• Sonuç bulunamadı

Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ndeki madeni takılar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ndeki madeni takılar"

Copied!
212
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EL SANATLARI EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI DEKORATİF ÜRÜNLER EĞİTİMİ BİLİM DALI

ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ’NDEKİ MADENİ TAKILAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Nesrin SEZGİN

Ankara Ocak , 2014

(2)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EL SANATLARI EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI DEKORATİF ÜRÜNLER EĞİTİMİ BİLİM DALI

ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ’NDEKİ MADENİ TAKILAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Nesrin SEZGİN

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Meral BÜYÜKYAZICI

Ankara Ocak, 2014

(3)

i

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI

Nesrin Sezgin’e ait ‘Anadolu Medeniyetler Müzesi’ndeki Madeni Takılar’ başlıklı tezi 22.01.2014 Tarihinde, jürimiz tarafından Dekoratif Ürünler Eğitimi Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı imza

Başkan : Prof. Dr. Mediha GÜLER ………

Üye : Prof. Dr. Nuran KAYABAŞI ………

(4)

ii ÖNSÖZ

El sanatları insanların süslenme ihtiyacından doğmuştur. İlk çağlarda insanlar süslenmek için hayvan kemiklerini, taşları ve ağaçları kullanırken daha sonraları maden işçiliğinin başlaması ile beraber tunç, altın ve gümüş gibi değerli madenler kullanılarak üretime başlamışlardır.

El sanatları içerisinde maden sanatları önemli bir yere sahiptir. Madenler insanoğlu tarafından çok eski yıllardan beri kullanılan materyallerdir. Gerek günlük kullanım eşyası, gerekse takı olarak madenler, insanoğlunun her zaman dikkatini çekmiş ve yaşamında önemli bir yere sahip olmuştur.

Takı insanların, daha çok kadınların doğasında bulunan güzel görünmek, süslenmek amacıyla taktıkları objelerdir. Kadınların güzelliklerine güzellik katma arzusu takı sanatının gelişmesine katkı sağlamıştır. Tarihin ilk çağlarında, birbirlerinden kopuk yaşayan insan toplulukları arasında bile, takı takma arzusu farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır. Bu topluluklar birleşip, ilk yerleşim bölgelerinde bir araya geldiklerinde, her toplum kendi tarz ve stilini diğer topluluğa aktarmıştır.

Geçmişte yapılan takıların günümüze ulaşmasında müzeler önemli bir yere sahiptir. Bu araştırmada Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan madeni takılar hakkında bilgilere yer verilmiştir.

Bu araştırmanın konusunun belirlenmesinden itibaren yönlendiren ve yardımlarını esirgemeyen danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Meral BÜYÜKYAZICI’ ya, Anadolu Medeniyetler Müzesi Arkeologlarından Okan CİNEMRE ve aileme yardımlarından dolayı teşekkür ederim.

(5)

iii ÖZET

ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ’NDEKİ MADENİ TAKILAR

SEZGİN, Nesrin

Yüksek Lisans, Eğitim Bilimleri Enstitüsü

Dekoratif Ürünler Eğitimi Bilim Dalı

Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Meral BÜYÜKYAZICI Ocak-2014,s.196

Bu araştırmanın amacı Ankara İli Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki madeni takılardan 100 adeti incelenerek teknik, materyal ve motif özelliklerini belirlemek ve bu alanda çalışma yapacak araştırmacılara bilimsel katkıda bulunmak ve geçmişten gelen takılarımızı modern zamana uyarlayarak geçmişin izlerini takılarda yaşatmaktır.

Bu araştırmada; Ankara ilinin coğrafi konumu ve tarihçesi, Anadolu medeniyetleri müzesi, el sanatlarının tanımı ve sınıflandırılması, takı ve kuyumculuk sanatı, takı yapımında kullanılan madenler, araçlar, teknikler ve dönem bilgileri hakkında bilgiler verilmiştir.

Araştırmada müzede yer alan madeni takıların en fazla İ.M. 3.yüzyıl’da olduğu görülmektedir.

Araştırma sonucunda incelenen takılarda en fazla altın madenin kullanıldığı görülmektedir. Bu bilgiler doğrultusunda altının maden olarak geçmişte de önemli olduğunu söylemek mümkündür.

Araştırmada elde edilen bilgilere göre, incelenen takılarda en fazla dövme tekniği kullanıldığı görülmektedir. Dövme tekniğinin bilinen en eski tekniklerden biri olduğu hem kaynaklarda hem de incelenen takılarda görülmektedir.

(6)

iv

Araştırmada elde edilen bilgilere göre, incelenen 100 adet madeni takıların çoğunluğunda motif kullanılmadığı görülmektedir. Motif kullanılmış olan takılarda ise bitkisel ve geometrik motiflerin yoğun olarak kullanıldığı görülmektedir.

Anadolu Medeniyetleri Müzesinde yapılan araştırmada elde edilen bilgilere göre, incelenen 100 adet madeni takıların çoğunun küpe takısının olduğu görülmektedir. Bu bilgiler doğrultusunda küpe takısının yaygın olarak kullanıldığını söylemek mümkündür.

Araştırmada elde edilen bulgulara dayanarak, araştırmacı tarafından ortaya konulan önerilere yer verilmiştir.

(7)

v

ABSTRACT

METALLIC ORNAMENTS IN ANATOLIA CIVILIZATIONS MUSEUM

SEZGİN, Nesrin

Master, Institute of Education Sciences Department of Decorative Products Education Thesis Advisor: Asst. Professor Dr. Meral BÜYÜKYAZICI

January - 2014, p.196

The aim of this research is investigating 100 metallic ornaments in Anatolia Civilizations Museum, identifying technical, material and pattern features of them, aiding people who want to study in this field and perpetuating trace of the past in future ornaments by adapting the ornaments coming from the past to the future.

In this research; the information about geographical location and history of the Ankara city, Anatolia Civilizations museum, definition and history of handcrafts, jeweler art and ornament, the metals used in ornaments, the tools used in ornaments, the technics used in ornaments and epoch information of the metallic ornaments in Anatolia Civilizations Museum is given.

From the research, the investigated products from the B.C. 3. y.y are the most common metallic ornaments as observed in the museum.

According to information obtained from the research, the gold metallic is mostly used inside the investigated products.

According to information obtained from the research, it is seen that the most of the investigated products are processed using forging technique. It can be seen from both sources and investigated ornaments that the forging technique has been one of the oldest techniques.

(8)

vi

According to information obtained from the research, the investigated 100 products are mostly without pattern features. In some ornaments, both two types of patterns are seen to be used.

According to information obtained from the research at the Anatolian Civilizations Museum, the earing ornament is the mostly found ornament inside the 100 investigated products.

According to evidence obtained from the research, the suggestions from the research are featured.

(9)

vii

İÇİNDEKİLER

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ….………..………...…..i

ÖNSÖZ….………...ii ÖZET……….………...iii ABSTRACT ……….………....v İÇİNDEKİLER………..………..vii TABLOLAR LİSTESİ…..……….………..xi ŞEKİLLER LİSTESİ….…..………...……….xii BÖLÜM I 1. GİRİŞ 1.1.Problem……….……….…1 1.2.Amaç…….……….………3 1.3.Önem……….………3 1.4.Varsayımlar……….………..4 1.5.Sınırlılıklar………..………...4 1.6.Tanımlar………..………...4 BÖLÜM II 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR…....…..………..…8

2.1. Ankara’nın Coğrafi Konumu ve Tarihçesi…………..………..………8

2.2.Müzecilik ve Arkeoloji Müzeleri……….……….……...…9

2.3. Anadolu Medeniyetler Müzesi………...……….………..10

2.3.1.Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Bulunan Eserlerin Dönemleri ...………….12

2.3.1.1. Paleolitik (Yontma Taş) Çağ.………...………...12

2.3.1.2.Neolitik (Cilalı Taş) Çağ………...…..……….12

2.3.1.3. Kalkolitik (Bakır Taş) Çağ …...………..13

2.3.1.4. Eski Tunç (Maden) Çağı……..………...13

2.3.1.5. Asur Ticaret Kolonileri Çağı……...………13

2.3.1.6. Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk Çağı……...………...14

(10)

viii

2.3.1.8. Geç Hitit Krallığı……….……….15

2.3.1.9. Urartular Krallığı………...15

2.3.1.10. Lidya Dönemi ………16

2.3.2.Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Bulunan Madeni takıların Dönem Bilgileri……….……….………16

2.4. El Sanatlarının Tanımı ve Sınıflandırılması……….……..19

2.5. Takı ve Kuyumculuk Sanatı ……….……….20

2.5.1. Takı Yapımında Kullanılan Madenler………24

2.5.1.1. Altın……….25 2.5.1.2. Gümüş…….……….26 2.5.1.3. Bronz(Tunç)……….………...27 2.5.1.4. Bakır ……….………...27 2.5.1.5. Demir ………….….……….………..…….………..27 2.5.1.6. Elektrum ………..………28 2.5.1.7. Platin ………..……….28 2.5.2. Takı Çeşitleri………...………28 2.5.2.1.Baş Takıları …...………...29 2.5.2.1.1. Diadem, Taç………...29 2.5.2.1.2. Küpe….………..29 2.5.2.1.3. Saç Takıları………..………..29 2.5.2.1.4. Hızma………...……….………….30 2.5.2.2. Boyun Takıları………..….……….……..30 2.5.2.2.1. Kolye………..………..………….30 2.5.2.2.2. Pandantif……….………..………..…………...31 2.5.2.2.3. Gerdanlık(Boyunluk)………….…………..………..31

2.5.2.3. El, Kol, ve Ayak Bileği Takıları…….…..………31

2.5.2.3.1. Yüzük………..……….………….31 2.5.2.3.2. Bilezik………...……….32 2.5.2.3.3. Halhal ………...……….32 2.5.2.3.4. Pazubent………...………..32 2.5.2.4. Giysi Takıları ………….……….……….………33 2.5.2.4.1. Aplik……….…….………....33 2.5.2.4.2. Broş……….……….………..33 2.5.2.4.3. İğne………33

(11)

ix

2.5.2.4.4. Kemer………34

2.5.2.5. Ölü Takıları……….………..34

2.5.2.5.1. Ağız ve Göz Bantları……….34

2.5.2.5.2. Kulak Tıkaçları………..34

2.5.3. Takı Yapımında Kullanılan Araçlar………35

2.5.3.1. Ahşap Çalışma Tezgahı………35

2.5.3.2. Amanyant Eldiven………35 2.5.3.3. Büyüteç……….36 2.5.3.4. Çekiç……….36 2.5.3.5. Çift………36 2.5.3.6. Eğe………37 2.5.3.7. Eritme Fırını………..37 2.5.3.8. Eritme Potası……….37 2.5.3.9. Heştek………38 2.5.3.10. Kargaburun………..38 2.5.3.11. Kaynak Aygıtı……….38 2.5.3.12. Levha Haddeleri………..39 2.5.3.13. Makas………..39 2.5.3.14. Mengene………..40 2.5.3.15. Mikrometre……….……….40 2.5.3.16. Örs………...40 2.5.3.17. Pense……….………...41 2.5.3.18. Tahta Tokmak……….……….41 2.5.3.19. Terazi……….………….………..41 2.5.3.20. Testere………..42

2.5.4. Takı Yapımında Kullanılan Teknikler………..42

2.5.4.1. Döküm Tekniği………..43

2.5.4.2. Dövme Tekniği………..43

2.5.4.3. Çalma ve Kazıma Tekniği……….44

2.5.4.4. Güherse (damlatma) Tekniği……….44

2.5.4.5. Kabartma (Repousse) Tekniği………...45

2.5.4.6. Telkâri (Filigre) Tekniği………46

2.5.4.7. Ajur Tekniği………...48

(12)

x

2.5.4.9. Kakma Tekniği………..……….49

2.5.4.10. Yaldızlama (Kaplama) Tekniği………50

2.5.4.11. Mine Tekniği………51

2.5.4.12. Kameo Tekniği……….52

2.5.4.13. Zincir Tekniği………...52

2.5.5. Takı Öğelerinin Birleştirilmesinde Kullanılan Teknikler………..53

2.5.5.1.Lehim………...53 2.5.5.2. Kaynak………53 2.5.5.3. Perçinleme………...………...54 2.6. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR……….54 BÖLÜM III 3.YÖNTEM……….………58 3.1.Araştırmanın Modeli ……….58 3.2.Evren ve Örneklem………58 3.3.Verilerin Toplanması………...58 3.4.Verilerin Analizi………59 BÖLÜM IV 4. BULGULAR VE YORUMLAR……….……….60 4.1.Bilgi Formları………60 4.2.Tablolar………...163 4.3.Tasarımlar………167 BÖLÜM V 5. SONUÇ VE ÖNERİLER………..………..183 5.1.Sonuç ………..183 5.2.Öneriler ………...………185 KAYNAKÇA………186 EKLER……….194 EK-1………..194

(13)

xi

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Araştırmada incelenen takıların dönemlerinin dağılımı………163 Tablo 2 : Araştırmada incelenen takılarda kullanılan madenlerin dağılımı……….164 Tablo 3 : Araştırmada incelenen takıların yapım tekniklerinin dağılımı………….164 Tablo 4 : Araştırmada incelenen takıların motif özelliklerinin dağılımı………….165 Tablo 5 : Araştırmada incelenen takı çeşitlerinin dağılımı……….….165

(14)

xii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Ankara İl Haritası ………8

Şekil 2: Anadolu Medeniyetleri Müzesi……….………10

Şekil 3: Anadolu Medeniyetleri Müzesi Planı………11

Şekil 4: Diadem, taç………29

Şekil 5: Küpe……….………..29

Şekil 6 : Saç takısı………...30

Şekil 7 : Hızma………...30 Şekil 8 : Kolye………30 Şekil 9: Pandantif………...31 Şekil 10 : Gerdanlık………31 Şekil 11: Yüzük……….……….31 Şekil 12: Bilezik……….32 Şekil 13: Halhal……….……….32 Şekil 14 : Pazubent….………32 Şekil 15: Aplik………..………..33 Şekil 16 : Broş……..………..33 Şekil 17 : İğne…..……….………..33 Şekil 18 : Kemer…..………...34

Şekil 19 : Ağız ve göz bandı…..…..………...34

Şekil 20 : Kulak tıkaçları……..……….………..35

Şekil 21 : Ahşap çalışma tezgahı.……….……….……….35

Şekil 22 :Amanyant eldiven….………..……….36

Şekil 23 : Büyüteç……….………..36

Şekil 24 : Çekiç …….……….36

Şekil 25 : Çift…….……….37

Şekil 26 : Eğe…….……….37

Şekil 27 : Eritme fırını…..………...37

Şekil 28 : Eritme Potası…...………38

Şekil 29 : Heştek….…….……….………..38

Şekil 30 : Kargaburun…….………38

Şekil 31 : Kaynak aygıtı……….……….………39

(15)

xiii Şekil 33 : Makas……….……….…..………..40 Şekil 34 : Mengene………..………..40 Şekil 35 : Mikrometre……….………..40 Şekil 36 : Örs……….………41 Şekil 37 : Pense……….………41

Şekil 38 : Tahta tokmak……….………...41

Şekil 39 : Terazi……….………...42

Şekil 40 : Testere………..……….42

Şekil 41 : Döküm tekniği………..……….43

Şekil 42 : Dövme tekniği………..……….…….43

Şekil 43 : Çalma ve kazıma tekniği……..………..44

Şekil 44 : Güherse tekniği…………...………45

Şekil 45 : Kabartma tekniği……….45

Şekil 46 : Telkâri tekniği……….47

Şekil 47 : Ajur tekniği……….48

Şekil 48 : Savat tekniği………...………49

Şekil 49 : Kakma tekniği……..………..……….49

Şekil 50 : Kalıp baskı ……..………..……….50

Şekil 51 : Kaplama tekniği……..………..………..50

Şekil 52 : Mine tekniği………..………..………51

Şekil 53 : Kameo tekniği………...………..………52

Şekil 54 : Zincir tekniği………..………..………...53

Şekil 55 : Taç……….……….61 Şekil 56 : Taç………….……….62 Şekil 57 : Taç……….……….63 Şekil 58 : Taç……….……….64 Şekil 59 : Taç……….……….65 Şekil 60 : Küpe………….…….………..66 Şekil 61 : Küpe …………..……….67 Şekil 62 : Küpe……….….………..68 Şekil 63 : Küpe ……..……….69 Şekil 64 : Küpe……..………..70 Şekil 65 : Küpe…..………..71 Şekil 66: Küpe………...………..72

(16)

xiv Şekil 67 : Küpe………..………..73 Şekil 68 : Küpe………..………..74 Şekil 69 : Küpe………..………..75 Şekil 70 : Küpe………..………..76 Şekil 71 : Küpe………..………..77 Şekil 72 : Küpe………..………..79 Şekil 73 : Küpe…………..………..80 Şekil 74 : Küpe………..………..81 Şekil 75 : Küpe………..………..82 Şekil 76 : Küpe………..………..83 Şekil 77 : Küpe………..………..84 Şekil 78 : Küpe………..………..85 Şekil 79 : Küpe………..………..86 Şekil 80 : Küpe………..………..87 Şekil 81 : Küpe………..………..88 Şekil 82 : Küpe…………..………..89 Şekil 83 : Küpe………..………..90 Şekil 84 : Küpe………..………..91 Şekil 85 : Küpe………..………..92 Şekil 86 : Küpe………..………..93 Şekil 87 : Küpe………..………..94 Şekil 88 : Küpe………..………..95 Şekil 89 : Küpe………..………..96 Şekil 90 : Küpe………97 Şekil 91 : Küpe…………..………..98 Şekil 92 : Küpe…………..………..99 Şekil 93 : Küpe………..100 Şekil 94 : Küpe………..101 Şekil 95 : Küpe………..102 Şekil 96 : Küpe………..103 Şekil 97 : Küpe………..104 Şekil 98 : Küpe………..105 Şekil 99 : Küpe………..106 Şekil 100: Küpe………...………..107

(17)

xv Şekil 101 : Küpe………..108 Şekil 102 : Küpe………..109 Şekil 103 : Küpe………..110 Şekil 104 : Küpe………..111 Şekil 105 : Küpe………..112 Şekil 106 : Küpe………..113 Şekil 107 : Küpe………..114 Şekil 108 : Küpe………..115 Şekil 109 : Küpe………..116 Şekil 110 : Küpe………..117 Şekil 111 : Küpe………..118 Şekil 112 : Küpe………..119 Şekil 113 : Küpe………..120 Şekil 114 : Küpe………..121 Şekil 115 : Küpe………..122 Şekil 116 : Küpe………..123 Şekil 117: Küpe…….………..124 Şekil 118 : Küpe………..125 Şekil 119 : Küpe………..126 Şekil 120 : Küpe………..127 Şekil 121 : Küpe………..128 Şekil 122 : Küpe………..129 Şekil 123 : Küpe………..130 Şekil 124 : Küpe………..131

Şekil 125 : Saç veya giysi tokası ile iğnesi………..132

Şekil 126 : Saç veya giysi tokası ile iğnesi……….………..133

Şekil 127 : Saç takısı ………134

Şekil 128 : Saç takısı……….135

Şekil 129 : Kolye………...136 Şekil 130 : Kolye………...137 Şekil 131 : Kolye………...138 Şekil 132 : Kolye………...140 Şekil 133 : Kolye………...………141 Şekil 134 : Kolye…….………..142

(18)

xvi Şekil 135 : Kolye………..143 Şekil 136 : Kolye………..144 Şekil 137 : Kolye ……….………145 Şekil 138 : Kolye………..146 Şekil 139 : Kolye………..147 Şekil 140 : Kolye………..148 Şekil 141 : Kolye………..149 Şekil 142 : Kolye………..150 Şekil 143 : Yüzük……….151 Şekil 144 : Yüzük……….152 Şekil 145 : Bilezik ………...153 Şekil 146 : Bilezik………154 Şekil 147 : Bilezik………155 Şekil 148 : Bilezik………156 Şekil 149 : Broş………157 Şekil 150 : Broş………158 Şekil 151 : Broş………159 Şekil 152 : Yüzük……….160 Şekil 153 : Yüzük……….161 Şekil 154 : Yüzük……….162

(19)

1.GİRİŞ

1.1.Problem

El sanatları insanların süslenme ihtiyacından doğmuştur. İlk çağlarda insanlar süslenmek için hayvan kemiklerini, taşları ve ağaçları kullanırken daha sonraları maden işçiliğinin başlaması ile birlikte tunç, altın ve gümüş gibi değerli madenler kullanarak üretime başlamışlardır.

El sanatları bir milletin kültürünü temsil etmekte ve tanıtmaktadır. Bu nedenle el sanatları ürünleri de o ülkenin kültürel kimliğinin en canlı ve anlamlı belgeleridir (Doğan, 2010:1).

El sanatları fazla sermaye gerektirmeyen basit araçlarla uygulanabilen önemli özelliklere sahiptir. Endüstri artıklarının ekonomik değeri olan ürünler haline dönüştürülmesine olanak sağlar. Bireylere, aileye ve ülke ekonomisine katkıda bulunması bakımından oldukça önemlidir. Milletlerin geleceklerini geçmişlerine bağlayan, kültürü ve kültürü içinde barındıran geleneksel sanatı, o milletin geçmişine ışık tutmakta, günümüzle gelecek kuşaklar arasında bağ kurmada önemli rol oynamaktadır. El sanatları yüzyıllardır büyük bir çeşitlilik içinde insanların duygularını, sanatsal beğenilerini aktarma aracı olmuştur (Arıkan, 2009:1).

El sanatları kişinin bilgi ve becerisine dayanan geleneksel karakteri olan, milli sanatı temsil eden ekonomik değer taşıyan bir üretim şeklidir. İnsanların temel ihtiyaçlarını el sanatları yoluyla karşılamış olmaları, el sanatların temelini insanoğlunun var oluşuna kadar götürmektedir. El sanatları tarihin akışı ile birlikte bireyin dolayısıyla toplumun karakterini yansıtacak şekilde, yaratıcı yetenekle birleşerek sanat haline gelmiş ve toplum kültürünün gelişmesinde önemli bir yer edinmiştir. Kişilerin zevk duygu, düşünce ve yaşam tarzlarını yansıtan, yapılışlarında ince bir biçim ve renk anlayışı ile titiz bir işçilik kaygısı hüküm süren el sanatı eserleri bugün geçmişten

(20)

günümüze, günümüzden geleceğe köprü vazifesi gören önemli maddi kültür varlıkları arasında yer almaktadır (Sarıkaya, 2009:1).

El sanatları içerisinde maden sanatları önemli bir yere sahiptir. Madenler insanoğlu tarafından çok eski yıllardan beri kullanılan materyallerdir. Gerek günlük kullanım eşyası, gerek aksesuar, gerekse takı olarak madenler insanoğlunun her zaman dikkatini çekmiş ve yaşamına girmiştir. Dayanıklı olması, şekil verilebilir olması, verilen şekli iyi muhafaza etmesi, yenilenebilir ve onarılabilir olması; insanoğlunun kullanıldığı lif, ağaç, toprak ve taş gibi diğer materyallere oranla madenlere büyük bir üstünlük kazandırmıştır (Arlı, 1989:1).

Takı insanların, daha çok kadınların doğasında bulunan güzel görünmek, süslenmek amacıyla taktıkları objelerdir. Takılarda; taş, maden, doğa ürünleri ve buna benzer çok çeşitli malzemeler kullanılmaktadır (Gerdan,2007:5). Kadınların güzelliklerine güzellik katma arzusu takı sanatının gelişmesine katkı sağlamıştır. Vücudun çeşitli yerlerine takılan, çeşitli malzeme ve tekniklerle, çeşitli biçimlerde yapılmış olan süs eşyasındır. Tüy, cam, ağaç, hayvan kemikleri, muhtelif madenler ve benzeri madenlerden yapılmış kullanım eşyasına takı denir (Aslan,2009; Şentürk,2007).

Takı takmak, insanlığın ilk zamanlarından günümüze kadar süregelen bir alışkanlığı olmuştur. Tarihin ilk çağlarında, birbirlerinden kopuk yaşayan insan toplulukları arasında bile, takı takma arzusu farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır. Bu topluluklar birleşip, ilk yerleşim bölgelerinde bir araya geldiklerinde, her toplum kendi tarz ve stilini diğer topluluğa aktarmıştır (Çelikkol,2008:1).

Takı, insanın sosyalleşme ve statü sergileme güdüsüyle birleşince, kültürün neredeyse vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Takı, yapıldığı toplumun yaşam biçiminin her zaman bir aynası olmuştur. Bu konuda geçmişte yapılan takıların günümüze kadar gelmesini sağlayan müzelerin önemi göz ardı edilemez. Geçmişten günümüze gelen takıların korunmasında ve saklanmasında da müzelerin önemi büyüktür.

Takıların önemi günümüzde hem eğitim hem tasarım alanında giderek artmaktadır. Bu nedenle geçmişte yapılan takıların incelemesi günümüzde yapılan takılarda çalışmalara ışık tutacaktır. Bu doğrultuda araştırmanın problemi Ankara İli

(21)

Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki madeni takıların incelenmesi problem olarak görülmüştür.

1.2.Amaç

El sanatları, bir ülkenin kültürel kimliğini gösteren en önemli mirastır. Bu nedenle el sanatları ürünleri de o ülkenin kültürel kimliğinin en canlı belgeleridir. İnsanların süslenme ihtiyacı el sanatlarının gelişmesine katkı sağlamıştır. Geçmişten günümüze gelen çeşitli el sanatlarından biri olan takı sanatının gelişmesine pek çok uygarlık katkıda bulunmuştur. Takı, yüzyıllar öncesinde yaşayan insanların görev statü ve zenginliğinin bir göstergesi olarak kullanılmıştır.

Bu araştırmanın amacı Ankara İli Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki madeni takılar incelenerek maden, teknik ve motif özelliklerini belirlemek, bu alanda çalışma yapacak araştırmacılara bilimsel katkıda bulunmak ve geçmişten gelen takıları modern zamana uyarlayarak geçmişin izlerini günümüz takılarında yaşatmaktır. Bu genel amaç doğrultusunda araştırma sürecinde şu alt amaçlara cevap aranacaktır.

1. Anadolu medeniyetleri müzesinde bulunan madeni takılarda kullanılan madenler ve ait oldukları dönemler

2. Anadolu medeniyetleri müzesinde bulunan takıların yapım, süsleme teknikleri ve motif özellikleri

3. Anadolu medeniyetleri müzesinde bulunan takıların çeşitleri,

4. Anadolu medeniyetleri müzesinde bulunan takılarda kullanılan motif incelemeleri sonucunda elde edilen verilerin günümüz takı tasarım uygulanmalarıdır.

1.3.Önem

Günümüz takı tasarımları, geçmiş dönem takılarından esinlenerek hazırlanmakta, birçok teknik ve malzeme çeşitliliği ile üretilmektedir. Günümüzde önemli bir yere sahip olan takı tasarımının gelişmesinde kültürel birikimlerin ve bilimsel çalışmaların rolü büyüktür. Bu nedenle tarihe tanıklık yapmış takıların tanıtılması ve günümüz takı sanatına örnek olması açısından önemlidir.

(22)

El sanatlar içerisinde önemli bir yeri olan takı sanatının daha iyi tanınması, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki madeni takılarda kullanılan malzeme, teknik, kompozisyon özellikleri açısından incelenmesi, takıların ait oldukları dönemler, bulundukları yöreler, konuyla ilgili yazılı kaynakların taranması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında da bu araştırma önemlidir.

1.4.Varsayımlar

1. Literatür taraması ile elde edilen bilgiler geçerli ve güvenilirdir.

2. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki madeni takıların konusunda hazırlanmış envanter bilgileri güvenilirdir.

3. Araştırmada örneklem grubu evreni temsil edebilecek niteliktedir.

1.5.Sınırlılıklar

1. Bu araştırma Anadolu Medeniyetleri Müzesinde bulunan 100 adet madeni takı ile sınırlıdır.

2. Bu araştırma 15 adet takı tasarımı ile sınırlıdır. 3. Bu araştırma Türkçe kaynaklar ile sınırlıdır.

1.6.Tanımlar

Agat : Doğada bulunan, yarı değerli silis mineralidir. Değişik renklerde mat ya da saydam şeritler katmanlaşmış bir kalsedon türü olan agatın temel yapısı kuvarstır. Beyaz, gri, mavi, kahverengi, sarı ya da kırmızı renklerde olur (Bingöl, 1999: 21).

Ametist : Kuvartz ailesinden. Koyu eflatundan açık leylak rengine değişir. Rengini manganez oksitten alır. Yüzük taşı ve boncuk yapımında kullanılmıştır (Meriçboyu,2001:20).

Ajur : Madeni eserlerde kesici ya da delici aletlerle, delikli süsleme yapma sanatı (Türe,2005:153).

(23)

Cam : Kum, soda ve kireç taşından elde edilir. İlk cam yapımı Mısır’da görülmektedir (Bingöl,1999:21).

Döküm : Birçok süs eşyalarının hazırlanmasında çok eskiden beri uygulana gelen bir üretim yöntemi (Kaplan,2003:84).

Elektrum : Altın ve gümüşten oluşan doğal alaşım (Türe ve Savaşçın,2000:76).

Granül : Bir maddenin en küçük tanesi (Doğan,2010:10).

Güherse : Küre şeklinde küçük altın ya da gümüş taneciklerle oluşturulan desenlerle bezenmiş eserlere verilen , batı dillerinden Türkçe’ ye girmiş Latince kökenli ad ( Türe ve Savaşçın,2000:76).

Grena : Kübik sistemde yer alan, değişen bileşimde doğal silikat; mücevhercilikte kullanılır (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 1986: 4752). Parlak kırmızı renkte ve saydam bir taştır (Meriçboyu,2001:19).

Hematit : Önemli bir demir cevheri olup, düzgün parçalarından kolye yapımında kullanılır. Çelik grisi ve siyah renkte olup opal bir taştır. Metalik parlaklığı vardır. İşlenip piyasaya verildiğinde ayna gibi renkle görünüm sağlar. Sanayide kullanılır (Menteşeli,2007:28).

Heştek : Metalin heştek çivisi yardımıyla biçimlendirilmesinde kullanılan boy boy çukurları olan çelik küp (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi,1986).

Karneol : Silis minerali kalsedonun yarı saydam ve yarı değerli bir türüdür. Kırmızı, kahverengi, sarı ve et kırmızısı renklerdedir (Bingöl,1999:21).

Kaynak : Maden parçalarının çok yüksek ısı veya basınç kullanılarak birleştirme şeklidir (Ertuğrul,2009:11).

Kumpas : Normal cetvellerin ölçemeyeceği kadar küçük olan boyutları ölçen ölçüm aleti ( Menteşeli,2007:12).

(24)

Kuvars : Genellikle renksiz, bazen beyaz, şeffaf ve yarı şeffaf camsı parlaklığı olan bir taştır. Çeşitleri vardır. Bunlar saganit, ametist, süt kuvarsı, gül kuvarsı, sitrin, dumanlı kuvarstır. Doğada yaygın olarak bulunan minerallerin başında gelmektedir (Menteşeli,2007:27).

Lapislazulli (lacivert taşı) : Koyu gök mavisi, ender yeşilimsi mavi ya da morumsu renklere sahiptir. Lapislasulli; ender olarak bulunan ve kontakt metamorfizma yoluyla gelişmiş kristal kalkerler içinde izlenen bir mineraldir (Menteşeli,2007:33).

Maden : Tabiattaki filizlerinden elde edildikten sonra eritilip dökülmeğe, istenilen biçimlerde kesilmeğe, dövülmeğe, her türlü biçimlendirmeğe müsait ve üzerinde çeşitli şekiller yapmaya elverişli maddeler, mineraller (Güzel,2010:8).

Masif : Dışı ve içi aynı madenden olan. İçi boş olmayan, yani iç ve dış yüzeyler arası başka bir madenle doldurulmamış olan. Kaplama olmayan (Kaplan,2003:94).

Mine : Renkli cam kırıklarının dövülüp toz haline getirilerek takı yüzeyinde hazırlanan yuvalara doldurulması tekniği. Takı fırınlanınca cam tozu eriyip renkli cam hâlinde yuvayı doldurur (Türe ve Savaşçın,2000:76).

Motif: Süs, Türklerde Hatai, Rumi gibi hayvan ve bitki şekillerinin sadeleştirilmesi ve hendesi denilen geometrik biçimlerin oluşturduğu şekillerin genel adıdır (Fırat,2010:3).

Ocak: Altın, gümüş gibi madenlerin bir pota içine konulup eritildiği yer (Güzel,2010:11).

Oniks : Yarı saydam bir özelliğe sahiptir. Genelde beyaz ve sarımsı bazen değişik renklerde olabilir. Renk tonlarına göre farklı tabakalar oluşturur (Menteşeli,2007:34).

Pandantif : Bir zincire asılı olarak takılan mücevher (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 1986: 9136).

(25)

Safiha (yaprak metal) : İngotların (külçe) dövülmesiyle elde edilir. Mısır’da 0,17 mm ve 0,54 mm ele geçmiştir (Bingöl,1999: 25).

Sardoniks : Silis minerallerinden kalsedonun açık kahverengi ile koyu kahverengi arasında değişen renklerde saydam bir türüdür. Mühürlerde daha çok kullanılmıştır (Bingöl,1999:21).

Takı : Genellikle değerli metallerden, taşlardan yapılan bilezik, kolye, yüzük vb. şeylerin tümü (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi,1986:11168).

Tel : İlk önceleri safihadan kesilen şeritler, taş veya tunç plakalar üzerinde dövülüp yuvarlanarak yapılmışlardır. Roma döneminde tel çekim plakaları kullanılmıştır. İç içe halkalar tekli, ikili, dörtlü, altılı olarak yapılmış ve uzun zincirler oluşturulmuştur (Bingöl,1999:25).

Telkâri : Kuyumculukta, tellerin desen oluşturacak şekilde kıvrılıp birbirine ya da metal bir zemine kaynatılmasıyla yapılan takı ve dekoratif eşyaya verilen Farsça kökenli telkâri adının Latince kökenli Fransızca karşılığı (Türe ve Savaşçın,2002:135).

Testere : Bir sap ile ya da bir tutak ile ona bağlı kesici dişli bir lamadan oluşan ve vargel hareketiyle ağaç, metal, taş, kemik gibi nesneleri keseye yarayan el aleti (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi,1986:11458).

Tunç : Koyu kızıl renkte olan bakır, çinko ve kalay karışımı (Doğan,2010:11).

Yakut : Bir korindon türünden oluşan ve pembeden lal rengine kadar değişen canlı kırmızı renkte, saydam bir değerli taş (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi,1986:12369).

Zümrüt : Beril grubundan sarı- yeşil, mavi-yeşil, hatta sarı renkli değerli taş; Kolombiya, Zimbabve, Brezilya, Hindistan ve Pakistan’dan çıkarılır (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi,1986:12780).

(26)

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Ankara’nın Coğrafi Konumu ve Tarihçesi

Şekil 1: Ankara İl Haritası

(http://www.turkiye-rehberi.net/ankara-haritasi.asp)

Türkiye’nin başkenti Ankara, doğuyu batıya kuzeyi güneye bağlayan tabii anayollarının kavşağında ve Orta Anadolu istepi ile kuzeydeki dağlık ve ormanlık bölge arasındaki geçiş şeridi üzerinde kurulmuş önemli ve tarihi bir şehirdir. Ankara ili doğuda Kırşehir, Yozgat, güneyde Niğde, Konya, batı da Eskişehir, Bilecik, kuzeyde Bolu ve Çankırı illeriyle çevrilmiştir. Ankara ilinin sınırı doğuda Kızılırmak, güney – doğuda büyük Tuz gölünü ve Şereflikoçhisar ilçesini içine alarak Niğde ili sınırlarına kadar uzanır. Güneyde Konya, batıda, Sivrihisar ve Eskişehir’e sınırdır. Irmak boyunca önce kuzeye, sonra batıya doğru uzanır ve Bilecik sınırına vardıktan sonra dar bir kıvrım yaparak doğuya dönmektedir. Bolu ve Çankırı illerinin güneyinden geçerek tekrar İç Kızılırmak bölgesine ulaşmaktadır. Bu sınırlar içinde kalan Ankara ilinin yüz ölçümü 28.425 km² olup Türkiye’nin genişlik bakımından, Konya ve Erzurum’dan sonra üçüncü ilidir (Gülekli,1948:5).

Ankara’nın bilinen tarihi Hititlere dayanmaktadır. Hitit İmparatorluğu Anadolu’ya hakim olduğunda, Ankara’ya 160 km uzaklıktaki Hattuşaş’ı (Boğazköy)

(27)

başkent yapmıştır. Bu sebepten Ankara Kalesinde Hititlere ait izler bulunmaktadır (Yukarıkozan,2009:5).

Ankara tarihi Tunç Çağı Hatti uygarlığına kadar uzanmaktadır. Bunu milattan önce ikinci milenyumda Hitit uygarlığı dönemi, milattan önce 10. yüzyıldaki Frigya uygarlığı dönem ve sonra Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Galatyalılar, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu dönemleri takip etmektedir (http://tr.wikipedia.org/wiki/Ankara).

İstiklal Savaşında Milli mücadelenin merkezi, karargâhı 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma yeri, 13 Ekim 1923’de de yeni cumhuriyetin başkentidir (Yukarıkozan,2009:5).

2.2.Müzecilik ve Arkeoloji Müzeleri

Müze; sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapılardır. Müzeler, toplumların bilim ve sanat ürünleri ile yer altı ve yer üstü zenginliklerini sergilemek, tarihin eski dönemlerinde yaşamış toplumları bilim ve sanat açısından inceleyerek, hem günümüzü hem de geleceği aydınlatmak, bireylerin geçmişi daha iyi tanımalarını sağlamak amacıyla oluşturulmuş kurumlardır. Müzeler; Arkeoloji müzesi, Coğrafya müzeleri, Doğa ve çevre müzeleri, Müzik müzeleri, Etnoğrafya müzeleri, Tarih müzeleri, Sanayi müzeleri, Askeri müzeler, Bilim müzeleri, Denizcilik müzeleri olmak üzere sınıflandırılabilir (http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCze). Dünyada ilk müze, M.Ö. 300 yılında İskenderiye’de birinci Ptolemaios zamanında kurulmuştur. Müze adı verilen ilk bina, aslında bir üniversitedir. Sanata ve bilime değer veren okulların bir araya toplanmasından meydana getirilmiştir. Bu ilk müzede, sanat eserlerinden ziyade eski kitaplar vardır. Daha sonraki yıllarda zamanla müzeler, sanat eserleriyle doldurulmuştur (http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/m%C3%BCze).

Türklerde müzeciliğin tarihini, Selçuklu dönemine (11.-14.yy) kadar indirmek mümkündür. Konya’nın ortasındaki höyüğün etrafını bir sur duvarı ile çevirirken Türk tarihinde ilk müze denemesini yapan Selçuklular, buldukları her döneme ait, her çeşit işlenmiş taşı bu sur duvarlarının görünür yerlerine yapıştırarak sergilemek suretiyle, bir

(28)

bakıma müzeci anlayışla davranmışlardır. Anadolu’daki birçok Türk mimari eserlerinde, karşılaşılan daha önceki medeniyetlere ait işlenmiş parçalar da bu eserlerin yok olmalarını önleyen bir davranış, müzecilik gibi değerlendirilebilmektedir (Doğan,2010:14).

Arkeoloji, yok olmuş kültürlere ait maddi kalıntıların tanımı ve bilimsel olarak açıklanmasına dayalı bir bilim dalıdır. Buna göre, arkeoloji müzelerini, koleksiyonları arkeolojik kazılardan çıkarılan eserlerden oluşan müzeler olarak izah etmek mümkündür. Türkiye’de en yaygın müze türü arkeoloji müzeleridir. Arkeoloji müzesi; Türk arkeoloji zenginliklerini içine alan, kazı buluntularını değerlendiren, Anadolu’nun Prehistorik devirlerinden Bizans’ın sonlarına kadar binlerce yıllık bir tarihin maddi kültür belgelerini sergileyen müzelerdir. Birçok ilimizde (Adana, Ankara, İstanbul, İzmir, Konya, Antalya, Bursa ) arkeoloji müzeleri vardır. Diğer bazı illerimizde bu müzeler etnografya müzeleri ile birleşmiştir (Sezgin ve Karaman,2009:1).

2.3. Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Şekil 2: Anadolu Medeniyetleri Müzesi

(http://yavuziscen.blogspot.com/p/ankara-kent-yazlar-4.html)

Ankara’da ilk müze, Kültür Müdürü Mübarek Galip Bey tarafından 1921 yılında kalenin Akkale olarak isimlendirilen burcunda kurulmuştur. Bu müzenin yanı sıra arkeolojik eserler Agustus Mabedi ile Roma Hamamında da toplanmıştır (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr/TR,77764/muzenin-tarihcesi.html).

(29)

Şekil 3: Anadolu Medeniyetleri Müzesi Planı (http://www.sendenonceanadolu.com/imajlar/muze_plan_x.jpg)

Atatürk’ün ‘Eti müzesi’ kurma fikrinden hareket edilerek Türkiye’nin farklı bölgelerindeki Hitit eserleri de Ankara’ya gönderilmeye başlanmış ve bu durumda geniş mekanlara sahip bir müze binası gerekli görülmüştür. O zamanki kültür müdürü Hamit Zübeyir Koşay tarafından, dönemin milli eğitim bakanı Saffet Ankan’a boş bulunan Mahmut Paşa Bedesteni ve kurşunlu hanın onarılarak müze binası olarak kullanılması önerilmiştir. Bu fikir kabul edilmiş ve 1938 yılından 1968’e kadar devam eden bir restorasyon çalışması başlatılmıştır. Bedestenin orta bölümünde yer alan kubbeli mekanın büyük kısmının onarımının 1940 yılında bitirilmesi ile eserler, (Alman Arkeolog H. G. Guterbock başkanlığındaki bir heyet tarafından) yerleştirilmeye başlanmıştır. 1943 yılında binaların onarımı devam etmiş, aynı zamanda orta bölüm ziyarete açılmıştır. 1948 yılında müze idaresi Akkaleyi depo olarak bırakıp, Kurşunlu hanın onarımı tamamlanan dört odasına yerleşmiştir. Yeni yapılan projelerle teşhir için geniş alanlar düzenlenmiştir. Müze yapısı 1968 yılında son şeklini almıştır. Bugün idari bina olarak kullanılan Kurşunlu Han’da araştırmacı odaları, kütüphane, konferans salonu, laboratuar ve iş atölyeleri yer almakta, Mahmut Paşa Bedesteni ise teşhir salonu olarak kullanılmaktadır (Anadolu medeniyetler müzesi, ? :7).

Anadolu medeniyetleri müzesi 19 Nisan 1997 yılında Avrupa’da yılın müzesi seçilmiştir (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr).

(30)

Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, arkeolojik eserler Paleolitik Çağ’dan başlayarak günümüze kadar kronolojik bir sırayla sergilenmektedir (Toker, 1987: 26).

2.3.1. Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Bulunan Eserlerin Dönemleri

2.3.1.1.Paleolitik (Yontma Taş) Çağ

Yontma veya Eski Taş Çağı olarak da adlandırılan Paleolitik Çağ günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce başlamış ve 10.000 yıl önce son bulmuştur. İnsanlık tarihinin % 99’u gibi çok büyük bir bölümünü kapsayan bu çağ, aynı zamanda ilk insan atalarının ortaya çıkışı ve ilk aletlerin üretimi yoluyla insanlaşma sürecine girişi temsil etmesiyle de söz konusu tarihin gelişimi içinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Müzede Yontma Taş Çağı eserlerinin en güzel örnekleri Güney Anadolu sahillerinde, Antalya civarında yer alan Karain Mağarası buluntularıdır. Burada yaklaşık 10.5 metre kalınlığındaki dolgu malzemesi içinde Yontma Taş Çağı’nın bütün evrelerine ait kültür tabakaları ortaya çıkarılmıştır. Bu tabakalar içerisinde çeşitli taşlardan yapılmış aletler arasında el baltaları, kazıyıcılar, uçlar ele geçmiştir. Kemikten yapılmış aletlerden biz ve iğneler, süs eşyası gibi kalıntılar da bulunan eserlerdendir (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr).

2.3.1.2.Neolitik (Cilalı Taş) Çağ

İnsanlık tarihinde, besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumların kurulması ile başlayan dönem Neolitik Çağ adıyla anılmaktadır. Çağın başlangıcında besin üreticiliğinin bilinmesine karşın pişmiş toprak kapların daha yapılmadığı, bunların yerine sepet, tahta ya da taştan kapların kullanıldığı ilk evre, Akeramik (seramiksiz) Neolitik olarak adlandırılır. Anadolu’da ancak birkaç yerde saptanan bu evre, belirli bir düzene göre inşa edilen yapıları, taş ya da kemik alet ve silahları, süs eşyaları ile ilk yerleşik köy örneklerini vermektedir (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr). Bu dönem müzede Çatalhöyük ve Hacılar gibi çağın iki önemli merkezinden ele geçen buluntularla temsil edilmektedir. Buluntular arasında ana tanrıça heykelleri, damga mühürler, pişmiş toprak kaplar, kemik tarım araçları yer almaktadır (http://www.kulturvarliklari.gov.tr).

(31)

2.3.1.2. Kalkolitik (Bakır Taş) Çağı

Taş aletler yanında bakırın da kullanılmaya başlamasından dolayı Kalkolitik Çağ olarak adlandırılan bu dönemin, Geç Neolitiğin bir devamı olduğu Hacılar, Can hasan, Kuru çay gibi yerleşim yerlerindeki devamlılıktan anlaşılmaktadır. Bu çağda da, Neolitik de olduğu gibi, bölgesel özellikler hakimdir. Kalkolitik Çağ Erken, Orta ve Geç olmak üzere üç evrede incelenir. Müzede Doğu Anadolu’nun Orta Kalkolitik Çağı, Tilki tepe malzemeleri ile temsil edilmektedir. Van Gölünün güneydoğusundaki Tilki tepe de yapılan kazılarda, obsidiyen aletler ve hammaddelerin yanı sıra Halaf seramiği olarak adlandırılan boyalı çanak çömleklere de rastlanmıştır. Kalkolitik Çağ’da Anadolu’da ölü gömme adetleri bölgelere göre değişiklik göstermektedir. Ölüler yerleşim yeri içine veya yerleşim yeri dışına toprak, küp ya da taş sanduka biçimli mezarlara gömülmüş, yanlarına ölü hediyesi olarak çanak, çömlek, süs eşyası ve silahlar bırakılmıştır (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr).

Müzede Taş aletler yanında, bakırın işlenerek günlük hayata girdiği bu döneme ait zengin buluntular Hacılar, Canhasan, Tilkitepe, Alacahöyük ve Alişar bölgelerinden gelmiştir (http://www.kulturvarliklari.gov.tr).

2.3.1.4. Eski Tunç (Maden) Çağı

M.Ö. 3000’in başlarında Anadolu'da yaşayan insanlar, bakıra kalay katarak tunç elde etmişler, tuncun yanı sıra devrin bilinen bütün madenlerini dökme ve dövme tekniğiyle işlemişlerdir. Alacahöyük kral mezarlarından çıkarılan değerli madenlerden yapılmış, görkemli ölü hediyelerinin yanında, Hasanoğlan, Mahmatlar, Eskiyapar, Horoztepe, Karaoğlan, Merzifon, Etiyokuşu, Ahlatlıbel, Karayavşan, Bolu, Beycesultan Semahöyük, Karaz-Tilkitepe buluntuları zengin bir Eski Tunç koleksiyonu olarak müzede sergilenmektedir (http://www.kulturvarliklari.gov.tr).

2.3.1.5. Asur Ticaret Kolonileri Çağı

Bu dönemin başlangıcı aynı zamanda Anadolu’da yazılı tarihin ve Orta Tunç Çağı’nın başlangıcıdır. Müze sergisinde bu çağın sanatı mühürler, heykelcikler, kalıba dökülmüş kurşun tanrı ve tanrı ailesi figürinleri ve törensel içki kapları ile temsil edilmiştir. Ritonlar ise aslan, antilop, domuz, kartal, kedi, çarık ve salyangoz gibi çeşitli

(32)

biçimlerde yapılmışlardır. Ayrıca müze sergisinde formlarını Eski Tunç Çağı’ndan alan ve bu çağda en güzel örnekleri vermiş olan, parlak, metal görünümlü gaga ağızlı testiler, çaydanlıklar, çok kulplu iri meyvelikler yer almaktadır. Müzede eserleri korunan Koloni Çağı Anadolu şehirleri; Kültepe (Kaniş ve Karumu), Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy’dür. Bunların arasında şehircilik, mimari ve küçük eser çeşitliliği bakımından büyük benzerlikler bulunmaktadır. Müzede bu merkezlerde ele geçmiş ve çağın sanatını temsil eden diğer kıymetli malzemeden yapılmış küçük eserler ise mezarlarda veya evlerde bulunmuş olan altın eşya ve takılar, tunç aletler, fildişi, obsidiyen, kaya kristalinden vazo ve heykelciklerdir. Fildişi eserler Anadolu arkeolojisinde bu çağdan başlayarak tanınmaktadırlar. Acemhöyük ve Kültepe’de kazılarla açığa çıkarılan fildişi eserler buna en güzel örnektir (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr).

2.3.1.6. Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk Çağı

Yazılı metinlere göre Koloni Çağı’nın son safhalarında, Pithana’nın oğlu Anitta Anadolu’da şehir beylikleri halinde yaşayan Hititler’in birleşmesinde ilk adımı atarak, Anadolu’nun merkezi sistemle idare edilen ilk devletini kurmuştur. Hitit tasvir sanatında, taş eserlerden oluşan bir grup da ortostad (dik duran taş sırası)’lardır. Mimaride kullanılan bu taşların tasvirli olanlarına en güzel örnek Alacahöyük ortostadlarıdır. Bu dönemin tasvirli ortostadları grup halinde Alacahöyük’ten başka hiç bir merkezde ele geçmemiştir. Ortostadların üzerinde Hitit sanatının diğer eserlerinde görüldüğü gibi dinsel konular işlenmiş olup,

müzenin orta salonunda sergilenmektedir

(http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr). 2.3.1.7. Frig Krallığı

M.Ö. 1200’in başlarında Güneydoğu Avrupa’dan gelen Ege Göçleri ile Anadolu’ya giren Frigler Anadolu’nun önemli kentlerinin hemen hepsini yakıp yıkmış ve Hitit İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Anadolu’yu yavaş yavaş egemenlikleri altına almaya başlamışlardır. Frigler’in esas yerleşim bölgesi Gordion merkez olmak üzere Sakarya bölgesi olup Afyon, Kütahya, Eskişehir bu bölgeye bağlıdır. Geride bıraktıkları çok az sayıdaki yazıtlar onların Hint - Avrupalı bir dil kullandıklarını göstermektedir. Yunan kaynakları özellikle Heredot onların büyük ve küçük Byriges’ler olarak Makedonya’dan geldikleri konusunda bilgi verirken Asur kaynaklarında Muşkili

(33)

Mita’dan söz edilmektedir. Genellikle Mita ile Midas’ın aynı şahıs, Muşkilerin de Frigler oldukları kabul edilmiştir (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr).

Ana tanrıça “Kybele” heykel ve kabartmalarında ve “Kybele” kült yerlerindeki betimlemelerde de küçük buluntulara paralel stil özellikleri görülmektedir. Frigler’in baş tanrıça olarak kutsadıkları Kybele. M.Ö. 2000’de Hitit panteonunda “Kubaba” olarak yer almıştır. Bereketi ve çoğalmayı temsil eden, genellikle yanlarında aslanla betimlenen ana tanrıça daha sonra Frigler aracılığıyla Sardes üzerinden batı dünyasına, Helenistik ve Roma çağlarına geçmiştir. Müzedeki Kybele heykel ve kabartmaları Boğazköy’de, Ankara ve Gordion da bulunmuştur. Müzede bulunan bir diğer eser grubu ise Ankara civarında bulunmuş olan, Ankara taşından (andezit) işlenmiş kabartmalardır. Geç Hitit ve Asur sanatının etkisinin görüldüğü bu kabartmalar ortostad biçiminde yapılmış aslan, at, boğa, griffon ve sfenks kabartmalarıdır. Ve bu eser grubu Friglerin bir yandan Batı Anadolu, öte yandan Geç Asur ve Geç Hitit sanatından etkilendiklerini gösteren canlı örneklerdir (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr).

2.3.1.8. Geç Hitit Krallığı

Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Hititlerin bir kısmı güney ve güney-doğu Anadolu'da şehir devletleri kurarak Geç Hitit Beyliği dönemini yaşamışlardır. Malatya-Aslantepe, Kargamış, Sakçagözü önemli Geç-Hitit yerleşmelerini temsil etmektedir M.Ö. 1000’in yarısından başlayarak Yunan, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait altın, gümüş, cam, mermeri bronz eserler ve ilk paradan başlayarak bugüne kadar madeni paraları da içine alan koleksiyonlar müzenin nadir kültür varlıklarını oluşturmaktadır (http://www.kulturvarliklari.gov.tr).

2.3.1.9. Urartular Krallığı

Urartular M.Ö. 1000’in başlarında Van Gölü çevresinde bir devlet kurmuşlardır. En güçlü dönemlerinde Urartu Devletinin toprakları Urmiye Gölünden Fırat Nehri Vadisine, Kafkasya’nın güneyindeki Gökçegöl, Aras Nehri Vadisi ve Karadeniz’in doğu sahillerinden Musul’a, Halep’e, Akdeniz’e kadar uzanan geniş bir alanda olduğu bilinmektedir. Urartu sanat eserleri arasında önemli bir grubu da mühürler oluşturmaktadır. Silindir ve damga mühürlerin yanı sıra silindir ve damga biçiminde olanlar Urartuların mühürcülük alanına getirdiği önemli bir yeniliği göstermektedir.

(34)

Mühürler üzerinde hayvanlar, karışık varlıklar ve bitkisel motifler yoğun olarak kullanılmıştır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Erzincan – Altın tepe, Ağrı - Patnos, Van - Toprakkale, Muş – Kayalı dere ve Adilcevaz’da yapılan kazılardan ele geçen eserlerle

zengin bir Urartu koleksiyonu bulunmaktadır

(http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr). 2.3.1.10. Lidya Dönemi

Lidya sanatının kökeni, atalarının Hitit İmparatorluğu ile bazen dostça, bazen düşmanca ilişkide bulundukları döneme yani Bronz çağına kadar uzanmaktadır. Lidyalılar, Demir çağında özellikle Gyges’ten, Croesus (yaklaşık M.Ö. 685 - 547) dönemine kadar olan Mermnad Hanedanı sırasında görkemli gelişmeler göstermişlerdir. Lidya sanatının gelişmişliği, Anadolu geleneğini sürdürmesinden, sanatçılarını ve ustalarını sanat ve mimarlık için Pers ülkesine, Pasargade ve Susa’ya kadar göndermesinden, değerli mücevheratını ve metal işlerini Yunan saraylarına ve mabetlerine kadar yollamasından anlaşılmaktadır. Lidya heykel ve duvar resim sanatının bazı örnekleri, Manisa - Kırkağaç - Harta tümülüsünde mezar odasında yer alan Kline’yi “Ölü yatağı” destekleyen sfenkslerin betimlenmesinde ve Uşak - Aktepe tümülüsünden ele geçen fresk parçalarında görülebilmektedir. 1960’lı yıllarda Batı Anadolu bölgesinde yapılan kaçak kazılar sonucu yurt dışına kaçırılan Kültür Varlıkları daha sonra Karun veya Lidya hazineleri olarak tanınmıştır (http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr).

2.3.2. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Bulunan Madeni Takıların Dönem Bilgileri

M.Ö. 4000’in sonu ve 3000’in başlarında Anadolu Tunç Çağı’na girmiştir. Anadolu halkı bakıra kalay katarak tuncu elde etmeyi başarmıştır. Tuncun yanı sıra bakır, altın, gümüş gibi madenleri dövme ve dövme tekniğinde işleyerek dinsel amaçlı veya günlük ihtiyaçlara cevap veren objeler üretmişlerdir. Kazılar sonucu mezarlarda ele geçen altın, gümüş ve tunç süs eşyaları metal işçiliğinin en yüksek seviyeye ulaştığını göstermektedir. Batı Anadolu’da bu dönemin en parlak temsilcisi Troia’dır. Troia kentinin özellikle II. yerleşim katında açığa çıkarılmış olan altın, gümüş, elektrum gibi değerli madenlerden yapılmış süs eşyaları, o dönemin sanat düzeyine tanıklık eden belgelerdir. Anadolu uygarlığının Tunç Çağı’nda eriştiği üst düzeye tanıklık eden

(35)

merkez Alacahöyük’tür. Burada yapılan kazılarla prens mezarlarında ele geçen altın, gümüş, agat, kuvars kristali gibi malzemelerden yapılan süs eşyalarından, kolye, broş, iğne bilezik, diadem, kemer ve elbise süsü olarak kullanılan çift idollerin her biri eşsiz birer sanat eseri niteliğindedir(Bingöl,1999,13). M.Ö.3000’in ilk yarısında orta Anadolunun kuzey bölümlerinde maden işçiliği yönünden büyük bir gelişim görülmüştür. Alacahöyük, mahmatlar, hasan oğlan ve horoztepe mezarlarında bulunan bronz ve değerli metallerden eşyalar ve takılar yerleşim alanlarından çıkartılan döküm kalıpları teknik ve estetikte ulaşılan üstün başarıyı kanıtlamaktadır (Türe ve Savaşçın,2002:30).

Tunç Çağı’nın orta ve geç evrelerinde (M.Ö.2000-1200) Anadolu’nun doğal zenginlikleri Asurlu tacirlerin ilgisini çekmiştir. Asur tacirlerinin ilgi odağı Anadolu’daki altın, gümüş ve bakır madenleri olmuştur. Kültepe’de ele geçen yazılı belgeler, bu dönemi aydınlatmaktadır. Ön Asya’nın eski sanat ürünlerini tanıyan Anadolulu sanatkarlar yeni tanıdıkları motifleri ve konuları kendi anlayış ve zevkleri içinde işleyerek Anadolu üslubunu yaratmayı başarmışlardır. M.Ö. 2000’in 2. çeyreğinde, merkezi Boğazköy (Hattuşa) olan, Hitit devleti kurulurmuş ve Hititler Anadolu’nun önemli kısmını egemenlikleri altına almışlardır. Anadolu’da M.Ö. 2000’de takılar hakkındaki bilgiler fazla bilgi bulunmamaktadır. Bu dönemde Boğazköy’de bulunmuş altın mühür yüzüğü, altın, ‘oturan tanrıça’ amuleti, mezarlarda ölülerin ağız ve gözlerini kapayan, kol ve ayak bileklerine sarılan altın safihalarla, kulaklara yerleştirilen kulak sıralanabilir. M.Ö. 1200 yıllarında Hititler tarih sahnesinden silinmesi ile Anadolu bir süre idari yönden karışık bir dönem yaşamış ve M.Ö. 1000’in ilk yarısında çeşitli yörelerde kurulan Geç Hitit, Urartu, Frig, Lydia krallıklarıyla lon kent birliğinin idaresi altında kalmıştır. M.Ö. 1000’de Güneydoğudaki Geç Hitit beyliklerine ait küpe, bilezik, kemer, fibula ve halkaları, kral ve kraliçe tasvirlerinin yer aldığı kabartmalı orthostatlarda görülmüştür. Urartu krallığı, başkenti Van (Tuşpa) olan merkezi bir devlet yönetimine sahip olmuştur. Urartu şehirlerinden Altıntepe, Patnos, Adilcevaz, Toprakkale’deki prens mezarları, tapınak, saray ve depo kazılarındaki fildişi buluntular arasında yer alan altın küpeler ve düğmelerin yanı sıra agat ve amber kolyeler gibi takılarla tunç eserler, Urartu sanatı hakkında bilgi vermektedir. M.Ö. 8. yüzyılda İç Anadolu Frig krallığının egemenliği altına girmiştir. Frigler Gordion merkez olmak üzere Kızılırmak ile Sakarya nehri havzası arasında

(36)

yerleşmişlerdir. Bu dönemden özellikle altın küpe bilezik ve kolyeler kalmıştır (Bingöl,1999:15).

M.Ö. 8.-7. yüzyıllara ait Frig Tümülüslerinde bir çok altın küpe, kolye, bilezik, yüzük ve fibula bulunmuştur. M.Ö. 8. yüzyıl sonu ile 7. yüzyıl başlarında Orientalizan sanat sentezini gerçekleştirmişlerdir. Bu dönemde doğulu motifleri kıymetli metal ve fildişi eserlerde yerel özelliklerle birlikte kullanmışlardır. Ephesos kazılarında bulunan altın elbise süsleri, hilal şeklindeki küpeler ve spiraller ile Bayraklı kazısından çıkan süs eşyaları dönem hakkında bilgi vermektedir. Lydia krallığı ise M.Ö. 7. yüzyılda ilk madeni sikkeyi darp ederek tarihteki yerini almıştır (Bingöl,1999:Meriçboyu,2001).

Arkaik ve Klasik dönemlerde takılar yalın olmalarına karşın etkileyici görünmektedirler. Telkâri ve mineleme teknikleri yaygın olarak kullanılmıştır. Çelenklerde bitkisel motifler, kolye ve pandantiflerde nar, meşe palamudu ve hayvan başları işlenmiştir. Bu dönemin dikkat çeken özelliği yalın olmalarına karşın etkileyici görünümde olmalarıdır. Küçük süs eşyaları döküm tekniğinde, biraz daha büyük olanlar ise altın plakalardan kesilerek şekillendirilmiştir. Ay tanrısının sembolü hilal şekli Ön Asya kültürlerinin hepsinde görülür ve batıya buradan geçmiştir (Bingöl,1999:15-17).

M.Ö. 330-30 arasındaki Helenistik dönem takı sanatının en önemli dönemlerindendir. Helenistik dönem bir önceki dönemin devamı olmakla birlikte, çarpıcı ve etkileyici nitelikleri dikkati çekmiştir. İnsan ve hayvan figürleri bol olarak kullanılmaya başlamıştır. Bol güherse ve telkari teknikleri ile zenginleştirilen süs eşyaları yapılmıştır. Helenistik döneme kadar sadece metalin (özellikle altın) kendisi kullanılarak yapılan süs eşyaları, bu dönemden itibaren kıymetli taşlarla süslenmiştir. Yeni motif arayışları ile eski Mısır ve Minos kuyumculuğunda ender olarak kullanılan Herakles düğümü Helenistik dönem takılarında yaygın olarak kullanılmıştır (Bingöl,1999:Türe ve Savaşçın,2002).

Helenistik Dönem, Augustus olarak anılacak olan Oktavianus’un Mısır’ı alması ile son bulur. Fakat, Helenizm kültürü bir süre daha devam etmektedir. Doğu Akdeniz’deki Roma Devleti’nin egemenliği altına giren ülkelerde Roma etkisi az olmuştur (Meriçboyu, 2001:198). Roma hakimiyeti altına giren Anadolu’da sanat, başlangıçta Helenistik geleneklere bağlı kalmış, Helenistik biçim ve özellikler devam

(37)

etmiş, Roma’nın en etkin olduğu dönemde bile sanatta bölgesel özellikler ağır basmıştır. Takılara inci, jasper ve camın ilave edilmesi bu dönemdedir (Bingöl,1999:17).

Roma imparatorluğu M.S. 395 yılında doğu ve batı Roma olarak ikiye ayrılınca Bizans İmparatorluğu ve kültürünün temelli atılmıştır. Bizans dönemine ait takılar ile ilgili bilgiler mozaik, ikona ve fresklerden öğrenilmiştir. Süs eşyalarında biçim ve üslup olarak bitkisel motiflerin keskin hatlara ulaşması ve stilizasyonun yanı sıra bu dönemde dantel gibi oyulmuş ince matkap işçiliği de dikkat çekmiştir. Bizans döneminin başlangıcı Geç Roma döneminin devamı idiyse de yeni fikir ve biçimlerle zengin görünümlü ve abartılı takılar yapılmıştır (Bingöl,1999: Türe ve Savaşçın,2002).

2.4. El Sanatlarının Sınıflandırılması

El sanatları, bireylerin bilgi ve becerisine dayanan özellikle doğal hammaddelerin kullanıldığı elle ve basit araçlarla yapılan ve toplum kültürünü, gelenek ve göreneklerini taşıyan ayrıca üretimini yapan bireylerin duygu, düşüce ve becerisini yansıtan, gelir sağlayıcı üretime yönelik ürünlerdir (Onuk ve Akpınarlı,2005:27).

El sanatları insanların süslenme ihtiyacından doğmuştur. İnsanoğlu var oluşundan günümüze kadar toplumun kültür birikimin doğal bir uzantısı ve uygarlık düzeyini yansıtan dallardan birisi olan el sanatlarıyla iç içe yaşamış ve yaşamaktadır.

Çok zengin el sanatları potansiyeline sahip olan Türk milletinin kültür tarihini incelediğimizde asırlar öncesinden bile yaratıcı gücünü kullanarak madenlerden, taşlardan, bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen ham maddeleri değerlendirerek çeşitli ihtiyaç maddelerini yaptığını görüyoruz. Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar uzanan göç yolunda karşılaştıkları kültürlerden de etkilenerek günümüze kadar uzanan zengin el sanatlarımızı oluşturmuşlardır (Güngör,2011:9).

Geçmişte yaratılan el sanatlarının günlük yaşamdan hemen hemen tamamına yakını fonksiyonel olarak kullanılmaktadır. Hatta bazılarında birkaç fonksiyonu bile bir arada görmek mümkündür. Rengi, motifi, şekli, hatta kullanılan hammaddesinin bile çeşitli özellikleri taşımasına dikkat edilmiştir. (Güngör,2011:9). Bu özellikler el sanatlarının gelişmesine ve yeni tasarımlara olanak sağlamıştır.

(38)

El Sanatlarının elde edildikleri hammaddelerine göre sınıflandırılması şu şekildedir;

-Hammaddesi lif olan el sanatları ( dokuma, örgü, keçe)

-Hammaddesi ağaç olan el sanatları (orak, saban, müzik aletleri) -Hammaddesi toprak olan(çanak, çömlek, seramik)

-Hammaddesi taş olan (mermer, lüle taşı, oltu taşı)

-Hammaddesi maden olan (demirden, altın, gümüşten yapılmış eşyalar) -Hammaddesi cam olan (göz boncuğu, vitray)

-Hammaddesi deri ve hayvansal artık olan el sanatları (saraç işleri, cilt işleri) -Hammaddesi saz, kabuk, ince dal ve ağaç şeritleri olan el sanatları (sepet, mobilya yapımı) (Arlı,1990:17).

2.5. Takı ve Kuyumculuk Sanatı

Takı sözcüğü takma, takınmak kelimesinden gelmektedir. Takı insanların, daha çok kadınların doğasında bulunan güzel görünme ihtiyacı ile taktıkları objelerdir. Takılarda; taş, maden, doğa ürünleri v.b. çok çeşitli malzemeler kullanılmaktadır (Gerdan,2007:5).

İnsanlar takıyı; süslenme, nazar, savaş, düğün gibi özel nedenlerle ya da günlük yaşamda süslenme vb. gerekçelerle kullanmışlardır. Takılar, takanı kötülüklerden koruyan, onlara iyilik getiren birer uğur niteliği taşıdığı inancını doğurmuştur. Süslenmek, nazardan korunma ve benzeri inanışlarla kullanılan bu takılar, topraklarımızda yaşamış insanların birikimi ile bütünleşerek günümüze kadar ulaşmıştır (Yavlal,2010:27).

İnsanların takı kullanım amaçları tarih boyunca değişse de, takının bir duygunun dışa vurulma amacı olarak kullanılması değişmemiştir. Korku, sevinç, aidiyet gibi birçok duygu takı aracılığıyla bir anlatım ve ifade tarzı olarak kullanılmıştır. Kolye, taç, bilezik, iğne, kemer, yüzük, küpe, halhal gibi takılar Mezopotamya, Mısır, Etrüsk ve Helen krallarının ve toplumda hâkim olan sınıfların kendilerini gösterebilmek amacıyla taktıkları birer simge olmuştur. Aynı zamanda takılar din ve devlet gücünün bir göstergesidir (Acer,2010:389).

(39)

Süslenme, dini inançları yansıtma, sosyal sınıfı belirleme gibi amaçlara hizmet eden takılar bazen de takan kişinin duygularını anlatma ve aktarmada aracı olmuştur (Erkaplan,2000:17).

Kuyumculuk; değerli- değersiz–metal olmayan hammaddeleri işlemek suretiyle sanat eseri yapmaya yönelik faaliyetlerin tümüne denir (Özdemir,2010:8).

Kuyumculuğun tarihi, M.Ö. 4000 yıla kadar tarihlenmektedir. Bunu belgeleyen örnekler Anadolu’da, Trakya’da ve Mezopotamya’da bulunmuştur. Sümerlerde Cemdet Nasr Devri’nden (M.Ö. geç. 4000 yıl) kalma bir mezarda lapislazuli kakmalı altın rozetler, altın kulak tıkaçları ile altın ve elektron boncuklar çıkmıştır (Meriçboyu,2001:26).

Kuyumculukta ve takı yapımında kullanılan taşlar vardır. Taşlar doğada değerli veya yarı değerli olarak bulunmaktadır. Taşların değerleri, sertlik ve optik özelliklerine göre değişmektedir. Renkleri ise bileşimlerindeki maden oksitlerine bağlıdır. Bu renk bazen taşın ışığı geçirmesi veya yansıtması şeklindedir (Doğan,2010:33).

Kıymetli taşların en önemli özelliği elde edilmesindeki zorluk, ‘nadirlik’ özelliğidir. Genel anlamda süs taşları denildiğinde doğal kökenli taşlar kastediliyorsa da, süs taşı kavramı; mercan, kehribar inci gibi bazı organik materyalleri ve sentetik-imitasyonları da içermektedir. Dünyada kıymetli ve yarı kıymetli taşlara olan ilgi, yükselen hayat standartları ve artan tüketim talebine paralel olarak devamlı artmaktadır (Haşimoğlu ve Uğuz,2010:213).

Yarı değerli taşların kuyumculukta iki ana işlevi vardır. Bunlardan birisi altın ve gümüş takılarda yüzük taşı ve taş kakma olarak kullanılmasıdır. Diğer işlevi ise ziynetten ayrı olarak boncuk, gerdanlık sarkaçları, mühür, yüzük ve bazen de bilezik yapılmasıdır. Yarı değerli taşların süsleyici unsurları yanında her bir taşın sihirli oluşu ve kendine özgü gücü olduğu inancı da yaygındı (Meriçboyu,2001:19).

Anadolu’da yarı değerli taşla altının birlikte kullanıldığı en erken örnekler Alacahöyük mezarlarında bulunmuştur. Altının yanında Necef ve kırmızı akik boncuklar kullanılmıştır (Meriçboyu,2001:19).

(40)

İnsanların yaşamlarını kolaylaştırabilmek için gösterdikleri çaba takı yapımında da kendini göstermiş, boncuktan yapılan kolyeler ve bilezikler gibi taş ve kemikten yapılmış takılarda da hızlı bir gelişim yaşanmıştır. Çağın günden güne değişmesi takı tasarımlarını artmasını sağlamıştır. Bu dönemde hızla artan nüfus köylerden kentleşmeye geçişe neden olmuştur. Kentleşme aşaması da ihtiyaçların arttığı ve çeşitlendiği bir dönemdir. Bu aşamada kuvars gibi yarı değerli ve işlenmesi zor olan taşlar işlenip yuvarlak boncuklar yapılmaya başlanmıştır. Değerli maden altın ve taş boncuk süslemeli kolyelerin çağın kültür düzeyini ve estetiğini en üst düzeyde yansıttığı bilinmektedir (Gerdan,2007:8).

Günümüze ulaşabilen az sayıda Hitit takısının en önemli grubunu oluşturan tanrı ve tanrıça heykelciklerinin altın ve bronzdan yapılanlarının yanı sıra, fildişi ve kuvarstan yontulanlarında vardır.

Kalkolitik Çağ’ın en önemli özelliği, alet yapımındaki bakır kullanımının artışıdır. Doğal, saf bakırın nadir bulunması nedeniyle artan talebi karşılamak için Kalkolitik Çağ’ın ortalarında ergitme yoluyla bakırın ayrıştırılması ve dökümle şekillendirilmesi tekniği geliştirilmiştir. Yoğun emek gerektiren madencilik ve metal işlemeciliği insanlığın ilk endüstriyel üretimi, aynı zamanda da Bronz Çağı’nda zirveye ulaşacak kuyumculuğun öncüsüdür (Türe,2005:19-20).

M.Ö. 3000 başlarında ise, % 10 kalayla alaşımı olan bronzun keşfiyle metalurji önemli bir aşamaya gelmiştir. Bronz, bakıra göre daha serttir ve döküm yapılabilmek için uygundur. Döküm için uygun özelliklere sahip olan bronzla birlikte, Kalkolitik Çağ’ın açık kalıba dökerek kabaca şekillendirdikten sonra, dövme yöntemiyle biçimlendirme tekniği terk edilmiş yerine parçalı ve kapalı döküm tekniği kullanılmıştır. Yeni bulunan ‘kaybolan mum tekniği’ ile de en karmaşık formların yapımı gerçekleştirilmiş ve böylece metal işçiliğinde seri ve standart üretim başlamıştır (Türe,2005:23).

Urartularda; rölyefler, fildişi ve bronz ile duvar resimleri takının kullanşını aydınlatmaktadır. Bu tasvirlerde hem kadınların hem de erkeklerin küpe taktığı, ön kol ve bilezikleri kullandıkları görülmüştür (Türe,2005:89).

Şekil

Şekil 2: Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Şekil 3: Anadolu Medeniyetleri Müzesi Planı  ( http://www.sendenonceanadolu.com/imajlar/muze_plan_x.jpg )
Şekil no   : 58
Şekil no   : 68  Envanter no    : 18414  Ürünün adı     : Küpe   Kullanılan malzeme  : Altın
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Histolojik olarak dalteparin almayan ligasyon grubundaki sıçanların Masson trichrome boyalı karaciğer kesitleri ışık mikroskobunda incelendiğinde; normal parankimal yapının

Zehirlenme etkeni ilaç olan bir hasta ve karbonmonoksit olan iki hasta exitus oldu ve ilaç alan üç hasta, kostik/koroziv madde içen beş hasta ve diğer nedenlerle zehirlenen beş

layabilen, genel anlamda evlilik doyum düzeyi en yüksek olan gruptur. Spainer GB: The measurement of marital quality. Jour- nal of Sex&Marital Therapy, Vol. Kitamura T, Aoki M:

Yaşa göre sağlık çalışanlarının sessizlik nedenleri bulgularına bakıldığında ise, yaşı daha küçük olan sağlık personelinin izolasyon ve ilişkileri

Kökeni Aristo’ya dayanan Kindî’nin yapmış olduğu bu ilimler sınıfla- masından sonra günümüze kadar gelen klasik İslam düşüncesi içerisinde ilimlerin

research question of the study was to evaluate to what extent perceived competitive advantage was determined by hospital characteristics (level 1; the individual-level

50 phr işlem görmemiş kauçuk tozu katılan numunede aşınma yüzeyi görüntüsü Şekil 8.50.’de, aynı oranda 4 dk ve 5 dk devulkanize edilen atık kauçukların

Antik yazarlardan ve günümüz araştırmacılarının yaptığı çalışmalardan edilen bilgilere göre bölgedeki buluntuların benzerlikler göstermesi de göz önüne alındığında