II. MEŞRUTiYET DÖNEMİ TÜRKÇENİN SADELEŞMESİ
TARTIŞMALARlNDA CELAL SAHİR EROZAN
Nesrin Tağızade KARA CA •
Second Constitution Celal Sahir Erozan's Discussion in Simplifying Turkish Language
In this study, Celal Sahir Erozan's involvement as a literary fıgure in the establishment of the Turkish Language Institution along with Atatürk will be analysed in accordance with "Turkism in Language" which was systematized by Ziya Gökalp in the establishment of the Turkish Republic after the Ottoman Empire. Taking the characteristics of the period into consideration, Celal Sahir Erozan's approach to the movement and his position in the argument of simplifying Turkish will be discussed.
Keywords: Second Constitution, siınplifying Turkish, Celal Sahir Erozan,
Genç Kalemler.
---�-Giriş:
19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğiiıde, çöğu 'edebiyatçı' kimliği ve formasyonu taşıyan Türk aydınının temel uğraşı alanı gazetecilik ve mecmuacılıktır.
Birbirini takip eden toprak kayıpları, siyasi ve askeri buhranlar, aydınlarımızın batı düşüncesi ile yoğunlaşan temasları bir sosyal hareketliliği de beraberinde getirir. Değişik periyotlarda çeşitlilik ve yaygınlık gösteren gazetecilik çalışmaları önce resmi, daha sonra özel çabalarla ortaya çıkmış ve o dönem için önemli bir varlık ortaya koyınuştur.Devletin içine sürüklendiği günü birlik politikaya doğrudan müdahale ya da katılına isteği, sosyal ve siyasi sorunlara çözüm getirme arzusu ve kamuoyu yaratmada en uygun ortam ve araç olması, gazeteciliğin cazibesini artıran etkenler olarak ortaya çıkar. Bütün bu gelişmeler ve değişmelerin kaynağını oluşturan batılılaşma anlayışı ve arayışı sürecinde, önce Sultan Abdülaziz, ardından Sultan V. Murad indirilir ve Sultan II.Abdülhaınit tahta
56
NESRİNT. KARACA
geçer. Bu tarihten itibaren Türk tarihinde
olduğukadar Türk fikir ve
düşüncehayatında
da yeni bir dönem
başlar.Sultan II. Abdülhamit'in, içten ve
dıştanbir çok siyasi
entrikanındevleti
zorlaması
sonucunda istibdat yönetimine
geçtiğibu dönem;
aynızamanda; kültür,
sanat ve edebiyat
bakımından yoğunhareketlere sahne olan bir dönemdir.
Edebiyatçılar
politik fikirleri bir yana
bırakarakbilim, sanat ve felsefe
konularıylailgilenmeye
başlarlar.
Öyle ki, bir çok
yayın organının başlığı altında
'Siyasetten
maôda
herşeydenbahseder'
şeklindeibaretere
rastlanır.1896 tarihinde dönemin dergilerinden 'Servet-i
Fünfın' etrafındatoplanarak
önceden bilim ve fen içerikli olan bu dergiye edebi bir karakter
kazandıranve
'Edebiyat-ı
Cedide' olarak da
anılanbu edebiyat hareketi, Türk
edebiyatında1860'1ardan sonra
başlayanhatta Tanzimat öncesine dayanan, gerek zihniyet ve
gerek muhteva
bakımından batılılaşmanın yoğun olduğubir dönemdir.
Bu dönemi
hazırlayansosyo-kültürel
oıtam,zihniyet
değişiminin yanındaedebiyat
sahasındayen i duygu ve imaj
ların batı tarzında gelişmesive
yerleşmesinde başarılı
bir devre
olmuştur.Bu edebi
topluluğuneserlerinde
batıresminin ve
müziğininbüyük etkisi
vardır.1880' lerden sonra dergi ve
mecmualarda
görülmeğe başlayanresim ve
fotoğrafınetkisiyle 'sanat ve estetikte
yansıtılan
gerçek'
hakkında canlıbir fikir edinen dönemin
sanatçısıve okuyucusu,
sosyal bir realite olarak hayat
karşısındapasif ve seyirci
konumundadır.Çünkü; dönemin idari
yapısı gereğisosyal ve politik konular ele
alınamadığıiçin 'sanat sanat içindir' ilkesi
benimsenmiş,pozitivistverealist dünya
görüşününetkisiyle dini
duygularınıda kaybedip bir
boşlukduygusuna
kapılanbu
kuşaksanata adeta 'din' gibi
sarılmıştır.Realist
akımın hız kazanmasıve Tanzimat'tan
önce bilimsel alanda
başlamışolan çeviri
çalışmalarınınbu dönemde daha çok
şiir,roman, tiyatro ve felsefe
sahalarınada
yayılmış olmasıbir
çeşit'tercüme
üslfıbu'nun
meydana gelmesine sebep
olmuştur.Batılı
duygu ve
düşünceleriyeni terkipler ve
söyleyişlerleifade eden bir
anlayış,
Türk
edebiyatının temalarınıda
değiştirmiş, batılıeserleri taklit eden
Servet-i Fünuncular, bu 'yeni bir üslüp' yaratma
çabasınıntakipçisi olurken kimi
zaman
aşırıya kaçnıışlar,bireysel duygu ve
düşüncelerikendilerinden öncekilere
göre daha
sanatlıbir üslupla
işlemişlerdir....
