• Sonuç bulunamadı

Yakın plan Yeşilçam:Atıf Yılmaz'ın anıları:Cahide Sonku'nun kaprisleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yakın plan Yeşilçam:Atıf Yılmaz'ın anıları:Cahide Sonku'nun kaprisleri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SO

7^2-DİZ

t

Milliyet ii i h^ Cum a 1 2 Mayıs 1995

19

Bir dönemin en parlak yıldızıydı...

H

IÇ K IR IK film inin ba­ şarısından sonra peş- peşe yönetmenlik tek­ lifleri almaya başla­ mıştım. işin ilginç ya­ nı, çoğunun Esat M ahm ut Kara- k u rt’ un, o bir dönem

ortalığı kasıp kavuran romanlarını sinemaya uyarlama projeleri olma­ saydı. tik teklif tiyatromuzun efsa­

nevi oyuncusu Cahide Sonku’dan geldi. Cahide, firması Sonku Film adına, yeni parlamaya başlayan Ze­ k i M ü ren ’le Beklenen Şarkı film ini yapmış, olağanüstü bir ticari başarı kazanmıştı. Teklifi ilk getiren oyun yazarı, senaryocu Sadık Şendil ol­ du sanıyorum. Daha sonra, C ahi­ de’nin avukatı, Buran Hanım dev­ reye girdi. Beyoğlu’nun nadide na­ kışlarından biri olan eski Tokatlı- yan Oteli’nin kahvesinde B u ran ’la konuşmaya giderken, Işık Lisesi’nde okuduğum günlerde, Cahide’yi gör­ mek için Tepebaşı’ndaki Şehir Ti- yatrosu’na koşuşturmamızı hatırla­ yacaktım.

Jirodu ’nun Su Kızı oyunu sahne­ leniyor, Cahide’nin oyunda sahneye çırılçıplak çıktığı rivayeti ortalığı kasıp kavuruyordu.

P a ra d iy e doluşmuş, heyecanla perdenin açılmasını bekliyorduk. 0- yuna aldıran yoktu, ille de Cahide... Ve o dakika gelip çattı... Geçmiş gün, pek de iyi hatırlamıyorum. Ga­ liba büyük bir istiridye açılıyor ve içinden Cahide çıkıyordu. Üzerinde, uzaktan çıplak duygusu veren, ten

İlk görüşümde bana

heyecan veren Cahide

Sonku yerine, çevresindeki

çanak yalayıcıların,

dalkavukların iyice

şımarttığı, orta yaşlı,

tombulca bir megalomanla

karşılaşıyorum

Cahide Sonku’ya

sinirlenen romancı Esat

Mahmut Karakurt,

Cahide’nin yattığı bütün

adamları, kocasını nasıl

boynuzlattığını, çevirdiği

tüm dolapları yüzüne karşı

haykırıyordu...

A T I F Y I L M A Z I N A N I L A R I

Cahide Sonku’nun kaprisleri

rengi bir tayttan başka bir şey yok­ tu, uzun sarı saçları göğüslerini an­ cak örtüyordu... Salondan yükselen toplu bir soluk alış sesi... Daha son­ ra Eglon’u görüyorum. Cahide Yav­ ru Kartal... O Cahide’yle bir filmde çalışmak heyecan vericiydi... O Ca­ h ide’nin, başka bir Cahide olduğu­ nu nereden bilebilirim...

BİR MEGALOMAN

A vu kat B uran’la Tokatlıyan’da buluştuk. Cahide’ye ve bana düzü­ len karşılıklı methiyeler... Cahida- nım Hıçkırık film ini çok beğenmiş, Esat M ahmut Bey’in İlk ve Son ro­ manı satın alınmış, bu filmde be­ nimle çalışmak istiyormuş. Buran, çok doğal bir şey söylüyormuş gibi,

filmin yönetmenliğini Cahide Son­ ku ile birlikte yapacağımızı da ilave ediyor, iki yönetmenli bir film... Ca­ hide Hanımefendi’y i çok beğenme­ me, çok takdir etmeme rağmen böy­ le bir teklifi kabul edemeyeceğimi söylüyorum. Bir sanat eseri ancak bir kişinin dünyasını yansıtabilir. “Beni bu işten affedin” diyorum. “ Filmin yönetmenliğini Cahide Ha­ nım yapsın...” B u ran ’ m bu konuda yetkisi yok... Cahide Hanım’la görü­ şecek... Ayrılıyoruz...

K ısa bir süre sonra Cahide Hanı- mefendi’den bir görüşme talebi geli­ yor... Hala Su K ızı’nın etkisi altında, heyecan içinde, bürosuna gidiyo­ rum. Karşımdaki kadmın Su K ızı i- le uzaktan yakından ilgisi yok. Çev­ resindeki çanak yalayıcıların, dalka­ vukların iyice şımarttığı, orta yaşlı, tombulca bir megalomanla karşıla­ şıyorum. (Bu yargının, ilk andaki kesin yargım olmadığını, daha son­ ra görüp yaşadıklarımla kesinleşti­ ğini burada söylemeliyim.) Bu- ran ’m teklifini o da yineliyor. İki yönetmenin aynı filmde çalışması­ nın getireceği avantajları sayıp dök­ meye başlıyor. Bunun mümkün ola­ mayacağını, kırıcı olmamaya çalışa­ rak ona da anlatmaya çalışıyorum. Anlamamakta kararlı. Bu arada, o- nun gibi olağanüstü bir oyuncunun, benim gibi deneyimsiz, genç bir

yö-Cahide Sonku en parlak döneminde bir piyeste başrolde

ediyor. Anlaşmayı imzalarken, bu-netmene teslim olmayı onuruna ye­

diremediğini fark ediyorum. Kosko­ ca Cahide Sonku yeni yetme biri­ nin yönetimine nasıl girer?

ŞAŞAALI DÖNEM

Bu iş kaldı derken yeniden haber geliyor. Cahide Hanımefendi, be­ nim tarafımdan yönetilmeyi kabul

Kirli çamaşırlar

“ U lan sen Gevrekyan’ın altına yatıp M u h sin ’in evine bedava kereste taşımadın mı?” Hem ke­ resteleri hem kendini verip rol kapmadm mı?” Arkası gelmi­ yor... C ah ide’nin yattığı bütün a- damları... Kocası T a la t A rte- m e l’ i kim lerle boynuzladığını... Çevirdiği bütün entrikaları... Ho­ ca durup dinlenmeden sıralıyor. Cahide bana karşı hanımefendi­ liğin i sürdürmek zorunda hisse­ diyor kendini, birkaç defa en et­ kileyici yüz ifadesini takınıp en etkileyici ses tonuyla “ Esat Bey... Esat Bey... rica ederim!” fi­ lan diyor. Bakıyor ki Esat Bey’in susmaya niyeti yok, “ Hagara- gort” bir “ Aaah” çekip, düşüp ba­ yılıyor. Koskoca C ah ide’yi tek başıma kucaklayıp kaldırmaya gücüm yetmeyeceğini hesap edip hizmetkarları çağırıyorum. C ahi­ de’y i kucaklayıp yatak odasına taşıyoruz. Boynunu, göğsünü, bi­ leklerini kolonyayla ovuyorum... A yılm a sürecini, oyuncu iç güdü­ süyle hesapladığını ve biraz daha sürmesi gerektiğine karar verdi­ ğini fark edip Hoca’y ı teskin et­ mek üzere salona dönüyorum. Hoca beni görünce yeniden coşu­ yor. Bu defa anlatılan farklı bir versiyon. Cahide en güzel, en parlak dönemlerinde Hoca’ya sürtünmüş durmuş ama Ho- ca’nın canı, kalitesizliğinden do­

layı C ah ide’y i hiç çekmemiş. O sırada evin emektar hizmetkarı (orta yaşın biraz üstünde çirkin­ ce, tombul) M u azzez Ha, m g iri­ yor içeri. Nelep olup b :ğinin farkın değil, çay saati geL.»^ çay­ larım ızı, keklerim izi getiriyor. Hoca, “ C ah ide’yle yatmaktansa M u azzez H anım la yatmayı ter­ cih ederim” diyerek naralanmca, zavallı hanımcık M u azzez, deh­ şet içinde kendini dışarı atıyor. O gün, işi paydos edip ertesi gün senaryo çalışmasına devam edi­ yoruz. Hoca’yla Cahide, bir gün önce hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi “ Esat Beye­ fendi...” , “ Cahide Hanımefen­ di...” edebiyatını sürdürüyorlar. Bu film in deneyim dağarcığım ı e- peyce zenginleştireceğini düşü­ nüyorum.

t ik ve Son film inin erkek rolü için Cahide, N u r i A lt ın o k ’u dü­ şünmüş. N u ri, o sıralarda A nka­ ra Devlet Tiyatrosu’nun en par­ lak oyuncusu... Onu Karaca Ti- yatrosu’nda A r th u r M ille r ’in Cadı Kazanı’nda izlemiştim. Ste- inbeck’in Fareler ve İnsanlar’m- da L e n i’y i oynamış, seyredenleri hayran bırakmıştı. B ir de B aha G e le n b e v i’nin Kaldırım Çiçeği film inde H eyeca n B a şaran ’la oynadığını hatırlıyorum. Eşim N u rh an N u r film in genç kızm ı oynuyor.

nun bana verilmiş bir paye, bahşe­ dilmiş bir şeref gibi algılandığını fark ediyorum. Bu tavır beni rahat­ sız ediyor. Bu işten vazgeçebilir m i­ yim? Biraz zor... Gündemde yine iş­ siz kalma, parasız kalma tehlikesi var.

“ Cahide Sonku, A t ı f Y ılm a z ’a Karşı” ; 36 kısım tekmili birden, se- riyal filminden bazı sahneler: Cahi­ de’nin şaşaalı döneminin son günle­ ri. Tütün kralı Ihsan D oru k’tan ay­ rılmak üzere. Tarabya’da plaj m kar­ şısındaki, bahçesi heykelli lüks bir apartmanın orta katmda oturuyor. Her gün Esat M ahm ut’la oraya gi­ diyor, üçümüz senaryo çalışıyoruz. Hizmetkarlar, resmi giyim li valeler çaylarımızı, kahvelerimizi tazeleyip duruyorlar. Esat M ah m u t’la Cahi­ de, üzerinde konuşulan her sahneyi birlikte oynamaya girişiyorlar. Ho- ca’nın (Esat Bey Galatasaray’da

e-Doktorun Hastası oyununda Hüseyin Kemal Gürmen’le

debiyat hocasıydı) bütün erkek kah­ ramanlarında kendisini anlattığını fark ediyorum. Örneğin, kadm kah­ raman film in erkek kahramanıyla tartışıp öfkeyle kapıya doğru yürür­ ken, erkek önünü kesip kadmm dı­ şarı çıkmasını engelliyor. Birkaç et­ kili diyalogdan sonra, kadm dizleri­ nin üzerine çöküp erkeğin pantolo­ nuna yapışıp yalvarmaya başlıyor. Hoca’nm da Cahide’nin de oyun tarzları Manukyan Tiyatrosu’nun “ Hagaragort” oyunculuğundan fark­ sız. Gülmemi tutmaya, saklamaya çalışıyorum. Senaryo çalışmaları i- lerliyor... Cahide’nin genel kültür a- çısmdan akıl almaz derecede cahil olduğunu fark ediyorum. “ Vapurla Kayseri’ye gittik, oradan bir kayık kiralayıp kürek çeke çeke Konya’ya geçtik” desen inanacak.

EĞİTİMSİZ BİR KADIN

ilk o k u l eğitim i bile almadığına karar veriyorum. Bu kültürle, bu o- yunculukla bu kadm nasıl buralara geldi diye düşünüp dururken, gün­ lerden bir gün Cahide, Hoca’nm o meşhur devrik cümlelerinden b iri­ ne müdahale etmek gafletinde bulu­ nuyor. Müdahalesi öyle önemli bir şey değil. “ Daha ne kadar duracak­ sın burada?” yerine örneğin: “ Hala burada mısın?” gibi bir şey... Ben hiç üzerinde durmuyorum. Aradan üç - dört dakika geçiyor. Hoca kalı­ bına uygun bir öfkeyle gürlemeye başlıyor. Öyle yavaştan başlayan yükselen bir gürleme değil. İlk laf “Ulan cahil karı!” Ve arkası maki­ neli tüfek gibi geliyor: “ Ulan oros­ pu, senin okuman - yazman m ı var da benim cümlelerime müdahale etme cesaretini gösteriyor­ sun!” Ve kadmm cemazi- yülevvelin i sayıp dökmeye başlıyor. Hoca’nm bu ha­ masi tiradından C ahi­ de’nin bütün parlak geçmi­ şini öğrenme şerefine nail oluyorum.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ülkemizin değerli bir bilim adamı, kendi alanında bütün dünyanın ta­ nıdığı bir hematolog geçtiğimiz gün­ lerde, 16 mart 1984’te İstanbul Tıp Fakültesi

1877’de, İstanbul’da doğan Salâh Bey; vezir İbrahim Paşa torunu ve Haşan Asım Beyin oğludur.. Hukuk mezunu olup, ka­ lem kuvveti herkesçe takdir edilmiş bir

D iplom asi uzun sü re SŞ G alatasaraylInın tekelinde

Yahya Kemal, bu olayı naklettikten sonra, şunları yazı­ yor:.. «Esir Jeminüs’ün başından geçeni delişmen gençlik

Bu çal›flmada toplam 5 ilçeye ba¤l› 154 köyde çal›flma anketi doldurulmufl ve toplam olarak bu köylerin %73’ünde asbest kullan›m öykü- sü oldu¤u, %45’inde

Bunlar: İsveçli avangart sanatçı ve film yapımcısı Viking Eggeling; Alman ressam, grafik sanatçısı, avangart sanatçı, film yönetmeni Hans Richter; Fransız

Mevlânâ Celâleddin Rumî'nin daha sonra «Mevlevîlik» olarak teşkilâtlanan sevgi ve aşk yolunun, başlangıçta söz- konusu Ahî teşkilâtından faydalandığını

böylelikle de fotoğrafçılar ilk defa fotoğraf makinesini taşıyan sehpalardan kurtularak makinelerini ellerinde taşımaya ve rahatlıkla her yere götürmeye