• Sonuç bulunamadı

Bitkiler de Hastalanır, Strese Girer ama Direnir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bitkiler de Hastalanır, Strese Girer ama Direnir"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bitkiler de

Hastalanır,

Strese Girer

ama Direnir

Bitki Patolojisi

ve Bağışıklık Sistemi

(2)

>>>

Hayatın devamlılığı yeşil bitkilere

ve onlardan elde edilen ürünlere bağlıdır.

Bitkisel üretimde meydana gelebilecek ciddi

kesintiler yaşamın kendisini

tehdit eder. Tıpkı insanlar gibi bitkiler de

birtakım etmenler nedeniyle hastalanır

ve strese girer. Bu etmenler yabancı otlar,

parazit bitkiler, fungus, bakteri, virüs, viroid,

fitoplazma, protozoa, nematod gibi canlı

organizmalar yani bitki patojenleri olabildiği

gibi su, sıcaklık, ışık, besin yetersizliği,

kuraklık, topraktaki aşırı tuzluluk gibi birtakım

çevresel faktörler de olabilir. Bitkilerin

yetiştirildiği ortamda

yani toprakta her daim saldırıya

hazır bekleyen patojenlerin yanı sıra hava,

su ve taşıyıcı böcekler yoluyla bitkiden bitkiye

bulaşabilen mikroorganizmalar da

bitkilerin hastalanmasına neden olur.

Bazı bitkiler patojenlere karşı koyamadıkları

için hastalanır, büyümeleri yavaşlar,

çoğu zaman durur ve verim azalır.

Bazen de bitkiler patojen saldırılarından

ve çevresel stres faktörlerinden

kendilerini koruyabilmek için etkili savunma

mekanizmaları geliştirerek hastalığın

ilerlemesini durdurup

yaşamaya devam eder.

B

ahçe işleriyle ve bitkilerle

uğra-şan herkes yetiştirdiği bitkilerin çiçek veya meyve vermesini arzu eder. Bazılarımız bitkilerine ve çiçekle-rine çok düşkündür, onlarla sohbet eder, hergün gelişimini gözler, çiçek açması veya meyve vermesi için gözünün içine bakar. Zaman zaman o çok sevdiğimiz bitkiler ister saksıda olsun, isterse tar-lada, bağda ya da bahçede, boyunlarını büküp solmaya başlar ve daha biz ne ol-duğunu anlayamadan da ölürler. Hasta olduğunuz zamanları bir hatırlayın. Biz-ler de kendimizi iyi hissetmediğimizde

birtakım belirtiler gösteririz. Başımız ve vücudumuz ağrır, kendimizi yorgun hissederiz, hapşırmaya veya öksürmeye başlarız, burnumuz akar, ateşimiz çıkar. Hastalıktan kurtulmak için de doktora gideriz, ilaç alırız, dinleniriz ve bolca sıvı gıda alırız. Bir daha hastalanmamak için de elimizden geldiğince koruyucu ted-birler alırız, ellerimizi sık sık yıkarız, bes-lenmemize dikkat ederiz yani bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye gayret ederiz. Hastalanmanın yanı sıra zaman zaman stresle de baş etmek durumunda kalabi-liriz. Böyle zamanlarda da spor yaparız ya da birileriyle konuşur, rahatlarız. Peki ya bitkiler nasıl hastalanır? Hastalanınca ne tür belirtiler gösterirler? Strese maruz kaldıklarında bu durumu nasıl atlatırlar? Onların da gidebilecekleri bitki doktorla-rı var mıdır? Alabilecekleri ilaçlar, teda-viler ya da koruyucu tedbirler? Bitkilerin hastalıklarla ve stresle savaşacak bir bağı-şıklık sistemi bulunur mu? Evet, tıpkı in-sanlar gibi bitkiler de gözle görülmeyen birtakım mikroorganizmaların meydana getirdiği enfeksiyonlar neticesinde ya da çevresel faktörler nedeniyle hastalanır ve strese girer. Bitkiler de hastalanınca birtakım belirtiler gösterir. Bazı bitkiler enfeksiyonlara ve strese karşı direnç ve dayanıklılık gösterir ve yaşamaya devam eder. Bazıları ise hassastır, gelişmeleri ya-vaşlar, verim kaybı olur ya da ölürler.

Bitki hastalıklarında tedavi çoğu za-man mümkündür ve koruyucu tedbirler alınabilir. Elbette bitkilerin de doktorla-rı vardır. Ziraat fakültelerinde fitopatoloji

yani bitki patolojisi alanında uzmanlaşmış bilim insanları yani bitki doktorları bitki hastalıklarına neden olan patojenleri, ko-nukçu bitkileri, hastalığın gelişimine yar-dımcı olan çevresel faktörleri ve bunların birbirleriyle olan etkileşimlerini bir bütün olarak ele alıp bitki hastalıklarının tanısı ve tedavisi alanlarında çalışmalar yürütür.

Tıpkı insanlarda olduğu gibi, hastalık-la ve stresle baş edebilme becerileri ve me-kanizmaları bitkilerin de hayatta kalabil-me ve nesillerini devam ettirebilkalabil-me başa-rısını belirler.

(3)

Bir Tehdit Unsuru mudur?

Bugün itibariyle 6,9 milyara ulaşan dünya nüfusunun sağlıklı bir şekilde ya-şamlarına devam edebilmesi için beslen-mesi gerekiyor. Beslenmeyi sağlamak için de gıdanın üretilmesi şart. Tarım, gıda zincirinin birincil üretim olarak tanım-ladığımız başlangıç noktası yani bitkisel üretim hayatımızın vazgeçilmezi. Tarımın başladığı ilk günden bu zamana bitki has-talıkları, zararlı böcekler, parazit bitkiler, yabancı otlar ve olumsuz çevre koşulları üretim yapan çiftçiler için hep sorun ol-muş. Sürekli bu etmenlerle mücadele et-me yöntemleri geliştirilet-mesi gerekmiş,

da-nelinde, bitki hastalıkları nedeniyle olu-şan ekonomik kaybın yıllık olarak yakla-şık 220 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Bu gerçekten çok büyük bir meblağ. Tarihte birçok kere bitki hastalıkları ve zararlıla-rı yüzünden kıtlık yaşanmış, insanlar göç etmek zorunda kalmış. Bunun en önemli örneği 19. yüzyılın ortalarında Avrupa’da özellikle İrlanda’da yaşanan patates kıtlı-ğı. İrlanda’da 1845 yılında başlayıp 1849 yılında son bulan, yaklaşık bir milyon ki-şinin ölümü ve hastalanmasıyla, bir mil-yondan fazla kişinin de göç etmesiyle so-nuçlanan bu kıtlık felaketine o yıl patates-lere bulaşan bir mantar (fungus) hastalığı sebep olmuş. Phytophthora infestans

ola-duğu “patates geç yanıklık (mildiyö) has-talığı” salgını neticesinde İrlanda, nüfusu-nun yaklaşık üçte birini kaybetmiş. Yaşa-nan bu trajik olay, insanların bitki hasta-lıklarının önemini kavramasına ve fito-patoloji biliminin gelişmesine önayak ol-muş. Gene geçmiş zamanlarda buğdayda ve mısırda görülen pas hastalığı, bağlar-da görülen külleme ve mildiyö hastalık-ları, dayanıklı bitki çeşitlerinin ıslah edil-mesine ve etkili ilaçların bulunmasına ka-dar geçen sürede çok fazla zarara neden olmuş. Söz konusu bu hastalıklar geçmiş-te çok fazla ekonomik kayba ve toplumlar üzerinde önemli etkilere neden oldukla-rı için öne çıkan örneklerden birkaçı. Ba-zı bitki patojenleri ise dayanıklı yeni ırklar geliştirerek var olan bitki çeşitlerinin di-rencini kırıyor ve böylece sorun oluşturu-yor. Yapılan tüm bilimsel çalışmalara rağ-men günümüzde üretilen gıdanın nere-deyse üçte biri hâlâ yetiştirme, taşıma ve depolama sırasında hastalık yapan etmen-ler nedeniyle zarar görüyor.

Bitkiler Nasıl Hastalanır?

Tüm bitkiler yaşamlarının herhan-gi bir evresinde hastalanabilir. Bitkile-ri hasta eden mikroorganizmalar (pato-jenler) insanlarda ve hayvanlarda hasta-lık yapan organizmalara çok benzer. Bit-kilerde hastalığın oluşmasını ve seyrini üç önemli faktör etkiliyor. Duyarlı yani has-sas bir konukçu bitki, enfeksiyon yetene-ği yüksek olan bir patojen ve patojen geliş-mesi için elverişli olan bir ortam bitkiler-de oluşan hastalığın bitkiler-derecesini ve şidbitkiler-deti- şiddeti-ni belirleyen faktörler. Fitopatolojide bu-na hastalık üçgeni deniyor. Bitki patojen-leri bitkinin hemen hemen her organında yani toprak altında köklerde, toprak üs-tünde gövdede, dallarda, yapraklarda, çi-çeklerde, tohumlarda ve meyvelerde has-talık oluşturabilir. Enfeksiyonu takiben solgunluk, çökerten (fidelerin ölmesi), sa-rarma, yanıklık, çürüme, yaralar, akıntılar, tümörler, lekeler, doku ölümleri, renk de-ğişiklikleri, yaprak ve meyve dökümü, ba-zı organlarda aşırı küçülme, cüceleşme, rozetleşme (boğum aralarının kısalması)

(4)

>>>

ya da aşırı büyüme, organların yapısının bozulması gibi bazı belirtiler oluşur. Ba-zı hastalıklarda, örneğin sürme ve ergot (çavdarmahmuzu) hastalıklarında, bitki-nin organlarının yani meyveleribitki-nin ya da çiçeklerinin patojen organizmanın oluş-turduğu dokular tarafından istila edildiği-ni de görebiliriz.

Bitki patojenleri çok çeşitli yaşam stra-tejileri geliştirmiş. Bazıları çok sayıda bit-ki türüne zarar verebilir, bazılarının ise tek bir konukçu bitkisi vardır. Gene bazıla-rı sadece canlı organizma üzerinde çoğa-lıp yaşayabilir, bazıları ölü organik mad-de ile beslenerek mad-de yaşamlarını sürdü-rebilir. Çoğu patojen, bitkilerin

yetiştiril-diği ortamda yani toprakta her daim sal-dırıya hazır bekler, bazıları ise hava, su ve taşıyıcı böcekler yoluyla bitkiden bitkiye bulaşır. Tüm patojenik mikroorganizma-lar, enfeksiyon yapabilme yeteneklerini ve enfeksiyonun derecesini belirleyen et-ken maddelerini (yani efektörlerini) bitki hücresine salarak enfeksiyon oluşturmaya başlar. Bu etken maddeler hücre duvarını parçalayan enzimler, zehirli toksin mad-deler ya da bitkinin savunmasını baskıla-yan efektör proteinler olabilir. Bitkilerde hastalığa neden olan organizmalar arasın-da bakteriler, fitoplazmalar, virüsler, ne-matodlar, funguslar, yabancı otlar ve para-zit bitkiler yer alıyor.

Bakteriler eşeysiz çoğalan, tek hücreli ve prokaryotik yani hücre çekirdeği zarla çevrili olmayan organizmalardır. Bitkiler-de oluşan yaralardan ya da gaz ve su gö-zeneklerinden (stoma ve hidatot) bitki-ye girdikten sonra hücrelerin arasında-ki boşluklarda çoğalmaya başlarlar. Çeşit-li enzimler salgılayarak bitki hücresi duva-rını parçalar, besin maddelerinin ve suyun taşındığı gıda iletim dokusunu tıkayarak bitki dokularının ölmesine neden olur-lar. Bazıları ise bitki büyüme hormonla-rının seviyelerini olumsuz yönde değişti-rerek bitkilerde tümörlere ve yaralara ne-den olur.

Fitoplazmalar ise bakteri benzeri canlı-lardır, ama daha küçüktürler ve hücre du-varları yoktur. Fitoplazmalar bitkinin gıda

iletim dokusu (floem) içinde yaşar ve ço-ğalır. Bakteriler gibi hücre bölünmesi ile çoğalırlar. Fitoplazmalar taşıyıcı böcekler-le, özellikle floemden beslenen ve yaprak emen böceklerle taşınır.

Virüsler dışta bir protein kılıf ve içer-de nükleik asitten (DNA ya da RNA) olu-şan bir yapıya sahiptir. Herhangi bir or-ganelleri ve enzimleri olmadığı için nor-mal bir hücre gibi yaşamlarını sürdürme-leri olanaksızdır. Yaşamsal bir faaliyet gös-terebilmek için (üreme gibi) mutlaka can-lı bir hücreye girmeleri gerekir. Hücre dı-şında kristal halde bulunurlar. Virüs hüc-reye tutunduğunda ilk önce hücrenin za-rını eritir. Daha sonra bu delikten içeriye kendi nükleik asidini akıtır. Bitki hücresi-nin içine girdikleri zaman da bitki hücre-sinin protein sentezi ve enerji üretimi me-kanizmasını kendileri için kullanarak ge-rekli proteinleri ve nükleik asitleri üretir-ler. Daha sonra bunlar birleşerek yeni ye-ni virüs parçacıkları oluşturur. Hücre için-deki virüsler hücreyi patlatarak dışarı çı-kar ve yeni hücrelere saldırır. Bitki virüs-leri taşıyıcı böceklerle, yaprakların ve kök-lerin birbirkök-lerine dokunmasıyla, tohumla, çiçekle ve aşıyla bir bitkiden başka bir bit-kiye taşınabilir.

Nematodlar çok hücreli, mikroskobik, solucan benzeri hayvanlardır. İnce uzun, stilet adı verilen ağız iğnelerini doğrudan bitki hücresine sokarak beslenirler ve çok ciddi hastalıklara neden olurlar.

(5)

Funguslar ökaryotik (hücre çekirdek-leri zarla çevrili) ve heterotrof (kendi be-sinini yapamayan, dıştan beslenen) orga-nizmalardır, bitkilerin epidermal yani üst dokuda bulanan hücrelerine doğrudan gi-rerler. Vejetatif büyümelerini sağlayan ve hif adı verilen ipliksi uzantıları sayesin-de bitki hücrelerinin üzerinsayesin-de, arasında ya da içinde yayılma imkânı bulurlar. Hif-lerde oluşan ve fungusların beslenmesini sağlayan haustorium adı verilen yapıları-nı konukçu bitki hücresinin canlı işlevsel kısmı olan plazma zarlarının içine yerleş-tirerek enfeksiyon için hazırlık yaparlar. Funguslar hem eşeyli hem de eşeysiz ço-ğalabilir. Bazıları spor üretir, bazıları üret-mez. Sporlar hava ve suyla çok uzak me-safelere taşınır. Bazı funguslar ise toprak-ta bulunur. Biyotrofik olan funguslar can-lı bitki dokusuna yerleşir ve bitki dokusu-nu öldürmeden besinlerini sağlarlar. Nek-rotrofik olan funguslar ise bitki dokusu-nu enfekte ederek öldürür ve ölü dokuları parçalayarak besin elde eder. Ayrıca afla-toksin ve ergot gibi bazı funguslar tarafın-dan gıdalar üzerinde üretilen ve mikotok-sin denilen zararlı maddeler insan ve hay-van sağlığını da tehlikeye sokar.

Yabancı otlar ve parazit bitkiler de kül-tür bitkilerinin gelişmesini olumsuz yön-de etkileyebilir. Yabancı otlar bitkilerin besinlerine ve yaşam alanlarına ortak olur. Bazıları hastalık etmeni mikroorganizma-lara konukçuluk eder. Ökseotu, canavaro-tu, küsküt gibi bazı parazit bitkiler ise ken-di besinlerini yapamaz ve kültür bitkile-rinden besin maddesi ve su elde eder.

Hasta Bitkilerin de Ateşi Çıkar

Yapılan bir çalışmada, Tütün Moza-ik Virüsü (TMV) ile enfekte edilmiş tü-tün bitkilerinde kızılötesi fotoğraf tekniği kullanılarak yapraklar arasındaki sıcaklık farkları belirlenmiş. TMV ile enfekte edil-miş yaprakların her 30 dakikada bir fo-toğrafı çekilerek, virüs ile bulaşık yaprak bölgelerinin aynı yaprağın virüs ile

enfek-te olmamış bölgelerine oranla 0,3-0,4 oC

daha sıcak olduğu gözlenmiş. Yaprakların daha sıcak bölgeleri sarı, daha serin bölge-leri ise kırmızı renkte görüntülenmiş. Sı-caklık farklarının belirlendiği yaprak böl-gelerinde, sıcaklık artışını takip eden ilk 8 saat içinde nekrotik halkaları çeviren ha-leler şeklinde viral hastalık belirtileri gö-rülmüş. Uzmanlar bu durumu şu şekil-de açıklıyor: Yaprakların üzerinşekil-de bulu-nan ve bitkinin hava ve nem akışını sağ-layan gözenekler, virüs ile enfekte olmuş kısımlarda viral enfeksiyona tepki olarak bitki tarafından kapatılıyor. Normalde bu gözeneklerden fazla nem dışarıya atılır ve yaprağın sıcaklığı makul seviyede tutulur.

da kapanan gözeneklerden nem açığa çı-kamadığı için o kısımlardaki sıcaklık da yükseliyor. Böylece hasta olan bitkinin bir nevi ateşi çıkmış oluyor.

Bitki Hastalıklarıyla Mücadele

Hastalık etmenlerine karşı yapılan mü-cadelede hijyen, koruma ve terapi uygu-lamaları esas alınır. Karantina tedbirle-rinin yanı sıra kültürel (bitki yetiştiricili-ği ile ilgili tüm işlemlerin hastalık oluşu-munu azaltıcı ya da ortadan kaldırıcı tarz-da yapılması), fiziksel (düşük veya yüksek sıcaklık, kuru hava, radyasyon uygulama-ları), mekanik (hastalıkla bulaşık bitki kı-sımlarının ve yabancı otların yok edilme-si), biyolojik (patojenlere karşı faydalı mik-roorganizmaların kullanılması) ve kimya-sal mücadele yöntemleri de kullanılır. Bitki hastalıklarına karşı etkin bir mücadele ya-pabilmek için öncelikle hastalık etmeninin doğru olarak teşhis edilmesi gerekir. Et-men tanındıktan sonra özellikleri ve has-talık oluşturma mekanizması dikkate alı-narak nasıl bir mücadele programı uygu-lanacağına karar verilir. Uygulanacak olan yöntem ekonomik olmalı ve kolay uygula-nabilmelidir. En iyi mücadele, çevreye za-rar vermeyecek mücadeledir. Günümüzde sürdürülebilir tarım politikası çerçevesin-de, çevre dostu entegre mücadele yöntem-lerinin uygulanmasına dikkat ediliyor.

Bitkiler Nasıl Strese Girer?

Her bitki türünün kendi genetik yapı-sından kaynaklanan birtakım ekolojik is-tekleri vardır. Uygun olmayan hava ve toprak sıcaklıkları, nispi nem ve yağışlar, zararlı atmosfer olayları, ışık azlığı veya fazlalığı, asitli ve alkali toprak tepkimele-ri, topraktaki aşırı tuzluluk, toprak nemi-nin azlığı yani kuraklık veya nemin fazla-lığı, besin maddesi eksikliği veya fazlalı-ğı, zararlı endüstriyel atıklar ve hatalı ta-rımsal uygulamalar gibi olumsuz çevre ve yetiştirme koşulları bitki fizyolojisinde is-tenmeyen değişiklikler meydana getire-rek bitkiyi strese sokar, hasta eder ve ve-rim kaybına neden olur.

(6)

>>>

Bitkiler

Çevresel Stres Faktörlerine

Nasıl Uyum Sağlıyor?

Bitki hücreleri sağlıklı hayat fonksiyon-larını devam ettirebilmek için çeşitli pro-teinler sentezleyerek bunları farklı hücre kısımlarına endoplazmik retikulum ara-cılığı ile taşır. Normal koşullarda bu pro-teinler sentezlenirken üç boyutlu bir yapı oluşturacak şekilde katlanırlar. Bitki stre-se girince anormal ve çoğunlukla katlan-mamış proteinler üretir. Bitki hücrele-ri bu durumu hemen fark ederek alarma geçer. Alarma karşılık olarak oluşan baş-ka proteinler önemli bir RNA molekülü-nü keserek farklı dizilimler oluşmasına neden olur. Bunu takiben bitki bünyesin-de stres karşılığı birtakım genler etkinle-şir. Bu genlerin ürünü olan bazı enzimler ve biyokimyasal tepkimeler sonucu birbi-rini takip eden bir dizi savunma mekaniz-ması oluşur. Oluşan ürünler ve savunma-nın derecesi bitkinin hayatta kalma şansı-nı belirler.

Doğal seçilime bağlı olarak, bitkiler zorlu çevresel koşullar altında yetişebile-cek şekilde genetik olarak farklılaşabiliyor.

Bu durum, aynı bitki türünün bile kendi içerisinde farklı çeşitlerinin oluşmasına neden oluyor. Yapılan bir çalışmada, bitki-lerin elverişsiz toprak ya da hava koşulla-rına genetik olarak uyum gösterebileceği bildiriliyor. Avrupa’nın çeşitli coğrafi böl-gelerinden toplanan 300 kadar

Arabidop-sis thaliana tohumu tuz içermeyen

top-rakta yetiştirildikten sonra yaprakların-daki sodyum miktarlarına bakıldı. Özel-likle sahil bölgelerinden ve topraktaki tuz oranının yüksek olduğu bölgelerden top-lanan tohumlardan yetişen bitkilerin yap-raklarındaki sodyum oranlarının, diğer bölgelerden toplanan bitkilerinkine oran-la daha fazoran-la olduğu belirlendi. Daha son-ra yapılan genetik haritalama çalışma-larında bitkilerin genomları arasındaki farklara bakıldı. Yapraklarındaki sodyum oranları yüksek olan yani tuzlu topraklar-da ve sahil bölgelerinde yetişen

Arabidop-sis bitkilerinde HTK1 isimli genin çok

dü-şük miktarda olduğu bulundu. Bu genin özellikle bitkilerde topraktan sodyum ele-mentini alma ve yapraklara dağıtma işi-ni düzenlediği bildiriliyor. HTK1 geişi-niişi-nin bitkinin doğal olarak yetiştiği ortamın ko-şullarına bağlı olarak farklı seviyelerde ifa-de edildiği anlaşılıyor.

(7)

Bitkilerdeki Bağışıklık Sistemi

Bitkiler patojenlerin saldırısına karşı kendilerini savunur. Savunmada bitkinin yapısal özellikleri ve bünyesinde gerçekle-şen biyokimyasal tepkimeler rol oynar. Sa-vunma mekanizmalarının bir kısmı bitki-de doğal olarak bulunur, bazıları ise pato-jenle temastan sonra oluşturulur. Epider-mis üzerinde mum tabakasının veya tüy-lerin olması, kütikulanın kalın olması, sto-manın açık kalma süresi, stoma sayısı ve yapısı, fenolik bileşiklerin ve taninlerin bu-lunması bitkilerdeki doğal savunma me-kanizmasını belirler. Patojen temasından sonra bitki dokularında savunma yapıları

ve biyokimyasal bileşikler oluşabilir. Bitki enfekte olan hücrelerini ve dokularını ken-disi öldürerek (aşırı duyarlılık tepkisi) ya da zamk kıvamında salgılar salgılayıp pa-tojeni enfekte olmuş hücrelere hapsederek yayılmasını engelleyebilir. Bitki bünyesin-de daha önce bulunmayan, enfeksiyondan sonra oluşan ve patojenlere toksik etki ya-pan fitoaleksin denilen kimyasal bileşikler oluşur. Patojenlerin hücre duvarında bulu-nan glukan, kitosan, glikoprotein ve poli-sakkaritler bitkilerde fitoaleksin oluşumu-nu teşvik eder.

Bitkilerin hayatta kalabilmesi ve kendi-lerini hastalıklardan koruyabilmesi ancak sistematik olarak ve doğru zamanda

çalı-şan bir savunma mekanizması ile müm-kündür. Bu konuyla ilgili çalışmalarda en çok ele alınan, hardalgiller ailesinden bir bitki türü olan Arabidopsis’in yüzeyinde-ki hücrelerde patojen istilasını algılayan ve bir nevi dedektör olan reseptörler ya-ni almaçlar vardır. Arabidopsis’te bulunan FLS2 reseptörü, bakterilerin hareket etme-sini ve beslenmeetme-sini sağlayan flagellum or-ganelinin (bakteri hücrelerinin yüzeyin-den çıkan ince, uzun ve iplik benzeri yapı) ana proteini olan flagellini algılar. Bitkinin FLS2 reseptörü bu bakteri proteinini algı-layınca hızla birbirini takip eden birtakım savunma tepkileri oluşur ve bakteri istila-sı durdurulur. Savunma mekanizmaistila-sı çok

(8)

<<<

fazla enerji gerektirdiği için, sürekli aktif halde olmak bitkiye zarar verir, bitkinin büyümesi ve gelişmesi du-rur, verim düşer. Savunma sırasında bitki tarafından salgılanan birtakım kimyasal maddelerin ve enzimle-rin fazlası bitkiyi zehirleyebilir. Bu nedenle, bitkiler-deki bağışıklık sistemi sadece ihtiyaç duyulduğunda aktif hale gelir. Birtakım sinyaller, uyarıcılar, reseptör-ler, enzimreseptör-ler, proteinler ve biyokimyasal tepkime zin-cirleri savunma mekanizmasının doğru zamanda te-tiklenmesini ve sonlandırılmasını düzenler.

Sürekli devam eden bir evrimleşme süreci netice-sinde, bitkiler kendilerini enfekte eden patojenleriyle mutlak bir etkileşim halindedir. Bitkilerin çeşitli uya-rıcı moleküller sayesinde patojenlerini fark etmesi-ni sağlayan ve savunma mekaetmesi-nizmalarını tetikleyen mükemmel taktikleri vardır. Bazı patojenler ise

bit-kilerin bağışıklık sistemine karşı koyabilmek için en-feksiyon yeteneklerini artırıcı bazı moleküller salgı-lar. Bu etkileşimler sonucunda da birbirini takip eden birtakım biyokimyasal tepkimeler oluşur. Sonuçta ya bitki kazanır ya da patojen. Bilim insanları bu karşı-lıklı etkileşimden bitkilerin galip çıkması için biyo-teknolojik yaklaşımları kullanarak her geçen gün ye-ni yeye-ni bitki koruma yöntemleri ve ayrıca bitki ıslahı yardımı ile yeni ve dayanıklı bitki çeşitleri geliştirme-ye devam ediyor.

Kaynaklar

Agrios, G. N., Plant Pathology, 5. Baskı, Academic Press, Inc., 2005. Anonim, Bitki Koruma El Kitabı, T.C. Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım İl Müdürlüğü Yayınları, No: 6, 1990.

Erdiller, G., Fitopatoloji, 2. Baskı, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 1178, Ders Kitabı: 335, 1990. http://www.nature.com/ nbt/journal/v17/n8/full/nbt0899_813.html http://www.ziraatciyiz.biz/bitki-hastaliklari-fitopatoloji-t2540.html?s=65d524c80d1012062d54813 02bd600fd&amp; http://plantpath.osu.edu/extension/outreach/sick/ http://ohioline.osu.edu/hyg-fact/3000/pdf/PP401_01.pdf http://esciencenews.com/ sources/physorg/2011/03/28/how.do.plants.fight.disease

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir patojenin bitki ile temasa geçmesi yani onun üzerine gelip tutunmasıdır. Bitkiyle temasa geçen patojene inokulum denir. Yani inokulum hastalığa neden olan patojenin kendisi

 Streptomyces spiral hücre yapısına sahiptir  Çoğunlukla bilinen bitki patojeni bakteriler 1-. 5x0.5-1

Kültür bitkilerini daha nitelikli , daha verimli , daha yararlı ve daha ekonomik hale getirmek amacıyla genetik yapılarını değiştirmek bilim..

Dış mekan bitkileri yetiştiren fidanlıklar yıllar önce yabancı ülkelerde düzenli yatırım ve fidanlıklar şeklinde organize edilmiş olmasına karşın, ülkemizde gerçek anlamda

gibi elemanları plan görünüşü olarak çekmek için rölövesi yapılmakta olan binanın en üst kat pencerelerinden, her bir dört cephesinden aşağıya doğru fotoğraf

Ankara Üniversitesi Tandoğan Yerleşkesi'nin Bitkisel Rölövesinin ve Envanterinin Oluşturulması... Ankara Üniversitesi Tandoğan Yerleşkesi'nin Bitkisel Rölövesinin ve

Tüm bitki organlarında üç doku sistemi bulunur.. Bunlar Örtü, Temel ve İletim

• Suyun bu osmotik basıncına karşılık bitkilerde bir iç basınç oluşur ki buna Turgor basıncı veya Çeper basıncı denir.. • Bu basınç,