• Sonuç bulunamadı

Zavallı İstanbul

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Zavallı İstanbul"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

22 ARALIK 1998 SALI

Y A Z I O D A S I

SELİM tLERt___________

Zavallı İstanbul

i t

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri, bir­ kaç yıldır, A. Süheyl Ünver’in toplu eserini bize kazandırmaya çalışıyormuş. Yayımlanan kitapları yeni görebildim.

A. Süheyl Ünver’in Istanbulu’nda, eser sahibi,

İstanbul mezar taşları başındaki bir fotoğrafıyla gö­ rülüyor. Tepede bu İstanbul mezarlığı. Aşağıda, kı­ yıda fabrika bacaları. Yürek yakıcı fotoğraf: İstan­ bul’u nasıl elbirliğiyle gömdüğümüzü simgeler gi­ bi.

İsmail K ara’yla Salih Pulcu’nun birlikte hazır­

ladıkları... iyi ki de hazırladıkları kitabın sayfalarını açıyorsunuz, Ünver’in birbirinden etkileyici İstan­ bul resimleri çıkageliyor. Artık bir daha kavuşulma­ mak üzere yitirilm iş İstanbul; Eyüp, Fatih, Yediku- le derken Üsküdar’a kadar yitirilm iş, sonsuza ka­ dar yitirilm iş...

Süheyl Ünver yaşadığı İstanbul’un birçok sebep­ le göçüp gittiğini, besbelli, herkesten önce algıla­ mış çok değerli bir sanat adamı. Onu bir kez gör­ müştüm, yıllar önce, üniversitede. Fotoğrafların­ daki gibi soyluydu.

Bütün eski zaman insanları gibi, pek çok büyü­ ğüm gibi, Ünver de ‘iki’ kültürün, doğuyla batının sentezi sayılabilirdi. İmparatorluktan cumhuriye­ te geçişte, cumhuriyetten daima onur duymuş böylesi sentez kişileri, bir yandan da ekinsel de­ ğerlerimizde tarihî süreklilik ararlardı.

İstanbul’un suluboya ve karakalem çizimlerini iliş­ tirilm iş gönül incitici notlarda Ünver’in hangi en­ dişelerle geçmişi yaşatmak istediği çok açık se­ çik kavranabiliyor:

“20 Mart'ta yıktırılmaya başlanmıştı. Gayet muh­

kem bir kagir bina olduğu için güç yıkıyorlardı. Res­ mini o esnada çizmiştim. ”

(Aksaray’daki Mahmudiye Rüştiyesi’nin resmi 1940’ta çizilmiş, not 1984’te düşülmüş.)

“Heykel ve kabartma parçalarından bir kısmını Arkeoloji Müzesi’nde gördüm. Bunlarla Bizans’ı tahayyül ediyoruz. ”

(Bizans’ı şimdi tahayyül bile edemiyoruz.)

“İstanbul’umuzun bu köşesini süsleyen bu par­ ça oradan maalesef ebediyyen kalkmıştır."

(1940’larda henüz varlığını koruyan bir sebil...) Yalnızca o kenar çiziktirmelerini okumak bile İs­ tanbul için ne kadar üzülmüş bir insanı tanıtıyor bize. Bize bu kentin nasıl yok edildiğini her biri yas şarkısı o sözler belgeliyor.

Bazı dostlarım İstanbul’u “hâlâ” sevdiklerini,

“hâlâ" güzel bulduklarını söylüyorlar. Acaba İs­

tanbul’un bugününü mü seviyorlar, yoksa anıla­ rındaki İstanbul’a çağnşımlar sunan son bir iki ya­ pı, bir çevre, bir sokak çöküntüsü mü onları sev­ giye, güzelliğe alıp götürüyor?

Her birine dakikalarca bakakaldığım şu İstanbul resimleri bana, çocukluğumun zamanlarından, uzak, çok uzak bir şeyler fısıldadılar. Fakat hepsi­ ni yıllar ve çaresiz ahşap mı sona erdirdi?

