GÜNEŞ SAYFA 7
Dünden • Buaünden
23 MAYIS CUMARTESİ
--- m
---G
AZETECİNİN gözleri önüne, Haydarpaşa Göğüs Cerrahisi M erkezi’nde, Etimesgut askeri havaala nında, TBMM'de katafalkın önünde ve Umurbey’deki mezar ba şında hep aynı sahne geliyordu. 97 ya
şındaki üçüncü Cumhurbaşkanı Celâl
Bayar, iki elini omuzlarına koymuş, tüm
yaşamında az duyulan ses tonuyla, yük sek sesle konuşuyordu:
“ Size vasiyetimdir! Yazmazsanız iki elim mahşere kadar yakanızda kalır. Ben ölünce mutlaka yazacaksınız değil mi? Söz veriyor musunuz, yazacak mı sınız?”
— Tanrı geçinden versin efendim. Si ze uzun ömürler dilerim. Fakat söz ve riyorum, yazacağım.
O gün de saat 14.00’ten geç vakitle re kadar gene eskilerden konuşmuşlar dı. "Vatan haini” damgası vurulması nın, “ gerici” olarak tanımlanmasının,
“ yüksek öğrenimi yok” diye eleştiril
mesinin ve “ devlet yönetiminden ne
anlar?" şeklinde yorumda bulunulma
sının kendisini çok üzdüğü anlaşılıyor du.
Bu iddiaların haksızlığını vurguluyor ve karşılık olarak şunları soruyordu:
“ Devlet kurmuş bir adam nasıl va tan haini olabilir? Padişah'a kafa tu- muş adama gerici denebilir mi? Bana
yüksek tahsili yok’ diyenlerin, bulun
duğum yerlere dönüp bir bakmaları gerekir. Milletimin sevgisiyle makam ların en yükseğine geldim. Ve oraya kendi - kendime değil, halkın oylarıy la geldim. En iyisini halk bilir. Neden hep Millî İrade' derim? O, kusurlu, ek sikli bulduğu bir insanı makamların en yücesine layık görür mü?
Bütün bunları, beni çekemeyenler uydurdu. Hâlâ da uydurmakta devam ediyorlar. Neden? Çünkü 1950’de mil letten yedikleri şamarı bir türlü unu tamıyorlar. Kala kala ben kaldım. Hâ lâ daha uğraşıp hınçlarını benden çı karmak istiyorlar.”
Hızlı adımlarla kütüphaneye gitti ve elinde ciltlenmiş bir kitapla döndü. Si nirli sinirli çevirdi, aradığı sayfayı buldu ve “ İşte buyrun, Atatürk benim için ne
demiş, kendi gözlerinizle görün" de
di.
Bu yazar-tarihçi Cemal Kutay’ın 1939 yılında yazdığı dört ciltlik (Celâl Bayar.) adlı kitabın birincisiydi. Ve 42. sayfasın da Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan
İnönü tarafından ikinci kez iktisat bakan
lığına atanan Celâl Bayar'ı kutluyor, ra dikal çalışmasını salık veriyor, günümüz diliyle şöyle diyordu:
“ Yıllardan beri büyük ve ciddi eko nomi işleri içinde bizzat uğraştınız. Görgü ve deneyiminizi çoğalttınız. Bu kez iktisat bakanlığını daha yüksek ve elverişli niteliklerle üstlenmiş bulunu yorsunuz. Bundan çok memnunum ve İçim rahat. Gerek zatı devletiniz ve gerekse zatı devletinizi isabetle seçen Başbakan Paşa Hazretleri'ne teşekkür ederim.
Bütün dünyada olduğu gibi, ülke mizde de en başta bulunan önemli işi miz, ekonomi işidir. Bu işte en yük sek başarıyı sağlamaya çalışmak ha yatidir, zorunludur. Bunun için bu iş le bütün devlet örgütünün, bütün yurttaşların ve hepimizin ciddi duygu larla İlgilenmemiz gereği doğaldır. Ulusal ekonomi yolunda emin olarak ve güven vererek kesin ve radikal adımlar atarken, esas programımızın esinlendirdiği uygun önlemleri yeğle mek en doğru yoldur. Toplumsal ha yatımızın bütün iş bölümleri sahiple rini aynı yararlı ilgiyle bu yolda elele vermiş, omuz omuza dayanmış, bir hedefe yürüyen samimi yolcuları yap mak, devletin ekonomi işinde yorgun luğunu azaltmak ve başarı sürecini kı saltmak için tek çaredir.
Başarınız için benimle birlikte bü tün arkadaşlarımızın ve yurttaşlarımı zın maddi ve manevi her türlü araç larla yardımcınız olduğunu düşünerek iç rahatlığıyla ve başarıdan emin ola rak radikal surette çalışınız, efen dim .”
Atatürk'ün Bayar’a yazdığı mektup
14 Eylül 1932 tarihini taşıyordu ve “ dün
ya ekonomik bunalımının Türkiye'nin siyasal bağımsızlığını bile tehdit ett*- ği ağır koşullu bir döneme rastlıyor’-
*du.
Bayar’ın bakanlığının ikinci yılında Atatürk, TBMM'nde yaptığı konuşma
da, ulaşılan hedefler ve başarılan işleri anlatırken de şu açıklamada bulunuyor du:
“ Efendiler, arkadaşlar...
Biz bu milleti, bugünkü şeklinden daha yüksek evreye çıkarmakla yü kümlü adamlarız.
Bu yükseliş yalnız ve yalnız meydan savaşlarında kazandığımız onurlarla olamaz. Bu, buna yeterli değil...
Asıl yükseliş, ekonomi alanında yükseliş olacaktır.
Büyük memnuniyetle görüyorum ki, ekonominin başında bulunan arka daşım Celâl Bey, bu işi önemli bir şe kilde yönlendiriyor, yürütüyor ve ba
şarılı da oluyor.
Bu yöndeki başarıyı Türk milleti an ladığı zamandır ki, en büyük zafer gö rünecektir.
Ben o zaferin muhakkak olduğuna inanmış bir adam olarak mutluyum, sevinçliyim.”
(Atatürk’ün bu sözlerini içeren teyp bandı, büyük kurtarıcımızın kendi sesin den C.B. arşivindedir.)
A
i l e s i n ebir vasiyeti
olmamıştı. Ancak laf
açıldığında ‘‘Beni
köyümden uzak tutmayın”
diyordu
"Gazeteciye vasiyeti” buydu ve Ba yar, Atatürk’ün kendisi hakkındaki dü
şüncesinin herkesçe, tüm yurttaşların ca bilinmesini istiyordu.
Kızı Nilüfer Gürsoy'un 1986 sonun da gazeteciye yaptığı açıklamaya göre,
Bayar’ın ailesine herhangi bir vasiyeti
olmamıştı. Sadece, kızının, babasının ölümünden dört ay sonraki deyişiyle, ai le biraraya geldiğinde, sözü ölüme gö türmeden dokundurma yoluyla “ Beni
köyümden uzak tutmayın" derdi. Çün
kü Bayar, Psikolog Dr. Selma Sedet’e göre, kızı böyle bir olasılığı düşününce üzüldüğü için, ölüm konusunu açıp ev ladını incitmek istemezdi.
C E L A L
Bayar’m kendisine yöneltilen
eleştirilerden üzüldüğü, bu nedenle de
Başbakan İsmet İnönü tarafından ikinci kez
İktisat Bakanlığı’na atanması üzerine Atatürk’ün
kendisine gönderdiği kutlama yazısının
yayınlanmasını istediği anlaşılıyor
S ö N
günlerde devletten de iki isteği oldu.
Birincisi Ermenilerin Talat Paşa’yla Almanya’da
öldürdükleri Bahaeddin Şakir’in kemiklerinin
yurda getirilmesi. İkincisi de Anadoluhisan’nm
içinden g eçen yolun kaldırılmasıydı
Ölümünden birkaç ay önceydi. Ziyaretine giden doktor hanım, takım elbisesi içindeki Bayar'ı, belinden aşağısına skoç battaniye örtmüş olarak otururken buldu. Lumbago olmuştu. Konuğuna se vecenlikle gülerek “ Nilüfer duymasın
ama, kefeni bu defa da yırttık galiba Selma Hanım" diyordu
Üçüncü Cumhurbaşkanının yaşamı nın son döneminde devletinden de iki is temi vardı. Düşüncesini İstanbul Valisi
Nevzat Ayaz’a da iletmiş, gereğinin ive
dilikle yapılmasını rica etmişti. Bunlar dan biri, Ermeniler'in Talât Paşa’yla bir likte Almanya’da öldürdükleri İttihat Te- rakkî’den dostu Bahaeddin Şakir’in ke miklerinin yurda getirilip Abideihürriyet Şehitliğindeki arkadaşlarının yanına gö- mülmesiydi. Özgürlük için omuz-omuza savaşım verdiği arkadaşlarını tüm yaşa mı boyu hiç unutmamıştı. Bahaeddin
Şakir’in oğlu Alp Baha’nın Galatasaray
Lisesinde parasız yatılı okuması ama cıyla nüfuzunu kullanmasının gerekçe si de buydu.
Devletinden ikinci isteği ise, Anado- luhisarinın içinden geçen yolun kaldı rılması ve bu tarihi yapının özgünlüğü nün korunmasıydı.
İT İ t İ t
Üçüncü Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Milli Mücadele dolayısıyla Türkiye’ nin kuruluşuna ve sonraki görevleriyle ilgili olaylara ilişkin anılarını “ dostlari’na sık sık anlatırdı.
Bu bölümde Bayar'ın “ Kuvayı Milli
ye", “ Atatürk'le tanışması” , “ Ulu Ön derimizin son günleri", “ Cumhurbaş kanı seçildiğinde İsmet Paşa’yla ko nuşmaları” ™ ve “ DP’nln hataları” nı
kendi anlatımından okuyacaksınız.
...Benim bulunduğum bankaya Avrupa gazete ve dergileri gelirdi. Ru meli'de kurulmuş olan İttihat ve Te rakki Cemiyeti ’nin çalışmalarını onlar dan öğrenirdim. İttihat ve Terakki’nin özgürlük ve meşrutiyet için olmakla birlikte, ülkeyi kurtarma çalışmaların dan söz edilirdi o yazılarda. Bunları kuşkuyla izlerdim. İttihat Terakkl’ye eğilimim burada, bu noktada başladı.
İ t İ t İ t
...Mutlakıyet döneminde özlediği miz şey özgürlüktü. O zamanın bas kısına karşı kendimizi kuyu içinde sa nırdım. O duyguyu alırdım. Ve en çok da kızdığım, üzüldüğüm nokta, mille timizin, özellikle aydın gençliğin baskı rejiminin hafiyelerince izlenmiş olma sıdır. Bu beni çok incitirdi.
★ ★ ★
...Kuvayı Milliye’ye katılmaya İz mir'de bir lokantada karar verdik. Ben, Edip Bey, bir de Avni Bey. Ora da, subaylarla birlikte Ayvalık’a gide cek olan Ali Çetinkaya'yı uğurlamak için bulunuyorduk.
Karar verdik, gidip Ödemiş’te, Ti re ’de örgüt kuracağız ve Kuvayı Mil liye’ye çalışacağız...
★ ★ ★
... Evime vardım. Ortalık biraz ka
rarmıştı. Ailemle on dakika ya konuş tum, ya konuşmadım. Kapı çalındı, ben açtım. Bir genç adam bana bir kâ ğ ıt u za ttı, “ bu A n k a ra 'd a n size
yazılıyor" dedi. Başka hiçbir şey söy
lemedi, kaçtı gitti. Girdim içeri kâğı dı açtım. Servis, telgraf.. Gizli geçir mişler telgrafhaneden. Atatürk bana hitap ediyor, adıma telgraf çekjyor. Ki bu ilk haberleşmemiz oluyor. Telgra fında diyor ki: “ Anzavur Kirmastı üze
rinden Bursa’ya doğru harekete geçiyor. Oradaki Kuvayı Milliye'yle işbirliği yap ve onun saldırısını def e t." Askerce bir
emir...
Ertesi gün Kuvayı Milliyeciler'le bu luştum ve gereken önlemleri almayı kararlaştırdık.
★ ★ ★
Arada şu oldu: Eskişehir’de bulu nuyorum. Demirci Efe'den telgraf gel di, beni Kuvayı Miillye’ye çağırıyor,
“ Gene birlikte çalışalım. Ankara’ya git me, benim yanıma g e l" diyor. Düşün
düm, Demirci Efe nin yanına gitmeyi yeğlemiş olsam bile, Mustafa Kemal’ le anlaşmam gerekir. Artık tabii Şefi miz oldu. Telgraf gönderdim kendisi ne. "Bana Demircimin böyle bir başvu
rusu vardır. Oraya mı geleyim, Demir ci'nin yanına mı gideyim?” diye sor
dum. Cevap verdi: “ Gel burada konu
şalım, birlikte çalışalım.”
Gittiğimde, o zamanki BMM'nin bir odasında yeni gelmiş milletvekilleriy- le konuşuyor. Bir müfreze Bolu dola
yında asilerle karşılaşmış, onun ko mutanı olan bir genci sorguya çekiyor
Atatürk.
Kendimi tanıttım: "Ben Saruhan Mil
letvekili Mahmut Celâl...” Yanında yer
gösterdi oturdum. O, adamla konuş maya başladı. Milletvekilleri de dinli yorlar. Adamın sözleri bittikten son ra kendisine "haydi çık g it” dedi, kov du yani. Ve ne anladığını, oradaki mil letvekillerine, hepimize anlattı. “ Din
lediğim gencin sözlerinden anladığım şudur: Bu düşmanla karşı karşıya gel memiştir bile. Hareketi ciddi değildir"
dedi.
Bu gerçekçi anlatımı; gördüğünü, olumsuz da olsa çekinmeden bütün çıplaklığıyla orada ilgililere söylemiş olması, A tatürk'ün büyük bir dürüst lükle işi ele alması ve gerçeği gizle meye gerek görmeyecek derecede kendine güvenen bir insan olduğu iz lenimini verdi bana ve o izlenimle kendisine sarıldım. Ve bu birliktelik, Dolmabahçe Sarayı’nda ruhunu Alla hı na teslim ettiği ana kadar hiç ara vermeden sürmüştür.
Atatürk çevresindeki kişileri etkiler
di. Çevresindeklier'bir başka düşün ce düzeyine ulaşırlar, başka bir dina mizme kavuşurlardı. Yakınına ulaşa bilmiş çağdaşları, kendi düşünceleri, kendi bilgileri sanıp, onun fikirlerini ve bilgilerini konuşmuşlar, uygula mışlardı. Tabii herkes bu fikirlerden kendi anlayışı içinde yararlanmıştır. Bazıları az, bazıları daha çok.
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı’ndan
hayata gözlerini yumduğujjüne kadar geçen zamanda ele aldığı konuları in celerseniz göreceksiniz ki, bütün dev rimler tek bir İstisnasıyla millet ha yatına dönüktür. Devlet düzeyinde yaptığı tek devrim Cumhuriyet bile, re|imi millet emrine koyduğu için, onun da milletin üstünlüğünü amaç ladığını söyleyebilirim.
L
a i kdevlet
düşüncesinin kabulü, bir
yanıyla milletin rasyonel
fikir biçimine alışmasını
amaçlar
I
Cumhuriyeti izleyen devrimlere ge lince:
Tevhid-i Tedrisat (öğretimin birleşti
rilmesi) Yasası, sınıf ve zümre ayrıca
lığının reddidir.
Medeni Kanun, insan ilişkilerinde çağın adalet anlayışını getirmektedir.
Kılık kıyafet devrimi, millete biçim de üstünlük ve beraberlik kazandır maktadır.
Laik devlet düşüncesinin kabulü, bir yanıyla milletin rasyonel fikir biçi mine alışmasını amaçlar.
Harf devrimi, okur-yazarlığı kolay laştırmak, eğitimi yaymak, milleti ina nır bir millet olmaktan, düşünür bir toplum düzeyine çıkarmak çabasıdır.
*
... Cumhurbaşkanı seçildiğim za man İsmet Paşa beni ziyarete gelip kutladı. Ben bu davranışından çok memnun oldum ve duygulandım. Kendisine hemen karşılık vermek is tedim. Çankaya'da devlethanelerine gittiğimde beni dikkatle karşıladı. Oturduk, konuşuyoruz. Fakat o söze şikayetle başladı. Teşekkür ziyareti ne ait alışılmış incelik konuşmasından sonra, şikayete getirdi sözü. “Valiler
hemen hepsi denklerini bağlamışlar, ne reye sürgün gidecekler diye bekliyorlar. Ülke yönetiminde bir anarşi başlamış oluyor” dedi. Oysa böyle bir şey yok
tu. Fakat bekliyorlarmış demek böy le bir hareketi. Kendisine güvence verdim. Böyle bir şey olmadığını, ol sa bile önleyeceğimizi, bunların kü çük, iç sorunlar olduğunu belirtip, ra hat olmasını rica ettim.
Biz iktidara geldiğimiz zaman da, Sovyet Rusya’nın Kars’ı Ardahan'ı is teyen ve boğazlarda işbirliği öneren notası dışişleri bakanlığının dosyasın da... Bunu bir sonuca bağlamak ge rekli ve ben de bu çözümü muhalefe tin işbirliğiyle bulmak amacındayım.
İsmet Paşa da muhalefet partisinin li
deri ve inkılabın tanınmış adamı. Bu düşünceyle kendisine, ikinci de recedeki sorunlarımızı her zaman çö zümleyebileceğimiz! anlattım ve bana özellikle dış konularda neler devret tiğini sordum. "Devletin öyle sırları var dır ki, çelik kasalara bile emanet etmek
için düşünülür. Sizi dinlemek istiyorum. Söz gelişi NATO’ya neden girmediniz?”
diye sordum.
Benim bu sözümden ismet Paşa'nın şoke olduğu anlaşılıyordu. “ Celâl Bey,
onlar istediler de biz mi girm edik?" de
di. Ben bu cevaptan ferahladım. An ladım ki ismet Paşa da NATO’ya giril mesi taraftarıdır.
★
... Demokrat Parti'nin on yıllık ikti darı döneminde bizim de bazı hatala rımız olmuştur. Söz gelişi bunlardan
biri radyoyu özerkleştirmeyişimiz, öteki de Anayasa Mahkemesi'ni kur may işimizdir.”
Bayar Seni sevmek m illi biı ibadettir dediği büyük kurtarıcımız Atatürk'le. Soldaki Dışişleri eski Bakanlarından Fuat Köprülü
“ İsmet Paşa ya NATO'ya neden girm ediniz?" diye sordum “ Celal Bey. onlar istediler de biz mi girm edik?” dedi. İki cumhurbaşkanı 1969 Mayısı’ nda Pem
be Köşk ten çıkarlarken.
BİTTİ
Taha Toros Arşivi