• Sonuç bulunamadı

İstanbul'un dertleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul'un dertleri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

=

T ? :

‘ÇÇOj.'rbs

ııııiıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııım iM iıııııııııııııııııım ııııııım ııııııiiiıım ııııııııiıııı

T A R İ H

İ

IIII=IIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIflIIIIIIIIIIIIIIIIllIIIII!IIIIIIllll!llll!IIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIlllllllllIlltlIllllllllllIll!llll

Istanburun dertleri

r

L

Beş yüz küsur sene evvel îstan- bulun fethi bir as­ kerî zafer olduğu kadar bir üstün ah lâk ve medeniyet

zaferi idi. Bütün vasıflariyle ör­ nek bir cemiyet, tereddiye uğra­ mış bir cemiyetin zaptedilmez bi­ linen payitahtını ele geçirmişti. İs­ tanbul fethinin XV inci asır dün­ yasındaki en büyük şeref payı in­ san haklarına gösterilen saygı, ya­ bancı dinlere müsamaha ve sanat eserlerine itibardır. Bütün bunla­ rın hikâyelerini ve vesikalarını ortaya koymak Türk tarihçisine düşen en büyük vazifedir.

Britislı Museum yazmaları ara­ sında mevcut bulunan Fatih Sul­ tan Mehmedin, Cenevizlilere, ya­ bancı dilde yazdığı bir ferman, is­ tilâ ettiği memleket halkına, tanı­ dığı hürriyetleri anlatmaktadır.

Biz, Istanbulun beş yüzüncü fe­ tih yılında. Çinili Köşkte, Fatih Sultan Mehmedin zati eşyaların­ dan müteşekkil bir müze kurar, ken. bu fermanın büyütülmüş bir örneğini müzenin bir numaralı eş­ yası saymış ve giriş kapısına koy­ muştuk. Çünkü, hakikaten İstan­ bul fethinin en büyük mânası, in­ san haklarına gösterilmiş bulunan bu büyük saygıdır.

Fetih hâdisesinden sonra Istan- bulda beş yüz yıl geçirdik. Bu za­ man içinde Istanbulun yedi tepesi ve kıyıları Türk mimarisinin şah" eserleriyle parıldamıştır. İstanbul’u garp literatüründe bir hayal şehir halinde asırlarca hikâye edenler, bu eski şehircilik anlayışımıza ve güzel mimarimize hayran olanlar dır. O devirlerde Istanbulu, kıyı­ lardan tepelere doğru, kat kat in­ şa etmişiz. Büyük ve yeşil bahçe­ ler içinde, ferah, temiz Türk evle­ rinde Boğaziçini, Marmarayı,

kar-YAZAN:

Halûk Y , Şehsuvaroğlu

1

* * * * * * *

* * * J

şı kıyıları rahat rahat seyrederek | ğ

yaşamışız. Hiç bir ev diğer evin bu zengin manzarasını önlememiş. Bugün beğenmediğimiz eski dar sokaklarda medenî bir kalabalık dolaşmış. İstanbul Türkçesinin ve İstanbul nezaketinin yaşadığı bu yerlerde, şimdi hakikaten geniş ve rahat caddeler var. Fakat o geç­ miş nesillerin o benzersiz nezake­ tin hasreti içindeyiz. Istanbulda dü şüş devri hangi tarihten başlamış­ tır? Bunu tamamen tesbit edebil­ mek biraz müşkül olur, fakat hiç şüphe yok ki. İstanbul bir zaman­ dan beri muaşereti ile, lisanı, ile. nezaketi ile sukut halindedir. Bi­ nalar birbirine bugün manzara ve nefes alma imkânlarını kapatır şe­ kilde. üst üste yapılıyor. İnsanlar, umumî yerlerde birbirlerinin gö­ zünü oyacak bir hal almıştır. Li­ san anlaşılmaz bir homurtu halin­ dedir ve nezaket, unutulmuş eski bir şeyin ismidir.

Belediye üzün bir zamandan be­ ri şehrin iskân şartlarını, sıhhati­ ni unutmuştur. Geçen iktidar za­ manında Istanbulda yapılmış geli- şi-güzel iskân hareketleri, şehri â- deta boğmuştur. Şehre üst üste yı­ ğılan halkın oturacakları yerler, umumî vasıtaların gifayeti, su ve elektrik dâvaları hesaba bile alın­ mamıştır. Onun için havalar ku­ rak gidip mevcut bentler ihtiyaca kâfi gelmeyince, eski masallarımız daki, elekle su taşımak hikâyesi gibi, bir kıyıdan bir kıyıya su nak­ letmek garabetine düşüyoruz. Be­ lediye halkın sıhhat ve yaşaması­ na öylesine kayıtsız kalmıştır ki, kalabalık semtlerde, mahalle ara- arında ve dünyanın hayran oldu­ ğu Boğaziçi kıyılarında akaryakıt

depoları tesis et­ miştir. Geçen se­ ne bir tankerde çıkan yangın bü­ tün Istanbulu, bu d e p o l a r müna­ sebetiyle telıdit etmiş, ö vakit Be­ lediye, Boğaziçi kıyılarındaki akar yakıt depolarını kaldırmak vaa­ dinde bulunmuştu. Fakat hâdise geçince vaitler unutulmuş ve Bo­ ğaziçi kıyıları, bu korkunç tehlike ile baş başa bırakılmıştır.

Senelerden beri Istanbulda asri ve temiz bir fırın dâvasını halle- dememiş olmamıza şaşmak lâzım­ dır. Halkın başlıca gıdası olan ek­ mek, iptidaî fırınlarda, tamamen gayri sıhhi olarak imal edilmekte ve bazı semtlerde bu ekmekler, kir ve mikrop yuvası olan dolmuş a- rabalarının içine yığılmak suretiy­ le nakledilmektedir.

Şehrin bir çok kalabalık semt­ lerinin içinde kamyon tamirhane­ leri, sabaha kadar operatörleri sus tîııyan eğlence yerleri mevcuttur.

Hiç şüphe yok ki, Istanbulun bü­ yük dertlerinden biri de şehrin bir çok semtlerinde alabildiğine genişliyen gecekondu mahalleleri­ dir. Bu gecekonduları, içtimai ha­ yat bakımından incelemek ve bu­ rada yaşıyanları gözden uzak tut­ mamak çok yerinde olur. Her tür­ lü sıhhî imkândan mahrum olan bu evlerde insanlar çeşitli tehlike­ lere maruzdurlar. Bunu, cemiyet ve fert sıhhati ve ahlâkı bakımdan tetkik edip çareler bulmak bele­ diyenin ve hüküftıetın vazifesi ol­ malıdır.

Şehir trafiğini kolaylaştırmak i- çın büyük gayretler sarfedildiği ve paralar harcandığı bir hakikat tir. Fakat bu gayretlere muvazi o- larak, hâlâ at arabalarının kaldı­ rılmamış olması bütün bu imkân­ ları boşa çıkartmıştır. Sırt hamal­ ları dâvasının medenî bir memle­ kete yakışır şekilde halledilmemiş olması da İstanbul belediyesini dü şündürmelidir.

Seyyar satıcıların patırdısı bü­ tün bu dertlere ilâvesi gereken ip­ tidaî bir haldir.

Bu saydıklarımız, Istanbulun bi­ tip tükenmez dertlerinin ancak bir kısmıdır. Çok göze battığı ve hal­ kın hayatı ile de alâkalı olduğu i- çin bunları ön plâna almış bulun­ duk.

Istanbulun temizlik dâvası da çok ihmal edilmiş bîr haldedir. Şehrin her tarafında, umumi ka­ nalizasyonlar mevcut değildir. Ge- cekodu semtleri ise bu ihtiyaçla­ rını meydanlarda, bahçelerde gi­ dermektedirler.

Istanbulun bugünkü dertlerini! düşünürken bütün bunların şim- i diye kadar başladığımız noktada­ ki medeni hamle ile mütenasip bir şekilde halledilmiş olması te­ menni edilirdi. Doğrusu istenilir-j se, bugünkü neteeiden, dünkü baş­ langıca gitmek bir hayli müşkül­ dür. Bütün dünyanın hayran oldu­ ğu Boğaziçi kıyılarını kömür ve a- karyakıt depoları haline sokmak ve eski medeniyetimizin ince, gü­ zel eseflerini yıkıp yok etmek, ko­ lay kolay affedilir hareketlerden biri değildir. Bunlar niçin böyle yapılır? Geçmiş zamanlardan niçin hiç bir ders alınmaz? Hele bizim olan eski güzellikler neden böyle- sine istihfaf edilir, insanın aklı al­ mıyor ve elbette bugünkü îstan- bula ve onun içinde geçen hayata şaşıp kalıyoruz.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Memleketimizde ise büyük mer- kezlerdeki sanayide çalışan orta bir işçinin saat ücreti vasati 2,5 lira oldu- ğuna ve ucuz inşaat metre karesi 300 lira olarak

İmar plânında bu yol birinci derece yol olarak alınmış icap eden kısımları da onarılarak şehrin giriş -ve çıkış istikame- tine doğru uzatılmıştır.. Birinci derece

• Akarsu yatak depoları orta ve kötü boylanma gösteren, orta derecede yuvarlanmış çakıl, kum matriksli çakıl veya kum depolarından oluşur.. Bu depolar

Yatak yükü ve asılı sediman yükü, yatağın düşük su seviyesinde, yatak içinde ve yatağın kenarları boyunca depolanır, ancak bunlardan sadece asılı yük olarak

Bir başka ifadeyle, akarsu tarafından bir jeomorfolojik eşik aşılarak yataktaki depolanmayı veya net depolanmanın olmadığı sabit durumu sona erdiren kazılma

Örneğin, "Keşke bugünü görseydi" diyoruz, çünkü onun kurduğu cumhuriyetin, onun ilkeleriyle yetişmiş kuşakları, onun beklediği çapta büyük bir

Urfa yakınlarındaki Göbekli Tepe’de yapılan kazılarla, yalnızca dünyanın bilinen en eski ve en büyük kutsal alanı gün yüzüne çıkarılmış olmadı.. Aynı zamanda,

devam eden (klimakterik) ve toplandıktan sonra olgunlaşmaya devam etmeyen (klimakterik olmayan) meyveler olarak iki gruba ayrılır. Fizyolojik olarak olgunlaşan meyvelerde