Hangi ‘tarihî’ kentte böylesine merhametsiz bir

yok ediliş yaşanmış ki?

\

Sonra yalnız İstanbul’da mı? ‘Yenilik’, ‘çağ at­ lamak’, ‘çağı yakalamak’ ve asıl ‘köşeyi dönmek’

uğruna, ola ki, bütün yurtta!

Kitabın 144. sayfasında Kandilli Rasathanesi’nin biri 1950’de, ötekisi 1952’de yapılmış iki resmi var. Benim rasathaneye gidişim 1959. Babam gö­ türmüştü. Yıldızları hemen göreceğimi sanıyor­ dum.

Yıldızları... Gökyüzünü...

Bir sonbahar günüydü.

Kocaman teleskoplar görmüştük.

O teleskoplardan birinin ille bizim evde olması­ nı istemiştim. Geceleri yıldızlara bakabilecektim. Yıldızlar hayallerimdi. Onlarda saklıydı her şey. Bakar bakmaz hayallerim hep canlanacaktı.

Şimdi bir ‘zaman makinası’ istiyorum: Erguvanlar ve yıldızlar altında İstanbul!

Takvimde iz bırakan:

"Kalamış’ta 8. VI1.1953 akşamı böyle idi. Belvü sahil gazinosu. Bu yer bugün mevcut, ama 32 se­ ne önceki o haz yok. 50 sene önce burada olan, devrinin Kalipso Oteli yok. Yalnız bölümlü yerle­ rin sıra ile damı görülüyor. Sağ başta resimdeki gibi yeni bir köşk görmüşüm ki çizmişim. Ama o zamanın temiz havası yok. 32 sene önce bu ci­

varda caddeye nazır, deniz gören köşkte (ki resim­ de görülmüyor) musikisi ile bizi yaşatan, beni ar­ kadaşlığa kabul eden M. Selçuk’un hatırasını ya­ şatamadım. İşte bir ‘Belle vue’. Fikrimdeki bu res­ min yalnız bu kısmı artık benim tek hatıram oldu. Buna da razı olalım yoksa bu da olamaz. Bu na­ tamam hatıra daha başka ne ifade edebilirdi bil­ mem. Bu resim oturduğumuz yerin bir hatırası olabilirse ne mutlu bize!” A. Süheyl Ünver, 1. VII,

1985.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Figen Hanım bu başarılı restoranı yü­ rütürken bir yandan da üst katı alarak, orada bir müziksiz bar ve arka tarafına da küçük güzel mezelerin

87 yaşında ölen Muh sin Ertuğrul geçen salı günü Ege Üniversitesi Rektörlüğü ile Güzel Sa­ natlar Fakültesi'nin İz­ mir Devlet Tiyatrosu nda düzenlediği

Birçok defa da, Ziya Kalkavan ya da Kakavanlardan biri, ka-i çakçılıkla suçlanmış, haklarında davalar açılmış, hatta tutuklan­ mışlardı. Ziya Kalkavan,

Bir sanatçı kendi kendine var değildir, bir kültür toplulu ğunun içinde sürekli bir varlık kazanabilir, kendisi öldükten sonra gelecek kuşaklar onur: sesine

Cevad paşaya gelinceye k a d ar A bdülham id devrinde m ütercim Riiştü, M ithat, Ethem, Ham di, Vefik, Sadık, Saffet, Tunuslu H ayreddin, A rifi, Küçük Said,

Öğretmen görüşlerinin cinsiyete göre değişip değişmediğini test etmek amacıyla yapılan “t-testi” (p< .05)’ten büyük olduğu için sonuç anlamlı

Oysa başka romanla­ rında aynı şey, bu kadar radikal biçimde söz konusu değil.. - Kimseye anlatamadım

Zaman geçtikçe ve başka tür feminizmleri keşfettikçe Duygu Asena ile feminizme yaklaşımım örtüşmemeye başladıysa da hep onun kadınların bugün