H
«
Beyoğlu’nun Adı Pera İken__________
Said Duhanî / T ürkiye Turing_________
Otomobil K urumu Yayınlan_______ ___
ÇELİK GÜLERSOY
İlkini, İstanbul edebiyatı ile ilgili he men herkes biliyor: Eski Adamlar, Eski Evler. Hey gidi Said Bey Du hanî! Bu kitabın çıktığı yıl 1947, ben kuruma girmiştim. Küçük boyda, sa man kâğıdına Fransızca olarak (Vie- illes Gens, Vieilles Demeurs) yayım lanmış eser, ortalıkta bile görülmü yordu. Başkan Atabinen, acılı dostu na bir “cemile” olmak üzere bastır mıştı. O da beş-on dostuna yeşil mürekkepli kalemi ile it haflar yazarak vermekteydi. Beyoğiu’nda o tarihte, günü müzde düşünülemeyecek çapta ve zenginlikte bir kitapçı da var: Bugün Beymen mağazasının bulunduğu yeni blok binanın yerindeki eski yapıda, boydan boya 7 vitrinli, ne redeyse adı gibi bir tesis: Beyoğlu Kitap Sarayı. Bunun 3 sahibinden biri olan Ziyad Ebüziya da Duhanî’nin dos tu. O yüzden eser vitrinlerin birinde uzun süre arz-ı en
dam etti. Ayrıca Tünel’de, Duhanî’nin günaşırı, akşamla rı uğradığı Lebon’un çok yakınında Hachette de var. Ama her iki kültür yuvasında eserin toplam 50 adet sattığım san mıyorum. Yahut o kadar bir şey.
1940’lar, hatta 50’ler başı Beyoğlu’sunda, (1956 eylülü vahşetine kadar), eski Pera dokusundan azımsanamayacak miktarda adam yaşıyordu. Duhanî de kitabında onları an latıyor. Ama İstanbul’un mayasında, beyaz kâğıt üzerine dizilmiş siyah satırlarla ilgili olmamak duygusu vardır.
Frenk olsun, Müslüman olsun, böyledir. Birinciler, hafta boyu çalışır, akşamları ve hafta sonları madamını koluna takar, bir restaurantta yemek yer, Caféchantant’ta konya ğını, birasını içer, operayı kaçırmaz, buz patenlerinde, sirk lerde eğlenir. İkinciler, camiye gider, mukabele dinler, bos- tanda salatalık üstüne tuz sürüp lezzetle yer, mesire yerle rine hasır serer, saz ve ud dinler, ama hiç kimse, zihnini ve gözünü yormayı sevmez. Bu gerçeği ben, Duhanî’den 23 yıl sonra Galata Köprüsü’nün hikâyesini yazıp adam tutarak köprü başında satışa koyduğumda, eser 1 nüsha sa tınca ve Dolmabahçe kitabımın Türkçe baskısını yabancı lar alınca anlayacaktım.
Said Bey dostumuz, ilkinden 7-8 yıl sonra, anılarının ikin ci kitabını yazdı: Quand Beyoğlu S’appelaitPéra. (Beyoğ lu’nun Adı Pera İken.) Size tuhaf bir şey söyleyeyim mi: 1950’lerde Pera adını bilen çok az kişi kalmıştı. Cumhuri
Bu yüzyılın başında Galatasaray kavşağı
yet Türkiyesi ve temiz, onurlu 1920’lerle 40’lar arasında geçen bir çeyrek yüzyıl, imparatorluk ortamını unuttur maya yetmiş ve Constantinople ile Pera gibi eski adları, sosyal yaşamda gerçekten tarihe gömmüş bulunuyordu. Cumhuriyetin ilanında doğmuş olan çocuklar, Said Bey in ikinci kitabı çıktığında 30 yaşını geçmiş insanlardı. On lar için şehrin eski yakası “İstanbul tarafı”; bu yakası ar tık sadece “Beyoğlu” idi. Said Bey de Pera iken diyerek, uzak kalmış bir geçmişi hatırlatma adını bu nedenle seç mişti.
Başka bir tuhaflığın altını çizeyim: Pera adını, bugün biz çok daha yaygın şekilde kullanıyoruz ve nüfus da artmış olduğu için, bu lafı, sayıca çok daha fazla genç insan bili yor.
Bir şeyi daha ekleyeyim: Bu da benim sinirime iyice dokunuyor! Çünkü bu olgu, tarihi bilmek, geçmişi oku mak ve tanımak anlamına gelmiyor. Bir özenti, bir şıklık ve züppelik göstergesi yanı daha ağır basmakta.
Her neyse, bu yeni bir Beyoğlu’nda, yaşlı dostumuz anı larının ikinci bölümünü yazmıştır. Bunda birinci etken, ilk kitabına koyamamış olduğu bilgileri aktarmak isteği olsa gerek.
Çünkü “Eski Adamlar, Eski Evler”, adamları de ğil, daha çok evleri içerir. Kapı sırasıyla yapıları veren, kendi türünde tek eserdir o, bilindiği gibi, içinde oturanları ad ları ile anıp, bir-iki niteliklerine dokunan bir yazımdır. Hal buki Beyoğlu yapılarına biçim verenler ve içinde bir ömür geçirenler, o binaların kendisi kadar belki daha da çok il ginç, karakteri belirgin ve renkli kişiliklerdiler. Duhanî Bey, ikinci kitabında işte bunu yapıyor. İyi tanıdığı, dostluk et tiği ya da sadece davetlerinde bulunduğu ünlü Beyoğlu seç kinlerini tanıtıyor, serüvenlerini naklediyor ve karakter ana lizleri yapıyor. Bu bilgiler, şehrimiz yaşamına olduğu ka dar, ülkemiz tarihine de -en azından ekonomik tarihine- hizmet edecek yardımcı bir kaynağı oluşturur.
Duhanî’yi bu ikinci kitabı yazmaya götüren ikinci etke ni, kendisini çok yakından tanıdığım için tahmin edebili yor, anlayabiliyorum.
Dostum, dünyadan elini ayağını çeken bir inzivaya, bir “târik-i dünyalığa” kendi kendisini mahkûm etmişti. Es ki İnsanlar’ın başına koyduğum hayat hikâyesinde bunu yazdım. Geçirdiği trajik olaydan sonra kendisini buna mec bur hissetmişti. Ama hayat devam ediyordu. 40’lar ve 50’ler Beyoğlu’sunda Pera’dan arda kalmış olanlar hâlâ yaşadığı gibi 50’lerde artık dış geziler açılıyor, basın gelişiyor ve Av rupa’ya gidip gelenler de 30’lu yıllara göre çok artmış bu lunuyordu. Avrupa, Duhanî için bu Fransa demekti. Fransa ise Paris’te özetlenmişti. Çevresinde, Markiz’de, Löbon’da birçok insan, gittikçe daha çok sayıda insan, Paris’i konuş maktaydı. Hepsini, içinde bir sızı duyarak dinleyen Said Beyimizin bunlarla kendi altın çağına gidip-gidip gelme mesi mümkün müydü? Her sohbet, kulağına çalınan her yankı, okuduğu her haber ya da makale, ona 1900’ler baş larının Paris’inden bir panjur açıyordu. Kendisinin genç, alabildiğine mutlu, paralı ve Fransız başkentinin de en gör kemli olduğu yıllar, birer havai fişek gibi 1950’ler İstan bul’unun puslu, yağmurlu havasında pırıldayarak canlanı yor ve dökülüyordu.
Birçok genç, yeni yetme ya da sonradan görme insanın Paris’i konuştuğu bir dönemde ve diyarda, asıl kendisinin o ışık şehrini en iyi tanıyan, en iyi yaşamış ve en çok sev miş bir genç olduğunu anlatabilmek ve anılarının tozlu ve paslı sandığını açıp, yaşlı ellerini içine daldırarak geçmişin bütün mücevherlerini, avuç dolusu göstermek, onun için ruhunda önleyemediği bir ihtiyaçtı. Her şeyi elleriyle ört tüğü, ittiği ve yaktığı bir hayatta, ona kalan bir zevk: Ha tırlamak ve yazmak.
Onun için Beyoğlu’nu bir kez daha yazarken, Istanbul- un bu Avrupa köşesinin kaçınılmaz bir şekilde bağlı ve iliş kili olduğu Paris’e sık sık bahsi kaydırır ve olayların, kişi lerin, konakların ve servetlerin bağlantılarını kurar, çağrı şımlarını yansıtır.
En başta da kendi yaşamımn. □
C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 8
S A Y F A 1 3
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi