• Sonuç bulunamadı

Ermeni teröründen sonra unuttuğumuz kurbanlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ermeni teröründen sonra unuttuğumuz kurbanlar"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f^E M M U Z 1985

MİLLİYET • 9

t- ] ZMİR’in Poligon sem- J[ ! tinde, oldukça zor bu- ---' lunan bir sokakta, kü­ çük bir apartmanın ikin ci ka­ tında oturuyor Saadet Arı »e iki çocuğu...

4 Mart 1981 günü Fransa’ mn başkenti Paris’in ünlü Bastille semtinde, Çalışma Ataşesi Reşat Morali ile bir­ likte öldürülen din görevlisi Tecelli A ri’nin eşi.

Hatırlıyorum, saldınnın er­ tesi günü, Paris’teki Türkler bir protesto gösterisi düzen­ lem işler ve binlerce Türk’ün katıldığı yürüyüşü, Fransız te­ levizyonu, "haber değeri yok” diye görüntülem em isti.

Arı nın evindeki küçük sa­ londa, bütün eşyalar müteva­ zı... El örgüsü, yastık kılıftan dikkati çekiyor. Bir de, kütüp­ hanenin bir rafında c ilt c ilt duran din kitapları.

Bütün dinlerin, öldürmeye karşı çıktığını anlatmakla gö­ revli Tecelli Arı, İlk kez yurt dı­ şında bir göreve atanmış ve 2.5 ay sonra da öldürülmüştü.

Eşini anlatırken, sık sık kocasının duvarda asılı, büyü­ tülmüş fotoğrafına baktı Sa­ adet Arı, “ Hatırladığınız için, teşekkür ederim” dedi.

—“ Nasıl haber aldınız, an­ latır mısınız?”

—“ Gideli 2.5 ay olmuştu. Bir yıl sonra da, biz gidecek­ tik. Radyo söylemiş ama, din­ lememiştik. Gece bir komşu- ftuız geldi. (Sizin soyadınız An mıydı?) dedi. Sonra radyodan duyduk. Ankara’ya gittim. Ce­ nazeleri almaya gidecekler­ m iş, beni g ö tü rm e d ile r. D ışişleri Bakanlığı, lüzum görmemiş. Sonra, tören yapıl­ dı, 12 Mart günü de, İzmir’de toprağa verdik.”

BABASINI HATIRLAYAMIYOR

Saadet Arı, şim di 31 ya­ şında. 1970’de evlenmişler, ik i çocukları olmuş. Babalan vurulduğunda, oğlu Hakan 8, kızı Handan 1.5 yaşındaymış.

Ayağı kırıldığı ve alçıya attndığı için, bir hayli mahzun­ du Handan. Babasını hatırla­ mıyordu. Hakan İse okulday­ dı, görüşemedik.

—“ Sonra ne oldu?" — “ Bana, 765 bin lira ikra­ miye verdiler. Bir m iktar da, ka yınpederim e verm işle r. Eşim 11 yıl 7 aylık memurdu, hesaplamışlar, emekli maaşı bağladılar. Son aldığım, ço­ cukların maaşıyla birlikte 131 bin liraydı.”

—“ Üç aylık mı?”

—"Evet, üç ayda bu ka­ dar. Başka bir gelirim iz de yok. Eşim öldürüldüğünde Iz- n jir M üftülüğü kampanya aç- tt» ne kadar bağış toplandığını bilmiyorum, üzerine de devle­ tin verdiği ikramiyeyi koyup, bu evi satın aldık.”

• Çalışma Ataşesi Reşat Morali ile

■n ıııi’imiM

birlikte öldürülen Tecelli Ari'nin eşi saadet Arı:

'Tecelli’yi vuracaklarını

rüyamda gördüm d

BAŞLARKEN

1

ÜNYA kamuoyunda, daima tek yanlı ola­ rak işlenen ve 1915 öncesinde, büyük Türk kayıplanna yol açan sorumsuz Ermeni ha- | reketleri...

Sözde Ermeni sorununun, dünya kamuoyuna j yansıtılması ve uluslararası platforma itilmesi ama- I ayla sürdürülen propagandanın ortaya çıkardığı

do-I

yumsuzluk ve fanatik Ermeni hareketinin şiddet aşamasına gelişi...

1

27 Ocak 1973 günü ABD’nin Los Angeles ken­ tinde, Mıgırdıç Yanıkyan adlı fanatik bir

Ermeni’-I

nin tabancasından çıkan ilk kurşunlar ve bu çerçevede ilk şehitlerimiz: Başkonsolos Mehmet Baydar ve yar- | dımcısı Bahadır Demir...

Kişisel görünümlü bu cinayetten sonra, 1975 Lüb- I nan iç savaşı ve Türkiye’de oluşan duyarlı ortamın I etkileriyle, şiddet eğilimi güçlenen Ermeni yeraltı fa-

I

aliyetleri ve günümüze kadar gelen zincirleme saldı- 1 nlar, cinayetler...

I

Bugün ise değişik uluslardan insanların kanlan üstüne sözde Ermeni soykınmı iddialarını kusmak­ tan utanmayan bir avuç fanatik!

Üstelik, “Bağımsız Ermenistan” hayalinin 65 yıl önce canlandınlmaya çalışıldığı Sevres’de...

★ ★★

Bu dizimizde, Ermeni terör örgütlerinin saldın- lan sonucu, yaşamlannı yitiren dış görevlilerimizin geride bıraktıkları yakmiannı konu aldık.

Görev aynmı yapmaksızın, büyükelçisinden ko- | ruma görevlisine, başkonsolosundan şoförüne, ida- | ri ateşesinden din görevlisine kadar, Ermenilerce şehit I edilen görevlilerimizin aileleri ile görüştük.

“Geride kalanların duygulan, yıkılan dünya- a

lan, düşleri asla unutmadıklan ıstıraptan, umanz I Sevres’de toplanan kindarlann hangi masum insan- | lann kanlanna ne kadar haksızca girdiklerini an- lamalan için bir fırsat olacaktır.

H.B

J

Tecelli Arı, Paris’teki gö­ revine gitmeden önce, eşi ve çocuklarıyla bir hatıra fotoğ­ rafı çektirm iş, onu gösterdi bize.

— “ Birkaç fotoğrafı daha var. Eşimden bize kitapları, sevgisi, saygısı kaldı. B irde, vurulduğunda kolunda olan saati bize teslim ettiler, sak­ lıyorum. Zamanı gelince, oğ­ lu m a v e re ce ğ im . Ş im d i, kıymetini bilmez diye, vermi­ yorum .”

— “ Y eniden evlenm eyi düşünmediniz mi?

— “ Niyetim yok. İki ço­ cukla hayat zor ama, göğüs germeye çalışıyorum. Anne­ mi getirdim. Bizimle kalıyor. Bazen Korkuyorum , ama...”

— “ Neden ko rk u y o rs u ­ nuz?

—“ Her yönden olabilir bu korku. Sahibimiz yok, maale­ sef ne Dışişleri, ne başka bir yer arayıp soruyor. Sadece, Ankara’da bir dernek var yıl­ da bir, çocuklar için okul yar­ dım ı gön d e riyo r. B ir de, geçen bayramda İzmir Müftü­ lüğünden aramışlardı.”

Saadet Arı, hiç Ermeni görmemiş, tanımamış. Eşinin Ermenilerce öldürüleceği, ak­ lına bilç gelmemiş.

— “ Beyim de, aradığında, böyle bir sıkıntıdan söz etme­ m işti. Birkaç gün önce ara­ mıştı, oğlanın sünneti için hazırlık yapılmasını istemişti. ‘İzine gelince sünnet ettiririz’ demişti. Ama, ben rüyalar gö­ rüyordum, dikkat etmesini is­ tedim-. 'B ö y le k ö tü kötü rüyalar görüyorum’ dedim.

‘Sıkma canını korkacak bir şey yok’ dedi.”

Şimdi, tek uğraşı çocukla­ rı olmuş, Saadet Arı nın.

Oğlu Hakan, büyüyünce asker olmak İstiyormuş.

— “ Baba mesleğini iste­ miyor, pek kabullenemiyor. Psikolojik bir durum yarattı herhalde, babasının ölme­ si...”

Bizi uğurlamak için kal­ karken, başörtüsünü düzeltti Saadet Arı ve “ Hatırladığımız iç in ” bir kez daha teşekkür etti.

YARIN:

"ÇELİK YELEĞİ, KENDİ

PARANLA AL” DENİLEN

KORUMA GÖREVLİ?!

Saadet Arı, “Sahibimiz yok,

maalesef ne Dışişleri

,

ne başka

bir yer arayıp soruyor. Sadece,

Ankara'da bir demek var; ydda

bir, çocuklar için okul yardımı

gönderiyor

diyor

Bütün dinlerin, öldürmeye karşı

çıktığını anlatmakla görevli

Tecelli An, ilk kez

yurt dışına atanmıştı

k -i f

Paris'e gitmeden önce Aile albümünden kırık bir anı: Tecelli Arı .atandığı Paris'e itilmeden önce bu toplu fotoğ­ rafı çektirmiş Handan, babası öldüğünde 1.5 yaşındaymış.

O

Ss.

Bir basma, iki cocukla Eşini anlatırken, sık sık kocasının duvarda asılı, büyütül­ müş fotoğrafına bakan Saadet Arı. iki çocuğunun, babaları vurulduğunda 8 ve 1.5 yasında ol­ duğunu söylüyor. Kocası öldürüldüğünde 765 bin lira ikramiye almış. Simdi ise 3 ayda bir 131 bin lira eline geçiyor. Saadet An Sahibimiz yok bazen korkuyorum" diyor.

On yılda 31 şehit...

O

N yıl süreyle Türkiye’nin dış temsilcilikle­ rine yönelik sürdürülen Ermeni saldırıla­ rında şehit olan 31 dış temsilcimiz ve gö­ revli şunlar:

27 Ocak 1973 (Los Angeles): Başkonsolos Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir.

22 Ekim 1975 (Viyana): Büyükelçi Daniş Tu- naiıgil.

24 Ekim 1975 (Paris): Büyükelçi İsmail Erez ve elçilik şoförü Talip Yener.

16 Şubat 1976 (Beyrut): Başkâtip Oktar Ce- rit.

9 Haziran 1977 (Vatikan): Büyükelçi Taha Ca­ nın.

2 Haziran 1978 (Madrid): Büyükelçinin eşi Necla Kuneralp, yakını emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu.

