Et profesöründen öğütler
IHÜnlü kebapçı Beyti,
“ Et çiçek gibidir” diyor
‘ Kurbanı
arifeden
alın*
• YENER SÜSOY
• Y a r ı m yüzyılı aşkın bir süredir" e t'le uğraşan, su satıcılığın dan milyarderliğe yükselen Romanya doğumlu Güler in Florya'daki dev tesislerinde 2 kişi 22 bin liraya yemek yiyor
• T a til S o h b e ti 5. sa yfa d a
Ünlülerin kebapçısı Beyti, kurban' kesiminin usulüne uygun yapılmasını söyledi.
Dünyaca ünlü kebapçı BEYTİ GÜLER’in ilginç yorumu:
oksam
san küser’
w~m
Yarım yüzyılı aşkın bir süredir et üzerine uğraşan
,
su satıcılığından milyarderliğe yükselen Romanya~
doğumlu G ü ler n Florya’daki dev tesislerinde 2
kişi 22 bin liraya yemek yiyor
Y E N E R SIİSOY
Milyarlık: e t lokantasıysam yüzyıldır etle haşır, neşir olan Beyti Güler, ulusla
rarası une sahip. Begüm Ağa Han'dan Çin Cumhurbaşkanı na, yazar William Saroyan’dan
Amerika Başkanı Richard Nixon’a, Lord Klnross'a kadar herkese ünlü et çeşitlerinden
yedirmiş. Florya’daki 10 m ilyarlık yatırım ı İçin "Beni çok tenkit ettiler, et İçin bu ka
dar para yatırmak aptallıktır dediler. Ben bu mesleğin aşığıyım” dedi Beyti Güler...Beyti
Bey, yemekte kırmızı şarap içiyor, sonra da uzun pahalı purolarını özenle tüttürüyor.
F
" ~ LORYA’daki tesislere girdiğinizde görkem
gözlerinizi kamaştırıyor. Sanki et lokantasına --- 'değil de, müzeye girmiş gibisiniz. Gerçek de ri kaplı koltuklar, rengârenk çiçekler, sakız gibi ter temiz örtüler, pırıl pırıl mermerler...
Beyti Güler, katıksız bir “et âşığı”... 28 yıllık eşi de aynı şeyi vurguluyor. Beytl’ye “ e t” derseniz kendin den geçiyor. Beyti, et üzerine şarkı, türkü, hatta ope ra yazabilir... Günde 250 kilo et satan Beyti’nin yedi tane soğuk hava deposu gerçekten görmeye de ğer. Onun yerinde ben olsam, yemek yiyenlere bura ları da gezdiririm.
Öyle bir lokanta ki, çamaşırhanesinden marangoz hanesine, serasına kadar ne ararsanız var. “Böyle bir
tesisi bugünkü parayla, arsası hariç 6 milyar liraya an cak yaptırabilirsiniz” dedi.
Önümüzde Kurban Bayramı var... Ünü dünyaya ya yılan Beyti’yi sîzlere hem tanıtalım, hem de kurban önerilerini aktaralım dedik...
Afiyet olsun...
Y A Ğ T E N E K E LE R İN D E
A L T IN V A R !
—■ııım n ınııninnııi M ıı —“Beyti Bey, Türkiye’de et deyince siz akla geli yorsunuz. Sizin adınızı taşıyan et yemekleri, ızgara lar var. Nerelisiniz efendim?”
— “ Ana soyum Semerkantlı, baba soyum ise Kı rımlı... Benim doğumum Romanya... 1935 sonunda Türkiye’ye geldik. Yani o zaman 6 yaşındaydım.”
—“O günün İstanbul’u belleğinizde ne gibi anı lar bıraktı?”
—“ Sirkeci'de gemiden indik. Serbest muhacir ola rak kaldık. Konyalı Lokantası’nın üstündeki otele yer leştik. Antalya Ambarları’nın sahibi Adem Baba var dı. Babam, onlara hediye olarak dört tane inek getir di. Bilmiyorum hukukları nereden. O zamanın para sıyla 1450 liraya Yeşilköy’de bir ev aldık. Oraya yer-' leştik.”
—“Gemiye neler yüklediniz Beyti Bey. Baksanı za inekler bile varmış.”
— “ Biz gemiyle altı nüfus geldik. Hamule olarak şöyleydi. Bir paytonumuz vardı. Babam, kıyamadığı için onu da sürücüsüyle beraber getirdi. Bir gemi do lusu da kabak çekirdeği getirdik, tohumluk. Gemiyi hamallar ancak 16 günde boşalttılar. Onların gümrük ten çekilmesi altı ay sürdü. Kış geçti, yaz geldi. Güm rükten çektiğimizde, kabak çekirdekleri çürümüştü. Denize döküldüğünü hatırlıyorum.”
—“Affedersiniz, o kadar kabak çekirdeğini ne di ye getirmiştiniz?”
— “ Efendim, satmak için getirm işti babam. To humluk kabak çekirdeği... Türkiye’de 16 kuruş yapı yordu. Babam, Romanya’nın çok iyi tüccarıydı, ihra cat yapardı. Arazilerimizi tenteli arabayla dolaştığımı hatırlıyorum. Sınırsız arazimiz vardı. Arazinin ölçüsü o zaman saatleydi. ‘Filancanın dört saatlik arazisi var* derlerdi. Son sene harmanımızın kalkması 21 gün sür dü. Gerisini siz düşünün. Gece, gündüz hasat döv dük.”
"Çekmecedeki minik lokantamda
pirzolanın kalemini 25 kuruşa, kuru-
fasulyeyi 10 kuruşa satıyordum. Tak-
slm’den çekmece ye taksi 7.5 liraya
geliyordu. Günde 15 lira ciro yaptığı
mız zaman seviniyorduk.”
—“Kaldığınız otele verdiğiniz parayı hatırlıyor mu sunuz?”
— “ Onu hatırlayamadım ama, çekirdekler için 7 bin lira ardiye ücreti verdik. Aynı dönemde S irkeci’ deki Kafkas Lokantası, Beşir Kemal Eczanesi’nin o l duğu adayı 4 bin 200 liraya almaya kalktık ama, rah m etli annem istem edi.”
—“ Romanya’dan gelirken yanınızda bir hayli pa ranız varmış herhalde?”
— “ Paramızın miktarını bilmiyorum. Yalniz büyük altın stokumuz vardı.”
—“Onları nasıl getirdiniz Türkiye’ye, nerede sak ladınız?”
—“ Ben görmedim ama, bir olayı duydum. Gemiyle 40 teneke tereyağı getirm iştik. Annem, babam, bu te reyağı tenekeleri içinde altınları getirdiğim izi söyle d ile r.”
— “Yeşilköy’den Küçükçekmece’ye geçişiniz na sıl oldu Beyti Bey. Siz orada ün yaptınız?”
— “ Efendim, Yeşilköy'e yerleştikten sekiz ay sonra Küçükçekmece’de metruk bir fırın bulduk. Orada ek meği Rumlar yapıyordu. Böylece iş hayatına fırıncı lıkla başladık. Sene 1936'nın başı. Babam 1920’lerde Romanya’da fırın işletmiş, biraz tecrübesi var. Der ken bir süre sonra bir bakkal dükkânı açtık. 325 ku ruşa bir teneke benzin de satıyorduk. Yakınımızda bir de kilise vardı. Onu muhtarlıktan beş lira kirayla tu tup, ardiye yaptık.”
—“Sattığınız malları nereden alıyordunuz?”
— “ Yener Bey, Uzunköprü’den trenle, 3 vagon arpa getiriyorduk. Bunları Ayvansaray değirmenine at ara balarıyla gönderirdik. Orada kırma yapılırdı, sonra kili
seye depo ederdik. Bakkal dükkânında bunları da hay van yemi olarak satardık. O zaman ulaşım, at veya öküz arabalarıyla yapılıyordu. Hayvan yemi çok iste nird i.”
— “Köfteciliğe ne zaman karar verdiniz Beyti Bey, hayatınız hayli renkli geçmiş?”
— “ Hem de çok... 2 Nisan 1945 günü, Çekmece’ de benim o küçük lokantayı, köfteci dükkânını açtık. 4 masa, 16 sandalye... O tarihlerde, sütün kilosunu 30 kuruşa veriyorduk. Yazın 25 kuruşa kadar inerdi. Sa bah kapının önünde bardakla süt satıyordum. Öğlen dükkânda kurufasulye, pilav, çorba, ızgara köfte, pir zola veriyorduk, ilk m üşterilerim iz at arabası sürücü leriydi.”
— “Müşteriler ne kadar hesap ödüyordu?”
— “ Pirzolanın kalemi 25 kuruştu... Kurufasulye 10 kuruştu. Günde 15 lira ciro yaptığımız zaman, sevini yorduk. Geçimimizi ancak sağlıyorduk. Sonra, dükkâ- nın üstüne evimizi yaptık."
D A N A T U T K U S U !
—“Yıldızınız ne zaman parlamaya başladı?”
— “ Yılmadan çalıştım. 1949 senesine doğru İşler açıldı. 1952 senesinde asker oldum. O zaman, bası nın çok değerli gençleri, bugünün ünlü imzaları hep bize geliyorlardı. Nehar Tüblek, Yaşar Kemal, Ümit De
niz, Çetin Attan, Burhan Felek, Ahmet Emin Yalman...
İstanbul yavaş yavaş bize taşınmaya başladı. Taksim’ den Çekmece ye taksi 7.5 liraya geliyordu. Hep Trak ya kıvırcığı kullanıyorduk. Şimdi o ırk yok oldu.”
—“ Dana eti satmaz mıydınız Beyti Bey?”
—“ Sayın Süsoy, o dönem de-istanbul’datherkes karaman eti yerdi. Kıvırcık eti yoktu. Dana etini Tür kiye’ye tanıtan, sevdiren benim. Bu ortada."
—“Sayın Güler, dikkat ediyorum, et deyince ken dinizden geçiyorsunuz. Gözleriniz, güzel bir dişi gör müş gibi parlıyor. Bu nasıl bir duygu beyefendi?”
—“ Çok güzel... Yener Bey, ben 51 yıldır bu mes leğin içindeyim. Ete girmediğim gün, kendimde bü yük bir eksiklik hissederim. Burada bütün eti kendim doğrarım. Pirzolasından, şişine kadar. Et, benim dün
yamın bir parçası. Ben, kendime kebapçı derim, lo kantacı değilim .”
—“Kasaptan et almaya gittiğinizde, seçiminizi na sıl yapıyorsunuz, bizim de aklımızda bulunsun.”
— “ Sizlere de tavsiyelerim olacak. Alacağım eti, önce gözümle seçerim, ondan sonra tek tek yoklarım. Yağ miktarına bakarım. Bakınca, o hayvanın neyle bes lendiğini anlarım. Hayvanın sopa yiyip yemediğine bi le bakarım, vururlar, sırtına kan oturur. Ben bu etleri almam."
"Ben, alacağım eti önce gözümle se
çerim. Hayvanın sopa yiyip yemedi
ğine bile bakarım, size tavsiyem, ka
sabınızla dost olun. Kasap yavaş ya
vaş iyi et vermeye başlayacaktır"
—“ Beyti Bey, günümüzde et almak kolay değil. Öylesine pahalı ki... Yine de sizden, et alırken nelere dikkat etmemiz gerektiğini öğrenelim.”
— “ Yener Bey, et tüketicisi öncelikle kasabıyla dost olmalı. Kasap değiştirmeyin, ona itim at telkin edin. Göreceksiniz, kasap size yavaş yavaş iyi et ve recektir.”
—“ Bazı kişiler evlerine bol et alıp buzlukta saklı yorlar. Bu stokçulara ne dersiniz?”
— “ Yanlış bir şey. Koyarlar buzluğa, sonra aniden söke söke çıkarırlar, atarlar tencereye. Et çözülürken, bir kan bırakır. Portakalı sıktığın zaman suyunu içer sin, kalanı posadır. Et de böyle. Akan kan özüdür, ka lanı posadır.”
—“ Doğrusu nasıldır efendim?”
—“ Yener Bey, eti fazla almamak lazım. Üc günlü ğün dışında, evlerimizdeki dolaplarda etin korunma sı mümkün değil. Et, çiçek gibidir. Çok naziktir. Ete bakmazsan, et küser, kırılır. Ben eti okşar, öyle kese- rim,«jBâygı duyarak“k:6âer(vri.’!? /• v" “ • :A <’
— “ Derin dondurucularda et saklanmaz mı?”
— “ Aylarca saklanır, ama pişirmeye çıkarmak için kuralları var. Eksi 20 dereceden çıkardığınız eti, mey velikte 48 saat bekletmek lazım. Aksi halde posa yer siniz. Onun için 3 günlük et almak en iyisidir. 3’e bö lün. İlk gün yiyeceğinizi buzluğun bir altına, ikinci gün künü yine oraya, üçüncü günkünü ise, yemeden bir gün önce bir aşağıya İndireceksin. Gerçek et böyle yenir.”
—“Kıyma evlerimizde çok tüketilir. Bunun için ne gibi önerileriniz var?”
—“ Kıymayı dondurmak çok yanlış. Kıyma, alındık tan sonra en çok, aynı günün akşamı yenmesi lazım. Ertesi güne kaldı mı, sağlıklı olmaz.”
—“Türkiye’deki kasaplar için neler söylersiniz, ya rım yüzyıldır onlarla iç içe yaşıyorsunuz.”
— “ Kasap, bir doktor kadar önemlidir bence... Biz de, kasaplarda da et ziyanı çok olur. Hiçbir kasap dük kânı, dolaplarını eksi 2, artı 2’ye göre ayarlayamaz. Bunların üstündedir. Bizde, kasaplar da çok bilinçsiz. Kasaplık, sanat, bilgi isteyen bir meslek.”
—“ Beyti Bey, süpermarketlerde, tanzim satışla rında satılan etler var, onları incelediniz mi?”
— “ Hayır, hiçbirini görmedim.”
—“ Bir de ithal etler var. Siz onları kullanmıyor mu sunuz?”
— “ Gelenleri getirttim , baktım. Son olarak Çekos lovakya’dan getirmişler. Et güzel. Bunun aynısını, harp senelerinde Amerika’dan gelenlerde yaşamıştık. Bü tün dünya donmuş et yiyor. Tabii, normal ete göre da ha ucuz. Ama ben dükkânıma sokmam. Ben, doğdu ğum gündem bugüne kadar donmuş bir şey yeme dim ."
“ L O K A N T A C IY A TE ŞV İK
V ER İLM EZ "
—“ Beyti Bey, bildiğim kadarıyla birçok ünlü siya setçinin, devlet adamının da yakın dostluğunu kazan mışsınız. Onlardan kimlerin yardımlannı gördünüz, teşviklerini aldmrz?”
,-— “ £fendim?ÎHhnnetll Celal Bayaröönerftlnde, köş ke mesleğimle ilg ili hizmetler verdim. Florya Köş- kü'ne, Ankara Çankaya Köşkü'nde yemekler verdim. Iran Şahı gelmişti, Sunay döneminde. Sayın Korutürk döneminde yine oldu. İnönü dahil... Bugüne kadar gel miş, geçmiş bütün devlet büyüklerimize hizmet ver mek bahtiyarlığına eriştim .”
—“Atatürk’ü Florya Köşkü’nde hiç gördünüz mü?”
— “ Sene 1937... Köşkün bütün bakkaliyesini, seb zesini biz verirdik. Kavun, karpuzu bizzat ben seçer dim. Rahmetliyi, deniz kenarında Ülkü’yle çok gördüm, yakından.”
—“Devlet adamlarından gördüğünüz teşvikleri an latıyordunuz, Beyti Bey.”
—“ Evet, efendim... Yener Bey, bana 1967 yılında,
‘Gel kredin hazır, sana istediğin yardımı yapacağız’
dediler. Yüzde 3'le kredi vereceklerdi. Ben kabul et medim. Babamdan öyle bir terbiye aldım ki, biz borç lu yaşamadık. Ben evlendikten 7 sene sonra, evime buzdolabı aldım. Onun için devletten kredi almaya korktum. Şâle Köşkü’nde, Cumhurbaşkanı Sunay’ın bayram ziyareti vardı. Süleyman Bey Başbakan. Ata- sagun Meclis Başkanı... Herkesin içinde Sunay bana,
‘Beyti, her şeyin çok güzel. Artık Çekmece sana dar geliyor. Daha güzel bir yer yap. Yapmazsan, ben yapacağım’ dedi. Ben de cevap olarak, ‘Huzurlarınız da söz veriyorum, gelecek yıl bayramı orada yaparız’
dedim .’’
—“ Florya’daki dev tesislerin temeli Şâle Köş kü’nde atılmış.”
—“ Evet, orada söz verdim. Yılmaz Sanlı’ya proje yi hazırlattım. Ankara'yaTeşvik Uygulama Dairesi’ne gittim. Pan-Amerikan Havayoiları’na ikram servisi ver diğim için, getirdiğim dövizlerden dolayı bana altın madalya verm işlerdi.”
—“Amerikan Havayollarına ikramı siz mi hazırlı yordunuz?”
— “ Evet...Şişkebabı,. kuzu pirzola, pilav veriyor dum. O zaman dünyayı dolaşan Jumbo jetlerdi bun lar... Bu uçaklarda günde ortalama 1200 kişiye yemek verirdim. Pilavı 16 çent, şişkebabı 1 dolar 16 çentti.”
—“ DPT’ye gittiğinizde teşvikten ne kadar kredi aldınız?”
—“ Kredi filan almadım. Oradaki ilgililer bana, ‘Lo
kantacıya teşvik verilmez’ dediler. Sonra aynı proje
yi Turizm Bakanlığı’na götürdüm. Elimde 2.5 milyon liram vardı. Arsa benimdi. Müsteşar bana, ‘Çok ha
yali bir proje, hayaliniz çok genişmiş’ dedi. O laf ba
na çok ağır geldi. Projeyi toplayıp, İstanbul’a geldim. 600 k işilik bu lokantayı kimse düşünemiyordu. İnşa at alanı yaklaşık 1800 metrekare. 11 salon var.”
—“ Bu büyük yapıyı kendi olanaklarınızla mı ta mamladınız?”
— “ Evet... Ankara’dan döndüğüm o hırsla kendim başladım. 10 sene Turizm Bakanlığı’nın kapısını çal madım. En nihayet Sayın Evliyaoğlu gelip, tesisi gez di. Onun isteğiyle müracaat ettim . Kumburgaz’daki dairelerimi, arsalarımı sattım, buraya yatırdım. Bugün çok şükür, iyi durumdayız. Kötü günler geride kaldı. Aynı hırs ve azimle sürdürüyoruz. Burası 10 yılda b itti.”
D Ü N Y A Ç A P IN D A !
—“Beyti Bey, binanın dışı da normal bir vatandaş için doğrusu hayli ürkütücü. Burayı gören her baba yiğit, içeri girip yemek yemeğe cesaret edemez. Pa halı olduğunuzu kabul ediyor musunuz?”
—“ Yener Bey, ben burasının pahalı olduğunu ka bul etmiyorum. Ben burada sadece lokanta hizmeti vermiyorum. Süslemesiyle, tefrişiyle, görkemiyle, dünyasıyla, artı kendi bilgilerim le bir şeyler verme ye çalışıyorum. Aldığımı yine müşteriye harcıyorum. Buranın bakımı, çiçeği, tamiri, bardağı, çatalı özenle seçiliyor. Müşteriye ayırdığım otopark 4 bin metre kare. Bunun bir parselinde, lokantayı süsleyen çiçek leri üretiyorum. Bütün çiçekler, masalarda her gün en az iki kere değişir.”
—“ Beyti Bey, sizin ucuz bulduğunuz fiyatlarınız ne kadar? Diyelim ki, iki kişi geldik ne kadar para öde riz?”
—“ iki kişi şu anda bende, bir şişe şarapla b irlik le 22 bin liraya çıkar.”
—“ Bu fiyatın içinde neler veriyorsunuz?”
— “ Bir güzel salata veririz. Bir şişe şarap. Dört çe şit et sunarız. Köfte,şişkebabı veya kuzu pirzola, tatlı, kahve... Döner de var.”
—“ Bir et yemeği için bu kadar para vermeye de ğer mi, bunu verebilecek kaç kişi var? Beyti Bey, siz hangi sınıf müşteriye sesleniyorsunuz?”
— “ Ben, ağız tadını bilenlere hizmet ediyorum. Bende karın doyurma olayı yok. Bunu Küçükçekme ce’de 30 sene önce ispatladım. Q zaman 7.5 lira tak si parası verirlerdi, bana ise 5 lira öderlerdi. Buraya randevu alıp geliyorlar.”
—“ Beyti Bey, bunca yıldır et satıyorsunuz, ken diniz de et yer misiniz?”
— “ Et yemediğim gün, kendimi aç hissederim. Ben, 800 gramlık bir sığır pirzolasını, ağzım sulana rak hiç bırakmadan yerim. Bugüne kadarda hiçbir za rarını görmedim. Etin yağlısını severim.”
“Benim gibi etten anlayan Türkiye'
de değil, dünyada az bulunur. Et ye
mediğim gün kendimi aç hissedirim.
800 gramlık bir sığır pirzolasını hiç
bırakmadan yerim.”
—“ Eti pişirmek de ustalık ister değil mi Beyti Bey? O konudaki sırlarınızı sorabilir miyim?”
— “ Sayın Süsoy, her şeyi kömürde pişiririz. Istran- ca havalisinde çıkan kömürü tercih ediyorum. Ora daki meşe ırkıdır. Kömürün çok iyi yanması lazım. Ço ğu kebapçıda, ağzınızdan karbon tadını atamazsınız. Ben, kömürü erken yaktırırım, gazı gider, iyi yanma mış kömürde et pişirmek, cinayettir.”
—“ Bir de sizin döneriniz ünlü, iyi döner nasıl ya pılır Sayın Güler?”
— “ İyi et, jyi netice verir, önce bunu ele almak la zım. Ben dönerin yüzde 35’inde dana, gerisinde kıvır cık kullanırım. Meslektaşlarımdan bazıları içyağı, ba zıları kuyruk yağı kullanır. Ben bunu yapmam. Hepsi yapraktır. Kıyma kullanılmamalı. Bıçak kıyması iyi olur.”
—“Beyti Bey, mesleğinizde kendinize gördüğü nüz en büyük rakip kim?”
— “ Benim gibi eti bilen, dünyada çok az bulunur. Bu kadar iddialıyım. Tek meziyetim bu. Ben etle ya şıyorum. Gece yarılarına kadar, hâlâ uğraşıyorum.”
—“Beyti Bey, önümüzde Kurban Bayramı var. Si zin gibi bir uzmandan, kurban seçimi konusunda da bilgiler alalım. Kurbanlık hayvan seçimini nasıl yapa lım dersiniz?”
— “ Bizdeki anane, koyun ırkından kurban k e s irli dir. Koç olacak, yani erkek. Boynuzu, bir hatta üç bo ğum olmalı. Koyunun 1 yaşını geçmesi, dinen şart. Özürlü, sakat, yaralanmış hayvan da kurban edilmez. Koyunun sırtını elinizle yoklayıp, etinin sıklığını an layabilirsiniz.”
Kendi alıyor, kendi kesiyor BeytlGüler, lokantasının kürdanından, etine ka-
darherşeylnlkendislalıyor. Parça halindesoğukhava depolarında depoladığı etleri, kendi
elleriyle kesiyor. Her sabah İpek elbiselerini, ipek gömleklerini çıkartıp beyaz önlüğünü
giyereketkeslm ine iniyor.
E tkarşısında gözleri öylesine p.rıl pırıl ki, sanırsınız karşısında
sere serpe uzanmış dilberler var.
(Fotoğraflar: Erol DİKSOY)
KÖ R B IÇ A K LA R
—“ Kurban alırken, fiyat tespitini nasıl yapabili riz?”
— “ Eskiden kurban satışlarında büyük pazarlıklar olmazdı. Şimdi satıcı diyor 50 bin, alıcı diyor 25 bin. Yarı yarıya... Bu da günah bir bakıma. Fiyat tespiti zor değil. Bugün kesilmiş etin kilosu 3 bin lira. Canlı hay van yüzde 50 fire verdiğine göre, yarısını alın 1500 li ra... Alınacak koyun kaç kilo geliyorsa, bu rakamla çar pın. Kurban Bayramı noan çok önce değil, arife gü-„ nü alırsanız daha ucuz olur.”
—“ Beyti Bey, Kurban Bayramı günü eline bıçak alan 'Ben kasabım’ diye sokaklara çıkıyor. Kesicide aranacak özellikler nelerdir?”
— “ Bakın, bu da çok önemli. Kurban duasız, tek- birsiz kesilmez. Kurban kestirenin vekâlet vermesi lazım. Bir de kurban duası vardır, onun yapılması la zım. Hayvanı eziyet etmeden kesmek lazım. Kör bı çakla, kurban kesenler var. Parçalaması da öyle. De risine zarar veriyorlar. Bütün bunlar için, sokakta bay ram günü elinde bıçakla dolaşanlara güvenmeyin. Da ha önceden bir kasaba randevu verin, gelip kessin.”
—“ Kurban etinin paylaştırılması nasıl yapılıyor, hangi taraf dağıtılıyor?”
— “ Dinimize göre, öğrendiğimize göre, kurbanın sağ budu, filetosu, pirzola kemiğinin ucuna kadar ke sene ayrılır. Yani, 1/6’sı kadarı. Bayram namazından çıktıktan sonra, bunlardan yapılan kavurma ydnir. Hayvanın gerisi de fakir-fukaraya dağıtılır. Amâ>da- ğıtılanla, doymalılar. Küçük et dağıtmayın.” .
—‘‘Kurban kavurmasının tarifini de, Beyti Usta’ dan rica edelim.”
— “ Efendim, et iri ceviz büyüklüğünde doğranır. Buna kurusoğan, domates, biber, tüz, karabiber ek lenir. Susuz olarak, bir tencerede kavrulur. Yafi’ dia konmaz. Suyunu çektikten sonra yenmeye hazır olur. Şimdiden hepinize afiyet olsun.”
—“Teşekkür ederim.”
V