• Sonuç bulunamadı

Malazgirt Meydan Muharebesi’nden Türkiye Selçukluları Hâkimiyetine Kadar Kelkit Havzasında Türkler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Malazgirt Meydan Muharebesi’nden Türkiye Selçukluları Hâkimiyetine Kadar Kelkit Havzasında Türkler"

Copied!
113
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİ’NDEN TÜRKİYE SELÇUKLULARI HÂKİMİYETİNE KADAR KELKİT HAVZASINDA TÜRKLER

İLHAN ASLAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TARİH ANABİLİM DALI

GENEL TÜRK TARİHİ BİLİM DALI

AKADEMİK DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. FUAT HACISALİHOĞLU

(2)
(3)
(4)

ÖZ

ASLAN, İlhan, Malazgirt Meydan Muharebesi’nden Türkiye Selçukluları

Hâkimiyetine Kadar Kelkit Havzasında Türkler, Yüksek Lisans Tezi, Ordu, 2017.

Coğrafyadan vatana dönüşüm azim ve doğru izlemler doğrultusunda gerçekleşen zorlu bir süreci kapsar. Orta zamanlar Anadolusu’nun Türkleşme serüveninin ortaya konulması yaşanılan süreçler kadar zorlu bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma ile Anadolu’nun bütününde merkezi ve otoriter bir Türk siyasi teşekkülünün tam hâkimiyeti söz konusu olmazdan evvel yaşanılan süreçler sınırları belirlenmiş bir coğrafi bölge üzerinden ortaya konulmuştur.

Bu spesifik ve teritoryal (bölgesel) çerçeve kapsamında Anadolu’ya gerçekleştirilen akınlarda stratejik bir niteliğine haiz olan Kelkit havzası özelinden hareket ederek söz konusu coğrafyada Türkleşme mefhumunun gelişim safhaları mekânsal bir bağlamda ele alınmıştır. Bu minval üzere tarihsel süreç Malazgirt Meydan Muharebesi öncesinde Tuğrul ve Çağrı Beyler ile başlayıp sonrasında Danişmendli, Saltuklu ve Mengücekli Beylikleriyle Selçukluların bölge üzerinde hâkimiyeti hem kendi aralarındaki hem de yerel güçlerle giriştikleri mücadeleler üzerinden ortaya konulmuştur. Nihayetinde Türkiye Selçuklu Devleti adlandırması ile süreç tamamlanmıştır.

Bu çalışma tamamlanana kadar tarihi coğrafya bakımından değerlendirilmeye tabi tutulmamış olan Kelkit havzasının Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Anadolu’nun ele geçirilişinde pek kıymetli bir üs olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Nitekim bölge üzerinde Bizans, Ermeni ve Gürcü kuvvetlerinin etkinliğinin kırılması artık Anadolu’da Türk yerleşimine muhalif bir tavır sergilenemeyeceğinin de göstergesiydi. Medeniyetlerin kavşağı konumundaki Anadolu coğrafyasında tarihsel varlığın daha güvenilir ve daha derinlikli bir zeminde meydana çıkarılması mikro (dar) araştırmaların nitelik ve niceliğine bağlıdır.

Anahtar Sözcükler: Kelkit, Selçuklular, Bizanslılar, Danişmendliler, Saltuklular, Mengücekliler.

(5)

ABSTRACT

ASLAN, İlhan, Turks in the Kelkit Basin, from the Battle of Manzikert to the

domination of the Anatolian Seljuks, Master thesis, Ordu, 2017.

Transforming a region into a homeland involves an difficult process that requires both perseverance and effective strategies. Describing the Turkification of Anatolia during the Middle Ages is as difficult and complex as the processes and stages it actually involved. In this study, the processes preceding the establishment as well as the complete domination of a central and authoritarian Turkish political entity in Anatolia were evaluated by focusing on a geographical area with specific delineations.

Within this specific and territorial (regional) framework, the progress and stages of Turkification in the Anatolian region were addressed from a spatial and geographic perspective by looking at the Kelkit basin in particular, which held significant strategic importance for the Turkish movement and incursion into the region. In this context, the historical process that started with the reign of Tughril Beg and Chaghri Beg before the Battle of Manzikert, and which later continued with the Danishmends, Saltukids and Mengujekids, finally ending with the domination of the Seljuks over the region, was described from the standpoint of their struggles among themselves, as well as with local powers. Ultimately, this process entered its final stage with the foundation of the Anatolian Seljuk State.

The study demonstrates that the Kelkit basin, which has not been the subject of a historical geographical study prior to this project, was actually an important base, or stepping stone, for the Turkish conquest of Anatolia in the period following the Battle of Manzikert. Moreover, the fact that the influence of the Byzantine, Armenian and Georgian forces on the region were eventually broken at the time demonstrated that opposition to Turkish settlement in Anatolia was no longer a viable approach. Revealing the historical nature and past of the Anatolian geography – which is located at the crossroad of civilizations – in a more reliable and comprehensive manner is highly dependent on the quality and quantity of micro (specific) studies conducted on the subject.

(6)

Key Words: Kelkit, Seljuks, Byzantines, Danishmends, Saltukids, Mengujekids.

ÖNSÖZ

Karadeniz, Ortaçağ Türk tarihi araştırmaları bağlamında ihmal edilmiş bir bölgedir. Türkiye’de söz konusu bölgenin bu dönemini kapsayan çalışmalar maalesef bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır. Çünkü Orta zaman Karadeniz bölgesi tarihi araştırmalarının kaynaklarının birkaç dilden teşekkül etmesi ve bu kaynaklardaki bilgilerin neredeyse mahdut bir seviyede olması araştırmacıların işini güçleştirmektetir. Bu çalışmada dönemin kaynaklarından hareketle Karadeniz bölgesinin sınırlarına dâhil olan ve Kelkit havzası olarak adlandırılan bölgedeki Türk varlığının Ortaçağlardaki izlerini sürmeye çalıştık. Kaynaklardan edinilen bulgular, Türklerin en az İç ve Doğu Anadolu’da olduğu kadar Kuzey Anadolu’nun önemli bir kesimini teşkil eden Kelkit havzasında da etkin olduğu sonucunu ortaya çıkardı. Kısacası bu çalışmayla Türk tarihindeki karanlık bir dönem aydınlatılmaya çalışılmış ve Türklük araştırmalarında bir boşluğun doldurulması amaçlanmıştır.

Bu çalışmanın meydana çıkması sırasında benden hiçbir yardımını esirgemeyen ve daima beni destekleyen muhterem hocalarım Prof. Dr. İbrahim TELLİOĞLU ve Yrd. Doç. Dr. Fuat HACISALİHOĞLU’na en içten teşekkürlerimi sunmayı bir görev sayarım. Ayrıca çalışma sürecinde bazı kaynak eserlerin temini noktasında yardımlarını esirgemeyen Şeref KARATAY beyefendiye müteşekkirim. Bu zorlu süreçte moral desteklerinden ötürü dostlarım Mustafa YALÇINKAYA ve Mustafa KOÇ’a hassaten teşekkür ederim. Son olarak eksikliklerini hiçbir zaman hissettirmeyen ve benim için her türlü fedakârlığa katlanan aileme ve üzerimde büyük emekleri bulunan sevgili Halil BAŞER’e en içten teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

(7)

ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler

Adı Soyadı: İlhan ASLAN

Doğum Yeri ve Tarihi: Samsun/25.05.1989

Eğitim Durumu

Lisans Öğrenimi: Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

Yüksek Lisans Öğrenimi: Ordu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı

Bildiği Yabancı Diller: İngilizce Bilimsel Etkinlikler: İş Deneyimi Uygulamalar: Projeler: Çalıştığı Kurumlar: İletişim

E-Posta Adresi: ilhanaslan55@gmail.com

Telefon: İş: Ev: Cep: Tarih ve İmza:

(8)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale

AÜDTCF : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi

AÜ : Atatürk Üniversitesi

Bkz. : Bakınız

C. : Cilt

çev. : Çeviren

Ed. : Editör

Haz. : Hazırlayan

İÜEF : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi MÜFEF : Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

Neşr. : Neşreden

Not. : Notlandıran

s. : Sayfa

S. : Sayı

DİA : Diyanet İslâm Ansiklopedisi

TTK : Türk Tarih Kurumu

Trans. : Translated

Vd. : Ve devam eden

Vol. : Volume

(9)

İÇİNDEKİLER BİLDİRİM...ı ÖZ...ıı ABSTRACT...ııı ÖNSÖZ...ıv ÖZGEÇMİŞ...v KISALTMALAR...vı İÇİNDEKİLER………....vıı EKLER LİSTESİ...ıx AMAÇ-KAPSAM-YÖNTEM...………....x KAYNAKLAR...………...1 GİRİŞ..………...19 I. BÖLÜM BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ ZAMANINDA KELKİT HAVZASINA YAPILAN AKINLAR 1. Malazgirt Öncesi Dönem……….……22

2. Malazgirt Sonrası Türklerin Kelkit Havzasına Yerleşmesi……….33

II. BÖLÜM BEYLİKLER ZAMANINDA KELKİT HAVZASINDAKİ FAALİYETLER 1. Dânişmendliler Dönemi………...40

1. 1. Dânişmendli Beyliği’nin Kuruluşu ve Dânişmend Gazi...40

1. 2. Gümüştegin Dönemi (1085-1105)………...42

1. 3. Emîr Gazi Dönemi (1105-1134)………..46

1. 4. Melik Muhammed Dönemi (1134-1143)……….49

1. 5. Yağıbasan Dönemi (1143-1166) ve Sonrasında Gelişen Olaylar…50 2. Saltuklular Dönemi………..57

(10)

3. Mengücekliler Dönemi………61

III. BÖLÜM TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN KELKİT HAVZASINI HÂKİMİYETİ ALTINA ALMASI 1. Türkiye Selçuklu Devleti……….65

2. Samsun’un Fethi ve Müslüman Samsun’un Kurulması………..70

3. Gürcüler İle Yapılan Mücadeleler………...72

4. Trabzon Rum Devleti’nin Kontrol Altına Alınması………75

5. Mengücekli Beyliği’nin İlhak Edilmesi………..78

SONUÇ………....83

EKLER....………...85

(11)

EKLER LİSTESİ

Harita 1: Kelkit Havzasının Sınırları...85

Harita 2: Kelkit Havzasının Fizikî Coğrafyası...86

Harita 3: Kelkit Havzası Yerleşimleri...87

Harita 4: Kelkit Havzası Yerleşimleri...88

(12)

AMAÇ-KAPSAM-YÖNTEM

Ele alınan araştırmada Kelkit havzası olarak belirlenen bölgeye Ortaçağlarda yapılan Oğuz/Türkmen yerleşimi, dönemin kaynaklarından ve modern araştırmalardan edinilen bilgiler ışığında incelenmeye tabi tutulmuştur. Çalışmanın özünde mevzubahis yerleşim merkezinin Anadolu’da meskûn Türkler için ne derece önem ifade ettiği sorusuna cevap bulunmaya çalışılmıştır.

Çalışma alanı, konunun daha anlaşılır olmasını sağlamak adına sınırlandırılmıştır. Çalışmamızın ilk aşamasında geçmişi çok eskilere dayanan bölgenin tarihi coğrafyası tespit edilmiş ve Kelkit adının etimolojisi üzerinde durulmuştur. Akabinde bölgenin Büyük Selçuklu Devleti ile başlayıp Türkmen beylikleri ile devam eden ve Türkiye Selçuklu Devleti ile son bulan Ortaçağlardaki siyasi tarihine yer verilmiştir. Ayrıca bu tarihi süreçte Kelkit havzasında meskûn Oğuz/Türkmen kitlelerin yerleşim alanları üzerinde durularak söz konusu bölgenin Türk hâkimiyeti altındayken hangi havalilerden müteşekkil olduğu da belirlenmeye çalışılmıştır.

Bu çalışma mekân (coğrafya) ve derinlik (zaman) temelinde inşa edilmeye çalışılmıştır. Zamanı belirlemek siyasi tarihçe sayesinde mümkün olmakla birlikte coğrafyanın tespiti daha güç bir meşgale olarak ortaya çıkmaktadır. Kelkit havzası hakkındaki bilgilerin çalıştığımız zaman dilimi bağlamında dönemin kaynaklarına tafsilatlı bir şekilde aksetmemiş olması ve bölgenin kendine has tarihi coğrafyasının sınırlarının karmaşık bir yapı arz etmesi, bölge sınırlarının belirlenmesini güçleştirmektedir. Bu sebeple konunun mahiyetinin iyi anlaşılması için dönemin muhtelif kaynaklarının sıkça karşılaştırılması yoluna gidilmiştir. Ayrıca araştırmayı güçleştiren bir başka husus ise bölge üzerine yapılan özel ya da genel anlamda tam tekmil bir eserin olmayışıdır. Gördüğümüz kadarıyla bölge üzerine yazılan makaleler dahi henüz istenilen seviyede değildir. Hal böyle olunca bölgenin tarih araştırmaları bağlamında bakir bir saha olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır. İncelemeye tabi tutulan saha hakkında yer yer önemli bilgiler veren Osman Turan’ın çalışmaları kullanılmış ve bahsettiğimiz zorlukların bariz hatalara yol açmaması için onun metodu

(13)

takip edilmeye çalışılmıştır. Bunun yanında ele alınan olaylar tarihi olgulardan hareketle tümden gelim mantığı çerçevesi için değerlendirilmiştir.

(14)

KAYNAKLAR

A-İslâm Kaynakları:

İbnü’l-Esîr: Ortaçağ’ın en büyük İslâm tarihçisi olarak bilinmektedir. 1160

yılında Cezîret İbn Ömer’de doğmuştur. Bundan dolayı Cezerî nisbesiyle, babasının Esîrü’d-dîn lakabını taşımasından dolayı da İbnü’l-Esîr olarak anılmıştır. Muhtelif âlimlerden ilim tahsil etmekle birlikte araştırma faaliyetlerinde bulunmuştur. Kudüs’ün fethinden sonra 1188 yılında Dımaşk’ta Selâhaddîn Eyyûbî ile görüşen ve Hittîn Savaşı’nın cereyan ettiği yeri gezen İbnü’l-Esîr, aynı yıl hükümdarın Antakya Prensliği’ne karşı düzenlediği sefere Musul askerlerinin yanında tarihçi olarak katılmıştır. Ardından Musul’a dönmüş ve ölümüne kadar hayatını Atabeg Bedreddîn Lü’lü’ün himayesinde geçirmiştir1. el-Kâmil fi’t-Târih isimli eserini devrin kaynaklarından edinmiş olduğu bilgilerle vücuda getirmiştir. XII ciltten müteşekkil olan bu eser hilkatten 1231 yılına kadar hâsıl olan olayları ihtiva etmektedir. Ayrıca müellifin eseri telif ederken kullandığı kaynakların birçoğu günümüze ulaşmamıştır. Bu nedenle İbnü’l-Esîr’in eseri çok kıymetli bir özelliğe sahiptir. Çalışmamızın muhtelif yerlerinde zikrettiğimiz eserin IX, X, XI, ve XII. ciltlerinden istifade ettik2.

Sıbt İbnü’l-Cevzî: 1186 yılında Bağdat’ta dünyaya gelmiştir. Anne tarafından

dedesi olan ünlü vaiz Cemalüddin İbnü’l-Cevzî’nin torunudur. Dedesinin isminden hareketle kendisine İbnü’l-Cevzî lakabı verilen Ebû’l-Muzaffer Yusuf,

Mir’âtü’z-Zamân fî Târîhi’l-Âyân tesmiye olunan eserin müellifidir. Hilkatten itibaren başlayıp

1257 yılına kadar olan olayları ihtiva eden eser genel bir vekayinâme özelliği taşımaktadır. Müellif eserini İbnü’l-Esîr, İbn Asâkir, İbnü’ş-Şeddâd ve Dübeysî gibi isimlerin eserlerini kullanarak telif etmiştir. Eser, XI. yüzyıldaki Selçuklu tarihi hakkında oldukça tafsilatlı bilgiler vermesi hasebiyle son derece önem taşımaktadır3.

Ebu Abdullah Muhammed el-Âzîmî: Müellif, Arapların Tenûh kabilesine mensup

olup 1090 yılında Halep şehrinde dünyaya gelmiştir. Arkadaşı olan İbn Asâkir ile birlikte Dimaşk bölgesine gidip ilim tahsil etmiş ve akabinde tekrar Halep’e dönmüştür. Şairane bir özelliği de olan el-Âzîmî, dönemin ünlü şafiî fakihi Tâcü’l-İslâm Ebu Sa’d

1

Abdülkerim Özaydın, “İzzeddîn İbnü’l-Esîr”, DİA, C. 21, İstanbul 2000, s. 26.

2 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t- Târih, C. I-XII, çev. Abdülkerim Özaydın, Bahar Yayınları, İstanbul 1987.

3

(15)

Abdülkerim Sem’ânî (1113-1166) ile görüşüp tanışma imkânı olmuştur. Telif ettiği

Târîhu’l-Âzîmî addolunan eseri hilkatten başlayıp 1444 yılına kadar cereyan eden

olayları kapsamaktadır. Bu çalışmada Selçuklular, Dânişmendliler ve Haçlı Seferleri bahsinde zikrettiğimiz eserden büyük ölçüde istifade ettik4.

Ebû’l-Hasen ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvûd el-Belâzurî: Doğum yeri ve

tarihi bilinmeyen müellifin Farsça’dan Arapça’ya tercümeler yaptığı için İran menşeli olduğu sanılmaktır. Nesebi hakkında bilgi bulunulmaması ve büyük dedesi Dâvûd’dan önceki atalarından hiç bahsedilmemesi bu kanaati güçlendirmekte ve en azından Arap asıllı bir aileden gelmediğini göstermektedir. Dedesi Câbir’in, Abbâsî Halifesi Hârûnnürreşîd zamanında Mısır haracına bakan Hâsib’in kâtibi olduğu dışında ailesi hakkında bilgi yoktur. Künyesi de kaynaklarda Ebû’l-Hasan, Ebû’l-Abbâs ve Ebû Ca’fer şekillerinde de geçmektedir. Belâzurî Bağdat, Dımaşk ve Humus’ta bulunarak muhtelif âlimlerden hadis ve tarih sahasında dersler almıştır. Fütûhu’l-Büldân adıyla telif ettiği eseri Hz. Peygamber zamanından hicrî III. yüzyıla kadar devam eden İslam fetihlerini anlatmaktadır5. Çalışmamızda bu eserden İslam-Bizans mücadeleri konusunda isrifade ettik6.

Şadruddîn Ebu’l-Hasan ‘Ali İbn Nâşır İbn ‘Ali El-Hüseynî: Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye adlı eserin yazarı olduğu sanılmaktadır. Söz konusu eser ve müellifi

hakkında muhtelif fikirler bulunmaktadır. Zikrettiğimiz bu eserin diğer adı

Zübdetü’t-Tevârih’tir. Eser büyük Selçuklu sultanları ile Irak Selçukları hakkında kıymetli bilgiler

vermektedir. Bu çalışmada özellikle Büyük Selçuklu sultanlarının Doğu Anadolu ve Kafkaslara yönelik seferleri bahsinde mezkûr eserden yararlandık7.

Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî: İran sınırları içerisinde kalan Râvend

bölgesinin müntesiplerindedir. Son derece iyi bir eğitim almış aileye mensup olan müellif Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr isimli eserini telif etmiştir. Müellif, Farsça kaleme aldığı bu eserini Türkiye Selçuklu Sultanı I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’e ithaf etmiştir. Mezkûr eser Selçukluların kuruluş yıllarından itibaren başlayıp 1194 yılına

4

El-Âzîmî, Âzîmî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler (H. 430-538=1038/39-1143/44), çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara 2006.

5

Mustafa Fayda, “Belâzurî”, DİA, C. 5, İstanbul 1992, s. 392-393.

6

El-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, çev. Mustafa Fayda, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987.

7Şadruddîn Ebu’l-Hasan ‘Ali İbn Nâşır İbn ‘Ali El-Hüseynî,

Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye, çev. Necati

(16)

kadar meydana gelen olaylardan bahsetmektedir. Çalışmamızın Anadolu beyikleri ile ilgili bahsinde mevzubahis eserden faydalandık 8

Reşîdü’d-dîn Fazlullah: Tarihlerin toplamı anlamına gelen Camiü’t-Tevârih adlı

eserin yazarıdır. Yahudi asıllı olan müellif daha sonra Müslüman olmuştur. Aynı zamanda iyi bir hekim ve ilim adamıdır. Bunun yanında Arapça, Farsça, Türkçe, Moğolca ve İbranice gibi lisanlara vakıf olduğu da söylenmektedir. Genel bir tarih kitabı özelliği taşıyan bahsettiğimiz bu eserinde ise Selçuklular, Moğollar ve Bâtınîler hakkında oldukça kıymetli bilgiler bulunmaktadır. Eser, Sultan Alparslan’nın Kelkit havzasına dâhil olan beldeleri Gazilere iktâ olarak vemesi yönündeki bilgilerle havi olması bakımından önemlidir Yaptığımız bu çalışmada eserin Türkçe tercümesinden istifade ettik9.

El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Caferi Er-Rugadi İbn Bibi: el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-el-Evamirü’l-Ala’iye adlı eserin müellifidir. İsminde geçen Rugadî nisbesinden

İran’ın Mâzenderan bölgesindeki Rugad şehrine mensup olduğu düşünülmektedir. Annesi Bîbî Müneccime, Nîşâbur’daki Şafiîler’in reisi Kemâleddîn Simnânî’nin kızı olup anne tarafından Fakih Mıhammed b. Yahyâ’nın torunudur. Babası Mecdüddîn Muhammed Tercümân ise Kûr-ı Surh seyyidlerinden ve Cürcân şehrinin ilerigelenlerindendir. Alâeddîn Ata Melik Cüveynî’nin isteği üzerine Bilâd-ı Rûm’un (Anadolu) fethinden başlamak üzere bir Türkiye Selçuklu tarihi telif etmiştir10. Eser, Türkiye Selçuklu Devleti’nin en kıymetli kaynak eserlerinden biridir. Türkiye Selçuklularının yanı sıra Dânişmendliler, Mengücekliler ve Saltukluların Kelkit havzasındaki faaliyetleri hakkında da tafsilatlı bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışmamızda Mürsel Öztürk tarafından yapılan tercüme kullanılmıştır11.

Mahmûd b. Muhammed el-Kerîm Aksarâyî: Aksarâyî nisbesi muhtemelen

müellifin Aksaraylı bir aileden geldiğini göstermektedir. Telif ettiği eserden iyi bir tahsil gördüğü, İslâmî ilimlerle Arap ve Fars edebiyatına vâkıf olduğu anlaşılmaktadır. İlhanlı Hükümdarı Abâkâ ve Argun devirlerinde Anadolu’daki İlhanlı hazinesine ait “incü ve iktâların idaresi”, nâiblik ve Dânişmendli ilinin yönetimi gibi görevlerde

8

Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr, C. I-II, çev. Ahmed Ateş,

TTK Yayınları, Ankara 1999.

9

Reşîdü’d-dîn Fazlullah, Camiü’t-Tevârih, çev. Erkan Göksu-H. Hüseyin Güneş, Selenge Yayınları, İstanbul 2011.

10

Abdülkerim Özaydın, “İbn Bîbî”, DİA, C. 19, İstanbul 1999, s. 379.

11

El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Caferi Er-Rugadi İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk-Nâme), C. I-II, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996.

(17)

bulunan Mucîrü’d-dîn Emîrşâh’ın hizmetinde bulunmuştur12. Kendisinin aslî görevi divan kâtipliğidir. Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr isimli eserini 1323 yılında İlhanlılar’ın Anadolu valisi Timurtâş b. Çobân’a sunmuştur. Eserde tafsilatlı olmamakla birlikte Kelkit havzasındaki Türkmen faaliyetleri hakkındaki bilgilere rastlamak mümkündür13.

Ahmed b. Mahmûd: Selçuk-Nâme isimli eserin müellifidir. Müellif, bir Osmanlı

tarihçisidir. Zikrettiğimiz eseri, Büyük Selçuklu Devleti’nin tarih sahnesine çıkmasından Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadarki süreçte meydana gelen olayları anlatmaktadır. Eserinde Zübtetü’t-Tevârîh, el-Muntazam fî Tarihi’l-Mülûk ve’l-Ümem,

Zübdetü’n-Nusra ve Nuhbetü’l-Usra, ve el-Kâmil fi’t-Târih gibi tarih kitaplarının

emareleri görülmektedir. Mevzubahis eserin, Büyük Selçuklu Devleti ile Türkiye Selçuklu Devleti’nin Karadeniz bölgesine yönelik bilgi verdiği kısımlarından istifade ettik14.

Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah: Müellif, 1631 yılında Selanik’te doğmuştur.

Ailesi aslen Konya Ereğli’dendir. Fakat babası Lütfullah Bey bölgede meydana gelen bir asayişsizlik hadisesi nedeniyle Selanik’e hicret etmiştir. Mevlevî tekkesinde yetişen müellif tefsir, hadis ve meânî konularında yetkin bir isimdir15. Kelkit havzasında Türklerin fetih hareketleriyle ilgili son derece kıymetli ve tafsilatlı bilgiler veren.

Câmiu’d-Düvel adlı eseri ilk olarak Arapça kaleme alınmışsa da sonradan Osmanlı

Türkçesi’ne çevrilmiştir. Bu çalışmada Ali Öngül tarafından hazırlanan nüsha kullanılmıştır16.

Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî: 1281 yılında Kazvîn’de dünyaya gelmiştir. En

eski dedesi Hürr b. Yezîd el-Rihâyî Kerbela Vakası’nda Hz. Hüseyin’in yanında bulunmuştur. Arap asıllı Şiî bir ailenin çocuğu olan müellif son derece iyi bir eğitim görmüştür. Büyük dedesi Nasr İlhanlıların idaresinde çalışmış, Irak müstevfîliğine kadar yükselmiştir. Böylece kendisinden sonra gelen çocuk ve torunlarına da bu unvan verilmiştir. Reşidüddîn tarafından Kazvîn, Ebher, Târim ve Zencan müstevfîliklerine

12 İsmail Aka, “Kerîmüddin Aksarâyî”, DİA, C. 2, İstanbul 1989, s. 293.

13

Mahmûd b. Muhammed el-Kerîm Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr, çev. Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, Ankara 2000.

14

Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, C. I-II, Haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977.

15

Ahmet Ağırakça, “Müneccimbaşı Ahmed Dede”, DİA, C. 32, İstanbul 2006, s. 4.

16

Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel, C. I-II, çev. Ali Öngül, Akademi Kitapevi, İzmir

(18)

tayin edilen müellif, Zafernâme, Nüzhetü’l-Kulûb adlı eserleri telif etmiştir. Reşidüddîn’in eserinin bir özeti olan Târîh-i Güzîde adlı eseri Peygamberler tarihi, eski İran tarihi, İslâm devrindeki İran-Tûran sülaleleri ve Moğol tarihi gibi konularda bilgi vermektedir17. Çalışmamızda söz konusu eserden Büyük Selçuklu Devleti zamanında zuhur eden olayları anlatırken yararlandık 18.

Tarîh-i Âl-i Selçuk (Anonim Selçuk-Nâme): Yazarı bilinmediği için Anonim

olarak anılan bu eserin tek yazma nüshası Paris’teki Fransız Millî Kütüphanesi (Bibliothéque National)’nde bulunmaktadır. Eser, Selçuklu tarih yazımına uygun özellikler taşıması münasebetiyle Selçuk-nâme olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra eserin yazma nüshasındaki alt başlığı Tarîh-i Âl-i Selçuk Pâdişâhân-ı ilâ Rahmetihî

li-Rabbihi el-Ğafûr adını taşımaktadır. Fransız şarkiyatçı Charles Schefer tarafından

bilim âlemine takdim edilen eser Büyük Selçuklu Devleti, Abbâsîler, Hârezmşâhlar, Türkiye Selçukluları ve Anadolu beyliklerinden bahsetmektedir. Yaptığımız bu çalışmada Türkiye Selçukluları ve Kelkit havzasında hâkimiyet tesis eden Türkmen beylikleri hakkında muhtasar bilgiler veren eserden istifide ettik19.

Dânişmend-Nâme: Destanî mahiyette olan bu eserin yazarının, Mevlânâ İbn-i

Âlâ olduğu sanılmaktadır. Eser, Dânişmend Gazi’nin doğumu, çocukluk ve yetişme devresiyle başlamaktadır. Asıl adı Melik Ahmed olup Malatya Emîri Ömer’in kızı ile Ali b. Mızrab’ın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Battal Gazi’nin torunu Sultan Turasan ile arkadaş olur. Bir taraftan ondan silâhşörlük öğrenirken diğer taraftan İslâmî ilimlere çalışır ve kısa zamanda âlim olur. Bu sebeple kendisine “Dânişmend” unvanı verilmiştir20. Mevzubahis eser XIV. yüzyıl ve öncesi Türklerinin gelenek, görenek ve hayat tarzı hakkında zengin bilgiler içermektedir. Bunun yanında Dânişmend Gazi ve arkadaşlarının Kelkit havzasındaki faaliyetleri destansı bir şekilde anlatılmaktadır. Eser hakkında ilk geniş çaplı çalışmayı Iréne Mélikoff yapmıştır21. Çalışmamızda ise Necati Demir tarafından neşredilen nüsha kullanılmıştır22.

17

Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih ve Coğrafya Yazıcılığı, İSAR Vakfı, İstanbul 1998, s. 240-241.

18

Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî, Târîh-i Güzîde (Zikr-i Pâdişâhân-i Selçukiyân), Ed. Erkan Göksu, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2015.

19

Tarîh-i Âl-i Selçuk (Anonim Selçuk-Nâme), çev. Halil İbrahim Gök-Fahrettin Çoşguner, Atıf Yayınları,

Ankara 2014.

20

Ahmet Yaşar Ocak, “Dânişmendnâme”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 478.

21

Bkz. Iréne Mélikoff, La Gaste de Melik Dânişmend: Etude Critique du Dânişmendnâme, C. I-II, Librairie Adrien-Malsonneuve, Paris 1960.

22

(19)

İbn Kalânisî: Müellif, 1073 yılında Dımaşk’ta dünyaya gelmiştir. Dil, edebiyat

ve dinî ilimler konusunda eğitim almıştır. Önceleri Dımaşk’ta Divânü’l-Resâil dairesinde münşî (kâtip) olarak çalışmıştır. 1153 yılında ise bu divânın reisliğine getirilmiştir23. Eserini Hilal es-Sâbî’nin Tarih’ine zeyl olarak yazmıştır. Zeylü Târihi

Dimaşk isimli eser24 XII. yüzyılda gerçekleşen Haçlılar ile Selçuklular arasındaki mücadelelere ışık tutmaktadır. Eser Dânişmendliler ile Haçlılar arasında cereyan eden mücadeleler ile Kelkit havzasındaki Dânişmendli faaliyetleri bakımından son derece önem teşkil etmektedir.

Evliya Çelebi: XVII. yüzyılın en meşhur seyyahlarından biridir. Kendisi

hakkındaki bilgilerin çoğu kaleme aldığı on ciltlik seyahatnâmeye dayanır. Evliya Çelebi adının mahlası olduğu ve bu mahlası hocası İmam Evliya Mehmed Efendi’ye nispetle kullandığı rivayet edilmektedir. Tam anlamıyla bir kültür hazinesi olan seyahatnâmesi Türk tarihinin klasikleri arasında yerini almayı başarabilmiştir. Evliya Çelebi’nin seyahat ettiği bölgelerden biri de Kelkit havzasıdır. Her ne kadar Evliya Çelebi’nin yapmış olduğu seyahat ilgilendiğimiz zaman diliminden çok sonraları yapılmışsa da müellifin eseri25 çalışmamızdaki etimolojik bahisler için önem taşımaktadır.

Ahmed b. Yusuf b. Ali İbnü’l-Ezrak: Müellif kendisinin 1117 yılında

Meyyâfârikîn (Silvan) şehrinde doğduğunu belirtmektedir. Son derece iyi bir tedrisattan geçmekle birlikte mensup olduğu ailesi, çocukluk yılları ve milliyeti hakkındaki bilgiler belirsizdir. Ancak dedesinin Hasankeyf’te bazı idarî görevlerde ve Diyarbekir valiliğinde bulunduğunu, ayrıca Sultan Melikşâh’a gönderilen bir heyette yer aldığını kaydetmektedir. Artuklular’ın Mardin kolunun kurucusu Necmeddîn İlgazi döneminde doğan, onun halefleri Timurtaş Necmeddîn Alp ve II. Kutbüddîn İlgazi dönemlerinde yaşayan İbnü’l-Ezrak, kronolojik bir özelliğe sahip olan eserinde Irak, Suriye ve Doğu Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yaptığı gezileri, bulunduğu görevleri, tanıştığı halife, sultan, emîr, vezir, kadı gibi önemli kişilerin yanı sıra gördüğü tarihî binaları ve şahit

23 Şeşen, a.g.e., s. 111.

24İbn Kalânisî, Zeylü Târihi Dimaşk, çev. Onur Özatağ, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul

2015.

25

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. II/I, Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Karaman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014. Evliya Çelebi ve eseri hakkında bilgi sahibi olmak için bkz. Franz Babinger, Osmanlı

(20)

olduğu hadiseleri tafsilatlı bir şekilde anlatmıştır26. Bu çalışmada Mengücekliler ve Saltuklular bahsinde İbnü’l-Ezrak’ın eserinden istifade edilmiştir27.

Muhammed b. Hâvendşâh b. Mahmûd Mîrhând: Timurlular dönemi

müelliflerinden olan Mirhând, Ravzatu’s-Safâ nam meşhur eserini 1498 yılında kaleme almış ve bu eserini hocası Ali Şir Nevâi’ye ithaf etmiştir. Bir derleme mahiyetinde olan eser, Mirhând’ın zamanına kadar zuhur eden İslâm dünyasındaki hadiseleri ihtiva etmektsdir. Yedi ciltten müteşekkil olan eserin birinci cildinde hilkatten başlayarak peygamberler tarihi ve İslâmiyetten önceki İran tarihi anlatılmaktadır. İkinci ciltte Hz. Peygamber ve dört halife devirleri, üçüncü ciltte Oniki İmâm, Emevî ve Abbâsî halifeleri, dördüncü ciltte Selçuklular ve Hârezmşâhlar gibi Abbâsîler ile çağdaş olan sülâleler, beşinci ciltte Cengiz Han ve halefleri, altınci ciltte Timur ve halefleri anlatılmıştır. 1523 yılında torunu Hândmir tarafından yazılan yedinci ciltte Hüseyin Baykara, Bedîü’z-zamân Mirzâ ve Özbek Hanı Şeybânî dönemi hakkında bilgi verilmiş ve eser bir hatîme ile sonlandırılmıştır. Çalışmamızda mezkûr eserin Selçuklular ile ilgili bölümleri kullanılmıştır28.

Minhâc-i Sirâc el-Cûzcânî: Kadı Minhâc-i Sirâc el-Cüzcânî ismiyle şöhret bulan

Minhâcü’d-dîn Ebû Ömer Osmân bin Sirâcü’d-dîn Muhammed bin Minhâcü’d-dîn Osmân bin İbrahim bin İmâm Abdu’l-hâlık el-Cüzcânî, 1193 yılında Firûzkûh’ta dünyaya gelmiştir. Son derece iyi bir tahsil gören müellif, XIII. yüzyılın ilk yarısında Delhi Türk Sultanlığında en yüksek dinî-kazaî mevkilere yükselmiş ve Tabakât-ı Nâsırî isimli eserini telif ederek en önemli İslâm tarihçileri arasında yerini almıştır. Çaışmamızda özellikle Selçuklular ile ilgili kısımlarda mevzubahis eserden istifade edilmiştir29.

Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî: Ortaçağın en büyük seyyahı ve Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâibi’l-Esvâr olarak bilinen seyahatnâmenin

müellifi Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Levâtî Tancî 1304 yılında Fas’ın Tanca şehrinde dünyaya gelmiştir. Ailesi, Berberîlerin Levâte kabilesinden olup, Berka’dan Tanca’ya göç etmiştir. 22 yaşında Hac fârizâsını

26

Ahmet Savran, “İbnü’l-Ezrak el-Fârikî”, DİA, C. 21, İstanbul 2000, s. 34.

27

Ahmed b. Yusuf b. Ali İbnü’l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi (Artuklular Kısmı), Haz. Ahmet Savran, AÜ Yayınları, Erzurum 1992.

28

Muhammed b. Hâvendşâh b. Mahmûd Mîrhând, Ravzatu’s-Safâ fî Sîreti’l-Enbiyâ Mülûk

ve’l-Hulefâ, çev. Erkan Göksu, TTK Yayınları, Ankara 2015.

29

Minhâc-i Sirâc el-Cûzcânî, Tabakât-ı Nâsıri yâ Tarih-i İrân ve’l-İslâm, çev. Erkan Göksu, TTK Yayınları, Ankara 2015.

(21)

gerçekleştirmek için memleketinden ayrılan İbn Battûta, sergüzeşt bir kişiliğe sahip olduğu için yaklaşik olarak yirmi beş yıl sürecek olan bir seyahate başlamıştır. Özellikle Anadolu yarım adası ve Ortaçağ Arap coğrafyacılarının Deşt-i Kıpçak olarak adlandırdıkları Güney Rusya sahası hakkında önemli bilgiler veren müellif, Kelkit havzasına dâhil olan bölgelerde de bulunmuştur. Bu anlamda İbn Battûta’nın Kelkit havzası hakkında gözlemleri çalışmamız açısından büyük bir öneme sahiptir. Çalışmamızda mezkûr seyehatnâmenin Türkçe tercümesi kullanılmıştır30.

Şihâbeddîn b. Fazlullâh el-Ömerî: Kadı, fakih ve sır kâtibi olan el-Ömerî^nin

kökeni Hz. Ömer’e dayanmaktadır. Yaklaşık bir asır boyunca Mısır ve Suriye’de divân-ı inşâ başkanldivân-ığdivân-ındivân-ı elinde bulunduran bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen el-Ömerî’nin ailesi Aşağı Mısır’ın Bürüllüs kentine yerleşmiş olmasına rağmen kendilerini Mısırlıdan çok Suriyeli gördükleri için “Dımaşkî” künyesini kullanmışlardır. Hicrî 700 yılında dünyaya gelen el-Ömerî, 27 ciltten oluşan tarih, coğrafya, edebiyat, asrtronomi, sosyoloji vs. konularını ihtiva eden Mesâliku’l-ebsâr fî Memâliku’l-emsâr adlı eserini vücuda getirmiştir. Çalışmamızda Dânişmend Gazi ve Anadolu beylikleri hakkında mevzubahis eserden istifade edilmiştir31.

Nizâmî-i Gencevî: Müellifin doğum ve ölüm tarihi bilinmediği gibi hayatı

hakkında da yeterince malûmat yoktur. 1141-1145 yılları arasında dünyaya geldiği sanılmaktadır. Unesco, 1141 yılını doğum tarihi kabul ederek şairin doğumunun 850. yılına rastlayan 1991 yılını Nizâmî yılı ilan etmiştir. Muhtelif kaynaklarda doğum yerinin Kum ve Tefreş olduğu belirtilse de babasının Gence’ye gelip yerleştiği ve orada doğduğu kabul edilmektedir. Gence’de iyi bir eğitim gördüğü, dil ve edebiyat yanında astronomi, felsefe, coğrafya, tıp ve matematik okuduğu, mûsikiye ilgi duyduğu, Farsça ve Arapça’dan başka Pehlevîce, Süryanîce, İbrânîce, Ermenice ve Gürcüce gibi dillere vakıf olduğu anlaşılmaktadır32. Müellif mesnevî türünde telif ettiği Mahzen-i Esrar adlı eserini dönemin Mengücekli Meliki Fahreddîn Behrâm Şâh’a armağan etmiştir. Yaptığımız bu çalışmada zikrettiğimiz eserin Fahreddîn Behram Şâh ile igili

30

Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014.

31Şihâbeddîn b. Fazlullâh el-Ömerî, Mesâliku’l-ebsâr fî Memâliku’l-emsâr, çev. Ahsen Batur, Selenge

Yayınları, İstanbul 2014.

32

(22)

kısımlarından istifade edilmiş ve Nuri Gençosman tarafından tercüme edilen nüsha esas alınmıştır33.

Alâeddin Ata Melik Cüveynî: Müellif, 1226 yılında Bağdat’ta dünyaya gelmiştir.

Kendi ifadesiyle sülâlesi Abbâsîlerin vezirlerinden Fazl b. Rabî’ye dayanmaktadır. Dedeleri ilim ve bürokrasiyle meşgul olmuşlardır. Büyük babası Bahâeddin Muhammed b. Müeyyed, Sultan Sencer devrindeki önemli kâtiplerden olup daha sonra Hârezmşâh Töküş’ün yanında yanında çalışmıştır. Alâeddin’in babası Bahâeddin Muhammed, Hülâgü’nün İran’a gelişine kadar 35 yıl Moğollar’ın hizmetinde çalışmış, Sâhibü Divân (Vezir) mertebesine yükselmiştir. 1235 yılında Ögedey Kağan’ın yanına gitmiş ve bütün İran’ın Sâhib Divânlığına getirilmiştir. Alâeddin Ata Melik Cüveynî ise çok iyi bir eğitim görmüş, on yedi-on sekiz yaşlarında Emîr Argun’un kâtipleri arasına katılmıştır. 1243-1246 yılları arasında Argun ile beş-altı defa Karakurum’a gitmiş, Moğolların yaşayışları ve tarihleri hakkında bilgi sahibi olmuştur34. Tarih-i Gihangüşa adlı Farsça eserinde İsmâilîler, Hârezmşâhlar ve Türkiye Selçukluları hakkında kıymetli bilgiler vermektedir. Yaptığımız çalışmada mevzubahis eserden Türkiye Selçukluları ve Hârezmşâhlar arasındaki ilişkiler bağlamında istifade edilmiştir35.

Hudûdü’l-Âlem: 982/83 yılında telif edilen eserin müellifi bilinmemektedir.

Eser, Kuzey Hindistan havalisinde bulunan Guzgânân’ın yöneticisi Emîr Ebû’l-Haris Muhammed bin Ahmed’e ithaf edilmiştir. Hudûdü’l-Âlem, Rus şarkiyatçı A. G. Toumansky’nin Timur’un torunu Uluğ Beğ’in kaybolan Ulûs-u Erbaa isimli eserini bulma çalışmaları esnasında Buhara şehrinde yaşayan arkadaşı Ebû’l-Fazl Gulpâyagânî’nin yardımıyla bulunmuştur. Eser ilk olarak Rus şarkiyatçılığının kutbu sayılan V. V. Barthold’un girişimiyle 1930 yılında Sovyet Bilimler Akademisi tarafından yayımlanmıştır. V. Minorky daha sonra bu eseri İngilizceye tercüme etmiş ve 1937 yılında Londra’da bilim âlemine takdim etmştir. Ansiklopedik mahiyette olan Hudûdü’l-Âlem Farslar, Araplar, Ermeniler ve Türk dünyası hakkında kıymetli bilgilerle muhtevîdir. Yaptığımız çalışmada Ortaçağlardaki yer adlarının açıklanması bağlamında V. Minorsky tarafınfından yayımlanan İngilizce nüsha kullanılmıştır36.

33

Nizamî, Mahzen-i Esrar, çev. M. Nuri Gençosman, Ataç Yayınları, İstanbul 2014.

34 Şeşen, a.g.e., s. 165-166.

35

Alâeddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihangüşa, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998.

36

Hudûd al-Âlam The Regions of the World a Persian Geography, Translated and Explained by V.

(23)

B-Ermeni Kaynakları:

Urfalı Mateos: Müellif aslında bir rahiptir. XI. yüzyılın sonları ile XII. yüzyılın

ilk yarısında Urfa şehrinde yaşamıştır. Vekayinâme türünde kaleme aldığı eser, 952 yılından itibaren başlayıp 1136 yılına kadar cereyan eden hadiseleri anlatmaktadır. Esere daha sonra müellifin öğrencisi olduğu varsayılan Papaz Grigor tarafından zeyl yapılmıştır. Grigor, bu eserdeki olayları 1136 yılından 1163 yılına kadar getirmiştir37. Mevzubahis eser Fransız şarkiyatçı Ed. Dulaurier tarafından Fransızca’ya tercüme edilmiş38 ve Hrant D. Andreasyan bu nüshayı orijinali ile karşılaştırarak Türkçe’ye kazandırmıştır39, Büyük Selçuklu Devleti’nin Anadolu’daki ilk faaliyetleri bakımından önem taşımaktadır.

Stephannos Orbelian: Müellif, “Sünik (Karabağ) Vilayeti Tarihi” adını taşıyan

eseri telif etmiştir. Eser Türk tarihi açısından son derece ehemmiyet arz etmektedir. Müellif Sünik’te ikâmet eden eden ve Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçen bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 1285 yılında Karabağ başpiskoposu olmuş, daha sonra müntesibi olduğu ailenin tarihini yazmıştır. Orbelian’ın eseri genellikle Gürcistan, Arrân ve Ermeni kilise tarihi için büyük bir önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra Moğol istilasına dair kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışmamızda mevzubahis eserden Selçuklular konusunda istifade edip, eserin Saint-Petersburg neşrini kullandık40.

Vardan Vardapet: XII. yüzyıl Ermeni müverrihleri içerisinde son derece önem

teşkil etmektedir. Müellif esasında bir rahptir. Memleket ve kilise işlerinde oynadığı rol ve nufuzu büyük olmuştur. Aynı zamanda diğer bir Ermeni müverrihi olan Genceli Kiragos’un muassırıdır. Bizzat Moğol İlhanlı hakanı Hülâgü ile görüşmüş ve izlenimlerini ayrıntılı bir şekilde nakletmiştir. “Cihan Tarihi” tesmiye ettiği eseri Gürcü, Ermeni, Bizans, Moğol ve Türk tarihi açısından kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. Eser

37

Hrant D. Andreasyan, “Türk Tarihine Ait Ermeni Kaynakları”, İÜEF Tarih Dergisi, C. I, S. II, İstanbul 1950, s. 102.

38

Chronique de Matthieu d’Edessa (952-1136), avec la continuation de Grégoire le Prêtre Jusqu’en 1162, Traduite de l’Arménien Par Edouard Dulaurier, Paris 1858.

39

Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), çev. Hrant D.

Andreasyan, TTK Yayınları, Ankara 2000.

40

Stephannos Orbelian, Histoire de la Siounie, C. I-II, Traduite de l’Arménien Par M. Brosset, Se Trouve Ches Les Commissionnaires de l’Académie Impériale des Sciences, Saint-Petersbourg 1864, 1866.

(24)

Selçuklu Türklerinin Doğu Anadolu ve Kelkit havzasında yapmış oldukları fetihler hakkında kısmi bilgiler vermektedir41.

Simbat Vekayinâmesi: XIII. yüzyılda Kilikya’da yaşamış olan müellif, Kilikya

Ermeni Kralı Hetum’un kardeşidir. Devlette başkomutan yetkisine sahiptir. Telif etmiş olduğu vekayinâme, 951 yılından 1131 yılına kadar olan hadiseleri kaydetmektedir. Müellifin eserini yazarken kendisinden önce yazılan Urfalı Mateos ve Grigor’un eserlerinden yararlandığı görülmektedir. Eser, Kilikya Ermeni Krallığının dâhili işleri ve dini konuların yanı sıra Konya Selçuklu Sultanı I. Mesûd, İzzeddîn Keykâvus, Alâeddîn Keykubâd ve Memlüklü hükümdarı Baybars hakkında kıymetli bilgiler vermektedir. Bu çalışmada Robert Bedrosian’ın hazırladığı nüshayı kullandık42.

Vardapet Mikhail Çamiçyan: Müellif, 1738 yılında İstanbul’da doğmuştur.

Venedik civarında St. Lazare adasında 1717 yılında Sivaslı Mikhitar tarafından tesis edilen manastırın en ileri gelen simalarından ve bu kültür ocağının en önemli âlimlerinden birisidir. Çamiçyan eserini tanzim ederken Grek, Latin, Süryani ve bilhassa Ermeni müverrihlerinin çalışmalarından faydalanmış ve birçoğu yazma halinde olan bu kaynakları karşılaştırarak bir Ermeni tarihi kaleme almıştır43. Özellikle yazarı bilinmeyen ve haberdar olunmayan bir cok kaynağı kullanması eserinin değerini bir kat daha arttırmaktadır. Eser dünyanın yaratılış hikâyesinden başlayarak 1754 yılına kadar cereyan eden hadiseleri ihtiva eder. Çalışmamızda Büyük Selçuklu Devleti’nin Kafkaslar üzerinden geçerek Kelkit havzasına yaptıkları akınlar hakkında mevzubahis eserden istifade ettik44.

Aristakes Lastiverts: Müellif, XI. yüzyılın en önemli Ermeni müverrihlerinden

biridir. Doğum yılı hakkında bilgi sahibi olmadığımız bu Ermeni müverrihinin 1072 yılında öldüğü sanılmaktadır. Ardzın yakınlarındaki Ladsiverd köyünde doğan müellif bir rahiptir. 1072 yılında kaleme aldığı Badmutyun (Tarih) adlı eseri başyapıtıdır ve çoğunlukla şahit olduğu hadiseleri anlatmıştır45. Eser, Selçukluların Doğu Anadolu bölgesinde yapmış oldukları akınlar açısından çalışmamıza katkı sağlamıştır. Aristakes,

41

Müverrih Vardan, “Türk Fütuhatı Tarihi (889-1262)”, İÜEF Tarih Semineri Dergisi, C. I, S. II, İstanbul 1937; Andreasyan, a.g.m., s. 401-405.

42

Smbat Sparapet’s Chronicle, Trans. Robert Bedrosian, Long Branch, New Jersey 2005.

43

Andreasyan, a.g.m., s. 435-436.

44

History of Armenia by Father Michael Chamich: From B.C. 2247 to the of Christ 1780, or 1299 of Armenia Era, C. I-II, Trans. J. Avdall, Printed at Bishop’s College Press, Calcutta 1827.

45

Murat Keçiş, “Ermeni Kaynakları”, Ortaçağ Türk Tarihi Ana Kaynakları, Ed. Altan Çetin, Paradigma Akademi Yayınları, İstanbul 2014, s. 164.

(25)

hadiselere sadece savaşlar, güç dengelerinin değişmesi ve siyasî tarih esasında yaklaşmamakta, Selçukluların gelişiyle birlikte Doğu Anadolu’da yaşanan değişimin insanî boyutlarına da temas ederek emsalsiz tasvirlerde bulunmaktadır46. Özellikle Ermeni-Bizans ilşkileri, Selçuklu akınları, Ani Krallığının çöküşü ve Ermenilere komşu olan halkların tarihi gibi konularda bilgi vermesi47 ve Bizans kaynaklarının kaydetmediği bazı olaylara ışık tutması, eserin çalışmamız nispetindeki önemini arttırmaktadır. Çalışmamızda Robert Bedrosian’ın neşri kullanılmıştır48.

C-Gürcü Kaynakları:

Histoire de la Géorgia: Eser, anonim bir Gürcü vekayinâmesidir. Söz konusu

eser, Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya girişleri ve Anadolu’da gerçekleştirmiş oldukları fetihler hakkında kıymeti haiz bilgiler vermektedir. Özellikle Tuğrul Beğ, Çağrı Beğ, Sultan Alparslan ve Melikşah’ın Kafkasya bölgesi üzerine gerçekleştirmiş oldukları akınları çok iyi resmetmektedir. Zaman zaman Kelkit havzasında etkin olan Saltuklu Beyliği hakkında bahislerle karşılaşmak mümkündür. Brosset bu eserin eski çağlardan 1469’a kadar olan bölümünü çevirmiş ve ekleriyle birlikte Saint-Petersburg’da Fransızca olarak neşretmiştir. Yaptığımız bu çalışmada Brosset’in neşrettiği nüshadan istifade ettik49. Ayrıca zikrettiğimiz bu eserin bazı bölümleri Gürcüce’den İngilizce’ye çevrilmiştir. İngilizce yayımlanan nüsha da çalışmamızda kullanılmıştır50. Hrant D. Andreasyan bu eserin 1212 yılına kadarki kısmını Türkçeye çevirmiştir51. Çalışmamızda Andreasyan’ın yaptığı tercüme de dikkate alınmıştır.

46 İbrahim Tellioğlu, “Ortaçağ Ermeni Kaynaklarının Türk Tarihi Açısından Önemi Üzerine”, Tarih

Uğrunda Bir Ömür: Enver Konukçu Armağanı, Ed. İbrahim Ethem Atnur, Berikan Yayınları, Ankara

2012, s. 110.

47

Keçiş, a.g.m., s. 164.

48

Aristakes Lastivertc’i’s History, Trans. Robert Bedrosian, New York 1985.

49

M. Félicité Brossert, Histoire de la Géorgia, C. I, Imprimerie de l’Académie Imperialé des Sciences, Saint-Petersbourg 1849.

50

The Georgian Chronicle the Period of Giorgi Lasha, Text Edit. S. Qaukhchishvili-K. Vivian, Adolf M.

Hakkert, Amsterdam 1991.

51

Marie Félicité Brosset, Gürcistan Tarihi, çev. Hrant D. Andreasyan, Haz. Erdoğan Merçil, TTK Yayınları, Ankara 2003.

(26)

D-Süryani Kaynakları:

Süryani Patrik Mihail: Dânişmendliler, Mengücekliler ve Selçukluların

Karadeniz ve Orta Anadolu’da yaptıkları faaliyetler hakkında oldukça önemli bilgiler veren Süryani Patriği, Ortaçağ Türk Tarihi araştırmalarında önemli bir yere sahiptir. Müellifin vekayinâme tarzında yazılan eserinde kilise etkisinin bir hayli fazla olduğu görülmektedir. Eser, Süryanice’den Fransızca’ya çevrilmiş52 ve Türklerle ilgili bölümleri Hrant D. Andreasyan tarafından dilimize tercüme edilmiştir. Yaptığımız bu araştırmada özellikle Dânişmendliler bahsinde mezkûr eserden fazlasıyla istifade ettik53.

Gregory Abû’l-Farac: Müellif, 1226 yılında Malatya’da doğmuştur. Babası

yahudi bir tabibtir. Oğluna iyi bir tahsil yaptırarak Arapça, Süryanice ve İbranice öğrenmesini sağlamıştır. Moğolların gelmesiyle birlikte ortaya çıkan kargaşa sırasında Antakya’ya gelmiş ve burada Yakûbî mezhebine geçmiştir. Daha sonra bu mezhebin yüksek din adamlarından biri olmuştur54. Telif ettiği vekayinâme türünde olan eseri, XI-XIII. yüzyıl Türk Tarihi için son derece önemlidir ve Kelkit havzası ve Anadolu’daki Türk fütuhatı hakkında tafsilatlı bilgiler vermektedir. Ayrıca bu eserdeki bilgilerin İslâm kaynaklarıyla paralellik göstermesi, eserin mümkün mertebe tarafsız olarak kaleme alındığını gösterir55.

Çalışmamızda kullandığımız bir diğer önemli kaynak eser ise vekayinâme türünde yazılan Anonim Süryani Kroniği’dir. Eser özellikle Dânişmendli Beyliği, Türkiye Selçuklu Devleti ve Haçlılar arasındaki mücadelelerle ilgili olarak oldukça mühim bilgiler vermektedir. Eser 1933 yılında İngilizce’ye tercüme edilmek suretiyle notlandırılarak yayımlanmıştır56. Çalışmamızda mevzubahis eserin Türkçe tercümesini kullandık57.

52

J. B. Chabot, Chronique de Michel le Syrien Patriarche Jacobite d’Antioche, C. I-III, Paris 1905.

53

Süryani Patrik Mihail, Vekayinâme, C. I-II, çev. Hrant D. Andreasyan, (Türk Tarh Kurumu Kütüphanesindeki Basılmamış Nüsha), Ankara 1944.

54 Şeşen, a.g.e., s. 153-154.

55

Gregory Abû’l-Farac (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarhi, C. I-II, çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK Yayınları, Ankara 1999.

56“The First and Second Crasudes from an Anonymous Syriac Chronicle”, Trans. A.S. Triton-H.A.R.

Gibb, Journal of the Royal Asiatic Society, London 1933.

57

(27)

E-Bizans Kaynakları:

Anna Komnena: Müellif 1083 yılında İmparator Alexios Komnenos’un ilk

çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babasının hükümranlığından evvel egemenliği elinde tutan İmparatoriçe Maria’nın oğlu Konstantinos Doukas ile nişanlandı. Fakat daha sonra bu nişanın bozulması üzerine bir Rum soylusu olan Nikephoros Bryennios ile evlenmiştir. Araştırma ve öğrenme aşkı olan Anna, Homeros’un İlyada’sına özenerek

Alexiad isimli eserini telif etmiştir. Son derece akıcı bir üslûba sahip olan Anna’nın

eseri çelişkili ifadelerle dolu olup objektiflkten bir hayli uzaktır. Anna’nın eseri Anadolu, Balkanlar ve Doğu Akdeniz tarihi bakımından önem taşımaktadır. Yaptığımız bu çalışmada Bilge Umar tarafından Türkçeye tercüme edilen nüshadan istifade ettik58.

Niketas Khoinates: Müellif XII. yüzyıl ortalarında Denizli yakınındaki Khonai

şehrinde dünyaya gelmiştir. Daha genç yaşta iken İstanbul’a gönderilip iyi bir eğitim aldıktan sonra bir süre serbest meslek icra etmiş ve Bizans’ta Angelos hanedanının hüküm sürdüğü devrede (1185-1204) saraya intisap ederek idarî noktada önemli mevkilerde görev yapmıştır. Vekayinâme türünde kaleme aldığı eseri, Bizans İmparatorluğu’nun Haçlılar ve Selçuklular ile yaptıkları mücadeleleri ihtiva etmektedir. Yapılan bu çalışmada Fikret Işıltan ve Işın Demirkent tarafından yapılan tercümeler esas alınmıştır59.

Nikephoros Bryennios: Müellif 1062 senesinde Edirne’de dünyaya gelmiştir.

Son derece iyi bir eğitim alan müellif, Bizans İmparatoru I. Alexios Komnenos’a hem komutan hem de mülki yönetici olarak hizmet etmiştir. Tarih’in Özü tesmiye olunan eserinde 1070 ile 1079 yıllarında Anadolu ve Rumeli’nde cereyan eden olaylardan bahsetmektedir. Eser özellikle Bizans sınırında ilerleyen Selçuklu fetihleri açısından kıymetli bilgiler içermektedir. Çalışmamızda Bilge Umar tarafından yapılan tercüme esas alınmıştır60.

Ioannes Kinnamos: Müellif eserinde XII. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nda

hüküm süren Komnenos hanedanlığına mensup olan II. Ioannes (1118-1143) ve oğlu I.

58

Anna Komnena, Alexiad, çev. Bilge Umar, İnkılap Yayınevi, İstanbul 1996.

59

Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), çev. Fikret Işıtltan, TTK Yayınları, Ankara 1995; Niketas Khoniates, Historia (1195-1206), çev. Işın Demirkent, Dünya Yayınları, İstanbul 2004.

60

(28)

Manuel’in (1143-1180) saltanat devirlerini konu almıştır. Kendisinin ifade ettiği üzere Manuel’in hizmetine girmiş ve İmparatorun Anadolu’da Türklere, Balkanlar’da Macarlar ve Sırplara karşı yaptığı savaşlara katılmıştır. Eser, Alman Haçlı ordularının Balkanlar ve İstanbul’daki faaliyetleri, Türkiye Selçukluları ve Dânişmendlilerin Anadolu’daki fetihleri hakkında önemli bilgiler vermektedir. Mevzubahis eser Türkçeye Işın Demirkent tarafından kazandırılmış ve yaptığımız çalışmada bu tercüme kullanılmıştır61.

Mikhail Psellos: Müellifin vekayinâme türünde kaleme aldığı eseri 976 ile 1077

yılları arasında cereyan eden olayları kapsamaktadır. Eser, Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu fethe ve yurt edinmeye başladıkları dönemi konu edinmesi bakımından oldukça değerlidir. Eser, Bizans’ın iç dünyasına hatta daha çok saraya dönük olması nedeniyle Bizans İmparatorluğu’nun iç işlerinde zuhur eden olaylar hakkında da tafsilatlı bilgiler vermektedir. Yaptığımız çalışmada Işın Demirkent tarafından hazırlanan nüsha kullanılmıştır62.

Mikhael Attaleiates: Müellifin 1020-1030 yılları arasında Antalya’da doğmuş

olduğu sanılmaktadır. İstanbul’da hukuk okumuş, Selânik’te avukatlık yapmanın yanında ticaretle uğraşmıştır. Daha sonra İmparator Konstantinos Doukas zamanında (1059-1167) yargıçlık görevine atanmıştır. Akabinde askeri yargıçlık makamına getirilen müellif bu sayede IV. Romen Diogenes’in seferlerine katılmıştır. Malazgirt Meydan Muharebesi’ne de katılan müellif telif ettiği eserinde63 Malazgirt Muharebesinin evveliyatında meydana gelen Selçuklu akınları hakkında tafsilatlı bilgiler vermektedir. Çalışmamızda Kelkit havzasının içinde yer alan Şarkîkarahisar bölgesi ve Bizans sınırında gerçekleşen Türk akınları hakkında mevzubahis eserden istifa ettik.

Ioannes Zonaras: Müellifin doğum ve ölüm yılları hakkında bilgiler

kifayetsizdir. Ancak yazdığı eser vasıtasıyla Alexios Komnenos (1081-1118), onun oğlu Ioannes Komnenos (1118-1143) ve Ioannes’in oğlu Manuel Komnenos’un (1143-1180) hâkimiyet dönemlerinde yaşadığı anlaşılmaktadır. Vekayinâme türünde telif ettiği eseri64, Anadolu’nun Türkleşmesini tasvir etmesi bakımından dikkate şayandır. XII.

61

Ioannes Kinnamos, Historia (1118-1176), çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, Ankara 2001.

62

Mikhail Psellos, Khronographia, çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, Ankara 2014.

63

Mikhael Attaleias, Tarih, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008.

64

(29)

yüzyılda yaşayan bu müellif, telif ettiği eserde özellikle Selçuklular ve Peçenekler hakkında kıymetli bilgiler vermektedir65. Erken dönem Selçuklu-Bizans ilişkileri bağlamında eserden faydalanılmıştır.

Georgios Akropolites: Müellif 1217 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İyi

bir tahsilden sonra Theodoros Laskaris’in hizmetine girmiştir. Akropolites’in yazdığı eser66, 1204-1261 yılları arasındaki Trabzon Rum Devleti, Selçuklular, Latinler’in İstanbul’u işgali ve Moğol istilası gibi hadiseler hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir67. Çalışmamızda özellikle Selçuklular ile Trabzon Rum Devleti münasebetleri kapsamında mevzubahis eserden istifade edilmiştir.

F-Grek Kaynakları:

Michael Panaretos: Müellif hakkında tafsilatlı bilgiler yoktur. 1320 yılında

Trabzon’da doğduğu tahmin edilmektedir. Onun hakkında ayrıntılı bir çalışma yapan Lampsides 1330 yılında doğduğunu ileri sürmektedir. Lampsides bu kanıya Panaretos’un 1367 yılında on yedi yaşında bir çocuğa sahip olması bilgisinden ulaşmaktadır68. Kronik tesmiye olunan Panaretos’un eseri Trabzon Rum Devleti’nin siyasi tarihi hakkında bilgi veren tek kaynaktır. Eser 1204 ile 1390 yılları arasındaki olayları ihtiva etmektedir. Rus bilim adamı A. Hahanov, bu eseri Yunanca’dan Rusça’ya tercüme etmiş, Enver Uzun ise Hahanov’un metnini esas alarak bu değerli kaynağı Türkçe’ye kazandırmıştır. Eser, özellikle büyük Komnenos hanedanlığının faaliyetleri hakkında oldukça kıymetli bilgiler vermektedir. Çalışmamızın Trabzon Rum Devleti ile Türkiye Selçukluları bahsinde zikrettiğimiz eserin Enver Uzun tarafından yapılan tercümesini esas aldık69.

65

Melek Delilbaşı, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, Cogito Bizans Özel Sayısı, S. 19, İstanbul 1999, s. 341.

66

Georgios Akropolites, Vekayinâme, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008.

67

Delilbaşı, a.g.m., s. 341.

68

Bkz. O. D. Lampsides, “Michael tou Panaretos peri ton Megalon Komnenon”, Arkheion Pontou, S. 22, Atina 1958, s. 10; Murat Keçiş, “Trabzon İmparatorluğu Tarihçisi Mikhael Panaretos ve Eseri”,

Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S. 12, Trabzon 2012, s. 26-27.

69

(30)

G-Antik Dönem Kaynakları:

Strabon: Müellif, M.Ö. 64 ya da 63 yılında Amaseia (Amasya) şehrinde

doğmuştur. Ataları Pontos krallarının yanında önemli görevler ifa etmiş kimselerdir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olması iyi bir tedrisattan geçmesini sağlamıştır. Antik dönem Anadolu coğrafyası için son derece önem taşıyan ve Geographika tesmiye olunan eseri telif etmiştir. Aslı on yedi kitaptan müteşekkil olan eser Anadolu’nun Antik dönemiyle ilgili som derece önemli bilgilerle muhtevîdir. Çalışmamızın Kelkit havzasının antik dönemiyle ilgili bahsinde Adnan Pekman tarafından tercüme edilen nüshadan istifade edilmiştir70.

G-Latin Kaynakları:

Marco Polo: Müellif, XIV. yüzyılın mehur seyyahlarındandır. 1271 yılında

Venedik’ten yola çıkan seyyah, Anadolu ve Ortadoğu ülkelerini gezmiş ve büyük Moğol kağanı Kubilay Han’ı ziyaret etmiştir. Seyyah gezip gördüğü bölgeleri çok iyi gözlemleyerek kaleme aldığı seyahanâmesiyle haklı bir şöhrete kavuşmuştur. Seyahat güzergâhı üzerinde bulunan Kelkit havzası hakkındaki izlenimleri çalışmamız açısından kıymeti haiz bir özellik taşımaktadır. Morco Polo’nun Kelkit havzasının yer altı zenginlikleri hakkında verdiği bilgiler çalışmamızda istifade ettiğimiz sınırlı kaynaklardan biridir. Yaptığımız bu çalışmada Filiz Dokuman’ın tercümesi esas alınmıştır71.

H-Moğol Kaynakları:

Manghol-un Niuça Tobça’an (Yüan-ch’ao Pi-shi): Moğolların Gizli Tarihi

olarak da bilinen eserin yazarı belli değildir. Moğolların kendi tarihlerini yine bizzat kendilerinin anlattığı bu eser, Moğol tarihinin en eski kaynağı olup Büyük Kurultay’ın 1240 yılının yedinci ayında Kerülen Nehri kıyısında toplanmış olduğu bir sırada yazılıp tamamlanmıştır. Fakat söz konusu eserin Moğolca aslı günümüze ulaşmamıştır. Bilim âlemi bu eserden Uygur harfli orijinalinin Çince karakterle Moğolca yazılmış olan

70

Strabon, Geographika, çev. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2012.

71

(31)

nüshası sayesinde haberdar olmuştur72. Almanca ve Rusça gibi dillere tercüme edilen eser, Türkiye’de ilk defa 1948 yılında Ahmet Temir tarafından Türkçe’ye kazandırılmıştır73. Ahmet Temir bu tercümeyi söz konusu eserin Almanca ve Rusça nüshalarını mukayese ederek yapmıştır. Mehmet Levent Kaya ise bu eseri daha sonra Moğolca aslından Türkçe’ye tercüme etmiştir. Bu çalışmada mezkûr eserden Celâleddîn

Hârezmşâh ve ile Alâeddîn Keykubâd arasındaki ilişkiler nispetinde isitifade edilmiştir.

72

Moğolların Gizli Tarihçesi (Moğolların Kırmızı Kitabı), çev. Mehmet Levent Kaya, Kabalcı Yayınları,

İstanbul 2011, s. 8.

73

Moğolların Gizli Tarihi “Manghol-un Niuça Topça’an (Yüan-ch’ao Pi-shi)”, çev. Ahmet Temir, TTK

(32)

GİRİŞ

Anadolu’nun sayılı havzalarından biri olan Kelkit havzası, Kelkit Irmağı’nın doğduğu Gümüşhane’nin Kelkit ilçesinden başlayarak Erzincan, Giresun, Sivas ve Tokat olmak üzere beş il ile Köse, Şiran, Refahiye, Çamoluk, Gölova, Mesûdiye Alucra, Akıncılar, Şarkîkarahisar, Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Almus, Niksar ve Erbaa olmak üzere on beş ilçe sınırlarını içine almaktadır74.

Kelkit havzası olarak adlandırılan havali Karadeniz bölgesinin sınırlarına dâhil olmakla birlikte Yukarı, Orta ve Aşağı Kelkit havzası olmak üzere üç bölümden teşekkül etmektedir. Yukarı Kelkit havzası, doğuda Bayburt Ovası’ndan batıda Şarkîkarahisar’a kadar uzanan bir bölgeyi içine almaktadır. Orta Kelkit havzası; Şarkîkarahisar, Suşehri, Koyulhisar, Mesûdiye, Alucra, Çamoluk, Akıncılar ve Gölova ilçelerini kapsamaktadır. Orta Kelkit havzasında bulunan yedi ilçe, üç ilin sınırları içerisinde yer almaktadır. Şarkîkarahisar, Alucra ve Çamoluk Giresun’a; Akıncılar, Koyulhisar ve Gölova Sivas’a; Mesûdiye ise Ordu’ya bağlıdır. Suşehri havzasının etrafında toplanan bu merkezler ve bunlara bağlı olan küçük yerleşim bölgelerinin bazıları, il ve ilçe merkezlerinden kopuk bir vaziyettedir. Bunun nedeni ise fiziki coğrafyanın kendine has yapısından kaynaklanan doğal etmenlerle açıklanmaktadır. Son olarak Aşağı Kelkit havzası ise Gölova’dan Erbaa ilçesine kadar uzanan sahadan müteşekkildir75.

Kelkit havzası, yüzey şekilleri itibariyle kuş uçuşu 290/300 km uzunlukta doğrusal bir uzanış gösterir ve Erbaa-Niksar Ovası’na bağlanır. Kelkit Irmağı’nın yerleştiği bu oluğun tabanı, doğuda 1000 metre civarından başlayarak batıda 400 metreye kadar inmektedir. Çevresindeki yüksek alanlarla olan nisbî yükseklik farkı 1000 metreye yaklaşmaktadır76. Havzanın kuzeyinde batıdan doğuya doğru Canik Dağları ile Giresun Dağları, güneyinde ise Köse Dağları bulunmaktadır. Kuzey Anadolu kenar dağlarının iç bölgeye bakan yamaçlarını, güneyden doğu-batı doğrultusunda çukur alanlar sınırlamaktadır. Kelkit Irmağı’nın aktığı çukur bölgelerin yer yer

74

Salih Kaymakçı, Eskiçağda Kelkit Vadisi (Lykos), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya 2013, s. 8.

75

Kaymakçı, a.g.e., s. 6-7.

(33)

genişlemesi sonucunda oluşan ovaların bulunduğu yerlerde Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar, Erbaa ve Taşova yerleşimlerinin ortaya çıktığı görülür77.

Havza, sahip olduğu verimli toprakları ve su kaynakları bakımından da oldukça zengindir78. İklim olarak bulunulan noktaya göre değişiklik göstermekle birlikte Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu bölgelerinin etkisi altındadır. Kıyı bölgelerden iç ve doğu kesimlere doğru gidildikçe Karadeniz ikliminin etkisi yerini karasal iklime bırakmaktadır. Dolayısıyla havzanın iklimi, kıyı bölgeler ile iç bölgeler arasında bir geçiş iklimi özelliği taşımaktadır79. Havzanın yer altı kaynakları bakımından zengin olduğu görülmektedir. Ortaçağ seyyahlarından İbn Battûta Gümüşhane’nin80, Marco Polo ise Bayburt’un81 gümüş rezervi bakımından oldukça zengin olduğunu kaydetmektedir. Bölge, bu özellikleri dolayısıyla yerleşim açısından son derece uygun koşullara sahiptir. Bölge üzerinde yapılan arkeolojik çalışmalar Bayburt ve çevresindeki bölgelerde tarih öncesi devirlere ait yerleşim merkezlerinin olduğunu kanıtlamaktadır82.

Kelkit hidronominin etimolojisi hakkında bir takım muhtelif iddialar söz konusudur. Paul Wittek İlkçağdaki Helen diline uydurulmuş olan Kelkit Irmağı’nın isminin Lykos olduğunu ve bu kelimenin Helen dilinde Kurt anlamına geldiği için Ermenilerin kendi dillerine Gail-Get, yani Kurt Irmağı olarak çevirdiklerini kaydetmektedir83. Fakat Wittek bu görüşünde yanılmaktadır. Antik dönem coğrafyacısı Strabon, Kuzeydoğu Anadolu’da yaşayan Appaitler adındaki bir halkın adını Kerkit tesmiye etmektedir84. Bilge Umar da bu sözcüğü Kelkit adının menşei olarak kaydetmekle birlikte Helen dilinde kelimenin bir karşılığı olmadığını ileri

77

Kaymakçı, a.g.e., s. 9.

78

Karadeniz’deki, Kelkit ve Yeşilırmak nehirleri bölgeyi su kaynakları bakımından oldukça zengin hale getirmektedir. Bkz. P. Minas Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası, çev. Hrant D. Andreasyan, İÜEF Yayınları, İstanbul 1969, s. 5-6. Ayrıca Samsun ile Trabzon arasındaki Kızılırmak, Melet Suyu ve Harşit Çayı bölgeyi su kaynakları bakımından zenginleştiren diğer nehirler olarak gösterilebilir. Bkz. Vital Cuinet, La Turquie D’Asie, C. I, Ed. E. Leroux, Rce Bonaparte, Paris 1892, s. 20-22. Ayrıca Kızıldağ’dan çıkan Akşar ve Gemin dereleri Kelkit Irmağı’nın önemli kollarını oluşturmaktadır. Bkz. Kaymakçı, a.g.e., s. 8.

79

Kaymakçı, a.g.e., s. 9.

80

Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014, s. 287.

81

Marco Polo Seyehatnâmesi, C. I, çev. Filiz Dokuman, Tercüman 1001 Temel Eser, (Tarihsiz), s. 21.

82 İ. Kılıç Kökten, “Kuzey Doğu Anadolu Prehistoryasında Bayburt Çevresinin Yeri”, AÜDTCF Dergisi,

C. 3, S. 5, Ankara 1945, s. 469-471.

83

Paul Wittek, “Bizanslılar’dan Türklere Geçen Yer Adları”, çev. Mihin Eren, Selçuklu Araştırmaları

Dergisi, S. I, Ankara 1970, s. 223.

84

(34)

sürmektedir85. Kelime galip ihtimalle Luvi dilinin ve ardılı olan dillerin Kar-ka, Kra-ka (Doruk Yeri) öğelerinden türetilmiş olup İlkçağın geç dönemlerinde ve sonraları Kerkaphos Tepesi, Kerkeli Dağı, Kerketeus Tepesi ve Kerkine Dağları gibi başka tarihsel adlar içinde de karşımıza çıkan Kerka sözcüğünden türetilmiştir86. Antik dönemde söz konusu havzanın Pontos theması sınırları içerisine tâbi olduğu görülmektedir87. Havza, Bizans İmparatorluğu zamanında ise Kalketi olarak addolunmaktadır88. XVII. yüzyılın en büyük seyyahlarından biri olan Evliya Çelebi, seyahat güzergâhı üzerinde yer alan Kelkit havzasını Tozanlı olarak adlandırmıştır89.

85

Bilge Umar, Türkiye’de Tarihsel Adlar, İnkılâp Yayınları, İstanbul 1993, s. 422.

86

Bilge Umar, Karadeniz Kappadokia’sı (Pontos): Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi, İnkılâp Yayınları, İstanbul 2000, 173-174.

87

W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, MEB Yayınları, İstanbul 1961, s. 211.

88

Ernst Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İÜEF Yayınları, İstanbul 1970, s. 51, n. 7.

89

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. II/I, Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Karaman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014, s. 214-215, 220; C. Mostras, Osmanlı İmparatorluğu Coğrafya Sözlüğü, çev. Ömer Öztürk, Yaba Yayınları, İstanbul s. 72.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kıbrıs Adası Akdeniz’in ortasında bir Hıristiyan ve Haçlı merkezi olarak Memlûklerin Mısır ve Suriye’deki siyasî ve iktisadî çıkarları için yadsınamaz bir tehdidi

2015 yılı izleme çalışmasında olduğu gibi 2016 yılında da Marmara Denizi’nden daha önce rapor edilen yabancı türlerin 4’ü tespit edilmiştir [Falkenbergia

Marmara Deni- zi’nin maruz kaldığı çoklu baskılara; Karadeniz ülkeleri- nin deniz taşımacılığında Marmara Denizi’ni kullanıyor olması, insan faaliyetleri sonucu ortaya

Artvin Barosu, Aydın Barosu, Balıkesir Barosu, Bartın Barosu, Batman Barosu, Bilecik Barosu, Bingöl Barosu, Bitlis Barosu, Bolu Barosu, Burdur Barosu, Bursa Barosu, Çanakkale

parça edilmek suretiyle öldürülmü~~ ve cesedi sultan~n emriyle Kubad-abad kalesinin burçlarma demir bir kafes içinde as~l~p, halk~n nefret ve kini teskin edilmeye çal~~~lm~~u

Konya - Aksaray yolu üzerindeki Sultan Hanı ile Kayseri - Sivas yolu üzerindeki Sultan Hanı dönemin en büyük iki kervansarayıdır. Antalya - Alanya arasında Alara Han, Antalya

Malazgirt Savaşından sonra Anadolu içlerine taarruz eden Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklu Devletini kuran Tuğrul ve Çağrı Bey’lerin amcası Arslan Yabgu’nun

Bölgeye özgü iklim, tektonizma ve akarsu süreç- lerinin kombinasyonu sonucunda, Miyosen yaşlı silisik- lastik çökeller kuzeyden güneye doğru, yaygı konglom- eraları ile