Duyguların
tasvir ve tahlili, realiteden
uzaklaşma,hayal
kırıklığı,hülyadan
ve ütopyadan
hoşlannıa, karaınsarlık, şiirdemüzikalite
arayışıve
Fransız şiirinden aktarılan nazımbiçimleri, nesirde
ağır,süslü
anlatımve terkipli cümleler bu devir
edebiyatının
en önemli muhteva ve üslup
özelliğini oluştururlar.Servet-i
Fünfıncularıönceki
kuşaklardan ayıranen önemli özelliklerden biri
;
aşırı batı hayranlığıve
taklitçiliğiiçinde dini ve milli gelenekten de
ayrılmışolmalarıdır.
Kendilerini, içinde
bulunduklarısosyal, siyasi
koşullarve ruh halinin
de etkisiyle,
yaşadıkları sıkıcıortama ve
eşyaalemine
hapsedilmişgibi hisseden
Servet-i Fünuncularda, ne
NamıkKemal'in
kahramanlıkduygusu ne de Abdülhak
Haınid'in varlığın sırlarını araştıran
metafizik
endişeler vardır.Panoramik bir
bakışlabelirlenen ve Celal Sahir
Erozan'ın yetiştiğive
varlık gösterdiğibu tarihi, siyasi ve edebi ortam içinde;
ı896 tarihinde Servet-i Fünun
Dergisi
etrafındatoplanarak, Recaizade Mahmut Ekrem' in h imayesi
altında kurulmuşolan;
şiirvadisinde Tevfik Fikret, Cenab
Şehabeddin,nesir
sahasındaHalit Ziya
Uşaklıgil,Mehmet Rauf, Hüseyin
Yalçıngibi zirve
şahsiyetlerinyer
aldığı
bu
yapılanınadao, Servet-i Fünun edebi
topluluğununen genç üyesidir ..
ı
883-
ı935
yılları arasında yaşayanCelal Sahir Erozan;
'kadın şairi', 'şair-i nisa','aşk şairi','feminist
şair'gibi
sıfatlarla anılagelen ilginç bir
isiındir.Servet-i
Fünfın,
Fecr-i Ati, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet döneminin ilk devresinde pek çok
edebi, sosyal ve kültürel harekete
katılanve
devamlıbir
arayışiçinde olan Celal
Sahir'i belli bir döneme oturtmak oldukça güçtür. Türk
şiirtarihinin, sosyal ve
siyasi hadiselere paralel olarak
sürdürdüğü yenileşmeve
arayışdönemini
şahsındatemsil etme
özelliğinigösteren Celal Sahir Erozan, hep
yeniliğeve
değişime koşangenç bir ruh
taşır.ı
90
ı'de Servet-i FünOn
Mecmuası'nın kapanması, aynıadla
anılanbu edebi
toplululuğun
da
dağılmasınasebep
olmuş; gelişentarihi, siyasi ve sosyal
hadiselere
bağlı
olarak
İstanbul dışında,
edebi fikri faaliyete
taşra temsilciliği
görevini
İzmir
ve Selanik
üstlenmiştir
.... Bundan sonra Türk
aydınını meşgul
eden
--eırönemli-ııresete-'Türk-Bi+i'n-in--sadeleştirilmesi-ve-bağıınsızhğıd ır;
Esasmda, d il-- ·
konusu ve dile
ilişkinmeseleler o dönemde bütün Türklük aleminin ortak sorunu
durumundadır.
Nitekim, konu ile ilgili
tartışmalara Doğu. Türklüğündende
katılanlar olımış,
dil ile ilgili meseleler
çeşitlizeminlerde ele
alıııır, konuşulurve
tartışılır
hale
gelmiştir.
XX.
yüzyılın başlarında
imparatorluk bünyesindeki bütün
unsurlarca sürdürülen
II.Abdülhaınit aleyhtarlığıve
ardındanII.
Meşrutiyet'leberaber matbuatta bu sefer kaba bir
mizalı furyası başlamış,sözde hürriyetin
sarhoşluğu
içinde
meydanısloganlar, içi
boşnutuklar ve
aşırıtutum ve
davranışlar doldurmuştur.Bütün bu siyasi ve sosyal sürecin
ortasındagerçek ömrünü
tamamlayamadan sona erdirilen Servet-i Fünun hareketi
değişikbir isimle yeniden
kendisini gösterir. Sahneye
çıkanisim, bu sefer Fecr-i Ati'dir.
Fecr-i Ati, Servet-i FünOn'un
devamı
ve Milli Edebiyat'a
geçişte
bir ara
devre ve köprü
olması bakımındanönemlidir. Celal
Salıir Erozan'ında
aralarındabulunduğu
ve
kurucularından olduğu
Fecr-i Ati'ciler,
farklılık
ve yenilik
iddiaları
taşıyan
bir beyanname ile ortaya
çıkarlar. Edebiyatınözü olan
'bayağıpropaganda
vas1tas1 haline
düşmemek'konusunda ortak bir
görüşesahiptirler.
Topluluğunüyeleri 'güzellik' fikrinde
ısrarlıve
kararlıbir
tavırortaya
koymuş,zaman içinde
aktif siyaset ve
başkayönde hareketler içinde yer
alınış olmalarına rağmen58
NESRİNT. KARACA
II.Meşrutiyet'in getirdiğihürriyet
sarhoşluğuiçinde, politik bir havaya giren
edebiyatı
bir süre için bile olsa çirkin propagandaya
düşmekten korumuşlardır. II.Meşrutiyetdönemi, siyasi
hayatımızın olduğukadar sosyal ve kültürel
hayatımızın
da bir çok
değişikliklereve yeniliklere sahne
olduğubir devredir.
Basın-yayın hayatının
da, zenginlik ve
çeşitlilik gösterdiğibu dönemde
sayıları
yüzleri bulan gazete, dergi, mecmua ve risale gibi
yayımlar meydanı doldurmuştur.Önce tamamen bilimsel ve kültürel bir faaliyet olarak
başlayan
'Türkçülük'
hareketi, Balkan Harbi yenilgisinden sonra
aynızamanda siyasi bir
akımhaline
gelir.
Türkçülüğün teşkilatianmadevresi ise 1908
yılındaTürk
Derneği'nin kurulmasıyla başlamış,dile yönelik
çalışmalaryapan bu dernek kendi
adınabir de
dergi
çıkarmış,1913'te ise
dağılmıştır.1911
yılındaTürk Yurdu
kurulmuşve kendi
adıyla, çeşitli aralıklarla
günümüzde de devam eden bir dergi
çıkarmıştır.Halka
Doğru
(1913) ve
Türk Sözü
(1914),
Türk Yurdu'nun
diğer yayın organlarıolup,
geniş
bir örgütlenme ile yurt
sathına yayılanTürk
Ocakları(1 912) ve
Türk Bilgi
Derneği
(1 913) ile birlikte, milli hareketin ve milli
edebiyatın genişbir
aydın tabakası tarafındakabul görmesini
sağlamışlardır.1911 'de Selanik'te
yayınlananGenç Kalemler dergisi 'Yeni Lisan' hareketini
başlatmışve bu
şuurunbüyümesini
hızlandırmıştır.
Bütün bu
oluşumlarve
yapılanmalariçerisinde, merkez
şahsiyetolarak
beliren Ziya Gökalp'in
etrafındatoplanan bir çok
şairve
yazarınyer
aldığıkadro
içinde Celal
Sahir de
vardır.Sultanahmet'teki evinde düzenli
olarak
gerçekleştirilen toplantılarda
Ziya Gökalp'in
Türkçülüğün Esasları adlısistematik
eserinin
temellendirildiğisözkonusudur.
Tarihi seyir içinde,
edebiyatın yanı sıradönemin siyasi ve sosyal
hadiselerine paralel olarak siyasi hüviyet
taşıyankültürel faaliyetlerde de bulunan
Celal Sahir'i, 1908'de ilan edilen II.
Meşrutiyet'tensonra 'Türkçülük' hareketi,
'Yeni Lisan' ve 'Milli Edebiyat'
akımlarıiçinde görüyoruz. Türkçenin
sadeleşmetarihinde önemli bir yer tutan Yeni Lisan Hareketi, Genç Kalemler ile
başlayıp gelişmiş,edebi olmaktan çok fikir,
düşünceve sosyal bir alan olarak
Meşrutiyet yıllarınayeni bir perspektif
kazandırmıştır. Başlangıçtabilimsel bir karakter
gösteren
'Türkçiiliik',
Balkan Harbi yenilgileri ve
İmparatorluğun
yok
oluşa
sürüklenen
çöküşüsürecinde, tek reçete
niteliğindesiyasi bir tez ve formül olarak
öne
çıkmış,yeni Türk Cumhuriyeti'ni temeliendiren unsurlardan en önemlisi
olmuştur.
Böylece, Servet-i
Fünfın
ve Fecr-i Ati döneminde;
kişisel
duygular, ortak
duyuş tarzı
ve ternalara yönelen, Servet-i
Fünfın' uncularınen genç üyesi olan,
Fecr-i Ati'nin ise
kurucuları arasında
yer alan Celal Sahir Erozan,
belirtildiği
gibi
'Yeni Li san' ve 'Dilde
Sadeleşme'hareketleri içinde yer
almışve
çeşitlitartışmalara katılmıştır.
Türk
Ocağı'nın kuruluşundansonra giderek daha siyasi bir
niteliğe
bürünen Türkçülük
akımınınen
ateşli taraftarlarındanbiri
olmuş,dernek
ve
yayıncılık çalışınalarında bulunmuştur.Celal Sahir Erozan, Milli Mücadele'yi ve Mustafa Kemal'i destekleyenler
arasında
oldukça dinamik ve samimi bir portre
çizmiş,Atatürk' ün
yakınçevresinde
bulunmuştur.
'Harf
İnkilabı
Komisyonu' üyelerinden biri olan Celal
Sahir, Türk Dil Kurumu'nun
kurucularındanolup, birinci ve ikinci Türk Dil
Kurultayiarında
önemli
görevler
üstlenmiş,Terim ve
IstılahKolu
Başkanlığı yapmıştır.Sosyal, siyasi ve tarihi bir panorama
eşliğindeedebi ve fikri portresini
sunmaya
çalıştığımızCelal Sahir
Erozan'ı;1911
yılındaSelanik'te Ziya Gökalp,
Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem'in bir araya gelerek
çıkardıkları
Genç
Kalemler dergisinde
başlayan'Yeni Lisan Hareketi'nden önceki süreçteki dil
tartışınaları ortamında
yani Cumhuriyetten önceki konumu çerçevesinde ele
alıp,Servet-i
FünfınDergisi, Türk
Derneği'nin aynı adlıdergisi ve Hak Gazetesi Edebi
ilavesinde yer alan
yazılarındanhareketle bu konudaki
görüşleriüzerinde
duracağız.
Celal Sahir
Erozan'ınDilin
SadeleşmesineYönelik
Düşünceleri'Dilde Türkçüli.ik' temeline
dayalı millileşıneve
sadeleşmehareketleri daha
önce bilimsel
çalışınalardaön plana
çıkanbir konu
olmuştur.1908'den sonra ise
özellikle
"Lisanın Sadeleşmesive Tasfiyesi" hususundaki
tartışmalarave gazete
sütunlarındaki
edebi ve fikri
yazışmalara,Servet-i
Fünfın, Sırat-ıMüstaklm
-
dergılerıile
ıTiiTiiyetÇiTıK-esasına-oayalı ılk teşelilllTotanTü
rı< Derneğı ve-ayı1Jac!Ti---yayın organı
merkez
oluşturur.Celal Sahir de dönemin
bazıisimleri ile birlikte, 1909
başlarındanitibaren
yoğunlaşan tartışmalara katılarak
Servet-i Fünun'da
yayınlanan bazıedebi
tartışınave sohbetlerde edebiyat,
şiir,lisan, dil, Türk dilinin
sadeleşmesive tasfiyesi gibi
konularda
düşünceleriniortaya
koymuştur.Servet-i
Fünfın Mecmuası'nda "Lisanımız" başlığı altında yayınlananüç
ayrı
makalesinde dil konusunu irdeleyen Celal Sahir; daha önceki dil
tartışmalarından kısaca
bahsederek son
tartışmalarlailgili
eleştirilerinidile getirir.
Bu konunun 'müebbed
ınesele'lerden biri olarak süre
geldiği,dil
tartışmalarındaEdebiyat-ı
Cedide'den yani Servet-i Fünun'dan beri iki
görüşünetkili
olduğunubelirtir.
Bunlardan birincisi;
"lisanınen
kıymetdarsüsleri adeta
ecza-yıhüsn-i
cazibesi olan ara bi ve farisi kelimeler ve terkiplerden asla
istiğna edilerneyeceği"60
NESRİNT. KARACA
fikir
hayatımıziçin gerekli olmayan , dilin ifade ve
imkanları bakımındanihtiyaç
duyulmayan
kısımların,özellikle 'terkip'lerin
atılması düşüncesidir.Konuyu,
'lisanınhürriyeti' ve
'tekaınül'yönünden ele alan Celal Sahir; bu
makale serisinde, dilin
sadeleşınesimeselesinde
değişikfikirlerle
tartışmaya katılan:Halil
RüşdiBey,
Kazan'lıAyas Bey, Süleyman Nazif, Ali Nusret Bey,
Hüseyin Cahit Bey, Cenab
Şehabeddingibi
isiınierin görüşlerineyönelik
cevaplarını
dile getirir.
