• Sonuç bulunamadı

Kitaplar, gazeteler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kitaplar, gazeteler"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

K İ T A P L A R

YÜCEL’DEN :

Aylık Yücel arkadaşımı/, sdıı sayısında. Vedad Nedim Tör’iiıı Maarif Vekili Haşan Âl: Yücel’le yaptığı bir edebiyat ve san at konuş­ masını neşrediyor. Bu özlü beyanatın en ehemmiyetli parçalarını alıyoru;:

(— Bizim telâkki ettiğimiz hümantzma- pın ruhu, eski Yunan medeniyetini beşer tarihi için hakikaten bir mucize saymakla beraber, onu, mutlak bir başlangıç bellerne- mektedir. Bu itibarla ondan da geriye gide­ rek insanlığın, her nerede ve her ne şekilde dursa olsun, bütün eserlerine ehemmiyet vermek istediğimiz için, halk edebiyatı umu­ mî klişesi içine, anonim, büyük bir kültür hâzinesi sokmuş oluyoruz. Ben bu kaynak­ ta millî tarih anlayışımızın ve millî edebiyat görüşümüzün ilk düğümlerini var saymak­ tayım. Semavî dinlerin doğuşundan önceye ait bu kaynaklarda, su katılmamış Türk muhayyilesi mahsulleri gizlenmiş bulunuyor- Tarihinin payyen devirlerine inmeden ken­ di millî varlığına nüfuz etmiş medenî millet tantmıyorum. Bilhassa mitolojik tasavvurların hâkim olduğu bu devrelere ait eserleri, Türk sanatkârının bulup öğrenmesi bu bakımdan büyük bir önem taşımaktadır. Oğuz destanı, Ergenekon efsanesi ve bunların benzerleri, masum bir ulus hayalinin tarihini söylerler. Tarihini söylerler diyorum, çünkü o zaman­ larda tarih konuşmamıştır. Yalnız şunu der­ hal belirtmeliyim ki, her şeyde olduğu gibi halk edebiyatı meselesinde de hakikatten ile­ ri bir mübalâğa ile fazla ümide kapılmama­ lıdır ve halk edebiyatının eski mahsullerini tekrar etmek suretile bir iş yapılabileceğine inanmamalıdır. Yaratmak, yeniden bir dö­ küm yapmaktır. Donmuş ve tarih olmuş şey­ leri bir çıkartma gibi ikinci, üçüncü ve be­ şinci defa resmetmek değildir. Halk edebi­ yatımız bütün zenginliğile bir tekrarın de­ ğil, bir idrakin mevzuu olmalıdır. Onu, an­ lamalıyız, sevmeliyiz ve ruhumuzda nereleri kalıyorsa enkonsiyanımızdaki izlerinden kuv­ vet alarak yeni yaratma hamlelerine gitmeli­ yiz.)

(Haşan Âli Yücel, Devlet > tiyatrosu ve Devlet operasının yarınki hamleleri hakkın- ılaki sorguya da, şu hcpimi/i düşündürecek ve sevindirecek cevabı veriyor:

— Devlet tiyatro ve operası mevzuundaki çalışmalarımız, Millî Şefimiz başta olmak üzere memleketimizin her yanındaki vatan­ daşlarımız tarafından büyük bir dikkat ve alâka ile takip ediliyor. Bizim İçin bu mu­ habbet ve alâkadan daha büyük mükâfat, daha büyük teşvik olamaz. Sanatkâr olmak üzere yetiştirdiğimiz evlâtlarımızın, tıpkı bir

2

^ V

A # / G A Z E T E L E R

muharebe meydanında savaşır gibi, parçala­ narak çalıştıklarını gördükçe sanatımızın bu şubesinin istikbaline emniyetim, nisbetlerı yırtarak artıyor. Resim, edebiyat, temsil, mu­ siki hattâ mimarî gibi sanat şubelerini bir arada çalışmıya sevkeden opera, Türk mil­ letine ve sanatkârına yeni bir yaratma ham­ lesi vermektedir. Muasır eserler ile iktifa et­ meyip, her devir klâsiklerini Türk sanat ef­ kârı umumiyesine tanıtmak için hazırlıkla)' yaptığımızı söyliyebilirim. Belki buniar dı­ şarıdan yavaş yürüyor hissini verebilir, fakat işin içine girildi mi ne çetin müşküllerle dö- ğüşerek yolumuzda yürüdüğümüzü yurddaş- larım takdir ederler. Kanaatimce, icra orga­ nının mükemmelliğini gören Türk müelÜfii, kendinin de, eser sahibi olarak, bu mütekâ­ mil sahneye girmek arzusunu yenemıyecek- tir. Devlet Konservatuarı, bu bakımdan yalnız oynıyan sanatkârı değil yazan sanat­ kârı da yetiştirecektir.)

m

AKŞAM DAN :

Geçen cumartesi akşamı, Taksim Be'e- ye gazinosunda, büyük musiki dehamız 11a- mami Zade İsmail Dede için, İstanbul kon­ servatuarı tarafından hazırlanan muhteşem bir konser verildi.

(Vâ-Nu), sütununda, bu sanat hâdisesin­ den şöyle bahsediyor:

Ülkeler, ülkelere sefirler gönderir, ken­ dini temsil ettirir. Asırlar da, başka asırlara elçiler gönderiyor. 1777 ile 1845 arasında ya- şıyan Hamamî Zade İsmail Dede de, geçen yüz yıldaki Türklüğün, bu nesle yolladığı şehametli bir elçidir. Onu, bütün ses ve eda ihtişamiyle dinliyen İstanbul münevver- verleri, kültürümüzün gelecek asırlara da intikal edecek bir mümessili olarak alkışla­ dılar.

