• Sonuç bulunamadı

Yeni yüzyılda İslam dünyası İslam Konferansı Teşkilatı 1969-2009 (Ekmeleddin İhsanoğlu, Timaş Yayınları, İstanbul,2013, 416 sayfa)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yeni yüzyılda İslam dünyası İslam Konferansı Teşkilatı 1969-2009 (Ekmeleddin İhsanoğlu, Timaş Yayınları, İstanbul,2013, 416 sayfa)"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İhsan Yağmur ŞİMŞEK* İslam Konferansı Teşkilatı 1969-2009

Ekmeleddin İhsanoğlu, Timaş Yayınları, İstanbul,2013, 416 sayfa.

Uluslararası ilişkilerde uluslararası kuruluşlar genelde hükümetler arası kuru-luşlar ve sivil toplum kurukuru-luşları olmak üzere iki ana başlıkta incelenir. Özel-de ise, uluslararası kuruluşlar konuşlandıkları ve odaklandıkları coğrafyalar, üyelerine işbirliği imkânı sunduğu alanlar ve üye devlet veya devlet olmayan aktörlerin taşıdığı ortak özelliklere göre de birbirlerinden ayrılır. İslam Kon-feransı Teşkilatı (yeni adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı) da bir hükümetler arası uluslararası kuruluş olarak kabul edilir. İslam Konferansı Teşkilatı’na Birleş-miş Milletler üyesi ve halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler üye olabi-lir. Bu, İslam Konferansı Teşkilatı’nın ayırt edici özelliğidir. Tahlili sunulan bu kitap,İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddinİhsa-noğlu tarafından yazılmış ve ilk olarak 2009 yılında TheIslamic World in the New Century. TheOrganization of Islamic Conference (1969-2009) başlığıyla, İngilizce olarak yayınlanmıştır. İhsanoğlu hakkında demokratik seçimle gö-reve gelen ilk genel sekreter olduğunu ve kurum tarihinin İslam Konferansı Teşkilatı Şartı’nı değiştirmek de dâhil olmak üzere kurumun en köklü reform-larını yaptığını belirtmek gerekir. Kitapta İslam Konferansı Teşkilatı’nın kuru-luş sürecine, kurukuru-luşundan 2009 yılına kadar gerçekleştirdiği faaliyetlere ve geçirdiği reformlara detaylı olarak değiniliyor ve teşkilatın geleceğe yönelik öngörüleri anlatılıyor.

Kitaba göre İslam Konferansı Teşkilatının Kuruluş gayesi İslam “Ümmeti”nin yine İslam dünyasının sorunlarına çözüm aramada bir ortak * Bilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü. E-Posta: i.yagmursimsek@gmail.com.

(2)

eylem oluşturabilmesini sağlamak. İhsanoğlu ortak eylemoluşturabilme ile ilgili girişimlere değinmeye konunun tarihi arka planını inceleyerek başlıyor ve İslam Ümmeti’nin İslam’ın kendisi kadar kadim bir olgu olduğundan bah-sediyor. Hilafet döneminde ve hilafetin ilgası sonrası dönemde de bir arada olmanın ve toplu hareket edebilmenin Müslümanların ehemmiyet gösterdiği bir husus olduğuna değinen İhsanoğlu’nun anlatımından, bu ortak eylemin bir gereklilik olduğu kadar doğal bir eğilim olduğunu anlamak da mümkün. Kita-bın genelinde ve özellikle ilerleyen bölümlerinde İslam dünyasının bugün kar-şılaştığı İslamofobi, az gelişmişlik ve iyi yönetişim(goodgovernance) eksikliği gibi sorunlara çözüm üretme hususunda Teşkilat’ın bilhassa diplomatik gay-retleri anlatılıyor. Bunun yanı sıra Filistin, Bosna ve Keşmir vakaları gibi İslam dünyasının siyasi meseleleri olarak kabul edilen meselelerde, gerek diplomatik gerekse askeri boyutta, üye devletlerin ortak bir tavır benimsemesinde İslam Konferansı Teşkilatı’nın belirleyici bir aktör olabildiği ifade ediliyor.

Kitap ayrıca sosyoloji, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi disiplinlerinde İslam, devlet, toplum ve uluslararası sisteme ilişkin tartışmalarda faydalı ola-bilecek, tecrübeye dayalı bilgi ve gözleme dayalı açıklamalar getiriyor. Örnek vermek gerekirse, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Orta Asya ve Ortadoğu’da oluşan ideolojik boşluğun gelişmekte olan ülkelerdeki dinamik nüfusa ve düşük gelişmişlik düzeyine sahip toplumlarda bir amaçsızlık hissi doğurduğu söyleniyor. Bu durumun bugün haksız bir biçimde İslam ile ilişki-lendirilen kanundışı aşırı siyasi hareketlerin ortaya çıkmasını sağladığı ifade ediliyor. İhsanoğlu bu hareketlerin, “zehir saçan” olarak nitelendirdiği “mede-niyet çatışması” tezini doğrular nitelikte olduğunu ve İslam’a yönelik suçlama-ların meşrulaştırılmasında kullanıldığını belirtiyor.

Ayrıca İslamofobi kitapta ayrı bir bölümde daha detaylı olarak inceleniyor ve İslamofobi’yle mücadele için atılan adımlar anlatılıyor. Burada farklı me-deniyetlerin birbirlerine karşı hoşgörülü olmalarının gerekliliğine değiniliyor. Devletlerin ya da etnik kimliklerin değil de medeniyetlerin birbirine hoşgörü-sünün altının çizilmesi kitabın genelinde de sezilen gelişmiş tasavvurun iba-relerinden biri. Burada da yine İslam’ın ilk dönemlerinden günümüze kadarki süreçte, İslam’a karşı hoşgörüsüzlükler ve bunun temelinde yatan bilgisizlik ya da yanlış veya eksik bilme durumunun olduğu belirtilerek güncel sorunların tarihsel boyutlarına değiniliyor. İlgi çekici bir diğer nokta ise İhsanoğlu tara-fından, Batı’nın İslam hakkındaki taassuplarının Ortaçağ’da yaşanan çatışma-lara dayandırılıyor olması. Batı’da ilk kez 1920’lerde kullanılan bu kavramın yaygınlaşması1990’ları buluyor. Kitapta Batı dünyasının bu ayrımcı kavram ve harekete verdiği tepkilere de değiniliyor. Gerek İhsanoğlu’nun genel

(3)

sekreter-liği döneminde İslam Konferansı Teşkilatı’nın benimsediği tutumdan gerekse kitabın genelinde hâkim olan anlatımdan yapılabilecek çıkarımlardan biri de şu: Müslümanların bugün yaşamakta oldukları ya da yakın geçmişte yaşamış olduklarısorunlara karşı tavır geliştirmede uluslararası sistemin meşru araçla-rını kullanarak siyasi bir mücadele vermek, seçilebilecek tek ve en doğru yol. Bu çerçevede Teşkilat’ın geçirdiği reform ve revizyon hareketinin sonucunda siyasi alanda Genel Sekreterlik başta olmak üzere bazı diğer alt kurumlar birer araştırma, takip ve diplomasi araçları olarak şekillenmiş.

Kitabın ayrıcalıklı olmasının sebeplerinden biri de olan, bir uluslarara-sı kuruluşun kendi genel sekreteri tarafından tarihiyle birlikte tarif ve tahlil edildiği kısımlarda İhsanoğlu, İslam Konferansı Teşkilatı’nın kurulmasına gi-den süreci özetliyor ve gerçekleştirilen reformları bu reformların gerçekleşti-rilmesi sürecinde uzlaşılan ve ihtilafa düşülen hususlarla birlikte adım adım anlatıyor. İslam Konferansı Teşkilatı’nın Birleşmiş Milletler’in ardından üye ülkelerinin nüfusu en çok olan uluslararası kuruluş olduğunu ve etkinlik coğ-rafyası açısından da en geniş alanda faaliyet gösteren kuruluşlardan biri oldu-ğunu belirtmekte fayda var. Özellikle böyle büyük uluslararası kuruluşların en önemli özelliklerinden sayılan dinamizmin neden sağlanması gerektiği ve na-sıl sağlanabileceği hususunda vaka incelemesi kategorisinde incelenebilecek kadar detaylı ve bilimsel bir yöntem benimsenmesi ise kitabı ayrıcalıklı kılan sebeplerden bir diğeri.

İslam Konferansı Teşkilatı’nın tarımdan kültürel faaliyetlere, bilim ve tek-noloji alanlarındaki teşviklerden İslam Fıkhı çalışmalarına kadar birçok alanda faaliyet göstermeye başladığı belirtiliyor. Bu hususların her birinin İslam dün-yası için taşıdığı hayati önemden ayrı ayrı bahsetmek gerekir. İhsanoğlu kitap-ta, gerçekleştirilen her projenin neden, nasıl ve ne zaman gerçekleştirildiğini detaylı bir biçimde anlatıyor. Bunların yanı sıra gelecekte yapılması öngörülen projelerden de bahsediyor. Bunlar İslam dünyasının gereklerini anlamakta ve şu ana kadar geliştirilebilmiş çözüm önerilerini öğrenmekte aydınlatıcı bilgi-ler. Öte yandan kitapta 57 üye ülkenin her birinin kalkınmışlık seviyesinden ithalat-ihracat oranlarına, turizmden ilk, orta ve yükseköğrenim seviyelerine dair istatistikî verilere kadar birçok önemli bilgiye yer veriliyor.

Kitabın bir başka güçlü yönüyse İslam Konferansı Teşkilatı altında kurul-muş neredeyse tüm kuruluşların hangi ihtiyacı karşılamak için, hangi üye dev-letlerin temsilcilerinin girişimiyle nerede ve nasıl kurulduğuna dair bilgilere yer veriyor olması. Kurumsal yapının sağlamlaştırılması sürecini anlatmaya ayırdığı kısımların dışında da İhsanoğlu’nun kurumsallaşmaya, işbirliği ve eş

(4)

güdümlü çalışmaya olan inancı fark ediliyor. İslam dünyasının dışından gelen tehditlerle ve bazı saldırgan tutumlarla mücadelede benimsenen politikanın, karşı tarafla müzakere ve Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların normları çerçevesinde çözüm üretme girişimleri olduğu anlatılı-yor. Tıpkı bunun gibi, üye ülkelerin doğal afet, kıtlık ve benzeri zor durumlar-da durumlar-da Teşkilat’ın bu kurumsal mekanizmaların işletilmesiyle zorlukların üs-tesinden gelebileceği düşüncesi ön plana çıkıyor. İç savaş durumlarında dahi taraflar arasında uzlaştırmacı bir rol oynamak gayesiyle girişimlerde bulunul-duğu Irak (2005-2006) ve Somali (1991) örnekleri üzerinden anlatılıyor. Kitap bu yönüyle iyi niyetle ortak bir paydada buluşmayı başarabilmiş devletlerin toplumlarına barış ve huzuru sağlamak gayesiyle yeni aktörlerin gelişiminin önünü açabileceği yönünde umut verici örnekler barındırıyor.

Kitapta eş güdüm veortak eylem kavramlarıyla üye devletlerin gerek üye devletlerle ilgili konularda gerekse dışa dönük politikalarda bir arada yahut ayrı ayrı, aynı hedefe doğru ilerlemesinin önemi ve bu farkındalıkla yapılan girişimlere değiniliyor. Örneğin Bosna’daki Müslümanlara Sırp güçlerince ya-pılan haksız saldırılara karşı üye devletlerin tavır belirlemesinde etkin olma-sı gayesiyle İslam Konferanolma-sı Teşkilatı, bakanlar seviyesinde toplanan temas grubu vasıtasıyla bir eylem planı oluşturdu. Birleşmiş Milletler’in benimsediği temel ilkelere saygısını her fırsatta dile getiren İhsanoğlu,Teşkilat’ın bu dö-nemde Birleşmiş Milletler kararlarına ve bazı Batılı ülkelerin tutumlarına rağ-men Bosna savunmasında oynanan rolden övgüyle bahsediyor. Fakat kitaptan çıkan sonuca göre bu örneğe benzer örnekler pek yaşanmamış. Yani İslam Konferansı Teşkilatı üye devletleri diğer zamanlardaki askeri operasyonlarıyla ilgili tutumlarında Bosna’daki gibi belirleyici bir rol oynamamış. Eş güdüm oluşturma ve ortak eylem geliştirme girişimlerinden bir diğeri ise ekonomi ve ticaret alanında sağlanan iş birliği. Üye devletlerin birbirleriyle olan ticareti-nin artırılmasının gerek doğal kaynaklar gerekse tüketim pazarının genişliği aşikâr olan küresel planda derinleşen rekabette geri kalmışlığın önlenip ter-sine çevrilmesinde atılan adımlar yine her bir toplantı, On Yıllık Eylem Planı gibi metinlerin içerikleriyle beraber sunuluyor.

İyi yönetişim konusu kitapta etraflıca ele alınıyor. Devlet yapılarının mo-dernleşmesi ve reformlar yapılması bir temel ihtiyaç gibi anlatılıyor. Bu ihtiya-cın hâsıl olmasında ise dünyada demokrasinin Soğuk Savaş dönemi sonrasın-da yaygın olarak kabul gören yönetim biçimi haline gelmesi olduğu belirtili-yor. İyi yönetişim ifadesi halkın siyasi iradesinin devlet yapısında etkin olması, çoğulcu temsil kurumları oluşturulması ve danışma meclisleriyle karar me-kanizmalarında rol oynamaları iyi yönetişime dair unsurlar olarak sunuluyor.

(5)

Öte yandan demokrasinin yayılmasının ve bu akımın Müslüman toplumları da etkilemesinin İslam’da var olan bir takım değerleri Müslümanlara hatır-lattığı ifade ediliyor. Müslüman toplumların çoğulcu sistemlere geçiş süreçle-rinde inişli çıkışlı bir tablo çizdiği de ekleniyor. İslam Konferansı Teşkilatı’nın On Yıllık Eylem Planı ve yenilenmiş Şart’ta, insan hakları konularına geniş yer verildiği belirtiliyor. Bu noktada ilgi çekici ve belki tutarsızdenilebilecek nok-talar şunlar: Rejim tipleri demokratik olmayan bir takım üye ülkelerdeki uygu-lamalar bir şekilde meşrulaştırılırken, öte yandan genele yönelik gibi görünen bir modernleşme ve iyi yönetişim çağrısı elden bırakılmıyor. Bunun gereği olarak demokrasiye alternatif çoğulcu yaklaşımların var olabileceği düşüncesi ise sıkça atıfta bulunulan evrensel kabullerle pek uyuşmuyor. Daha açık bir biçimde devlet yönetimlerinde evrensel olarak kabul görebilecek demokrasi-ye alternatif, çoğulcu yapılar tesis edilmesi söz konusu ise buna dair örnekler sunulmalı veya bir ideal tarif edilmeli. İyi yönetişim ilkesinin benimsenmesini desteklemek ve bunu yaymaya çalışmak tek başına yeterli gibi görünmüyor.

Kitabın Türkçe baskısı için yazılan önsözde, Arap dünyasında gerçekle-şen halk hareketlerinden önce yazılmasına rağmen, kitabın bu hareketlerin işaretlerine dair öngörüleri ilk baskısında (2009) sunduğu belirtiliyor. Fakat bu konuyla ilgili İhsanoğlu yine önsözde, yaşanan olayların kendisinin din-siyaset ilişkisinin düzenlenmesine ilişkin görüşlerini doğruladığını söylüyor. Bu ifadenin devamında siyasetin din üzerine ve dinin de siyaset üzerinde baskı kurmaması gerekliliğine değiniliyor. Devrimlerin gerçekleştiği yahut gerçek-leştirme çalışmalarının devam ettiği ülkelere baktığımızda, bahsi geçen sivil ya da silahlı muhalif grupların temel huzursuzluklarından birinin de lâiklik kavramından kaynaklandığını görmek mümkün. Kitapta demokrasiye geçiş mücadelesi olarak da anlatılan bu hareketlerin sonucunda din ve siyasetin bir-birleri üzerinde etkisinin olmadığı bir sistemin olması gerektiğine değiniliyor. Yine burada, özellikle kurumun büyük maddi destekçileri arasında yer alan ve devlet yapıları makul gibi görünen bazı üyelerin, bu öğütlenen duruma çok da benzer bir hâl içerisinde olmadığını gözlemlemek mümkün. Tüm bunlara karşın İhsanoğlu, toplumların kültürleriyle uygun bir devlet yapısını benim-semenin uygun olduğunu belirtiyor. Özetle, İhsanoğlu’nun kitaptaki anlatılar ışığında devletlerden beklentisinin tam olarak ne olduğunu ve bu beklentilerin nasıl karşılanabileceğine dair fikirlerini anlamak güç.

Kitapta sıkça geçen insan hakları konusuyla ilgili olarak da İnsan Hakla-rı Evrensel Beyannamesi veya Birleşmiş Milletler Şartı gibi metinlerini kabul edip onaylamış devletlerin üyesi olduğu ve birçok sefer uluslararası platform-larda etkin rol oynayabildiği anlatılan İslam Konferansı Teşkilatı’nın, bu gibi

(6)

metinlerin hazırlanmasında norm belirleme gücüne sahip olup olmadığı hu-susunun tartışılması faydalı olabilirdi. Dünya nüfusunun altıda birine hitap eden bu kuruluşun, varsa, bahsedilen metinlerin hükümlerine dair çekinceleri ve revizyon fikirleri sunulup, bilhassa medeniyetler arası hoşgörü kavramının bu tür metinlerde yer almasıyla ilgili geleceğe yönelik söylem düzeyinde bir girişimde bulunulmuş olurdu.

Kitapta göze çarpan hususlardan biri de modernleşmeye yapılan vurgu. Modernleşme denildiğinde akla modernite ve Avrupalı devletlerin, Aydın-lanma Çağı olarak bilinen dönemin akabinde giriştiği sömürgeleştirme tec-rübeleri akla geliyor. İslam Konferansı Teşkilatı’nın bugün kalkınmaları ve iyi yönetişim konusunda ilerleme kaydetmeleri için çaba gösterdiği devletler as-lında yeniçağda Avrupa devletlerinin benzer söylemlerle bir takım dayatma-cı politikalar izledikleri coğrafyalardan pek de farklı değil. Geleneksel olarak İslam Konferansı Teşkilatı’nın sadece İslam’a değil diğer inanışlara ve kültür-lere son derece saygılı bir politika benimsediği bilinmekte ve görülmekte ve Müslüman toplumların kültürlerini korumalarını, yaşatmalarını ve canlandır-malarını teşvik ettiği kitapta belirtilmekte. Aynı zamanda medeniyetlerin bir arada ve karşılıklı bir saygı çerçevesinde var olmasının gerekliliğine değinen İhsanoğlu’nun modernleşmenin bir gereksinim olduğunu anlatırken kastının ne olduğunu daha açık bir şekilde anlatması yararlı olabilirdi. Modernleşme denildiğinde akla gelebilecek kötü anıların canlanmaması adına, İslam dünya-sının özgün medeniyet tecrübesini kaldığı yerden ileriye doğru taşınması için adımlar atılması gerektiği, bu şekilde söylenebilirdi.

Ekmeleddinİhsanoğlu’nun eseri, özelleşmiş uluslararası kurumların güncel siyasette etkin ve dinamik kalabilmelerine dair fikirlerle ve bu fikirlerin hayata geçirilmesiyle ortaya çıkacak sonuçlara dair senaryolar sunması yönüyle bir kaynak kitap olabilecek nitelikte. Kimlik odaklı bir siyasi yapının genel kanının aksine işbirliği ve hoşgörü çerçevesinde geliştirdiği politikalarla gerek kendi-sini oluşturan aktörler, bu durumda devletler, gerekse hitap ettiği toplumlar için faydalara gebe olduğu kitaptan çıkarılabilecek başlıca sonuçlardan. Bu ise devletlerin birçok alanda işbirliği yaparak fayda artırımını başarabileceği yönündeki görüşleri destekler nitelikte. Ayrıca aktif diplomaside araç zengin-liğinin getirdiği faydalar da kitabın işaret ettiği bir başka önemli husus. Bir siyasi otoritenin yaptırım kapasitesini artırmada doğrudan etkiye sahip olan ‘sert güce’ ihtiyaç duymaksızın, uzlaşı ve eş güdüm prensiplerini benimseye-rek elde edilebilecekleri kitapta, İslam Konferansı Teşkilatı’nın başardıkları-nı okurken kavramak da mümkün. Tüm bunların yabaşardıkları-nı sıra, İslam dünyasıbaşardıkları-nın geçmişte karşılaştığı ve günümüzde yaşamakta olduğu sorunları görmek ve

(7)

tanımak adına da değerli bir kaynak. İhsanoğlu, sadece Müslümanlık ya da başka bir kimlik üzerinden değil, herhangi bir ortak paydada buluşabilmiş ak-törlerin bir uluslararası kuruluş vasıtasıyla ortak eylem gerçekleştirebilmeleri hususundaki gereksinimler ve ortaya çıkabilecek sonuçlara dair aydınlatıcı bil-giler veren bir eser ortaya koymuş.

Referanslar

Benzer Belgeler

- Ekonomik ve Sosyal Konsey - İnsan Hakları Konseyi - İnsan Hakları Komisyonu - Uluslararası Adalet Divanı - ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) - İnsan Hakları

Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin

• Uluslararası barış ve güvenlikle ilgili konularda Güvenlik Konseyi’nin

Davranış ve karekterle ilgili olarak neyin doğru ve iyi olduğunu araştıran sistematik bir araştırmadır ve “Ne yapmalıyız?”, “Bunu niçin yapmalıyız?”

Çocukluğun başlaması, sona ermesi, çocuğun ehliyetleri, soybağı, velayeti ve vesayeti gibi çocuk hukuku konularının anlaşılması.. Velayet hakkının kullanılmasından

FAO’ya yani Birleşmiş Milletler Gıda ve Tar ım Örgütüne göre dünya 12 milyar insan için her gün kişi başına 2100 kalorilik gıda üretebilme gücüne sahip.. Bu

• Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve

Nitekim Zizek (2000: 101-102), “insanların kendilerine Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi,