KÜLTÜR-YAŞAM
^
-922 ~n:
O
Haldun Taner'i geçen y ıl bugün yitirm iştik
Bir hoşgörü adamıydı Haldun Taner
Haldun Taner geçen yıl 7 mayısta kapadı
dünyaya gözlerini, çok acı çekmeden,
çektirmeden, insanlığından, yüreğinin
yüceliğinden, yapıtlarının sıcaklığından silinmez
izler bırakarak.
VED AT G Ü N Y O L ________ Haldun Taner, geçen yıl 7 ma
yısta kapadı dünyaya gözlerini, çok acı çekmeden, çektirmeden, insanlığından, yüreğinin yüceli ğinden, yapıtlarının sıcaklığın dan, silinmez izler bırakarak.
Bir dost üstüne konuşurken insan, ister istemez kendinden de söz etmek zorunda kalır, biliyo rum. Kendimi ikinci planda tut maya çaba göstererek konuşm a yı deneyeceğim bu yazımda. Hal dun Taner’le tanışm am 1945 - 1946 yılları arasına rastlar. O ta rihlerde, “Yücel” dergisine gelen yazıları değerlendiriyorum. Ta ner’in, iki öyküsü gelmişti dergi ye. Yayımlanma sırası gelmiş geç miş olmalı ki, bir gün bir mek tupla beni evine çağırdı. Gittim. Erenköy tren istasyonu dolayla rında, bahçe içinde bir ahşap köşkte karşıladı beni. Bahçede bir şezlonga uzanmış, güneşleni yordu. Baş ucunda annesi vardı, adıyla sanıyla Seza Hanım, dün ya tatlısı bir anne. Taner göğüs hastalığı geçirmişti. Hep anne kuzusu olarak, Avrupalarda sa ğırım görmüştü. Bahçede, çaylı, pastalı bir sohbet sonunda bir dostluk bağı kuruldu aramızda. Yaşça bir ağabey sayılırdım.
“On İkiye S ıfır Var” ~ ~
O günden sonra, Taner, “Yü-
ceT’de g örünm eye b aşlad ı.
1949’d a b asıla n “ Yaşasın Demokrasi” adlı öykü kitabını
4.1.1950’de ulaştırmıştı bana. Onu, “Tuş” (1951), “ Şişhaneye
Yağmur Yağıyordu” (1953) izle
di. “Yeni Ufuklar” dergisinde,
“Konuşmalar” başlığı altında,
Taner’in dünya görüşünü ele alıp, biraz ölçüsüz, hatta insafsız bir eleştiri yazısı yayımladım, bu ikinci kitap üstüne. A radan bir yıl geçti, bir gün Kadıköy, Baha riye Caddesi’ndeki babaevimin kapısı çalındı. Açtım, Haldun Taner, o güleç yüzü, uygarlık do lup taşan duruşuyla bana bir ki tap uzattı ve şöyle dedi: “Vedat
Bey, size ‘On İkiye Sıfır Var’ ad lı bir kitabımı sunuyorum.” Te
şekkür edip kitabı aldım. İçeri ye girmedi. Kitabın kapağına baktım: “On İkiye Bir Var”dı adı. Utandım, yerin dibine gir dim.
Birlikte çeviri______________
Evlerimiz aynı mahalledeydi. Kısa zam anda, birbirimize gelir gider olduk. Oğluna düşkün, oğ lunun arkadaşlarına bir o kadar düşkün Seza Hanım, beni gerçek bir evlat gibi benimsedi. Haldun Taner, o günlerde, “Küçük Der- gi”yi çıkarıyordu arkadaşlarıyla.
Gel zaman git zaman Tanert ler (Seza Hanım , Leyla ve H al dun Taner) M ühürdar’da, deni ze bakan, nefis bir apartm an ka tına taşındılar. O rada, haftada iki gün bir araya geliyor ve çevi ri yapıyorduk.
Ş ölen havasında____________
Birlikte üç oyun çevirdik. Bun lardan biri Jean Anouilh’un (Anuy) “Euridice”i idi. Oyun K enterler’ce sahnelendirildi.
İkinci oyun, Tennessee VViIIiams’-
ın “Kızgın Damdaki Kedi”siydi.
Engin Cezzar istemişti. Neden
se, sonradan oynanmadı. Bir de bir bulvar oyunu çevirdik. Adı nı unuttum gitti. Bu çeviri işi, ay larca, bir şölen havası içinde geç ti. Yemekten önce ve sonra, Se za Hanım’ın ve Leyla Taner’in de katılımıyla, H aldun’la birlikte çevirdiğimiz konuşmaları, oyna yarak, jestler, mimiklerle süsle yerek, çalışıyor, sahnelenmese de biz zevkini çıkarıyorduk.
Haldun Taner, Galatasaray Li- sesi’nde okumuştu. Galatasaray lIlara özgü, o ince alaycılığı, mu zipliği yaşamında işlemez, öykü lerinde kullanırdı bol bol. Bir hoşgörü adamıydı H aldun Ta ner. Bir öykü kişisine şunları söy letiyordu: “Çoğu insan zenginin,
işte asıl senin gibi bilgicine, zevk sahibi olanına, yaşamanın tadı nı yudum yudum çıkarmasını bi lene tutulur. Öbür türlüsü için, herif milyoner, ama hödük deyip kendini avutabilir. Ama korkma Evropalı dostum, ben öylesine de böylesine de içerlemiyorum.”
İşte, Haldun Taner’in hoşgö rüsü burada. H aldun, bir uygar insan olarak her türlü eleştiriyi insanca karşılardı.
H aldun Taner’in, dün bir bir elden geçirdiğim yapıtlarında be ni en çok saranı, Yunus Emre1 den esinlenerek yazdığı, kırkı aş kın (göçmüş gitmiş) ünlü kişile rin yaşamını, tutum unu, dünya ya bakışını yansıtan “Ölürse Ten
Ölür, Canlar Ölesi Değil” adlı
yapıtı oldu. Haldun Tüner bu ne fis yapıtında, kadirbilirliğin, dost canlılığın güzel bir örneğini ve rirken, andığı insanlarla birlik te, kendini de tanım am ıza yara yan ip uçları veriyor. Prof. Arif
Müfit Mansel’e ayırdığı sayfalar
da kendi kişiliğini de ele veriyor. Prof. Mansel için söylediği şu sözleri, hadi gelin, ona yakıştıra lım: “Bir Osmanlı centilmeni”,
“yaşamını işleğince yaşamış ol mak”, “tatlı doygunluk”. Bir de Ahmet Rasim için söyledikleri
var: “Yazar mısın, durma yaz.”
“Yazar olmadan önce insan ol mak.”
İşte, bence bütün bu nitelikler, H aldun’un yaşamına yansıyan yapısında vardı bol bol. Bir uy gar insandı, bağışlayan, seven, hoş gören insan H aldun Taner.
Haldun Taner
I
anılıyor
ültiir Servisi — -
Hikâyeci, tiyatro yazan ve gazeteci Haldun Taner, ölümünün birinci yıldönümü nedeniyle bugün mezarı başında anılacak. Tören için bugün saat 10.00 'da Milliyet gazetesinin önünden servis araçları kaldırılacak. Beylerbeyi Küplüce Mezarlığında yapılacak anma töreni saat 11.00‘de başlayacak.