12 Ekim 1979 (Lahey): Büyükelçinin oğlu Ah­ met Benler. #

22 Aralık 1979 (Paris): Turizm ve Tanıtma Mü­ şaviri Yılmaz Çolpan.

31 Temmuz 1980 (Atina): İdari Ataşe Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen.

17 Aralık 1980 (Sidney): Başkonsolos Şank Anyak ve koruma görevlisi Engin Sever.

4 Mart 1981 (Paris): Çalışma Ataşesi Reşat Morali ve din görevlisi Tecelli An.

9 Haziran 1981 (Cenevre): Sözleşmeli sekreter Mehmet Savaş Yergüz.

24 Eylül 1981 (Paris): Başkonsolosluk koru­ ma görevlisi Cemal Özen.

28 Ocak 1982 (Los Angeles): Başkonsolos Ke­ mal Ankan.

4 Mayıs 1982 (Boston): Fahri Başkonsolos Or­ han Gündüz.

7 Haziran 1982 (Lizbon): İdari Ataşe Erkut Akbay ve eşi Nadide Akbay.

7 Ağustos 1982 (Ankara): Esenboğa Havaa­ lanı baskını: 7 Türk, 1 Amerikalı, 1 Federal Al­ man.

27 Ağustos 1982 (Ottawa): Askeri Ataşe Atil­ la Altıkat.

9 Eylül 1982 (Burgaz): İdari Ataşe Bora Sü- elkan.

9 Mart 1983 (Belgrad): Büyükelçi Galip Bal­ kar.

16 Haziran 1983 (İstanbul Kapalıçarşı baskı­ nı): 2 Türk.

14 Temmuz 1983 (Brüksel): İdari Ataşe Dur­ sun Aksoy.

27 Temmuz 1983 (Lizbon): Maslahatgüzarın eşi Cahide Mıbçıoğlu.

28 Nisan 1984 (Tahran): Sözleşmeli sekrete­ rin eşi, işadamı İşık Yönder.

20 HazirarTl984 (Viyana): Çalışma Ataşe Yar­ dımcısı Erdoğan Özen.

19 Kasım 1984 (Viyana): Birleşmiş Milletler gö­ revlisi Evner Ergun.

(2)

^T E M M U Z 1985

MİLLİYET • 9

Erm e n i

te rö rü n d e n so n ra

Unuttvmımuz

& TM M E9tt£Sl MM M

#1131

n

U

l f D

#

l f v

i ı #

l i i

y

Hayrı Birler

' İRMİ dört E y lü l'1981 günü, Paris Başkonso---loşluğumuz, silahlı Er-ıhenl teröristlerce basılmış, iJtna işgal edilmiş, içerdekiler azun süre rehin alınmıştı.

Teröristlerin, Başkonso­ losluk binamıza girişte açtık- S n ateş sonucu, koruma gö­ revlisi Cemal Özen ağır yara­ lanmış, ancak bina işgal edil­ diği için tıbbi müdahale yapı­ lm am ış. 8 saat can çekiştik- tensonra, kan kaybından öl- -nüştü.

Cemal Özen, Başkonso­ losluğun koridorunda can çe­ kişirken, eşi Seher özen, An­ kara’daki evinde, lohusa yata­ ğında, bir gün önce doğan oğ­ lunu emziriyordu.

Seher Özen ile Ankara’nın Sebeci semtinde, Ş ehitlik Mahallesi’ndeki evinde

ko-• E ş i Ankara'da oğlunu dünyaya getirdikten bir gün

sonra polis Cemal özen, Paris'te şehit ediliyordu

“ Öldüğü gün, telefon- •-« aramıştı. Konsolosluğun dışında bir yerden aramış, ço­ cuğun erkek olduğunu b ili­ yordu. ‘İsmi ne olsun?’ dedik,

S

ehm et’ dedi. Katta, telefo- oğlanın ağzına tuttuk, ağ­ larsa sesini duysun diye, ama ağlamadı. Oğlunun sesini du­ yamadı.”

— “ Olaydan nasıl haberi­ niz oldu?”

% — “ Radyodan bir şeyler ydum, ama ne olduğunu bilmiyordum. Akşam da ştektrikler kesikti, televizyonu seyredemedik. Zaten ben ya­ sıyordum. Gece arkadaşları geldi, ‘Cemal yaralı’ dediler, şabah da gazeteciler geldi, hatta biri başınız sağolsun gi­ bi bir şey söyledi, ama ben ya­ taktaydım, tam farkında değil­ dim. Evdekiler biliyorlarmış, yeni doğum yaptım, bir şey pfur diye söylememişler. İki Sön sonra öğrendim .”

— “ Siz, doğum İçin mi Ankara’ya gelmiştiniz?” f?; — "Tabii, yoksa eşimin fÖnındaydım. Bir süre sonra # , Cemal gelecek, bizi ala­ caktı zaten. Ama olmadı, bu- p y a cenazesi geldi.”

— “ Silahsız olduğunu ne­ reden öğrendiniz?”

i — “ Telefonda anlatmıştı. Orada, Kaya Bey’Ie {maiyette başkonsolos Kaya İnal) tartış- » İş ia r. Birisinin üzerini ara- iiış, adam da gitm iş, şikâyet liş Cemal'i. Kaya Bey ça­ lış , ‘Polissen, polisliğini S’ falan demiş. Cemal de si­ lenm iş, silahını çıkarmış, ıış masanın üstüne. Polis­ ler, zaten elçiliklerim izde hiç dikkate alınmaz ki. Konsolos­ luk dışına çıktığında, tabanca Sile taşıyamıyordu. Cemal’in Üâris’te çelik yeleği bile yok- Konsolos Bey’den iste­ m işti de, ‘İstiyorsa, kendi pe­ risiyle alsın, biz veremeyiz’ dem işti.”

Şehit eşi Seher Özen

,

Dışişleri Bakanlığı’ndan bugüne kadar kimse­

nin kapısını çalmadığını söylüyor...

Çelik yelek isteyen Cemal Özen’e Konsolos, “İstiyorsan, kendi

paranla al” demiş...

— “ Peki, bakanlık, eşiniz şehit olduktan sonra, ilgilen­ di mi bari?”

— “ Bakın, ben bugünümü Banker KastelH’ye borçlu­ yum. Bir gazete aracılığıyla, iki milyon Hra gönderdi, yar­ dım olsun diye. Emekli San­ dığı 60 bin lira para ödedi, Ce­ m a lin 8 yıllık birikm işi diye. Dışişleri Bakanlığı da 750 bin Hra tazminat verdi. Bu paray­ la, şim di oturduğumuz evi al­ dım. K astelll’nin gönderdiği parayla da, Mersin’de bir ev aldım, kiraya verdim. Şimdi kocamdan bana bağlanan pa­ ra, çocukiarınkiyle birlikte, üç ayda 120 bin Hra oluyor. Dışlş- le ri’ndekl dernek de (Dışişle­ ri Mensupları Eşleri Dayanış­ ma Derneği), yılda bir kere okul masrafı için kıza para ve­ riyor. Başka bir gelirimiz yok. — “ Yani, kira talan vermi­ yorsunuz, ayda da yaklaşık 50 bin lira kadar bir para ile ge­ çiniyorsunuz.”

— "Evet, bununla geçini­ yoruz. Bir erkek ne yaparsa, ben de aynen onu yapıyorum.

Çocukların hem annesi, hem babasıyım. Mehmet Cemal 4 yaşında, babasını hiç görme­ di, kızım Evren de 9 yaşında, ilkokul üçe gidiyor. Kız, baba­ sını biliyor, hatırlıyor, ama oğ­ lum, Almanya’da bir eniştem var ona ‘Baba’ diyor.”

Konuşmanın burasında. Seher Özen devam etti:

— “ Evren, çok hırçın bir çocuk oldu. Problemli, hiç söz dinlemiyor, öğretmeni, ‘Babasının eksikliğini duyu­ yor1 dedi. Demek, ben ne ka­ dar yapsam da, olmuyor, ba­

banın yerini tutm uyor.” — “ Peki, hiç evlenmeyi düşünmediniz mi?”

— “ Hiç düşünmedim. Ce­ mal ile 7 yıl evli kaldım. Gö­ rücü usulüyle evlendik. Pa­ ris’e, beni de götürdü. Versa- llles Caddesi’nde oturuyor­ duk. Parka falan giderdik. Dil bilmediğimiz İçin, oradakiler- le anlaşamıyorduk. Konsolos- luktakllerin havası da bize uy­ muyordu. Ne İlgi gördük on­ lardan, ne de biz ilgi göster­

dik. Vakit buldukça geziyor­ duk. Yani, evliliğim iz iyiydi. Şimdi, benim için çocuklar önem li.”

— “ Çocuklarınız İçin, bir baba gerekmiyor mu?”

— “ Evlenme te klifi falan almadım. Benimle evlenmek isteyen olsaydı da, kabul et­ mezdim, ama şu an öyle diyo­ rum. Geleceğin ne getireceği­ ni de bilm iyorum .”

Paris’i bir daha görmen İstemiyor Şe­ hit eşi Seher Özen. Cemal Özenin amcasıyla şehit edildiği Paris’i, gezmek bahanesiyle bile olsa, bir daha görmek, acı ağıları tazelemek istemiyor. Çünkü, eski yaraları kanayacak.

Seher Özen, Paris’te eşiy­ le birlikte yaşamıştı. Ermeni- lerin sayıca çok oldukları bir yerde... O günlerde, hiç Erme­ nilerle teması olmuş muydu? Örneğin, Ermeni bir dostlan var mıydı?

— “ Paris’te, Ermenileri bana Cemal gösterm işti” de­ di Seher Özen. “ Onlar da in­ san... Yani, hayvana benzeyen bir dış görünüşleri yok. Dışar­ dan böyle bakınca, insan gi­ bi... Hatta UNESCO’da Ata’- nın Yüzüncü Yılı Sergisi açıl­ mıştı. Bu sergi için Paris’e gelmiş, yaşlı bir Ermeni tarih­ çi kadınla tanıştık. Gece biz­ de misafir kalmasını söyledik, gelmedi, başka bir yere gide­ cekmiş. Yani, bayağı insan bunlar, ama bazılarının yap­ tıkları insanlık dışı.”

Seher Özen, gezmek için de olsa Paris’e gitmeyi iste­ miyor artık. Gerçi, herhangi bir işte çalışmıyor, gelir düze­ yi yüksek değil, ama fazla pa­ rası olsa bile, başka yerlere gideceğini, “ Paris’e taham­ mül edemeyeceğini” söylü­ yor.

— “ Çünkü, orada anılarım var, onları yaşamak istemiyo­ rum.”

Anılarını hatırlamak iste­ meyen Seher Özeni de, ge­ çen zaman içinde kimsecikler hatırlamamış zaten.

— “ Emniyet Genel Müdü­ rü, geçen bayram ziyaretime geldi, sağolsun... Cemalin ar­ kadaşları bazen geliyor, ama Dışişleri’nden bir tek kişi ka­ pımı çalmadı şimdiye kadar.”

Seher Özen, şehit eşinin acısını, sürekli canlı tutmak da istemiyor. Çünkü, yaşam devam ediyor ve yaşam kolay değil. Üstelik, acısı son aylar­ da daha bir azalmış, biraz ra­ hatlamış.

K o n so lo slu k baskınını gerçekleştiren, dört Ermeni teröristten Aram Basmacı- yan, Paris Ağır Ceza Mahke­ m e sin in verdiği 7 yıllık ceza­ sını çekmekte olduğu Fleury- Merogis Hapishanesindeki hücresinde, kendini asmış.

