• Sonuç bulunamadı

Öğrencilerin duygusal zeka ve öğrenci stratejileri ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönelik bir alan araştırması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Öğrencilerin duygusal zeka ve öğrenci stratejileri ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönelik bir alan araştırması"

Copied!
109
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

BÜRO YÖNETİMİ EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

ÖĞRENCİLERİN DUYGUSAL ZEKA VE ÖĞRENME STRATEJİLERİ İLE AKADEMİK BAŞARILARI ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BELİRLEMEYE YÖNELİK

BİR ALAN ARAŞTIRMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Ela ADIGÜZEL

Ankara Aralık–2011

(2)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

BÜRO YÖNETİMİ EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

ÖĞRENCİLERİN DUYGUSAL ZEKA VE ÖĞRENME STRATEJİLERİ İLE AKADEMİK BAŞARILARI ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BELİRLEMEYE YÖNELİK

BİR ALAN ARAŞTIRMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Ela ADIGÜZEL

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Banu YÜCEL TOY

Ankara Aralık-2011

(3)

JÜRİ ONAY SAYFASI

Ela ADIGÜZEL‘in “Öğrencilerin Duygusal Zeka ve Öğrenme Stratejileri ile Akademik Başarıları Arasındaki İlişkiyi Belirlemeye Yönelik Bir Alan Araştırması” başlıklı tezi ... tarihinde, jürimiz tarafından Büro Yönetimi Eğitimi Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Başkan: Prof. Dr. Dilaver TENGİLİMOĞLU ... Üye (Tez Danışmanı): Yrd.Doç. Dr. Banu YÜCEL TOY ... Üye : Yrd.Doç. Dr. Güler SAĞLAM ARI ...

(4)

“Hissetmek zekicedir”. Duygusal zekaya dikkat çeken bu cümle bireyin sahip olduğu; kendini harekete geçirebilme, dürtüleri kontrol edebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkasının yerine koyabilme ve umut etme yeteneğinin önemini belirtmektedir.

Öğrenme-öğretme etkinliklerinde bireye sunulan öğretim hizmetleri kadar bireyin de öğrenmeye karşı tutumu, isteği ve geliştirdiği stratejiler önemlidir. Günümüz eğitim anlayışı, problem çözebilen, akıl yürütebilen, işbirliği içinde çalışıp bilgiye ulaşan ve bunu paylaşan, yeni fikirlere açık, sürekli öğrenmeye istekli, yaratıcılığa sahip, kendine güvenen bireyler yetiştirmeyi amaç edinmektedir.

Öncelikle araştırmamın her aşamasına büyük katkı sağlayan, özveride bulunan, yol gösteren, ilgisini ve desteğini her zaman hissettiğim tez danışmanım; değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Banu YÜCEL TOY ’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

İstatistiksel hesaplamalarda yardımını esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Demirali Y. Ergin’e teşekkürlerimi bir borç bilirim. Tezimin araştırma ve verilerin toplanması aşamalarında bana yardımcı olan bütün öğretim görevlisi arkadaşlarıma, yine çalışmam boyunca her zaman yanımda olup her türlü desteklerini hissettiğim; arkadaşım Canan GÖKKAYA‘ya ve SEVGİLİ AİLEME teşekkürlerimi sunuyorum.

(5)

ÖĞRENCİLERİN DUYGUSAL ZEKA VE ÖĞRENME STRATEJİLERİ İLE AKADEMİK BAŞARILARI ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BELİRLEMEYE YÖNELİK

BİR ALAN ARAŞTIRMASI

ADIGÜZEL, Ela

Yüksek lisans, Büro Yönetimi Eğitimi Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Banu YÜCEL TOY

Ekim- 2011

Bu araştırma, meslek yüksekokulunda öğrenim gören öğrencilerin duygusal zeka ve öğrenme stratejileri ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır.

Araştırmada, değişkenler arasındaki ilişkiyi ortaya koyması amacıyla ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini Artvin Çoruh Üniversitesi bünyesinde bulunan Artvin Meslek Yüksekokulu, Arhavi Meslek Yüksekokulu ve Hopa Meslek Yüksekokulunda öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır.

Bu araştırmada veriler Duygusal Zeka Ölçeği ve Genel Öğrenme Stratejileri Değerlendirme Ölçeği kullanılarak elde edilmiştir ve 320 öğrenciye uygulanmıştır. Duygusal Zeka Ölçeği ve Genel Öğrenme Stratejileri Değerlendirme Ölçeği ile elde edilen verilerin aritmetik ortalama, standart sapma ve yüzde dağılımı gibi betimsel istatistikleri hesaplanmıştır. Değişkenler arasındaki ilişkiler için basit doğrusal regresyon analizi ile çoklu regresyon analizi kullanılmıştır.

Basit regresyon analizi sonuçlarına göre, toplam duygusal zeka puanları ve alt-test puanları ile meslek yüksekokulu öğrencilerinin akademik başarıları arasındaki doğrusal ilişki ile ilgili farklı sonuçlar elde edilmiştir. Sadece Karşısındakinin duygularını anlama alt boyutu ile meslek yüksekokulu öğrencilerinin akademik başarıları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Öğrenme stratejileri ile ilgili olarak, hem bilişsel hem de duyuşsal stratejiler ile meslek yüksekokulu öğrencilerinin akademik başarıları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki gözlenmiştir. Ayrıca çoklu regresyon analizi sonuçları, kendi duygularını anlama boyutu hariç diğer duygusal zeka alt boyutları ve öğrenme stratejileri ile öğrencilerin akademik başarıları arasında anlamlı ilişkinin olduğunu ortaya koymuştur.

(6)

A RESEARCH FOR A DEFINING A FIELD THE RELETION BETWEEN EMOTIONAL INTELLIGENCE AND LEARNING STRATEGIES WITH

ACADEMIC ACHIEVEMENT ADIGÜZEL, Ela

Master, Department of Office Management Education Supervisor: Assist.Prof.Dr. Banu YÜCEL TOY

October- 2011

This study was conducted in order to examine the relationship of emotional intelligence and learning strategies with academic achievement of the students who are in vocational school of higher education.

In this study, the relational research design was used to demonstrate the relationship between variables. The sample was composed of students in Artvin Vocational School of Higher Education, Arhavi Vocational School of Higher Education and Hopa Vocational School of Higher Education at Artvin Coruh University.

In this study, data were obtained by using the Emotional Intelligence Scale (EIS) and General Learning Strategies Assessment Scale (GLSAS) and it was applied to 320 students. Descriptive statistics such as mean, standard deviation and percentage distribution of data gathered from the EIS and GLSAS were calculated in order to exhibit the distribution of data. The simple linear regression analysis and multiple regression analysis were carried out in order to reveal the relationships between variables.

According to simple linear regression analysis results, different results were obtained regarding the linear relationship of emotional intelligence total scores and sub-test scores with the vocational school student' academic achievement. Only the

Understanding others' feelings subscale of EIS had statistically significant relationship

with the students' academic achievement. Concerning learning strategies, both cognitive and affective strategies had statistically significant relationships with academic achievement of the students in vocational schools. Furthermore, multiple regression analysis results revealed that except for the understanding own feelings, the other emotional intelligence subscales and learning strategies had significant relationships with the students' academic achievement.

(7)

ÖN SÖZ ... iv

ÖZET ... v

ABSTRACT ... vi

İÇİNDEKİLER ... vii

TABLOLAR ve ŞEKİLLER LİSTESİ ... ix

KISALTMALAR LİSTESİ ... x 1. GİRİŞ ... 1 1.1. Problem Durumu ... 3 1.2. Araştırmanın Amacı ... 6 1.3. Araştırmanın Önemi ... 8 1.4. Varsayımlar ... 9 1.5. Sınırlılıklar ... 9 1.6. Tanımlar ... 10

2. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE ... 11

2.1. Duygusal Zeka ... 11

2.1.1. Duygusal Zeka Yeterlilikleri ... 15

2.1.1.1. Kişisel Yeterlilikler ... 16

2.1.1.2. Sosyal Yeterlilikler ... 20

2.1.2. Duygusal Zeka ve Zihinsel Zeka Arasındaki İlişki ... 28

2.1.3. Duygusal Zeka ve Akademik Başarı Arasındaki İlişki ... 30

2.2. Öğrenme Stratejileri ... 32

2.2.1. Öğrenme Stratejilerinin Sınıflandırılması ... 34

2.2.1.1. Dikkat Stratejisi ... 35

2.2.1.2. Tekrar Stratejisi ... 37

2.2.1.3. Anlamlandırma Stratejisi ... 38

2.2.1.4. Zihne Yerleştirme Stratejisi ... 40

2.2.1.5. Hatırlama Stratejisi ... 41

2.2.1.6. Bilişi Yönetme Stratejisi ... 42

2.2.1.7. Duyuşsal Stratejiler ... 43

2.2.2. Öğrenme Stratejileri ve Akademik Başarı Arasındaki İlişki ... 44

2.3. İlgili Araştırmalar ... 46

2.3.1. Duygusal Zeka İle İlgili Yapılan Araştırmalar ... 46

2.3.2. Öğrenme Stratejileri İle İlgili Yapılan Araştırmalar ... 47

3. YÖNTEM ... 50

3.1. Araştırma Modeli ... 50

3.2. Evren ve Örneklem ... 51

3.3. Verilerin Toplanması ... 52

3.3.1. Akademik Başarı ... 52

3.3.2. Duygusal Zeka Ölçeği (EQ-NED) ... 52

3.3.3. Genel Öğrenme Stratejileri Değerlendirme Ölçeği (GÖSDÖ) ... 53

3.4. Verilerin Analizi ... 55

(8)

4.2. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Duygusal Zeka ve Öğrenme Stratejileri

ile Akademik Başarıları Arasındaki Korelasyon Analizi Sonuçları ... 58

4.3. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Duygusal Zeka Ölçeği ve Alt Ölçeklerinden Aldıkları Puanlar ... 59

4.4. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Duygusal Zeka Ölçeği’ne Verdikleri Cevaplarla İlgili Betimsel İstatistikler ... 60

4.5. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Genel Öğrenme Stratejileri Değerlendirme Ölçeği’ne Verdikleri Cevaplarla İlgili Betimsel İstatistikler . 69 4.5.1. Dikkat Stratejisi ile İlgili Bulgular ... 70

4.5.2. Tekrar Stratejisi ile İlgili Bulgular ... 71

4.5.3. Anlamlandırma Stratejisi ile İlgili Bulgular ... 72

4.5.4. Zihne Yerleştirme Stratejisi ile İlgili Bulgular ... 74

4.5.5. Hatırlama Strateji ile İlgili Bulgular ... 75

4.5.6. Bilişi Yönetme Stratejisi ile İlgili Bulgular ... 76

4.5.7. Duyuşsal Stratejiler ile İlgili Bulgular ... 77

4.6. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Duygusal Zeka ile Akademik Başarıları Arasındaki İlişkiyi Belirlemeye Yönelik Regresyon Analizi ... 78

4.7. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Öğrenme Stratejileri ile Akademik Başarı Arasındaki Regresyon Analizi ... 80

4.8. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Kendi Duygularını Anlama, Karşısındakinin Duygularını Anlama, Duygularını Yönetme ve Bilişsel ve Duyuşsal Stratejiler ile Akademik Başarıları Arasındaki Çoklu Regresyon Analizi ... 81 5. SONUÇ VE ÖNERİLER ... 83 5.1. Sonuç ve Tartışma ... 83 5.2. Öneriler ... 87 KAYNAKÇA ... 88 EKLER ... 93

Ek-1. Duygusal Zeka Ölçeği ... 93

(9)

Tablo 1. Duygular ve Fiziksel Tepkiler ... 14 Tablo 2. GÖSDÖ Dönüştürülmüş Faktör Matrisi ... 54 Tablo 3. Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Cinsiyete, MYO ve Bölümlere Göre

Dağılımı ... 58 Tablo 4. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin EQ ve Öğrenme Stratejileri ile Akademik Başarıları Arasındaki İlişkiye Yönelik Korelasyon Analizi Sonuçları ... 59 Tablo 5. Öğrencilerin Duygusal Zeka ve Alt Ölçeklerinden Aldıkları Puanlar ... 60 Tablo 6. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin “Kendi Duygularını Anlama” Alt

Ölçeğine Verdikleri Cevaplarla İlgili Betimsel İstatistikler ... 62 Tablo 7. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin “Karşısındakinin Duygularını Anlama” Alt Ölçeğine Verdikleri Cevaplarla İlgili Betimsel İstatistikler ... 65 Tablo 8. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin “Duyguları Yönetme” Alt Ölçeğine Verdikleri Cevaplarla İlgili Betimsel İstatistikler ... 68 Tablo 9. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Dikkat Stratejisi ile İlgili Betimsel

İstatistikler ... 70 Tablo 10. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Tekrar Stratejisi ile İlgili Betimsel İstatistikler ... 71 Tablo 11. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Anlamlandırma Stratejisi ile İlgili Betimsel İstatistikler ... 73 Tablo 12. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Zihne Yerleştirme Stratejisi ile İlgili Betimsel İstatistikler ... 74 Tablo 13. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Hatırlama Stratejisi ile İlgili Betimsel İstatistikler ... 75 Tablo 14. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilişi Yönetme Stratejisi ile İlgili

Betimsel İstatistikler ... 76 Tablo 15. Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Duyuşsal Stratejiler ile İlgili Betimsel İstatistikler ... 77 Tablo 16. One-Sample Kolmogorov-Smirnov Test ... 78 Tablo 17. Duygusal Zeka Toplam Puanları ile Akademik Başarı Arasındaki Regresyon Analizi (Anova) Sonuçları ... 79 Tablo 18. Kendi Duygularını Anlama, Karşısındakinin Duygularını Anlama, Duyguları Yönetme ile Akademik Başarı Arasındaki Çoklu Regresyon Analizi Sonuçları ... 79 Tablo 19. Bilişsel Öğrenme Stratejileri, Duyuşsal Öğrenme Stratejileri ile Akademik Başarı Arasındaki Çoklu Regresyon Analizi Sonuçları ... 80 Tablo 20. Kendi Duygularını Anlama, Karşısındakinin Duygularını Anlama, Duyguları Yönetme, Bilişsel ve Duyuşsal Öğrenme Stratejileri ile Akademik Başarı Arasındaki Çoklu Regresyon Analizi ... 81 Şekil 1. Araştırma Modeli ... 50 

(10)

EQ: Duygusal zeka IQ: Zihinsel zeka

EQNED: Duygusal zeka ölçeği EQ-1: Kendi duygularını anlama

EQ-2: Karşısındakinin duygularını anlama EQ-3: Duyguları yönetme

EQT: Duygusal zeka toplam puanları MYO: Meslek yüksekokulu

GÖSDÖ: Genel öğrenme stratejileri değerlendirme ölçeği Dikkat: Dikkat stratejisi

Tekrar: Tekrar stratejisi

Anlamlandırma: Anlamlandırma stratejisi Zihne: Zihne yerleştirme stratejisi

Hatırlama: Hatırlama stratejisi Bilişsel: Bilişsel stratejiler Duyuşsal: Duyuşsal stratejiler YÖK: Yüksek Öğretim Kurulu

(11)

1. GİRİŞ

Modern çağda bilim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler, insan yaşamını tüm boyutları ile etkilemektedir. Bilim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı değişme ve gelişmelere bağlı olarak insanlar da kendilerini geliştirmeyi ve bu gelişmeleri yakalayarak yaşamlarını başarılı biçimde sürdürmeyi hedeflemektedirler. Bu bağlamda açık sistemler olarak nitelendirilen eğitim örgütleri, toplumların geleceğinin oluşturulmasında önemli sorumluluklar üstlenmektedir. Eğitim örgütlerinin amacı belirli niteliklere sahip; akılcı, yaratıcı, bilgili, çağdaş bireyler yetiştirerek aydınlık bir gelecek yaratmaktır. Söz konusu bu amaçlara uygun bireylerin yetişmesinde ve toplumsal gelişimin gerçekleşmesinde eğitim sisteminin benimsediği felsefe, yaklaşım, eğitim-öğretimde ve ölçme ve değerlendirmede kullandığı yöntem ve teknikler önemli olmaktadır. Kuşkusuz eğitim bireysel farklılıkların varlığını kabul eder ve bireylerin özelliklerine uygun faaliyetlerle her birinin başarıya ulaşmasına yönelik çabaları kapsar. Başarıya odaklı eğitim sistemi, her bir faaliyetinde bireylerin ve aynı zamanda da kendisinin amaçlarına ne kadar ulaştığını denetler bunu yaparken de bazı ölçme araçlarından yararlanır.

Yirminci yüzyılın sonlarına kadar bireylerin başarılarını ölçmek amacıyla zihinsel zeka ölçekleri kullanılmaktaydı. Piaget zekayı, “her türlü karışık akıl yürütme sürecinin altında yatan ve doğuştan gelen genel bilişsel yeti” olarak tanımlamaktadır (Budak, 2003: 848). Geniş anlamda bütünsel zeka zihin işlevlerinin tamamını, dar anlamıyla ise düşünme yoluyla problem çözmeyi ifade etmektedir (Şemin, 1972: 1). 1905 yılında Fransız psikolog Alfred Binet, çalışma arkadaşı psikiyatr Simon ile birlikte ilk yasal zeka testini geliştirmiştir. Bu test ile çocukların sahip oldukları becerilere göre üstün olanları olmayanlardan ayırmayı amaçlamışlardır. Binet’e göre zeka, karar verme, problem çözme ve çözüm üretme aşamalarını içermekteydi. Bu test ilk olarak çocuklara uygulanarak zeka yaşı denilen kavrama ulaşıldı. 1910 yılında Binet-Simon testi Amerika’ya gönderildi ve çalışma New Jersey’de kendi çalışmalarını yöneten psikolog doktor Henry Goddard tarafından değerlendirildi. Son olarak Lewis Terman, zeka katsayısı (IQ) testini düzenlemiş ve Standford Üniversitesi geniş kitlelere ulaşmasını sağlamıştır (Stein ve Book, 2003: 31).

(12)

Yirmi birinci yüzyılın sonlarına gelindiğinde zeka konusunda pek çok çalışma yapılarak geleneksel zeka anlayışından alternatif zeka anlayışına geçilmeye başlanmıştır. Eğitim sisteminde başarı hedeflenirken bireysel farklılıkların göz önünde bulundurulması, bireysel niteliklere uygun etkinliklerin önem kazanmasını sağlamıştır. Yapılan araştırmalarla zihinsel zekanın ya da diğer ifadeyle IQ’nun hayattaki başarıya etkisinin %10’dan fazla olmadığı ortaya çıkmıştır. Bazı bireyler yüksek zeka katsayısına sahipken başarılı bir hayata ulaşamamaktadırlar. Dolayısıyla IQ’nun ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığı fikri ortaya çıkmıştır (Erdoğan ve Kenarlı, 2008: 2).

Bazı insanların yüksek IQ’ya sahip oldukları halde iş ve sosyal yaşamlarında neden başarısız oldukları veya bazı insanların normal IQ’ya sahip oldukları halde iş ve sosyal yaşamlarında neden başarılı oldukları sorusu duygusal zekanın fark edilmesini sağlamıştır (Merlevede, Patrick ve Bridoux, 2006: 24). 1948 yılında Amerikalı araştırmacı R.W. Leeper “duygusal düşünce” adını verdiği kavramın “mantıklı düşünce”ye katkısı olan bir kavram olduğunu ileri sürdü. 1955 yılında Albert Ellis “Mantıksal ve Duygusal Terapi” tezi ile insanların duygularını mantıksal açıdan ele alan çalışmasını ortaya çıkarmıştır. Daha sonra 1983 yılında Howard Gardner “Çoklu Zekalar” ve “İntrafizik Kapasite” kavramını öne sürerek gelecekte geniş kitlelerce kabul görecek olan çalışmasına adım atmış oldu. Bu dönemlerde Reuven Bar-On ise “duygusal ölçüt” teorisi ile ilgili çalışmalarını yürütmekteydi. 1990 yılında John Mayer ve Pete Salovey “Duygusal Zeka” kavramını ilk kez tanımlamış oldular (Stein ve Book, 2003: 29-30). Bu tanıma göre, Duygusal Zeka (EQ) “sosyal zekanın bir formu olarak bireyin kendine ve başkalarına ait duyguları izleyebilme, bunlar arasında ayrım yapabilme ve bu süreçlerden elde ettiği bilgiyi düşünce ve davranışlarında kullanabilme yeteneği” olarak tanımlamaktadırlar (Salovey ve Mayer, 1990: 185).

Daniel Goleman’nın 1995 yılında yayımlanan “EQ, Niçin IQ’ dan Daha Önemli” adlı kitabı EQ konusunda büyük ilgi uyandırmış ve geniş kitlelerin EQ’yu tanımasını sağlamıştır. Goleman‘a göre EQ, akıllı olmanın farklı bir yoludur ve “kendini harekete geçirebilme, dürtüleri kontrol edebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkasının yerine koyabilme ve umut etme yeteneğidir” (Goleman, 2005: 50).

Bazı yazarlar okul dahileri ile gerçek hayat dahileri arasında büyük farkın olduğunu düşünmektedirler. Şüphesiz okul başarısının yeri ayrıdır fakat dünyaya uyum sağlayabilmek, durumlar karşısında bilinçli ve duyarlı davranabilmek kısacası uyanık

(13)

olmak bambaşka bir şeydir. EQ, uzun vadede başarının IQ ile çok az ilişkili olduğunu göstermektedir (Stein ve Book, 2003: 26). Başarı, bireyin kendisi için belirlediği hedefe ulaşmasıdır. IQ, hayatta başarılı olmayı sağlayan tek etken olarak ileri sürülemez. İş başarısında IQ %1 ile %20 arasında başarı getirirken, EQ derecesi yüksek olan kişilerde iş başarısı % 27 ile % 45 arasındadır (Stein ve Book, 2003: 32).

1.1. Problem Durumu

Bilgi çağının yaşandığı günümüzde eğitimde temel amaç, öğrencilere mevcut bilgileri aktarmaktan çok bilgiye ulaşma becerilerini kazandırmak olmalıdır. Bu ise, üst düzey zihinsel süreç becerileri ile mümkündür. Başka bir ifadeyle ezber yerine kavrayarak öğrenme, karşılaşılan yeni durumlara farklı çözüm yolları geliştirme ve bilimsel süreç becerileri ile olmaktadır (Kaptan ve Korkmaz, 2001: 41). Eğitim, bireylerdeki farklı ilgi, yetenek ve ihtiyaçları belirleyerek bu doğrultuda öğrenme-öğretme ortamları oluşturulmasını amaç edinmektedir (Saban, 2005: 3). Eğitim örgütleri, bireylerin mantıksal kapasitelerini geliştirmeyi temel almaktadır. Eğitim örgütlerinden beklenen ise bireylerin gelişim özellikleri dikkate alınarak, uygun öğrenme ortamlarının yaratılmasıdır. Her bireyin aynı başarıyla eğitimini tamamlaması beklenemez. Sonuç itibariyle bireyler farklı ortalamalarla ve bilgi düzeyiyle mezun olurlar, kendilerine uygun işlerde çalışmaya ve uyum sağlayabilecekleri insanlarla bir arada bulunmaya başlarlar. Ancak eğitimini başarıyla tamamlamış her bireyin bu başarısını hayatının diğer alanlarında sürdüremediği veya mutlu olamadığı görülmektedir. Dolayısıyla eğitim örgütlerinin sadece bireylere zihinsel bilgiyi yüklemeyi amaç edinmeleri yetersiz olmaktadır (Tuyan ve Beceren, 2004: www.duygusalzeka.net).

Eğitimde başarı sadece IQ’ ya bağlı değil aynı zamanda EQ’ ya da bağlıdır. IQ ve EQ sinerjik kaynaklar olmakla birlikte biri olmadan diğeri eksik ve etkisizdir. EQ olmadan IQ, bir sınavdan yüksek puan almayı sağlayabilir ancak hayatta ilerleme kaydetmeyi sağlamayabilir (Segal, 2009: 15). Eğitimin amacına ulaşabilmesinde bireylerin kendi duygularının farkına varması, yeteneklerinin farkında olması dolayısıyla kendini kabullenmesi, duygularını yönetebilmesi, kendini motive

(14)

edebilmesi, sosyal ilişkilerde empatik yaklaşabilmesi gibi duygusal zeka özelliklerine sahip olmaları da etkilidir. Bireylerin bu özelliklerini geliştirmek için ana sınıfı başta olmak üzere tüm eğitim hayatı boyunca açık ya da örtük müfredatta ilgili etkinliklere yer verilmelidir (Yeşilyaprak, 2001: 139). Bireylere zihinsel bilginin yanı sıra verilecek olan; duyguların farkında olma, karşısındakinin duygularını anlama ve duyguları yönetme becerileri ile bireyler bilinçli davranışlara yönelerek başarılı hayatlar elde edebileceklerdir. Bu durum aynı zamanda bireylerin zihinsel bilgiyi en faydalı ve en etkili biçimde kullanarak içselleştirmelerini sağlayacaktır diğer bir ifadeyle bireyler bilgiyi nasıl elde edeceklerini ve hayatlarına nasıl adapte edeceklerini, kendi duygu ve becerilerinin farkında olup nasıl yönetebileceklerini bilerek başarılı davranışlarda bulunmuş olacaklardır.

Erdoğan’a (2004: 7) göre, günümüz bireyleri için sadece bilgilenmek değil aynı zamanda bilgiyi nerede, nasıl bulabileceğini bilmek de önemlidir. Öğrenmeyi-öğrenme becerilerine sahip olmak bilgiye ulaşmanın en önemli yoludur. Öğrenmeyi-öğrenme becerisi, etkili öğrenme stratejilerinin kullanılmasıyla elde edinilmektedir. Öğrenme stratejileri bireylerin öğrenmek için geliştirdikleri düşünce ve davranışlardır. Karakelle’ye (1995: 16) göre ise, öğrenme stratejileri, öğrencilerin kendi bilişsel davranışlarını düzenlediği içsel anlamda örgütlenmiş beceriler ve kontrol süreçlerini kapsamaktadır. Öztürk (1995) bilişsel sistemdeki bilgi akışını dikkate alarak yapılmış olan sınıflamalara farklı bir yaklaşımla öğrenme stratejileri modeli sunmuş ve öğrenme stratejilerini yedi gruba ayırmıştır. Bu stratejiler; dikkat stratejisi, tekrar stratejisi, anlamlandırma stratejisi, zihne yerleştirme stratejisi, hatırlama stratejisi, bilişi yönetme stratejisi, duyuşsal stratejilerdir. Öğrenciler bu stratejiler yardımıyla etkili öğrenmeyi gerçekleştirebilmektedirler yani öğrenmeyi öğrenmektedirler. Öğrenme stratejilerinin amacı öğrencinin duyuşsal durumunu etkileyerek yeni bilgiyi seçmesini, edinmesini, örgütlemesini ve bütünleştirmesini kolaylaştırmaktır (Açıkgöz, 2003: 66).

Öğrenme-öğretme sürecinde bireyler birçok sorunla karşılaşmaktadırlar. Bazı öğrenciler istedikleri halde ders çalışmaya adapte olamazken, bazıları çok uzun süre çalıştığı halde öğrenemediklerini dile getirmektedirler. Öğrenmeyle ilgili sorunlar genellikle bireylerin etkili öğrenme stratejilerini kullanamamasından kaynaklanmaktadır (Açıkgöz, 2003: 61). Bireylerin öğrenmelerini olumsuz yönde etkileyen durumların ortaya çıkmaması amacıyla eğitimde etkili öğrenme becerilerini kazanma konusuna eğitimin ilk yıllarından itibaren gereken önemin verilmesi gerekli olmaktadır. İyi bir

(15)

öğretim, öğrencilere nasıl öğreneceklerini, nasıl hatırlayacaklarını, nasıl düşüneceklerini, kendilerini nasıl motive edebileceklerini öğretmeyi içermektedir. Böylece bireyler hem etkili, hem etkin, hem de bağımsız öğrenen durumuna gelebilirler, uzun dönemde kendi öğrenmesi üzerinde düşünebilirler ve kendi öğrenme süreçlerini denetleyebilirler (Güven, 2004: 75). Öğrenme stratejileri, öğrencinin kolay ve kalıcı öğrenmesini sağlamanın yanı sıra önemli sayılabilecek başka işlevleri de yerine getirir. Bu işlevler: öğrenciyi bilinçli öğrenci durumuna getirme, öğrencinin öğrenmedeki verimliliğini artırma, öğrenciye bağımsız öğrenebilme niteliği kazandırma, öğrencinin daha çok isteyerek ve zevk alarak öğrenmesine yardım etme, öğrencinin okul sonrası öğrenmelerine temel hazırlamadır (Özer, 2002: 19). Bu bilgiler ışığında şunu söyleyebiliriz ki öğrenciler eğer uygun öğrenme stratejilerini benimseyerek; kendi öğrenme durumlarının farkında olup ihtiyaç duydukları stratejiyi seçerler, içselleştirip kendilerini harekete geçirirler, bağımsız öğrenme becerilerine kavuşarak kişisel gelişim ve başarılarına katkıda bulunurlarsa nihayetinde duygusal hazza ulaşırlar. Dolayısıyla zihinsel zeka becerilerini ve duygusal zeka becerilerini öğrenme stratejileriyle birleştirip akademik başarıya ulaşabilirler.

Ülkemizi nitelikli, akılcı, yaratıcı, bilgili ve çağdaş yarınlara hazırlayan meslek yüksekokulları, eğitim sistemi içinde önemli bir yere sahiptir. Çok yönlü kalkınmanın temel amaçlarından birisi de mesleki eğitimin güçlendirilmesidir. Ülkemizin kalkınma amaçları doğrultusunda insan kaynağının eğitilmesi küresel rekabet gücünün artmasına önemli katkılar sağlayacaktır (Eroğlu, 2007: 3). Bu konuda YÖK, MYO’nun amaçları ile ilgili detaylı bilgi vermektedir:

“Meslek yüksekokulları, üst düzeyde uygulayıcı meslek elemanı yetiştiren yükseköğretim kurumlarıdır. Yükseköğretim bireylerin dünyanın değişen koşullarına uyum sağlayabilecek bilgi, beceri ve yetkinliklerle donatılmasını, girişimde bulunmaktan ve sorumluluk yüklenmekten kaçınmayan, eleştirel düşünme becerilerine sahip, insan hakları ve demokrasi, çevresel, kültürel ve estetik değerler konularında duyarlı aktif yurttaşlar olmasını ayrıca verilen eğitimin geniş kitlelere erişerek ülkenin yarışmacı potansiyelini geliştirmesini, yapılan araştırmaların uluslar arası düzeyde saygınlığı olan bilim ve sanat üretimine yönelmiş olmasını, ülkenin rekabet edebilirliğine destek olmasını, topluma hizmet faaliyetlerinin etkin ve sürdürebilir kılınmasını amaç edinmektedir (www.yok.gov.tr).”

Mesleki eğitimini tamamlamış ya da mesleki eğitimine devam eden bireylerin; mesleki alanda bilgili, gelişime açık, amaçlarının ve sorumlulukların farkında olarak kendini harekete geçirebilen, insan ilişkilerinde anlayışlı ve ekip çalışmalarına katılabilen, bağımsız çalışma becerilerine sahip, kendine özgüveni ve özsaygısı yüksek, başarılı ve mutlu olmaları beklenmektedir.

(16)

Bu nedenle meslek yüksekokullarındaki bireylerin eğitiminde, EQ ve öğrenme stratejileri ile akademik başarı arasındaki ilişkinin yönünün ortaya konması bu öğrencilerin gelişimi, eğitimi, mesleki ve eğitsel başarıları için gerekli olmakla birlikte ilgili literatürde bu konu ile ilgili az sayıda çalışma bulunduğundan araştırılması gereken bir problem olarak görülmektedir.

1.2. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın amacı; meslek yüksekokulunda öğrenim gören öğrencilerin duygusal zeka ve öğrenme stratejileri ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Bu doğrultuda temel problem, meslek yüksekokulunda öğrenim gören öğrencilerin duygusal zeka ve öğrenme stratejileri ile akademik başarıları arasında nasıl bir ilişki olduğudur.

Alt Problemler ise şöyle sıralanabilir;

• Öğrencilerin duygusal zeka becerileri hangi düzeydedir?

• Öğrencilerin genel öğrenme stratejilerini kullanma becerileri hangi düzeydedir? • Öğrencilerin duygusal zeka düzeyleri akademik başarılarını anlamlı biçimde

yordamakta mıdır?

• Öğrencilerin öğrenme stratejilerini kullanmaları akademik başarılarını anlamlı biçimde yordamakta mıdır?

• Öğrencilerin duygusal zeka düzeyleri ve öğrenme stratejilerini kullanmaları akademik başarılarını anlamlı biçimde yordamakta mıdır?

Bu sorular çerçevesinde, bu araştırmada test edilecek hipotezler aşağıdaki şekilde belirlenmiştir.

H1: Öğrencilerin duygusal zeka düzeyleri akademik başarılarını anlamlı biçimde

(17)

Buna bağlı olarak alt hipotezleri aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür.

H1.1: Öğrencilerin kendi duygularını anlama becerileri akademik başarılarını

anlamlı biçimde yordamaktadır.

H1.2: Öğrencilerin karşısındakinin duygularını anlama becerileri akademik

başarılarını anlamlı biçimde yordamaktadır.

H1.3: Öğrencilerin duyguları yönetme becerileri akademik başarılarını anlamlı

biçimde yordamaktadır.

H2: Öğrencilerin genel öğrenme stratejilerini kullanmaları akademik başarılarını

anlamlı biçimde yordamaktadır.

Buna bağlı olarak alt hipotezleri aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür.

H2.1: Öğrencilerin bilişsel öğrenme stratejilerini kullanmaları akademik

başarılarını anlamlı biçimde yordamaktadır.

H2.2: Öğrencilerin duyuşsal öğrenme stratejilerini kullanmaları akademik

başarılarını anlamlı biçimde yordamaktadır.

H3: Öğrencilerin kendi duygularını anlama, karşısındakinin duygularını anlama,

duyguları yönetme becerileri ile bilişsel öğrenme ve duyuşsal öğrenme stratejilerini birlikte kullanmaları akademik başarılarını anlamlı biçimde yordamaktadır.

H3.1: Öğrencilerin kendi duygularını anlama becerileri ile diğer değişkenleri

birlikte kullanmaları akademik başarılarını anlamlı biçimde yordamaktadır. H3.2: Öğrencilerin karşısındakinin duygularını anlama becerileri ile diğer

değişkenleri birlikte kullanmaları akademik başarılarını anlamlı biçimde yordamaktadır.

H3.3: Öğrencilerin duyguları yönetme becerileri ile diğer değişkenleri birlikte

kullanmaları akademik başarılarını anlamlı biçimde yordamaktadır.

H3.4: Öğrencilerin bilişsel öğrenme stratejileri ile diğer değişkenleri birlikte

kullanmaları akademik başarılarını anlamlı biçimde yordamaktadır.

H3.5: Öğrencilerin duyuşsal öğrenme stratejileri ile diğer değişkenleri birlikte

(18)

1.3.

Araştırmanın Önemi

Bireylerin hayatta başarıya ulaşmalarında IQ’nun tek başına bir katkısı olmamaktadır. Eğer bireyler zihinsel zekaları ile birlikte duygusal zekalarını da kullanabiliyorlarsa hayatta istedikleri başarıya ulaşabileceklerdir. EQ, hayatın her alanında bireylere, duygularının farkında olmayı, duygularını yönetebilmeyi, içlerindeki gizil enerjiyi kullanarak güçlü olmayı, kişilerarası ilişkilerinde anlayışlı olmayı ve karşısındaki insanları anlamayı öğreterek uzun süreli mutluluğun anahtarını verebilir.

EQ kavramı her geçen gün önemini artırmakta, hayatın her alanına yansıtılması kaçınılmaz hale gelmektedir. Eğitimde, işte, özel hayatta bireylere duygusal zekayı kullanma becerileri kazandırılmalı veya duygusal zeka düzeylerini yükseltme çalışmaları yapılmalıdır. Eğitim sisteminde EQ’dan yararlanmak bireylerin gelişimine ve başarılarına katkı sağlayacaktır. Bunun yanı sıra öğrenme sürecinde bireylerin öğrenmeyi etkin ve etkili biçimde gerçekleştirmeleri için öğrenme stratejilerini kullanmayı öğrenmeleri gerekmektedir. Öğrenme stratejileri bireylere nasıl öğrenmeleri gerektiğinin yolunu gösterir. Dolayısıyla öğrenme stratejilerini kullanabilen bireyler bilinçli öğrenmeler gerçekleştirerek kalıcı öğrenmelere sahip olacaklardır. Eğitim-öğretim faaliyetlerinde öğrenme stratejilerinin öğrenilmesine dikkat çekilmesi ve uygulanması, aynı zamanda duygusal zeka becerilerinden yararlanmak; bireylerin zihinsel zekalarıyla öğrendiklerini gerçek anlamda başarıya dönüştürebilmelerini sağlayacaktır.

Bu bağlamda, meslek yüksekokulunda öğrenim gören öğrencilerin duygusal zeka ve öğrenme stratejileri ile akademik başarı ilişkisini ortaya koyacaktır. Yapılan değerlendirme sonucunda duygusal zeka düzeyleri yüksek olan öğrencilerin ve öğrenme stratejilerini kullanabilen öğrencilerin, akademik başarıları arasındaki ilişkinin yönü hakkında bilgi verilecektir. Bu bağlamda duygusal zeka düzeyi yüksek olan ve öğrenme stratejilerini kullanan öğrencilerin akademik başarıları pozitif yönde etkileniyorsa, başarısız öğrencilerin duygusal zeka becerilerini kullanabilmelerini sağlamaya yönelik çalışmalar yapılması, öğrencilerin hem eğitim hayatlarında hem iş hem de özel hayatlarında hedeflerine ulaşmaları açısından faydalı olacaktır. Dolayısıyla duygusal zeka ve öğrenme stratejileri doğrultusunda eğitim ortamlarının hazırlanması ve eğitsel etkinliklerin sağlanması konusunda çalışma sonuçlarının faydalı olacağı söylenebilir. Aynı zamanda iş yaşamına nitelikli eleman yetiştiren kurumlar olarak meslek

(19)

yüksekokullarında öğrenim gören bireylerin zihinsel ve duygusal zeka becerilerini birlikte kullanmalarını öğretilebilir ve bu yönde eğitim programları hazırlanabilir. Bu çalışma, bireylerin duygusal zeka becerilerini ve öğrenme stratejilerini kullanabilmelerini öğrenmeleri açısından yarar sağlayacağı için eğitimde başarılı olmaya yeni bir anlayış getireceği ve eğitimde bu konuda yapılan çalışmalar az olduğundan önem arz etmektedir. Belirli alanlarda mesleki niteliklere sahip bireyler yetiştiren meslek yüksekokullarının hedeflerine ulaşması açısından burada öğrenim gören öğrencilerin duygusal zeka düzeyleri ve öğrenme stratejilerini kullanma düzeyleri hakkında fikir oluşturmak buna göre eğitim-öğretim faaliyetlerine yön vermek öğrencilerin başarılı bir hayata sahip olmalarını sağlayacaktır. Araştırma sonuçları doğrultusunda meslek yüksekokullarının ders müfredatları düzenlenerek, öğrencilerin başarılarını okul sonrasında hem iş hayatlarında hem de sosyal hayatlarında devam ettirmelerine imkan verecektir.

1.4. Varsayımlar

• Araştırmaya katılan öğrencilerin görüşlerini doğru bir biçimde ortaya koydukları varsayılmıştır.

• Araştırmada veri kaynağı olarak kullanılan anket formlarının öğrencilerin davranışlarını doğru biçimde yansıttığı varsayılmıştır.

• Akademik başarıyı ortaya koymak amacıyla öğrencilerin dönem sonu not ortalamalarının, öğrencilerin akademik başarılarını doğru ölçtüğü varsayılmıştır.

1.5. Sınırlılıklar

• Araştırma, 2010-2011 Eğitim-Öğretim yılı içerisinde Artvin Çoruh Üniversitesi bünyesinde bulunan Artvin Meslek Yüksekokulu, Arhavi Meslek Yüksekokulu ve Hopa Meslek Yüksekokulu’nda okuyan öğrencilerle sınırlandırılmıştır.

(20)

• Araştırmada akademik başarıyı yordayan iki değişken dikkate alınmıştır. Akademik başarıyı etkileyen diğer değişkenler kapsam dışı bırakılmıştır.

1.6. Tanımlar

Duygusal Zeka: Kendini harekete geçirebilme, dürtüleri kontrol edebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkasının yerine koyabilme ve umut etme yeteneğidir (Goleman, 2005: 50).

Öğrenme Stratejisi: Öğrencinin kendi bilişsel davranışını düzenlediği içsel anlamda örgütlenmiş beceriler ve kontrol süreçleridir (Karakelle, 1995: 16).

Akademik Başarı: Öğrencilerin dönem boyunca aldığı derslerin not ortalamasıdır.

(21)

2. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu bölümde araştırma alanını oluşturan duygusal zeka ve öğrenme stratejileri konusunda kavramsal ve kuramsal çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Duygusal zeka ile ilgili genel bilgiler, duygusal zeka ve akademik başarı arasındaki ilişki ile öğrenme stratejileri ile ilgili genel bilgiler, öğrenme stratejileri ile akademik başarı arasındaki ilişkiden bahsedilmektedir. Aynı zamanda bu konularla ilgili daha önceden yapılan araştırmalara da değinilmiştir.

2.1. Duygusal Zeka

Duygusal zeka kavramının temellerini ilk kez sosyal zeka kuramıyla Thorndike’nin (1920) ortaya attığı kabul edilmektedir. Thorndike (1920; akt: Yaylacı, 2006: 45) zeka faaliyetlerini sosyal zeka, somut zeka ve soyut zeka şeklinde üç bölüme ayırarak sosyal zeka kavramını “kadın, erkek, çocuk, genç ve tüm insanları anlama becerisi, insan ilişkilerinde geniş algılarla hareket etmek” biçiminde tanımlamıştır.

Gardner (1983, 1999; akt: Saban, 2005: 5-6) insan zekasının tarafsız bir şekilde ölçülebileceğini savunan geleneksel anlayışın aksine zekanın tek bir faktöre bağlı olarak açıklanamayacak kadar çok sayıda yeteneğe sahip olduğunu ileri sürmektedir. Gardner, zekayı kişinin bir veya birden fazla kültürde değer bulan bir ürün oluşturma kapasitesi, gerçek hayatta ortaya çıkan sorunlara karşı etkili ve faydalı çözümler getirebilme becerisi ve çözüm bulunması gereken farklı veya karmaşık yapılı sorunları keşfetme yeteneği olarak tanımlamaktadır. Gardner’ın (1997) çoklu zeka teorisi, bireyin sahip olduğu yeteneği, geleneksel bakış açısı olan sözel ya da sayısal yeteneklerden çok daha farklı ve bunların çok daha üstünde olduğunu belirtmektedir (akt: Saban, 2005: 5-6).

1980’li yıllarda İsrailli psikolog Reuven Bar-On, EQ’nun öncü modellerinden birini ortaya atmıştır. Gardner’ın çalışmalarını temel alan Bar-On, EQ’yu bireyin kişilik özellikleri bakımından tanımlamıştır. Bar-On EQ’yu “kişinin çevresel tepkiler ve baskılarla başa çıkabilme yeteneğini etkileyen kişisel, duygusal, sosyal yetenekler ve beceriler dizisi olarak” betimlemektedir (akt: Gürsoy, 2005: 66).

(22)

EQ, duyguların farkına varma, duyguları ifade edebilme bu doğrultuda duygusal çıkarımlara ulaşabilme, duygusal farkındalık sayesinde davranışlarına yön verebilme dolayısıyla bilişsel ve duygusal gelişimi destekleme, duyguları kontrol etme yeteneğidir (Mayer, Caruso ve Salovey, 2000: 267). Salovey ve Mayer‘in ortaya koydukları çalışmalar önceleri bilim dünyasında dikkat çekmemiştir. Daha sonra EQ alanında en önemli çalışmaları gerçekleştiren araştırmacılardan Goleman ise, bu araştırmalardan elde edilen bilgileri belli bir sistemde düzenleyerek; sosyal becerilerin EQ ile ilişkisini ortaya koymuş ve EQ’nun kabul gören tanımını yapmıştır. Goleman’a (2005: 50) göre EQ, “kendini harekete geçirebilme, duyguları kontrol edebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkasının yerine koyabilme ve umut etme yeteneğidir”. Daha bütünsel bir tanım ise şu şekilde yapılabilir: "kendimizin ve başkalarının hislerinin farkında olabilme, içsel enerjimizi harekete geçirebilme, kendi duygularımızı ve karşılıklı ilişki içerisinde olduğumuz bireylerle olan duyguları yönetebilme becerisidir" (Titrek, 2007: 57).

EQ kavramına katkıda bulunan bir başka bilim adamı da Davies‘tir. Davies (2005), bütün EQ literatürünü taradıktan sonra EQ’nun dört boyuttan oluşan tanımını geliştirmiştir. Davies bütün ölçekleri inceledikten sonra EQ’nun anlaşılması zor bir kavram olduğu kanısına varmıştır. Davies tarafından geliştirilen EQ’nun dört boyutu; duygunun farkına varılmasını ve ifade edilmesini, başkalarının duygularının fark edilmesini, bireyin kendi duygularını organize etmesini ve duygularını bireysel performansını geliştirmek amacıyla harekete geçirmesini içermektedir (akt: Yüksel, 2006: 13).

EQ birçok kuramcı tarafından çok farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Gardner’e göre EQ, uyum becerilerinden meydana gelmektedir. Dolayısıyla bireyin duygularının ve yetilerinin farkında olarak, bu farkındalığı hayatına yön vermede kullanması olarak tanımlamaktadır. Başka bir tanıma göre EQ, zihinsel bir beceridir. Sadece duygulara sahip olmak değil, aynı zamanda onların ne anlama geldiğinin farkına varmaktır. Duygu kavramı akıl gerektirir; fakat bireyin mantıksal sisteme ulaşması için, yaratıcı fikirler üretmesini sağlayan yine duygulardır (akt: Kenarlı, 2007: 2-3). Titrek (2007: 59) çalışmasında, EQ’yu, “kendimizin ve çevremizde etkileşim içerisinde olan bireylerin his, duygu ve düşüncelerini anlama, ilişkilerinde kendimizi o anda karşıdakinin yerine koyabilme ve onun bakış açısından olaylara bakabilme, korkuları yenerek duyguları yönetebilme ve böylece amaçları gerçekleştirmek için duygulardan en yüksek verimi

(23)

alabilme yeterlilik ve becerisi” olarak tanımlamaktadır. Goleman (2005: 45) duyguyu, bireyin öğrenme isteğini harekete geçirerek öğrenmesini sağlayan, soru sormasını sağlayarak bilinmeyeni arayan, kapasitesini geliştiren ve öğrendiğini günlük hayata geçirerek davranışta bulunmasını sağlayan özellikler olarak tanımlamaktadır.

Hareket anlamındaki dürtü (motive) ve duygu (emotion) aynı Latince kökten; “harekete geçmek” (to move) anlamına gelen motere kökünden türemiştir. Bireyin hedeflerini gerçekleştirmesinde, içindeki enerjiyi harekete geçiren duygularıdır. Duygular, bireyi motive ederek hedefleri doğrultusunda davranmasını sağlamaktadır. Büyük işler, büyük tutkular sayesinde başlar (Goleman, 2005: 137). Bir anlamda tutkular bireyin hayattaki hedeflerini belirtmektedir. Tutkusuz bir hayat aynı zamanda amaçsız bir yaşamı, hayatın bireye sunabileceği başarı ve güzellikleri göz ardı ederek onlara kayıtsız kalmayı ifade etmektedir. Ancak Aristoteles’in belirttiği gibi, makul olan uygun duygudur, yani koşullara göre dengeli biçimde hissedebilmektir. Duygular fazlasıyla bastırıldığı zaman kayıtsızlık yaratır; kontrol edilemediği zaman ise baş edilemez ve saplantılı bir hal alır. Kişiyi olumsuz etkileyen aşırı kaygılanmada, öfkeye dönüşen basit kızgınlığa sebep olan kontrol edilemeyen duygulardır (Goleman, 2005: 89).

Freud’a göre bireyler duygularını büyük ölçüde bilinçaltında yaşamaktadırlar; yani, aslında hissettiklerini bilinç düzeyine çıkarmazlar. Bilinen hemen hemen her duygu, birey onu fark etmese dahi bireyin bilinçaltında var olabilmektedir. Duyguların bilinçaltı ve bilinçli duygular olmak üzere iki düzeyi bulunmaktadır. Duygunun fark edildiği an, onun aynı zamanda bilinçli olarak hissedildiği andır (Goleman, 2005: 87).

Rogers’a (1951) göre, insan mantıklı, kendine göre kararlar alabilen, çevresiyle etkileşim halinde olan bir varlıktır. Bireyin kendi duygularının farkında olması, başkalarının duygularının farkında olması ve ifade edebilmesi, kendini başkasının yerine koyarak düşünebilmesi önemlidir. Bu şekilde davranmak aynı zamanda, etkili iletişim açısından da gerekli olmaktadır (Karahan ve Sardoğan, 2004). Yapılan bazı araştırmalar göstermektedir ki; duygular beden diline yön verdiği gibi, aynı şekilde beden dili de duygulara yön vermektedir (İzgören, 2006: 131). Dolayısıyla bireyin duyguları ve davranışları yakın ilişki içerisindedir. Duygulara anlam verebilmek için vücut sesini dinlemek faydalı olmaktadır (Stein ve Book, 2003: 68).

(24)

Bireylerin içinde bulunduğu duygulara bağlı olarak bedeninde meydana gelen bazı değişikler görülmektedir. Bireyin bedeni, karşı karşıya kaldığı duygulara birbirinden farklı tepkilerle karşılık vermektedir (Tablo 1). Örneğin birey başka birine ya da bir olaya kızdığı zaman; kalbi hızla çarpmakta, nefes alış-verişi hızlanmakta ve terlemektedir. Birey korku ya da endişe içinde olduğunda ise gergin olmakta, kalp atışları hızlanmaktadır. Aynı zamanda bedenin gösterdiği fiziksel tepkilere dayanarak bireyin hangi duyguyu yaşadığını da fark edebilmekteyiz.

Tablo 1. Duygular ve Fiziksel Tepkiler

DUYGULAR FİZİKSEL İŞARETLER (TEPKİLER) Kızgınlık Kalp çarpıntısı, hızlı soluk alma, terleme.

Öfke Soğuk bakışlar, yüksek sesle kızgın bir konuşma tarzı. Depresyon Bitkinlik.

Hayal kırıklığı Kambur bir duruş.

Umutsuzluk Gevşek bir duruş, havaya bakma, yavaş ve titreyen bir ses, sıklıkla iç çekme. Endişe Tedirginlik, kalp çarpıntısı, hızlı soluk alış-verişler.

Korku Gerginlik.

Panik Ağrıyan kaslar, baş ağrısı, boyun ve omuz kaslarının gerilmesi.

Kaynak: (Stein ve Book, 2003: 68).

EQ, iki temel kişilik özeliği olan zihinsel ve duygusal sistemlerin birbiriyle etkilendiğine dikkat çekmektedir. Genellikle zeka standartları zihinsel performansla ilişkilendirilirken, çevreye uyum standartları da duygusal tepkilerle ilişkilendirilmektedir. EQ, duygusal tepkilerin mantıksal olarak duygularla ilgili bazı inanışlara uyumlu veya uyumsuz olabileceği temeline dayanmaktadır. Bebekliğin ilk dönemlerinde ortaya çıkan mutluluk, korku gibi duygusal tepkiler çok az bilişsel yeterlilik gerektirmektedir. Bu tepkileri değerlendirmenin en iyi yolu çevreyle uyumlu ya da uyumsuz olarak değerlendirme yapmaktır. Ancak birey fiziksel ve zihinsel gelişimle birlikte çevresinde karşı karşıya kaldığı olaylara daha karmaşık tepkiler geliştirmektedir. Bu tür duygusal tepkiler bireyin mantıksal zekasıyla değerlendirilmektedir (Mayar ve Salovey, 1995: 197). Öte yandan yıllar boyunca

(25)

duyguların, bireyin mantıklı düşünmesine engel olduğu ve bu nedenle duygularını kontrol etmesi gerektiği düşünülmüştür (Çakar ve Arbak, 2004: 24). Hatta duygularla hareket etmenin zihinsel faaliyetleri olumsuz yönde etkilediği, zihinsel niteliklere sahip olmadığından dolayı zeka testlerinde yer almaması gerektiği düşünülmüştür (Salovey ve Mayer, 1990: 185).

EQ, bireyin yaşamındaki her alanda başarılı olmasını büyük ölçüde etkileyen bir beceridir. Bireyin yaşamındaki her alanda başarılı olması ise mevki, kariyer veya çok paraya sahip olmak değildir. Bireyin kendisini mutlu hissetmesi, başkalarıyla ilişkilerinde mutlu olması, hayatından keyif alıp almadığı, sahip olduklarından mutluluk duymasını ifade etmektedir (Doğan, 2005: 114).

2.1.1. Duygusal Zeka Yeterlilikleri

Duygusal zeka yeterlilikleri, işbaşında olağandışı bir performansla sonuçlanan, duygusal zekaya dayalı olan ve öğrenilebilen becerilerdir. EQ, bu zeka türünün unsurlarının temel nitelikteki pratik becerileri öğrenme potansiyelini belirlemektedir. Duygusal yeterlilik ise işbaşındaki yeteneklere bu potansiyelin ne kadarının aktarıldığını göstermektedir (Goleman, 2005: 36).

EQ, insanı bireysel ve toplumsal olmak üzere iki alanda daha etkin hale getirmektedir. EQ’ su yüksek bir birey, içindeki duyguları tam ve etkin bir şekilde yönetebilir, kendini motive edebilir, yaratıcılığı ve üretkenliği yüksektir. Toplumsal boyutta ise EQ’ su yüksek olan birey başkaları üzerinde daha kolay etki bırakabilir ve başkalarının duygularının farkındadır ve onların duygularını yönetebilir. Karşısındaki bireylere enerji verir ve onların da enerjilerini olumlu yönde kullanmalarını sağlar (Barutçugil, 2002: 283).

Goleman EQ’yu incelerken, oluşturduğu EQ modelini beş başlık altında toplamaktadır: özbilinç (kişinin kendi duygularının farkında olabilmesi), duyguları idare edebilme (kişinin kendi duygularını yönetebilmesi), empati (başkalarının duygularını anlama), kişinin kendini motive edebilmesi (kendini harekete geçirme) ve sosyal beceriler (ilişkileri yürütebilme).

(26)

Daha kapsamlı olarak duygusal zeka unsurları iki boyutta incelenmektedir: birincisi kişisel yeterlilikler ikincisi ise sosyal yeterliliklerdir. Kişisel yeterlilikler, özbilinç, duyguları yönetme ve motivasyon olarak gruplanabilir. Sosyal yeterlilikler ise empati, sosyal beceriler, iletişim, çatışma yönetimi, işbirliği ve dayanışma, takım yetileri olarak alt başlıklara ayrılmaktadır (Titrek, 2007: 70).

2.1.1.1. Kişisel Yeterlilikler

Kişisel yeterlilikler, “bireyin iç halinin ve kaynaklarının farkında olması, bunları yönetmesi, hedeflere ulaşmayı sağlayan içsel potansiyelini bu hedeflere ulaşmak için kullanma becerisi” olarak tanımlanabilir. Kişisel yeterlilikler; özbilinç, duyguları yönetme ve motivasyon olarak gruplanabilir (Titrek, 2007: 70).

a) Özbilinç (Kişinin kendi duygularının farkında olabilmesi)

Özbilinç, insanın kendini ve duygularını tanıması olarak ifade edilmektedir. Özbilinç, bireyin güçlü ve geliştirilebilir yönlerinin farkında olması, duygularını tanıması, bu farkındalıklarını düşünce ve davranışlarına temel alarak kullanması ve kendi duygularını ifade edebilmesidir (Tuyan ve Beceren, 2004: http://duygusalzeka.net).

Bireyin kendiyle ilgili farkındalığa sahip olması duygusal zekanın en önemli niteliklerindendir. Bireyin kendi duygularını tanıması, hedeflerinin, başarabilme yetisinin, potansiyelinin, sahip olduğu kaynakların ve enerjinin farkında olup, kişisel tercihlerini buna göre sağlıklı bir şekilde yapabilmesidir. “Kendini gözlemleme ve duygularını tanıma; duygular için bir sözlük oluşturma; duygular, düşünceler ve tepkiler arasındaki ilişkiyi bilme” şeklinde tanımlanan özbilinç, aynı zamanda bireyin güçlü ve zayıf yanlarının farkında olması; kendi özsaygısından ödün vermeden kendisine objektif açıdan bakmasını ifade etmektedir. Kendisiyle ilgili farkındalığa sahip birey, eksikliklerinin farkındadır ve kendini geliştirmek için harekete geçer. Bu farkındalığı geliştiren bireyler çevrelerini de geliştirmeye meyillidirler (Eymen, 2007: 11-12).

(27)

Kendini tanıma, sahip olduğu duyguları fark edebilme duygusal zekanın temelidir. Duyguların her an farkında olma yeteneği psikolojik sezgi ve kendini anlamak bakımından şarttır. Kişinin gerçek duygularını fark edememesi onu duyguların eline bırakmasına neden olmaktadır. Duygularını tanıyan bireyler, hayatlarını yönetebilirler; nasıl biriyle evleneceğinden ne tür bir işte başarılı ve mutlu olabileceğine kadar kişisel karar gerektiren konularda ne düşündüklerinden ve ne istediklerinden çok daha emindirler (Goleman, 2005: 61).

Özbilinç içsel bir barometre işlevi görmektedir, insanın yapmak istediğinin gerçekten yapmaya değer olup olmadığını ölçmektedir. Duyguların davranışı nasıl etkilediğinin farkında olma, temel duygusal yeterliliktir. Her alanda yüksek performans gösterebilmek, başkalarının hislerini yönetebilmek, motivasyonunu sürdürebilmek, çevredeki bireylerin hislerini doğru anlayabilmek ve işbirliği içinde çalışabilmek için sahip olunması gereken beceriler dahil, çevreyle sosyal becerileri geliştirebilmek için insanlara yardımcı olan tek şey özbilinçtir (Goleman, 2005: 42).

Duygusal özbilinci yüksek bireyler, duygularının kendilerini ve performanslarını ne ölçüde etkilediğinin farkındadırlar. Duygularına ve kendilerine yol gösteren vizyona sahiptirler. Karmaşık ya da olumsuz durumlar karşısında nasıl davranmaları gerektiğinin bilincindedirler yani onları yönetebilme becerisini kullanabilirler ve kendilerini inanarak ve güvenle ifade edebilirler. Bu bireyler yapıcı eleştirilere açık bir tutum sergilemektedirler ve eksiklerinin farkına vararak bu yönde gelişimlerini sürdürme isteğindedirler (Tuyan ve Beceren, 2004: http://duygusalzeka.net).

Bireyin yeteneklerinin farkında olması, güçlü yönlerine güvenmesini sağlar. Dolayısıyla yüksek özgüvene sahiptirler ve rahatlıkla sorumluluk üstlenebilirler. Bu tür bireyler kendilerine güvenleriyle de çevrelerinde öne çıkarlar. Özbilinçli bireyler, duygusal farkındalığa sahip kişilerdir. Duygularının farkında olmaları diğer bazı kişilik özelliklerini de desteklemektedir. (Tuyan ve Beceren, 2004: http://duygusalzeka.net).

Kendini tanımış olan bireyler;

• Kendi bireysel özelliklerini daha anlaşılır hale getirebilir, yetilerini ve sınırlarını anlayabilir.

• Sahip olduğu içsel performansının daha fazlasını gerçekleştirebilir, kişilik potansiyelini tam anlamıyla kullanabilir.

(28)

• Her durumda ve ortamda kişiliğine uygun davranışlarda bulunarak, başkalarına karşı kişisel etkisini artırabilir.

• Başarısının ve aynı zamanda başarısızlıklarının gerçek sebeplerinin farkındadır; dolayısıyla başarısını sürdürebilir ve başarısızlıklarını önleyebilir.

Bireysel hedefleri gerçekçi ve ulaşılabilir niteliktedir, sahip olduğu yetileriyle neleri başarabileceğinin farkındadır. (Beceren, 2002: http://duygusalzeka.net).

b) Duyguları İdare Etme (Özyönetim)

Duyguları yönetme yeteneği, özbilinç temeli üzerinde gelişmektedir. Duyguları yönetme yeteneği zayıf olan bireyler sürekli huzursuzlukla mücadele ederken, kuvvetli olanlar ise olumsuzluklarla karşılaştıklarında kendilerini daha kolay toparlayabilmektedirler (Goleman, 2005: 61).

Tuyan ve Beceren’e (2004) göre, bireyin duygularını idare edebilmesi, duygularını kendine ve çevresindekilere zarar vermeden en uygun biçimde yönetebilmesini ifade etmektedir. Bireyin karşılaştığı problemlere yeterli düzeyde özkontrol, özgüven ve esneklik gösterebilmesi de özyönetim içinde yer almaktadır. Ancak bireyin duygularını yönetmesi, duygularını bastırmak ile karıştırılmamalıdır. Bu konuda, Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma özyönetim beceri ve yeterliklerinin bireyin hayatındaki önemini ortaya koymaktadır. Duygularını kontrol edebilen bireyler olumsuz duygulara engel olurlar, hatta onları faydalı olacak biçimde düzenlerler. Bireyin stres altındayken ya da bir kriz anında sakin düşünebilmesi veya doğru karar alabilmesi çok zordur ancak böyle bir durumda soğukkanlılıkla olumsuz durumu yönetebilmek bir özdenetim göstergesi olarak ifade edilmektedir. Aristonun dediği gibi “Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir.”

Duygularını yönetebilen bireyler, esnek, uyumlu, iyimser, kendilerini motive edebilen ve karar verme yeteneğine sahip kişilerdir. Bireyin duygularını, inançlarını ve davranışlarını başkalarına açıkça belirtmesi ise dürüstlükle ilgilidir. Bu tür bireyler hatalarını kabul ederler aynı zamanda bu hatayı tekrarlamamak için isteklidirler ve çaba sarfederler. Bireyin esnek olması, değişen koşul ve durumlara karşı farklı görüş geliştirerek davranışta bulunmasıdır. Uyumlu bireyler, değişen şartlarla birlikte ya da

(29)

toplumsal belirsizlikler nedeniyle motivasyonlarını kaybetmeden sorunların üstesinden gelebilmektedir (Tuyan ve Beceren, 2004: http://duygusalzeka.net).

Duygularını iyi yönetebilen bireyler, çok zor anlarda, ortamın gergin olduğu durumlarda dahi olumlu ve soğukkanlı davranabilmektedirler. Örneğin kendine hakim bir yönetici, gergin bir ortamda, tepkilerini ve kullandığı kelimeleri dikkatli seçerek hislerini ve sıkıntı verici duygularını iyi idare edebilmektedir. Dolayısıyla duygularını yönetebilen yönetici çalışanlarına model olarak onların da davranışlarına yön verebilmektedir (Goleman, 2000: 177). Duyguları idare etme, bireyin isteklerini, dürtülerini kontrol edip, yönlendirebilme becerisidir. Bu beceri hayatın her alanında büyük önem taşımaktadır. Lider yöneticinin kendini yönetme becerisi, çalışanlarına doğru bir etki yaratır. Kendini yönetebilen kişi, belirsizliklerle dolu gündelik hayata ve değişimlere kolay adapte olacaktır (Eymen, 2007: 18).

Öfke, nefret, intikam gibi güçlü duygular, çatışmaların nedenleri veya aynı zamanda da sonuçlarıdır. Çatışma yaşayan bireyler kızgınlık, güvensizlik, hayal kırıklığı, şaşkınlık, üzüntü ve korku gibi çoğu olumsuz karmaşık duygularla karşı karşıyadırlar. Genellikle çatışma içindeyken bireyler bu tür duyguların arkasına gizlenerek asıl sorunu ifade etmekten kaçınırlar. Duyguları ifade etmekten kaçınmak doğru değildir; çünkü duygular gerçektir, göz ardı edilemezler. Birey güçlü duygularla baş ederken; kendisinin ve karşıdaki kişinin duygularını anlamalı ve tanımlamalı bu tür duyguların kaynağını belirlemeli, duygularla yüzleşmeli, duygularını ifade ederken çatışmacı olmayan ben dilini kullanmalı, karşıdakinin duygularının anlaşıldığını belirterek ona önem verildiği hissini vermeli, duygusal patlamalara duygusal tepkilerle karşılık vermemeli ve özür dileme, çiçek gönderme gibi sembolik jestler kullanmalıdır (Barutçugil, 2002: 90-91).

c) Motivasyon (Duyguları Harekete Geçirebilme)

Motivasyon, bireylerin yeteneklerini ve gelişim olanaklarını ortaya koyacak şekilde onların kişisel, toplumsal ve ekonomik tercihlerini tatmin ederek harekete geçirmek üzere teşvik edilmeleri demektir (Yozgat, 1992: 216). Diğer bir tanıma göre ise motivasyon, bir insanı belirli bir amaç için harekete geçiren güç demektir. Bireyleri bilinçli ve amaçlı işlerde bulunmaya yönelten dürtü veya dürtüler bütünüdür (Eren, 2006: 494).

(30)

İnsanın kendini motive edebilmesi, daima başarılı olma istek ve heyecanına sahip olmasıdır. Bu yetenek özellikle güçlüklerle karşılaşıldığı durumlarda bireye içindeki enerjiyi kullanabilme isteği vererek hedefine ulaşmasını sağlamaktadır. Kendini motive edebilen birey, olumsuzluklar karşısında umutsuzluğa kapılmadan ve pes etmeden devam etme gücünü kendinde bulmaktadır (Beceren, 2002: http://duygusalzeka.net).

Duygular, bireyin sahip olduğu zihinsel yeteneklerinin izin verdiği ölçüde hedefler belirlemesini, karşılaşabileceği problemlere çözümler üretebilmesini ve hedeflerini gerçekleştirecek içsel enerjiyi ortaya çıkararak harekete geçmesini sağlamaktadır. Orta düzeyde bir kaygıyla birlikte bulunan motivasyon bireyi başarıya ulaştırır. Dolayısıyla bireyin sahip olduğu duygusal zeka yetenekleri diğer özelliklerini etkileyen önemli bir güçtür (Goleman, 2005: 107).

Bireyin duygularının yoğun olması, istediği davranışı gerçekleştirmesi yönünde onu motive ederek kendini bu hedefine adanmış hissetmesini sağlamaktadır. Bireyin sahip olduğu bu his tamamen içsel bir enerjidir aynı zamanda başarıya ulaşmanın anahtarı niteliğindedir. Örneğin bazı bireyler gerek iş gerekse özel yaşamlarında karşılaştıkları sorunlara çözüm üretme konusunda yetenekli olmalarına rağmen, bunları uygulamada başarısız kalırlar. Bunun sebebi bireylerin durumları yeterince içselleştirmemesidir. Bir şeyi başarmak için öncelikle bunu gerçekten istemek gerekmektedir (Bülbüloğlu, 2001: 63).

2.1.1.2. Sosyal Yeterlilikler

Sosyal beceriler; diğerinin duygularını anlayabilme ve bu duyguları yönlendirmek amacıyla harekete geçebilmeyi içermektedir. Diğerinin duygularını yönetebilmek, insanlarla ilişkileri yürütmenin özünü oluşturmaktadır. Bir başkasının duygularını yönetebilmek gibi ince bir ilişki sanatı, özyönetim ve empati becerilerinin olgunlaşmasını gerektirmektedir (Goleman, 2005: 145-146).

Sosyal yetkinlik bireylerin başkalarıyla ilişki kurabilmesi ve bu ilişkileri devam ettirmesini ifade etmektedir. Bireylerarası ilişkilerin iyi olmasının yanında bir ekip

(31)

oluşturabilme, ekip ruhunu sağlayabilme ve bu ekibi yönetme becerisi sosyal yetkinlikle sağlanmaktadır (Beceren, 2002: http://duygusalzeka.net).

Bireylerarası ilişki becerileri başkaları ile ilişkilerde etkili olabilmeyi de içine almaktadır. Bireyin sosyal becerilerde yetersiz kalması ve eksikliklerini gidermemesi bireylerarası ilişkilerde başarısızlığa neden olmaktadır. Sosyal beceriler bireyin ilişkilerini organize etmesine, çevresini etkileyerek harekete geçirmesine, ilişkilerini devam ettirmesine olanak sağlamaktadır (Goleman, 2005: 146).

Sosyal yeterlilikler; empati, sosyal beceriler, iletişim, çatışma yönetimi, işbirliği ve dayanışma, takım yetileri olarak alt başlıklara ayrılmaktadır.

a) Empati (Başkalarının Duygularını Anlama)

Goleman (1998: 39) empatiyi, “başkalarının hislerini, ihtiyaçlarını ve endişelerini anlamak, kendini başkasının yerine koyabilmek” olarak tanımlamakta ve empatinin beş duygusal yeterliliğe sahip olduğunu belirtmektedir. Bunlar; başkalarını anlamak, başkalarını geliştirmek, hizmete yönelik olmak, çeşitlilikten yararlanmak ve politik bilince sahip olmaktır.

Empatinin tanımında üç temel öğe bulunmaktadır. Bu üç öğe bireyin karşısındaki kişi ile empati kurabilmesi için gereklidir. İlk olarak empati kuracak olan kişi kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısı ile bakabilmelidir diğer bir ifade ile karşısındakinin fenomenolojik alanına girebilmelidir. Fenomenolojik, her bireyin kendisine, çevresine ve olaylara bakış açısının kendine özgü biçimde algıladığını ifade etmektedir. İkinci olarak empati kuracak olan birey karşısındakinin duygu ve düşüncelerini doğru biçimde anlamalıdır. Aynı zamanda hem düşüncelerini hem de duygularını anlaması gerekir yalnızca birisini anlamak yeterli olmaz. Üçüncü olarak ise, empati kurmuş olan bireyin edindiği empatik anlayışı karşısındakine iletmesi gerekmektedir. Birey karşısındakine anlaşıldığının mesajını sözle veya beden diliyle göstermelidir. Birey bu üç temel öğeyi yerine getirirse empatik davranışta bulunmuş olmaktadır (Dökmen, 2009: 157-158-159).

Empatinin temeli özbilince dayanmaktadır. Birey duygularının farkında olursa, diğer insanların duygularını da daha kolay anlayabilmektedir. Kendi hislerinin ne olduğunun farkında olmayan bireylerin ise diğer bireylerin duygularını anlamaları

(32)

beklenemez. Bu bireyler karşısındakinin hislerinin farkında değildirler dolayısıyla onların duygularını anlayamazlar (Ayhan, 2004: 322).

Empati, bireyin ilişki içerisinde bulunduğu diğer bireylerin duygularının, düşüncelerinin ve gereksinimlerinin farkına vararak, uygun zamanda, uygun karşılığı verme olarak belirtilebilir. Empatik birey, insan ilişkilerinde hoşgörülüdür farklı düşüncelere saygı duyar ve önyargısız düşünerek tepkide bulunur. Aynı zamanda çevresindeki farklılıkları birer zenginlik ve gelişim fırsatı olarak algılayarak değerlendirir (Titrek, 2007: 83).

Dökmen (2009: 157) empatiyi, “bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması” olarak tanımlamaktadır. Goleman (2005: 175-203) empati yeterliliğine sahip olan insanların temel özelliklerini şöyle ifade etmektedir;

1. Başkalarını Anlamak

• Bireylerarası ilişkilerde iyi dinleyicilerdir ve karşıdakinin davranışlarından yararlanarak duygularını anlarlar.

• Diğer bireylerin bakış açılarını anlayabilirler ve onlara karşı duyarlıdırlar.

• Başkalarının hislerinin ve ihtiyaçlarının farkındadırlar dolayısıyla onlara yardımcı olurlar.

2. Başkalarını Geliştirmek

• Diğer bireyler başarı gösterdiğinde ödüllendirirler. • Başkalarına faydalı olabilecek bilgiler sunarlar.

• Diğer insanların yararına olabilecek bilgileri paylaşırlar. 3. Çeşitlilikten Yararlanmak.

• Farklı bireylerin görüş ve düşüncelerine saygı duyar ve olumlu ilişkiler kurarlar.

• Çeşitliliği zenginlik ve fırsat olarak algılayarak geliştirici ortamlar yaratırlar.

(33)

4. Politik Bilinç

• Bireylerle olan ilişkilerinde anahtar noktaları doğru biçimde saptarlar. • İlişkilerinde yaşamsal önem taşıyan ağları farkederler.

• Çevrelerindeki gerçekliklerin bilincindedirler.

Empatik iletişim, bireylerin birbirlerini tanımalarını ve anlamalarını gerektirmektedir. Empatik iletişimde ön yargılara yer yoktur ve inanmak değil, bilmek esastır. Toplumda bireyler empatik iletişim kurma becerilerini geliştirdikçe, bireylerarası iletişim ve etkileşimde gelişme gösterecektir (Tutar ve Altınöz, 2004: 175). Kendi hislerinin farkında olmayan bireyler, kendileriyle duygularını paylaşanlar karşısında da duyarsız olmaktadırlar. Aynı zamanda duygu karmaşası yaşayarak hissettiklerine bir anlam verememektedirler. Başkalarının duygularının farkında olmamak ve hislerini anlamamak duygusal zeka açısından bir eksiklik olarak değerlendirilmekle birlikte “insan” olarak da başarısızlıktır. Başkasının duygularını paylaşabilme yeteneği (empati), duygusal ahengi ortaya çıkarmaktadır (Ayhan, 2004: 322).

b) Sosyal Beceriler

Sosyal beceri bireyin belli bir ortamda, kendisi ve karşısındakine yararlı olacak biçimde davranabilme becerisidir. Sosyal beceriler öğrenme yoluyla kazanılmaktadır ve bireylerin birbirleriyle olan davranışlarını kapsamaktadır. Karşıdaki bireyi etkileyen uygun davranış aynı zamanda model olarak da alınmaktadır dolayısıyla çevreden gelen olumlu tepkiler gösterilen beceriyi pekiştirmektedir. Birey karşısındaki bireyle hem sözel hem de beden diliyle iletişime geçerek sosyal becerilerini ortaya koyabilmektedir. Karşılıklı iyi ilişkiler kurabilme, başkalarının haklarına ve duygularına saygı ve uygun davranışlarda bulunma toplumda kabul görmeyi ve ödülü de beraberinde getirmektedir. Sosyal becerilerdeki yetersizlikler tespit edilerek geliştirici eğitim programları hazırlanabilmektedir (http://www.sgk.gov.tr).

Duygusal zekayı etkili bir şekilde kullanabilmek için bireyin hem kendi duygularının hem de iletişim halinde olduğu diğer bireylerin duygularının farkında olması, anlayabilmesi ve yönetebilme gibi yetkinlikler gerektirir. Bu durumda kişinin sadece kendi duygularını, isteklerini anlaması ve onları yönetebilmesi eksik ve yetersiz kalmaktadır. İnsan sosyal bir varlıktır ve içinde yaşadığı topluma karşı yerine getirmesi

(34)

gereken bazı sorumlulukları söz konusudur. Duygusal Zeka kavramının içinde bulunan ‘sosyal ilişkiler’ yeteneği, bireylerarası ilişkilerde paylaşımcı, tarafların mutlu olduğu ilişkiler kurmak ve bu ilişkileri sürdürmek olarak tanımlanmaktadır. Bu ilişkide karşılıklı mutluluk duygusu, paylaşım temeline dayanmaktadır ve sosyal açıdan besleyici ve kişi yararına olmaktadır. Bireylerarası olumlu ilişkilerde bulunmak birbirine karşı duyarlı olmayı gerektirmektedir. Sosyal beceriler sadece sağlıklı ilişkiler kurmayı değil aynı zamanda ilişkileri sürdürürken bireylerin de sağlıklı ruh hali içinde olmasını ifade etmektedir (Stein ve Book, 2003:166).

c) İletişim

Goleman (2005: 221) iletişimi “ insanları açık olarak dinlemek ve inandırıcı mesajlar yollamak” olarak tanımlamaktadır. İletişim, “kaynağın, mesajı anlaşılır biçimde hedefe iletmesidir.” İletişim, bireyler arasında bilgi alıp vermek amacıyla oluşturulan bir sistem olarak da tanımlanabilir. İletişim, kişilerin belirli bir amaçla, bir etki yaratma veya bir davranış meydana getirmesidir. Aynı zamanda mesajın kaynaktan hedefe bilinçli bir şekilde iletilmesidir. İletişimi her birey tarafından faklı şekilde algılanır ve yorumlanır. Bir mesajı almak, yorumlamak ya da göndermek, bireylerin kişisel deneyimlerinden etkilenmektedir. Bireylerin başarılı olmasında temel faktör iletişim yeteneğine sahip olma düzeyleridir. İletişim yeteneği iyi olan bireyler, soyut düşünerek ilkel bir yaşamı uygar bir yaşama dönüştürebilirler. Bireylerarasında bilgi paylaşımını sağlayan iletişim, bireylerin kendilerini ifade edebilmesi ve kabul ettirmesi amacıyla ortaya çıkan bir süreçtir (Tutar ve Altınöz, 2004: 121).

İletişim, bireyleri ortak bir amaç doğrultusunda birleştirerek çaba göstermelerini sağlamaktadır. İnsan ilişkilerinde iletişim bir araçtır ve bireylerin ortak amaçlar benimseyerek grup çabalarına yön vermelerine olanak verir (Aydın, 1991: 146).

Bireyler hem iş hem de özel yaşantılarında sürekli iletişim halindedirler. Dolayısıyla iletişim, bireylerin sahip olması gereken en önemli becerilerinden bir tanesidir. Karşılıklı ilişkilerde iletişim kurulmadan bir işin gerçekleştirilmesi ya da herhangi bir konuda başarı sağlanması çok zordur. İlişkilerde iletişim sorunu sıklıkla karşılaşılan bir durumdur ve iletişim sorunu yaşayan insanlar başarılı sonuçlara ulaşamamaktadırlar. İletişim sorunlarının giderilmesi hem bireysel hem de toplumsal ilişkilerde verimlilik sağlamaktadır (Tuna ve Tuna, 2006: 123).

(35)

d) Çatışma Yönetimi

Çatışma, bireylerin belirli bir amaçla karşılıklı güçlerini kullanarak her birinin isteğine ulaşmak için karşılıklı olarak ortaya koydukları tepkilerdir. Çatışmanın olduğu ortamlarda bireyler genellikle konuya değil ilişkilere odaklanırlar ve çatışmada taraflar zor kullanmayı tercih ederler. Çatışmanın varolduğu ortamlarda takım ruhu yaratmak mümkün olamamaktadır (Barutçugil, 2002: 66).

Çatışmaya çözüm getirmek için öncelikle çatışmaya neden olan faktörlerin iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Çatışmanın yapısının ayrıntılı olarak analiz edilerek, çatışmaya sebep olan anlaşmazlığın ne olduğu, kimler arasında oluştuğu, çatışmanın nasıl bir süreçte devam ettiği, gizli nedenlerin varolup olmadığı, çatışmanın çözümünün taraflara etkisinin nasıl yansıyacağı, değişik koşullarda farklı çözüm yollarının olup olmadığı incelenmelidir (Genç, 2008: 151-152).

Barutçugil (2002: 135-142), çatışma çözme sürecini beş temel adımda açıklamaktadır.

1. Destekleyici bir iklim oluşturmak: Çatışma ortamı olsa dahi karşıdaki bireye saygılı ve ilgili davranmak ona değer verildiği hissini yaratır. Karşıdaki bireye olumlu tepkiler vermek paylaşımcı, uzlaşmacı olumlu bir ortam oluşturur ve dolayısıyla karşılıklı çözümler geliştirilir.

2. Karşıdakinin algılamalarını belirlemek: Bireylerin birbirlerinin duygu ve düşüncelerini anlamaları için öncelikle iyi dinlemeleri gerekir. Buradaki dinleme sadece sesleri duymak değil bireylerin empati kurarak birbirlerini anlamalarını ve düşüncelerine tercüman olmaları anlamına gelmektedir. Bireylerin karşılıklı olarak verdiği tarafsız tepkiler birbirlerini rahatlatır ve duygularını daha iyi ifade edebilirler.

3. Çatışmanın nedenlerini tanımlamak: Bir çatışma ile karşı karşıya kalındığı zaman genellikle yapılabilecek iki seçenek vardır. İlk seçenekte, bireyler birbirlerini aktif olarak dinlemekte, düşüncelerini doğru biçimde ifade ederek uygun çözüm yolları üretmektedirler. Tarafların her ikisinin de yararına olacak şekilde sonuca ulaşıldığından bu duruma kazan-kazan durumu denilmektedir. İkinci seçenekte ise bireyler arasında pasif iletişim ve saldırganlık söz konusudur dolayısıyla uygun çözümler üretilemez. Bu duruma da kaybet- kaybet durumu denilir.

Şekil

Tablo 1. Duygular ve Fiziksel Tepkiler
Şekil 1. Araştırma Modeli
Tablo 2. GÖSDÖ Dönüştürülmüş Faktör Matrisi
Tablo 3. Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Cinsiyete, MYO ve Bölümlere Göre
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmada yöneticilerin kendileri ile ilgili özyönetim altında yer alan duygusal yeterlilik- ler ile ilgili değerlendirmeleri konusunda, cin- siyet yaş, eğitim,

İnfeksiyöz bovine keratokonjunktivitisin tedavisinde subkonjunktival yolla florfenikol uygulamasının sefuroksim sodyuma oranla daha etkili olduğu saptandı.. Anahtar

Daha fazla ders çözümü için www.bilgenc.com adresini

Figure 2 shows typical potential energy profiles in the x and z directions with and without the SP wave when a 2 m bead is used as a probe. In this experiment, the incident angle

Çevirmenlerin iş-yaşam dengesi sağlamaya yönelik davranışsal çabaları; işe gider gibi giyinip hazırlanma, çalışma düzenini ve disiplini korumaya çalışma,

明顯,並合併駝背現象。僵直性脊椎炎也是青少年時不可忽略造成駝背的原因,其好發

下列為高普林含量的食物,每 100 公克下列食物含 150~1000 毫克普林,建議痛風 患者在急性發作的時候,應儘量避免食用: 1.發芽豆類、黃豆。

誤將癌兆當痔瘡、月經,直腸癌熟男、靚女成功保肛,冷凍精卵留生機 罹患低位直腸癌(腫瘤離肛門口 3~5