirtilmiĢtir. Silene salsufragi (saxifraga) olarak da bilinen bitki; sulak alanlarda, Avrupa ve özellikle Ġspanya’da bulunmaktadır. Bitki “saxi-fraga”, taĢkıran Silene olarak da bilinmektedir. Katalanya’daki populer isimleri; “taĢkıran çiçeği, çim ince, kaya kırma, ot ocak, salsufragi, idrar çimi, böbrek otu… vs.” dir. Ġlaç için bitkinin kök, yaprak ve çiçekleri kullanılmaktadır. Bitkinin tümü, özellikle de kökleri tanen, reçine, glikozitler ve C vitamini içermektedir. Saponin içerdiği de düĢünülmektedir. “Genitoüriner hastalıklar için, diüretik olarak, karaciğeri korumak için, prostat hastalıklarında, tonik olarak ve özellikle de mesane ve böbrek taĢlarının kırılması” için, çay olarak tüketilmektedir (Anonymous, 2012).

Antibiyotiklerin kullanımı ile iliĢkili problemlerin ortaya çıkmasının sonucu olarak, antimikrobiyal özelliklere sahip bitkilere olan ilgi yeniden canlanmıĢtır. (Emor ve Gaynes, 1993; Pannuti ve Grinbaum, 1995). Ġnsanlık tarihi boyunca birçok enfeksiyon hastalığın bitkisel ilaçlarla tedavi edildiği bilinmektedir. Bitkilerdeki antimikrobiyal bileĢenler, kullanılan mevcut antimikrobiyallerden farklı mekanizmalarla bakteriyel geliĢimi inhibe edebilmekte ve bu sayede dirençli mikrobiyal suĢların tedavisinde önemli klinik sonuçlar elde edilebilmektedir (Eloff, 1988).

Orta Asya’da Silene cinsi toplam 84 türle bilinmektedir. Bunlar arasından Silene

Şekil

ġekil 2.2. Silene salsuginea Hub.-Mor. bitkisinin yayılıĢ gösterdiği coğrafi alan.
ġekil 3.1. Silene salsuginea Hub.-Mor. bitkisinin genel görünümü (Doç. Dr. Osman Tugay’ ın 5487 nolu  bitki resmidir)
ġekil 3.2. Soxhlet cihazında ekstraksiyon.
ġekil 3.3. Liyofilizatör.
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

The SERS enhancement predicted through simulations and measured via SERS experiments have shown that the tandem nano-cone design provided 10 times higher SER signal intensity

66 Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, Cilt 23, Sayı 1, Mart 2010 / Düşünen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences, Volume 23, Number 1,

Oyunlaştırma kavramının ne olduğuna ilişkin literatürde farklı tanımlar mevcuttur. 14) “ kullanıcılarla oyun bağlamında ve oyun mekaniği kullanılarak, sorun

Yüksek Lisans Tezi, Konya: 2007, s.18.. sonra farklı coğrafyalarda gelişmeye başlamıştır. Selçuklular döneminde biçim, içerik ve teşkilat bakımından üst seviyeye

Maastricht Anlaşması ile birlikte ismini Avrupa Birliği olarak değiştirmiş ve ekonomik gücünü siyasal gücüne de yansıtabilmek için siyasi bütünleşmeye daha

In this present study aimed to determine CAM use and correlates of CAM use in a rural area, the method used to minimize the number of the errors likely to result from disremembering

Therefore, this study aimed to investigate supracondylar humerus fracture fixation using a fabric adhesive bandage following fluoroscopy-guided closed reduction under anesthesia

Masao Mori 1948 y~l~ndan itibaren görevine Hokkaido Üniversi- tesi Edebiyat Fakültesi Asya Tarihi Bölümü'nde doçent olarak devam etti.. Burada iken üniversitenin idari i~lerini