13 Nisan 1985 günü, hüc­ resinde asılı bulunmuş Erme­ ni terörist cinayetinden tam üç buçuk yıl sonra.

YAKIN:

NEFRET İLE YAŞANMAZ

Boynu hep bükük kalacak

Şehit polis Cemal Özen’ in küçük kızı Evren, bir ömür boyu babasının yokluğunu yaşayacak, boynu hep bü­ kük kalacak. Ankara’da dünyaya geldi küçük Meh­ met Cemal... Bir gün sonra da babası Paris'te şehit edildi. Cemal, oğlu­ nun ne yüzünü görebil­ di. ne sesini işitebildi...

Ermeni sorunu ve

Doğu, Batı blokları...

RMENİ sorunu, dün olduğu gibi, bugün de bloklar arası çatışmanın bir aracı durumun­ da. ABD ve konu ile ilgili Batı Bloku ülke­ leriyle, SSCB’nin muhtemel hedeflerinin ayn ayn in­ celenmesi halinde karşımıza şu sonuçlar çıkıyor:

SSCB’nin muhtemel hedefleri

1. Ermeni haklarının savunulmasında öncülüğü Batılı ülkelere bırakmamak.

2. Kendi içindeki Ermeni halkına haklarının sa­ vunulduğunu göstermek.

3. Kendisi ile karadan ve denizden en uzun sımr komşusu olan; askeri potansiyeli güçlü ve stratejik önem taşıyan Türkiye’yi sürekli tedirginlik içimle tut­ mak.

4. Sınırlan içindeki Ermenistan Halk Cumhuri- yeti’ni Ermeni sorununun mirasçısı haline getirerek, uluslararası alanda konunun tek hak sahibi yapmak, sonuçta da, imkânlar ve koşullar elverdiği ölçüde Ermenistan Halk Cumhuriyeti’nin sımrlannı tarihi emelleri doğrultusunda genişletmenin yollannı ara­ mak:

5. Karşısında bulunan Batı Bloku aleyhinde nü­ fuz alanını genişletmek ve dünya güç dengesini Do­

ğu Blok’u lehine değiştirebilmek.

ABD ve ilgili Batı Bloku ülkelerinin

muhtemel hedefleri

1. Ermeni sorununun savunulmasında öncülü­ ğü SSCB’ye bırakmamak.

2. Ermenistan Halk Cumhuriyeti içinde bir Er­ meni milliyetçiliğim alevlendirerek, SSCB bünyesinde süreklilik arzeden bir sorun yaratmak:

3. Ermenilerce tarihi hak iddia edilen topraklar­ da uzun Vadede bir Ermeni toplumu veya devleti oluşturarak, bunların SSCB’den kopanlabilecek Er­ menilerle birleşmelerini sağlamak. Bu şekilde de, dün­ ya güç dengesini Batı Bloku lehine değiştirmek.

4. İddia konusu yapılan topraklar üzerinde za­ yıf ve tümüyle bazı Batılı ülkelerin kontrolünde bir devletçik oluşturarak, SSCB’ye karşı kendilerine Türkiye’den daha çok bağımlı bir müttefik kazan­ mak.

5. Türkiye’nin, kendilerince istenmeyen bazı dav­ ranışlarım ve güçlenmesini engellemek, Türkiye’yi sü­ rekli bir tehdit altında tutarak, istedikleri politik çiz­ giye çekmek.

(3)

9 TEMMUZ 1985

MİLLİYET • 9

Diplomat olmaktan vazgeçti... Küçük Çağ­ la, güleryUzlü. cin gibi bir kız. Diplomat olmak istiyormuş, ama olup bitenlerden sonra, bu hevesten vazgeçtiğini söylüyor...

• Şarık A rıyak'ırı öldürülmesinden 5 yıl sonra eşi

Demet Ârıyak İnsancıllığı konuşturuyor:

—“ 900 bin lira tazminat aldım. Aslında, devletten hiç bir şey beklemiyordum, hiç bir şey de olmadı. Olsaydı, za­ ten sürpriz olurdu. 1 yıl kadar çalışmadım. Günlük hayatı ra­ yına oturtmak gerekiyordu. Düzenimi kuruncaya kadar çalışmak istemedim.”

—“ Çalışmadan oturmak sıkıcı gelmedi mİ size?”

—“ Dışişleri Mensupları Eşleri Derneği’nde çalıştım bir süre... Eşleri daha önce öl­ dürülenlerin hiçbirini tanımı­ yordum. Benden sonrakile­ re yardımcı olmaya çalıştım.” —“ Ne gibi yardımlardı bunlar?”

—“ Emekli maaşının bağ­ lanması, veraset işlemleri, vergi, ev bulmak, eşyaları ge­ tirtmek, getirdikten sonra gümrükten çekmek gibi, sıra­ dan, basit sorunlar...”

—“ Bu işlemlerde Dışişle­ ri Bakanlığı yardımcı oluyor mu?”

Demet Anyak’ın dudakla­ rında acı bir gülümseme be­ lirdi. Sonra, gülümsemeyle birlikte elini “ nerdeeee?” gi­ bisinden sallayarak devam et­ ti konuşmaya;

—“ Ya bir tanıdık bulacak­ sınız, ya da büyük çaba gös­ tereceksiniz bunun İçin. Aslında, bu işleri yaparken gittiğiniz yerlerdeki kişilere kendinizi tanıtınca, samimi birkaç kelimeyle üzüntü ifade ediyorlar ama, ben bunu he­ men hemen herkesten gör­ düm. Bu ölçülerde herkes size yakın ve yardımcı olma­ ya çalışıyor. Ancak, şehit eşi olduğunuzu siz hiç unutma- sanız bile, bunu kullanmak in­ sana son derece ters geli­ yor.”

—“ Demet Hanım, benze­ ri eleştirileri, gazetemizde ‘Tatil Sohbeti’ görüşmesinde de dile getirmiştiniz. Zaten geride kalanlar ne yapar, dev­

Küçük Çağla

,

önce diplomat olmak isterken, şimdi “Hep

öldürüyorlar

,

vazgeçtim” diyor

Babasının armağanı Miss Peggy kuklasını hâlâ saklıyor

ı . ı _ t ı ı s ı a - i n r b n / l n k « ! l / ü n i v m i V ___ h o n n i H i i

let onlara ne kadar ilgi göste­ riyor, onlar ne bekliyor, ne buluyorlar, nasıl yaşıyorlar konulu bir dizi yazı hazırlama karanmızda sizinle yaptığımız sohbetin de etkisi oldu. O sohbetin gazetemizde yayın­ lanmasından sonra neler ol­ du? Herhangi bir değişiklik

farkedebildiniz mi?” —“ Çevreden olumlu tep­ kiler de geldi, olumsuz tepki­ ler de... O sohbetin yayınlan­ masından sonra, bana yurt dı­ şında bir görev verebilecekle­ rini dolaylı yoldan ifade etti­ ler. Yani, böyle bir şey duy­ dum ama, üstüne gitmedim.”

—“ Eğitiminiz hangi dü­ zeyde?”

—“ Robert Kolej ve İstan­ bul üniversitesi iktisat Fakül­ tesi mezunuyum. Şimdi de özel bir kuruluşta çalışıyo­ rum.”

Demet Anyak İle görüşür­ ken, kızı Çağla, odasında ders çalışıyordu. Çağla, Avustral­ ya’da dördüncü sınıfa devam ediyormuş. Türkiye’ye dön­ dükten sonra, üçüncü sınıfın sonundan başlatmışlar öğre­ nime.

—“ O bir yılı, ben biraz da Çağla için evde geçirdim. Kı­ zım için çok önemliydi. Psiko­ lojik baskı altına girmemesi lazımdı. Gerçekten de, çok iyi, anlayışlı bir öğretmeni ol­ du ama, şimdi bile zaman za­ man orayı özlediğini söylü­ yor.”

Kızı ile görüşm em izin Çağla üzerinde olumsuz bir etki yapıp yapmayacağını bil­ mediğini de söyleyen Demet Arıyak, ekledi:

—“ Babasının ölümü, bi­ zim aramızda hâlâ konuşul­ muş, üzerinde durulmuş bir şey değil, üzüntüsünü pek göstermek İstemedi. O gün­ den beri, özel olarak bu olayı karşılıklı hiç konuşmadık.”

Ankara Maarif Koleji orta bölüm üçüncü sınıf öğrenci­ si Çağla Arıyak, güler yüzüy­ le yanımıza geldi. Sözüm kendisine:

—“ Merhaba Çağla, ders­ ler nasıl?”

—“ fyl gidiyor.”

—“ Avustralya’yı yeniden görmek istiyor musun?”

—“ Evet, orası buradan

çok daha İyi!”

—“ Neler yapardın Sld- ney’de İken?”

—“ Babam çok iyiydi, derslerime yardımcı olurdu. Hafta sonlan köpeğimizle bir­ likte yürüyüşe çıkardık. Sık sık geceler olurdu, birlikte gi­ derdik. Bana, televizyon gös­ terisi Muppet Show’daki Miss Peggy’nln kuklasını almıştı ba­ bam... Çadır da almıştı... Bun- lan hâlâ saklıyorum. ”

—“ Buradaki ilişkilerin ne durumda?”

—“ İlkokulda, öğretmeni­ min çok yardımı oldu bana. İngilizce öğretmenim de ya­ kınlık gösterdi. Arkadaşlanm var, hafta sonlan çıkıyor, bir­ likte eğleniyoruz.”

—“ Düşlediğin bir meslek var mı?”

—“ Diplomat olmak isti­ yordum ama, hep öldürüyor­ lar diye vazgeçtim.”

YENİDEN EVLİLİK YOK

Demet Anyak, Sidney’de, Ermenilerin Türk toplumu içinde yer aldığını, etnik grup olarak, İlk kez eşine yapılan saldırıdan sonra farkedildlkle- rini söyledi.

Yeniden evlenmeyi hiç düşünmemişti, hatta bu soru­ muz Demet Arıyak’ı biraz si­ nirlendirir gibi oldu.

- “ Biz, Türkiye’de kendi­ mize yeni bir yaşam kurmaya çalıştık. Anılan yaşamak el­ bette farklı ama, burada her­ kes gibi yaşamaya ve hayatın akışına ayak uydurmaya çalı­ şıyoruz.”

Ya Ermenller? Onlara kar­ şı bir kin duyuyor muydu acaba?

—“ Kocam, insanları ger­ çekten seven biriydi. Bu be­ nim İçin de geçerli. Ayrıca, nefretin İnsanı yaşatabilece­ ğini de sanmıyorum...”

YARIN:

15 YAŞIMPADUL KALDIM"

VUSTRALYA’nıh Sid- ney kentinde Başkon­ solos olarak görev ya­ pan Şank Anyak, 17 Aralık 1980 günü sabahı, koruma görevlisi Engin Sever ile bir­ likte evinden çıktı. Kapının önünde bekleyen iki ayrı ara­ baya ayrı ayrı bindiler. Tam hareket etmişlerdi ki, yolun bir ucundan süratle çıkan mo­ tosikletli, kasktı adam hızla yanlarına yaklaştı. Önce En­ gin Sever’i. sonra da Şank An- yak’ ı arabalarının iç in d e taradı.

Motosiklet, iki Ermeni ka­ tili aynı hızla olay yerinden uzakiaştınrken, Başkonsolos­ un eşi Demet Anyak, dehşet içinde evinin kapısı önünde saldırıyı izliyordu. Donmuş kalmıştı...

Avustralya Hükümeti, Er­ meni katilleri ihbar edene 100 bin dolar ödül vereceğini du­ yurdu ama, olayın dosyası, fa­ ili meçhul bir cinayet olarak rafa kaldırıldı.

Şehit Başkonsolos Şank Anyak’ın eşi Demet Anyak ve kızı Çağla Anyak ile Ankara’ daki evlerinde konuştuk. De­ met Anyak, söze şöyle girdi: —“ Avustralya’da böyle bir ideolojik-siyasi saldın ilk kez yapılıyordu. Avustralya polisi böyle bir saldınya kar­ şı hazırlıklı olmadığı gibi, de­ neyimi de yoktu.”

—“ Daha önce başka ülke­ lerde gerçekleştirilen Ermeni saldınlanndan sonra özel bir güvenlik önlemi alınmamış mıydı?” diye soruyoruz. Yamt kesin:

—“ Hayır. Güvenlik önle­ mi yoktu. Sadece, arada bir polis otosu devriye olarak bi­ zim evin bulunduğu cadde­ den geçerdi. Ama, bir süredir bu uygulamaya da son veril­ mişti. Zaten, geldi mi üst üs­

le

gelir. O günlerde, hava trafiğini yönetenler grevdey­ di. Dolayısıyla, polis havadan İzleme de yapamıyordu.”

—“ Eşinizin hedef olarak bilinçli biçimde seçilmesini gerektirecek bir neden var mıydı?”

—“ Siz yazmıştınız. Belki de, eşimi Paris’te görevdey­ ken listeye aldılar. Bilemiyo­ rum, ama mümkündür. Çün­ kü, eşim Paris’te görevli iken, haşhaş ekiminin serbest bıra­ kılması kararının gerekçeleri­ ni açıklayan bir konuşma yapmıştı Fransa radyosunda. Benzeri bir konuşma Monaco radyosunda da

yayınlanmış-' YARDIM, SÜRPRİZ

OLURDU”

Cinayetten sonra, cenaze­ nin yurda getirilmesi, defni, Avustralya’daki eşyaların top­ lanması ve kesin dönüş...

Demet Anyak, dönüşünde devletten ne yardım görmüş­ tü acaba?.. Kendisi açıklıyor

Türkiye’de 60 bin

Ermeni yaşıyor

ÜRKİYE’deki Ermenilerin dörtte üçü­ nün İstanbul’da toplu olarak, geri ka­ lanların ise, değişik illerde dağınık biçim­ de yaşadıkları biliniyor.

Ermenilerin kesin nüfusu, 19 Eylül 1975’te yürürlüğe giren, “Nüfus kütüklerinin yenilen­ mesine ilişkin yönetmelik” hükümleri nedeniyle belirlenemiyor. Çünkü bu yönetmelik, aile kü­ tüklerindeki “dini” sütununa, sadece kişinin di­ ninin yazılmasını, bunun dışında mezhep, milliyet veya bir etnik gruba bağlılığı göstere­

cek ibarelerin kesinlikle yazılmamışını öngörü­ yor.

Buna karşın çeşitli belirlemelere göre, 1980 nüfiıs sayımı itibariyle Türkiye’deki Ermeni nü­ fusu yaklaşık 60 bin dolayında tahmin ediliyor. Bunun 45 bini İstanbul’da yaşarken, Hatay, İs­ kenderun, Mardin, Diyarbakır, Silopi, Malat­ ya, Siirt, Sivas, Hakkâri, Elazığ, Kayseri, Kastamonu, Yozgat, Amasya, Afyon ve Adı­ yaman’da da 15 bin kadar Ermeni yaşıyor.

; |

1 'A '

SİM

İnsansever Pir kişiydi 1980 de Sidney’de koruma görevlisiyle birlikte hunharca katledilen Başkonsolos Şarık Anyak (solda), Avustralya'da Ermeni dostlarıyla bir toplantıda...

(4)

10 TEMMUZ 1985

MİLLİYET • 11

DİZİ YAZI

Erm e n i

te rö rü n d e n so n ra

Hayri Birler

A 24 Ekim 1975... Ermeni namluları Paris'te kin

kusuyor... şehitlerden biri,Elçilik şoförü Talip Yener

E

RMENİ te rö ris tle rin saldırıları sonucu şe­ hit edilen dış görevli­ lerim izin arasında, bir de şo­ för var.

Paris Büyükelçiliği şoförü Talip Yener, 24 Ekim 1975 gü­ nü, B ü y ü k e lç im iz İsm ail Erez’in arabada bulunduğu sı­ rada uğradığı saldırıda, yaşa­ mını yitirdi. Geride de gözü yaşlı bir ana ve bir baba ile da­ ha çocuk denecek yaşta bir dul eş bıraktı.

Talip Yeneriin eşi Saniye Uysal, şimdi başkent Ankara’­ da, Dışişleri Bakanlığı Vize ve Dış İrtibatlar Dairesi’nde dak­ tilo olarak çalışıyor. Yeniden evlenmiş, iki de çocuğu var.

B a k a n lık ’ ta k i ç a lış m a odasında bulduk Saniye Uy- sal’ı. Konuşurken rahattı, ama fotoğraf çekilmesini isteme­ di. ilk eşinin, yani Talip Ye- ner’ in a ile s in in , “ reklam yapmak” gibi bir suçlamasıy­ la karşılaşabileceğini söyledi. Kendisini güçlükle ikna ettik.

Olayları şöyle anlattı:

"ÇOK SIKINTI ÇEKTİM"

— “ inanın, çok sıkıntı çektim... Değişik baskılarla karşılaştım... Özellikle çevre­ nin baskısı, beni bunalttı. Bu baskılara karşı çıkacak gü­ cüm de yoktu. Tecrübem de! Çok genç yaşta dul kalmış­ tım.”

— “ Eşiniz şehit edildiğin­ de, kaç yaşındaydınız?”

— "15 yaşındaydım. Ev­ lendiğimiz yıl öldürülmüştü zaten. Daha, yeni evliydik. Pa­ ris’e de veni gitmiştik.”

Saniye Uysal, eşinin şehit edilmesinden üç yıl

sonra, yeniden evlenmiş... Şimdi hem Dışişleri

Bakanlığı’nda çalışıyor, hem de 2 çocuk sahibi bir

anne... “Yeni sorumluluklarım var

diğoT

Çok sevdiği ve 2.5 ay kalabildiği Paris'i ise bir

daha asla görmek istemiyor...

— “ Olayı nasıl öğrendi­ niz?”

— “ Ben, o zaman sadece ev kadınıydım. Elçilikte, bize küçük bir yer vermişlerdi, eş­ yaları da vardı. Orada oturu­ yorduk. Ben ütü yapıyordum. Dışardan birtakım sesler gel­ di. Yanlış hatırlamıyorsam, Büyükelçi’nin eşi ağlıyordu. Bir şeyler olduğunu anla­ dım... Aşağı inmek istedim, indirmediler. Beni tuttular. Bayılmışım, çünkü tahmin et­ miştim.”

6 KURŞUN

— “ Sonra?..”

— “ Sonra gittim, şehit edilen eşimin cenazesini gör­ düm. 6 kurşun isabet etmiş­ ti. Beynine, kalbine girmiş kurşunlar. Morgda gördüm onu en Son defa...”

— “ Cenazeyle birlikte, Türkiye'ye döndünüz...”

— “ Zaten 2.5 ay olmuştu Paris’e gideli... Fazla bir eşya­ mız da yoktu. Elçiliktekiler yardım ettiler, eşyaları topla­

dık, cenazeyle birlikte geri döndüm. Bir daha da gitme­ dim zaten.”

— “ Dönüşünüzden sonra, devletin size biryardifnı oldu mu?”

— “ Bana 450 bin lira ver­ mişlerdi. Aslında 900 bin li­ raymış ama, eşimin annesiy­ le babasına vermişler yarısı­ nı. Şimdi oturduğum evi de, bana tahsis ettiler. İmar iskân Bakanlığı’mn bloklarıymış. Zemin katta, bodrumda, kü­ çük bir yer. Tapu verecekler­ di ama, ben tahsis belgemi kaybetmişim, onun için hâlâ tapusunu alamadım.”

ÜÇ YIL SONRA EVLİLİK

Saniye Yener, ailesiyle birlikte oturmuş Ankara’da. Yaşamının en sıkıntılı günle­ ri de, o günler olmuş. Bu dö­ nemi şöyle anlatıyor:

— “ üç yıl evlenmedim. Hem yaşım küçüktü, hem de ben İstemedim. Zaten çocu­ ğumuz da yoktu. Ama bazı sı­ kıntılar geçirdim. Baskılar ol­

du. Bunaldım. Sonra yeniden evlendim. Şimdi iki çocuğum var. Eşim, Maliye Bakanlığı’n-

WN

da çalışıyordu, ayrıldı. Şim­ di serbest çılışıyor.”

— “ Dışişleri Bakanltğı’n- da, bu işe nasıl girdiniz?”

— “ Amcam, Bakanlık'ta görevliydi, beni, bu işe o yer­ leştirdi. Hatta kadromun ol­ ması için mahkeme kararıyla yaşımı bir yıl büyüttüm. Şim­ di, ortaokulu dışardan bitirme sınavlarına da giriyorum. Bir­ kaç dersim kaldı.”

— “ Dönüşünde, özellikle bunalımlı günlerinde Paris’i, eşini nasıl anımsıyordun?”

"PARİS’ İ UNUTAMIYORUM"

— “ Eşim, çok iyi bir İn­ sandı. Paris de, güzel bir yer. Bir keresinde, Versailles’a git­ miştik, çok beğenmiştim. Ne bileyim, orada iken, bol bol gezerdik, hiç unutamıyorum.”

Saniye Uysal, devletten hiçbir şekilde yardım bekle­ memiş. Gücü ölçüsünde, dev­

let zaten bir şeyler yapar di­ ye düşünmüş, “ Devlet, bana bakmak zorunda değildi kİ” dedi.

— “ Peki, yeni eşiniz, ço­ cuklarınız, yeni yaşâunınız İçin ne düşünüyorsunuz?”

— “ Şimdiki eşimi sevdim, isteyerek evlendim. İnsan el­ bette olgunlaşıyor. Yaşadığı olaylar, başından geçenler, İnsanı olgunlaştırıyor. Tecrü­ be kazanıyorsunuz. Eşim öl­ dürüldüğünde 15 yaşınday­

dım, daha çocuktum, ama duyduğum, hissettiğim şey­ ler değişmedi. Mesela, Talip çocukları çok severdi ama, evliliğimiz çok kısa sürdü. Ço­ cuğu olmadı. Şimdi iki çocu­ ğum var.”

suz bir tavrını görmedim, ilk eşime sevgim bitti mİ onu da bilemiyorum, ama bu hiçbir zaman yeni yuvamda bir so­ run olmadı. Yalnız, ilk eşimin evde resmi yok.”

— "Geçmişinizdeki bu kı­ sa süreli ilk evlilik yeni yuva­ nızda sorun oluyor mu?"

— “ Hayır. Yeni eşim, be­ nim kim olduğumu biliyor. Olayı bilerek evlendik. Olum­

"AMA, PARİS'E

GİTMEK İSTEMİYORUM"

Saniye Uysal, Bakanlıkta­ ki görevi gereği, zaman za­ man yurt dışına da çıkıyor-

ş. fki I

miş. Ama görev gereği de ol­ sa bir daha Paris'e gitmek is­ temediğini söyledi.

Yeni eşiyle, iki çocuğuyla, yeni bir yaşamı vardı onun ar­ tık. “ Şehit eşi olmakla gurur duyarım elbette, ama yeni so­ rumluluklarım da var” dedi.

muş. iki kez Bulgaristan’a

git-YARIN:

NE 0, UNUTUL0U MU

ŞEHİTLERİMİZ?”

ne kadar

r \ n

1. KUZEY VE CÜNEY AMERİKA ABD...: 600.000 Kanada... : 100.000 Arjantin... : 50.000 Uruguay... : 10.000 Brezilya... : 17.000 Diğerler... : 35.000 -Q- Toplam...: 812.000 2. AVRUPA Fransa... : 300.000 Yunanistan...: 15.000 Bulgaristan...: 25.000 Romanya... : 20.000 İngiltere... : 5.000 İtalya...: 5.000 F. Almanya...: 3.000 Macaristan...%... : 3.000 Avusturya... : 2.000 Toplam...: 378.000 3. ORTA DOĞU Türkiye... : 60.000 Suriye...: 55.000 Lübnan... : 250.000 İran...: 250.000 Irak...:...: 20.000 Diğerleri...; 48.000 Q Toplam.:683.000

r s r

4. SSCB Ermenistan....: 2.500.000 Gürcistan... : 450.000 Rusya SSCB... : 300.000 Özbekistan... : 35.000 Ukrayna...: 34.000 Türkmenistan... : 23.000 Kazakistan... : 13.000 Diğer Cumhuriyetler...: 15.000 Toplam... : 3.370.000 4.Afrika, Asya,

O

Avustralya ye t i Uzakdoğu ülkeleri JU toplamı 285.000 Dünya Genel toplamı: 5.573.000.

______

(5)

11 TEMMUZ 1985

DİZİ YAZI

UNANİSTAN’ın baş­ kenti Atina'da idari Ataşe.olarak görev yapan G alip Özmen ve aile­ si, o gün akşam yemekleri­ ni dışarıda yemiş, evlerine dönüyorlardı. 31 Temmuz 1980 gecesi, Japon yapısı özel arabanın içinde Öz- men’ier son kez bir arada olacaklarını nereden bilebi­ lirlerdi?

Eli silahlı Ermeni katil, soğukkanlı adımlarla oto­ m obile yaklaştı, silahını doğrulttu, acımasızca tara­ dı içeridekileri... idari Ataşe G alip Özmen olay yerinde, kızı N eslihan ise, kaldırıldı­ ğı hastanede öldü. Ataşe'- nin eşi Sevil Özmen ağır, büyük oğlu Kağan Özmen hafif yaralandı, küçük oğlu A lp e r ise, şans eseri saldı­ rıdan hiç yara almadan kur­ tuldu.

Ö zm en’ leri İsta n bu l’da bulduk. Şehit Ataşe’mizin eşi Sevil Hanım ve küçük çğlu A lper ile konuşabildik. Ö zm en’in büyük oğlu Ka­ ğan, başkent Ankara’da, Dil- Tarih ve Coğrafya Fakülte­ si Rus Filolojisi üçüncü sı­ n ıfta o kuyo rd u. K ağan, ancak okulu tatile girince, İstanbul’a gelebiliyordu.

— •‘Sevil Hanım, o gece­ yi kısaca anlatmanız müm­ kün mü?”

— “ A kşam yem eğinden dönüyorduk. Saat 21.30 su ­ larıydı. Evimizin bulunduğu sokakta, geceleri bite o to ­ m o b ili park edecek yer bu ­ lam azdık. O gece tam evin önünde boş yer gördük. An­ cak bu yerin ö ze llikle boş bırakıldığını sonradan anla­ yacaktık. Eşim, arabayı park e diyordu. A rkada kızım, er­ kek ka rd e şle rin in arasında o tu ru y o rd u . Genç b ir ada­ mın yaklaştığını fark e ttik. Sokak, karanfıktı. Silahına s u s tu ru c u ta km ıştı h e rh a l­ de, çü n kü , norm al b ir silah patlam ası sesi duym adık. İç e ris in i taradı. Eşim v u ru l­ du, ben vuruldum . Büyük o ğ lu m yaralandığı halde, aşağı atladı, k a tilin arkasın­ dan koştu. Kaçan, tek kişiy­ m iş. E traftan hem en koşup geldiler. Sen yaralıydım, ya­ şayacağım ı sanm ıyordum . Ç ocukları, kom şulara bırak­ tığ ım ı b iliy o ru m . 13 gün hastanede ya ttım ...”

Annesi olayı anlatırken, başı önünde dinleyen A l­ p er'e sorduk, o anda neler yaptığını...

"KÖPEĞİN TASMASINI

SAĞLIYORDUM”

— “ Arabada köpeğim de vardı. Eve g e ld ik diye,

tas-Erm e n i

te rö rü n d e n so n ra

8€URa  N i J İ R

A tin a ... Ermeni terörü bu sefer baba-kız

vuruyor... Acılı erkek kardeşin şimdi en

yakınlarından kalan iki anısı var:

cam

Ermeni katilin sıktığı kurşunlardan biri

,

şehit

ataşemizin saldırıda ağır yaralanan eşi Sevil

Özmen’in hâlâ vücudunda

...

masını bağlıyordum . One e ğ ilm iş tim . B irden, kırmızı kırm ızı n o kta la r gördüm , adam ateş e diyorm uş. A n ­ nem in kolundan kan fışkırı­ yordu, ona kâğıt m endil verdim . Babama baktım , kı­ m ıldam ıyordu. D okundum

şöyle h a fifçe , direksiyonun ü stü n e d ü ştü ...”

Sevil Ö zm en’ in, sol kolu­ na omuz başından giren kurşun, içeride dolaşmış, hâlâ belkemiğinin bir santi­ metre kadar solunda duru­ yormuş. Çıkarmamışlar. O

acılı günlerin burukluğuyla sürdürdü konuşmayı:

— “ Ben hastanede yat­ tığım için , A vu stra lya ’dan kardeşlerim geldi A tin a ’ya... Eşim le kızımın cenazesini aldılar ve oğullarım la b irlik ­ te A nka ra ’ya g ö tü rd ü le r.

m..

Ta-*:**.- t m i. * , f ■B»' , i . ;■ ■■.. • ,

Veda eder gibi Atina’da kızıyla birlikte şehit edilen İdari Ataşe Galip Özmen, Neslihan'la Kavala'da bir gezi sırasında. Sanki diğer aile bireylerine veda eder gibi el sallıyor baba özmen...

Sonra, tekrar A tin a ’ya dön­ düler, beni aldılar.”

— “ K a rde şle rin izin bu yardımı dışında, devletten ilgi görmediniz mi?”

— “ O dönem de, elçilik müsteşarı olan Orhan Tun- cel Bey, eşyalarımızın to ­ parlanm asına yardım cı o l­ du. Hatta, o to m o b ilim izi sa­ tarken de yine Orhan Bey il­ g ile n d i.”

— “ G ördüğünüz bütün yardım bu mu?”

OLAYIN YAŞANDIĞI ARABA

— “ Hayır, bana 900 bin li­ ra tazminat ödediler. Emekli aylığı da bağladılar. A tin a ’­ dan eşyalarımızın g e tirilm e ­ sinde annemler yardımcı ol­ du, onların uçak b ile tle rin i, eşyaların taşınm ası iç in fir ­ manın parasını, hep biz ver­ dik. Tazminatla da otomobilin güm rüğünü öd e d ik.”

— “ Arabayı satışa çıkar­ dığınızı söylemiştiniz...”

— “ Evet, bu arabayı, Elçi- lîk 'te birkaç kişiyle b irlik te , eşim özel olarak g e tirtm iş ti A tin a ’ya. G eleli daha b ir ay o lm u ştu . Son m odel bir Ja­ pon yapısı arabaydı. Saldırı­ da camları kırıldı elbette. Bu o to m o b ili artık kullanam a­ yız diye düşündüm , satışa çıkardık. Orhan Bey ilg ile n ­ di. ilan verdik. Bir-iki m üşte­ ri de çıktı, ama içinde böyle

'leri

t • §

bir olayın yaşandığını d u ­ yunca, alm aktan vazgeçti­ ler. Orhan Bey, bir gün bana, ‘Bu yatak odası takı­ mını kullanacak mısın?’ d i­ ye sordu. Evet’ cevabını verdim . ‘O halde, arabayı neden kullanmıyorsun?’ de­ di. Yani bir hatıra gibi değil de. D uygusallık işte. B izd e satmaktan vazgeçtik. Türki­ ye’ye getirdik. Şim di oğlum da, ben de kullanıyoruz.”

Sevil Özmen, eşi iie 19 yıl evli kalmış. Öldüğü tarihte eşi 40, kendisi ise 38 yaşın­ daymış. Kızı Neslihan ise henüz 15!..

—“ Sonraki günleriniz na­ sıl geçti?”

— “ S ıkıntılarım ız oldu e l­ bette. Ben, Kız Teknik O l­ gunlaşm a E nstitüsü Resim Bölümü mezunuyum. Bir ara dikiş diktim , resim yapıp sattım falan. 1983’te bu evi satın aldık. O ğullarım ı o ku ­ tuyorum . Alper, bir an önce hayata atılm ak istiyo r. Bu nedenle onu Avustralya’da­ ki kardeşim in yanma, Tu­ rizm İş le tm e c iliğ i O kulu’na göndermeyi düşünüyorum.”

—“ O günlerinizde sizi arayıp, soran olmadı mı hiç?”

— “ Ailem izin dışında, hiç kim se... M aalesef, aradan bu kadar zaman ge çti, eşim de u n u tu ld u , biz d e .”

Sevil Özmen, Atina’da hastanede yattığı için, eşi­ nin ve kızının cenazesine katılamamış Kızı Neslihan, aldığı yaraların etkisiyle bit­ kisel hayata girmiş, üç gün sonra da, 3 Ağustos günü ölmüştü.

— “ Eşimi de, kızımı da ay­ nı saldırıda kaybettim . Sev­ g ile rin i b irbirinden ayırmak m üm kün değil, ama anne olm ak o kadar zormuş ki, kı­ zımın acısı her zaman iç im ­ de... Evlat acısı, çok daha başka b ir şeym iş.”

A lper Özmen, Kadıköy Anadolu Lisesi ikinci sınıf öğrencisi. Olay tarihinde 13

A n l ı bir delikanlı

Olay sırasında 13 yaşında olan ve yaralanmadan kurtulan Alper, şimdi 18 yaşında. İçine kapanık, buruk ve duygulu. Ak­ lını hep bir şey kurcalıyor: “ Ha- ' ni unutulmayacaklardı?” sorusu... (yanda). Olayda yara­ lanarak 13 gün hastanede yatan Bayan Özmen’in vücuduna sap­ lanan kurşun, hâlâ bedeninde. 0 korkulu baskını hiç unutamı­ yor. Hele eşinin acısına bir de evlat açısı eklenince, Sevil Ha: mm yıkılmış (üstte)...

MİLLİYET • 9

yaşındaymış. Biraz buruk, şöyle konuştu:

— “ A blam la babamın ce ­ naze töreninde, D ışişleri Bakanı ‘Hayrettin Erkmen’ b ir konuşm a yaptı. ‘ Unut­ mayacağız’ dedi. Babamın arkasından söylenen bütün sözler, lafta kaldı. Alıştık ar­ tık, her şeyin lafta kalm ası­ na, ama bunlar sıradan olay­ lar değil, değerleri b ilin s in istiyorum . Öldürülen benim babamdı, benim pblamdı. Babamın öldüğünü gördüm, kanı e lim d e y d i."

UNUTAMADIĞI AN

—“ Unutamadığın başka neler var?”

— “ M a lte p e C a m ii’ nde babamın ve ablamın tabutu duruyordu, bayrağa sarıl­ m ıştı. G azeteciler fo to ğ ra f çekiyordu. Başbakan Demi­ re! de g e lm işti. Birden Ece- v it’i gördüm ., B aşsağlığı d ile d i, sonra Demirel ile

Ecevit el sıkıştı. Bütün gaze­ teciler, cenazeyi falan bırakıp, el sıkışırlarken onların fotoğ­ raflarını çekti, bunu unutamı­ yorum.”

Alper, okulda öğretmen­ lerinin fazlasıyla yakınlık gösterdiğini, kimseden özel bir ilgi beklemediğini söyle­ di. Babasıyla ablasının için­ de öldürüldüğü arabanın, kı­ rılan cam parçalarını hâlâ saklıyormuş.

Bir de, ablasının saçları­ nı...

İçine kapanık, yalnız kö­ peğiyle uğraşan, annesiyle bile fazla konuşmayan, dü­ şündüklerini defterine ya­ zan bir delikanlı olmuş Al­ per.

—‘‘Bu, özel defterini gös­ terir misin?”

işte, 18 yaşında acılı bir delikanlının, defterindeki küçük notlardan biri:

— “ A tatürk’ün S

elânik’te-ki evini ziyaret ettiğ im izi ha­ tırladım . Babam, Ata için tutulan deftere, şunları yaz­ m ıştı:

Atam, izindeyiz. Özmenler.”

VE BİR ŞİİR

Ve işte, aynı defterde yer alan şiirlerden yalnız biri:

— “ Ne o, unu tu ld u mu, kanları parmaklarımızın ara­ sında kalan şehitlerim iz?

Hani, geçen zaman İçeri­ sinde arkasından ağladıkla­ rım ız, p e ş le rin d e n kara toprağa girm eye ça lış tık la ­ rımız?

Ne o, unu tu ld u mu, iç i­ m izdeki intikam hırsı?

Hani, düne kadar kutsal kitabımız üzerine yem inli ol­ duğum uz?”

YARİN:

"BU İŞİN ÖNLEMİ YOK..."

(6)

12 TEMMUZ 1985

MİLLİYET • Sf

DİZİ YAZI

S

Erm e n i

te rö rü n d e n s o n ra

Hayrı Birler

24 Ekim'den iki gün önce Viyana'da Büyükelçimiz

Tunalıgil şehit edildiğinde, Paris'te İsmail Erez,

"öldürmek istiyorlarsa, öldürürler" diyordu...

a

RANSA başkenti Pa­ ris 'te , 24 Ekim 1975 ---'g ü n ü , S eine N ehri özerindeki b ir köprüde, Er­ m eni k a tille r tarafından pu­ suya d ü şü rü le re k taranan b ü y ü k e lç ilik o to sunda, ya­ şam ını y itire n yalnız ş o fö r T alip Yener d e ğ ild i. S aldır­ ganların asıl hedefi olan Bü­ yü ke lçi İsmail Erez de, aldı­ ğı yaralar so nucu ş e h it o l­ m uştu.

Saldırı sonunda geride kalan sadece Talip Yener’ in 15 yaşındaki eşi d e ğ il, B üyükelçi Erez’ in eşi ve kız­ larıydı.

P aris’teki kanlı s a ld ırı­ dan henüz iki gün önce, A vusturya başkenti V iyana’ da ilk kez b ir Türk b ü yü ke l­ çisine suikast düzenlenm iş, B ü yü ke lçi Oaniş Tunalıgil şe h it e d ilirke n , benzeri sa l­ dırıların d iğ e r ülkelerdeki T ürk d ip lo m a tla rın a da y ö ­ n e ltile c e ğ i te h d id i savrul­ m uştu.

B ütün e lç ilik le rd e özel g ü ve n lik ö n le m le rin in alın­ masına çalışılırken, Paris’te görevli B ü yü ke lçim iz İsma­ il Erez, E lçilik Müsteşarı Kâ- muran Tüzel’e şunları sö y­ lüyordu:

—‘‘ Ne kadar önlem alır­ sak alalım, hiçbir işe yara­ maz. Eğer beni öldürmek is­ tiyorlarsa, yann şurada, so­ kağın ortasında öldürebilir­ ler...”

Erez’ in, te s p itin in d o ğ ­ ruluğu, iki gün sonra g ö rü ­ le c e k ti.

P aris’te, on yıl önce ö l­ d ü rü le n b ü yü k e lç im iz in eşi N ecla Erez ile kızları Canan Karam ana ve Nazan Kök-ten’i Istanbulda, Ç ifteha- vuzlar’daki evlerinde ziyaret e ttik .

— “ N ecla Hanım , e ş in i­ zin saldırıdan ö nce e lç ilik m üsteşarına sö yle d ikle rin i, siz de d u ydunuz m u?”

Tabancasının kutusu

vardı, kendisi yoktu

On yıl önce Paris'te şehit edilen Büyükelçimiz’in eşi Necla Erez,

olay günü küçük kızı Nazan’la birlikte Cumhuriyet Bayramı için

alışverişe çıkmıştı...

—“ Evet, bu sözleri bana da aktarılmıştı. E lçilikte za­ ten bir telaş vardı. Hem 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlam aları yaklaşıyordu. Hem de Fransa Dışişleri Ba­ kam Sauvargnargues, Türki­ ye’ye resmi bir ziyaret yapa­ caktı, İsm ail de Ankara’ya gidecekti.”

— “ Olay gününü anımsı­ y o r m u su n u z? ”

- “ Elbette! Küçük kı­ zım Nazan, bizimle birlikte Paris'teydi. Büyük kızım Ca­ nan ise evliydi ve İstanbul’ da oturuyordu. Nazan, o ta­ rihte 19 yaşındaydı. Cumhu­ riyet Bayramı kutlamaları için, yeni bir şeyler almak üzere, birlikte çarşıya çık­ m ıştık.”

Konuşm anın burasında, Nazan Kökten söze karıştı:

—“ ilk kez, b ir genç kız olarak, ben de bu kutlam a­ lara katılacaktım. Annemle çarşıdan döndüğümüzde, e lçiliğ in önünde polisler gördük, bir gösteri falan ya­ pılıyor zannettik. Bir garso­ numuz vardı, bizi görünce içeri kaçtı. Ben, ‘b ir şey o ld u ’ dedim, sonra elçilik müsteşarı haber verdi. Her­ kes telaşlıydı. Sanki bütün

bu olup bitenler bir rüyay­ mış; ben rüyamda bunları görüyormuşum, her an uya­ nacakmışım ve köbus bite­ cekm iş gibi geliyordu, ina- namıyordum...”

Cinayeti İsta n b u l’da öğ ­ renen, Erez’in büyük kızı Canan Karamana da, kız- ka rd e şin in anlatım ını des­ te kle m e sin e , “ Bize de ha­ ber verdiklerinde öyle oldu” dedi. Sonra devam e tti:

—“ Hani bu tür olaylarda haberi alıştıra alıştıra ver­

mek isterler, yaralı, daha öl­ medi falan derler ya, bize öl­ düğünü söylediler. Ben ise kafamda hep bunu tersine işlettim , babam ölmedi, ya­ ralı, yaşıyor, kurtulacak de­ dim. Hep o hayalle yaşa­ dım.”

İLK BAŞSAĞLIĞI

B ü y ü k e lç ilik te , ilk baş­ sağlığı ziyaretini, Yunan El­ ç is i yapm ış Necla Erez’e. Zaten, Paris’te ki bütün ya­ bancı m isyon şe fle ri, Erez’ i severlerm iş.

— “ Peki, özel b ir koruma önlem i alınm am ış m ıydı?”

—“ Böyle bir önlem var mıydı, bilmiyorum ama alın­ mış olsa bile bizi heyecan­ landırmamak İçin söyleme­ miş olabilir. İsmail’in bir ta­ bancası varmış ofisinde, bunu b ile b ilm iy o rd u k . Olaydan sonra, eşyaları top­ larken, tabancanın boş ku­ tusunu bulmuşlar. Bize ta­ bancanın nerede olduğunu sordular. Tabancası olduğu­ nu bile böyle öğrendik.”

— “ Nereden çıktı tabanca?’ —“ Bulunamadı; çok ga­ riptir, ama sadece boş kutu­ su vardı. Tabancayı bulama­ dılar...”

İsmail Erez’ in, Erm eni­ lerle başı ilk kez B eyrut’ta iken derde girm iş. B ir 23 N i­ şan günü, Beyrut Amerikan Ü n iv e rs ite s i’ndeki Türk ö ğ ­ re n cile rin de katılm asıyla, e lç ilik te b ir kutlam a günü düzenlenm esi kararlaştırıl­ mış, E rm eniler açıkça te h ­ d it e tm işle r, “ Bu kutlamayı yapmayacaksınız” d em iş­ ler.

Sonra, ünlü Fransız şar­ kıcı Charles Aznavour’a, b ir şarkısından dolayı protesto m ektubu gönderm iş İsmail Erez. Aznavour’ un şarkısı­

İşte Ermeni cinayet şebekeleri

E

İçin Ermeni Gizli Ordusu (ASALA)” , ‘ ‘Ermeni Soykırımı Ada­RMENİ terör örgütlerinden halen ‘ Ermenistan’ın Kurtuluşu let Komandoları (JCAG)” ve “ Ermeni İhtilalci Ordusu (ARA)” faaliyet halinde.

Bu örgütlerin en etkini olan ASALA, Marksist-Leninist doğrultu­ da olduğunu ileri sürmekte ve Türkiye’yi, faşizmi, emperyalizmi, Si­ yonizm! hedel seçtiğini açıklıyor.

ASALA’nm amaçları özetle şöyle: Türkiye'nin Ermeni katliamını kabul etmesinin sağlanması, Türkiye işgalindeki Ermeni toprakları­ nın kurtarılması, bu topraklarla işgal altındaki komşu toprakların bir­ leştirilmesi, Türkiye’nin diplomatik ve diğer amaçlı temsilciliklerinin fonksiyonlarının dünya sathında etkisiz duruma getirilmesi; sonuçta da bağımsız Ermenistan’ın kurulması.

Adını ilk kez 1975’te açıklayan bu örgüt, silahlı mücadeleyle pro­ paganda stratejisini benimsiyor.

Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları (JCAG) ise Ermeni milliyet­ çisi görünümünü taşıyor. Sadece Türkiye'yi hedef seçtiğini açıkla­ yan bu örgüt, amaçlarını özetle, bağımsız Ermenistan kuruluncaya kadar Türkiye'nin kuruluş ve temsilciliklerine karşı sabotaj, cinayet gibi şiddet eylemlerini sürdürmek olarak belirliyor.

1976’da ortaya çıkan bu örgüt de, ASALA gibi silahlı mücadele ile propaganda stratejisini benimsiyor. Örgütün Ermeni Taşnak Par­ tisi ’yle bağlantılı olduğu biliniyor

Son dönemde ortaya çıkan Ermeni İhtilalci Ordusu (ARA) ise, 1983 te adını açıkladı. Cinayet, işgal ve rehin alma türünden eylem yapan bu örgütün, Ermem gizli örgütlerinin iç bünyelerindeki çatış­ madan sonra ortaya çıktığı ve Paris'ten yönetildiği bildiriliyor.

nın sözlerini, Nazan Kökten ammsayamadı, “ Ama, hep böyle öldüler, öldürüldüler gibisinden tekrarlar vardı, sözde Ermenileri anlatıyor­ du” dedi.

— “ Eşinizin ö ld ü rü lm e ­ sinden sonra neler o ld u ? ”

YAKIN İLGİ

—“ Çok yakın ilgi gör dük. Elçilikte kalmadık, ka lamazdık. Memduh A y tü r’ ün evinde kaldık. O da ge çenlerde vefat etti. Cenaze ler defnedildikten sonra, Ik kızımla Paris’e geri döndük eşyaları toplamak İçin. Eko nomi ve Maliye Müşavir H ayrettin Ozansoy Bey var dı; şimdi HP m illetvekili Onun evinde kalmıştık o za man. Eşyaların toplanması na, damatla birlikte Turgu Tümay, çok yardım etti. 4-5 gün kalıp, İstanbul’a dön dük.”

İs ta n b u l’da Necla Ha mm, evli kızıyla birlikte otur m uş b ir süre. Sonra Suadi ye’de b ir eve geçm iş. Bu arada da, yıllar öncesinden, aile büyüklerinden kalan bir yerde, şim di o turdukları ev yapılm ış. İnşaat tam am la­ nınca, Suadiye’den Çlfteha- vuzlar’a, yeni evlerine taşın­ mışlar.

BAŞVURMAK GEREKİYORMUŞ

— “ E lç ilik ç e v re s in in g ö ste rd iğ i ilg i dışında, dev­ le tte n ne ö lçüde ilg i ve yar­ dım gördünüz?”

—“ 900 bin lira tazminat verdiler. Emekli aylığını bağladılar. Bunun da bir hi­ kâyesi var. 1977 yılında bu tazminat ve aylık kanunu çıktı. Biz bekliyoruz ödeme yapacaklar diye. Ben birkaç kere bankaya sordum, bir şey geldi mİ diye, gelme­ miş. Sonra Ankara’ya ba­ kanlığa sorduk. Bilm iyor­ duk, meğer bizim müracaat etmemiz gerekiyormuş kİ maaş bağlansın. Müracaatı­ mızı yaptık, gönderdiler. Ya­ ni, aylık bağlanması sırasın­ da, pek bir sorun çıkmadı.”

Necla Erez, eşiyle 29 yıl evli kalm ış. Bu süre içinde, dünyanın birçok ülkesinde görev alm ış İsmail Erez ve he r ülkeden anılar, şim di o turduğu eve taşınm ış.

—“ Nazan Hanım, siz de P a ris ’te y d in iz . İs ta n b u l’a dönüşte, yeni yaşamınızı nasıl düzenlediniz?”

—“ Ben, Paris’te sanat tarihi okuyordum. 3-5 ay ol­ muştu başlayalı. Dönünce, Boğaziçi Üniversitesi Dil Bi­ lim Edeblyat’ta İkinci sö­ mestrden başladım. Mezun oldum. Ingiliz Kültür’de üç yıl çalıştım. 1979’da evlen­ dim. Kızım olunca işten ay­ rıldım.”

— “ Ü n ive rsite ye nasıl g ire b ild in iz ? ”

— “ Şerif Mardin’in yardı­ mıyla Boğaziçi’ne girdim. Nasıl oldu, tam bilmiyorum. İnanın, çok zor bir durum­

daydım . İçim e kapanm ış­ tım . Üniversiteye girince dersler, yeni çevre derken biraz açıldım . Eşim le de orada ta n ıştım . Hayatım çok etkilendi bu olaydan...” İsm ail Erez, küçük kızı­ nın b ir yüksek okuldan m e­ zun olm asını çok iste rm iş, görem em iş.

— “ Ş im di g ünleriniz na­ sıl geçiyor, Necla Hanım?” —“ Bizim bir derneğimiz var, Dışişleri Mensuplarının Eşleri... Bu dernek adına İs­ ta n b u l’da çalışıyorum . B ir­ takım şeyler g önderiyorlar bana, burada satıyorum : K artpostal, takvim g ib i. To­ runlarım var. İsm ail çok se­ verdi torunlarını. Büyük kı­ zımın çocuklarını g örm üş­ tü. Diyorum ya, çok canlı bir insandı, her şey çok ani o ldu.”

Şehit Büyükelçimiz İsma­ il Erez’in duvarda asılı büyük boy resmi ile birlikte fo to ğ ­ raf çekm ek istediğim izde, geride kalanlar daha bir yak­ laştılar birbirlerine... Erez’ in küçük kızı Nazan Kökten, babasının resm ini kucağın­ da tutarken, büyük kızı Ca­ nan Karamana, bir süre için gözlerini kapattı, 62 yaşın­ daki Necla Erez ise, kızının durum unu izledi.

Geride kalanların en bü­ yüğüydü Q,,

YARIN:

AVRUPA'DA

İLK KURBAN

(7)

MİLLİYET • 9

13 TEMMUZ 1985

DİZİ YAZI

wmmmmmmmsmmmsmmmMm

WMSM&

m

IVUSTURYA’nın baş­ kenti Viyana’da, tak---İyim ler o gün 22 Ekim 1975’i gösteriyordu. Ilık bir sonbahar günüydü.

Belvedere Caddesi’nde bu­ lunan Türkiye Büyükelçiliği’n- de, işler her günkü tem po­ suyla devam ediyordu. Bü­ yükelçi Oaniş Tunalıgil, büro­ sunda AvusturyalI sekreteri Bayan Bither’e günlük drektif- lerini veriyor, notlar aldırıyor ve gelen telefonları yanıtla­ maya çalışıyordu. Binanın gi­ riş kapısı, ülkede çalışan Türk işçilerine zorluk olmasın diye, sürekli açık. İşçilerin biri gi­ rip, diğeri çıkıyordu. Daniş Tunalıgil, görevlilerden İşçile­ rimizin sorunlarına yardımcı olmalarını, onları boş çevir­ memelerini isterdi hep.

E lçiliğin bir başka bölü­ münde, sefire Ferzane Tuna- ligi), yaklaşan Cumhuriyet Bayramı nedeniyle verilecek davetlere hazırlanıyordu. Ye­ mekler için alınacak malze­ melerin listesini hazırladı. Bir süre sonra da alışveriş için eşinin arabasıyla çıktı.

—“ Aslında arabayı almayı düşünmüyordum” diyor Fer­ zane Tunalıgil. İstanbul’da Moda Caddesi üzerinde bulu­ nan sade, ama zevkle döşen­ miş evinin salonunda, o unu­ tulmaz acılar veren uğursuz günü anlatırken... Gözleri do­ lu dolu, “ zaman tüneli” ne gi­ rerken, sesi titriyor:

—“ Daniş, her gün saat 12.00-13.00 arasında arabası ile yürüyüş parkuruna gider, burada bir saat yürüyüş ya­ pardı. Böylece hem dinlenir, hem de spor yapmış olurdu. Bunu bildiğim için arabasını almak istemedim. Ama ısrar etti ve o gün yürüyüşe çıkma­ yacağını söyledi. Bunun üze­ rine ben de alışverişe araba ile gittim .”

"VURULDUĞU ZAMAN

YANINDA DEĞİLDİM”

Ferzane Tunalıgil, alışveri­ şini tamamlamış ve elçiliğe dönmek üzere yola çıkmıştı. Binaya yaklaştığında olağa­ nüstü kalabalığı görünce, bir­ den heyecanlanarak, “ Acaba ne oldu?” diye şaşırdı. Elçilik önünde arabadan inerken, karşısında bir görevli buldu. Ona, “ Bu kalabalık ne? Ne ol­ du burada?” diye sordu. Gö­ re v li, “ H iç b ir şey yok hanım efendi, e lçi biraz rahatsızlandı” yanıtını verdi.

Ferzane Hanım’ın içi hiç rahat değildi. “ Nerede şimdi? Beni yanına götürün hemen!” dedi.

“ Efendim, götüremeyiz, el­ çiyi maalesef kaybettik. Ken­ disi şu anda hastanede!” cevabını alınca, Ferzane Ha­ nım olduğu yere yığılıp kaldı. Ama sadece bir an için.

Son-Erm e n i

te rö rü n d e n s o n ra

Ih ts fttu ğ u m u g

•A v ru p a 'd a şehit edilen ilk Büyükelçimiz Tunalıgil'in

eşi, cinayetten sonra kendi kendine sormuştu:

‘ ‘A m a neden?’ ’

Tunalıgil’lerin pek çok Ermeni dostları vardı... Bu nedenle

cinayetleri anlayamadıklarını söyleyen Bayan Ferime

Tunalıgil yine de bütün Ermenileri suçlayamıyor, katilleri

“maşa” olarak nitelendiriyor...

ra soğukkanlılığını topladı. Aklına okulda bulunan kızı Perial gelmişti. “ O bunu şim­ dilik bilmemeli, kızımla ben konuşmalıyım” diyerek, e lçi­ liğin ikinci katına çıktı.

"BURASI TARAFSIZ BİR ÜLKE,

KORUMAYA NE GEREK VAR?”

Ermeni Kurtuluş Ordusu adlı örgüte mensup üç Erme­ ni terörist tarafından 22 Ekim 1975 günü saat 12.00’ye doğ­ ru, odasında vurularak öldürü­ len Daniş Tunalıgil, Avrupa'da suikasta uğrayan ilk Büyükel­ çimiz.

Ferzane Tunalıgil, o yıllar­ da Ermeni terörünün yeni başladığını, ama yine de elçi­ likte herhangi bir korumaya gidilm ediğini belirtti. Hatta, öldürülme olayından yaklaşık bir ay önce, eşiyle aralarında geçen konuşmayı şöyle nak­ letti:

—“ Arap-lsrail çekişmesi yüzünden bu ülkelerin elçilik­ leri sürekli koruma altındaydı. Birleşik Amerika, Almanya ve öteki büyük ülkelerin elçilik­ lerinde de, her zaman polis bulunuyordu. Bilmiyorum ni­ ye, bir gün aklıma takıldı. Da- n iş’e bir sohbet sırasında, ‘Bizim elçiliğe de koruma gö­ revlisi istesek m i?’ dedim. Ama o, kendinden gayet emin bir şekilde, ‘Korumaya ne gerek var? Burası tarafsız bir ülke. Bu yüzden biz çok şanslıyız. Hem ben, koruma­ dan da sıkılırım ayrıca!’ dedi. Bu karşılığı alınca, endişem dağıldı ve bir daha bu konu­ dan söz açmadım.”

AVUSTURYA'DA ŞAŞKINLIK

Daniş Tunalıgil’in elçilik bi­ nasında gündüz vakti üç Er­ meni cani tarafından öldürül­ mesi, A vusturya’da büyük şaşkınlık yaratmıştı. Çünkü uzun yıllardır ilk kez böyle bir

olay meydana geliyordu. Po­ lis, her yanı didik didik aradı. Yüzlerce şüpheli gözaltına

alındı. Ama sonuç yoktu. Uç katili bulana, o zamanki pa­ rayla önemli olan 85 bin lira

ödülverlleceği de açıklandı. Vi­ yana Polis Müdürü, TV’de bir konuşma yaparak, “ Türk Elçi- liği’ni iyi korumuyorduk. Çün­ kü böyle bir önleme gerek yoktu” dedi.

"ŞEHİDİMİZE DEVLET

BAŞKANI TÖRENİ”

Sefiremiz Ferzane Tunalı- gil, o zaman 15 yaşında olan kızı Perial Tunalıgll’e babası­ nın ölümünü nasıl haber ver­ diğini de şöyle anlattı:

—“ Kızım o gün okuldan dönünce, kalabalık yüzünden o da heyecana kapıldı. Onu karşıladım ve babasının öldü­ rüldüğünü anlayacağı şekilde izah ettim. Ağlamaya başladı. ‘Ağla kızım!’ dedim, ‘İstediğin kadar ağla, ama unutma, ba­ ban senin İyi bir öğrenim gör­ meni isterdi. Olan oldu bir kere, yaşam devam ediyor’ dedim. Kızım yaşına göre bü­ yük bir soğukkanlılıkla dinle­ di beni. Perial, şimdi 24 ya­ şında. Yine Viyana’da. Lisan üzerine eğitim görüyor. Biti­ rince Birleşmiş Milletler’de veya bir başka teşkilatta gö­ rev almak İstiyor.”

Yine o günlere dönüyoruz ve Ferzane Tunalıgil, cena­ zeyle Türkiye’ye dönüşünü anlatıyor:

—“ Viyana’da Daniş için devlet başkanı töreni düzen­ lendi. Çok büyük bir tören ol­ du. Beni, o zamanki Devlet Başkanı Klrslegerve Dışişle­ ri Bakanı Erick Büelke kolla­

rıma girerek özel uçağımıza kadar geçirdi. Daha sonra Türkiye’ye döndük. Ankara’da da büyük bir tören yapıldı. Da- niş’in ölümünden iki gün son­ ra, Paris Büyükelçimiz İsmail Erez de suikasta uğradı. Acı, daha da büyümüştü. Daniş Tunalıgil ile İsmail Erez için birlikte tören düzenlendi.”

Ferzane Tunalıgil anlatır­ ken terliyor. “ Biraz üşüttüm. Çünkü, eşimin mezarının ba­ kımını yaptırdım geçen gün. Hava rüzgârlıydı” diyor.

Ferzane Hanım’ın, bir iste­ ği var ilgililerden: Eşinin Ka- racaahmet Mezarlığı’nda bu­ lunan kabri için. “ Artık yaş­ landım, mezann bakımı ile uğ­ raşamıyorum. Eğer belediye, bakım için bir adam görevlen­ dirirse, çok minnettar olaca­ ğım. Ücretini ödemeye razı­ yım. Yeter ki, biri görevlendi­ rilsin” diyor.

BİR ANI...

Ferzane Tunalıgil, eşinin öldürülmesine rağmen, Erme- nilere karşı kin duymadığını vurguluyor. Aslında, Ermeni- lerin, Türklerle en iyi anlaşan azınlık grup olduğunu belirti­ yor ve “ Caniler, birer maşa... Bütün Ermenllerln onlar gibi düşündüğüne şimdi bile inan­ mıyorum” diye konuşuyor. Eşi Daniş Tunalıgil’in Ermeni­ leri sevdiğini, yurt dışında da birçok Ermenl’yle arkadaş ol­ duğunu kaydediyor ve aklına

geien son anısını bize şöy­ le naklediyor:

m

J

Perial, babasının izinde Oaniş Tunalıgil’in kı­

zı Perial, babasının öldürüldüğü Viyana’ da üniversiteye de- I- vam ediyor. İngilizce, Almanca ve Fransızca üzerine eğitim gören Perial, tatillerde annesinin Moda’ daki evine geliyor. Ge­ lecek yıl okulunu bitirecek olan Perial’in ideali, Birleşmiş M il­ letler veya başka bir uluslararası kuruluşta görev almak. An­ nesinin ifadesine göre, babasının izinde yürüyecek Perial de

—“ 1962 yılıydı sanırım. Amman’da göievliydik. Daniş, burada biri terzi, biri doktor ve biri de diş hekimi üç Ermeni ile tanışmıştı. Bunlar bize sık sık yemeğe gelir, biz de onla­ ra giderdik. O zamanlar Bey­ rut’ta Taşnak örgütü bulu­ nuyordu. Bir gün Ermeni arka­ daşlarımız, söylenerek bize geldiler ve bu örgüt için ken­ dilerinden para istendiğini an­ lattılar. Daniş de ‘Vermeyin, neden veriyorsunuz?’ dedi. Doktor olanı, ‘Vermezsek bizi tehdit ediyorlar. Bu nedenle de istemeden vermek zorunda kalıyoruz’ dedi. Amman’daki görevimiz sırasında ve daha başka ülkelerde Ermenilerle dostluğumuz sürdü. Daniş’i öldürdüklerinde ise çok şa­ şırmıştım, ‘Ama neden?’ diye. Her şeye rağmen Ermenllerln kullanıldığına inanıyorum.”

B in i

,s

anılarıyla yaşıyor

Ferzane Tunalıgil, Moda’daki evinde, tek başına, eski günle­ rin güzel anılarıyla yaşıyor. Vi­ yana’da okuyan kızı Perial’ ın kendisine sık sık mektup gön­ derdiğini, bu nedenle yalnızlık hissetmediğini belirtiyor. ‘ ‘ Her tatilde kızımla birlikte olup, öz­ lem gideriyoruz. Bu bana yeti­ yor" diyor. Dışişleri’ nin seçkin diplomatlarından Daniş Tunalı- gil, 1973’te Viyana Büyükelçi­ si olmadan önce Amman, Roma, Moskova ve Belgrad büyükelçi­ liklerinde çeşitli görevlerde bu­ lunmuştu. Diplomatlığının yanı sıra mutlu bir aile reisi de olan Tunalıgil, eşi Ferzane Hanım’la birlikte, ülkemizin tanıtımı için büyük çaba harcamıştı. Tunaiı- gil’ ler bir davette birlikte

Ermeni terörünün

tırm anış tablosu

ASALA ve diğer benzeri Ermeni terör örgütlerince gerçekleş­ tirilen eylemlerin yıllara göre dağılımı şöyle:

Yılı Öldürme Öldürmeye girişim Bombalama Toplam

1973 1 — — 1 1974 — — — — 1975 2 — 7 9 1976 1 ___ 3 4 1977 1 — 3 4 1978 1 — 8 9 1979 2 1 27 30 1980 2 4 47 53 1981 3 2 35 40 1982 6 2 15 23 1983 4 2 16 22 1984 3 3 3 9 Toplam 26 14 164 204

NOT: Tabloda sadece eylem sayıları gösterilmiş­ tir. Bu eylemlerde meydana gelen can kaybı ve ya­ ralanma rakamları belirtilmemiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Zavallı kutup ayılarının iznini bile almadan bastığınız resimleriyle dizayn etti ğiniz kredi kartı reklamlarıyla Al Gore konferansı sponsorluğu yapabilirsiniz mesela..

Konya bölgesinde elektrik da ğıtımını yapan Meram Elektrik ile Güneydoğu’da elektrik dağıtımını yapan Fırat Elektrik’in devredilirken kasas ında “unutulan”

Fotoğraf makinesinin ayarlarını odanın içindeki cisimlere göre yaparsak, bu kez de dışarıdaki cisimler çok aydınlık çıkar (Resim 2).

1982 yılında Lahey Büyükelçiliği'ne getirilen Filiz Dinçmen, 1984 yılından bu yana Avrupa Konseyi Nez- dinde Daimi Temsilcilik görevini yürütüyor.. Sırası

İsmail, annesinin bu dereli, ormanlı, kazlı tabloda hiçbir kıpırtı, hiçbir devinim görmediğini, daha doğrusu göremedi- ğini gayet iyi bilirdi, Sıdıka Hanım’ın

Asaf Bey, merkez kasabada kalan mübadil her aileye verilecek ev bulunamadığından, birkaç ailenin birleştirilerek yerleştirildiğini, mübadillerin hepsinin şehir

Yukarıdaki tabloda sunulan katılımcı görüşleri incelendiğinde pandemi sürecinde ölüm veya enfekte olma sebebiyle yaşanan işten ayrılmalardan sonra katılımcıların

Kötü ve kötülük kavramlarının tüm tanımlanma çabalarına rağmen göreceli bir içeriği barındır- ması, “hiçbir ortak özü olmayan kötülük türlerinin bir