9 N isa n 1950
_________________JXr'JZ
f . 4 1S1>
SPOR ÂLEMİNDE 60 SERE
Jim nastik,
nasıl
medreseye
girdi?
Yazan :
Selim Sırrı Torean
G
ALATASARAYDAN ayrıldıktanve 1890 da Halıcıoğlunda Mü- hendishane-i Berri-i Hümayun deni len Topçu ve İstihkâm Mektebinde dört sene tahsilden sonra istihkâm subaylığı ile şehadetnamemi aldım. Yaşım yirmiyi bulmuş, pazularım iyice sertleşmiş, barfikste, paralelde bütün hüner ve marifetleri muvaffa kiyetle yapmış, tam mânasiyle bir cambaz kadar mahir olmuştum! Spo run bütün şubelerinde ihtisas yapma yı gaye biliyordum. İtalyan muallim (Sartori) den eskrim, Fransız Mösyö (Juery) den boks öğreniyor, Küçük Parmakkapıda Kara Ahmetten (Gre- co-Romain) güreş dersi alıyor, Mo dada yüzme yarışları yapıyor, Bü- yükadada (Castelli) nin ltordunda tenis oynuyor, mânevi birer evlât gibi sevdiğim güllelerimi her sabah kaldırıyordum.
Bütün varlığımla bağlandığım sporları Türk gençlerine aşılamak sevdasiyle bir taraftan vaktiyle tah sil gördüğüm Mühendishanede ve MUhendishane-i Mülkiyede jimnastik hocalığı vazifesini üzerime almış, di ğer taraftan gazetelerde spora dair makaleler yazmağa karar vermiştim. Bundan kırk yedi sene evvel rumî 1319 yılı temmuzunun 24 üncü günü haftalık Servet-i Fünun mecmuasın da çıkan ilk yazımda şöyle diyordum: “ Ey nevreside çirkin veya çelim siz olmak salâhiyetini haiz olmadığı nı unutma! Eğer dünyaya zayıf ve yahut mariz olarak gelmişsen ve müddet-i ömründe o hali muhafaza edersen kabahati yalnız nefsine bul! Demek ki, sen adelâtının yevmi g ı dalarını vermemişsin. Demek ki, vü- cudünün kuvvetlenmesini temin eden sporla meşgul olmamışsın! Bu hal, Halika karşı küfrandır... ilâh.”
Elimden gelse bütün gençleri ken dim gibi cambaz veya pehlivan ya pacaktım .
1909 yılında İsveç Yüksek Beden Terbiyesi okuluna gittikten sonra spor lıakkındaki kanaatlerim değişti. Senelerce kuvvete miyar bildiğim bazulardan önce ciğerlerin düşünül mesi lâzım olduğunu orada öğren dim. Jimnastikte ve sporda gaye kimsenin yapamadığı hüner ve ma rifetlerde bir üstünlük göstermek değil, vücude tenasüp, uzviyete â- henk vermek olduğunu ve bu âhenk- ten doğan kuvvetin makbul olduğu nu yine orada öğrendim. Vatana dön düğüm zaman bu ilme müstenit İs veç jimnastiklerini bütün memlekete yaymayı gaye edindim. Bir taraftan İstanbul Muallim mektebinde dersle rimle, diğer taraftan Üniversitemiz de beden terbiyesi hakkında konfe ranslarımla bu yeni mektebin kapı larını herkese açtım. Fakat bence a- sıl matlup olan jimnastiği kız mek teplerine sokmaktı. Bunun için de zamanın Şeyhülislâmına müracaat ettim.. Benim gibi otuz yaşında bir gencin hanımlara jimnastik dersi vermesi caiz olmadığını ve bunun memlekette ihtilâle sebep olacağı ce vabını aldım. Aradan bir müddet geç ti, o zat çekildi, yerine daha münev ver bir sarıklı geldi. Ben yine mü racaat ettim. Bu sefer siyaseti değiş tirdim. Medrese hocalarına idman dersi vermek istediğimi söyledim. Çünkü hanımlara ders vermeme on ların taassubu mâni oluyordu. Şey hülislâm Efendi: “bu dersin sarıklı hocalara ne lüzumu var,, buyurdular. Derhal izahettim. Önce bu dersin sıhhate olan faydasını anlattım. Sonra da hoca efendiler, çok otur duklarından göbekli sübekli oldukla rını, jimnastiğin bu fazla yağları eri teceğini izah ettim. Bu açık fikirli uyanık zat, beni dikkatle dinledikten sonra:
— Bu biraz fazla yenilik olmıya- cak mı?' dedi.
Hemen cevap verdim:
— Zatıâliniz münevver hocalar ye tiştirmek için bu kadar emek sarfe- diyorsunuz. Ben de size hizmet et mek istiyorum, dedim. Bunun
üze-İlk defa jimnastik dersi alan medrese talebeleriyle, yazının muharriri Selim Sırrı Tarcan
Hazret-i Peygamber-i Zîşan Efen-rıne:
— Pekâlâ öyleyse ben de şimdi emrini veriyorum! dedim.
Üç gün sonra (Medresetül Vaizin) Müdürü Kasan- Fehmi Hocadan şöy le bir tezkere aldım:
İzzetlû efendim hazretleri,
Medresetül Vâizîn dört sınıfına müc- temian haftada iki saat idman der sine zatıâlinizin muallim intihap ve tayini tasvib-i sami-i nezaretpenahı- ye iktiran ettiğinden Müessesat-ı Âliye-i Vakfiye Müdiriyetine tebliğ olunmuş olmakla medresenin küşadı takarrür eden Muharremülharamın birinden itibaren derse başlanacağı tebliğ olunur efendim hazretleri.
27 Eylül 330
Medresetül Vâizîn Müdürü
H üseyin Fehm i
Bu tezkereyi alınca, iki gün sonra medreseye koştum. Yaşları yirmi ile kırk arasında sarıklı hoca efendile re evvelâ bir konferans verdim ve söze şöyle başladım:
dimiz Hadisi şerifinde şöyle buyuru yorlar :
(E l ihnü Uman ilmili ebdan süm- me ilmili edyan)
Hepimiz şu ulvî kelâmın mahiye tini takdir etmeli ve onu harekâtı mıza rehber ittihaz etmeliyiz. Hik- met-i bâliga-i islâmiyece ilmül-ebdaıı ilm-i edyana takdim olunmuş, Ce- nab-ı Habib-i Kibriya hadîs-i şerifin de bizi beden ilmine riayetle mükel lef buyurmuşlardır. Hakikat vezaifi insaniye bulunan taat-ı Hûda için de sıhhati beden şarttır. Demek ki nezdi Mevlâ ve Resul-i Müçtebada beden sıhhatine itinadan makbul ve mergup hiç bir vazife olamaz. Daha bunun gibi bir takım dinî vecizeler söyliyerek hocaları ikna ettim ve tam bir sene sarıklı hocalara bu sıh hate faydalı dersi sevdirdikten sonra da muallim hanımların terbiye-i be deniye kursunu açmağa muvaffak oldum.