• Sonuç bulunamadı

Estetik bahsinde (Sübjektivizim) akidesinden doğan meseleler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Estetik bahsinde (Sübjektivizim) akidesinden doğan meseleler"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

■— FELSEFE s#@ EDEBilfK. „

• İL ... _______________ = = 3= = ^ ^ «= = == = «^ ^

»

Estetik halısında ( Sübjektivizim )

akidesinden doğan m e s 'eleler

Geçenki makalemde (subjek- dvizmi mesleğinin hem felsefede hem de estetikte ne demek ol­ duğunu, pek muhtasar, ve fakat açık bir surette arzretmiştim. Felsefe ile estetik arasında ne ka dar sıkı ve esaslı bir rabıta ol - duğu da meydana çıkmıştı; hü­ lâsa olarak anlaşıldı ki bu (sub- jektivizm ) mesleğini tercih ve kabul eden mütefekkirlerin iti- kad ve takdirine göre, (a rtist), hariçte gördüğü şeyleri ve man­ zaraları -ayniyle!- kopya etme­ meli, o şeylerin ve manzaraların kendi vicdanında husule getire­ bilmiş olduğu (bediî heyecan) ı bize nakil ve tebliğ edebilecek bir eser vücude getirmelidir. Yani sadece bir foto ğra f maki­ nesi olmayıp kendi hissiyatının tercümanı olmalıdır. Bu takdir­ ce, hariçteki şeyler ve manzara­ lar, artisti coşturmuş olduğu için, bir (müessir) oluyorsa da, o coşkunluğu -ayni şiddetle- bi - zim ruhumuzda da husule geti­ rebilmek için ancak bir (vesile) den ibaret kalmalıdır. Bu kada­ rım zannederim, nerkes bilir; lâ­ kin bundan sonra, şu esası aki­ de (doctrine) den, çıkarılacak bir takım neticeler, büyük san­ atkârların, büyük şairlerin ve bestekârların şaheserleriyle kı - yas olunursa görülüyor ve iyice anlaşılıyor ki güzel san’atlan makul ve mantıkî bir surette ta­ r if ve kıymetlerini kat’î olarak takdir edebilmek için öyle sar­ sılmaz ve tariz ve tenkide mey­ dan bırakmaz keskin kanunlar yoktur. San’atta kanun dâhî üs- tadlarm zevkidir, (hünerverlik) te -benim itikadımca- fıtrî bir mevhibedir ki; mahiyeti tetkik olunursa, bir duyguya, bir fikre beliğ bir ifade sureti vermek, yani (şekiller ya­ ratmak) gibi fevkalâde bir kabiliyete müncer olur. Bu kabiliyetin (mübdi bir muhay - yiie=- imagination créatrice ile sıkıca alâkası olduğunda şüphe yoktur; o yaratıcı kabiliyet -par lak, kuvvetli ve daima uyanık- bir muhayyilenin başlıca eseri faaliyetidir. Bu faaliyet tama - miyle şuurumuz haricinde kalan gizli hâdisatı midyeden olduğu için, biz değü, dâhî bir artistin kendisi bile zihninin bu gizli fa ­ aliyetinden zerre kadar haber­ dar değildir.

Bundan maada, dahî

a-YAZAN:

FİLOZOF

RIZÂ TEVFİK

— 2 — 1 damların eserlerinde öyle müm­ taz bir şahsiyet cilvesi var ki

j

her hususta ve her işte kendile­ rine mahsus bir görüşleri, du - yuşları, bir kavrayışları, anla - yışlan, bir ahmları, çalımlan ol­

duğu pek açık ve beğenilir bir surete görünüyor. Bunlann misallerini ileride -yeri geldikçe- arzdeceğim. Şimdilik şu kadar söylemek kâfidir ki, güzel san­ atlara müteallik olan bir eser gibi (kıym et takdiri) icabeden şeylerde kat’î hükümler vermek her türlü imkân haricindedir. San’atta her meslek, az çok makbul ve zevke mülayim bir fa raziyyenin tatbikatıdır. Bu saha da -olsa olsa- bir takım am elî1 2 kaideler konulabilir; lâkin (kai­ d e), (kanun) demek değildir.

Vakıa on dokuzuncu asırdan be­ ri (ilim — science) in, tecrübe sayesinde fevkalâde terakkisi,

( tecrübe usulü - methode exe- perimentale) tin itibarım ve e- hemmiyetini, nazmımızda o de­ rece artırm ıştır ki (zamanımız | tecrübe zamanıdır!..) diye övü­ nüyoruz, ve tecrübeyi her türlü

j

tetebbüatmııza tatbik etmek is-! tiyoru z; estetikte bile tatbik e- j denler var. Bunda bir zarar yok, fakat benim katiyen kanaatim şudur ki, tecrübe sahasına geti - rilemiyecek bir çok mühim şey­ ler var; onlar, en sağlam ve şüp hesiz bilgimiz olan riyaziyatın bile temellerini teşkil eden rau -

j

aramalardandır. Benim nazarım da felsefe, bu (muğlak) muam- maları -bir dereceye, kadar ma­ kul bir surette tefsir edebilmek için faraziyeîer tertip edebilmek ilm idir; ve başka hiç bir şey de­ ğildir. (1 ) Gene san’atta sub - jektivizm bahama avdet ediyo - rum:

