IECİP FAZIL IN AZİZ HATIRASINA
• •T E M M U Z 1983
SA Y I: 117
S Ö N M E Z N E Ş R İ Y A T V E M A T B A A C I L I K A .Ş .
JfC
KUR’AN-I
KERÎM’LER:
* Haşan Rıza Hattı (Orta Boy)
I. hamur kâğıda göz yormıyacak
şekilde basılı...
* Osman Nazifî Hattı (Orta Boy)
II. hamur kâğıda, itinalı baskı....
* KUR’AN-I KERÎM
VE MEAL-İ ÂLİSİ:
* Haşan Rıza Efendi’nin
Mushaf-ı Şerif kenarına yazdığı
meâlleri A.Fikri Yavuz
baskıya hazırladı.
Büyük, orta ve küçük boyda
1. hamur kâğıda nefis baskı...
SAHİH-I MÜSLİM
^ TERCEME VE
ŞERHİ:
* En sahih hadis kitaplarından biri.
Dilim ize merhum Ahmed
Davudoğlu tercüme etti.
* Tamamı llC ilt,bütün ciltler mevcut.
M
BÜLUĞU’L
MERAM
(Selâmet Yolları):
* Fıkıh, ibadet ve muâmelâtla ilgili
bütün hadisler.
* Merhum Ahmed Davudoğlu’nun
tercümesi.
* Tamamı 4 cilt.
EDEBÜ’L MÜFRED
(Ahlâk Hadisleri):
* İmam Buhâri’nin ikinci büyük eserini Fikri Yavuz tercüme etti.
Tamamı iki cilt olan eser 1. hamur kâğıda basılmıştır.
GENEL DAĞITIM
Sönmez Neşriyat ve Matbaacılık A.Ş. Şerefefendi Sokak No: 13 Cağaloğlu/İSTANBUL
Tel: 20 97 70 - 20 97 71 Satış: 28 59 81
T f - 5 ^ 1
1
GÜZEL ŞEY
Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?..
BU S A Y ID A
KAFA KAĞIDI - BU ROMAN
Oğlu Mehmed Kısakürek anlatıyor
‘ONUN SÖYLEDİĞİ BENİM YAZDIĞIM
D A K İK A L A R ,
9 Ahmet Kabaklı (Son Sohbet) 9 O.Yüksel Serdengeçti (Dâvâ Arkadaşım) • Prof.Dr.Ayhan Songar (Necip Fazıl’ın ruh portresi• Necmettin Hacıeminoğlu (Şâirler Sultanı)
• P rof.D r. Süleym an Yalçın
(Tanıdığım Necip Fazıl) • Doç.Dr. Orhan Okay (Birkaç hatıra, birkaç intiba) • Mehmet Çavuş (Mayıs Kasidesi) • Sevinç Çokum (Ruh Burkuntularından Hikâveler) • N .Y . G e n ç o s m a n o ğ lu
(N açizane bir şiir) • Durali Yılmaz (Çölde bir çığlık) • Ahmet Taşgetiren (Buz Dağını Eritmek) 9 Bahattin Karakoç (Yeni selâmlar besteleriz yeni sevdâlara)
• M.Mehdi Ergüzel (H ita b e le rin d e Necip Fazıl) • Muzaffer Doğan (Mürşid ve Mürid) • İsmail Kıllıoğlu (Uçurum Uğultusu) 9 Sezai Karakoç (Göklerin çektiği kartal) • Aylâ Ağabegüm (Tiyatroları)
Hz. P e y g a m b e rin g ö ç haberi duyu ldu ğu nd a M edine bir rûhi d e p rem yaşıyor. M ü 'm in le r iç le rin d e bir yerle rin g ö ç tü ğ ü n ü h iss e d iyo r lar, Hz. Ö m e r de o n la rd a n biri, kılıcını çekiyo r; m e yd a n m e yd an bağırıyor:
-K im M u h a m m e d öldü d e rse b o yn un u v ururu m !"
O nla rd a n biri. P eyga m b er in m a ğa ra dostu, Hz. Ebubekir, y ü re ğini dağlayan acı boğazında bir yum ru k gibi depreşirken, arkadaş- ha sre ti iç in i kavu rurken, bütün varlığıyla bağlandığı, d o stu n u Allah e lçisin i k a yb e tm e n in perişanlığını y a şa rke n te m e l ilke yi unutm uyor.
M e yd a n d a çırpın an Ö m e r'e yaklaşıyor. Sakalını tutuyor. — Ö m er, Ö m er, diye sarsıyor. Kim M u h a m m e d 'e ta pıyorsa, bilsin ki M u h a m m e d ölm üştür. Kim A lla h 'a ta pıyorsa, bilsin ki A llah ezeli v e ebedidir.
. Ö m er duruluyor. Ö m er’in sancısı, bir büyük sevdadan öbürüne gide-gele gerçeğe teslihTöluyor.
T a a o z a m a n d a n beri, her m ü 'm in in g ö çü şü n d e , diğe rleri Hz. Ö m e r gibi bir çırpınışı yaşa r ve Hz. Ebubekir'in hatiften gelen sesi onları ke n d ile rin e getirir,
U sta d N e c ip Fazıl'ın y o lc u lu k haberi de, A n a d o lu 'yu bir u ç ta n bir uca. acı da lg ası ha lin de sarstı. Fikriyatı B üyük D o ğ u n u n ellerind e e m e k le m e y e başlayan, inancının ç ile sin i onun san'atı ve d ü ş ü n c e le rind e ş u u ra kavu şturan , m e yd a n la rd a k i sesini çın çın y ü re ğ in d e d u ya n bir nesil, acı haberi ateş yalım ı gibi iç in d e yaşadı. D ergim ize ge le n y ü zle rc e telgraf, şiir, m e ktup bu a cıyla dolu. A n a d o lu ’dan, A lm a n y a ’dan. A v u stra ly a 'd a n . K im isin d e Ö m e r çırpınışı, kim isin de
Ebubekir sadakati... ik ;s! de güzel, ikisi de k a ç ın ılm a z .
A c ı; gü n gün durulur. A m a insan d ü n y a d a bıraktığı s esiyle yaşar. D ü n ya d a bıraktığı ses de, m u tla k ha kika te ayarlı ise... N e c ip Fazıl, g id e rk e n diri bir ses bıraktı. B ir k o c a m iras, ö m rü n ü m ânâlandırdığı "pörsüm ez ye n i” nin şarkısı... İşte Türk Edebiyatı'nın bu sayısı, o şarkıyı te re n n ü m y o lu n d a atılm ış m ütevazı’ bir adım dır. Türk E de bi yatı eğer, kapasitesini zorlayarak iki katına çıkm a cür'etini g ö ste r m işs e , bu, ü sta d ın h e p im iz in g ö n lü n d e bıra ktığ ı ş a rkın ın g ü cü n d e n d ir. T ü rk E debiyatı 112 sayfa olarak yayınla nm ış ve g ö r m ü ştür ki, N e c ip Fazıl, henüz bu s a yfa la rla ihata ed ilem em iştir. N e c ip Fazıl asıl bu nd an s o n ra h e c e h e ce o k u n a c a k , te dkik ed ile ce ktir.
T ü rk E debiyatı'nın bu sayısı, te kn ik im kânların elve rdiğ i ö lçü d e titiz ha zırlan m aya çalışılm ıştır. M u hte va ola ra k da, farklı bir zenginliği sergilem ekted ir. Ü stadın se n e le r iç in d e gö n ü lle rin i bu lu ştu rduğ u m ü ne vverle r, T ü rk E debiyatı’nda ve O 'n u n ç e v re s in d e kalem lerini b irleştirm işlerd ir. D ileğim iz, O ’nun hatırasına lâyık bir özel sayı hazır lam aktı. G ayretim iz bu yö n d e oldu. D e ğ e rle n d irm e yi aziz o k u y u c u ya bırakıyor, bu vesile ile Ü sta d’a bir kere daha rahm et niyaz
ediyoruz.
Bu a ra da T ü rk Edebiyatı Vakfı ve T ü rk Edebiyatı D ergisi olarak de ğerli okuyucularım ızın M übarek R am azan Bayram larını te brik e d i yor, m illetim iz ve Islâm âlem i için hayırlara vesile olm asını diliyoruz. 9 Kemal Müderrisoğlu (Sevgili Üsıad) 9 Vehbi Vakkasoğlu (Sanatı ve inancı) 9 D.Mehmed Doğan (Son Sultanüşşuara) 9 Mustafa Miyasoğlu (Necip Fazıl’ın dehası) 9 Ekrem Zingal ( D a h i l e r d a h i s i n i n ardından) 9Prof.Dr.Mehmet Kaplan (Kaldırımlar) 9 Belkıs Kabaklı (Aynadaki Yalan) 9 S.Ahmet Arvasi (Vefatından bir ay önce) 9 Taha Akyol
(Ç ile y a h u t Z e h irli Kıymık)
9 Tahir Kutsi Makal (Kavgacı yaratılış ve ruh coşkunluğu)
9 A.Vahap Akbaş (Necip Fazıl’ı anlatmak) 9 A bdullah Ö z te m iz Hacıtahiroğlu
(Necip Fazıl İçin) 9 Dr. Bilge Ercilasun (Necip Fazıl ve zaman) 9 Yüksel Kanar (O ve Ben ve İtiraflar) 9 Yahya Akengin (Türkçe’nin süvarisi) 9 Ali Biraderoğlu (İşle İnsan)
9 Muhsin İlyas Subaşı (Çile mi, ölüm tiradı mı?) 9 Yücel Çakmaklı
(Sinema ve TV’de Necip Fazıl)
9 İsa Kocakaplan
(Hayatı: Çile Yumağı)
Ahmet Taşgetiren
9 Sevgi Kılıç
(Bir şâirin iç hesaplaşması) 9 Gökhan Evliyaoğlu (Necip Fazıl’ı özlemek) 9 Ahmet Kabaklı (Sakarya Türküsü Üze rine) --- — —
.
• Mümtaz Soysal’m görüşü • Atillâ İlhan ve• Çetin Altan’ın görüşleri
• Aziz Nesin’in Üstaâd’a mektubu
llelıiyatı
Her a yın ilk g ün le ri İs ta n b u l'd a ya yım la nırS ahibi: Türk Edebiyatı Vakfı Adına: A h m et KABAKLI
Yazı İşleri Müdürü: A hm et TA Ş G E T İR E N
Yayın Müdürü. S. S ervet KABAKLI
Teknik Sorumlu: A buzer DÖ KER
idare Yeri: N uru o sm a n iy e C ad. 17/1 C a ğ a io ğ lu /İS T A N B U L
____________________________________ Tel: 522 84 63
Dizgı-Baskı İHLÂS MATBAACILIK ve DAĞITIM A.S
İSTAN BU L Tel: 520 97 82
Gönderilen yenler, beeıleın veye beeılmeeın lede edilme». Yerişme Adreelmlz: PK.2
Sirkeci/İSTANBUL
Dağıtım: CAMEDA
Ttirk Edebluan
T E M M U Z
Ahmet Kabaklı ve Necip Fazıl Kısakiirek Türk Edebiyatı Vakfı’ ndaki bir sohbette.
1
\ :ı p M e r a l \ î p -i n w \ :A h m e t K abaklı
Son Sohbet
Ü s ta d N e c ip F a z ıl ile rû h î ve g a y b î o la n s o n g ö rü ş m e m iz k e n d is iy le y ü z y ü z e k o n u ş a ra k T e r c ü m a n ’d a y a z d ığ ım ız 1 2 “S o h b e f ’te n b ir a y k a d a r s o n ra , b u lu tla rın b ittiğ i y e d e n iz u fk u n u n b a ş la d ığ ı y e r d e c e re y a n etti. S e v d iğ i Y u n u s E m re ’nin: "Şol yokluk varlık şârını Aşanı, garkoiam yürüyem”d e d iğ i h ik m e t v e m a rife t ü z re y ü rü y o rd u . B e n i b ir g ö rd ü ğ ü , b ir g ö rm e d iğ i a n la ş ılıy o rd u . S e s i b ir d u y u lu y o r, b ir d u y u lm u y o rd u .
S o n a y la rd a , b e y a z s a k a lı ile ç e h re s in i ç e v re le y e n o lg u n lu k v e n û ra n îlik le b e ra b e r, v ü c u d u , o ç o k s e v d iğ i a tla rın a b in d iğ i g ü n le rd e k i k a d a r ç e v ik , z in d e idi. B a k ış ı
k e s k in v e a ld ırm a z , sesi ise, b ild iğ im iz te s ir g ü c ü n d e k e s ik k e s ik k o n u ş u y o rd u .
"Meçhuller caddesinin bu kimsesiz seyyahına" y a k la ş m a y a ç a lış a n b ir rü y a y o lc u g ib iy im . B a k ıy o ru m , e lim d o k u n a c a k k a d a r y a k la ş m ış ım , b a k ıy o ru m b ir d a lg a tu t m u ş b e n i k ıy ıla ra b ıra k m ış .
— Ş im d i n e y a p ıy o rs u n u z ü s ta d ım , ş iirle rin iz i v e sizi s e v e n le ri b ıra k tın ız , n e rd e s in iz ?
Yunus Emre'nin "Mahrum olmaz Allah diyen” mısraın- daki idrak fezası karşısında, tavla zarı kadar küçük dünyalarının saraylarında hüküm sürdüklerini sanan insancıklardan kop tu m . R a b b in İlâ h î k a n a tla rın ın y e lp a z e le n d iğ i ik lim d e g e rç e k h ü rriy e tim e k a v u ş tu m .
Türk Edebluaiıl
I T E M M U Z
b ir â le m d e y im . Ç ile le r, aç lık la r, e ziy e tle r, k a vg alar, y a ln ız yokluk yıkıldı.” “Mesafeler" d e artık b a n a e z a e tm iy o r. Ş im d i,
ş iirle rim d e y a ş ıy o ru m .
G e r ç e k te n , "sırmalı çepkeni atmış koluna” ve “yeşil mura dına ermiş” b ir "Köroğlu" o lu v e rm iş ti b ird e n ... B ir d a lg a h e m e n c e k y a n ıb a ş ın a a ttı. F a k a t g a rip b irş e y s e z e r g ib i o ld u m . O a n d a b ir a ş k ın , b ir y ü c e n in p e ş in d e , m ıs ra la rı ile y a lv a rıy o rd u :
"Rüzgâra bir koku ver ki hırkandan, Geleyim izine doğru arkandan: Bırakmam, tutmuşum artık yakandan, Medet ey şâirim, Yunus'um meaetl”
B ir fasıl d a h a g e ç tik , u fa c ık b ir Ö n le y iş in e c a n a tm a k ta y ım .
N e c ip F a z ıl ş im d i, d ü n y a h a y a tın d a ç o k ö z e n d iğ i, ç o k s e v d iğ i ta rz d a b ir “p re n s ”tir. A m a b u “p re n s ”. A b d ü l- h a k îm E fe n d i’nin m a n e v î d e n e tim in d e n g e ç m iş , d ü n y a g ö s te riş in i te p e le m e k te , k e n d is in e “g ö re v ” v e rilm iş ç e - s in e , y e d i z e m in i y a ra ra k y ü rü m e k te d ir. D ü n y a d a ik e n , baş e d e m e d iğ i "köpek nefsi" bir yerlere kıstırmış ona hakaret ler etmektedir.
Dünyada hiç bulamadığı bir huzuru. Necip Fazıl'ın dinlenmiş, yumuşamış çehresinde görmekteyim. Yüzümde çengellenen soru işaretlerini eşsiz zekâsı ile gördü:
— Dünyam 7B yıllık bir çile, iç burkuntuları idi. dedi. “Ne ölüm terleri döktüm, nelerden..." V a rlık y o k lu k m u a m m a s ı, y o k ö lü m y o k h a y a tın g a y e s i. V e m ily a rla rc a k a rın c a y a lâf a n la t! F a k a t ş im d i g ö rü y o rs u n işte: "Zorlu Nefs'e diz çöktürüyorum.” — Y a C e m iy e t, y a in s a n la r? d e d im . O h e r z a m a n ç o b a n is te y e n fa k a t ç o b a n ın ı b u la m a y a n a ra m a y a n . B ü y ü k a y d ın lığ ı g ö rm e z lik te n g e ld iğ i h a ld e m u m ışığı n ın p e ş in d e ız s ü re n k a la b a lık . H a n i siz o n la ra , en g e n iş b u lv a rla rı k a p a tırc a s ın a d e v le ş e n k o lla rın ız ı a ç a ra k :
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” d e m iştin iz. — S e n d e b ir g ü n ö ğ re n e c e k s in ki, o d ü n y a b ir k u ru n tu , b ir v e h im d ir. "Bal kavanozunu dışından yalamak... Haritada deniz görüp boğulmak... Yangının alevinde yanmak yerine onu kartpostalda seyretmek... Büyük huzur ve sükûnu ne okuduklarından devşirmek ne de eserlerinde gösterebilmek, keli melerin üstüne çıkamamak” v e b ö y le o ld u ğ u h a ld e , k ö r n e fs e a ld a n a r a k h e r şeyi b iliy o ru m z a n n e tm e k ... A m a y in e d e k a la b a lık la ra , m ille tim e , g e n ç liğ e s ö y le d ik le rim d e , ş a irliğ im d e n s e z g ile r v a rd ır. O n la r a n a k le d e b ilir siniz:
— S a k a ry a T ü rk ü s ü 'n d e n m e s e lâ
“İnsan üç beş damla kan. ırmak üç beş damla su: Bir hayata çattık ki. hayata kurmuş pusu. Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek. Siz. hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Kat dağını assalar belki çeker de bir kıl. Bu ifritten sualin kılını çekmez akıl. Sakarya, sâf çocuğu masum Anadolu’nun Dîvânesi ikimiz kaldık Allah yolunun" g ib i m ıs ra la r m ı?