" ... Fikrim, hiç bir zaman
lisammızısefil ve üryan yapmak
değildir."
diyen
Celal Sahir; yetkin dillerin birbirlerinden kelime alabildiklerini, dilimizde fikir ve
düşünce ihtiyacını, kısaca kavramları karşılayacak
yeterli kelime
bulunmadığınıve
bunun bir eksiklik
olduğunuifade eder. O'na göre, her milletin dilinin
zenginliğive
işlevi,onu
konuşanbireylerinin
uygarlık,fikir ve
düşüncedüzeyi ile
doğru orantılıdır.Servet-i
Fünfın'un
ana
ilkesi
'sanat sanat içindir'
düşüncesinintemsilcilerinden biri
olmasına rağmenCelal Sahir'in bu dönemde dilde
sadeleşıne taraftarı olması,aruza
karşıhece
vezııiniöne
çıkarınasıdikkat çekicidir.
İlk
makalede üzerinde
durduğu
konulardan biri Mehmet Emin'in (Yurdakul)
Tıirkçe Şiirler'i
ve Abdülhak Hamid'in
Nesteren'inden
örnekler getirerek
bunlarınhece ile
yazıldığınıgöstermesi ve
Türkçe
Şiirler'de
kullanılandilin daha berrak
olduğunu vurgulamasıdır.
Dilin,
kişilerinarzusu ile
şekillenemeyeceğini, Osınanlılığın,milletin
değil hanedanın adı olduğunu,dilimizi öbür lehçelerden
ayırmak
için
'OsmanlıTürkçesi'
adlandırmasının doğru olacağınıbelirtir.
Dilimizin 'mürekkep' bir lisan
olduğu iddialarınada
karşı çıkarak,dillerin basit
veya mürekkep gibi bir
ayırımlanitelemenin
doğrubir
yaklaşım olamayacağını,Arapça ve Farsçadan
alınankelime ve kelime
gruplarınındilimizin mahiyetini
değiştirıneyeceğini
ilave eder. ..
O'na göre;
'Mıiterakkilisanla 'm hepsi yabancr dillerden kelime
almışlarancak onlar a!drk!arr kelime/ere 'tamamiyle' tasarruf
etmişler;biz ise dini ve
sosyal tesirler altmda
a!dığrmrzkelime/ere kendimizi 'tabi'
kılmrşrz...
Bu
karmaşıkve hazin durum, dilimizin
öğrenimini
de
zorlaştırmaktadır.
Öncelikli gayemiz, bu
kelimeleri
kendimalımızyapmak
olmalıdır.Zaten bu bir milli
şuurmeselesidir ve
bizde milli izzet-i nefis ve bilinç
uyandıkçabu da
gerçekleşecektir.Celal Sahir;
"Lisanımız" başlıklıikinci makalesinde, dilimizin zaman içinde
zaten
sadeleştiğini,Türkçe kelimelerin
kullanışınıngittikçe
arttığınıbelirtir ve
asılbundan sonra çok dikkatli
olmamız gerektiğine işareteder; 'Bundan sonra
lisanımıza
girecek
yeni
bir
kelime
ancak
kat'i
bir
ihtiyaç
üzerine
girebi lmelidir' ... diyerek
'anlaşılmamak'meselesinin
yalnızdile
bağlı olmadığı"Yabancı
kelimelerin
çokluğundanve bu yüzden
hasılolan
anlaşmazlıkile
fikirce ve manaca yüce fikirleri kavrayamayacak seviyeye
yükselemeyiştenanlamamak ayrı ayrı şeylerdir"
diyerek,
anlaşılır olmayanınifade mi yoksa fikir
mi
olduğukonusuna dikkat çekerek bu
ayırımıokuyucunun kültür seviyesinin
belirleyebileceğine işaret
eder.
İnsanın
ana dilini
doğru,
güzel ve yerinde
kullanması
kültür seviyesi ile
ilgilidir: "Zaten her lisamn
ketimatıonu tekellüm eden
insanlarınseviye-i
medeniyye ve fikriyyesiyle mebsuten mütenasip olmak zaruridir .. " derken bu
hususu
vurgulamaktadır.Edebi dilin
sadeleşmesikonusunda,
edebiyatçılarınyeni
kelime ve ifade
şekillerineihtiyaç
duyduğunubelirten Celal Sahir'in kendisi gibi
dilde
sadeleşme taraftarı olanların yanlış anlaşıldıklarınıda sezdiren;
"Lisammızdaistiklal
arayanlarınonun ne Arapça, ne Acemce, ne
Fransızca,ne de
Çağatayca olmasınıarzu etmedikleri
şüphesizdir...
Lisammızınkendine has bir
tavrıelbette
vardır
... " diyerek Genç Kalemler'den daha önce
aynıtezleri
savunduklarıhalde
pek
anlaşılamadıkları serzenişindebulunur.
Celal Sahir, Halil
RüşdüBeyefendiye cevap
niteliğindeki "Lisanınıız" başlıklıüçüncü makalesinde de; benzer
açıklamave teklifler üzerinde durarak dil
meselesinin bizim için hayati bir önem
taşıdığınıve
Edebiyat-ıCedide döneminde
'dil' konusunun iki yönde ele
alındığını hatırlatır.Bunlar; "lisamn en
kıymetdar
süsleri hatta
ecza-yı
husn
ıi cazibesİ"
oldukları ıçınönemli
gördüğüArapça-Farsça kelime ve
taınlaınalardan vazgeçilemeyeceği düşüncesi, diğeriise bunlardan gerek
duyulanların bırakılıp,kalan
kısımların atılması-yani"bir tasfiye-'i/isan"
yapılınası görüşüdür.Celal Sahir'e göre dilde
sadeleşınede tanıbir tasfiye yoluna gitmek
hatalıolabilir. Çünkü; "Bir
takımkelimeler var ki, biz onlara fil-hakika her vech ile
merbut ve
muhtacız... onlar gittikçe yükselen seviye-i medeniyye ve fikriyemize
göre yeni yeni
bazı şeyleriifadeye
yaramıştır... "
Dilde
sadeleşınenin yanında olduğunuvurgulayan Celal Sahir, bunun da bir
eğitim,
kültür ve
bilinçlennıemeselesi
olduğuüzerinde durur. Dilin
gelişiminibuna
bağlayarak;"gazetelerin en birinci vazifesi,
yazacakları şeylerinhepsinin
miimkıin olduğu
kadar çok kimse tarafindan okunup
anlaşrlmasmıtemin etmektir.
İşte
lisanm
sadeleştirilmesi
bu nokta-i nazardan elzemdir .. " derken, "lisanm
sadeliğinin
yalmz gazete makalelerinde
lazım" olduğunun aniaşılmaması gerektiğini,"bilakis ilim ve fen !isan mm da tamamen
sadeleşmesiiktizii
ettiği"ni
de ilave eder.
Taıiışılan
konulardan biri de
iınla
meselesidir. Celal Sahir:
"İmlanm ıslahı
önce hwjlerin
ıslahma bağlıdır.Bu
ıslahharflerin
ayrı ayrı yazıimalarımte 'min/e
olur" diyerek, adeta harf
inkilabına işaretetmektedir. ll.
Meşrutiyet'in ilanından62
NESRİNT. KARACA
Edebi"
1
Edebiyat
Yoksulluğu adlımakalesinde de,
aynıkonuya
değinilmiştir.;Celal Sahir,
ayrıcaedebi eserlerin dil
bakımından halkınseviyesine indirilmesinin
veya halkm o seviyeye yükseltilmesinin
uygulamasımümkün olmayan bir
görüş olduğunu, yapılmasıgereken
şeyinArapça, Farsça terkipierin
azaltılmasıve
giderek
kullanılmamasıve Türkçe
karşılıklarıbulunan
yabancıkelimelerin
ayıklanması olduğunun altını
çizer.
Türkçenin
sadeleşmekonusunda bilim ve fen dillerinin tamamen, edebi dilin
ise 'tedricen'
sadeleşınesi gerektiğiniifade eden Celal Sahir'in bu üç makalede yer
alan
görüşleri şu şekildeözetlenebilir:
Lisanı sadeleştirmek
elzemdir.
İmla
meselesini halletmek
lazımdır. İmianın
ıslahı,
önce harflerin (hurfifun)
ıslahına bağlıdır.Bunun için harfleri
ayrıyazmak
gereklidir. Bu konuda memleketin
şairve
yazarlarıseferber
olmalı,Maarif
Nezareti öncelikle bu meseleleri
halletmeğe çalışmalıdır."Biz kendi terkiplerimizden
nıemnunuzve lisam
sadeleştirmekistiyoruz.
