CHTMHURIYE\ g . .
j G İl N İl N
ı a a ı n a n
-<19
¿ '■ ??/
M E V Z U L A R I {
r u r m r m r i n r m w L H . w t n “ "‘ ’"‘ l
ubbesız
un
Yazan:
İsmail Habib Sevük
]
Eski Yunanlılarla Romalılar, mü him ilâhlarını bir araya tophyarak yaptıkları mabede Pantheon der lerdi. Sonra bu kelime millet bü yüklerinin lâhidleıini birleştiren müşterek bir türbe manasını aldı. Parisin Pantheon’u gibi. Orada fi kir ve sanat sahasının ölmezleri yatarlar. Bizim Atatürkiimüze «Anıt-Kabir» yapılmak kararlaşın ca bunurr' bir Pantheon olması ar- zulanmıştı. Parti grupunda büyük çoğunluğun volkanımsı feveranile o emel önlendi. Orası yalnız Ata- türke mahsus olabilirdi. Onun İkin cisi olmak için bu milletin, Allah esirgesin, bir daha ölümün gayya sına atılıp öyle bir kahramanın elile kurtulması lâzım gelir.
* * *
Ankarada Pantheon istendiği halde olmadı. İstanbuldaki «Hürri- yet-i Ebediye» tepesine ise o isim verilmediği halde orası bir Pan theon olmaktadır. Kırk iki yıl ön ce, körpe «hürriyet» henüz bir ya şını doldurmadan patlak veren «31 Mart» irticaim bastırmak için, Ata- türkün kurmay başkanlığını yap tığı «Hareket Ordusu» şehidlerine o tepe ayrılarak oraya «Hürriyet-i Ebediye» tepesi dendi. O zamanlar her kelime bir terkibe bağlanırdı. O tepenin isminde «ebediye» keli mesi fazladır. Ebedilik zaten «hür riyet» in kendi bünyesinde var. Ankaradaki Anıt-Kabir tepesi «is- tiklâl» imizin, Şişli ötesindeki te pede «hürriyet» imizin semboiü bulunuyor.
* * *
«bakiyyei izam», ne de gelişi güzel bir namdır. Gelen bir büyük ruhtu. Mademki giden gövdelere karşı ebedî kalanın ruh olduğuna inanı yoruz; şuna da inanalım; Gelen ruh o kadar büyük ki Hürriyet te pesinde Mahmud Şevket Paşa ile Talât Paşanın ruhları derhal ayağa kalkarak hürriyet babasının ruhu önünde eğilmişlerdir. Fakat her ü- çiinün ruhları bu tepede birleşince, şüphesiz, çok mühim bir şeyin noksan olduğunu düşündüler; A- ralarmda bulunması lâzım gelen Şipka kahramanı Süleyman Paşa nerede?
* * *
O ki üç çeyrek asır önceki hür riyetin temel hâdisesinde en esaslı rolü yapandır. Abdülâziz gibi bir celâdeti bir tabur Harbiye talebe- sile tahtından atan oydu. O ki bü yük kodamanlar içtimaında Sadrı- âzam Rüştü Paşa başta olarak meş rutiyetin henüz zamanı gelmediği
ne dair karar verilmek üzereyken o kodamanlar meclisinin en küçük rütbelisi olmasına rağmen yıldırım çarpar gibi bir hitabeyle hepsini sindirip meşrutiyetin ilânını sağlı- yandı. O ki Şıpkada en büyük kah ramanlığı gösterendi. Eğer Abdül- hamidin vehmi mâni olmayıp da İşkodradaki ordusile denizden De- deağaca gelip Plevnede mıhlanaka- lan Rusların üzerine cenubdan yük lenerek büyük düşmanı iki ateş arasında bırakabileydi, «93 harbi» nin kaderini bile değiştirecekti. Fakat Abdülhamid, amcasını mek- teb talebesile atan bir adam orduy la Boğazdan geçiverirse kendine ne yapmaz diye o yaman askeri Şipka kayalıklarına çarptırdı. Evet, o ki kendinden bir nesil sonra ye tişecek Mustafa Kemalin bir müj decisi ve bir mübeşşiriydi. Tek tak siri talihsizliği oldu.
* * *
Hem sarışınlığı, gözü pekliği,
ih-Hareket Ordusundan, dört yıl sonra, yani bundan 38 yıl önce, gene böyle bir haziran ayında; o ordunun kumandanlığını yapan Mahmud Şevket Paşa şehid edilin ce, çok haklı olarak, «Hürriyet Te pesi» ne defnedildi. Ondan sekiz yıl sonra, yani bundan tam 30 yıl ön ce, Talât Paşa Berlinde şehid edilip uzun müddet yâdellerde kaldıktan sonra, Atatürkün bile o kadar se nasında bulunduğu hürriyetimizin o ön saftaki kahramanı dahi, İnönü iktidarı tarafından anavatana ge tirilerek Hürriyet Tepesinde Mah mud Şevket Paşaya komşu oldu Peki «İttihadcılar» on yıllık ikti darları zamanında «hürriyetin ba bası» olan Mithat Paşayı neye u- nuttular? Hayır unutulmadı, İttihad iktidarı onun Taifteki mezarına, şanına uygun bir kubbe yaptırmıştı. Öyle yapacaklarına kemiklerini ne ye vatana getirtmediler? O zaman Taif vatanımızdı. Vatan içinde ke mik nakledilmez.
* * *
İstiklâl zaferinden sonra Cum huriyet Türkiyesi, Osmanlı impa ratorlarının ilk ceddi Süleyman Şahın türbesini -ki o Arablarca bile «Mezar-ı Türk» diye hürmet gösterilen bir ziyaretgâhtı- vatana nakil imkânı olmayınca, o türbe ile onun bulunduğu yeri, Lozan muahedesine bir madde koydura rak Türk toprağı diye kabul ettirdi. I Orayı bugün de Türk jandarmaları I bekler ve orada Türk bayrağı dal galanır. Bundan 17 yıl önce «Yurd- dan Yazılar» da «Fıratın hatırala rı» nı anlatırken (S=30) şöyle de mişim:
« ... Türk vatanından sonra yâ- dellere düşen Fırat, o bitip tüken mez yolculukta nasıl o türbenin önüne varınca tekrar Türk topra ğına kavuştum diye seviniyorsa o türbede yatan da Fıratın sularile vatandan koku alıp duruyor olsa gerek. Su ile mezar, vatan dışında kalmış iki garib kırıklığile, birbir lerine sokuluyorlar.»
Taifteki «hürriyet babası» nın mezarına Caber civ rındaki «Türk mezarı» na yapılan yapılamazdı Birinci Cihan Harbi bâdirelerinde Türk düşmanları Mithat Paşanın Taifteki türbesile kubbesini bile yerle yeksan ederler. Öyle ise Talât Paşanın kemikleri Bellinden geti rildiği gibi Mithat Paşanınki de Taiften* neye getirilmedi? Bunda hiç bir kasıd aranamaz. Bu, sadece bir nisyandı. İşte şimdi, kendisi de gençlik yaşındanberi hürriyet mü- cahidliğini yapan muhterem Cum hur Başkanımız Celâl Bayar, hafı zasının mübarek bir hamlesile, o nisyanı telâfi etmiş bulunuyor. Bundan dört ay önce, o civanmerd karar hakkında ilk haberler gelin ce «Cumhuriyet» in 20 şubat nüs hasında «Mukaddes kemikler» di ye bir yazı yazarak onun, bilhassa «Rumeli fatihliği» ni anlatmıştım. Evet o, orada yalnız valilik yapma mış, Rumeliyi yeni baştan fethe l- mişti.
* * *
noksanı
tilâlci ateşliği, hem kalemle kı lıcı, hitabetle besaleti, vatansever likle haşarılığı birleştirmek gib; bir çok taraflarından Mustafa Ke. mali andıran o yaman adam, Ab- dülhamidin ukubetlerine uğramak bakımından da Mithat Paşaya ber zedi. O da onun gibi muhakemeyi alındı, o da onun uzaklardaki Taifı sürülmesi gibi uzaklardaki Bağdadı nefyedildi. Eğer pûlâd gibi vücu- düne rağmen kahrından ölmesi belki o da onun gibi öldürtülecekti
* * *
Atatürkün ehemmiyet vererek «Erkânıharbiyei Umumiye Onun cu Şubesi» tarafından 1928 de ne rettirilen üç büyük cildlik «Süley man Paşa Muhakemesi» 1142 sahi fe tutan bir ibretler âbidesidir. On hem yürekler kabararak, hem ha fakanlar basarak, kahramanın ş? hikalarile kahramana yapılanlar uçurumları arasında çalkan^ çalk na okumalı. Evet, onun mezarı vatan dışında kaldı. Hürriyet peşindeki üç Sadrıâzamın r şimdi o inkılâbcı serdarı da b< yor. Biz de bugünkü iktidar dan bu kadirşinaslığı bekliy Mithat Paşaya yapılan bunun’ marnlanmış olacak.
Yeni eski ölülerimizin «kemik bakiyyeleri» ni gerek Talât Paşada, gerek şimdi Mithat Paşada oldu ğu gibi, böyle büyük merasimle ge tirtmenin faydası ve hikmeti nedir? Medeniyet dünyasına bakınız, ora da milletlerin medeniyet seviyesi büyüklerinin kıymetlerine karşı gösterilen takdir derecesile ölçülü yor. Kıymet bilinmiyen yerde kıy met yetişmez.
Bir şey arayayım diye eski dos yaları kurcaladığım sırada tesadü fen elime eski bir «Cumhuriyet» nüshası geçti. Bundan tam yirmi yıl önce Cevad Fehmi dostumuzun | «Otuz güzide arasında bir anket» yaparken gazetenin 24 kasım 1931 tarihli nüshasında sekiz on kadar sualine verdiğim cevabları okuyo rum. «Öldükten sonra yakılmak ister misiniz?» sualine şöyle demi şim: «Bu ahiret suali hakikatte hiç de ahirete aid değildir. Bilâkis en dünyevî bir sualdir. Çünkü mezar ölenin değil dirinindir. Mezar ölüye abide olmaktan ziyade dirilere te selli ve ibret olur.»
* * *
Şimdi Şişli ötesindeki tepeye ge len ne bir kaç kemik manasına bir