• •
'J
V
/BİR OLUMDEN
SONRA...
OKTAY AKBAL
tt
-td i
H
epimiz ölümlüyüz. İçim izde bir yerde taşıyoruz o çekirdeği. Bir tohum atılmış sanki doğduğumuz gün. Eüyüyecek, yeşe recek çiçek gibi açılacak içimizde zamanı gelince. Ölümün çiçeği, kişinin son çiçeği. Herkes ölecek. Hiç bir şeyden anlama dan. Bir kendini aldatma. Herkes ölüp gidecek ünlü ünsüz, iyi kötü çirkin güzel. Yaşantımızı geride kalanlara bırakıp gidece ğiz. Onlar yapacak yaşam muhasebemizi. Biz değiliz son çizgiyi çeken, başkaları. Bizim hiç bilmediklerimiz, tanımadıklarımız. Dostlar, bildikler, tanışlar, arkadaşlar bir süre sonra unutacak lar, günlük işlerine dönecekler. Varsa iyi yanımız onu, yoksa kötü yanımızı büyültecekler. Bilerek bilmeyerek yapılmış yan lışlıklar kötülükler karartacak anımızı. Şöyleydi böyleydi. ama niye böyle davrandı, böyle konuştu, böyle yazdı diyecekler Kim se melek olarak yaşamaz bir ömür boyu. Ama iblis olarak da ya şamamalı. «Biz hep yaşayacağız. Biz hep güçlü kalacağız.» Yok, yok, bizden sonrası var bir de. Kaç yıl sürerse bir yaşantı günü gelince başkalarının eline, diline, kalemine bırakılacaktır. Onla rın yargısına...Her ölümden sonra böyle şeyler hatırlarım. Hatırlatmak iste rim. Başta kendime. Sonra çevremdekilere, okurlara. Bir yakını mız, bir dostumuz çekip gidince bu dünyadan, bir eksilme duya rız. Gerçek ölüm eksile eksile tükenmektir gibi gelir bana. Arka daşlar, dostlar, sevenler giderler birer birer. Günü gelir tüke niriz biz de. Bazıları yaşarken ölür, bu da olur. Biter dostluk, arkadaşlık, anlayış, sevgi. Ölü sayarsın sen onu. Ha yaşıyor, ha yaşamıyor. Çek bir çizgi üzerine. Bu da bir çeşit ölümdür. Gerçek ölümden daha beter, daha acı...
Adnan Veli Kanık’ ın ölümü yeniden sürükledi beni böyle düşüncelere. Kaç yıldır karşılaşmadık. Ama birlikte çalıştığı mız günlerin anısı öyle canlı ki. Vatan gazetesinin öndeki tahta yapısı çoktan yıkıldı gitti. Bir anılar kaldı belleklerde, yürek lerde. O yapının en üst katında bir oda vardı. Adnan Veli, ga zetenin magazin bölümüyle ilgilenirdi, ben sanat yaprağı ile. Karşılıklı otururduk. Az konuşurdu. Her zaman efendiydi, an layışlıydı, gerçek anlamıyla insandı. Bir konuyu hafif sesle gülümseyerek anlatırdı. İç dünyasına sokmak istemezdi her kesi. ö y le uzun söyleşilere daiamadıksa bu yüzden. Ben de
biraz öyleyim de ondan. Ama saygılıydık birbirimize, anlayış lı... Orhan Veli ile de öyleydi. Adnan Veli ile de... İkisi de tanıdı- &m en «efendi» insanlardı. Gereksiz söz söylemeyen, ama söy lediği her söze önem verilmesi, dikkat edilmesi gereken bir insan.
«Mapusane Çeşmesi»ni okudunuz mu? Adnan Veli bu kitap la anılacaktır. Daha sonra başka kitaplar da yazdı. Mizah ö y küleri, skeçler vb. İneç bir mizah anlatımı vardı. Kahkahadan kırdırmayan, ama insanların, toplumun, güncel olayların alaya alınacak yönlerini bulup ortaya çıkaran bir mizahçı gücü. Ama dediğim gibi «Mapusane Çeşmesi»dir kalıcı yapıtı, «Mapusane» nedir anlarsınız bu kitabı okuyunca. On yıl süreyle «Mahpus luk» yaşamış birinin kaleminden çıktığı beİlidir. Çile çekmiş bir İnsanın gözlemleri olduğu bellidir. Duyan, anlayan, bilen bir yazarın yapıtıdır bu. Okur yığınlarından gördüğü ilgi de bu
nun kanıtıdır.
Adnan Veli şimdi ağabeyisinin yanında yatıyor. Fumelihi- sarı'nda, denize bakan bir tepede. Ardında kalanlar onu iyi duygularla anıyorlar, hatırlıyorlar. Kimseyi incitmemiş, kır mamış, üzmemiş bir insan... Azdır böylesi, çok azdır, sandığı nızdan azdır. Orhan’la Adnan işte bu «az» kişilerden. İnsanları sevmenin önce onları anlamak olduğunu bilen... Bu yüzden de sevgiyle anılacaklar hep. Bakın Orhan Veli’nin ölümünün üs tesinden yirmi iki yıl geçti. Ardından kötü söz eden tek kişi çik- madı. Çıkamazdı da ondan... Ama bugün öyleleri var ki öliım le- rınden sonra neleri neleri açıklanacak, yaşamlarında örtbas et- tıklerı nice şeyler bir bir ortaya dökülecek. Kısacası, bir hesap gunu var. Geride kalanlara verilecek bir hesap, hem de bu yer yüzünde kalanların yapacakları bir hesap... Ona göre, ona göre...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi