ÇEVİRİ SORUNLARI
Ülkemizde çeviri sorunla
rına ilgi son yıllarda gide
rek artıyor. Daha önce bu
konuda
birkaç
sem
pozyum
düzenlenmişti.
Türk
-
Alman
Kültür
Enstitüsü de 19-24 Kasım
günleri arasında “Yazınsal
Çevirinin Sorunlan” ko
nulu
bir
sempozyum
düzenledi. Aşağıdaki ya
zıda, ele alınacak sorun
larla ilgili kimi noktalar ir
deleniyor.
ROBERT ANHEGGER
Çeviriden söz edildiğinde, çevirinin yöneldiği ereğin, başka deyişle okuyucunun da gözönünde bulundurul ması zorunludur. Demek ki göz önünde bulundurulması gerekenüişki, yazar/yapıt- çevirırfen/yayımcı-okur iliş kisidir.
özgü n metinde örneğin “ Adam falanca ve filanca tarafından öldürüldü” tüm cesi yer aldığında (Er wurde von dem und dem getötet), çevirmen şöyle düşünmek zorundadır: Eğer burada asıl ağırlık noktası, bir yaşamm son bulması olarak öldürülme olayı üzerinde topla n m ışsa, o zam an Türkçede “ falan filan tara fından", eğer ağırlık noktası öldürenin kişiliği üzerinde toplanmışsa, o zaman doğ ru çeviri “ onu falan filan öldürdü” biçiminde olacak tır. Günlük okuma uygula masında ortalama okuyucu, okumasını bu sorunları dik kate almaksızın gerçekleşti recektir. Dikkatli okuyucu ise çevirmenin bu konudaki özensizliği karşısında öfke- lenecektir. Bununla ilgili olarak, yeni çıkan çevirilere eleştirel biçimde yaklaşan bir derginin varlığı, isten meye değer bir girişiredir hiç kuşkusuz; ama böyle bir girişimin gerçekleştirilme şansı ne olabilir?
Aşağıdaki örneklerde ise durum daha başkadır. “ Şe- kerbayramı” sözcüğü söz cüğüne “ Zuckerfest” diye çevrilirse, böyle bir çevi rinin bayram hakkında bir şey bilmeyen üzerindeki et kisi, Türkçede “ karamela bayramı ” mn bırakacağı et kinin aşağı yukarı aynı olacaktır. Peki ya "W eih nachten” sözcüğünün " N o el” ile karşılanması? Söz cüğün bu biçimiyle
yer-V
leşmiş olduğu ve en azından İstanbul gibi büyük kentler için yabancı bir sözcük olmaktan çıktığı kuşkusuz dur. Am a sözcüğün anlam içeriği Hıristiyan olmayan ların ne kadarı tarafından bilinmektedir acaba? Bu bayramla birdenbire karşı laşan hazırlıksız bir insan üzerinde N oel’in nasıl bir etki bıraktığını, Karadenizli olup Rotterdam ’da çalışan bir Türk işçisinin (yayın lanmamış) bir destanından alan şu satırlar göstermek tedir: “ Bak avanak mülete/ Hep kestiler çamları.../İsa gelecek diya.../Siyah g i yindi gızlar/Hep Isayi bek- leyi.../Güya inecek îsa/ Onlan evlenecekler.” Görü nüşte bunun konumuzla bir ilg is i bu lun m am aktadır. Am a yalnızca görünüşte diyorum, çünkü gerçekte burada söz konusu olan, yabancı bir kültürle karşı laşıp onu yaşamadır, ya bancı nitelikteki toplumsal âdetlerle ve sorunlarla yüz- yüze gelmedir. Tübingen Oda Tiyatrosu, İstanbul Festi- va li’nin programı çerçeve sinde Schlemmer’in tasla ğına dayanan baleyi sergi ledi. Temsillerin Alm anya’ da izleyici yönünden kazan dığı başarının en büyük ■ nedeni, izleyicilerin yapıtı tarihsel bağlamı içersinde “ gecikmiş bir öncü” olarak karşılamış olmalarında yat maktadır; üstelik oradaki izleyici, bugün batıyı sar mış olan “ eskiye özlem” (nosralji) dalgasının içinde yaşayan izleyicidir. Bu ko şullar Türkiye’de bulunma dığı gibi, bulunmaları düşü nülemezdi de. Çünkü Sch lemmer ve Bauhaus’un Tür kiye için de birer kavram olmalarına karşm, bugün den düne uzanacak köprüyü kurmaya yeterli coşkusal koşullar eksiktir. Bu neden le oyunun Türkiye’de başarı kazanamayacağım önceden kestirmek, güç bir iş değil di.
M ax von der Grün tara fından yazılan ve 1973’te basılan “ Stellenweise Glat teis” adlı roman, Türkiye’ de Hale Kuntay’ın çevi risiyle 1974 yılında E Y a yınları arasmda çıktı. Türk çe çeviri “ Kaygan Toprak” başlığım taşıyordu. Bir ya zınsal yapıt olarak bu ro man tartışma konusu yapı- labüir. Kanımca bu roman
bir bütün olarak ele alındı ğında kurgusu başarılı ve akıcı biçimde bir yapıttır. İçeriği açısmdan ele alacak olursak, Batı Alm anya’mn bugünkü toplumsal koşul ları ile ilgilenen herkesin bu romanı kesinlikle okuması g e r e k tiğ in e inanıyorum .
Türkiye’deki işçi dünyasının gerçekleri bu gün de birbirinden o denli farklıdır ki, sol görüşlü Türk okurunun işçi romanı denince anladığını ve böyle bir romandan beklediğini sözünü ettiğim iz yapıtta bulabilmesi olanaksızdır.
Biraz yukarda özgün ya- pıt-aracı-ahcı ilişkisinden söz etmiştik. Bir çevirinin başarısı için koşulları ve beklentileri ile okurun bi linçli olarak göz önünde tutulması, başka deyişle bu okuyucunun davranışının araştırma konusu yapılma sı, en iyi çözüm olurdu.
Çeviriye ilişkin bilgiler, günümüzde kendine özgü bir uzmanlık dili ve yayın lan olan bir bilim dalına dönüşmüştür. Bu alanda en yeni ve önemli yapıtlardan biri de Norbert Hofmann'a aittir ve “ Yazınsal Çeviride Redundans ve Ekivalens” (Redundanz und Aequiva- lenz in der literarischen Übersetzung) başlığını taşı maktadır. Ham let’in A l manca beş çevirisini izle yicinin tutumunu da dik kate alarak irdeleyen bu araştırma, geleneksel y o rum ve bilgi psikolojisinin araştırma sonuçlarını da kapsamına almaktadır. Bu sempozyuma Norbert Hof- mann’ın da katılması hiç kuşkusuz ilginç olurdu.
Ç e v ir i y a p ıla n alanın, anadilin ve yabancı dilin iyi bilinmesi, iyi bir çevirmen için doğal koşullardır. Bu rada genellikle bilinen bir şeyi yinelememin nedeni ne olabilir? Bu üç koşul yeterli olmadığı için. Gelecekte çevirmen olmak isteyen, çevirinin yöntemini öğren mek zorundadır. Türkiye’de bunun için koşullar yaratıl mış mıdır?
Bu soru bizi zorunlu olarak yabancı dil eğitimine, benim konum açısmdan da okullardaki Almanca ders lerine götürmektedir. “ B i zim okullarımızda yabancı dil öğrenilemez” . Bu görüş, oldukça yaygın ve ne yazık ki birçok durumlarda da
geçerli olan bir görüştür. Bu çok önemli soruna bura da yalnızca konumuzla ilgili olduğu ölçüde eğileceğim. Uzun yıllar boyunca edindi ğim kişisel deneyimlerime göre öğrencilerin üç yıl süreli ortaokulda ve üç yıllık lise eğitiminde öğ renmek zorunda oldukları konular, bugünün koşulları bakımından aşırı genişlikte dir. Bu alanda bir kısıtla maya gidilmesi, buna karşı lık kısaltılan eğitim içeriği nin öğrenci tarafından ger çekten öğrenilmesinin sağ lanması zorunludur. B i rinci hedef olarak pratik Almanca öğrenimi, dolayı sıyla konuşma öğrenimi ön- g ö r ü lm ü ş t ü r . K a n ım c a bundan daha büyük bir yan ılsam a düşünülem ez, öğrenci ancak çok ender durumlarda bir ölçüde ko nuşmasını sağlayabilecek pratik bilgileri kazanabil mektedir; bunu kazandığı zaman ise bilgilerini kul lanma fırsatını çok ender bulabilmektedir.Bu fısatı ele geçirdiği zaman yabancı dil bilgisi, ancak ilkel bir konuşma yapmasma y et mektedir. Yanlış anlamaları önlemek için şunu belirt mek isterim: Burada hiçbir şekilde eskimiş olan çeviri öğretimine dönülmesini sa vunmuyorum. Am a öğrenci erken sınıflarda Almanca- nın ve Türkçenin değişik yapılarını kavramayı öğren meli, ileri sınıflarda da sis temli olarak çeviriye götü rülmelidir. İster genç ö ğ renci, ister yetişkin olsun, yabancı bir dil öğrenen her kes, özellikle güçlüklerle karşılaştığında yabancı m et
ni - neredeyse otomatik olarak - anadiline çevirir. Eğer ona yabancı metni Türkçeye bilinçli çevirmesi konusunda yardımcı olur sak, o zaman öğrencinin kendine olan güveni artar. Eğer öğrenci sözlük kul lanmasını erken öğrenirse, o zaman öğrenmekte oldu ğu yabancı dil ile günün birinde yararlı bir şeyler yapabileceğini kendisi de görür. O zaman üniversite lerdeki Yabancı Diller Okul ları da gerçek işlevlerini, yani öğrencilerin belli alan lardaki metinleri anlamala rını sağlama işlevini ger çekten yerine getirebilirler.
Türkçesi: AHMETCEMAL
J
Taha Toros Arşivi