• Sonuç bulunamadı

Bir heves, 44 yıl sahne:Necdet Mahfi Ayral 170 kadar tiyatro oyununda, 50 dolayında filmde rol aldı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir heves, 44 yıl sahne:Necdet Mahfi Ayral 170 kadar tiyatro oyununda, 50 dolayında filmde rol aldı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

17 EYLÜL 1990 İmsak: 5.12 Güneş: 6.39 Öğle: 13.03 İkindi: 16.33 Akşam: 19.18 Yatsı: 20.39

Necdet M ahfı Ayral 170 kadar tiyatro oyununda; 50 dolayında film d e rol aldı

Bir ‘heves’, 4 4 yıl sahne

“Türk tiyatrosu

1970’Iere kadar

fevkaladeydi. Aktörler,

aktrisler rollerini

oynamazlar,

yaşarlardı. Şimdi

robot gibi oynuyorlar.”

ALPAY KABACALI

~

“ Sahneye çıktığımız geceler 90 kuruş gündelik veriyorlar. Evli­ yim, çocuğum var. Bununla ge­ çinmenin imkânı yok. Piyesler ak­ şam dokuzda, dokuz buçukta başlıyor; birde, bir buçukta biti­ riyor... Tramvaya binmiyorum; .Tepebaşı’ndan kalkıp, yangın yerlerinden geçerek Kurtuluş’a gi­ diyorum ...’’

T iyatroyu “ İki kalas, bir heves” diye tanımlarlar ya... İş­ te o “ heves” ti, o tutkuydu onu ti­ yatroya, tiyatronun çilelerine yö­ nelten...

Bugün Paşabahçe dediğimiz bilmem kaç bin nüfuslu semt, Sul­ tan Abdülaziz döneminde Müşir

İzzet Paşa’mn cevizliği imiş. Adı, oradan geliyor: Paşa bahçesi... P aşa’mn dört karısı, birçok kızı oğlu var. Kızlarından biri de Nec­ det Mahfi’nin -Ferik Haşan Kâ­ zım Paşa’yla evlenmiş olan- an­ neannesi... Babası, Arnavutluk’ta fırka kumandanlığı yapan Meh- med M ahfr Bey. 1908’de paşalı­ ğa terfi ettiriliyor; üç ay sonra ik­ tidara gelen İtilâf’çılar rütbesini yeniden miralaylığa (albay) indi­ riyorlar... Mehmed Mahfi Bey aruzla şiirler yazarmış; kimi şiir­ leri Tamburi Cemil Bey ve Udi

Âmâ Hadi Bey tarafından beste­ lenmiş...

Yazın Paşabahçesi’ndeki köşk­ te, kışın Ayasofya’da oturuyor­ lar. Evde bacılar, evlatlıklar, uşaklar... Necdet Mahfi, Yereba- tan’daki Mekteb-i Vatan’da öğre­ nime başlıyor...

On yaşlarındayken sünnet dü­ ğünü hazırlıklarına girişilince, ba­ bası soruyor: “ Nasıl bir eğlence

PORTRE

N E C D E T M A H Fİ AYRAL

170 rol, 18 yıl sahne yönetmenliği

1908’de İstanbul’da doğdu. Babasının ölümü üzerine Galatasaray Lisesi’nin onuncu sınıfından ayrıldı; Deutsche Orientbank’ta, Yıldız Gazinosu’nun muhasebe bölümünde, elektrik şirketinde çalıştı. 1932’de İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’na girdi. 1976’da emekliye ayrılana kadar pek çok oyunda, irili ufaklı yüz yetmiş kadar rolde oynadı. Ayrıca on sekiz yıİ sahne yönetmenliği yaptı. 1968’de Açıkhava Tiyatrosu’nda jübilesi düzenlendi. Elli dolayında filmde rol alan, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği filmlerde on beş yıl süreyle reji asistanlığı yapan Necdet Mahfi Ayral, kimi piyes ve romanları sinemaya uyarladı, senaryolar yazdı. İlk önemli rolü Yarasa’da Doktor Falke’ydi. Öteki önemli rolleri arasında Lüküs Hayat’ta İrfan, Kral Lear’de Soytarı, Küçük Şehir’de Karabet Gümüşyan, Bir Komiser Geldi’de Komiser, Ahududu’da Haydar Paşa, Syrano

de Bergerac’ta Don Marzio, Tartuffe’da

Cleant, Pusu’da Ağa Yılanoğlu sayılabilir. MAHFt AYRAL — “Türk tiyatrosu kötüye geldi.” istersin?” “ Tiyatro!” diyor Nec­

det Mahfi.

Birkaç yıldır Beykoz’a gelen

“ Salim Baba Tiyatrosu” nu ilgiyle izliyor; evde sık sık topluluğun komiklerinden İmam H akkı’nın taklidini yapıyordur...

Köşkün yarandaki tepeye sah­ ne kuruluyor. Bir yanda Necdet Mahfi’nin ve onunla birlikte sün­ net olan çocukların karyolaları, öte yandan görülmemiş bir kala­ balık... O sahneyi bozdurmuyor; yataktan kalkar kalkmaz arka­ daşlarını toplayıp orada temsiller veriyor yaz sonuna kadar...

Sonra Galatasaray Sultanisi (Lisesi)... Hayır, orada okul tem­ sillerine katılmıyor.

Lisenin beşinci sınıfında baba­ sını yitirince, okuldan ayrılıp De­ utsche O rientbank’a giriyor. M.Helen’le tanışıyor orada, evle­ niyor. Yıldız Sarayı’nda açılan gazino ve kumarhaneye geçiyor sorumlu muhasebeci olarak. Yıl­ dız kapanınca Elektrik idare­

si’nde memurluğa başlıyor. Der­ ken askerlik gelip çatıyor...

Askerlikten terhis edileceği sı­ ra onu pek sevmiş olan tümen ko­ mutanı Rüştü Paşa diyor ki:

“ Herhangi bir yerde iş bulmak is­ tiyorsan tavsiye mektubu yaza­ yım .”

“ Madem bana böyle bir lütuf- ta bulunacaksınız. Vali ve Beledi­ ye Reisi Muhittin Beyefendiye bir mektup yazın,” diyor Necdet Mahfi. “ Tiyatroya girmek istiyo­

rum.”

Muhittin Üstündağ da Şehir Ti­ yatroları Müdürlüğü’ne yolluyor onu: “ Tiyatroya geldim... Bir tür­

lü cesaret edip içeri giremiyorum. Mahmut Moralı’yı gördüm kapı­ da. Onu Yıldız Gazinosu’ndan ta­ nırdım. Elimdeki mektubu göster­ dim, beni Muhsin (Ertuğrul) Be­ ye götürdü. O da tiyatro müdürü Memduh Beye gönderdi. Mem- duh Bey, ‘Evladım, bu çok güç bir iş’ dedi. ‘Buraya gelenin kimi­ sinin sıhhati müsait değildir, ki­

misinin kabiliyeti, kimisinin pa­ ra durumu... Fazla durmazlar, çı­ karlar. Senin para durumun na­ sıl?’ Var efendim, dedim, şartla­

rı kabul ediyorum. Muhsin Bey geldi o sıra, ‘Ne oldu?’ dedi.

Efendim kabul ettim, dedim. ‘Pe­ kala, öyleyse yarın yukarı fuaye­ ye provaya gelin’ dedi.”

Bir hafta sonra 1 Ekim 1932’de perdeler açıldığında Yedi Köyün

Zeynebi adlı oyunda küçük bir fi­ gürandır Necdet Mahfi. Cahide

Sonku, Hadi Hün, Ferih Ege- men’le birlikte, köylü rolünde...

O yılın ikinci oyunu Mucize’- de birkaç cümle söyler...

Çok geçmeden de iki filmde rol alır. Cici Berber’de ve Yunan ar­ tistlerinin oynadığı, yönetmenli­ ğini Muhsin Ertuğrul’un yaptığı bir filmde.

“ Altı ay kadar sonra ‘Muhsin Bey yarın ipekçilerin stüdyosun­ da seni bekliyor’ dediler. Gitti­

ğimde elinde bir senaryo vardı.

‘Necdet, sen dekupaj nedir bilir

misin’ dedi. Bilmem efendim, de­

dim. Anlattı... ‘Yazı makinen var m ı’ dedi. Yok efendim, dedim.

Nerden olsun... Kendisinde por­ tatif bir makine vardı. ‘Bunu al, ister burada ister evde, hazırla, bana getir’ dedi.”

Böylece Muhsin Ertuğrul’un reji asistanlığına da alınmış olur.

Bataklı Damın Kızı A ysel’den

başlayarak, on beş yıl boyunca bütün film çekimlerinde onun yardımcısıdır. Ayrıca küçüklü bü­ yüklü roller alır, Akasya Palas’- ta başrolü oynar...

Tiyatrodaki ilk başrolüne gelin­ ce...

Muhsin Ertuğrul her yıl Avru­ p a’ya gider; tiyatro ve operetler­ de incelemelerde bulunur. O yıl dans hocası Celal Bulkat’la gittik­ lerinde Yarasa’yı izlerler. Celal Bulkat’a, “ Tamam” , der. “ Biz

de bu yd Yarasa’yı sabneye koya­ cağız. Doktor Falke’yi (başrolü) de Necdet oynayacak.” Dönüşle­ rinde Celal Bulkat çıtlatır: “ Nec­

det, bu yü büyük bir hayvan rolü oynayacaksın.” Bunu bir şaka sa­ rar Necdet Mahfi, üstünde dur­ maz.

Yarasa’nın hazırlıkları başlar. Ancak Doktor Falke (Yarasa) ro­ lü açıktadır... Tam o günlerde, ti­ yatro festivaline katılmak üzere Moskova’ya gitmiş olan Muhsin Ertuğrul’dan bir telgraf gelir:

“ Rolü Necdet oynayacaktır, şar­ kıları öğretin.”

Necdet Mahfi’nin tiyatroya ilk adımını atışı üzerinden ancak iki yıl geçmiştir. 10 Ekim 1934’te per­ deler açılır ve rolünü başarıyla oy­ nar. Sonradan birkaç daha sah­ neye konulur Yarasa...

1933’te Sahne Müdürü Sait Köknar’ın yardımcılığım yapan Necdet Mahfi, ertesi yıl sahne yö­ netmenliğine getirilir. Bu görevi on sekiz yıl sürdürür. Alabildiği­ ne ciddi, disiplinli, astığı astık kestiği kestik...

Bir yandan da çeşitli oyunlar­ da rol almaktadır. Başrol, orta rol, küçük rol... 1976’ya kadar... 1975’te çıkan bir kararname uya­ rınca, yedi arkadaşıyla birlikte emekliye ayrılır. Emekli Sandığı kapsamına alınmamış, Sosyal Si­ gorta emeklisi sayılmışlardır. Bu­ na karşın belediye kıdem tazmi­ natlarım ödemez, ö n ce Danış­ tay'da, sonra İş Mahkemesi’nde d ^ a açarlar. Hayır... 44 yıllık ça­ lışmanın ardından ödenmesi gere­ ken 70 bin liralık kıdem tazmina­ tına yasal dayanak bulunamamış­ tır...

Necdet Mahfi, “ Türk tiyatro­

su nereden nereye geldi” sorusu­ nu yanıtlarken “ Kötüye geldi,” diyor. “ 1970’lere kadar fevkala­

deydi. Çalışma ve temsil açısın­ dan... Aktörler, aktrisler rolleri­ ni oynamazlar, yaşarlardı. Bu, yavaş yavaş kayboldu. Robot gi­ bi oynuyorlar. Oyunlarında ruh yok, yaşama yok; tiyatro tekniği­ ni de bilmiyorlar. Sinema da öy­ le ...”

Şimdi, bir altın çağ olarak gör­ düğü o yıllarının acı tatlı nice ara­ sım yazıyor. (“ Tiyatronun en ka­

b a yanı, anılar” denebilir mi?) iş­ te küçük bir anı:

“ Haftada bir oyun çıkarıyoruz. Rollere alel acele hazırlanılıyor... Zehirli Kucak piyesinde Muh­ sin Bey rolleri değiştirdi; bana da papaz rolünü verdi. Odalara ka­ pandık, akşama kadar okuduk... Birinci perdede genç doktorla (Sa­ mi Ayanoğlu oynuyor) beş altı dakika konuşuyoruz. Elimde bir sepet var, içinde şeytanminaresi. Denizden çıkarmışım... Rolüm bitiyor, doktor beni kapıya kadar geçiriyor. Kapıya gelince, bana yavaşça ‘Pilini pırtını topla’ de­

di. Ben de bunu heyecanla rolüm­ den unuttuğum bir cümle sandım,

‘Pilim pırtını topla oğlum! ’ dedim

yüksek sesle... Arkadaşlar öyle bir gülüştüler ki... Öteki perdeler­ de kimse doğru dürüst rol oyna­ yamadı. Meğer sepetle kabuğu unutmuşum, Sami onlan hatırlat­ mak istem iş...”

Necdet Mahfi Ayral, her şeyi o güzel diksiyonuyla, sözünü ettiği kişilerin konuşma üslûbu ve ses tonuyla anlattı. Bu yazı, konuş­ malarının bir özeti, bir gölgesi oi- du...

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ahmet Emin Yalman’m başyazarı bulunduğu Tan gazetesi Sabiha ve Zekeriya Serieller tarafından yönetiliyordu.. Ahmet Emin Yalman ve Serieller çifti, Amerika’da

N ature Geoscience’ta yayınlanan yeni bir çalışma, atmosferik karbondioksidin uzun vadedeki sonuçlarının daha önce tahmin edilen değerlerden farklı olduğunu;

As alternative procedure for extraction and purification of 2-ACB, supercritical fluid extraction (SFE) has been succesfully employed instead of florisil

In AS after reduction annealing one can observe the absorption bands at 350 nm conditioned by Ce3+ ions, decrease of the 240-260 nm absorption bands related to Ce4+ ions,

Fakat mütemadiyen İsmail Habip'te kusur aramiyalım ve itiraf edelim ki bu eseri okuyan gelecek ciltleri özliyecek,sabırsızlıkla bekliye- cekdir.Muharrir,bahsettiği yerleri

Önce buram buram balık kokan Anadolu Kavağı, sonra asırlardan beri İstanbul'u bir tepeden seyreden Yoros Kalesi ve nihayetinde Anadolu Feneri.. İşte Boğaz'ın

Biz niye Avrupalılart ayırdetmez de hepsini frenk biliriz Ne yapa­ lım, uzun yüz yıllar Avrupada dev­ let olarak yalnız Fransayı tanıdık: O da Kralının

Gösteri içinde Bedia Muvahhit’in sine­ ma oyunculuğu üstüne, Si- nema-TV Merkezi tarafından hazırlanan kısa bir belgesel de izleyicilere sunulacak. Aynca Vasfi Rıza