• Sonuç bulunamadı

Süheyl ü Nev-Bahâr (Metin-Aktarma, Art zamanlı anlam değişmeleri,Dizin)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Süheyl ü Nev-Bahâr (Metin-Aktarma, Art zamanlı anlam değişmeleri,Dizin)"

Copied!
781
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C. Dicle Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsü

Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

SÜHEYL Ü NEV-BAHÂR

(METİN-AKTARMA, ART ZAMANLI ANLAM DEĞİŞMELERİ, DİZİN)

Özkan CİĞA

(2)
(3)

T.C. Dicle Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsü

Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

SÜHEYL Ü NEV-BAHÂR

(METİN-AKTARMA, ART ZAMANLI ANLAM DEĞİŞMELERİ, DİZİN)

Özkan CİĞA

Danışman

Prof. Dr. Sadettin ÖZÇELİK

(4)
(5)
(6)
(7)

ÖZET

Bu çalışma 14. yüzyılda Hoca Mesûd ve yeğeni İzzeddin Ahmed tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilmiş olan Süheyl ü Nev-bahâr adlı mesnevi üzerine gerçekleştirilmiştir. Eser, Yemen padişahının oğlu Süheyl ile Çin hükümdarının kızı Nevbahâr arasındaki aşkı anlatan bir mesnevidir.

Çalışma Giriş, Metin-Aktarma, Art Zamanlı Anlam Değişmeleri, Sonuç ve Dizin olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır.

Metin-Aktarma bölümünde Süheyl ü Nev-bahâr adlı eser Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Eser tercüme olmasına karşın deyim ve atasözü yönünden oldukça zengindir.

Eserin dili ile Türkiye Türkçesi karşılaştırıldığında art zamanlı anlam değişmeleri görülür. Bu değişmeler; anlam değişmesi (başka anlama geçiş), anlam iyileşmesi, anlam kötüleşmesi, anlam daralması, anlam genişlemesi olmak üzere beş başlık altında ele alınmıştır.

Çalışmada okuyucuya kolaylık sağlamak amacıyla Dizin ve Özel Adlar Dizini hazırlanmıştır.

(8)

ABSTRACT

This study has been carried out concerning Süheyl ü Nev-bahâr mathnawi that translate Turkish from Persian by Hodja Mesûd and his cousin Izzeddin Ahmed in fourteen century. The work is a mathnawi about son of the Yemen padishah Süheyl and daughter of the ruler of China Nevbahâr love.

This study has been consisted of five chapters including Introduction, Text-Translation, Diachronis Meaning Changes, Results and Index.

In chapter Text-Translation, Süheyl ü Nev-bahâr has been translated present-day Turkey Turkish. Süheyl ü Nev-bahâr is propertied with regard to idioms and proverbs although it is a translation work.

When compared the language of work and Turkey Turkish it was detected diachronis meaning changes. This changes it has been handled under five headings; meaning changes (the transition to another meaning), meaning healing, meaning worsening, meaning narrowing, meaning expansion.

In this study, it has been preperated Index and Special Names Index as a matter of convenience for readers.

(9)

i

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ... Vİİ KISALTMALAR ... Vİİİ TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ ... İX GİRİŞ ... 1

1. Hoca Mes’ûd’un Hayatı ve Eserleri ... 1

1. 1. Süheyl ü Nev-bahâr ... 2

1. 2. Ferheng-nâme-i Sa’di Tercümesi ... 9

2. Süheyl ü Nevbahâr Üzerine Yapılmış Çalışmalar ... 9

METİN-AKTARMA ... 13

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla ... 14

Hz. Muhammed İçin Naat ... 21

Dört Halife İçin Naat Rıdvâna’llâhu ‘Aleyhim Ecma‘în ... 25

Hikmet ve Nasihate Dair ... 27

Kitabın Yazılış Nedeni ... 35

Hikâyenin Başlangıcı ... 42

Babasının Hazinelerini Görmek İçin Süheyl’in Geri Dönmesi ... 48

Süheyl’in Kubbede Resmi Görmesi ... 52

Nakkaş’ın Süheyl İle Konuşmak İçin Vezirin Yanına Gelmesi ... 58

Vezir ve Nakkaş’ın Süheyl’in Huzuruna Gelmeleri ... 61

Süheyl’in Babasının Yanına Gitmesi ve Ondan İzin İstemesi ... 64

Nakkaş’ın Yemen Padişahının Hizmetine Gitmesi ... 71

Padişahın Süheyl’i Nakkaş’a Emanet Etmesi ve Yola Çıkmaları ... 73

Nakkaş ve Süheyl’in Çin’e Varmaları ... 74

(10)

ii

Çin Fağfurunun Kızı Nevbahâr’ın Rüya Görmesi ... 78

Süheyl’in Çin Şehrine Varması ... 80

Çin Fağfurunun Vezirinin Süheyl’in Huzuruna Gelmesi... 86

Fağfur Şahın Süheyl’i Görmeye Gelmesi ... 91

Fağfur Şahın Süheyl’in Yanına Gelmesi ve İçki İçip Sohbet Etmeleri ... 99

Yemenli Süheyl’in Şiir Söylemesi... 102

Ayrılık Konusunda Süheyl’in Şiir Söylemesi ... 105

Fağfur Şahın Süheyl’in Yanına Tekrar Gelmesi ... 111

Nakkaş’ın Saray İnşa Etmek İçin Uğraşması ... 114

Süheyl’in Nevbahâr’ın Özlemiyle Şiir Söylemesi ... 116

Süheyl’in Sevgilisinin Özlemiyle Şiir Söylemesi ... 121

Süheyl’in Nevbahâr’ın Özlemiyle Şiir Söylemesi ... 125

Süheyl’in Nevbahâr’ı Görmesi Üzerine Şiir Söylemesi ... 127

Süheyl’in Nevbahâr’ın Derdiyle Şiir Söylemesi ... 131

Süheyl’in Nevbahâr’ı Görmesi Üzerine Şiir Söylemesi ... 136

Yemenli Süheyl’in Sevgilisi İçin Şiir Söylemesi ... 137

Dadının Süheyl’in Huzuruna Gelmesi ve Nevbahâr’dan Haber Getirmesi ... 141

Süheyl’in Nevbahâr’ın Saçına Tutunarak Dama Çıkması ... 147

Süheyl’in Nevbahâr’la Birlikte Oturması ve Şiir Söylemesi ... 150

Şehzadenin Nevbahâr’ın Önünde Şiir Söylemesi ... 151

Süheyl’in Nakkaş’a Cevap Vermesi ... 154

Süheyl İle Nevbahâr’ın Yeraltında Tünel Kazmaları ... 162

Aşk Hakkında Birkaç Söz Söyledi ... 163

Nakkaş’ın Fağfur Şahın Huzuruna Gelmesi ve İzin İstemesi ... 171

Nevbahâr’ın Babasına Sitem Etmesi ve Fağfur Şahın Mahcup Olması ... 180

(11)

iii

Nevbahâr’ın, Babasına ve Kardeşlerine Bayıltıcı İlaç Vermesi ... 192

Salûk ve Nevbahâr’ın Yola Çıkmaları ... 196

Süheyl’in Uykudan Uyanması ... 201

Salûk’un Ümitsizliğe Kapılıp Geri Dönmesi ... 202

Nevbahâr’ın Salûk Elinden Kaçması ve Ormana Doğru Gitmesi ... 203

Nevbahâr’ın Şiir Söylemesi ve Ağlaması ... 204

Fağfur Şahın Yemen Kavmiyle Savaşması ve Hikâye ... 205

Fağfur Şahın Nevbahâr’ın Odasına Girmesi ve Onu Bulamaması ... 206

Fağfur Şahın Nakkaşı Yakalaması ... 209

Fağfur Şahın Savaşması ve Nakkaş’ın Yakalanması ... 211

Nakkaş’ın Yakalanarak Fağfur Şahın Huzuruna Getirilmesi ... 226

Nevbahâr’ın Hikâyesinin Başlangıcı ve Macerası ... 233

Nevbahâr’ın Süheyl’in Özlemiyle Şiir Söylemesi ... 233

Nevbahâr’ın Rüyada Süheyl’i Görmesi ve Süheyl’in Ona Şiir Söylemesi ... 237

Nevbahâr’ın Rüyada Süheyl’in Şiirine Cevap Söylemesi ... 237

Nevbahâr’ın Deniz Kıyısına Ulaşması ve Garip Şeyler Görmesi ... 241

Nevbahâr’ın Cühûd’a Ümit Vermesi ve Ondan Uzaklaşması... 247

Cühûd’un Kast Adasındaki Tâlîs Şehrine Ulaşması ... 249

Tâlis ve Kaytâs’ın Gemiye Gelmeleri ve Nevbahâr’ı Bulamamaları ... 262

Kaytâs’ın Kendini Suya Atması ... 263

Cühûd’un Nevbahâr’ın Sözüne Aldanması ve Gemiyi Sürmesi ... 269

Pınar Başına Çadır Kurulması ve Nevbahâr’ın Suya Girmesi ... 272

Cühûd’un Uyuması ve Nevbahâr’ın Atlanıp Ormana Yönelmesi ... 274

Nevbahâr’ın Adaya Ulaşması ve Tâlis’in Kız Kardeşini Görmesi ... 279

Nevbahâr’ın Deniz Kıyısında Oyalanması ... 282

(12)

iv

Nakkaşın Nevbahâr’a Nezaket Yoluyla Cevap Vermesi ... 302

Lanetlenmiş Salûk’un Hikâyesi ve Macerası ... 304

Kölenin Salûk’u Nevbahâr’ın Huzuruna Getirmesi ... 307

Kaytâs’ın Hikâyesinin Başlangıcı... 308

Nevbahâr’ın Padişah Olduğu Tûfân Şehrine Kaytâs’ın Gelmesi ... 318

Nevbahâr’ın Kaytâs’ın Halini Sorması ve Ona Nasihat Etmesi ... 323

Cühûd’un Hikâyesinin Başlangıcı ve Macerası ... 325

Cühûd’un Resmi Görmesi ve Bayılması ... 332

Şehzadenin Hikâyesinin Başlangıcı ve Macerası ... 337

Süheyl’in Câlûs’un Kalesine Ulaşması ve İçki İçip Sohbet Etmesi ... 340

Câlûs’un Çin Şehrine Casus Göndermesi ... 348

Câlûs ve Süheyl’in Çin Kavmiyle Savaşması ve Süheyl’in Yakalanıp Câlûs’un Kaçması ... 362

Hâverân Şahının Huzuruna Süheyl’in Getirilmesi ve Şahın Süheyl’le Konuşması ... 364

Hâverân Şahı ve Süheyl’in Deniz Kıyısına Gelmeleri ve Nakkaş’ı Görmeleri ... 370

Süheyl ve Nakkaş’ın Yûn Şehrine Gelmeleri... 380

Süheyl ve Nakkaş’ın Yûn Şehrine Hapsedilmeleri ... 381

Süheyl ve Nakkaş’ın Tûfân Şehrine Ulaşmaları ve Resmi Görmeleri ... 385

Tûfân Şehrinin Bütün Halkının Meydanda Toplanması ... 391

Nevbahâr’ın Kaytâs İle Konuşması ... 395

Süheyl’in Nevbahâr İle Konuşması ... 397

Nevbahâr’ın Halkın Önünde Sırrını Açıklaması ... 400

Süheyl’in Mektup Yazıp Fağfur Şaha Göndermesi ... 407

Nevbahâr’ın Kardeşinin Kendi Yanına Gelmesi ... 410

Süheyl’in Babasına Mektup Yazması ... 412

(13)

v

Süheyl’in Hümâm’ı Veliaht Yapması ve Nevbahâr İle Yemen’e Gitmesi ... 418

Yemen Padişahının Hasta Yatması Süheyl İle Büyüklerin Onun Başında Bulunmaları ... 425

Herkesin Ağlaşması ve Süheyl’in Babasının Yanında Oturması ... 430

Süheyl’in Babasıyla Vedalaşması ve Ağlaması ... 437

Kitabın Bitişi ve Özür Dileme ... 442

ART ZAMANLI ANLAM DEĞİŞMELERİ... 453

1. Anlam Değişmesi (Başka Anlama Geçiş) ... 454

2. Anlam İyileşmesi ... 462 3. Anlam Kötüleşmesi ... 463 4. Anlam Daralması ... 467 5. Anlam Genişlemesi ... 482 SONUÇ ... 502 DİZİN ... 507 KAYNAKLAR ... 758

(14)

vi

ÖN SÖZ

Süheyl ü Nev-bahâr üzerine günümüze kadar pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların bir kısmında eserin dil yönü incelenmiş bir kısmında ise edebi yönü incelenmiştir. Ancak dil tarihi açısından büyük öneme sahip olan bu eserin günümüz Türkiye Türkçesine aktarılmadığını tespit ettik. Ayrıca bu eksiklikten doğan metnin okuma, anlamlandırma yanlışlıklarının olduğunu ve buna bağlı olarak hazırlanan dizinlerde verilen bazı anlamların metin içindeki bağlama tam olarak uymadığını tespit ettik. Bundan dolayı metni Türkiye Türkçesine aktarırken dizin hazırlama ihtiyacı doğdu. Eserle Türkiye Türkçesini karşılaştırdığımızda bazı kelimelerde anlam bakımından bir kısım değişiklikler olduğunu gördük. Art zamanlı anlam değişmeleri çalışmasının araştırmacı için faydalı olacağını düşündük.

Çalışma Giriş, Metin-Aktarma, Art Zamanlı Anlam Değişmeleri, Sonuç ve Dizin olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır.

Giriş bölümünde yazarın hayatı, eserleri, Süheyl ü Nevbahâr’ın nüshaları, özeti ve eser üzerinde yapılan çalışmalar gibi genel bilgiler işlenmiştir.

Metin-Aktarma bölümünde metni, Cem Dilçin’in iki nüshaya dayanan transkripsiyonlu metnini referans alarak günümüz Türkiye Türkçesine aktardık. Ayrıca metinde okuma sırasında bağlamdan hareketle tespit ettiğimiz ve doğru olarak düşündüğümüz okumaları dipnotlar şeklinde gösterdik. Mesneviyi Türkiye Türkçesine aktarırken olabildiğince metne sadık kaldık. Günümüzde kullanımı devam eden deyim ve atasözlerini değiştirmeden aynen bıraktık. Metin ve aktarmayı iki ayrı sütunda tek sayfa içinde verdik. Karışıklık olmaması için metin ve aktarmada bulunan beyitleri numaralandırdık.

Art Zamanlı Anlam Değişmeleri bölümünde Süheyl ü Nev-bahâr adlı eserin dili ile günümüz Türkiye Türkçesini karşılaştırdık. Çalışmaya eserle ilgili çalışmaları taramakla başladık. Daha sonra metni Türkiye Türkçesine aktardık. Aktarma işini yaptıkça çalışmada metni okuma ve anlamlandırma yanlışlıklarının gittikçe azaldığını gördük. Anlam değişmeleri bölümünde bazı kelimelerin günümüzdeki anlamlarıyla metinde kullanılan anlamlarını karşılaştırarak anlam değişmelerini işledik. Bu

(15)

vii

karşılaştırmaları yaparken başta Türkçe sözlük olmak üzere Tarama sözlüğü, Derleme sözlüğü, Osmanlıca sözlük, Farsça ve Arapça sözlükler, başvuru kaynaklarımız oldu.

Dizinde madde başlarını koyu puntoyla gösterdik. Her sözcüğün temel anlamından sonra ikinci, üçüncü anlamını numaralandırdık. Dizinde bulunan deyimleri alfabetik sıraya göre madde başı yaptık. Ayrıca Özel Adlar Dizini hazırladık.

Bu çalışmanın her aşamasında benden yardımını, desteğini, değerli zamanını esirgemeyen çok kıymetli hocam Prof. Dr. Sadettin Özçelik’e sonsuz şükranlar sunarım. Ayrıca Farsça ve Arapça ibarelerin tercümesinde yardımcı olan değerli hocam Doç. Dr. Halil Çeçen’e, tezle ilgili bir problem olduğunda her zaman beni güler yüzüyle karşılayan Yrd. Doç. Dr. Münir Erten’e teşekkürü bir borç bilirim. Tez yazım ve dizin hazırlama konusunda yardımcı olan Arş. Gör. Resul Özavşar’a ve bu çalışmanın neticelenmesi için emeği geçen diğer hocalarıma ve arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.

(16)

viii

KISALTMALAR

Ar. Arapça

As. Asker, askerî, askerlik astrol. Astroloji bk. Bakınız coğ. Coğrafya DerS Derleme Sözlüğü (2009) den. Denizcilik ed. Edebiyat Far. Farsça

FarTS Farsça Türkçe Sözlük (2008)

gr. Gramer

hlk. Halk ağzı

M Süheyl ü Nevbahâr’ın J. H. Mordtmann nüshası (1925)

mec. Mecaz

Moğ. Moğolca

OTAL Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat (2000)

s. Sayfa

SNEÖ Süheyl ü Nevbahâr’da Eskicil Öğeler (2009) SNÜN Süheyl ü Nevbahâr Üzerine Notlar (1994)

SNÜN E Süheyl ü Nevbahâr Üzerine Notlar’a Birkaç Ekleme (1995)

T. Türkçe TS Türkçe Sözlük (1998) TaS Tarama Sözlüğü (2009) ünl. Ünlem Yun. Yunanca KULLANILAN İŞARETLER

- : Dizinde kökün fiil olduğunu gösterir.

< : Dizinde kelimenin bu şekilden geldiğini gösterir.

→: Metinde kelimenin düzeltilmesi teklif edilen şeklini gösterir. / : Dizinde kelimenin farklı şekilde kullanımını gösterir.

(17)

ix

TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ

ء ǿ ا A, E a,e ب B b پ P p ت ة T t ث Ŝ ŝ ج C c چ Ç ç ح Ĥ ĥ خ Ħ ħ د D d ذ Ź ź ر R r ز Z z ژ J j س S s ش Ş ş ص Ś ś ض Ż Đ ż đ ط Ŧ ŧ ظ Ž ž ع Ǿ غ Ġ ġ ف F f ق Ķ ķ ك K, G, k, g, ŋ ل L l م M m ن N n و V (O, Ö, U, Ü) , v (o, ö, u, ü) ه H (E, A) , h (e, a) ى Y (I, İ) y (ı, i)

-Arapça ve Farsça kelimelerdeki med harfleri şöyle gösterilmiştir: ا Ā, ā

و Ū, ū ى Ī, į, ā

-Farsça “vâv-ı maǾdûle”ler “â”dan önce üst konumda (v) işareti ile gösterilmiştir: ħvāb, ħvān; ħvāce, gibi.

(18)

1

GİRİŞ

1. Hoca Mes’ûd’un Hayatı ve Eserleri

14. yüzyılın önemli şairlerinden biri olan Hoca Mes’ud Türk şiirinin gelişmesine öncülük yapan biridir. Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuâra’da Orhan Bey ve I. Murad devirlerinden bahsederken şair ve Süheyl ü Nevbahâr hakkında kısa bilgi verir. (Kılıç 2010: 184) Ayrıca 14. yüzyıl Germiyan sahasında yetişmiş Şeyhoğlu Sadrüddin Mustafa, Kenzü’l küberâ ve Mehekkü’l ülemâ adlı eserinde Hoca Mesud’un 22 beyti yer almış ve bu beyitlerin başında şair için hoca ve üstat sıfatlarını kullanmıştır.1 Bunun dışında şairin kendi eserlerinden edinilen bilgiler çok sınırlı olduğundan hayatının her yönünü aydınlatacak nitelikte değildir. Şairin hayatı, kendi eserlerinden derlenen bilgilere dayanmaktadır. Mesud, Süheyl ü Nev-bahâr eserinde Sebeb-i Nazm-ı

Tercemân-ı Kitab, Hatm Şüden-i Kitab ve Özr Averden bölümlerinde kendisi, babası,

dedesi ve yeğeni İzzeddin Ahmed hakkında çok sınırlı bilgiler verir. Bunlara benzer bilgiler Ferheng-nâme-i Sa’dî Tercümesinin Sebeb-i tercüme sâhten ve tâ’yin-i târîh bölümünde şair hakkında kısa bilgiler yer alır.2

Hoca Mes’ûd Süheyl ü Nevbahâr’da, Velî ben ki Mes’ûd ibni Ahmedem

Şunun bigi gark olmuşam veh ni’dem (160)

ifadesiyle adının Mesud olduğunu ve babasının adının da Ahmed olduğunu söylemektedir. Hoca Mes’ûd ‘un nereli olduğu veya nerede yaşadığı konusundaki bilgilerin varsayımlardan ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Süheyl ü Nev-bahâr’ın Mordtmann nüshasında geçen,

Yanupdur oda hürmetim hırmeni Görür bilür anlar Cühûd Ermeni

1

Yavuz, Kemal (1991), Şeyhoğlu Kenzü’l Küberâ ve Mehekkü’l Ulemâ (İnceleme -Metin - İndeks), Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara. s.47, 53, 71, 74, 80, 81, 89, 90, 115.

2

Bilge, Kilisli Rıfat - Veled Çelebi (1921-1923), Şeyh Mes’ud bin Osmān, Ferheng-nāme-i Sa’dį Tercümesi, İstanbul.

(19)

2 Ki ben bir yana komışam nâm u neng

Müsülmân ola bana nisbet Fireng (5679, 5680)

beyitlerine dayanarak Hoca Mes’ûd’un adı geçen milletlerin bulunduğu bir bölgede yaşadığı söylenebilir. Dilçin yaptığı araştırmalara dayanarak şairin Germiyan beyliği sınırları içerisinde olmasının akla yakın geldiğini ifade eder. (1991: 12)

Hoca Mes’ûd’un yaşadığı yer gibi yaşadığı dönem de tahminlerden ibarettir. Dilçin, Süheyl ü Nev-bahâr’da yer alan beyitlerden ve Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-şuâra adlı eserinden hareketle Hoca Mes’ûd’un 1300-1370 yılları arasında yaşamış olacağını söyler. (1991: 14)

1. 1. Süheyl ü Nev-bahâr

Eski Anadolu Türkçesi eserlerinden olan Süheyl ü Nev-bahâr mesnevisi, 14. yüzyılda Hoca Mesûd ve yeğeni İzzeddin Ahmed tarafından Farsçadan Türkçeye tercüme edilmiştir. Eserin Türk edebiyatında yazılmış beşeri aşk konulu ilk mesnevi olması yönüyle önemli bir yeri vardır. Ayrıca bu eserin aynı yüzyılda yazılmış mesnevilere göre daha sade bir Türkçeyle yazılması ona büyük bir değer kazandırmıştır. Eser, aruzun fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl kalıbıyla yazılmıştır. Ayrıca içinde değişik vezinlerle yazılmış 14 gazel vardır. Hoca Mes’ûd eserin yazılış serüvenini, ne zaman yazıldığını, adının ne olduğunu Sebeb-i Nazm-ı Tercemân-ı Kitab, Hatm Şüden-i

Kitab ve Özr Averden bölümünde yer yer dile getirmiştir.

Şair mesnevinin aslının Farsça olduğunu, eseri herkesin okuyup anlayabilmesi için Farsçadan Türkçeye çevirdiğini şu beyitlerle ifade etmektedir:

Didügüm kitāb aşnuġı Pârsi

Dilince düzilmiş Hak’uŋ yârîsi (363) Didüm ger ola Tangrı’nuŋ yârîsi Bu kamu hikâyet ki var Pârsi (375) Döne Türki’ye okıya hâs u ‘âm

İnâyet kılursa Hak ola tamâm (376)

Hoca Mesud, eserin ilk bin beyitlik kısmını yeğeni İzzeddin Ahmed’in çevirdiğini geriye kalan kısmını ise kendisinin çevirdiğini şöyle dile getirir:

(20)

3 Hikâyet başından hemîn biŋ beyit Düzetdi didi kalanın sen eyit (351)

Hoca Mes’ûd Süheyl ü Nev-bahâr eserinin asıl adının Kenz’ül Bedâyi (Eşsiz Güzellikler Hazinesi) olduğunu, Süheyl ü Nev-bahâr’ın ise takma isim olduğunu şöyle ifade eder:

Bir ayruhsı hem adı olsun didüm

Pes adını Kenzü’l-Bedāyi’kodum (5621) Adın dimege kimse itmese meyl

Lakab bigidür Nev-bahār u Süheyl (5622)

Hoca Mes’ûd, söz konusu eserin yazılışı sırasında karşılaştığı sıkıntıların tertip ve terkip bilmemesinden değil dilin imkânsızlığından kaynaklandığını, kelime kelime değil de yavan olmasın diye tercümeye bazı eklemeler yaptığını eserin Hatm Şüden-i

Kitab ve Özr bölümünde ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.

Süheyl ü Nevbahâr’ın bilinen iki manzum ve üç mensur nüshası bulunmaktadır. Manzum olanlardan biri Berlin Devlet Kitaplığı (Mordtmann Nüshası) diğeri Dehri

Dilçin Nüshası’dır. Mensur nüshalar ise İstanbul nüshası, Seyfettin Özege nüshası ve

Süleymaniye nüshalarıdır.

Süheyl ü Nevbahâr’ ın Manzum Nüshaları:

a. Berlin Devlet Kitaplığı (Mordtmann Nüshası) : J. H. Mordtmann tarafından bulunan bu nüsha 1925 yılında eser ve müellif hakkında bir ön söz ekiyle tıpkıbasım halinde Almanya’da yayımlanmıştır. 5568 beyit olan bu nüsha 189 yapraktır ve her sayfada 15 satır bulunmaktadır. Yazı okunaklı ve harekeli nesihtir. Başlıklar (62 başlık) Farsçadır. Nüshanın sonunda istinsah tarihi verilmiş ancak müstensih adı belirtilmemiştir. Eser, Farsçadan tercüme olmasına rağmen Mordtmann nüshasının harekeli olması; bu nüshada yer yer şedde, cezim işaretlerinin kullanılması esere Arapça imlanın hâkim olduğunu göstermektedir.

b. Dehri Dilçin Nüshası: Bu nüsha, 1926 yılında Çankırı’da Ahmet Talat (Onay) tarafından bulunmuş daha sonra Dehri Dilçin’e intikal etmiştir. Bu eser, şu an Cem Dilçin’in özel kütüphanesinde bulunmaktadır. Dilçin’in bildirdiğine göre;

(21)

4

Bu nüsha 5278 beyittir. Eser 185 varak, yazı güzel talik ve harekesiz, başlıklar (75 başlık) Farsça ve sarı yaldızdan oluşmaktadır. Aynı şekilde bu nüshadan 12 yaprak kopmuştur. Nüshanın son sayfası kopuk olduğu için istinsah kaydı yoktur. Nüshada 16 minyatür vardır. Bu minyatürlerde çizilen konu ile olayın gelişimi arasında bir paralellik bulunmaktadır. Nüshada minyatürlerin ressamına ilişkin bir kayıt ya da imza bulunmamaktadır. (Dilçin 1991: 33-34)

Dilçin yaptığı araştırma sonucunda Şeyhoğlu Mustafa’nın Süheyl ü Nevbahâr’dan Kenzü’l-Küberâ’ya aldığı beyitlerin diğer iki nüshadan farklı olmasından dolayı eserin kaybolmuş üçüncü bir nüshasının olabileceğini söylemiştir. (Dilçin 1991: 32) Semih Tezcan, Süheyl ü Nevbahâr Üzerine Notlar adlı çalışmasında Cem Dilçin’in bu tahminini doğrulayan ek kanıtlar bularak yazar nüshasından başka en az dört nüshanın mevcut olduğunu söylemektedir. (Tezcan 1994: 3)

Süheyl ü Nevbahâr’ ın Mensur Nüshaları:

a. İstanbul Nüshası: Nüsha; 17 satır, 47 varaktan oluşup harekesiz nesih şeklinde yazılmıştır. İstinsah tarihi 27 Aralık 1730’dur. Müstensih ve müellif kaydı yoktur. Kitabın zahriyesinde “Süheyl ü Nev-bahâr-ı evvel” kaydı vardır. Bu nüsha İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde bulunmaktadır.

Yusuf Tepeli tarafından bu nüsha ve Seyfettin Özege nüshası üzerine bir çalışma yapılmıştır.3

b. Seyfettin Özege Nüshası: Bu nüsha Erzurum Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi Seyfettin Özege Koleksiyonu Yazmalar bölümünde yer almaktadır. Nüsha 13 satır ve 90 yapraktır. Yazmada müellif ve müstensih kaydı yoktur. İstinsah tarihi H. 1173 / M. 1759-1760’tır. Yazmanın zahriyesinde “Haza kitāb-ı Süheyl ü Yemeni cildi evveldir ki naķl ü beyān olunur” kaydı vardır.

c. Süleymaniye Nüshası: Nüsha, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud 4828 numarada bulunmaktadır. Selami Ece tarafından bu nüsha üzerinde çalışma yapılmıştır.4

3

Tepeli, Yusuf (1999), Mensur Süheyl ü Nevbahar (Giriş-Gramer İncelemesi-Metin-Sözlük) Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum.

(22)

5

Eser, Yemen padişahının oğlu Süheyl ile Çin hükümdarının kızı Nevbahâr arasındaki aşkı konu alan ve bu konu etrafında gelişen ilginç maceralar içeren bir aşk hikâyesidir. Süheyl ü Nev-bahâr mesnevisinin olay örgüsü ise şöyledir:

Süheyl ü Nevbahâr Mesnevisi’ nin Özeti: Yemen ülkesinin hükümdarı Bahr’ın çocuğu yoktur. Şah, kendinden sonra tacının ve tahtının başkalarına kalacağından endişeli olduğu için hazinelerini açar, halkına dağıtır ve sonunda halkının duasıyla bir oğlu olur; adını Süheyl koyar. Süheyl her türlü bilgiyi, hüneri öğrenince şah vezirlerine danışıp Süheyl’i tahta geçirir ve kırk hazinesini oğluna bırakır.

Süheyl bir gün babasının hazinelerinin bulunduğu odaları gezerken bir odanın anahtarının kendinde olmadığını fark eder. Bu odanın anahtarının kendine neden verilmediğini merak eder ve babasından habersizce anahtarı alır. Odaya girince orada cennet gibi bir bahçenin olduğunu görür ve hayretler içinde kalır. Süheyl altın bir tahtın üzerinde bulunan içkiden içip mezelerden yer ve tahta oturup orada bulunan kopuzu çalmaya başlar. Ansızın tahtın önünde bulunan havuzda bir kızın kubbedeki resmini görünce ona âşık olur. Kendinden geçip tahttan yere düşer, günlerce bir şey yemez içmez; sürekli ağlar. Bunun kimin resmi olduğu sorulur, sonunda Çin hükümdarının kızı olduğu anlaşılır. Süheyl resmi yapan nakkaşla kızı aramak üzere Çin’e doğru yola çıkar. Süheyl ününün yayılması için yol boyunca karşılaştığı ülkelerin şahına ve halkına çeşitli ihsanlarda bulunarak onları yemeğe davet eder. Aynı şekilde Çin’e vardığında kendini tanıtmak için Çin hükümdarını, askerlerini ve halkını yemeğe davet eder. Bütün şehirde Süheyl’in iyi ahlakı ve cömertliği konuşulur.

Çin hükümdarının kızı Nevbahâr bir gece ulu bir doğanın gökten inip göğsü üzerine konduğunu ve pençesiyle yüreğini yararak onu alıp tekrar havalandığını görür. Kız, korku ile uyanır ve sonra rüyayı dadısına anlatır. Dadısı bu rüyayı, cömert, iyi huylu, güzel yüzlü yüce bir padişahın ona âşık olacağı ve onu aramak için yollara düşeceği biçiminde yorumlar.

Çin hükümdarı ve Süheyl birkaç defa birlikte meclis kurup sohbet ederler. Süheyl’den çok memnun kalan hükümdar Süheyl’in yakınında kalmasını istediği için

4

Ece, Selami (2003), Bekayi, Mensur Süheyl ü Nevbahar (İnceleme-Metin-Sözlük), Aktif Yayınevi, İstanbul.

(23)

6

Süheyl’e kendi şehrinde bir saray yaptırabileceğini söyler. Nakkaş, Nevbahâr’ın sarayına yakın bir yere kısa sürede güzel bir saray yapar. Nevbahâr sarayının damına çıktığında onun aksinin Süheyl’in sarayının içindeki havuz üzerine görünmesini sağlayacak tarzda bir yer yapar. Nevbahâr dama çıktıkça Süheyl onu görür. Bir gün Nevbahâr yardımcılarından birini Süheyl’e gönderip kendisiyle buluşmak istediğini bildirir. Böylece iki sevgili geceleri gizlice buluşmaya başlarlar. Bir süre sonra daha kolay ve daha fazla buluşabilmeleri için yer altına tünel kazarak kendilerine yer altında bir oda yaparlar.

Bir gün Süheyl, Nevbahâr’a anasını babasını özlediğini bu yüzden ülkesine dönmek istediğini söyler. Nevbahâr kendisini de birlikte götürmesini ister. Süheyl Nakkaş aracılığıyla Çin hükümdarından gitmeleri için izin ister ancak hükümdar buna izin vermez. Hükümdar, Süheyl’in ısrarı üzerine bir ay daha kalmaları şartıyla onlara gitmeleri için izin verir. Nevbahâr, Yemenli bir köle kılığına girerek hükümdarın Süheyl şerefine vermiş olduğu ziyafette hizmet eder. Nevbahâr babasına ve iki erkek kardeşine çokça içki içirir ve onları sarhoş eder. Süheyl’e iki at bulup şehrin dışında kendisini beklemesini söyler. Süheyl atları alıp buluşma yerine gider ancak çok yorgun olduğu için orada uyuyakalır.

Çin hükümdarının Saluk adında haydutluk yapan zenci bir düşmanı vardır. Şehrin etrafında dolaşırken uyuyakalan Süheyl’e rastgelir. Saluk, meraka kapılır ve orada beklemeye başlar. Tam o sırada Nevbahâr gelir ve karanlıkta Saluk’u Süheyl zanneder; hiç konuşmadan ata binerek yola koyulurlar. Şafak sökmeye başlayınca yanındakinin Saluk olduğunu fark eden Nevbahâr bir hileyle onu kendinden uzaklaştırır. Bu sırada uyanan Süheyl atların ve Nevbahâr’ın orada olmadığını görür. Nevbahâr’ın başına kötü işler geldiğini düşünerek ağlar ve onu aramak üzere önce şehre gider sonra çöllere düşer.

Bu sırada Çin hükümdarı ve oğulları ayılmış Süheyl ile Nevbahâr’ı yanlarında görmeyince ordu hazırlayıp yola çıkarlar.

Yemen ordusuyla Çin ordusu karşı karşıya gelir, iki ordu arasında şiddetli bir savaş olur. Yemen ordusu yenilir ve Nakkaş esir düşer. Çin hükümdarı Nakkaş’tan olup biteni anlatmasını ister. O da Çin’e gelmelerinin asıl amacının Süheyl’in Nevbahâr’a

(24)

7

duyduğu aşk olduğunu; Süheyl’in Nevbahâr’a kavuşmak için çektiği sıkıntıları anlatır. Çin hükümdarı, Nakkaş ve yanındakidiğer esirleri serbest bırakır. Daha sonra Nakkaş da Süheyl’i aramak üzere yola koyulur.

Saluk’tan kaçan Nevbahâr, günlerce aç susuz çöllerde dolaşır, çeşitli sıkıntılar çeker; sonunda bir deniz kıyısına varır ve orada bir gemi görür. Bu geminin sahibi Yahudi bir tüccardır. Nevbahâr, kılık değiştirir ve gemi sahibine kendisini Çin hükümdarının oğlu olarak tanıtır. Yahudi (Cühûd), Nevbahâr’ı babasının yanına götürmeyi teklif eder. Nevbahâr, gemide kendisi için bir oda yapılması koşuluyla bu öneriyi kabul eder. Gemide bir ay yolculuk yaptıktan sonra Kusta şehrinin bulunduğu adaya gelirler. Kusta şehrinin şahı Talis’in Kaytas adında bir oğlu vardır. Kaytas, gemide tahtanın yarığı arasından Nevbahâr’ı görünce ona âşık olur ve onu satın almak ister. Cühûd Nevbahâr’ın Çin hükümdarının oğlu olduğunu ve onu babasına götürdüğünü söylemesine rağmen inanmaz. Bu konuşmaları duyan Nevbahâr Cühûd’a güzel yüzünü göstererek sırrını açıklar ve ona kaçmayı teklif eder. Bir sabah erkenden gemiyle kaçarlar. Bunların kaçtığını gören Kaytas kendini boğmak üzere denize atlar. Daha sonra Talis, bunların peşine asker yollar ama askerler onları yakalayamazlar.

Yahudi tüccar yolda Nevbahâr’a sırnaşır. Nevbahâr karaya çıkıp yıkandıktan sonra onun isteklerine boyun eğeceğini söyler. Karaya çıkınca otlatmak bahanesiyle atını da yanına alan Nevbahâr bir hile ile kaçmayı düşünmektedir. Tüccarın uykuya daldığını görünce atına binip yola koyulur. Tekrar aç susuz yol aldıktan sonra deniz kıyısında bir yere varır. Burada cinlerin şahının karısı olan Kaytas’ın kız kardeşiyle karşılaşır. Nevbahâr başından geçenleri ona anlatır fakat Kaytas’tan söz etmez. Kız ona iyi davranır ve ona eşsiz değerde iki elmas vererek eşinin yardımıyla ona yol tarif eder.

Türlü sıkıntılardan sonra Tûfân şehrine varır. Şahları ölmüş olan şehir halkı, birbirleriyle kavga içindedir. Bu şehir halkı bir şah arayışı içindedir. O gün yolda karşılaştıkları ilk kişiyi şah yapmayı kararlaştırırlar ve ilk karşılaştıkları kişi Nevbahâr olur; onu şah yaparlar. Nevbahâr’ın yüzü sürekli örtülüdür ve Süheyl’i aklından hiç çıkarmaz. Nevbahâr usta bir nakkaş buldurarak ona sırrını ve yüzündeki peçeyi açar. Şehrin dört kapısına çok güzel dört su havuzu (sakahane) inşa etmesini ve kubbeye de aksi havuza düşecek şekilde kendi resmini yapmasını söyler. Böylece kendisini

(25)

8

tanıyanlardan haberdar olacaktır. Su havuzlarında bulunan resminin önünde ağlayan, hayrete düşüp bayılan olursa onun yanına getirilecektir.

Saluk Nevbahâr’ı arayarak Tûfân şehrine varır. Su havuzuna gelip ağlayıp inlediği için onu yakalayıp Nevbahâr’ın yanına getirirler. Nevbahâr Saluk’u zindana attırır, daha sonra Saluk’tan Süheyl’in hayatta olduğunu öğrenir.

Kaytas babasının öğüdünü dinlemeyerek Nevbahâr’ı aramaya koyulur. Cinlerin şahının karısı olan kız kardeşiyle karşılaşır. Kaytas durumu kız kardeşine anlatınca o da Nevbahâr’la görüştüklerini ve onu Tûfân şehrine doğru yönlendirdiğini söyler. Sonunda Kaytas bir peri yardımıyla Tûfân şehrine varır, havuzda Nevbahâr’ın resmini görür ve durumu anlamak için oraya yerleşir.

Cühûd de türlü sıkıntılar çektikten sonra Tûfân şehrine gelir. Nevbahâr’ın resmini görünce o da ah edip ağlar kendisini yakalayıp Nevbahâr’ın yanına getirirler. Cühûd, Nevbahâr’a başından geçenleri anlatır; Nevbahâr onu sarayda bir odaya yerleştirir.

Süheyl, Nevbahâr’ı aramak üzere yollara düşmüştür. Günlerce yol aldıktan sonra büyük bir kaleye ulaşır. Bu kalenin hâkimi Calus adında biridir. Süheyl, başından geçenleri Calus’a anlatır. Calus Nevbahâr’ın durumunu öğrenebilmek için Çin’e casus gönderir. Casus Nevbahâr’ın Çin’den kaçmış olduğu haberini getirir. Calus bir gün Haveran şehrine giden bir kervanla savaşır. Bu savaşa Süheyl de katılır. Şiddetli mücadele sonunda Süheyl yakalanır, Haveran şahının yanına götürülür. Haveran Şah’ı Süheyl’i ağırlar ve onunla ava çıkar. Avlandıkları sırada deniz kıyısında bir gemi görürler. Süheyl, tüccar kılığındaki Nakkaş’ı görür. Süheyl ve Nakkaş birbirlerine sarılıp ağlaşırlar. Bir süre sonra Nevbahâr’ı aramak üzere şahtan izin ister ve yola koyulurlar. Sonra Yun şehrine varırlar. Bu şehrin hakimi onları casus zannederek zindana attırır. Zindancı onların kaçmasına yardım eder, sonunda Tûfân şehrine varırlar. Süheyl su havuzundaki sureti görünce ah edip bayılır. İkisi de yakalanarak Nevbahâr’ın yanına getirilir. Böylece iki sevgili birbirine kavuşur.

Nevbahâr halkı ve âşıklarını bir meydana toplayarak başından geçenleri anlatır. Saluk, Cühûd, Kaytas ve Süheyl de olanları anlatırlar. Nevbahâr, tahtını Süheyl’e verir.

(26)

9

Nakkaş vezir olur. Saluk’un başı kesildikten sonra Cühûd’a iki yüz kırbaç vurulur. Kaytas’a öğütler verilerek babasının yanına gönderilir. Süheyl ile Nevbahâr yedi gün yedi gece süren düğünden sonra evlenirler. Süheyl; babasına, Çin hükümdarına, Haveran şahına, Calus’a mektup yazarak durumlarını bildirir. Yun şehrinin hükümdarının başı kesilir ve Süheyl Zindancıyı Yun şehrinin hükümdarı yapar.

Süheyl ile Nevbahâr’ın Hümam adında bir erkek çocukları olur. Süheyl’in babası onu yanına çağırınca Süheyl tahtını oğlu Hümam’a bırakarak babasının yanına gider. Babası hastalanınca vasiyeti üzerine Süheyl tahta geçer.

1. 2. Ferheng-nâme-i Sa’di Tercümesi

Eser 755 (1354) yılında yazılmıştır. Bu eser “İran’ın ünlü şairi Şeyh Sa’dî-i Şîrâzî’nin (1213-1292) Bûstân (655/1257) adlı eserinden seçilmiş beyitlerin Türk edebiyatında bilinen il Türkçe manzum çevirisidir. Eser, aslının vezni olan fa’ûlün

fa’ûlün fa’ûlün fa’ûl vezniyle çevrilmiş 1073 beyitlik bir mesnevidir.” (Dilçin, 1991:

23) Eserin toplam beş nüshasının olduğu bilinmektedir. Bu eser Kilisli Muallim Rıfat ve Veled Çelebi tarafından 1924’te İstanbul’da basılmıştır.

2. Süheyl ü Nevbahâr Üzerine Yapılmış Çalışmalar

Bu eser üzerinde günümüze kadar pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaları başlıklar halinde şöyle sıralayabiliriz:

Doktora Tezleri

Banguoğlu, Tahsin (1938), Altosmanische Sprachstudien zu Süheyl ü Nevbahâr, Breslau.

Dilçin, Cem (1991), Süheyl ü Nev-bahâr İnceleme – Metin – Sözlük, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara.

Gaddar, Zeliha (2012), Süheyl ü Nevbahâr’ın Dilbilgisel Özellikleri ve Dizini, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, yayımlanmamış Doktora Tezi, Danışman: Prof. Dr. Hacı Ömer Karpuz.

(27)

10 Yüksek Lisans Tezleri

Akdemir, Yılmaz (2011), Süheyl ü Nevbahâr’ın Gramatikal Dizini, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim dalı, yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Yrd. Doç. Dr. Faruk Gökçe, Diyarbakır. Kardak, Nesibe (1994), Süheyl ü Nevbahâr’da Fiiller, Çukurova Üniversitesi- Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Şükrü Haluk Akalın, Adana.

Ocak, Fatih (2006), Süheyl ü Nevbahâr’daki Kelime Grupları, Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Yrd. Doç. Dr. Sadi H. Nakiboğlu, Niğde.

Lisans Düzeyi Bitirme Tezleri

Ahi, Hatice (1968), Süheyl ü Nev-bahâr ve İndeks (1833-3699. beyitler) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türkiyat Enstitüsü Ktp. No: T-825, İstanbul.

Akman, Ayşe (1969), Süheyl ü Nev-bahâr, Transkripsiyon ve İndeks (1-1832. beyitler) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türkiyat Enstitüsü Ktp. No: T-1042, İstanbul.

Andiç, Hasan İsmail (1979), Hoca Mesud’un Süheyl ü Nev-Bahar’ından Alınan Bir

Bölüm Üzerinde Gramer İncelemesi (1250-1772 arası beyitler) (Basılmamış Mezuniyet

Tezi), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara.

Aydoğan, Ali (1980), Süheyl ü Nev-Bahar (Mensur)-Transkripsiyonlu Metin ve İndeks

(24a-48a sayfaları) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türkiyat Enstitüsü Ktp. No: T-2071, İstanbul. Bilgen, İpek (1980), Süheyl ü Nevbahâr (Metnin Yazıçevirisi, Yazılış ve Dil Özellikleri) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara.

Bingöl, Lale (1978), Süheyl ü Nev-bahâr (Basılmamış Mezuniyet Tezi), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara.

(28)

11

Can, Mehmet (1980), Süheyl ü Nev-bahar (Mensur)-Transkripsiyonlu Metin ve İndeks

(1b-23b sayfaları) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türkiyat Enstitüsü Ktp. No: T-2071, İstanbul. Çal, Fatma (1980), Süheyl ü Nevbahâr (Basılmamış Mezuniyet Tezi) Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara.

Çelik, İhsan (1968), Süheyl ü Nev-bahâr ve İndeks (3700-5669. arası beyitler) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türkiyat Enstitüsü Ktp. No: T-920, İstanbul.

Koç, Hüseyin (1978), Süheyl-ü Nevbahâr (Metin İnceleme-Dizin ve Sözlük) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara.

Şerif, Hüseyin (1937), Mesud bin Ahmed’in Süheyl ü Nevbahâr’ını Tedkik (Eser ve

Müellif, Gramer ve Lugatçe (Basılmamış Mezuniyet Tezi) İstanbul Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Edebiyat Şubesi, Türkiyat Enstitüsü Ktp. No. T-93, İstanbul.

Toydemir, Bayram (1977), Süheyl ü Nevbahâr (Metin Transkripsiyonu, Yazılış ve Dil

Özellikleri) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara.

Tutanak, Ayla (1965), Süheyl ü Nev-bahâr'da Deyimler (1-190. sayfalar) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü, Türkiyat Enstitüsü Ktp. No: T-654, İstanbul.

Ürek, Ülkü (1965), Süheyl ü Nevbahâr’da Deyimler, Birleşik Fiiller, Meşhur Sözler

(191- 378. sayfalar) (Basılmamış Mezuniyet Tezi), İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Türkoloji Bölümü, Türkiyat Enstitüsü Ktp. No: T-666, İstanbul.

Yapılmış Yayımlar

Bilge, Kilisli Rıfat (1928), Süheyl ü Nev-bahâr’a Dair, Türkiyat Mecmuası, C II, s. 401-409, İstanbul.

Cin, Ali (2012), Süheyl ü Nev-bahâr (Kenzü’l- Bedāyį) İnceleme–Metin–Dizin, Eğitim

Yayınevi, Ankara.

Dilçin, Cem (1991), Süheyl ü Nev-bahâr İnceleme–Metin–Sözlük, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara.

(29)

12

Ece, Selami (2003), Bekayi, Mensur Süheyl ü Nevbahâr (İnceleme-Metin-Sözlük), Aktif Yayınevi, İstanbul.

Mordtmann, J. H. (1925), Suheil und Nevbahâr, Romantisches Gedicht des Mes’ûd b. Ahmed (8. Jhdt. d. H.), Hannover.

Süssheim, K. (1927), Suheil und Nevbehār, Romantisches Gedicht des Mesūd b. Ahmed, Orientalistische Literaturzeitung, Nr. 6. s. 507-509

Taş, İbrahim (2009), Süheyl ü Nevbahâr’da Eskicil Öğeler, Palet Yayınları, Konya. Tepeli, Yusuf (1999), Mensur Süheyl ü Nevbahâr (Giriş-Gramer

İncelemesi-Metin-Sözlük) Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum.

Tezcan, Semih (1994), Süheyl ü Nev-bahâr Üzerine Notlar, Simurg Kitapçılık ve Yayıncılık, Ankara.

Tezcan, Semih (1995), “Süheyl ü Nev-bahâr Üzerine Notlara Birkaç Ekleme”, Türk Dilleri Araştırmaları Cilt: 5, Simurg yayınları, s. 239-245, Ankara.

Tezcan, Semih (1995), Mes’ud ve XIV. Yüzyıl Türk Edebiyatı Üzerine Yeni Bilgiler, Türk Dilleri Araştırmaları V s. 65-84 Simurg Kitapçılık ve Yayıncılık, İstanbul.

Tezcan, Semih (2001), Dede Korkut Oğuznameleri Üzerine Notlar, Yapı Kredi yayınları: 1457, İstanbul.

Özçelik, Sadettin (2012), Süheyl ü Nevbahâr Üzerine Düzeltmeler, VIII. Klasik Türk Edebiyatı Sempozyumu’nda (Ali Emiri Hatırasına) Sunulan Yayımlanmamış Bildiri, Diyarbakır.

Özkan, Mustafa (1993), Hoca Mesud Hayatı ve Eserlerine Dair, Türk Dünyası Araştırmaları, sy. 84, s. 183-202, İstanbul.

(30)

13

(31)

14 Bi'smi'llāhi'r-Rahmāni'r-Rahįm 1 TaǾāla'llāh ol pādişah-ı ķadįm

Ki her gündedür işi üzre ledįm Anuŋ buyruġınsuz adılmaz adım Boġazdan aşaġa yudılmaz yudım

Çü cān luŧf-ı ħōnında ŧada ŧadım Dimesün ki ben maǾrifetden yadım Göŋül ehline Ǿışķın eyler nedįm Yemen’de boyadur Süheyl’e edįm

5 Yile emr eylerse kim ide yim Ŧaġı yüŋ bigi ide didim didim Be-cid heybetinden çü ditrer deŋiz Acı aġzı vü uçunupdur beŋiz

Oķur dün ü gün aŋa tesbįĥ mevc Deŋiz üzre oynayıcaķ fevc fevc

Diyilmez niteliġine ĥadd ü cins Bilür her ne kim eyleye cinn ü ins

Anuŋ luŧfı śunǾı bigi bol durur Bu ķullarına zįre kim oldurur

10 Cemįlün celįlün vekįlün mücįr Ķaviyyün ġaniyyün velįyyün naśįr

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla 1 Kâinatın işleri sürekli, ezeli olan

yüce Allah’ın elindedir.

Onun emri olmadan adım atılmaz; canlıların boğazından bir lokma geçmez.

Canın ben bilmekten uzağım dememesi için onun güzellik sofrasından lezzetler tatması gerekir. Senin aşkın (kişiyi) gönül ehline arkadaş yapar; Yemen’de Süheyl’e gün ışığını ulaştırır.

5 O, rüzgâra işaret ederek emrederse, dağı yün gibi didim didim dider. Denizin sürekli titremesi, dalgalanması ve renginin uçması Allah’ın yüceliği karşısında duyduğu korkudur.

Dalgalar, deniz üzerinde bölük bölük hareket edince onu gece gündüz tesbih eder.

Onun mahiyetine sınır yoktur. O, cinlerin ve insanların ne yaptıklarından haberdardır.

Onun lutfu, eserleri gibi boldur çünkü kulları için her şeyi vücuda getirir.

10 Güzel, yüce, kendisine güvenle dayanılabilecek olan, imdada yetişen kudretli, sonsuz zenginlik kaynağı olan, her şeye sahip olan yardımcı olandır.

(32)

15 Ĥafįžün ĥasįbün ĥamįdün ĥakįm

ǾAzįzün Ǿaŧūfun Ǿažįmün Ǿalįm

SemįǾun mücįbün ĥalįmün śabūr RefįǾun raķįbün kerįmün ġafūr

Ferāzende-i encüm-i besbülend Nevāzende-i merdüm-i müstemend

Berārende-i āsümān-ı ref įc Nigārende-i naķşhā-yı bedįc

15 Lehu'l-ĥevlu ve'l-ķuvvetü'l-kāmile Lehu'ŧ-ŧavlu ve'l-ķudretü'ş-şāmile Huźā-yı semāvāt [u] hem arż ūst Güzārende-i ĥācet ü farż ūst

Śuçın cāśį olanlaruŋ yoyan ol Dirilden ü öldüren ü ķoyan ol Ulaşmamış iken daħı ķāfa nūn Yaratdı cihānı eyledi dün ü gün

Ŧurutdı direksüz yüce gökleri Dürütdi niçe cinn ü ins ü peri

20 Yüridür yazı ķış śovuġın sürüp Yüridür ķuru gövdeye cān virüp Ķamu cānluya ol virür āleti İŋen ŧaŋ durur aŋla bu ĥāleti

c

İnāyet çü Ǿām eyledi luŧf-ı Ĥaķ Bu her birisi nitesi boldı baķ

Tek koruyucu, her insanı hesaba çekerek yaptığının karşılığını veren, övgüye en çok layık olan, mutlak hüküm veren, en değerli, sevgisi olup çok yüce ve her şeyi bilendir. İşiten, ona yalvaranların isteklerine cevap veren, nezaket sahibi, çok sabırlı olan, yücelten, görüp gözeten, cömert ve günahları affedendir. Çok yüksekte bulunan yıldızları yücelten, çaresiz kişilerin gönüllerini okşayan odur.

Yüksekte bulunan gökyüzünü yücelten ve onu güzel nakşıyla nakşeden odur.

15 Kuvvet ve kudret sahibi, her şeyi kuvvet ve kudretiyle kuşatan odur. Gökyüzünün ve yeryüzünün yaratıcısı odur. İhtiyaçları ve farz olan şeyleri yerine getirir.

Günahkârların suçunu silen, onları dirilten, öldüren ve bırakan odur. Nûn harfi, kâf harfine daha ulaşmamışken (ol emri daha gerçekleşmeden) dünyayı yoktan var edip gece ve gündüzü yarattı.

Yüce gökleri direksiz olarak durdurdu; birçok cin, insan ve periyi yarattı.

20 Kış soğuğunu gönderip yazı getirir; kuru gövdeye can verip onu yaşatır.

Bütün canlıları donatan odur. Anlayıp düşünen için bu durum çok hayret vericidir.

Allah’ın lutfu, yardımı herkes içindir; bunların her birinin nasıl olduğunu gör!

(33)

16 Kemend ılan u ķurtsa sürigü1

Balıķ cevşen ü sivrisiŋek süŋü Örümcek ŧuzaġ u aru nįşter Ki dürtincegez şişirür çün batar 25 Görürsin ħilāf işbu macnįde yoķ Ki yengeç ŧutar ħışt atar kirpi oķ

Şu caķreb ki hem zaħm birķaç urur Bayıķ ķorħuban cānını ķaçurur

Ķocınur yacanur cānıdur cazĮz Ķamusına her nite kim siz ü biz

Ne kim var cihanda güzāfın degül Gül-istānda bülbül budaġında gül

Yüriyen sürinen yügüren uçan Görinen yavınan çapınan ķaçan 30 İri vü uşaġ u cazįz ü źelįl

Anuŋ śunǾına her biridür delįl Yiri vü gögi güneşi vü ayı Düzetdi biri birisinden eyi Bezer gökyüzin gice ılduz ile Münevver ķılur yiri gündüz ile Bu ķamusını nice yaratdı gör Ki her nesneyi yirlü yirinde ķor Göŋülde heves gözde nūr tende cān Deride ŧamar ŧamar içinde ķan

35 Anuŋ niteligin bilimedi caķl Dürişdi vü çāre bulımadı caķl Hemįn çāre oldur ki fermān olup İşine vü śunǾına ĥayrān ķalup

Yılan kement, kurt sürgü, balık zırh ve sivrisinek mızraktır.

Örümcek tuzak ve arı neşterdir. Dürtünce şişirir, çünkü batar.

25 Sen de görüyorsun ki bu manada yalan yoktur; yengeç mızrak tutar, kirpi ise ok atar.

Şu akrep birkaç defa vurarak yara oluşturur; kuşkusuz korkunca o canını kurtarır.

Sizin, bizim bütün herkesin korkup çekindiği can azizdir.

Ne gül bahçesinde bülbül ne de budağında gül, dünyada her ne varsa boşuna değildir.

29-30 Yürüyen, sürünen, koşan, uçan, görünen, görünmeyen, hızlı yürüyen, kaçan; büyük küçük, yüce ve aşağı olan her şey onun sanatına bir delildir.

Yeri ve göğü, güneşi ve ayı, birini diğerinden daha iyi düzenledi.

Gece, gökyüzünü yıldız ile bezeyip yeri gündüz ile nurlandırır.

Bunun tamamını nasıl yarattığını gör! Her şeyi yerli yerine bırakır. Gönülde arzu, gözde nur, tende can, vücutta damar, damarda kan (yaratır).

35 Akıl çabaladı ama onun özelliklerini bilemedi, bu duruma çare bulamadı. Onun buyruğu olan işine ve sanatına hayran kalmak tek çaredir.

1

(34)

17 Kimüŋ uśśı var ise hįç dınmaya

Ŧarıħmaya buşmaya incinmeye

Ki her nesnenüŋ yigregin ol bilür Ķamu derde dermānını ol ķılur Delim dürlü ķudretler uş gösterür Ne ŧaŋ gizler ü hem ne ħoş gösterür

40 Deŋizde śadefler ki bisler güher Dikendeki güller ki gökcek ķoħar

Havādaġı ķuşlar deŋizde yüzen Balıķlar ķamu eylemişler düzen

Yabandaġı her dürlüden cānavar Ne ĥācet dimek her ne kim cānı var Anuŋ rızķıyıla olurlar diri

Aŋa dürlü tesbįh oķur her biri

Anı bir bilürler ŧaparlar aŋa Dutar yönini ķamu andın yaŋa 45 Ķamu nesneden cilmi āgāhdur Anuŋ ism-i źātı ħoź Allāh'dur Göŋüllerden endįşeler geçmedin Kişi söze aġzın henüz açmadın Ķamusını ol bilür ü işidür Ki görmek işitmek anuŋ işidür

Ķarınca ayaġın ķara dün için Ķaya üzre baśa öŋin yā ķıçın Nite baśduġın bilür aŋlar izin İşidür bilür ķanda dutsa yüzin 50 Kişi neyledügin nite bilmez ol Bilür lįk rüsvāy anı ķılmaz ol

Kimin aklı varsa hiç aldırmasın, sıkılmasın, öfkelenmesin, incinmesin.

Her şeyin en iyisini o bilir, bütün dertlere şifa verir.

Çeşit çeşit kudretleri böyle gösterir. Hayret edilecek çok şeyi gizler ve onları ne kadar güzel gösterir. 40 Denizde inci kabukları mücevherleri

beslerken, dikenler arasındaki güller ise hoş kokar.

Havadaki kuşlar, denizde yüzen balıkların tamamı bir düzen oluşturmuştur.

Yaban hayattaki her türlü canlıyı saymaya ne hacet, hepsinin canı var. Onun rızkıyla yaşamlarını devam ettirirler; her biri ona çeşitli dualar okur.

Herkes yönünü ona doğru çevirerek Allah’ı birleyerek ona taparlar. 45 Her şeyden onun haberi vardır; onun

zatının ismi kendisi Allah’dır.

Gönüllerden vesveseler geçmeden, bir kişi konuşmak için daha ağzını açmadan her şeyi o bilir ve işitir; çünkü her şeyi görmek ve işitmek onun işidir.

Karanlık gece içinde karınca, ayağını önüne veya gerisine, kayaya bastığında onun nasıl bastığını bilir, izini anlar, yüzünü her nereye çevirirse işitir, bilir.

50 Kişinin neler yaptığını nasıl bilmez! Bilir fakat onu açığa çıkarmaz.

(35)

18 Üyez uçıcaķ ķanadınuŋ ünin

İşidür bilür nire dutsa yönin

Ne śanursın ol bilmeye mi seni Ki neylersin uśśuŋ u caķluŋ ķanı Dilerdi ki birligini bildüre Yiri gögi cilmiyile ŧoldura Yili vü śuyı ŧopraġı vü odı Ķarışdurdı vü adın Ādem ķodı 55 Aŋa caķl u cān virdi vü ĥiss ü hem

Daħı cilm ü temyįz ü idrāk ü fehm Ki her nesnede eyüyi yavuzı Bile çünki caķl ola ķılavuzı Vara ŧoġrı yol egriye śapmaya Duta ĥaķķı vü bāŧıla ŧapmaya Zihį raĥmeti öküş ü luŧfı çoķ Ki her nesne ķatında var caczi yoķ Zihį ķudret issi nider ķoldaşı Zihį ĥikmet issi nider yoldaşı

60 Anuŋ ķudreti bitürür uzadur Anuŋ ĥikmeti baturur düzedür Aġaçdan yimiş su içinden ķamış Ķamışdan şeker ŧopraħından gümiş

Bahār olıcaķ taŋla gözüŋi aç Çalap raĥmetin ŧaŋla yüzüŋe saç

Bu ölmiş yiri gör nite dirilür Ŧaġılmış iken nicesi dirilür

Sivrisinek uçunca kanadının sesini işitir, yönünü nereye çevireceğini bilir.

Seni tanımadığını mı düşünüyorsun? Neylersin! Aklın bunu idrak edemez ki!

Onun arzusu; birliğini bildirip yeri ve göğü ilmiyle doldurmaktır.

Rüzgârı ve suyu, toprağı ve ateşi karıştırıp adını Âdem koydu.

55 Ona hem akıl, can ve his hem de ilim ile iyiyi kötüden ayırmak için idrak ve anlayış verdi.

Kişi; her şeyde iyiyi kötüyü ayırmayı bilir çünkü akıl kişiye kılavuzluk yapar.

Kişinin doğru yola erişip kötü yola sapmaması, Hakkı tutup batıla tapmaması için çok güzel rahmeti ve iyiliği vardır. Her şey onun huzurundadır; zayıf ve aciz değildir. Güzel kudret sahibinin dostu ne yapması gerekir, güzel hikmet sahibinin dostu ne yapması gerekir! 60 Kudreti tamamlayıcı, yetiştiricidir;

hikmeti batırıcı, düzelticidir.

Ağaçtan meyve ve su içinden kamış, kamıştan şeker, toprağından gümüş yaratan odur.

Bahar olunca hayret ederek gözünü aç! Allah’ın rahmetini hayranlıkla yüzüne saç!

Bu ölmüş yerin nasıl dirildiğini gör! Bu yer dağılmışken bunun nasıl bir araya geldiğini gör!

(36)

19 Ŧutar yiryüzin dürlü dürlü çiçek

Dökilür girü mevsümi geçicek 65 Anuŋ emri fį'l-ĥāl irincedür

Ķamu işleri yirlü yirincedür Bir arada ķızıl gül ile diken Bitüren girü anı yire döken Anuŋ buyruġıdur ve ger ni gülef Zihį ĥayf kim olayıdı telef Telef olmaz ol ħoź çü ķalur śuyı Ķoħusınuŋ aślā kesilmez śoyı2 Daħı hükmi nite revān olduġı Ķamu Ǿāciz ol ĥükmine ķalduġı 70 Göŋül gözüyile görüp aŋlaġıl

İki nesnede ķudretin ŧaŋlaġıl

Güneş ķızġun olduķda bur diyicek Bulıt savılur demde ķur diyicek

Siŋek zinde fįlüŋ ķulaġın burar Havā ķavs-i ķuzaĥ yasını ķurar Ķamu nesnede pes anuŋdur dilek Zi-taħte'ŝ- ŝerā tā-be-evc-i felek

Ne kim anı caķl aŋlar u göz görür Anuŋ birliġine ŧanuķlıķ virür

75 Yil aġaçdan indürmeye yapraġı Śavurmaya hem bir avuç ŧopraġı Meger buyruġı anuŋ ola vü pes Yile daħı oldur buyuran ki es Aŋa śıġınup buldı umu uman Yanar od içinde gül ü yāsemen

Hem andan yaŋa ķaçana virdi ol Deriŋ śu içinden yazı bigi yol

Yeryüzü çeşit çeşit çiçekle kaplanır; mevsimi geçince tekrar dökülür. 65 Onun emri hemen olur; bütün işleri

yerli yerincedir.

Kızıl gül ile dikeni bir arada yetiştiren ve onu tekrar döken onun buyruğudur. Öyle olmasaydı güzel kokulu gül ne kadar yazık, yok olup giderdi.

Kendi suyu kaldığı için o yok olmaz; onun kokusunun izi asla kesilmez. 69-70 Aynı zamanda onun emirlerinin nasıl

hemen gerçekleştiğini, herkesin bu durumda aciz kaldığını gönül gözüyle görüp anla! İki şeyde onun kudretine, azametine hayran ol! Ortalık çok ısındığında ona gölgelik yap; bulut dağıldığında toplan (çadır kur) deyince

Sinek; güçlü filin kulağını kıvırır, hava ise gökkuşağının yayını gerer. Yer altından, feleklerin ötesine kadar her şeyde onun isteği gerçekleşir. Hangi akıl onu anlar ve göz görürse onun birliğine şahadette bulunur! 75-76 Rüzgâr ağaçtan yaprağı indiremez

hem bir avuç toprağı savuramaz sadece onun emri olur ve sonuç olarak rüzgâra esmesi için emir veren odur.

Ona sığınanların arzuları yerine geldi; gül ve yasemin (aynı) ateş içinde yanar.

Onun tarafına koşana derin su içinden dümdüz ova gibi yol çıkardı.

2

(37)

20 Anuŋ emriyile şu sivrisiŋek

Kim anda ne ķuvvet var u ne eŋek 80 Bilürsin ki Nemrūd’ı ķahr eyledi

Aŋa ŧatlu dirliġi zehr eyledi Anuŋ emriyile ķuşanur ķuşaķ Ķarınca ne var olduġiçün uşaķ

İşitdüŋ Süleymān’ı ol ŧoyladı Anuŋ ile ķaç dürlü baĥŝ eyledi

Bayıķ bil ki ķuvvet viren ol durur Gerekse dirildür gerek öldürür Eyā dacvį iden ki vardur bilüm Gözüm görür [ü] uşda söyler dilüm

85 Ādem oġlısın Tangrı'yı birlegil Degülsin ŧaş andan yaŋa bir egil

Ki ŧaġlar arasında vü mįşede Budaķlarda fikr ile endįşede

Anı bir bilür aślan ile geyik Aŋa źikr ider ķumrį vü ügeyik Senüŋ kim dilüŋ var u bilüŋ bile Anı aŋmaz iseŋ revā mı ola Yaratdı seni ķulluġın itmege Degül ġāfilin gelmege gitmege

90 Ķoyup caķluŋı nefsüŋe uymaġıl Gozüŋ göre cānuŋ oda atmaġıl Müsülmānlıķ işin ilerü getür Müsülmān olıgör ferāġat ötür SaǾādet anuŋ kim Müsülmān ola Hidāyet bulup ehl-i įmān ola

79-80 Kuvveti ve çene kemiği olmamasına rağmen bu sivrisinek onun emriyle bilirsin ki Nemrûd’u helak etti, ona tatlı hayatı zehir etti.

Onun emriyle bir iş yapmaya hazırlanılır. Karınca küçük olduğu için şaşılacak ne var?

İşittin, Süleyman’ı o ağırladı, yedirip içirdi; onunla türlü türlü şeyler konuştu.

Kuşkusuz bil ki kuvvet veren odur; ister diriltir ister öldürür.

Ey insanlar! Meseleden bilgim vardır; gözüm görür ve işte konuşma gücüm vardır.

85 Sen Âdemoğlusun, Allah’ın birliğine tanıklık et! Taş (gibi cansız, sert cisim) değilsin, ona doğru eğil! İster meşelik yer olsun ister dağlar arasında olsun dalların arasında onu düşün!

Aslan ve geyik yalnız onu tanır; kumru ve üveyik onu anar.

Senin dilin var ve aklın onu tanırken onu anmazsan uygun olur mu? Seni, kulluk yapman için yarattı; hiçbir şeyden habersizce gelip gitmen için değil!

90 Aklını kaybedip nefsine uyma; göz göre göre canını ateşe atma!

Müslümanlığa öncelik ver; Müslüman olup her şeyden vazgeç! Müslüman olan hidayet bulup mutlu, huzur içinde iman sahibi olur.

(38)

21 Müsülmānlıġun şarŧı ol kim dilüŋ Senüŋ ola ĥükmüŋde daħı elüŋ Müsülmānlar incinmeyeler müdām Elüŋden dilüŋden senüŋ ve-s-selām

95 Ger incitmiş olsaŋ düzeltmek gerek Peşįmān olup tevbe itmek gerek

Çalap raĥmetine ola müstaĥiķ Kişi kim işidür kem-āzārlıķ

Ne ādem ola kim kişi ħāŧırın Bugün incidüben utana yarın Śafā istegil ŧutma göŋülde çirk Çalap birliġine revā görme şirk

Eger Ǿitįķāduŋ olursa arı Vara Ĥaķ ķatında işüŋ ileri 100 Ve ger yürür iseŋ bu ciśyān yolın

Yüri śoŋra śaçuŋ śaķaluŋ yolın

Ne ĥāśıl kişiden ki cāśį ola Ŧamudan nitesi ħalāśı bula Çü Ǿiśyānı ķoyup ķul ola muŧįǾ Ķıyāmetde aŋa bulına şefįǾ

Fį-NaǾti'r-Resūl ǾAleyhi's-selām Muĥammed kim ol sırr-ı levlākdür Ķadem baśduġı farķ-ı eflākdür

Beşįrün nezįrün mekįnün emįn Şefįcü'l-verā raĥmetü'l-cālemįn

Elinin ve dilinin senin emrinde olması Müslümanlığın şartıdır. Müslümanlar sürekli senin elinden ve dilinden incinmesinler. İşte o kadar!

95 Birini incitmişsen bu durumu düzeltmek; (bu durumdan) pişman olup tövbe etmek gerekir.

İnsanın, zararsız söz işittiğinde, Allah’ın rahmetine layık olması gerekir.

Hangi insan, bir kişinin gönlünü bugün incitirse yarın utanmalıdır. Gönül şenliği iste, gönlünde kötülük tutma! Allah’ın birliğine şirki layık görme!

İnancın saf, temiz olursa Allah’ın huzurunda işin rast gider.

100 Ve bu yanlış yolda yürürsen sonra üzüntüden saçını ve sakalını yolarsın.

İsyankâr olanın kazancı ne olacak ki, cehennemden başka kurtuluşu yok. Kul isyanı bırakıp itaat edince kıyamet günü ona şefaat eden bulunur.

Hz. Muhammed İçin Naat

Hz. Muhammed ki o yaratılışın sırrıdır; adım attığı yer feleklerin ötesidir.

Müjdeleyici, gözetleyici, iktidar sahibi, güvenilir, yaratılmışların şefaatçisi, âlemlere rahmettir.

(39)

22 105 Yüzi gökcek ü ŧatlu dili faśįĥ

Yūsuf’dan daħı görk içinde meliĥ

Güneş alnına vü ķaşına hilāl Ķul oldı vü aġzı yarına zülāl

Anuŋ muǾcizātlarınuŋ ĥaddi yoħ Ne ĥācet kim eyleyeven sözi çoħ

İşāret idicek ŧolu aya ol

Ki ben her ne kim dir isem anda ol İşitdi bilür ķamu yoħsul u bay İki pāre bir demde olduġın ay

110 Çalap Tangrı aŋa ĥabįbüm didi Adın kendü adıyla ķoşa ķodı Güneş ŧoġduġı yirden aŋa degin Ki girü batar üşte ŧutdı yolın

Anuŋ ĥükmi vü şerǾi vü buyruġı Ne var ise oldur nedür ayruġı

Müşerrefdür adıyıla şarķ u ġarb Müsellemdür emriyile śulĥ u ĥarb

Ķamu pādişāhlar işiginde ķul Ĥiŧāb aŋa Ĥaķ’dan olup idi ķul

115 Ki söyle vü cālemde bildür beni Viribidüm anuŋ içün uş seni Ķamu halķı ŧoġru yola ündegil Benem ŧoġru vü Tangrı birdür digil

Kim inanuban uyar ise saŋa Benüm raĥmetüm ola andın yaŋa

105 Yüzü güzel ve tatlı dili ise düzgün, güzellik yönünden Yusuf’tan daha güzeldir.

Güneş alnına, hilâl kaşına ve tatlı hoş su ise ağız suyuna kul, hizmetkâr oldu.

Onun mucizelerinin sınırı yok; bu durum hakkında çok söz söylemeye hacet yok.

O, dolunaya işaret edince ben her ne dersem o anda ol, dedi.

Dolunayın bir anda iki parça olduğunu bütün zengin ve fakir herkes işitti, (bundan) haberdar oldu. 110 Yüce Allah ona sevdiğim, dedi.

Adını kendi adıyla birlikte söyledi. Güneş doğduğu ve tekrar battığı sürece o, (Allah’ın göstermiş olduğu) yoldan gider.

Onun emri, şeriatı ve buyrukları ne ise odur. Bunlardan başka bir şey yoktur.

Doğu ve Batı adıyla şereflendirilir; savaş ve barışın emriyle olduğu herekesçe kabul edilir.

Bütün padişahlar onun eşiğinde kuldu; açıkla hitabı, ona Allah’tan gelmişti.

115 Söyle, beni âlemde tanıtıp anlatman için işte seni gönderdim.

Doğru olan benim! Allah birdir diyerek bütün halkı doğru yola davet et!

Sana kim inanıp tabi olursa benim rahmetim onun yanında olacaktır.

(40)

23 İnanmayuban kimse çevürse yüz

Ķılıç ŧartup anuŋ derisini yüz Ne kim oldı buyruħ bitürdi tamām Ķamusın yirine getürdi tamām 120 Bir ol ķaldıyıdı ki Ĥaķ ĥażretin

Göze göz göre isteye devletin

Ki Mūsā kelįmu'llāh öküş zamān Dürişdi vü işitdi kim len-terān

Zihį gör ne ħoş düşdügin ittifaķ Ki bir gice Ĥaķ’dan irişdi Burāķ

Anuŋçün ki bine vü göge aġa Anuŋ vaśfı ħoź caķla nite śıġa Şoloħ dem revān bindi sürdi hemįn Rikābındadı CebreǾįl-i emįn

125 Yanımdan hįç ayrılmadı CebreǾįl Ki müştāķ idi görmege bunca yıl

Giderdi yüzin ŧutuban Allāh’a Çü irişdi kim sidretü'l-müntehā Görindi irişicek aŋa degin Gör imdi kim ol nice dirdi ögin

Didi kim eyā ħātimü'l-enbiyā Ķamu şeh-süvārlar ŧapuŋda yaya

Tevaķķuf ben uş bunda ķılurvanın Yaķın varur isem yaķılurvanın 130 İlerü geçemezvenin bir ķarış

Beni ķo vü Ĥaķ nūrına var ķarış

Sana inanmayıp geri dönen olursa, kılıç çekip onun derisini yüz!

Her ne emrettiyse hepsini yerine getirerek tamamladı.

120 Sadece Hazret-i Allah’ı doğrudan görme talihi, mutluluk isteği kalmıştı.

Hz. Musa Kelimullah çok zaman gayret etti;(Sen) beni görmeyeceksin sözünü işitti.

Bir gece Allah’tan Burak geldiği için bu karşılaşmanın ne kadar hoş olduğunu gör!

Onun için Burak’a binip göğe yükseldi; onun nitelikleri akla nasıl sığar!

O anda Burak’a bindi ve hemen onu yürüttü; güvenilir olan Cebrâil ise onun huzurundaydı.

125 Bunca yıl onu görmeye özlem duyduğu için Cebrâil onun yanından hiç ayrılmadı.

Allah’a yönelip gidince Sidretü’l- Münteha’ya erişti.

Cebrail gidecekleri yere kadar ona göründü; aklını başına nasıl topladığını şimdi gör!

Ey Enbiyaların sonuncusu (Hz. Muhammed) ünlü at binicilerin tamamı senin huzurunda yayadır, dedi.

Ben işte burada duracağım; yaklaşırsam yanarım.

130 Bir karış ileri geçemem, beni bırak ve sen Allah’ın nuruna karış, git.

(41)

24 Ne kim dileyesin olısar ķabūl

Girü dönicek beni ķullıħda bul Göŋüldi ol arada ķodı anı Neler gördügin dimege dil ķanı

Delim dürlü perdeleri geçdi ol Niçe baġlu ķapuları açdı ol Bölük bölük ü śaf śaf u cavķ cavķ Feriştehler andan bulurlardı źevķ 135 Ķılurlardı dürlü duǾālar aŋa

Ķalurlardı yüzin görüben ŧaŋa

Oķurlar idi anı çepçevredin Ne baħtulu ol kim oķuya adın

Śoŋ ucı ķadem baśdı carş üstine Ne cizzet ki ķıldı Çalap dostına Ayaġı tozın sürme idindi carş Yüzin naclini altına itdi ferş

Yaķıncaķ nice bulduġını Ĥaķ’ı Gerek bilesin Ķābe ķavseyni oķı

140 Niçe sır kelecisi söylendi bol Arada anı Ĥaķ bilür daħı ol

Kişi fikri aŋa nite irişür

Ne var caķl eger ķavzanur dürişür

Zihį Tangrı’nuŋ sevgülü dostı Daħı kişi aŋa nite ustı

Ne dilersen kabul edilecek, geri dönünce beni hizmetinde göreceksin. Orada yüzünü çevirip onu bıraktı; neler gördüğünü anlatmaya yarayacak dil hani, nerede?

O, çeşit çeşit engelleri geçti; pek çok kilitli, kapalı kapıları açtı.

Bölük bölük, saf saf ve küme küme melekler ondan hoşnut olurlardı. 135 Ona çeşitli dualar ederlerdi; yüzünü

görünce şaşırıp kalırlardı.

Her taraftan onu davet ederlerdi; onun adını okuyan ne kadar bahtlıydı.

Sonunda arş üstüne adım attı, yürüdü. Allah, dostuna çokça saygı gösterdi.

Dokuzuncu kat gök onun ayağının tozunu kendine sürme edindi; yeryüzü onun ayağının altında yayıldı.

Allah’ı çok yakından nasıl gördüğünü anlamak istersen Allah’a iki yay boyu yaklaşmanın ne olduğunu öğrenmelisin.

140 Bu sırrı açıklamak için pek çok söz söylendi ama orada olanları sadece Allah ve o bilir.

Akıl çabalayıp kavramaya çalışırsa bunda şaşılacak ne var? İnsan aklı, o olayın nasıl olduğunu anlayabilir mi?

Ne hoş, Allah’ın sevgili dostudur; insan onu başka (biriyle) nasıl mukayese eder?

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

萬芳醫院肥胖防治中心 10 周年,推動「健康減重 100 噸」活動! 萬芳醫院為響應台北市政府衛生局舉辦「健康減重

yani bitki patolojisi alanında uzmanlaşmış bilim insanları yani bitki doktorları bitki hastalıklarına neden olan patojenleri, ko- nukçu bitkileri, hastalığın gelişimine

Hasan Rifat Bey'in torunu, Şamili Rifat Bey'in kızı Zeynep Hanım’ın Celile Hanım tarafından yapılmış pastel portresi (karşıda zeminde).. Zeynep Hanım'ın eşi

D Yazar Bilginer, Üsküdar Musahipzade Celal Tiyatrosünda sergilenen oyunun baş kahramanı Şefik Bey’i, hayatı kıskançlık mücadelesi üzerine kurulmuş biri

Öntest-sonteste dayalı kontrol gruplu araştırma desenin benimsendiği çalışmada, araş- tırmacılar tarafından geliştirilen kelime testi uygun örneklem yoluyla belirlenmiş deney

milyon arasında olduğu ve yakın­ da başlanarak bir buçuk sene i- çinde binanın hazır edileceği bil­ diriliyor.. Yer ise, malûm olduğu veçhile, Taksimle

Sultan Murat'a ait altın üzerine mücevher işlemeli şaheser Kuran-ı Kerîm kapağı, Sultan Aziz' in şehzadesi Mahmut Celâleddin'in çocukluğuna ait üzeri