— iy i s e ç tin , o m ıs ra la rı, b u g ü n e rd iğ im h a k ik a tin iç in d e n d a h i m ille tim e , v a ta n ım a , ta r ih im e “m e s a j” g ib i g ö n d e re b ilirim .
— D a h a d a h a ü s ta d ım , d e d im . Y a ln ız d ü ş ü n c e , fe l s e fe , y a ln ız te s b it v e ö ğ ü t d e ğ il, b ira z d a hiciv! H ic iv , sizin isyan ve ö fk e le rin iz in , d a r b e rz a h ta k i ırm a ğ ın d e n ize a ç ılm a s ı g ib i ra h a tla m a n ız d ır. S iz b ira z d a o n la rd a s ın ız. M e s e lâ “Muhasebe” ş iirin iz d e n h a n g i m ıs ra la r?
— İç in d e b u lu n d u ğ u m İlâ h î n iz â m , a rtık is y a n , h a fa k a n , ö fk e g ib i ş e y le ri ra h m e tiy le s iliy o r. Ş im d i s ü tlim a n
d ü n y a h a lk ın a v e rilm iş . Ç ü n k ü , o ra s ı “im tih a n y e ri b ili y o rs u n . O ra s ı k im in e n û r, k im in e b u ğ d a y , k im in e b e lâ e k ile n ta rla . H e rk e s e ttiğ in i b u lu y o r. O ra d a d e ğ ils e b u ra d a . A m a d ü n y a h a lk ı y in e d e d ü ş ü n c e d e , ta s a d a , k a v g a d a o lm a lı ki İlâ h î n iza m a , ta rih in v e is lâ m ın , y a ş a n m ış g ü z e l g ü n le rin e y a k la ş ıls ın ...
“H ic iv le rim " d iy o rd u n , ö y le y s e al şu m ıs ra la rım ı, a ö tü r g e n ç liğ im iz e ver. T e rs in e d ö n d ü rü lm ü ş , k ü la h a g e tirilm iş zavallı c e m iy e tim , “A h ş a p K o n a k ” adlı p iy e s im e d e k o n u o la n şu te m le r ü z e rin d e d ü ş ü n s ü n h a d ü ş ü n s ü n . Ç ü n k ü n e o ra d a , n e b u ra d a , b e n o g e n ç lik te n ü m id im i k e s m e d im . B aşların ı s e m a y a k a ld ırs ın la r iç in e d ü ş ü rü ld ü k le ri, s e fa le t ü z e rin d e k a fa y o rs u n la r. A lla h ın d ü n y a y a d a m la t t ığ ı b ü t ü n n i m e t le r , in s a n la r ın d ü ş ü n m e le rin e , k a fa y o rm a la rın a , b irb irle rin i s e v m e le rin e ve b ile re k ç e k e c e k le ri ç ile y e e b e d î lü tu fla rd ır.
“İnanmıyorum bana öğretilen tarihe Sebep ne mezardansa bu hayatı tercihe? Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem: üst kat: elinde teşbih ağlıyor babaannem. Orta kat: "mavs" oynayan annem ve âşıkları Alt kat: Kızkardeşimin “tamtanfda çığlıkları. Bir kurtlu peynir gibi ortasından kestiğim, Buyrun ve maktamdan seyredin, işte evimi Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş. Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş.”
N e c ip F a zıl u fu k ta n u fk a g e ç iy o r, s ü re k li g id iş li b ir h a y a l a d a m . R ü y a s e y y a h ı o la n b e n p e ş in d e , d a h a k o ş a y ım , s o h b e tim iz b itm e s in is tiy o ru m . “Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin - İki yanımdan aksın bir sel gibi" y ıld ız lar... N ih a y e t b ir n o k ta d a d a h a y e tiş tim . A k lım a g e le n ilk m a ’n â s ız soru:
— İs ta n b u l'u , y a k ın la r ın ız ı, T ü r k iy e 'n iz i b iz le ri d ü n y a y ı ö z le d in iz m i e fe n d im ?
— "Esselâm, esselâm!” d e d i. B e n z a te n h iç “a rz ” ü z e rin d e k a lm a m ış tım . İlk g e n ç liğ im d e n b e ri y ü c e le rin h a s reti iç in d e k a v ru ld u m . B ü y ü k y ıld ız la rın a v cısı, b ü y ü k rü zg â rla rın nefesi o lm a y a çalıştım . “Perde ardından haber" b e k le d im . “Büyük randevu'ya h a z ırla n d ım . “Dudaklarıölüm süzlük tasında, imzaları maverâ yurdu haritasında" o la n b ü y ü k le re d a im a ö z e n d im . İn s a n ın d ü n y a h a y a tı “Suda bir anlık suret” tir. B e n s e "Aşılmaz duvar”ları "süslenmiş gemilerin git tiği diyarı” y a ş a d ım . "Sonsuzluk K ervânfnm b a s tığ ı y e rle ri taş ta ş ö p e n " şiirim i h atırlasana:
"Sonsuzluk kervanı istemem azat! Köleniz olmakmış gerçek hürriyet. Ölmezi bulmaksa biricik niyet. Bastığınız yerde ebedî hasat, Sonsuzluk kervanı, istemem azatl"
— A m a e fe n d im sizi v e b e n z e rle rin iz i ö z le y e n b izle r?
— S îz le r u z a ğ ım d a d e ğ ils in iz . Y a ln ız s e ç m e h ü riy e - tim v a r ş im d i, is te d iğ im a n d a , is te d iğ im y e rd e , is te d ik le rim le ve is te d iğ im ta rzla rd a o la b iliy o ru m . S ev d iğ im d ü ş ü n c e le rd e , s e y irle rd e , te m a ş a la rd a , m e c lis le rd e s o h b e tle rd e b u lu n u y o ru m . H o ş la n d ığ ım h e r ş e y y a n ım d a , c a n ım ı s ık a n la r ise b e lâ d a ğ la rın ın a rd ın d a d ır. “ İs ta n b u l
d e d in ya, o ö m rü m ü n ş eh ri d e ş iirim d e o ld u ğ u g ib i ıŞ11 ışıl u fk u m d a d ır:
"Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet..." 0 mânâyı bul da bul
Türk Edebluau
TE M M U Z
O s m a n Yüksel S erd e n g e ç ti
Dâvâ
arkadaşım
B
u yazıyı kaleme alan arkadaş bana sordu. “Ne
ile nasıl başlıyalım” ona dedim ki: Başlangıcı
m ız d a N e c ip F a zıl s o n u m u z d a N e c ip Fazıl.
Çünki Necip Fazıl’la kimse mukayese edilemez ve
Necip Fazıl kimseye benzemeyen bir adam idi. Şerik
kabul etmezdi. Kendisiyle uzun bir arkadaşlığımız
var. Bu arkadaşlık alelade düz bir arkadaşlık değil
dir. İnişli çıkışlı bir arkadaşlıktı. Çünkü Necip farklı
adamdı. Ne onun yükseldiği yere yükselebilirdiniz,
ne düştüğü yere düşebilirsiniz. Sonuna kadar zirve,
sonuna kadar derinlik... Necip Fazıl ol kişidir ki
hakkında kolay kolay karar verilemez. İnsanı
hükümsüz bırakır. Necip Fazıl noktasız, virgülsüz
bir adamdı. Ne dur bilirdi, ne durak. Ondaki hayata
hükmetme hırsı sonsuzdu. Ölürken dahî yaşıyorum
diye sesini yükseltecek bir adamdı. Mağlûbiyeti asla
kabul etmezdi. Birgün treni kaçırmış, öfkeli öfkeli
gar’dan dönüyormuş. Ne o üstad treni mi kaçırdın?..
demişler. Hayır, demiş kovdum gitti. Necip Fazıl
böyle bir adamdı.
Ölümünden on beş gün önce ziyaretine gitmiş
tik. “Osman gel yanıma otur” dedi. O fırtına gibi
adam bir köşede yaprakları sararmış kırık bir dal
gibi duruyordu. Yanına yanaşmaktan korktum. O
sarı yapraklar dökülecek, adam ölecek zannettim.
Me’yus, kederli, mecalsiz yanından ayrıldık. Ben
Necip Fazıl’ı o gün kaybetmiştim. Fırtına dinmiş,
güneş batmış, koca İstanbul koskoca bir mezarlık
olmuştu. Necip Fazıl ölmüştü.
Necip Fazıl öldü. Ölmeye bilseler peygamberler
ölmez. Herkes şu beylik lâfı ediyor. Bıraktığı boş
lu ğ u k im s e d o ld u ra m a z . B o ş lu k b ıra k m a d ı ki d o ld u
rulsun. Herşeyi doldurdu gitti. Kafaları doldurdu,
gönülleri doldurdu ve yaşını doldurdu.
Allah rahmet eyleye....
1 Haziran 1983
Osman Yüksel SERDENGEÇTİ
İNSAN YİYEN YATAK
“Bu defakinden evvel dört defa girdiğim
hapishanede; hep müdür odasında, kalemde,
ziyaretçi yerinde vakit geçirdiğim ve
hapishane mikyasınca âzami hür olduğum
için, ilk tefa tadıyordum. Bu ciğer yakan
lezzeti...
İnsan yiyen yatak mevzuunda Osman Yüksel’
in medyumluk kabiliyeti benimkinden eksik
değil... Yatağa karşı bütün isyan ve dehşetini,
giyimli kalmak, duvara yaslanıp perişan
saçlar ve alabildiğine açık gözlerle beklemek,
dayanamaz hâle gelince de yatağa oturmak ve
birtakım yazılarla meşgul olmak suretiyle
gösteriyor.
Osman’la beni yataklar yedi.
(Cinnet Mustatili
N.Fazıl’ın hapishane hatıraları.)
Necip Fazıl Kısakürek ve Osman Yüksel Serden geçti Malatya Adliyesinde
Türk Edebiyatı I
TE M M U Z
'7 T L ı^C 7 L U , A û < ^ - , Ç c ^ ' c ' - / ¿ l 7 / ^ 6 v 4 c C' ¿a *,
// ^ /^ yX* - ^ & < L ^ 4Î <?L. . *-A *-A tA u a. < / < ^ ^¿ W
1 r ^ V — ) * * * ^ / L^r ¿ O V ,2
***^
... ^
^ ^ ^
/^~
Z T f^ ~ '
■' : " ... . / v / , . . . ' !,e J U M * A » ■ r ~ ’MT C- ^ A
A >. S L j s . 'd i ^ A ‘S 'İ. A * <e^,y^
' ^ A ^ u J i ' * . . / s fA
^ 3 « . a ' - / * < . ' ' ‘ " ‘ S " ' “ < - . ; ' > < « . ' V ' X L ^ / i A u c a ^ ; > -ALt<L7%<4 **\A4?-x-*-*- ‘ A " * \Türk Edebiyatı
TE M M U Z
Kafa
BU ROMAN
Fransızların (Roman-a-kle: Anahtar roman)
dedikleri cinsten sananlar olabilir bu eseri.. Böyle
bir görüş soylu anlayışı kemiyyet kabalığına düşü
rür. Kavanoz balıklarından bahsederken balıkla
rın tek tek, biçim, renk ve ışıltılarını görmemek,
onların kaba bir sınıflandırma torbasında mühür
lenmelerine yol açar.
□ □ □
Evet “Anahtar roman” olmaya öyle... Zira
içlerinden haşr-ü neşr olduğum, çoğu meşhur
insanları ele alıyor. Şu kadar ki, bu ele alış onların
müşahhas hayat ve hüviyetleri noktasından değil,
mücerret tipleri ve mizaçları yönünden... Ve bağlı
oldukları vaka ve madde kıymeti ikinci plânda...
Vakaları doğuran mânalar... Bunlar üzerinde-
yim. Onun içindir ki, bu eserde gaye edindiğim
hareket tamamıyle ruhîdir ve içinde vakaya göre
ruh yerine, ruha göre vaka vardır. Gerçek roan da
bu olsa gerek...
□ □ □
Bu tarzı ilk defa deneyen, Fransızlardan
(Marsel Prusl) oldu ve başlangıçta roman sıra dağ
larının en yükseklerini abideleştirmiş olan kendi
milletine tadsız ve tuzsuz göründü. Onu ilk adımda
İngilizlerden başka anlayan olmadı ve bir Fransız
edibinin “İngilizlerden 7 asır geriyiz!” hükmüne
bir anlayış misal oldu.
“Kaybedilmiş zamanı ararken” isimli cilt cilt
eseriyle ancak Rus romanında ve (Dostyevski)’nin
kaleminde rastlanan şekilde işi ruhî harekete döken
.. (Marsel Prust), her şeye rağmen kalabalıkların
romanını verememiş ve üstün aydınların hitap edi
cisi olmuştur. Ama bir orduda yüzbaşıdan itibaren
mareşala kadar sözünü dinleten bir insanın bütün
orduya hükmedeceği de muhakkak... Gaye en
aşağı tabakayla en yukarıyı barıştırmak olsa da, üst
katta oturanların alt kata küsmesindeki hakkı tes
lim etmemek elden gelmez ve en yüksek seviye
karşısında eksik kalan böylelerini yadırgamak
zorunlu olur. Halk’la hakkı bir arada tatmin etmek
mümkün olmayınca halkı küçümsemekten gayri
çare kalmaz.
Türk romanı ise, işaretlediğimiz gibi, romana
ait böyle bir hikmete muhatao bile olamayacak ve
Batı roman kavramının en sefil örnekleriyle çıkart
ma kâğıdı mezbelesinde kalacak derecede zaiftir.
Yani -cesâret- le söyleyelim mevcut değildir.
kâğıdı
İşte ben, görme, işitme, koklama, tad alma ve
el değdirme hasseleri yanında bütün bunların tâbi
olduğu mihrak duyguyu öne almak diye tarif
edebileceğim ruhî hareket romanını bu ölçüyle ele
aldım ve bu yüzdendir ki, onu âdi nüfus kâğıdının
üstünde bir mâna tüttüren “Kafa Kâğıdı” diye
isimlendirdim.
Dünyaya gelişimden 78 yıl sonra bugünkü
halime ait birkaç çizgiyle başlayarak kaleme aldı
ğım bu eser böylece (kronoljik) sırayı da bir ân için
ters-yüz ederken, bana, hal, mazî ve hatta istikbal
arası elverişli bir tarassut noktası hizmetini gör
mekte... Ve varlıkla yokluğun destanı gibi, bir gelip
bir gittiği bu âlemde, hiçbir şeyin mutlak mânada
kaybolmadığına ve gitmiş, gelen ve gelecek her
şeyin her birine mahsus bir hayatı olduğuna şahit
lik etmektedir.
Kopukluk ve kesiklik içinde yekpârelik ve
bütünlük, bütünlük içinde de kopukluk ve kesikli
ğin şarkısını söyleyen zaman, (Kadans) dedikleri
âhenk helezonuna, vakaların posasını değil de
ruhunu yerleştirmek işinden başka sanat tanımaz;
ve daima kaba müşahhasların üstündeki ince
mücerretlerin lâboratuarında en hassas inbikler-
den süzülmek ister. Öyleyse romanda ruhî hareket,
. havanında maddelerin kabuk tarafını döven bir
kimyacı olmak yerine “öz” arayıcısı bir simyacı
olmayı gerektirir. Hayat filminden bir yansıma
olan roman da, bu filmin gerçek çeviricisi zamanın
sırlarını ancak bu yoldan kapmaya çalışmanın işi
olarak meydana çıkar.
□ □ □
Bu noktaya dek karaladığım satırlar bana fecî
bir ukalâlık gibi görünüyor. Eserini vereceksen ver;
onun ne ve nasıl olduğunu izaha yeltenme!.. Doğ
rudan doğruya eserinle meydana çık ve tesirinle
kendini göster! Eğer bal, onu yapan arının tarifesine
muhtaç olsaydı, yenir yutulur bir nesne olmaktan
çıkardı.
Doğrudur. Ama bu doğru da tarife muhtaç...
Bu sebepledir ki, his ve lezzet plânına geçmeden
ahçılık sanatından bir nebzecik bahsetmeyi uygun
görüyor ve balını anlatmaya kalkan ukalâ arının
vaziyetine düşmekten korkmuyorum. Üstelik bu
bir nebzecik bahsi ayrı bir takdim şeklinde vermi
yorum da eserime onunla başlıyorum.
18
Oğlu Mehmed Kısakürek anlatıyor
“ O n u n s ö y l e d i ğ i
benim yazdığım
dakikalar...”
Ü s t a d ’ın s o n şiiri “Z e h ir" , T ü r k E d e b iy a tın ın g e ç tiğ im iz s a y ıs ın d a y a y ın la n m ış tı. Y a s o n y a zıs ı? ... O n u b ü y ü k o ğ l u M e h m e d K ıs a k ü re k ’e s o rd u k : - D o ğ ru s u , b u n d a n b ö y le , O ’n u n k a le m in d e n ç ık m a , b ilin m e y e n h e r şiiri, h e r y a z ıy ı, h e r ifa d e y i, “O n u n la 4 0 y ıl”ın h â tıra d a m la la rıy le o lu ş a n d e r y a y a s a lla n d ırıp g ö m m e k n iy e tin d e d e ğ iliz , d e d i; ve n e b ir fa z la ne b ir e k s ik , e lim iz d e n g e ld iğ in c e , n o k ta s ın a , v irg ü lü n e d e k n e ş re tm e k a z m in d e y iz . N e ş r e tm e k b o r c u n d a - y ız . H a ttâ y a rım k a la n o ls a d a h i... S o n s a tırın a , s o n k e lim e s in e , son h a rfin e k a d a r... V e s u a lim iz e g e ld i: - O , n e y a y ın la n m a k ü z e re y a z ıla n b ir m a k a le , n e b ir fık ra , n e d e h e r h a n g i b ir e s e r ç a lış m a s ı.. M u h a ta b ın a d a h i u la ş a m a y a n k ıs a b ir h ita b e d e n ib a re t... Y ü z ü n d e h e n ü z b irk a ç h a fta lık ta p ta z e h â tıra n ın a c ılığ ı, v e s ile s iy le b irlik te a n la tm a y a b a ş la d ı: T a r ih 21 M a y ıs C u m a rte s i... A h , o g ü n !... O g ü n , O ’n u , s a ğ lığ ı ç o k y e r in d e o lm a s ın a ra ğ m e n a y la rd ır s ü re g e le n v e g itg id e m ü z m in le ş e n h ü c r e h a y a t ın d a n , m a s a s ın d a n , a y la r d ır ç a k ıla k a ld ığ ı is k e m le s in d e n b ir a n k o p a ra b ilm e k , O ’n a b ir “B o ğ a z h a v a s ı” k o k l a t a b i lm e k iç in n e m ü k e m m e l fırs a t... B o ğ a z ’d a A b d u l la h L o k a n ta s ın d a , b a s ın d a 50. y ılın ı d o ld u rm u ş la rın şilt tö re n i.... G id e r m i, g id e r.... ö n c e a n n e m d a v ra n ıy o r: G id e c e k m is in iz? - H a y ır, d iy o r; n â m ım a M e h m e d g id e r... V e a n n e m , b ile re k v e y a b ilm e y e rek, z a m a n z a m a n d e n g e le y ic i ve m o ra l a ş ıla y ıc ı b ir u n s u r h a lin d e k i m â h u t ta v rın ı ta k ın ıy o r: - Y a z ık ... 1 0 0 y a ş ın ı g e ç m iş bir a d a m d a h i o rta d a b o y g ö s te rirk e n ... S iz in b u h a ld e o lm a n ız ç o k y a z ık ... V e a d a m la ra a y ıp ... Ü s te lik h iç b ir s ıh h î m a z e re tin iz y o k k e n ... K a rış ıy o ru m : - Ç o k iyi o lu r. B e n y a n ın ız d a y ım ve sizi g ö tü r m e y e h a z ırım ... G e re k irs e Ö m e r v e y a O s m a n d a g e lir.- K es, d iyo r1; g e re k irs e sen y a ln ız g id e rs in !... - P e k y a ln ız g itm e k is te m iy o ru m . B e n im y a ln ız g itm e m a b e s o lm a z m ı? - O lm a z ! T e m s ilc im o la ra k g id e r sin! V e y a z ılı b ir n o tu m u g ö tü rü r, g e re k irs e o k u rs u n !.. - D e ğ e r m i? D iy o ru m . V e O , b ü tü n g a y e m iz in , b ir a ra b a y a b in ip in e c e k k a d a r k ıs a d a olsa, O ’n a b ir n e b z e s o lu k a ld ırm a k ta n ib a re t o ld u ğ u n u a n lıy o r v e g id e c e k s in g ib ile r d e n b ir e m r e lü z u m g ö rm ü y o r. V e b iz im k e n d is i iç in d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z ü , O b a n a ta v s iy e e d iy o r: - A c a b a k a rın b ir B o ğ a z h a v a s ın a n e d e r? ... S o r b a k a lım ...is te r s e b e ra b e r g id in ... V a k it ö ğ le d e n s o n ra .. Ü s t k a tta n h a b e r: - M e h m e d k a le m k â ğ ıt a lıp g e ls in !... K a le m k â ğ ıt a lıp ç ık ıy o ru m . - O tu r v e y a z , d iy o r; y a z a c a k la rın ı te le fo n d a a lâ k a lı b irin e n o t e ttire c e k sin! O da, o ra d a o k u r. O tu ru y o ru m . H iç b ir n o ta b a k m a d a n , iç in d e n g e ld iğ in c e , O s ö y lü y o r, b e n y a z ıy o ru m . ö n c e b irk a ç s a tırd a n ib a re t s a n ı y o ru m . B ir d e b a k ıy o ru m ki, s a h ife b i t iv e r m iş ... iç i m d e n , e m e ğ in in lü z u m s u z lu ğ u n u g e ç iriy o ru m , b u d a la c a ... Ç ü n k ü b ö y le s in e u z u n c a b ir m e s a jı, te le fo n d a , to p la n tın ın b ir ilg i lis in e n o t e ttire b ilm e im k â n ın ı g ö r m ü y o ru m . V e o n u n , m u h te v a s ın d a n ö tü rü , b ir d e v le t te ş e k k ü lü n ü n to p l a n t ı s ı n d a a l e n e n o k u n a b i l m e ş a n s ın ı... B ir s ig a ra y a k m a s ın d a n fa y d a la n ıp, iç im d e n g e ç e n le ri n a k le d iy o ru m . O g ü n e , 21 M a y ıs C u m a rte s i g ü n ü n e d e k , y a z d ırıp d a n e ş re tm e
-û
>'
t
i 1.a —
Tl.""
• * • ...— /
¿ j T
d iğ i o n c a y a z ıs ı için, şu lâfı h iç k u lla n m a m ış o la n b a b a m , s ig a ra s ın d a n d e rin b ir n e fe s ç e k ip b a n a n e d iy o r b iliy o r m u s u n u z , a y n e n ne?....
- S e n b itirm e n e bak!... B ir h â tıra o la ra k k a lır!.... B itiriy o ru m . V e , ta m 7 9 s a a t s o n ra , b ir d a h a a s la e le g e ç ire m iy e c e ğ im v e d a im a h a s re tiy le y a n a c a ğ ım “O ’N U N S Ö Y L E D İĞ İ, B E N İM Y A Z D IĞ IM D A K İK A L A F T la b irlik te b ir h â tıra o la ra k k a lıy o r. İşte:
M uhterem yarım asırlıklar;
Rahatsızım. Gelemiyorum.
Zaten 50 yılı çoktan dolduran
meslek hayatımın nasü geçtiği
sorulsa “devamlı ve aralıksız bir
manevî rahatsızlıktan ibaret”
diyebilirim.
Bizim şu son kalan yarım
asırlıklar kadromuz içinde en
belirli fârika, sonrakilerden yeni
harfler duvariyle sınırlı olma
mızdır. Yeni harfler üzerinde
herhangi bir akademik ve politik
fikir belirtmeksizin hüküm vere
yim ki, bu hareket ana-baba
mahsulü yerine tüp-çocuk yetiş
tirmekten farksız olmuş ve işte,
nihayet meydana sadece göbek
ten aşağı cihazları işleyen ve
yukarısı gittikçe dumura uğra
yan nesiller peydahlanmıştır.
Bugün basın hayatımızda,
dünkü çıkartma kalemlere nis
petle, ne bir fıkracı, ne bir ideo
log, ne bir sanatkâr, ne de
kitaplık çapta eser verici bir
kalem kalmıştır.
Tanzimattan beri gelen ters
rotalar ruh ve fikir hayatımızı
devamlı bir felce uğrattıktan
sonra nihayet 1983 senesinde
yarımşar asırlık son bakiyeyi
meydana koyuyor ve işte, bu
toplantı, dâvanın en mahrem
kesimini gösteriyor.
Bir eczanede, her biri 50
gramlık bambaşka ilâçlar taşı
yan şişeler arasında biricik vah
det noktası nasıl sadece 50
gramlık kemmiyet ölçüsünden
ibaret kalıyorsa, bizim de bir
araya gelmek için böyle bir
davet bekleyen ayrılık ve aykırı
lıklarımız büsbütün ortaya çıkı
yor; ve son bakiyenin son haleti
nazara çarpıyor.
Size uzun ömürler dilemek
ten ve ancak ruh adaleleri genç
ihtiyarlara mahsus bir hüzün
sahibi olmanızı tavsiye ve bu
toplantıyı tertipleyenleri, vesile
oldukları ibret manzarası bakı
mından tebrik etmekten başka
söylenecek bir şey yoktur.
Türk Edcbmaiı
■
■
■
—
—
t e m m u zP ro f.D r. A yh an S o n g a r
Necip FazıTın
ruh portresi
T
ıb b iy e n in ilk s ın ıfınd a ta le b e iken bize beyni anlatan h a y v a n a t h o c a m ız , h iç b ir o rg a n ın b iz z a t k e n d is in e k a rş ı iş le m e d iğ in e b ilh a s s a iş â re t e d e rd i. M e s e lâ g ö rm e o rg a n ı o la n g ö z k e n d is in i g ö re m iy o r, b u ru n k e n d i k e n d is in i k o k la y a m ıy o r, k u la k , iç in d e k o p a n fırtı n a la ra karşı s a ğ ır k a lıy o rd u , iş te " b e y in ” d e d ü ş ü n c e o rg a n ı o ld u ğ u , o n u n la d ü ş ü n ü p o n u n la h is s e ttiğ im iz iç in d ir ki b e y n im iz i ta m o la ra k a n la m a m ız m u h â l’dir. A n c a k o n d a n d a h a ü s tü n b ir o r g a n a s a h ip o lu n a b ils e idi b e y n i id râ k m ü m k ü n o lu rd u . F e rit K a m ’ın m ıs ra la rı a k lım a g e liy o r: " M ü n h a s ır v a s ıta -i rü 'y e t ik e n i G ö r e m e z k e n d is in i d îd e b ile ...” N e c ip F a z ıl’ı a n la tm a y a , o n u n ru h p o rtre s in i ç iz m e y e k a lk ış tığ ım z a m a n b u m ü te a rife k a rş ım a d ik ild i. B u d e re c e d e y ü k s e k b ir z e k â y ı a n la m a k , o n u n ruh fırtın a la rını id râ k e d e b ilm e k , b a ş ta n aşağr s e m b o lle rle d o lu ifa d e ta rz ın ı s ö k e b ilm e k , h a ttâ , z a m a n z a m a n h e p im iz e g a rip g e le n d a v ra n ış la rın ı d e ğ e r le n d ir e b ilm e k ö y le g ü ç ; ö y le m ü ş k il ki... B iz z a t k e n d is i b ile "İnsanlar bilmediğini bildiğine > kıyas edebilse biliyorum kelimesi ortadan kalkardı. Biz de bilme menin biliyorum zannı içerisinde gerisindeyiz" dem işti. T a b i'î bu s ö z le rim o n u n “g ü n ü m ü z d e n k ırk yıl ö n c e ö ld ü ğ ü n ü , in s a n ım ız ın v e to p lu m u m u z u n g e le c e ğ in e y a p ıc ı, e v re n sel, k a lıc ı h iç b ir k a tk ıd a b u lu n m a d ığ ım ” s ö y liy e b ile c e k h a m â k a t n ü m u n e le rin e , iç le rin i k a v u ra n a ş a ğ ılık d u y g u s u n u b a ş k a tü r lü ifa d e e d e m iy e n z a v a llıla ra d e ğ il. B e n im y a rım a s ra y a k la ş a n m e s le k h a y a tım bu g ib ile rle g e ç ti. B u r a d a m u h a ta b ım n o rm a l z e k â y a s a h ip , b ira z a k lı e re n k iş ile rd ir.
N e c ip F a z ıl’ın ruh p o rtre s in i ç iz m e y e ç a lış ırs a k “eri- şilemeyecek bir zekâ, ihtiraslı bir benlik, engin bir mizah duygusu ve senelerin örsünde dövülüp pişerek nihayet gerçek bir Islâm
velî'sinin ana çizgilerine kavuşma noktasında hayata sessizce veda eden müstesna bir şahsiyet yapısı” o rta y a ç ık a r. B iz za t k e n d is i b ü y ü k lü ğ ü n ü n o d e re c e fa r k ın d a idi ki bu o n d a b ir ç e ş it ”e g o h ip e rtro fis i" - "b e n lik d e h a m e s i” n e s e b e p o lm u ş , n e tic e d e k im s e y i b e ğ e n e m e z h a le g e lm iş , p e k ç o k ta n ın m ış ş ö h re t o lm u ş k iş iy e a d e tâ d ü ş m a n k e s il m işti. B irç o k k im s e y le k a v g a la rın ı d a bu z a v iy e d e n d e ğ e r le n d ir m e k g e re k ir k a n a a tin d e y im . B ir te le v iz y o n k o n u ş m a m ı ta k ib e tm iş , “ta b i’î b e ğ e n m e d in iz ” d e d im , “n e rd e n b ild in ? ” d iy e s o rd u , c e v a b ım : “k o n u ş a n siz d e ğ ild in iz d e o n d a n ” o lm u ş tu . B a z e n k a rş ılık lı k o n u ş m a la rım ız s a z ş a irle rin in k a rş ılık lı a tış m a la rın a b e n z e r, bu h a v a iç in d e s ü re r g id e rd i. D iğ e r ta ra fta n , “k e n d i b ü y ü k lü ğ ü n ü n ş u u ru n d a o lm a ” o n u g ü n lü k h a y a tı iç in d e b ir m iz a h ü s tâ d ı d a y a p m ıştı. O n u n bu ta ra fın ı e n g in z e k â s ı v e te s ir k a b iliy e ti k a rş ıs ın d a g ö z le ri k a m a ş a n p e k ç o k k im s e g ö r e m e m iş tir. M e s e lâ ; b ir z a m a n la r o tu rd u ğ u a p a rtm a n k a tın d a e ş e k b e s le m e y e h e v e s e tm iş ti. B ir b a y ra m g ü n ü e ş e k z iy a re tç ile rd e n b irin in ü s tü n ü k ir le tin c e bu h e v e s s o n a e rd i, e ş e ğ in bu d e n s iz liğ in i d e m is a firle re “n e y a p a lım e fe n d im , e ş e k liğ in i g ö s te rd i” d iy e a ç ık la d ı.
Ç e v r e s in d e k i le r i n “ in c e l i k t e n ” , “ z e r a f e t t e n ” , “e s p rid e n ” m a h ru m o lm a s ı o n u ç o k ü z e rd i. Ş e r’îö lç ü le r d e n a s lâ ta v iz v e rm e z a m a h a m s o fu d a n d a p e k h o ş la n
-Türk Edebluan
TE M M U Z
11
m a z, te d irg in o lu rd u . B e lk i Y u n u s ’un k o rk u s u o n d a d av a rd ı,
“Y u n u s E m re b u s ö z ü e ğ ri b ü ğ rü s ö y le m e S en i s ig a y a ç e k e r b ir M o lla K asım g elir..”
P ırıl pırıl z e k â s ın a , m u h a y y ile s in e , d ip d iri s e s in e ra ğ m e n b e d e n i s on s e n e le rd e s ü r’a tle ç ö k m ü ş tü . B u z a ’fın ı b ir tü rlü k a b u lle n e m iy o r, g ö z le ri g ö r m e k a b iliy e tin i ta m a y a k ın k a y b e ttiğ i h a ld e üstü k ita p la r, y a rı y a rıy a y a z ılm ış s a y fa la r, k â ğ ıt ve k a le m le r le d o lu m a s a s ın ın b a ş ın d a o tu ru y o r, h e rk e s le b e ra b e r te le v iz y o n s e y re d i y o r, s a n k i g ö rü y o rm u ş g ib i d a v ra n ıy o rd u . B a c a k la rı a rtık v ü c u d u n u ta ş ım ıy o rd u , y ü r ü y e m e z h a le g e lm iş ti a m a b u n u d a “c a n ı is te m e d iğ i iç in d ış a rı ç ık m a d ığ ı” ş e k lin d e a n la tıy o rd u . E n u fa k b ir y e te rs iz liğ i k e n d is in e b ir tü rlü y a k ış tıra m ıy o rd u .
E sasen “h a re k e t h a lin d e o lm a ”, b e ş d u y u n u n ta m o la ra k ç a lış m a s ı g ib i k a b iliy e tle r in s a n ı d iğ e r c a n lıla rd a n a y ıra n " m ü m e y y iz v a s ıfla r” d e ğ ild ir ki... in s a n o ğ lu d iğ e r m a h lû k a tta n “m ü c e rre d d ü ş ü n c e ", “te c rid k a b iliy e ti" ile a y rılır. H a y v a n la r, h a ttâ n e b a tla r b ile a r a la rın d a b e lli b ir “dil" ile h a b e rle ş irle r. K e d in in m iy a v la m a s ın d a n a s la n ın k ü k re m e s in e v e n e b a tla rın re n k re n k ç iç e k a ç m a la rın a k a d a r h e p s in in fa rk lı liâ a n la rı v a rd ır. A m a y a ln ız in s a n d ır ki, d u y g u v e d ü ş ü n c e le rin i, ç e ş itli h a d is e le ri, e ş y a y ı o n la rı b a s itç e ta rif e tm e n in ö te s in d e , m ü ş a h h a s ’ lık ta n k u rtu lm u ş b irta k ım s e m b o lle rle ifa d e e d e r.
Z e k â , m ü c e rre d , d ü ş ü n c e k a b iliy e ti, te c r it m e le k e s i ile p a ra le ld ir. N e k a d a r m ü ş a h h a s ’lık ta n k u rtu la b ilirs e k , n e d e re c e ç e v re m iz i m ü c e rr e d s e m b o lle rle id râ k v e ifa d e e d e b ilirs e k o k a d a r z e k iy iz d ir.
N e c ip F a zıl K ıs a k ü re k , te c rid k a b iliy e ti b a k ım ın d a n e m s a lin e d ü n y a d u rd u k ç a p e k d e T aslan ılm ası m ü m k ü n o lm a y a c a k s e v iy e d e b ir d a h i idi. O n u n ş iirin d e , h a y ır, s a d e c e ş iirin d e d e ğ il, p e k b a s it ih tiy a ç la rın ı b ile d ile g e ti re n h e r k o n u ş m a s ın d a k o rk u n ç b ir te c rid , d e h ş e tli b ir s e m b o liz a s y o n h e m e n d ik k a ti ç e k e rd i.
Sanki burnum değdi burnuna yok'un Kustum öz ağzımdan kafatasımı
d iy e b ile c e k a rtık h a n g i z e k â , h a n g i “k e lâ m ü s tâ d ı” v a rd ır ki? B u g ü n ne o T ü r k ç e k a ld ı, n e d e o n u b ö y le s in e k u lla n a b ile c e k k im se. “E y v a h , n e y e r n e y â r k a ld ı, G ö n lü m d o lu âh ü z â r k a ld ı”... 1981 E k im in d e , h e m e n h e m e n iki s e n e o lu y o r, a rtık iy ic e z a y ıfla m ış g ö z le ri ile b ir k â ğ ıd a y a z ıp "Aziz dostum ve gönüldaşım Ayhan Songar’a" d iy e ith a f e ttiğ i b ir ş iir var:
Boş dünya
Gittiler... Bana dünyam Birdenbire boş geldi. Seçilmez oldu eşyam
Odalarım loş geldi. Gözlerim müebbed’de;
Günü gelir elbet de. Gelir, Melek nöbette,
Safa geldi, hoş geldi!
N ih a y e t E c e l M e le ğ in i ö y le k a rş ıla d ı, s e s s izc e , a d e tâ “ş a k a y a p a r c a s ın a ”, H a k k a y ü rü d ü , g itti. N u r iç in d e y a t sın.
N Â Ç İZ Â N E BİR ŞİİR
N E C İP F Â Z IL ’A D A İR
H araç-m ezaı on paraya
Satılm azken bin okkası
O’nda geldi bir araya
Şiirin iki yakası...
Sorarsanız: Nedir hâli?
N eyse “ cezbe” odur hâli.
Türk şi’rinin bedir hâli
Ve Türk dilinin bekası...
Yunus aydur; Bakın hâle
Elimizde nûr piyâle....
Ol şairi istikbâle
Bizden özge kim çıkası?
Bizden idi, bize göçer
Gayri bizim le yer, içer..
“ İdris N ebi hülle biçer”
Elinde Tevhıd makası...
Buldu İbrahim Edhem’i
Başladı muhabbet dem i...
Gayri ne soydaş sitemi,
Ne dindaşların zokası...
Bizdik susadığı pınar;
İçi, dışı bizde yunar...
O ’na hergün bâde sunar
Kevser Havzı’nın sakası.
N iyâzı der ki: Nûr içre
Ko uyusun huzûr içre..
Parlasın bu cum hur içre
N ecip F âzıl’ın zekâsı...
Niyazi Yıldırım
G ençosm anoğlu
Türk Edebljiatı
T E M M U Z
P rof.D r. K aya B ilgegil
Necip
Fazıl’a
dair
(
YUNUS EMRE
Kaç mevsim bekleyim daha kapında,
Ayağımda zincir, boynumda kement?
Beni de, piştiğin belâ kabında,
O kadar kaynat ki buhara kalbet!
Bekletme Yunus’um, bozuldu bağlar,
Düşüyor yapraklar, geçiyor çağlar;
Veriyor, ayrılık dolu semalar,
İçime bayıltan, acı bir lezzet.
Rüzgâra bir koku ver ki, hırkandan,
Geleyim, izine doğru arkandan;
Bırakmam, tutmuşum artık yakandan,
Medet ey dervişim, Yunus’um medet!...
(
1926
)
____________________________________________
N e c i p F a z ıl’ın ö lü m ü y le T ü r k iy e ’d e a lış tığ ım ız şiir d e s on b u ld u . O n u n ş iirle ri e s â s e n saftı; k a rş ım d a d u ra n v a s iy y e t- n â m e ile, b u n a z ım p a rç a la rı m â s iy e te y ö n e lm iş o la b ilm e ih tim â lin d e n d a h i a rın d ı. Ş â ir, y a ln ız ü z e rin d e k i d ü n y â le z z e tle rin i, k o k u la rın ı, re n k le rin i d e ğ il, o n la ra d â ir e s k i c ü m le le rin i, k e lim e le rin i, h e c e le rin i d e -n e k a d a r g ü z e l o lu rla rs a o ls u n la r- ş iirle rin d e n s ıy ırd ık ta n s o n ra h u z û r-ı K ib riy â 'y a y ü k s e liy o r. O n u , e m s â lin e e n d e r ra s tla n ır b ü y ü k b ir k a la b a lık te ş y i e tm iş ; bu, g ö r ü le n i, K e n d is in i d ü n y a ö lç ü le riy le ifâ d e e d ile m iy e c e k s a y ıd a â y e t le r in u ğ u r la d ığ ı k a n â a t in d e y im . Â h ir - i ö m rü n d e , d ü n y â d a n bu d e re c e te c e r’ru d e tm iş b ir in sanı a n c a k m e le k le r is tik b â l e d e b ilird i.N e c ip F a zıl, m u h te v â ş a iriy d i; b u , ş iirle rin d e şekil b a k ım ın d a n b ir ih m â lk â rlığ a d e lâ le t e tm e z . Ş e k il, ses u n s u rla rın ı m u h te v â d a n a lırd ı. O m u h te v â d a , te lk in , b e y â n a te rc ih e d ilm iş ti. M ıs râ la rın s e z ile b ile c e k ifâ d e leri vard ı.
S o n u n d a n e fs in i b o ğ a r g ib i b o ğ d u ğ u “b e n ”i en g ü z e l ş e k ild e s ö y le m iş tir.
Y ollar k i A lla h 'a gider, bendedir.
E s a s e n o n u n ş iirle rin d e “b e n ”in h u s û s î b ir a ğ ırlığ ı vardı.
"Ç ile " bu ş a irin y a k a s ın ı b ıra k m a y a n m u s a llâ t b ir k a d e rd i. B a s tığ ı k a ld ırım la ra , b a k tığ ı a y n a la ra , d u v a rla rı y a ra lı o te l o d a la rın a , ö lü m ç a n ın d a n d a h a a c ı b u ld u ğ u k a m p a n a s e s le rin e , k e s ik ç iğ lik li tre n le re , iç in d e ko rlü d u m a n la rın k ıv rıld ığ ı b a c a la ra , h u la s â k e n d in i ç e v re le y e n h â ric i â le m in h e y ’e tin e s irâ y e t e tm iş ti. Y a ğ m u r b ile N e c ip F a z tl’a “k a n ın ı b o ğ a n b ir ip lik" ç ile s in i d u y u ru r.
N e c ip F a z ıl’ın asıl ç ile s i n e le m s id ir, n e s e m ’îd ir, n e b a s a rîd ir fa k a t b ü tü n b u n la rın k a y n a ğ ıd ır; le d ü n n îd ir. K im b ilir, nasıl ç ile ? Y a ln ız b u ş â ire itâ a t e tm e k için y a ra
tılm ış o la n k e lim e le r d e o ç ile y i d ile g e tire b ilm e k için d a r, c ılız, ta k a ts iz g elir:
G ö rd üm ki, ateşte, cım bızda yokm uş, Fikir çilesind en b üyük işkence.
N e c ip F a z ıl’ın m ıs ra la rın d a im a jla rın p a rla k lığ ı y e r in e , p a r a d o k s la r ın ç a r p ıc ılığ ı h â k im d ir . B ö y le a n la rd a , s a y fa la rd a b irs a m lı m ıs râ la r g e rin ir, id ra k g a la t ları b irb irin e , d o la ş ır; ”s c a n d a le n x " h a y a lle r, c is im le ş m iş k o rk u h ü v iy e tin i alır:
A tılan elbiseler, boğazlanm ış b ir adam,
O , d u y g u la rı s ö y liy e b ilm e im k â n la rın ı s o n h a d d îy le d ile g e tirir; ö y le c e lis â n a e m â n e t ed er:
N e hasta b e kle r sabahı; N e taze ölüyü mezar, N e de şeytan b ir günahı, S eni b ekled im kadar.
Ş iirle rin i to p la d ığ ı s on k ita b ın a b â z ı b ö lü m b a ş lık la rı k o y m u ş tu r; bu b a ş lık la rın a d la rı b ile ü rp e rtic id ir: K o rk u , U k d e , H a fa k a n , ö lü m ... g ibi.
E ski b e lâ g a t k ita p la rın d a b a z e n o rijin a lite y e rin e “v a h ş e t” k e lim e s i k u lla n ılır; N e c ip F a z ıl’ın m ıs ra la rın d a b u ç e ş itte n b ir v a h ş e t va rd ır.
