p<OlLİTİKA
V
O
U
J
FESİ
Mehmed Kemal
Ozdemir
A saf
6
eçtlğlmlz yaz Doğan’la (Hızlan) bana abone olmuştu. Hemen hemen haftada birkaç gün odaya ge lir, sessizce bir kıyıya ilişir, varla yok arası oturur du. Yüzüne bakardım, «Hayrola Özdemir?»
« i k i gündür uyumuyorum. Sîzleri göreceğim geldi,
uğradım.»
«Hoş geldin... Bir çay?» «içmeyeceğim.»
«Kahve de yok, ne yapsak kİ...»
Biraz peltek konuşurdu. Bir şeyler söyler anlamaz dım, anlar gibi görünürdüm.
«Yıldız’ı (eşi) bıraktım işine... Biliyorsunuz çalışı yor. Sonra arabaya, çek, dedim, Cağaloğlu'na... Burala
ra gelmezsem yaşamın tadı yok. Ne kadar çok yılım
geçti buralarda...»
Anımsıyorum, Molla Fenari sokağında, Vatan'a var madan, sağda, alt katta bir basımevi vardı. Neler basar dı, nelerle uğraşırdı, bilmezdim, sormazdım da... Uzun
yılları BabIali’de geçmişti. Gazetelerde de çalıştığını
sanıyorum. Muhabirlikte, masa başı işlerde dikiş tuttu ramamıştı. Belki böyle bir disiplin altına girmeye kişili ği engeldi. Bazı akşam gazetelerinde köşe yazarlığı et mişti. Neleri yazmış, neleri yazamamıştı klmblllr!.. Kaç
gazetenin battığını, kaçının yeniden çıktığını görmüş
tü. Basın kartı yoktu. «H iç heves etmedim.» derdi. Çok mu içerdi? Adı çok İçki Icer'e çıkmıştı. Bu ünü
koyvermek istemiyordu. Bir kezinde, birlikte başladı
ğımızda ne kadar içtiğini denetlemeye kalktım Çay ve konyakla başlıyordu. Bir konyak ve konyakla birlikte en azından 4— 5 büyük bardak sıcak çay... Çaylar soğu duğunda sürekli tazeliyordu.
«Lütfen bana, köşedeki kahveciden büyük bardakla bir çay daha... özdemir Ağabey istiyor dersin.»
Sonra acıkıyordu. Makarna, pilav gibi yemekler
söylüyordu. «Ö nce koftl şeyler yiyeceksin... Bastırır, mi dedeki asitleri alır. Kofti mezelerden sonra bir et yiye ceksin... İyi bir biftek ya da bonfile... Ben sağlığımı ve çok içmemi buna bağlıyorum ...»
Sonra iyi ve güzel yemek yapan yerleri sıralama
ya başlardı. Bilmem hangi gün nereye gitmiş de, bir borç çorbası içmiş de, ardından bir kiyevski, sarı vot ka... Azıcık barda uyumuş, başını duvara dayamış öy le... Yarım saat kadar filan... Bu kadarı yetermiş...
Bir gün bir pelerin ısmarladı. Aman ne pelerin...
Efendim kumaşını Yerli Mallar’dan bilmem kac topun içinden seçtiği kumaştan... Astarını, bilmem nerden, sa raya astar veren bir dükkândan... Düğmeler de öyle, bi
linmeyen yerlerden... Napolyon’un pelerinine benzeml-
yecektl... Başka pelerin glyenlerinklne de ... «Nereye Özdemir?»
«Pelerini provaya gidiyorum.»
Bütün bir sonbahar pelerin ve provası İle uğraştı. Pelerin bitince kışı bekliyecek, giyecekti. Sonunda bir
gün pelerinle geldi. Bilenler, «Ç ok güzel olm uş...» de
diler. Bilmeyenler şaşkın şaşkın baktılar. Kış gelmeden de pelerinle geziyor olmuştu.
T V ’de birisi «içkiciler» diye bir program yapmıştı.
Tanınmış çoğu Içkicilerle konuşuyordu, içinde özdemir de vardı. Özellikle son seçtiği meyhanesinde, Yakup'da, filmin çekilmesini sağlamıştı. Ekranda gördüm, üstünde bu pelerin vardı. Ağır ağır kapıdan giriyor, sırtında pe lerin. onu bir portmantoya özenle asıyor, sonra içkisine
başlıyordu. İçkiciliğini değil, pelerinini gösterir gibi bir
davranış içindeydi, insanlar bozan çocuklaşırlar, öyle
olmuştu.
Gençliği Ankara’da geçmişti. Oturur bazan Ankara1 yı konuşurduk Eski Ankara'nın bir çok yerini biliyordu. «Senin oraları bilmemen gerekir Özdemir?» diyordum.
«Hayal mayal hatırlıyorum. Yanlışım var mı, varsa düzelt...»
O yıllarda çocuk sayılırdı, o sokaklardan, o kuytu yerlerden geçmemesi gerekirdi. Yaşının yetmemesi do ğaldı Sataşırdım:
«özdem ir. sen oraları bilemezsin.»
«Bazılarını da duyduklarımla karıştırıp anlatıvorum,
sen de ben1 bozm a...» derdi.
En yetkin ve olgun çağına girmişti Durmuş otur
muş derler ya. öyle... Şiirini yeniliyor, başka şairlerin
yazdıklarına yon' bir yorum getiriyordu. Ama ne çare, ölüm... Amansız bir hastalık alıp götürdü.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi