26 TEM M U Z 1994 S A U CUM HURİYET
KULTUR
Ara Güler’in son çalışması ‘Eski İstanbul Anılan’
İstan b u l so n çığlığını atıyor!
İstanbul’un
D A M L A G Ö K DEL
Yıkık mermer mezarlar arasında oynayan hüzünlü ço cuklar, girintili çıkmüh balkon lar, kahveciler, sivri selviler, parça parça gözüken gökyüzü, akşamcılar, kapalı ve kafesli ev ler, kış ayının beyazlığındaki kırlıklar, asırlık taşlar, nefes bı rakmayan yokuşlar, tertemiz Haliç, eski İstanbul mahalleleri ve eski İstanbullular...
Sayfalan çevirdikçe kaybol muş, çoğu bir daha dönmemek üzere gitmiş görüntüler canla nıyor. Bir güzelliğe, bir ayncalı- ğa sahip dönemlerinin sonun cusunun da yitip gittiğinin ayrımına vanyorsunuz. Kay bolan İstanbul’un belki de son çizgilerini, son ışıklanın eliniz de tuttuğunuzu anlamanız hiç de güç olmuyor.
ARA G Ü LE R
İstanbul’un görsel tarihi
Dünyanın sayılı fotoğraf us talarından biri olan Ara Güler,
arkadaşımın ve benim yaşımın toplamından daha fazla olan, neredeyse 50 yıla yakın yaşam deneyimini, kişisel ve profesyo nel birikimini, bu kez İstan bul’a adadığı ‘Eski İstanbul Amlan’adlı kitapta adeta m uh teşem bir gösteri olarak su nuyor. öyle ki sadece bakmak yeterli değil. İnsanın okuması ve değerlendirmesi gerekiyor; çünkü her İstanbul fotoğrafının ardında, zeki bir çift gözün ya kaladığı bir öykü saklı. Kendisi
de‘İstanbul’un görsel tarihi’ni
belgelediğini vurguluyor. İster bugün artık göremediği miz ayrıntıları ammsamak, is ter geçmişi belgelemek, ister bir edebiyat eseri gibi okumak, is terse de genç nesile bir referans kitabı olarak sunmak olarak değerlendirilsin, her yönüyle çok başarılı bir çalışma... Ara Güler, ‘Eski İstanbul Anılan’
adlı kitabım babası Dadat Gü-
ler’e adamış. Ona ilk fotoğraf makinesini aldığı için. Dünya Şirketler G rubu ve Ana Basım A.Ş. işbirliği Türkçe ve İngilizce olarak 2 bin adet basılan kitap, 190 sayfa.
Bitmiş dünyanın çizgileri
Bugün sekiz yüz bine yakla şan negaüfiyle, çok değerli bir arşivin sahibi olan Güler’le, Galatasaray’daki evinde yaptı ğımız söyleşi, kendisinin harita üzerinde bulup da işaretleye- mediği kadar küçük bir adaya yaptığı en son geziyi tartışmak la başladı ve tekrar İstanbul’a ve onun “Bu kitaptaki fotoğraf lar, yaşadığım günlerin bende bıraktığı kaybolmuş ya da bit miş bir dünyadan çizgilerdir”
diye özetlediği son çalışmasına uzandı.
Kendisini, yaşamlarım gül mek, ağlamak, dua etmek, se vinmek, acı çekmek, küfret mek, kısacası yaşayan ve nefes alan o romantikler neslinden birisi olarak gören Güler’e eski İstanbul denilince düşündükle rini, kendisi için neler ifade etti ğini sorduğumuzda şöyle yanıt lıyor:
“Eski İstanbul’un bir roman tizmi vardı. Bunu sokağa adımı nızı attığınız anda hissederdiniz. Sabahçı kahveleri, koltuk mey haneleri, bekar odaları, akşam cılar, fedailer. Bu tipte insanlar vardı. Bugün o adamlar yok. İs tanbul’un bir raconu vardı. Ya şamanın bir şekli vardı. Artık
İstanbul’un nüfusu bir milyon iken şimdi on bir milyon kişi yaşıyor bu şehirde. O tenhalığı kal madı.
On bir milyonun on milyonu zaten İstanbullu değil. Onlar kendi medeniyetlerini kendi anlayı- şlannı getirdiler. Eskiden bir İstanbullu tipi vardı. Oysa şimdi İstanbullu olmayı bilmeyenler ya da beceremeyenler, o geçmişi, birikimi olmayan in sanlar İstanbul’u başka bir İstanbul haline soktu lar. Burası artık başka bir şehir oldu. Kalan bir milyon İstanbullu ise artık azınlık olarak yaşı yor.”
Eski İstanbul’un zarafeti ve inceliği
Hızla ve büyük ölçüde de yanlış bir değişime uğrayan İstanbul, Ara Güler’i fazlasıyla kaygı landırıyor; çünkü o İstanbul’u özümsemiş, onu çok iyi tanıyan ve bunu çalışmalarında da kanı tlamış bir insan. Ona öz bir İstanbulluyla, İstan bullu olmayıp da buna yine de özen gösteren bir insanın arasındaki farkı soruyoruz:
Ara Güler’in ‘Eski IstanbuLAnılan’ kitabında yer alan ‘Tophane’de koltuk meyhanesinde bir sarhoş, 1959’.
Çağ değişti, yaşam değişti... Değişecekti, değişmeliydi de ve
öyle oldu.
Elbette k i benim kuşağım ve benden önceki kuşaklar bir daha erguvanlarla sarılı bir bahçe ka pısının önünden geçemeyecekler, yağmur yağınca kayganlaşan arnavutkaldırımh bir Boğaziçi sokağından inemeyecekler, eski İstanbul sokaklarmda sık sık ratslanan bir tekir kedi kuşkulu parlak gözleriyle duvar m üstün den sizi izlemeyecek, “miyav!”
diyerek önünüzden kaçıp gitme yecektir artık.
Bu sokaklarda artık renk renk, cins cins park etmiş otomo biller, banka ilanları, park
levha-W levha-W
Önsöz yerine sonsöz
ları, trafik işaretleri, duvarlara yapıştırılmış ilanlar...yüzyılımızm sevimsiz boyalarıyla kapatılmış olumsuz bir dünya..
Çağ değişti, yaşam değişti... Değişecekti, değişmeliydi de ve öyle oldu.
Artık ne zaman İstanbul'da fo toğraf çekmeye çıktsam, böyle so kaklardan geçiyorum. Oysa be nim için foto ğ ra f çekmek, içimde hissettiğim dünyayı çekmektir. Belki de yeniden fo to ğ ra f çekebil m ek için estetiksizliğin estetiğini keşfetmem gerekli.
Onun da adı İstanbul olamaz, başka bir şey olur. Bugünkü yeni
kuşak, eskiyi hiç bilmediği ve tah min de edemediği için, İstanbul’u budur, böyledir, böyleydi sanıyor. Eski bir fotoğrafa bakınca da şaşıp kalıyor, “Bu da neresi?” di
yor, çünkü çoğu yer artık eskisine benzemiyor, ya da hiç yok. Kan- dilli'de güneşi perde perde batıran
Yahya Kemal? “Urumelihisan”-
nda oturup da gözleri kapalı İstan bul'u dinleyen Orhan Veli'yi bu değişen İstanbul'la birlikte unut mak gerek herhalde.
İstanbullu olmak bir yaşam tarzuhr, çünkü İstanbul üç gerçek imparatorluğun merkezi ve po tasıdır. Dünyanm başka hiçbir
kentine benzemez. Ne yazık ki, gelecek kuşaklar bu yaşam tartışını hiçbir zaman ¡adama yacaklar.
Zaten yaşayışları ve eğitimleri buna göre değil.
Bu kitaptaki fotoğraflar yaşa dığım günlerin bende bıraktığı kaybolmuş ya da bitmiş bir dün yadan çizgilerdir. Konu İstanbul olduğıu için, sergilemiş olduğum fotoğraflara ek olarak burada belge niteliğindeki röportaj f o toğraflarına da yer verdim. Bit miş ve bitmekte olan bir yaşamın gerçeklerini bu kitapta toplama ya çalıştım.
inanıyorum k i fotoğraf, ya- şantmm bir anını yakalayıp onu gelecek zamanlara ulaştıran bir sihirdir.
‘Akşamüstü Kandilli’den kalkan bir Boğaziçi vapuru, 1965’,ki tap bu fotoğrafla ve altında herşeyi özetleyen bir şiirle bitiyor, o şekli de yok. “N e kadar özen gösterse
de olmaz. Şimdi bir sokağa, İstanbul’a başka bir yerden gelmiş herhangi bir kişinin bakmasıyla benim aynı so kağa bakmam aynı ola maz. Aynı tadı da alama yız. Çünkü benim o sokak ta hatıralarım vardır. İnsanlar hatıralarıyla ya şarlar. Şu köşeyi dönerken şurada sarışın bir kız oturu yordu. Çok güzel bir kızdı o deyip de o sokaktan geçme nin tadı başka. Lalettayin gidip de bakmak başka, işte fark budur.”
Ara Güler eski İstan bul’a özgü o zarafeti ve in celiği aradığını da belirt
meden geçemiyor. Üzülerek “Nizam bile değiş
ti” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor.“Adam ‘otur abi’ falan diyor. ‘Efendim buyrun, oturun’
derlerdi eskiden bir yere git tiğin zaman. Şimdi kibar garson kalmadı. ‘Buyur abi ne istiyorsun?’ diyor.”
Ara Güler’in içinde bir kaşif, bir filozof saklı ve artık dünyanın dört bir bu cağım görmüş bir dünya va tandaşı olarak boğazdaki o çarpık yapılaşmaya karşı neler hissettiğini soruyoruz. Güzelliklerin olduğu kadar çirkinliklerin de bilincinde olduğunu gösteren bir yo rum getiriyor:
“ İstanbul’un modem Roma’nın da olamaya- Ben böyle yüzme 25-30 katlı bir otelin boğazda yükselmesini istemiyorum. Bunu her kim yapıyorsa büyük bir suç işliyor demektir. Bir de o blok apartmanlar var. insanlar artık evlerde değil
sefertaslannda, aralıklarda otu ruyorlar. Bir de bunları ev zan nederek para veriyorlar. Birkaç milyon kirayla da tutabiliyorlar.
Bana o sefertaslarına bir de üstüne para versen oturmam. Ama mecbur kalıyorlar tabii., çünkü yağmur yağıyor. Ama git bak ötekilerine yıkmamışlar, tutmuşlar. Çoğu Avrupa (ilke sinde kaleleri dahi yepyeni koru muşlar. Modem bir bina mı ya pacaksın, git beş kilometre uza ğa kardeşim diyorlar. Geçen gün Bostancı’ya gittim. Ailemin es kiden orada bir köşkü vardı. Şimdi yerine iki tane yirmi katlı blok dikmişler. Şoke oldum. He le o Sarıgazi, Pendik gibi yerler inanılmaz derecede beton yığını olmuş.”
K işiliksiz binalar
Ara Güler, şehirde nerede bir boşluk bulunursa oraya dikilen kişiliksiz binalardan son derece şikayetçi ve çoğunlukla bünu yapanları, hem de para için ya panları lanetliyor:
“ İnanın fotoğrafçdık bile bu kadar mühim değil. Bunlar söy lenmesi gereken çok daha mü him şeyler. Şimdi artık fotoğraf makinemi alıp da sokağa çıktı ğım zaman benim neyi aramam lazım biliyor musunuz? Benim buralarda bir şeyler ortaya çıka- rabilmem için estetiksizliğin es tetiğini keşfetmem lazım. Fotoğ raf çekecek bir köşe bile bırak madılar İstanbul’da. Arabalar park etmiş, trafik işaretleri, ban ka ilanları, elektrik direkleri, elektrik telleri. Şimdilerde ken dime bir köşe bulamıyorum.”
Peki, yeni İstanbul’u nasıl ta nımlıyor, eskisini görmüş ve belgelemiş, üstelik onu yaşamış bir insan olarak:
“ İstanbul son çığlığını atıyor. Sözünü ettiğiniz yeni İstanbul bundan sonra yamyamların İs tanbul’u olacak.” Güler bize doğru dönerek sesini yükselti yor:
Yeni kuşak için üzgün
“Kitabın en arka tarafını aç ve en son fotoğrafın altım oku. Orada bir şey var. Bu fotoğraf nedir? İki tane boş kalmış iskem le ve arka planda bir akşam gü neşi altında vapur gidiyor. Evet işte İstanbul’un vapuru da böyle kalktı. Oku o şiiri hemen, sana her şeyi özetleyecektir.” Şiir şöyle söylüyor:
ve...
günlerden bir gün güzel bir gün batınımda kalktı gemisi eski İstanbul’un Boğaziçi’den
Yeni kuşak olarak bizlerin, İstanbul’un o eski yaşam tarzım hiçbir zaman tadamaya- cağımız için üzgün. Bizlere dö nerek soruyor :“Sizler hiç altı tramvay’ın art arda sıralandığını gördünüz mü?” Yanıt, elbette hayır. “ İşte sîzlere bir referans kitabı” diyor gülerek. “ Tarih teki bilinen İstanbul’un fotoğraf larının bir toplamıdır bu kitap. Belge niteliğindeki röportaj fo toğraflarına da yer verdim. Her fotoğrafın sonunda bir numara vardır. O numaraya arkaya ba karsanız eğer, çekildiği tarihi ve adını belirler.” .
Renkli de çalışacak
Ara Güler’le olan sohbetimiz uzarken onun bir başka yönü nü de keşfediyoruz. Arkadaşı, ağzından, kendisinin Ermenice hikayeler yazdığını kaçınveriyor. Bir gün bunları çevirip yayımlamayı düşündüğünü de. Ancak tüm ısrarlarımıza karşın, içeriklerini, nelerden etki lendiğini bir türlü söylemek istemiyor. Hemen konuyu değiştiriyor.
İstanbul’a adadığı bu kitap gibi başka çalı şmalarının olup olmadığını sorduğumuz da bize kocaman bir Malezya kitapçığı çıkartıyor. “ Eli nizde tuttuğunuz kitabın maliyeti bir milyardır. Eğer ben böyle renkli bir çalışmayı İstanbul kitabı için yapsaydım bu fiyat iki milyara çıkardı” di yor. Kendisine İstanbul’a siyah beyaz fotoğraf ların daha çok yakıştığını söylediğimiz de buna ısrarla karşı çıkıp “Bir de renkli bir çalışma yapa cağım o zaman göreceksiniz” yanıtını veriyor.
Eski İstanbul görüntülerine yer verdiği bu ki tabını oluştururken, fotoğraf seçiminde oldukça zorlanmış Ara Güler.
‘Eski İstanbul Anıları’nı gördüğünüzde siz de artık eski İstanbul’un anımsandığı kadar yaşa yacağının, anımsanırken de bu kitabın eşşiz bir belge olduğunun ayrımına varacaksınız.
Taha Toros Arşivi