Başkalamu
taklit etmek arzumuzun haricindedir .. "diyen Celal Sahir, 191
ı yılındaSelanik'te Genç Kalemiere
Mecmuası'nın başlattığı,"Yeni Lisan" hareketini
baştan
beri
kaçınılmaz olduğunuTürk
DerneğiDergisi'nin
ı909'da çıkmaya başlayan,ilk
sayısındayer alan ve beyannamenin 9.maddesinde ifadesini bulan
açıklamada
da
vurguladığınıbelirterek: "Osmanh lisanmm Arabi ve Farisi
lisanlarmdan
ettiğiiskifade
gayr-ı nıünker bulunduğundanve Osmanh Türkçesini
bu muhterem !isan/ardan tecrit etmek hiç bir Osmanimm hayalinden bile
geçmeyeceğinden,
Türk
Derneği;Arabi ve Farisi kelimelerini bütün Osmanh/ar
tarafindan kemal-i
sıihületle anlaşılacakvechile
şayi olmuşlarmdanintihab
edecek ve binaenaleyh mezkur
derneğin yazacağıeserlerde
kullanacağı!isan en
sade Osmanh Türkçesi
olacaktır. "dediğini hatırlatır.Türk
Derneği'ni toplantılarındabu ilke çerçevesinde dille ilgili konular
görüşülmekte, ağırlıklı
olarak dönemin
edebiyatçılarının katıldığı çeşitli tartışmalar yapılmaktadır.Celal Sahir de, 5
Ağustos ı326
1 ı
9
ıO tarihinde
gerçekleştirilenbu
toplantıların
birinde
şunlarıdile
getirmiştir:"Derneğimizin
geçen haftaki
toplantısmdaTürkçe yaz1 dilinin
sade!eşmesiiçin
bazısözler
söylemişve nizanmamesindeki
işlerinen büyüklerinden biri de bu
olan ve herkese
Tıirkçemizinsüs diye üzerine konduru/an yabancr ve
iğretişeylerden
kurtulunca daha sevimli
olacağrmgöstermek için bu yolda
yazılmrşörnekler meydana çrkarmasmr ve hele büliin resmi
yazılarmböyle
yazrlmasmıteklif
etmiştim.Bazr
arkadaşlarımbirden
bire
dili
değiştiriyorımıscmdrlar ... Halbuki bu i/men imkansrz bir
şeydir.Dillerin
değişmesininnelere tabi
olduğunu bilirim. Biz bugün Türklerin pek çoğu tarafindan kullamlan konuşmadili ile yazr dili arasmdaki büyük
ayrrhğrazaltarak ikisini birbirine
yaklaştmnağahalledebileceği
bir
bilnıece olmasından kurtulmasına uğraşacağız.Benim
istediğim yalnız
budur. "
Tartışmaların
giderek
hararetlendiğininve Dernek üyelerinin kendi
aralarmda bile
aniaşamamış olduğunugösteren bu durum
kısa.bir süre sonra
bozulmuş
ve
derneğin dağılınasmasebep
olmuştur.Türk
Derneği'niyeniden
yapılandırma
hatta kurma
çalışmalarısonuç
vermemiş,dil konusunda sürüp gelen
tartışmalar başka
zeminlerde
sürdürülmüştür.Değişik
edebiyat ve dil
aniayışmasahip kalemlerin sürüp gelen, bazen de
aşırıya
kaçan
tartışınalarına,Celal Sahir "Müebbed Mes'ele
Etrafında" başlıklıbir
başka yazısıyla katılır.
'Genç
edebiyatçı/arın yakınzamana dek dünkülere batzrmaktan zevk
aldzklan
iğnelerinisinirleriyle bileyip birbirlerine saldzrdzklarznz, bu
iğne/erinzehir/i uçlarznda kibir, alay, küçümseme,
aşağzlama bulunduğunu,hepsinin
kendilerini haklz
gördüğünü'kaydettikten sonra
"müebbed mesel e"
dediğidil
sorununa geçerek;
düşünceleriyle değilama
üsluplarıylaedebiyatta geriye
dönüşhareketi yapan ve dikkat çekmek isteyen bir kaç
kişibir yana
bırakılırsaherkesin
dilde
sadeleşme
isteğinde bulunduğunuyani
'maksatzn bir rivayetin muhtelif'
olduğunu
belirterek
düşüncelerinisürdürür. Dönemin zihniyet profilini
yansıtanve
çarpışan görüşlerin
mahiyetini gösteren bu uzun
almtıyı aktarıyoruz:Fakat gariptir ki, niyetleriyle ve yazzlarzyla bu gayeye !eveccüh eden
ekseriyet ayrz ayrz yollar takibediyor; birbirini tammzyor,
anlamıyor ve ilhamediyor. Bunun misallerini uzaklarda
aramağahacet yok, pek yakmdan
bahsedelim;
'Tıirk Derneği teşekkül
edüp lisana aid
düşüncelere başlaymca,
evvela gençleri sade lisana
rağbetetmedikleri için muahaze ediyordu. Aynz
gençler bir tarafian sade Türkçeye mu 'ter iz olmakla beraber
diğertaraftan
şüphesiz
üsluplarmda diinkii edebiyafa nispetle pekfark olunacak surette fazla bir
sadelik, kalemlerinde Türkçe kelime/ere , terkiplerden ve manaya
boğan alayişlerdenazade cümle/ere bir uahabbet
aşikaroluyordu.
Daha garibi, 'Genç Kalemler' in
fişara başlazup,lisam fazla yüklerden
kurtarmak içün kat
'i
kanunlar vaz 'etmek cesaretini gösterirken bundan
başka birmaksadz olmayan 'Türk
Derneği' müteşebbislerinilisam
Çağataycayapmak
istemekle ilham ediyordu. Ve tesadiifiin ne tuhaf bir istihzaszdzr ki, hikayelerinde
sadefiğe pek yaklaşarak kalemini herkese sevdiren Yakup Kadri Bey, bu bahsedair ya::zlan
şeylerinen mudhiki olmak
şerefiniebediyyen muhafa::a etmesini
tememıi ettiğim yeni lisana pek yakm bir üslupla yazzlmzş son 'Netayic' isimlimakalesindeki ' ... biz
Osmanlıyzz
ve bu Osmanlz lisamdzr.
İstiyorlar
ki bi::
Çağatay
olalun ve
Çağataycasöyleyelim. Hayzr, bu kabil olma.vacaktrr' cümlesiyle yeni
!isan
miiteşebbislerineaynz isnatta bulunuyor. Makalelerinin birinde, en•elce yeni
!isan
müteşebbislerinin Çağatayca tara.fiarlzğzylailham
ettiğive kendisinin
64
NESRİNT. KARACA
tasfiyeciler
vasfeylediğikimseleri hareketlerinde yeni lisancilardan daha makul
gören
Köprüiiizade Mehmet Fuat Bey, bu bahse dair Servet-i Fünun 'da
neşrolunan
son makalesinde
'lisanımrzmecra-yi tabiisini takiben daima
sadefiğe doğruilerlerken ona
şimdidenmiifrit bir
şekilvermek, iyi veya fena her ne olursa
olsun
altıyüz senelik bir mahsul-i içiimaiye bir kaç
kişininkeyf ü hayaline göre
tebdil-i mahiyyet etiirmek bence mahz-r hayaldir.
İstikbalin lisanı; -Çağatayca,
Türkmence kelimelerden ari
olduğukadar
bilıizumu faide
elfaz-ıecnebiyyeden
nlUan-a
olacaktır-diye biraz da zevkrme muvafik surette gelecekten haberler
verdikten sonra
'lisanımrzmparlak bir istikbale namzed
olduğunave o tekamül-i
tariki hiç bir
şeyinihlal
edemeyeceğinemu 'tekidim.
Yeni !isan cereyam
sadefiğe doğrumütemadiyyen ilerleyen
lisanımrzmbu
hususta
ki
hatve/erini biraz !esr
i
'den
başkahiç bir netice husule getiremeyecek
zannediyorum. Ve
iştebu nokta-i nazardan, bu yeni
cereyanınvücuda
gelmiş olmasınımuarrz, fakat samimi bir nazar-1 takdir ile
temaşaetmekteyim ... diye hiç
bir zaman
şıiphe etmediğimbir hakikatr, lisanm -ve/ev ki, tedrici surette
sadeleşmesi
taraflan
olduğunuilan ediyor.
Bütiin bunlardan
anlıyoruzki, herkes
lisanın sadeleşnıesiarzusundadrr. Ve
her nokta-inazardan terôkkimizin
anahtarıbudur ... "
Kaynaklar:
Ercilasun, Bilge;
İkinci Meşrutiyet
Devrinde Tenkit:
1. Tiirkçü Tenkit,
Türk
Kültürünü
AraştırmaEnstitüsü
Yayınları,Ankara-1995.
Erozan, Celal Sahir;
"LisanıınızI",
Servet-i
Fünım,C: 37, S: 951, s.227-230; 1325
1
ı909,
"LisanıınızII",
Servet-i Fünun,
C: 37, S: 952, s.243-246;
ı325
1
1909
"LisanımızIII-Halil
RüşdüBeyefendi'ye",
Servet-i FiinCm,
C: 37, S:
953, s.258-262; 1326
1 ı
910, "Müebbed Mesel e
Etrafında",Hak Ga=etesi
Edebi Ilavesi,
26 N isan 1328 /19
ı2,
"Kaht-ıEdebi",
Servet-i Fiinün,
C:32,
S:927
Karaca, Nesrin T.;
Celal Sahir Erozan
Hayatı-Dönemi-Eserleri, M.E.B.Yayınları,Biyografı
Dizisi,
İstanbul-1993.
Karaosmanoğlu,
Yakup Kadri; "Netayic",
Rübap,
S:ı4,19 Nisan 13281
ı912.Levent, Agah
Sırrı;Türk Dilinde
Gelişmeve
SadeleşmeEvre/eri,
Türk Dil
Kuruımı Yayınları,