Bu hususta arzetmiş olduğum muhtasar mülâhazalardan an - taşılmış olsa gerektir ki subjek- tivöam nazarında (tabiat) ar - tistin kendi tabiatıdır. Kendi duyguları, heyecanları, ihtiras­ ları, arzuları, sevinçleri, keder - leridir. Hulâsa, daima çalkanan ruhudur. Artistin her an ve

_________ ^ J

doğrudan doğruya temasta bu - hınduğu tabiat budur. San’atta hakikat -şu takdire göre- ancak iîâstır; yani samimî duygu­ larım ve halâtı ruhiyesini, kendi eseri vasıtasiyle -muhlisane bir surette- tebliğ ve ifade etmek­ tir. Fransanm, on dokuzuncu a~ sırda yetiştirmiş olduğu büyük mimarlardan ( Üjen Verim ), (1890) senesinde bastırmış ol - duğu mühim bir estetik kitabın­ da, »objektivizm mesleğini hak- kiyle müdafaa etmiş, ve san’at­ ta samimiyet, hakikat yerini tu­ ta r ;) demiştir. (2 ) Ben de bu itikattayım ; Şu kadar var ki bu düsturu ancak lirik şairler hak­ kında tamamen doğru ve riaye­ ti vacib bir prensip olarak telâk­ ki ederim. Çünkü lirik bir ş a ir : derin bir heyecan ile coşup his­ siyatım terennüm eden bir a- damdır; Kendi vicdanında duy - madiği hissiyatı, ve coşkunluğu aklından u y ’ urup ta, nazmen söylerse, sözü, başkalarının ru­ hunu heyecana getiremez; zira hiç kimse (ne kadar manzum *öz söylemiye kabi! ve muktedir olsa bile) kendinde olmayanı şe­ yi başkalarına veremez. Söyle­ diği sözler ifade ve nazım itiba­ riyle ne kadar kusursuz vc pü - rüzsüz olsa bile soğuk ve te s ir-: siz kalır. O sözlerde (Lirizm li-i sam) nın o hummalı raşeleri ve ahengi musikisi yoktur. Hepimiz böyle şiirlen pek kolay anlarız; j

lirizmde yalancılıklar, gösteriş- \

ler, yapmacıklar sekmez; ve ha- i kikî coşkunluk g! denemediği g i - ! bi, taklid de edilemez. Binaen - aleyh onun birinci şartı sami - m iyettir; lâkm bu şartı -fizizkte cazibe kanunu gibi telâkki edip te- bütün âleme teşmil etmek pek büyük bir hatâ olur. Şiir, lirik manzumelerden ibaret de -

j

ğildir. San’at ta sade şiirden iba ret değildir!

Şimdi, biraz durup düşünecek ve subjektivizrain bu esaslı pren sibini tenkid edecek bir nokta­ ya geldik. Burada evvelâ göze çarpan cihet şudur:

Cünye Dr. Hiza T evfik (Sonu cumartesi nüshamızda) ;

(

1

) Bu bahisleri - yeri ve ma­

mam gelince- Idıjıkiyle tafsil ve mbtioad edeceğim.

(

2

) Fmnsısaası budur: (La

siııcerite Hent lieu de V&rûte\ dans Vart.) Esthetiqm.

(2)

Estetik

bahsmda Sübjektivizim

akidesinden doğan m es’elele r

\

Bu prensip esasen pek doğru olmakla beraber pek dardır; bir çok şiir nevilerini hariçte bıra­ kıyor, ve güzel san’atlarm her şubesinde, lier kısmında vüeu- de getirilmiş olan emsalsiz şah­ eserlere tatbik olunursa doğru görünmüyor. Kolaylık olsun d i­ ye, ben, evvelâ şiirden misaller getireceğim ; sonra güzel san’at- lann hepsinden tnisal getirebili­ riz.

Bilirsiniz ki şiirin türlüsü var dır: Aşıkane lirik şiirlerden ma­ ada (dâsitan— epopée), (dram ; yani, trajedi ve komedi) var; sonra (tasvirî - pittoresque) şi­ irler var ki, fırçaya bedel, ka - lemle tablo yapmak hüneridir; daha sonra (n arratif - tahkiye) yani, nazım lisaniyle tek bir (vak ia) y ı hikâye etmek hüne­ ri var. Dâsitan olarak, eski Y u - nanlı (Omiros) un (îliâd a) ile (Odisea) sı, İranın millî şairi (Firdevsi) nin (Şahnamesi) gi­ bi. Dram ve trajedi olarak, eski Yunan üstadları (Eschyle == Eshîlos), (Sofoklîs), (E vrip î - dis) ve son devri medeniyet bü­ yük şairlerinden (Schakspeare - Şekispîr), (Corneille - K o m e y ), (Racine - Rasîn) gibi; komedi yazanlardan, eski Yunanlf (A - ristofanis) ve daiıa vüzlerce em şalinin bütün âlemce meşhur o- lan eserleri en yüksek şaheser­ lerdir; halbuki bu müstesna e- serleri yazanlar, hiç kendi hissi­ yatını tasvir etmemişler, yalnız hakikî olsun hayalî olsun bir çok kahramanların ve meşhur adamların manevî portrelerini tasvir etmişler; bu eserlerde gü- rülen hüner (seciye tasviri — peinture de carctére) nde, ha- rikulâde bir m uvaffakiyettir.Bu eserlerin bazısında asıl mevzu esatirdir, masaldır. Omiros ve Firdevsinin (devler) le kahra - manların muharebesini naklet