Dede efendi, devirlerin değişmesine, mil­ letinin bir medeniyeti terkedip öbürüne gir­ mesine rağmen, Beethoven’e, Wagner’e, ope­ raya, operete, cazbanda rağmen, kuvvetini ve bu millet üzerindeki nüfuzunu kaybet­ memiş, bilâkis arttırmak mucizesini göster­ miş bir dâhidir.

Bu musiki üstadının hâlâ, eski bir fener içinde parlak bir ışık halinde kalabilmesi ruhundan ileri geliyor:

Bizim ruhumuzu bir ses, bir nefes ha­ line getirebilmesinden...

#

ULU STA N ;

Medeniyetin mücadelesine tam kadro

ile katılacağız!

Vaktiyle rejim Osmanlı idi; fakat, bu

rejim içinde üstün millet, dinamik Türk mil­ leti idi.

Savaştan savaşa koşan, tarihte eşsiz ham­ leleri yapan bu Türk milleti, zaferlerini Sa­ dece kahramanlığına, gözü pek ve muharip oluşuna borçlu değildir.

O günlerde bir hamlede dört yüz, beş yüz parça gemilik bir donanmayı kızağa koyduğumuz ve bir kaç ay sonra da denize indirip yelkenleri açtığımız zaman, kuvveti­ mizi teknik kadromuzdan, sanat kadromuz­ dan alıyorduk.

Eğer, o devrin ölçüsüne göre, sanayii­ miz olmasaydı, sanatımız, tekniğimiz, ve bunların geniş bir ihtisas kadrosu buluııma- saydı, tarihin o günlere kadar kaydedeme- diği büyük seferleri tertip edebilir miydik?

Tuna'dan Fırat’a, Toros'lardan Mısır’a kadar Türk sanatı, Türk ihtisas kadrolar hâkimdi.

Dünya piyasalarında Bursa’nın kadifesi Tirııava ve İşkodranın bürümcüğü, ihtisası lamamiyie Türke ait bir bilim ve geıişmı sembolü idi.

AKoenizı bir Türk gölü haline soba: Garbaroslann, Turgutları donanmalarına yelkenleri Türk tezganiarı dokurau.

Tamamen istiklaline sahip bir miıleı i- dik. Demiri kendimiz, döker, döver ve om o günlerin ihtiyaçlarına göre biçime sokat dik.

Hayat mücadelesi gene bugünkü müca­ delenin aynı idi. Bu mücadele bütün bir mil­ letin saııat, teknik kadrosuna dayanıyordu.

Demirci Türk, sanatkâr Türk binlere yıllıktır. Belki birçoğumuz bilmiyoruz. Poı tre denilen resim sanatı Türklerin mede­ niyete kattıkları bir bilimdir, ilk portreleri yapanların Türkler olduğunu Le Coq adındı bir yabancı bilgin söylemektedir. Miııyatüı denilen ince resim sanatı Türkündü. Türk bu sanatı Çin’e Hind’e de götürmüştür.

Hâkim bir millet idik; çünkü, hepsin­ den ileride, hepsinden geniş ve hepsinden ziyade sanatı seven bir kadromuz vardı.

Sanat zevkimizdeki incelik eşsizdi. Am­ ma, bu haslet bir kaç kişinin mümeyyiz vasfı olarak kalmıyor, milletin yığınında yaşıyor, eserini yaratıyordu.

Bu yoldan ayrıldıktan sonra hep kay­ bettik. Fakat, şimdi, inkılâbımızın İnönü devrinde, bize yakışan hamleyi tekrar ya­ pıyoruz.

Medeniyet mücadelesine tam kadro ile katılacağız.

Hikmet TUNA

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

 Natüralizm doğanın tüm gerçeklik olduğunu savunur . 

1893'te Concordia tiyatrosunda ve Kadıköy'de temsiller ve- ren bir Yunan topluluğu Melesville'in Elle est Folle, Octave Feuillet'- nin Dalida ve Dimitrios Koromilas'ın O Thanatos

Atina böylelikle kazandığı parasal güçle birlikte en üstün kültür ve eğitim yeri olmuş, beraberinde Batı Anadolu, Ege adaları, Sicilya ve Güney İtalya’dan gelen bir

Elegeiak şiir, iambik şiir, solo liriği ya da monodik lirik ve koro liriği olarak dört türe ayrılan lirik şiir, insan gövdesinin, sesinin ve şarkıya ya da okumaya eşlik

kuĢları, sülünler, çeĢitli balıklar ve daha birçoğu karın doyurmanın ötesinde lüks ve zevk unsurları içerir. Yemeğe eĢlik eden müzik ve eğlence imparator

Meskenin kuruluş taızı baştan aşağı değişti; aksa- mının gördügü hizmetlere göre aldığı eb'at ve nis- betleri, işleyişine nazaran yekdigerile olan münasi- betleri

Ve merdivenlerin tepe- sinde mevzilenmiş müdür yardımcısı Zeynep Hoca her zaman olduğu gibi ellerini havaya kaldırarak, “Önleri dolduralım beyler!” diye bağırdı..

Sonuç olarak, Eski Yunan ve Roma klasiklerinden Türkçeye çeviriler 15. Yüzyıldan za- manımıza değin yapıla gelmektedir. Klasiklerin tamamı henüz Türkçeye kazandırılmış