S a y f a
S
! *
BURHAN
FELEK
ZARURÎ BİR AÇIKLAMA
H
AMDOLSUN, sayıları yüzbinierin çok üstünde olan okuyucularunız arasında bana dün yayınla dığım mektubu yazmış olan Abdullah Müftüoğ- lu isminde bir zat var. Kendisini ne şahsen ne de ismen tanıyorum. Onun da beni tanımış olmasına ihtimal ver miyorum. Fakat bu zatın yazılarım dolayısıyla bana bir—husumet demeyeceğim— antipatisi var. İkidir şahsı ma oldukça ağır bir isnatta bulunuyor. Bir post kapmak için şuna buna yağcılık yaptığımı ileri sürüyor.
Bundan evvelki mektubunda Sayın Bülent Ecevit’in Amerika seyahatindeki başarısından bahseden bir yazıma içerleyip beni gene yağcılıkla lekelemeye çalış mış, benden de sert bir cevap almıştı. O zaman da yazdığım gibi, şimdi artık devir değişikliği yüzünden kendine bile yardım edemeyen Bülent Bey’in bu düşmüş zamanında gene o seyahatteki başarısından dolayı överim. Diyelim ki yağcılık yaptım, ne verdi bana Ecevit Bey? Ben hftl& Milliyet fıkra yazarlığından başka bir işi ve hayatta hiçbir emeli olmayan yaşlı bir gazeteci olarak işime devam ediyorum.
Bu seferki mektubunda da, Devlet ve MilH Güvenlik Konseyi Başkanı Sayın Kenan Evren Paşa hazretlerin deki halk hatipliği kudretine imrendiğimi yazdığım için gene beni yağcılık ve bu sefer Kurucu Meclis üyeliğine heveslendiğimi ve orada bir sandalye kapmak istediğimi yazıyor. Şartlan ve vasıflan haiz olan her Türk vatan daşı gibi benim de böyle bir hizmete talip olmam kadar tabiî bir şey olamaz. Belki de böyle bir girişimde bulun muş olabilirim.
Ama nasıl ve nerede nasınna bastığım için bana karşı her fırsatta bir kin zehiri kusan Sayın Müftüoğlu’nun merakını ve endişesini gidermek için bu açıklamaya lüzum gördüm.
Ben ne Kurucu Meclis’e, ne de başka meclislere girme heveslisi değilim. Politikayla çoktan alâkamı kes tim. Sağdan da, soldan da gelen iyi söz ve davranışları aklım erdiği kadar takdir, kötülerini de tenkit ediyorum. Bu takdir ve tenkitlerime uğrayanlar arasında devlet ricalimizin de bulunduğunu elbette Müftüoğlu Beyefen di görmüşlerdir.
Evren Paşa’nm hatipliğine gelince, benim kendisini övmeme ne hacet! Televizyonda bazan onbinlerin çok üstünde halka hitab ettiği zaman onların içine ve gönlü ne nasıl girdiğini görmüyor musunuz? Bu bir Allah vergisidir. Askeri idare memleketi ele almadan evvel kendisini görmek ve tanımak şerefine nail olamadı ğım bu zatın açıkhava toplantılarında halkı nasıl büyü lediğini, hatta bazan onlara külfet yükleyen hükümet tasarruflarından bahsederken dahi alkışlandığını gör müyor musunuz? Bu kalabalıklar, eskiden partilerin toplama kalabalığı değildir. Paşa’nın geleceğini işiten her sınıf ve yaştan halkın teşkil ettiği hakiki millet topluluğudur. Bunların gösterdiği muhabbet ve hürme te bizim katılmamızı yağcılıkla vasıflandırmak ve bundan bir sandalye beklediğimi söylemek, hadi ahlâki bakımdan demeyelim de, adabı muaşeret bakımından bir iftira olmaz mı?
Evet Abdullah Beyefendi! Bütün ömrümde yağcılık tan nefret ettiğim gibi, bu sefer de yağcılık yapmadım. Eğer yağcılık yapsaydım, şimdi artık siyasî faaliyetleri tatil edilmiş olan Halk Partisi’ nin ileri gelenlerinden biri olabilirdim. Çünkü bunlardan çoğu arkadaşım, bir kısmı talebemdir. 27 M ayıs’tada bana merhum Refik Tulga Paşa vasıtasıyla Kurucu Meclis azalığı teklif etmiştiler, kabul etmedim. Hatta arkadaşlarımın da bu meclise iştirakine, bilmiyorum hangi mülahaza ile mani oldum. Bu sefer de kimse teklif etmedi. Zaten bu iş teklif işi değildir ve gizli tutulan bir şahsî talep işidir. Ama ben sizin merakınızı ve benim Kurucu Meclise gireceğimden dolayı —neden bilmem— hissettiğiniz endişeyi izale için ben şahsıma ait olan bu tasarrufumu açığa vurdum.
Bu vesile ile bana yazı ile veya telefonla Kurucu Meclise talip olmamı tavsiye eden ve beni seven tanıdık, tanımadık bütün okurlarıma böyle bir niyetim olmadığı nı ve böyle mühim bir vazifeyi ifaya yaşımın ve sıhha timin de müsaade etmediğini açıklıyor, böylece hem onları hem de Sayın Abdullah B ey’i tatmin etmiş olduğumu umarak sözümü bitiriyorum.
I
*
“ Sayın Felek,
Uzun ömür bir Allah vergisi olmasına rağmen inşal lah bin yıl yaşayın.
Bir-iki gazete meyamnda ara sıra Milliyet’e ve yazıla rınıza da göz atıyorum, Ecevit’in meşhur Amerika seferinden (eli boş dönmesine rağmen) dönüşünde yaz dığınız bir yazıda devr-i mutlakiyette, devr-i cumhuri yette bu kadar başardı bir başbakan görmediğinizi yaz mıştınız.
O zaman size yazdığım bir mektupta bunun biraz yağcılık saydabileceğini ve size yakışmadığını bildirmiş tim.
Sütununuzda savunmasız okuyucunuza verdiğiniz sinirli cevapta üstelik beni suçlamıştınız, bugün de Meş- ruyit’ten bugüne kadar çok hatip dinlediğinizi, Evren Rışa gibisine rastlamadığınızı yazıyorsunuz.
Bu, Kurucu Meclis lâflarının çok geçtiği bugünlerde bu yaşa kadar giremediğiniz parlamentoda bir sandalye arzusunu hatıra getirmiyor mu?
Herkesde, her meslekte bir emeklilik, bir verimlüik sınırı olduğunu lütfen hatırlatmama müsaadelerinizi rica ediyorum.
İnsanların kendiliğinden çekilmesini bilmeleri lâzım geldiğini sık sık öğütleyen siz değil misiniz.
Saygılarımla.” Abdullah Müftüoğlu A taköy I. Kısım A 29 Blok D. 1 Aynen dercettiğim bu mektuba vereceğimiz cevap mektupla beraber bir sütunun hacmini kat kat geçece ğinden cevabını yann vermek üzere bugün sadece mektubu yayınlıyorum.