Ş a ir’in lu g a tc e s in d e ih s a s la r. D ek v e r a lm a z la r; h e le le z z e tle , k o k u y la a lâ k a lı k e lim e le r, y o k g ib id ir. B u şiirin b ü tü n o rk e s tra s y o n u n u h a lu s in a tif d a h i o ls a , d ü ş ü n c e y ö n e tir.
E ş y a ile s e rt k a rş ıla ş m a , o n u n s e s le rin e c e z â le t, ilh â m ın y u m u ş a k z iy a re tç ile ri, rik k a t g e tirir: B irin c is in e K a ld ırım la r, İk in c is in e B u Y a ğ m u r b ire r ö rn e k tir.
P e k n â d ir o lm a k la b e râ b e r, h e c e v e z n in in d u ra k y e r le rin d e sın ırı s ıç ra m a la r g ö rü lü r.
N e c ip F a z ıl’ın k e n d is in d e n k a lm a s ın ı is te d ik le ri v e c d in k a p ıla rın d a b e k liy o r.
Türk Edebluan
IT EM
Prof.D r.
N ecm ettin H acıem in o ğ lu
Türkçe’nin
sultanı
A l b e r t E in s te in ’a fiz ik ç i a rk a d a ş la rı: “Ş u iz a fiy e t N a z a riy e s in i a n la t d a ö ğ re n e lim ” d e m iş le r. E in s te in d a o n la ra ş ö y le c e v a p ve rm iş : — G e ç e n le rd e a n a d a n d o ğ m a k ö r b ir d o s tu m la p a rk ta o tu ru y o rd u k . O r a d a n s ü tç ü g e ç iy o rd u . D o s tu m a : “S ü t iç e r m is in ? ” d e d im . "S ü t n e d ir? ” d iy e s o rd u . "B e y a z b ir sıvı” c e v a b ın ı v e rd im . “S ıv ıy ı a n la d ım da, b e y a z n e d ir? ” d e d i. “K u ğ u k u ş u n u n re n g id ir" k a rş ılığ ın ı v e rin c e , o te k ra r: “K u ş u a n la d ım a m a , k u ğ u n e d ir? ” d e d i. B e n de: “C a n ım h a n i g ö lle rd e y ü z e n e ğ ri b o y u n lu kuş v a r y a !” d e d im . B u d e fa d o s tu m : “B o y u n u a n la d ım d a e ğ ri n e d ir? ” d e d i. B u n u n ü z e rin e a r k a d a ş ım ın e lin i tu t tu m v e o m u z u n d a n itib a re n , b ü k ü lm ü ş d irs e ğ im in ü z e r in d e n g e ç ir e r e k : “ İş te e ğ ri b u d u r!" d e d iğ im d e , m u h a ta b ım “H a a , s ü tü n n e o ld u ğ u n u ş im d i a n la d ım !” c e v a b ın ı v e rd i, iş te b e n iz a fiy e t N a z a riy e s in i iza h e d e r s e m , siz d e o n u a n c a k g ö z le ri h iç g ö rm e y e n a rk a d a ş ım ın s ü tü a n la d ığ ı k a d a r a n la y a b ilirs in iz !...
B u g ü n biz d e, N e c ib F a zıl ı, e s e rle rin i s in d ire s in d ir e o k u m a m ış o la n la r a a n la tm a y a k a lk a rs a k , E in s te in ’la a y n ı n e tic e y e v a rırız . B u s e b e b le d ir ki, e d e b iy a t ta rih ç i leri Ü s ta d ı g e le c e k n e s ille re a n la tm a k ta ç o k g ü ç lü k ç e k e c e k le rd ir. K e n d is in e S u ltâ n -ı Ş u a râ p a y e s i v e rile n N e c ib F a zıl bey, o m e r te b e y e T ü r k ç e n in S u ltâ n ı o ld u ğ u iç in u la ş m ıştı. A n c a k , O ’n u n bu s a h a d a k i k u d re tin i a n la ta b ilm e k , im k â n s ız lık ta n d a ö te d ir. E sa s e n m e rh u m u n t e fe k k ü r ik lim in i g ö re b ilm e k de, T ü rk ç e y i k u lla n ırk e n g ö s te rd iğ i y ü k s e k d e h â y ı k a v ra m a y a b a ğ lıd ır. N e v â y i, F u z û lî ve Ş e y h G â lib g ib i h e m T a s a v v u f u m rh â n ın ın d e rin lik le rin e d a lm ış h e m d e ş a irliğ in z irv e s in e u la ş m ış s îm â la r d a b ö y le d ir. O n la r d a, T ü r k D ilin i, a k ılla ra d u rg u n lu k v e re c e k b ir u s ta lık ve m a h a re tle k u lla n m ış la rd ır. R a h m e tli Ü s ta t b u v â d in in y irm in c i a s ırd a k i z irv e s id ir. O , T ü r k ç e ’ n in k im s e ta ra fın d a n b ilin m e y e n s ih irli h â z in e s in e , â d e tâ , te k b a ş ın a g irm iş ti. O n u n iç in , h e r m ıs ra v e c ü m lesi y e p y e n i b ir m ü c e v h e r d iz is in e b e n z iy o rd u . A y n ı k e li m e le rle b ir b a ş k a s ın ın ö y le m ıs ra la r s ö y le m e s i m ü m k ü n
d e ğ ild i. F ik ir v e s a n 'â t a d a m la rın ın k e n d i s a h a la rın d a k i m e rte b e le ri, k u lla n d ık la rı k e lim e le rin ç e ş it b a k ım ın d a n z e n g in liğ in e g ö re te s b it e d ilir. N e c ib F a z ıl’ın, bu a ç ıd a n in c e le n d iğ i z a m a n , h a k ik i b ir d â h i o ld u ğ u g ö r ü lm e k te d ir. Ç ü n k i, Ü s ta t, s e ç tiğ i h e r k e lim e y e , h iç k im s e n in ta s a v v u r e d e m e y e c e ğ i m â n â ve n ü a n s la r k a z a n d ırm ış tır. Y a ln ız şu h u s u s iyi b ilin m e lid ir ki, O 'n u n bu m a h a re ti, “te ş b ih ” v e " m e c a z ” g ib i e d e b i s a n ’a tla ra b a ş v u ra n la rın - k in d e n ta m a m iy le fa rk lıd ır. O , k a id e le re b a ğ lı k la s ik s ö z s a n ’a tla rı ile s ü s le n m iş s u n ’i b ir ü s lû b a s a h ib d e ğ ild i. Ş iir ve n e s irle rin d e k i m ü s te s n â g ü z e llik , d o ğ ru d a n d o ğ ru y a k e lim e le re v e rd iğ i “h ü v iy e t” ile o n la rı istif e tm e k le g ö s te rd iğ i d e h â d a n g e lm e k te y d i. B ü tü n m im a rî e s e rle rin in e s a s m a lz e m e s i ta ş ve m e rm e r o ld u ğ u h a ld e , nasıl, S ü le y m a n iy e C â m iin i , y a p m a k K o c a S in a n ’d a n b a ş k a s ın a n a s ib o lm a m ış s a , a y n ı T ü r k ç e ile N e c ib F â z ıl g ib i y a z m a k ve k o n u ş m a k da, ö y le , k im s e y e n a s ib o la m a y a c a k tır. S e s " a lfa b e s i” y e d i fa rk lı n o ta d a n ib a re t o la n m û s ik î s a h a s ın d a e riş ilm e z b e s te le r v ü c û d a g e tire n M e râ g île r, It r ile r D e d e E fe n d i’le r n e d e n h â lâ a ş ıla m a m ışlarsa; b u n c a T a n b u r ve U d ç a la n g e lip g e ç tiğ i h a ld e , n iç in T a n b û r î C e m il B e y ve Û d î N e v re s g e ç ile m e m iş s e , N e c ib F a z ıl’ın d a, o s e b e b le , eşi ve b e n z e ri b u lu n a m a y a c a k tır. B u n u is p a t iç in e s e rle rin d e n ö r n e k le r v e rm e k k o la y fa k a t s e ç m e k z o rd u r. Ç ü n k ü O , h e r ş iirin d e h a ttâ a y n ı ş iirin h e r k ıt’s ın d a k e n d i k e n d in i a ş m ış g ib id ir. Ü s te lik, ç o k d e fa , b ü tü n k e lim e le ri m e c â z î d e ğ il, a s lî m â n â s ın d a k u lla n d ığ ı h a ld e d u ru m b ö y le d ir: B ir b a rd a k su g ib i ç a lk a n d ı d ü n y a , S ö n d ü is tik a m e t, y ık ıld ı b o ş lu k , A l s a n a h a k ik a t, al s a n a rü y â İş te a k ıllılık , işte s a rh o ş lu k .
★ ★ ★
U y k u k a tille rin b ile ç e ş m e si, Y o rg a n A lla h s ız a k a d a r s ığ ın a k .
★ ★ ★
B u m u rü y a la rd a iç tiğ im c in n e t S ırrın ı a ra rk e n p a tla y a n g ü lle ?