Kız kardeşimiz Duygu
Kadının sorunlarını, haklarını ve özgürlük mücadelesini
kavramsal tanımlardan çıkarıp romanlaştırdığında çok
eleştirildi. Erkekler kadar kadınlar da bir öncünün
karşısında olduklarını geç anladılar... "Kadının Adı Yok"
20. yaşında yazarını yitirdi. Erkeklerin bir kısmı silahlarını
kınına gömmüştü ve pek çok kadın için o bir kız kardeşti.
Nadide Karademir
Sayfa 56 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1063
5
SEBLA SALKUR
35 / A ktüelofis / G enel Md.Yrd. / İstanbul O bir semboldü... Eğitim ve kültür düzeyinin düşük olduğu bir ülkede, kadın olmanın zorluğu kadar bunun hazzını da fark ettiren ve bunu yüz binlerin görmesini sağlayan bir mücadeleydi onunki... Saygısızca eleştirilere, ahlaksızca sözlere; anlamlı yanıtlar vererek, kişiliksiz tavırlara, kadınca duruşuyla karşı gelerek örnek oldu. Kadın ve erkek olmanın tanımını “belden aşağı” yapanların karşısında beyni ve tüm benliğiyle durdu. Yüz binlerin özgürlüğü için kendi özgürlüğüne ve kişiliğine saldırılmasını umursamadı. Her zaman vereceği bir cevabı vardı ve bence arkasında duran sadece hemcinslerinin değil, karşı cinsin de desteğini hissediyordu. Üreten, ekonomiye katkıda bulunan kadının, kadın olmanın ötesinde insanca yaşaması içinmücadelesini verdi ama hiç onurundan, gururundan, kişiliğinden ödün vermedi. Yaptıkları, söyledikleri ve sebep olduklarını yakından izleme şansımız olduğu için şanslıyız. Gecikmiş de olsa ona teşekkür borçluyuz. Yeri hep boş kalacak.
NESLİHAN ACU
46 / Gazeteci / Yazar
“Kadının Adı Yok” erkek dünyasının
ikiyüzlülüğünü, bir kadının hayat hikâyesi üstünden, gayet akıcı ve sade bir dille anlatıyordu. Erkeklerle aynı haklara sahip olmak isteyen, haksızlıklara isyan eden ve bu yüzden hayatma giren her erkek tarafından şu ya da bu şekilde incitilen, hırpalanan bir kadının öyküsüydü bu.
Roman ortalama okurun ama özellikle kadınların büyük ilgisini çekti. Çünkü okuyan her kadın, anlatılan öyküde kendisinden bir parça buluyordu. Biz kadınların hayatı, üç aşağı beş yukarı hep birbirine benziyordu. Aynı haksızlıklar, aynı aşağılanmalar, aynı ikiyüzlü tavırlar.... Duygu Asena bu romandan sonra çok tanınan bir yazar ve Türkiye’deki feminist hareketin de simgesi oldu, ama aynı zamanda erkeklerin düşmanlığını da kazandı. Oysa kitabında erkek düşmanlığı yapmıyordu ya da “erkekler bizi aldatıyorsa hadi biz de onları aldatalım” türünden kaba saba söylemler geliştirmiyordu. Yaptığı tek şey, erkeklerin sahtekâr davranışlarına dikkat çekmekti. Erkeğin aldatmasına “elinin kiridir, yıkar geçer” diyen ama kadının aldatmasına kadım öldürecek kadar ilkel bir tepki koyan erkek- toplumun kafa karışıklığını, ikiyüzlülüğünü gözler önüne sermekti.
Bir dönem herkes onu cinsiyet ayrımcılığı yapmakla suçladı. Sanki kadın ile erkek için bu dünyada her şey eşitti de ayrımcılığı yapan oydu! Hızla savunma hatları örüldü söyledikleri karşısında. Kimi görmezden geldi, kimi alay etti, kimi kızdı... Ama onun bahsettikleri ayırıcı değil,
tam tersi birleştiriciydi. Türkiye’nin dört bir yanından, her yaştan ve her meslekten kadınlar için yaşananlar hep aynıydı ve yazıp çizdikleri sayesinde hayatında çok büyük değişiklikler geçiren
kadınlar oldu. Hem de oldukça fazla. İşte şimdi söz o kadınlarda. Türkiye’nin çeşitli yaş ve meslek gruplarından kadınlar, hayatlarını değiştiren, ama hiç görmedikleri “kız k a rd e şle rin i
anlattılar. Evet o içimizden bir kadın, o kadının adı ise Duygu Asena...
EBRU DAMRAN
25 / M uhabir / İstanbul
“Kadının Adı Yok” kitabı ile Ortaokul 1. sınıfta taraştım Duygu Asena’yla. Bir günde bitirdim. Çok şey değişti benim için o günden sonra. Kendisinden sürekli kitap aldığım kitapçımız Osman Amca bile panik olmuş, çok yanlış yaptığımı söylemişti, kitabı okumakla. Gerçekten yanlış mıydı bilemiyorum ama, bana erkek kadın ilişkisine farklı bakmayı öğretmişti. Ortaokul hatta lisede yıllarım Asena’nm kitapları ve “Kim” ile geçti. Asena’nm kadm sorunlarını tamamıyla eşitlikçi bir biçimde ele alması oldukça etkileyiciydi. Sonra “Pazartesi” ile devam ettim feminist bakış açıma... Duygu Asena’nın bu ülkedeki insanlar için bir ilki
gerçekleştirmeye çalıştığının farkındaydım, ama ben büyüdükçe görüşlerim de değişti. Kadın erkek eşitliği mücadelesinden çok özgürlük mücadelesi, “birimiz bile özgür değilsek, hiçbirimiz özgür değiliz” şiarı daha gerçek gelmeye başlamıştı. Zaman zaman Duygu Asena’ya yazılarından dolayı kızgınlıklarım bile oldu. Ancak Türkiye’de kadın ve kadının mücadelesi deyince bir ilk olması ve yıllarca bıkmadan usanmadan ilkelerini anlatması bakımından hep önemsedim onu.
Yazı: Nadide Karademir / Fotoğraf: Yıldız Çelik Kooiman
SEMRA ARZIK
60/
Halkla İlişkilerBasıldığında 30 yaşındaydım ve kendi gerçeklerimi çoktan yaşamıştım. Öğrenmenin yaşı olmamasına rağmen kotamı bile aşmıştım, ama çoğunluğa uyan kendi gerçeklerini topluma açma cesaretini gösterdiği için ona çok saygı duymuştum. Asena “doğru yerde, doğru zamanda, doğru şeyleri” söyledi/yazdı. İki arada bir derede seken benim jenerasyonumdan sıyrılmayı bildi.
FATMA YAKUB
41 / M em ur / İzmir
Kadının Adı Yok’u gençlik yıllarımda okumuştum. Kitabı okurken benim hayatımdan ne kadar çok iz taşıyor diye düşünmüştüm. Sonra fark ettim ki yalnız benim değil çevremdeki bütün kadınların hayatından izler taşıyordu. Sonrasında da yazılarını ve söylemlerini takip ettim. Çok eleştirildi ve kendisine çok saldırıldı. Kadınlara evlerinizden çıkın diyordu. Erkekler korktu tabii, kadınlar sokağa dökülürse evdeki işleri kim yapacaktı? Kadınlar haklarına sahip çıkarsa erkekler iş streslerini kimin üzerinde atacaklardı... Ancak kadınların sokağa çıkmalarını
engelleyemediler...
HALENURARUN
31 / Sinemacı
Kadının Adı Yok’u okuduğumda 13 yaşındaydım, hikâyeyi hayal meyal hatırlıyor olsam da bende iz
bıraktığım söylemeliyim. Bazı kadınların feministliği bir olaya dayanır; babalarından veya kocalarından gördükleri baskı veya kötü bir söz onları yeni bir arayışa iter ve feminizmle tanışırlar. Benim feministliğini ise daha çok okumalarıma dayanıyor ve bu doğrultuda ilk okumalardan biri de Duygu Asena’nın kitabı oldu. Kuzenimin kitaplığında bulduğum kitap bana benim erkeklerden hiçbir eksiğim olmadığını ve onlarla eşit haklara sahip bir insan olarak hayatta istediklerim için mücadele etmem gerektiğini anlattı. Zaman geçtikçe ve başka tür feminizmleri keşfettikçe Duygu Asena ile feminizme yaklaşımım örtüşmemeye başladıysa da hep onun kadınların bugün artık sıradanlaştırdığı haklarını kazanmalarında ne kadar önemli bir figür olduğunu düşündüm. Kadın cinselliğinden bahsetmenin ölüme bile sebep olabileceği bir dönemde cinsellikten bahsetmek, kadınların sokağa çıkarılmadığı bir toplumda ekonomik eşitlik istemek çok zor bir iş. însanm beyninde bir tümöre neden olabilecek bir kahramanlık, ama pişman olduğunu hiç sanmıyorum.
Asena
AHU ÖZSAVAŞ
28 / Ö ğretm en / İstanbul
Duygu Asena’yı Kadının Adı Yok kitabıyla tanıdım. Annemin kitapları
arasındaydı ve ben de kitap okumaya bunlarla başlamış olduğum için, bir gün sıra bu kitaba geldi. Ortaokulu yeni bitirmiştim. Aslında o yaşta okumamam gerektiğini sezmiştim, annem evde yokken okuyordum ve çok şaşırıyordum
okuduklarıma. Sanırım beni o kadar şaşırtan kadm cinselliğiyle ilgili anlattıklarıydı. Ben de bunları mı yaşayacağım diye düşündüm ve böyle olmaması konusunda kesin kararlı olduğumu fark ettim. Feminizm diye bir şey olduğunu ve bu feminisderi erkeklerin sevmediklerini de onunla öğrendim.
Öğrendiklerim arttıkça Duygu Asena’yla aynı çizgide olmadığımı, onun söylediklerinin birçok noktada yetersiz kaldığını keşfettim, yine de onun, tam da o yıllarda çok önemli bir işlevi yerine getirdiğini kimse inkâr edemez.
MUKADDER KAYA
46 / Emekli H emşire / Balıkesir
Çok kadın, onun sayesinde bilinçlendi, haklarını arar oldu. Gurur verici bir mücadeleydi. Kitabını okuduğumda, hem yazarlığından, hem de tüm gerçekçiliğiyle kadınlığı, özelde de Türk kadınlığını göstermesi açısından çok etkilenmiştim... Tüm gerçekliğimizle biz kadmları anlatıyordu. Nasıl davranıyorduk, nasıl davranmalıydık? Bir kadın değil de bir insan olarak toplumun neresindeydik, neresinde olmalıydık?... Bugün pek çok kadın Duygu Asena’ya, kadınlığın gerçekte ne olduğunu göstermesi sebebiyle minnettardır, ancak pek az bir kısmı Duygu Asena’ ran savunduğu şekilde davranabilir. Onlar da yalnız
kadınlardır. Evli bir kadınm, toplumun yapısı ve bizim örf ve âdetlerimiz gereği tam anlamıyla bir feminist gibi yaşayabilmesi olanaksız, ama Duygu Asena’nın Türkiye’de temsilciliğini yaptığı feminizm bir kısım erkeği de etkiledi ve kadınlara saygı duymalarını sağladı. Belki de bizim dönemimizdeki kadınların doğru düzgün bilmediği feminizm, bizden sonraki kuşaklara yardımcı olur.
HÜRRİYET ÖZÇELİK
45 / M ali M üşavir
O dönem, yani 1980 askeri darbesinden sonra evlenmiş, çocuğum olmuş, kayınvalide, görümce, koca kavramları ile ilk defa karşılaşmanın yarattığı çelişkilerle yorulmuştum. Yalnızdım, çünkü darbe koşulları nedeniyle arkadaşlarımla da görüşemiyordum. Seksenli yılların ortalarında arkadaşlarımla, özellikle kadınlarla tekrar buluşmaya başladık. Sorunumuzun ortak olduğunu gördük ve bu doğrultuda bağımsız kadm politikalarını geliştirmeye çalıştık. Her buluşmamızda “a senin de mi başma bunlar geldi” diyorduk. İşte o dönem “Kadının Adı Yok” ve Duygu Asena hayatımıza girdi. Kitabı okuduğumda
“işte yine yalnız değilim, hem de Türkiye’de” dedim. Asena’ya çok saldırıldı yazdıkları yüzünden, bütün silahlar ona yönlendirildi. O dimdik, onurlu bir mücadele verdi. O benim yalanım, kadın arkadaşım, hep yanımda, beynimde, yaşantımda, yüreğimde olacak.
YILDIZ ÇELİK
KOOİMAN
46 / F otoğraf Sanatçısı Kitabı okuduğumda benim yaşadıklarımı başkalarının da yaşadığmı fark ettim.Çünkü babamla olan problemler öyle bir boyut almıştı ki sanki tek suçlu benim diye düşünüyordum. Ben de problemlerimi söylersem, ailem de ben de utanırım dediğim çok zamanlar oldu, ama Duygu Asena çok güzel bir örnekti...Taha Toros Arşivi