BM Güvenlik Konseyi 23 Aralık 2006'da, İran'ın nükleer programına karşı yaptırım uygulamayı oybirliğiyle kabul etti. Kararın önemli maddeleri şöyle: Nükleerle bağlantılı materyallerin ihraç ve ithalinin yasaklanması ve 10 şirket ve 12 şahsın hesaplarının dondurulması. Karar BM Şartı'nın 7. bölümünün zorlayıcı güç öngören 41. maddesi uyarınca kabul edilmiş olsa da, İran'ın bu taleplere uymaması halinde askeri güç kullanılmasına dair herhangi bir ifade yer almadı.
Karar, baştaki taslağın epeyce değiştirilmesinin ardından kabul edildi. Hem Rusya hem de çin, AB üyesi üç ülkenin hazırladığı kararın kilit noktalarına itiraz etti, zira Moskova ve Pekin İran'daki ticari çıkarlarını korumak yönünde manevra yaptı. Fakat bu iki kadim düşmanı birlikte hareket etmeye ve ABD'ye karşı ayak diremeye sevk eden bir dizi faktör var. Birincisi, her iki ülke de Ahmedinecad'ın ABD'den bağımsız hareket ettiği kanısında ve bu da onları İran'la temasa itiyor. Yine de şöyle bir olgu var: İran'ın kurumlarının ve iktidar aygıtlarının büyük bölümü, ABD'nin Filistin, Lübnan, Irak ve Afganistan'daki dış politika hedeflerini sağlama almak için kullandığı Amerikan ajanlarının ellerinde.
Beyaz Saray realizme mi dönüyor?
ABD, Hatemi ve Rafsancani'nin Uzmanlar Meclisi'ndeki ve yerel seçimlerdeki konumlarını güçlendirerek, Ahmedinecad'ı daha da zayıflattı. Fakat bunların hiçbiri, İran liderini bağırlarına basmak konusunda Moskova ve Pekin'in şevkini kırmadı. İkincisi, Rusya ve çin 2003'teki Körfez Savaşı'nın arifesindeki gibi ödleri patlamış seyircilere benzetilmek istemiyor. İki ülke de ABD'nin Irak işgali nedeniyle güç kaybettiğini hissediyor ve İran'a saldırı
ihtimalini zorlaştırmak istiyor. AB'ninse, ABD'yi, uranyum zenginleştirmeyi durdurması karşılığında Tahran'a yarı gönüllü ekonomik fırsatlar verilmesini desteklemeye ikna etmenin koşulu mahiyetinde, karar tasarıları hazırlamaktan başka pek az seçeneği var. Bush yönetimi söz konusu olduğunda, Amerika'nın güvenliği İsrail'inkine göbekten bağlı ve Bush İsrail lobisinin ve yeni-muhafazakârların etkisi altında kaldığı sürece, İran'ın nükleer programına yönelik tutumunu yumuşatmaya gönülsüz olacaktır. Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns, bu konuda şöyle diyordu: "Kararın şu haliyle yeterli olduğunu düşünmüyoruz. İranlıların büyük bir bedel ödeyebileceklerinin farkına varmasını istiyoruz." Bununla birlikte Rumsfeld ve Bolton'un görevden alınıp savunma bakanlığına Gates'in getirilmesi,
Tahran'ın nükleer programına dair gerçekçilerle yeni muhafazakârlar arasında hararetli bir tartışma yaşandığının göstergesi. Gates Senato'dan onay alırken, İran'ın atom bombası üretme araçlarını arıyor olabileceğini söyledi: "İran nükleer silaha sahip güçlerle çevrili: Pakistan, Rusya, İsrail ve Körfez'de biz." Gates'in İsrail'in nükleer silaha sahip olduğunu kabulü, Amerikalı karar mercilerinin, nükleer meselenin Ortadoğu'da çözümün parçası sayılması gerektiğine dair tartışmasını değiştirme çabası. ABD İsrail'i nükleerden arındırılmış bir Ortadoğu'nun parçası olarak görmediği sürece bölgedeki diğer ülkeler de nükleer silah isteyecektir. Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri bu konudaki niyetlerini açıkça ifade etti bile. Kuzey Kore'nin nükleer programına yönelik altılı görüşmelerinin başarısız olacağıysa daha
baştan belliydi. Bunun nedeni, Amerika'nın Pyonyang'a yönelik ekonomik yaptırımları kaldırmama inadı. Bush
yönetimi mali yaptırımların eninde sonunda Kim Jong-il rejimini çökerteceğine inanıyor. Dahası ABD Kuzey Kore'yle güvenlik anlaşması imzalamaktan kaçmak için elinden geleni yapıyor ve bu da meseleleri daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. ABD bir kez daha, Kuzey Kore'nin tavrını değiştirmek için askeri güç kullanma seçeneğini elinde tutmak istiyor.
Pyonyang zorlamaya devam edecek
Kuzey Kore için ekonomik yaptırımların kaldırılması ve güvenlik garantisi verilmesi, nükleer silah programından çark etmesi bakımından olmazsa olmaz iki nokta. Amerika bu konularda taktik tavizler vermedikçe, Pyonyang'ın ABD'yi tavize zorlamak için bir nükleer denemeye daha kalkışması kaçınılmaz.
Özetlersek, ABD sadece İran ve Kuzey Kore'nin nükleer arzularını dizginleyememekle kalmadı, dünyayı yaşaması daha tehlikeli bir yer haline getirdi. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'nı ihlal edip Hindistan'la nükleer bir anlaşma imzalayarak ve İsrail'in nükleer silahlarına engel olmak için parmağını bile kaldırmayarak, daha fazla ülkenin İran ve Kuzey Kore'nin izinden gitmek istemesine yol açtı. Bush yönetiminin sayesinde Amerika şimdi, dünyada nükleer silahların en büyük yayıcısı haline gelmenin eşiğinde duruyor. (Londra merkezli internet haber sitesi, 25 Aralık 2006)