-Y A Z A N :

İ FİLOZOF

| RIZA TEVFİK

3

mesi, ve (Dante) nin cennetle cehennem halini ve halkım tas­ v ir ve hikâye etmesi gibi. Onun için bu eserler tamamen (imper sonnel - gayri şahsî) dir. Şekis- pır de öyle!.. N e mizaçta, ne his te, ne fikirde bir adam olduğu­ nu eserlerinden istidlâl edip an­ lamak mümkün değildir. Halbu­ ki bunların hepsinin de (uslubu

j

beyân) itibariyle bariz bir şah­ siyeti olduktan başka, eserleri­ nin bazı parçaları da lirizmin en ulvî, en asil nümunelerinden sayılır. Bizim gönüllü şairimiz ( Fuzulînin (Leylâ ve Mecnun) ı i

da bir hazin dâsitandır. Ve İran da ondan evvel yazılmış olan j emsali gibi (n arratif — tahkiye)

sınıfından olan eserlerdendir. Ve aslı faslı şüpheli olan bu; hikâyenin çok lirik bir üslup, üzere yazılmış olduğu herkesçe! müsellemdir; fakat Fuszulinin asıl kendi hissiyatını ifşa eden cihet hikâye lusnu değil, Leylâ ve Mecnun namına söyleyip hi­ kâye arasına sıkıştırdığı gazel­ lerdir. (N a rra tif) şiirlere misal olmak üzere küçük manzum hi­ kâyelerden, Fikret merhumun (Kam îsi Yusuf) unvanlı bir gü­ zel manzumesi vardır ki -bu hü- nerver şairin hemen her manzu­ mesinde olduğu gibi- üslûbu ifa denin son derecede temiz, ku - sursuz ve pürüzsüz olması ile mümtazdır; lâkin Fikretüı ne se civede bir adam olduğunu bu hi kâyeden anlamak mümkün de - ğildir. Çünkü bu manzumede kendi hissiyatına dair bir şah­ siyet şemmesi bile duyulmaz. Bununla beraber bazı yerleri o kadar rikkatli, o kadar (doku - nakli - patheque) dir ki, ben o manzumeyi, en güzel lirik şi­ irlerden saymakta hiç treddüd

etmem! Kim nederse desin!.. Şimdi, -ancak pek az bir kıs­ mını zikredebildiğim- bu büyük ve meşhur adamları, (suöjek - tivizm prensibine dayanarak!) artist saymıyacak mıyız?... Say mazsak, yalnız küstahlık değü, pek büyük bir haksızlık, hattâ affolunmaz bir günah irtikâb et miş oluruz. Bu iddianın daha çok su götürür yeri var. Onun için gelecek makalede daha bir az izahat ile bahse devam ve güzel misallerle sözlerimi teyid

edeceğim.

Cünye

Dr. Rvxt Tevfik

Referanslar

Benzer Belgeler

Hiç kimse ile hiçbir konu için karþý karþýya gelmeden, münakaþaya giriþmeden dostluðunu sürdürebilmiþ, insan’ý dünyada en çok önem verdiði þey olarak

özellikle hasta hakları kavramının ön plana çıkmasıyla beraber, hekimlerin de hekim haklarını vurgulama gayreti içine girdikleri gözlenmektedir... Hak arama yolları

 “Y” kaynaştırma harfi, konuşmada, acak ve ecek ekleriyle bağlandığı eylem köklerini gelecek zaman kipine dönüştürdüğünde, bağlandığı eylem

Bu binanın başlıca muvaffakiyeti ve mimarlık bakı- mından teşkil ettiği ders, bu kadar zengin ve geniş mik- yasta inşa edilmiş olmasına rağmen kullanışlı beşerî nis-

Çift bacağın değişmesi sonucu meydana gelen bacak tipleri..  Kazıcı bacak: Gryllotalpa gryllotalpa (Orthoptera),Scarabaeidae

Termal Analiz (Prensip): Maddeye kontrollü sıcaklık programı uygulandığında, maddenin ve/veya reaksiyon ürünlerinin fiziksel özelliklerinin sıcaklığın bir

yüzyılın ortalarından itibaren Birleşik Devletlerde oturmuş olan (o zamanlar adı henüz konulmamış olmasına rağmen (Von Beyme, 1967: 1) ve işleyişi itibarı ile de

A) Öyküleyici anlatım kullanılır. B) Olay, zaman, yer ve kişi unsurları bulunur. C) Bir olaya bağlı olarak birden çok olay verilir. D) Olmuş veya olması mümkün