• Sonuç bulunamadı

Muallim dergisi: 1916-1918

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Muallim dergisi: 1916-1918"

Copied!
120
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

EĞİTİM PROGRAMLARI VE ÖĞRETİMİ BİLİM DALI (EĞİTİMİN SOSYAL VE TARİHİ TEMELLERİ)

MUALLİM DERGİSİ (1916-1918)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Emre USLU

Ankara Ağustos, 2013

(2)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

EĞİTİM PROGRAMLARI VE ÖĞRETİMİ BİLİM DALI (EĞİTİMİN SOSYAL VE TARİHİ TEMELLERİ)

MUALLİM DERGİSİ (1916-1918)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Emre USLU

Danışman:

Prof. Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR

Ankara Ağustos, 2013

(3)

Emre USLU’nun Muallim Dergisi (1916-1918) başlıklı yüksek lisans tezi, 04.11.2013 tarihinde, jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye (Tez Danışmanı):Prof. Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR ... ... Üye : Prof. Dr. Ülker AKKUTAY ... ...

Üye : Prof. Dr. Necati DEMİR ... ...

Onay

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. .../.../2013 (İmza Yeri)

Akademik Unvanı, Adı Soyadı Enstitü Müdürü

(4)

ÖN SÖZ

II. Meşrutiyet’in özgürlükçü ortamından faydalanarak ortaya çıkan ve dönemin ünlü eğitimcilerinin, eğitimin tartışılmayan yönlerini ve önerilerini tartıştığı Muallim dergisi araştırmanın temelini oluşturmaktadır. Muallim dergisinde, Ziya Gökalp ve Satı Bey’in milli eğitim konusu üzerinde tartışma başlatmaları, milli eğitim kavramının hangi temellere göre oluşturulması gerektiğine göre öneriler sunmaları ve yazarların çağın gereksinimlerine göre bir eğitim anlayışından dönemin öğretmenlerini haberdar etme amacında olmaları derginin ve bu araştırmanın önemini gösterir.

Araştırmamın tüm aşamalarında beni sabırla dinleyen, yönlendiren ve destekleyen değerli hocam, danışmanım; Sayın Prof. Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR’e ve diğer bölüm hocalarıma gösterdikleri ilgi ve yardımları için sonsuz teşekkür ederim.

Emre USLU Ankara, 2013

(5)

ÖZET

MUALLİM DERGİSİ (1916-1918) USLU, Emre

Yüksek lisans, Eğitimin Sosyal ve Tarihi Temelleri Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR

Ağustos – 2013, Sayfa: 113

Bulundukları dönemin birer aynası olan dergiler, dönemin toplumsal yapısını anlamamıza ışık tutar. II.Meşrutiyet dönemi dergileri, İstibdat dönemi sonrası yaşanan özgürlüğün, yazarların görüşlerinin ve ülkenin kurtuluşu için ortaya çıkan fikirlerin birer temsilcisi olmuşlardır. II.Meşrutiyet döneminin önemli aydınlarının fikirlerini içeren Muallim dergisi, 1916-1918 yılları arasında İstanbul Efkaf-ı İslamiye Matbaasında aylık olarak çıkan bir eğitim dergisidir. Muallim dergisinin muhtevasında milli terbiye tartışmaları en önemli konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmanın amacı eğitim açısından Muallim dergisinin incelemesini yapmaktır.

Muallim dergisinin sayılarının tamamına Milli Kütüphane Süreli Yayınlar Bölümü’nden ulaşılmıştır. Dergilerin tüm sayılarına ulaşıldığı için ayrıca bir örneklem alınmamıştır. Derginin tamamı Osmanlıcadan günümüz Türkçesine transkript edilmiştir. Türkçeye çevrilen verilerin analizinde, tarihsel araştırma yönteminin adımlarına uygun olarak, birbirine bağlı üç alt süreç takip edilmiş; verileri özetleme, verileri değerlendirme, yorumsal çerçeve içinde verileri sunma. Bu aşamalar alt amaçlara göre uygulanarak kategorize edilmiştir.

Araştırmanın sonucunda; Ziya Gökalp ve Satı Bey’in eğitim tartışmalarına ve diğer yazarların bu tartışmada taraf olmalarına, derginin her sayısında yer verilmiştir. Milli eğitim kavramı üzerinde oluşan bu tartışmaların ortak bir sonucu olarak, milli kimliğinin bilincinde, çağın gereksinimlerine uyun ve geleceğe ışık tutabilecek öğretmenlerin yetiştirilmesi ortaya çıkmıştır.

(6)

ABSTRACT

MUALLIM MAGAZINE (1916-1918) USLU, Emre

Master’s Degree, Department of Social and Historical Foundations of Education Thesis Advisor: Prof. Dr. M. Cagatay OZDEMIR

August – 2013, Page 113

The magazines that are the mirrors of their era provide an insight into our understanding the social structure of the era. The magazines of the Second Constitutionalist Period were the representatives of the freedom experienced after the autocracy period, of the opinions of the writers and of the ideas that occurred for the salvation of the country. The Muallim (Teacher) Magazine that contains the ideas of the foremost intelligentsia of the Second Constitutionalist Period is an educational magazine published monthly at the Efkaf-i Islamiye Printing House in Istanbul in 1916 to 1918. In the content of the Muallim Magazine, the discussions of national education are being the most important topic. The purpose of this research is to examine the Muallim Magazine in educational manner. Under this purpose, the discussions of national education on the Muallim Magazine, the discussions of education of the 20th Century, method-technique in education and teaching and discussions for teaching profession, and language education and the education of women are specified as sub-purpose topics.

Entire volumes of the Muallim Magazine were reached at the Periodical Publications of the National Library. No additional sample was received since the entire volumes of the magazine were reached. All magazines were translated into present Turkish from Ottoman Turkish. In the analysis of the data translated into Turkish, three interconnected sub-processes were followed in accordance with the phases of the historical research method: Summarizing data, evaluation of data and presentation of data within interpretational frame. These phases were categorized applying according to sub-purposes.

At the result of the research, educational suggestions of the Muallim Magazine’s writers were found appropriate to the social structure of the era and the needs of the age. The educational discussions of Ziya Gokalp and Sati Bey and being part of other writers in these discussions were included in every volume of the magazine.

(7)

As a common conclusion of these discussions occurred upon the concept of national education, it was revealed to train teachers who are aware of his/her national identity, comply with the needs of the era and who can provide insight to the future.

Key Words: Education, Muallim, Magazine, Constitutional Monarchy, National Education

(8)

İÇİNDEKİLER

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ... i

ÖN SÖZ ... ii ÖZET ... iii ABSTRACT ... iv İÇİNDEKİLER ... 1 BÖLÜM 1 1. GİRİŞ ... 3 1.1.Problem Durumu ... 3 1.2.Araştırmanın Amacı ... 4 1.3.Araştırmanın Önemi ... 5 1.4.Varsayımlar ... 5 1.5.Sınırlılıklar ... 6 1.6.Tanımlar ... 6 BÖLÜM 2 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 7

2.1.İkinci Meşrutiyet Döneminde Siyasal Yapı ... 7

2.2.İkinci Meşrutiyet Döneminde Eğitim Alanındaki Gelişmeler ... 11

2.2.1. Okul Öncesi Eğitimindeki Gelişmeler ... 12

2.2.2. İlkokullar Eğitimindeki Gelişmeler ... 13

2.2.3. Ortaöğretim Eğitimindeki Gelişmeler ... 16

2.2.4. Özel Okulların Eğitimindeki Gelişmeler ... 17

2.2.5. Mesleki ve Teknik Eğitimindeki Gelişmeler ... 18

2.2.6. Yüksek Öğretim Kurumlarındaki Gelişmeler ... 19

2.2.6.1.Darülfünun ... 19

2.2.6.2.Kız Darülfünunu ... 21

2.2.6.3.Diğer Yüksek Okullar ... 21

2.2.7. Askeri Okullar ... 22 2.2.8. Öğretmen Okulları ... 23 2.2.8.1.Darülmuallimin-i İptidaiye ... 23 2.2.8.2.Darülmuallimin-i Rüşdiye ... 25 2.2.8.3.Darülmuallimin-i Âliye ... 25 2.2.8.4.Darülmuallimât ... 25

2.2.8.5.Terbiye-i Bedeniye Darülmuallimini ... 26

(9)

2.2.9. Azınlık ve Yabancı Okulları ... 26

2.3.İkinci Meşrutiyet Devrinde Eğitim Akımları ... 28

2.3.1. Seçkinler Eğitimi Akımı ... 28

2.3.2. Çocuktan Hareket Akımı ... 29

2.3.3. İş Okulu Akımı ... 30

2.3.4. Girişkenlik Eğitimi Akımı ... 32

2.3.5. Kitle Eğitimi Akımı ... 33

2.3.6. Kültür Eğitimi Akımı ... 34

2.3.7. Kadın Eğitimi Akımı ... 35

2.3.8. Beden Eğitimi Akımı ... 35

2.4.Osmanlılarda Dergicilik ... 36

2.4.1. II. Meşrutiyet Döneminde Dergiler ... 38

2.4.1.1. İslamcı Dergiler ... 40 2.4.1.2. Batıcı Dergiler ... 42 2.4.1.3. Türkçü Dergiler ... 43 BÖLÜM 3 3. YÖNTEM ... 46 3.1.Araştırmanın Modeli ... 46 3.2.Çalışma Evreni ... 46 3.3.Verilerin Toplanması ... 46 3.4.Verilerin Analizi ... 46 BÖLÜM 4 4. BULGULAR ve YORUM ... 48

4.1.Muallim Dergisinin Özellikleri ... 48

4.2.Muallim Dergisi Yazarlarının Kısa Biyografileri ... 49

4.3.Muallim Dergisinde Milli Terbiye Tartışmaları ... 64

4.4.Muallim Dergisinde Yirminci Yüzyılın Eğitim Tartışmaları ... 83

4.5.Muallim Dergisinde Kadınların Eğitimi Hakkında Görüşler ... 89

4.6.Muallim Dergisinde Dil Eğitimi Hakkındaki Görüşler ... 92

BÖLÜM 5 5. SONUÇ VE ÖNERİLER ... 96 5.1.Sonuçlar ... 96 5.2.Öneriler ... 98 KAYNAKÇA ... 99 EKLER ... 105

(10)

BİRİNCİ BÖLÜM

1.GİRİŞ

Tezin bu bölümünde; ilgili literatür özetlenerek, tez konusu olarak ele alınan problemin ne olduğuna, araştırmacının amacına, araştırmanın önemine, sınırlıklarına, araştırmaya başlarken yapılan varsayımlara ve tezde geçen tanımların hangi anlamlarda kullanıldığına ilişkin bilgilere yer verilmiştir.

1.1. Problem Durumu

Meclis-i siyasal düzene dönüş için Anayasanın tekrar yürürlüğe konduğu 23 Temmuz 1908’den, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesine kadar geçen zamana II. Meşrutiyet dönemi denir (Akyüz, 2009, s. 265).

Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte siyasi hayat ve fikir hareketleri birden canlanmıştır. Bu canlanma, dönemin aydınlarının sorunlara eğilmesiyle birlikte, yayımsal alanda birçok eser meydana getirilmiştir.

Meşrutiyet döneminde eğitim, toplumsal sorunların dile getirilmesinde en büyük sahayı oluşturmuştur. Özellikle Balkan Savaşları’ndan (1912-1913) sonra toplumda eğitim konularına ilgi artmıştır. Ergün’e (1996) göre Meşrutiyet dönemindeki eğitim artık sadece Maarif Nezareti’nin işi olmaktan çıkmıştır.

Bu dönemde eğitimde niceliğe, yeni okul, öğrenci ve öğretmenleri sayıca arttırmaya öncelik verilmiştir. Niteliğin önemi konusunda bazı görüşler ve uygulamalar görülse bile nitelik ikinci planda kalmıştır (Akyüz, 2009).

Eğitimin içeriği konusunda Meşrutiyet dönemindeki önemli eğitimciler çalışmalar yapmıştır. Bu eğitimciler; Ziya Gökalp, Satı Bey, Emrullah Efendi, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Ethem Nejat, Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Ömer Seyfettin ve Prens Sabahattin gibi isimlerdir. Bu eğitimciler, eğitim tarihimiz açısından çok önemli yere sahip olan fikirlerini yaymak, sorunlara bulunan çözümleri insanlara ulaştırmak için mecmuaları ve gazeteleri kullanmışlardır. Hatta çoğu eğitimci, kendi mecmuasını çıkarmıştır.

(11)

Meşrutiyet döneminde eğitim ve öğretimle ilgili birçok dergi yayımlanmıştır. Fakat yılını doldurmadan çoğu dergide yayın hayatına son vermiştir. Eğitim tarihimiz açısından önemli bir yere sahip olan Meşrutiyet dergilerinden başlıcaları; Mir’at-i Maarif, Tedrisat-ı İptidaiye Mecmuası, Terbiye ve Oyun, Terbiye Mecmuası, Millî Talim ve Terbiye Mecmuası, İçtihat, Sebül-ür Reşat, Türk Yurdu ve Muallim dergileridir.

Aynı ve farklı dönemlerde aynı isim altında çıkartılan farklı Muallim dergileri vardır. Örneğin; Şeyh Mehmed Süreyya’nın iki sayılık haftalık çıkan Muallim dergisi, Mahmut Naci’nin 15 günde bir yayımlanan Muallim dergisi, Muallim Naci’nin Maarif Nezareti ruhsatıyla 58 sayılık yayımlanan Mecmua-i Muallim, Emrullah Efendi’nin iki sayılık 15 günde bir yayımlanan Mecelle-i Muallim dergisi, Muallimler Birliği tarafından yayımlanan Muallimler Mecmuası isimli dergiler vardır.

Araştırmanın konusunu oluşturan Muallim dergisi ise Hüseyin Ragıp (Baydur) tarafından 25 sayı olarak, 15 Temmuz 1332-15 Eylül 1334 yılları arasında (1916-1918) İstanbul Efkaf-ı İslamiye Matbaası’nda aylık olarak çıkan bir eğitim dergisidir.

Muallim dergisi, Cumhuriyet kurulmadan önce eğitim politikaları ve eğitim uygulamalarına ilişkin önemli bilgiler içermektedir. Dönemi içerisinde önemli bir yere sahip olan dergi, içerik yönünden Türk eğitim tarihine önemli katkılarda bulunacak bir süreli yayındır.

Eğitim tarihimizin ve geçmişteki önemli aydınlarımızın günümüzde daha iyi anlaşılması için Cumhuriyet öncesi yayımlanan dergilerin analiz edilip günümüze aktarılması gerekmektedir. Bu araştırma ile Meşrutiyet döneminde çıkan Muallim dergisinin eğitim açısından incelenmesi yapılmış ve eğitim tarihimize katkı sağlanmaya çalışılmıştır.

1.2. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın temel amacı, 1916-1918 yılları arasında yayın faaliyetini sürdüren Muallim dergisinin eğitim açısından incelemesini yapmaktır. Bu amaca ulaşmak için aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır:

1. Muallim dergisinde yansıtılan milli terbiye tartışmaları nelerdir?

(12)

3. Muallim dergisinde yansıtılan kadınların eğitimi hakkındaki görüşler nelerdir? 4. Muallim dergisinde yansıtılan dil eğitimi hakkındaki görüşler nelerdir?

1.3. Araştırmanın Önemi

Yeni üretilen bilgilerin halka iletilmesinde önemli bir yere sahip olan dergiler, içinde bulundukları dönemi, canlı bir şekilde karakterize etmektedir. İçinde bulunduğu döneme tanıklık eden dergilerin okul işlevi de görmektedir. Bilgilerin yenilenmesinde rol oynayan dergilerin dünya düşünce hayatında olduğu kadar Türk düşünce hayatında da önemli bir yere sahiptir (Doğan, 1997 akt. Güçlü, 2011, s. 3-4). Dönemin Sultani, İdadi gibi önemli okulların öğretmenlerinin birbirinden ve birbirlerinin öğretim yöntem ve tekniklerinden, eğitim ve öğretimde karşılaştıkları sorunlardan haberdar olmak için çıkartılan bir dergi de Muallim dergisidir.

1916-1918 yılları arasında iki yıl boyunca ayda bir yayımlanan Muallim dergisi toplam 25 sayıdan oluşmaktadır. Birçok yazarın buluştuğu ve dönemin eğitimine katkı sağlamak amacı içerisinde olduğu dergi, Türkiye’de görülen eğitim faaliyetlerine, fikir ve uygulamalarına değinmiş, aynı zamanda öğretmenlerin birliğini sağlamayı amaçlamıştır. Dergide makaleleri yayımlanan aydınların dönemin eğitimine bakışı, günümüzü anlama bakımından ayrı bir öneme sahiptir.

Muallim dergisinin, herhangi bir açıdan çalışılmamış olması, bize o dönemin eğitimine ve eğitim neferi olan öğretmenlere ışık tutacağı için araştırmayı önemli kılmıştır. Araştırmanın taşıdığı bir diğer önem ise Cumhuriyet öncesi eğitimi ile ilgili çalışma yapacakların yararlanabileceği bir kaynak olma özelliği taşımasıdır.

1.4. Varsayımlar

Bu araştırmada, aşağıdaki varsayımdan hareket edilmiştir;

1. Muallim dergisi, II. Meşrutiyet döneminin önemli bir dergisi olduğu varsayılmıştır.

1.5. Sınırlılıklar

Bu araştırma, 1916-1918 yılları arasında, Hüseyin Ragıp ve Nafi Atuf tarafından çıkartılmış, toplam 25 sayı olan Muallim dergisi ile sınırlıdır.

(13)

1.6. Tanımlar

Eğitim: Önceden saptanmış ilkelere göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkinlikler dizgesidir (Ertürk, 1982).

Muallim: Mesleği bir bilim dalını, bir sanatı ya da teknik gibi bilgileri öğretmek olan kimse, öğretmen (Türk Dil Kurumu).

Dergi: Siyaset, edebiyat, teknik gibi sanat ve bilimle ilgili konuları gazeteden daha geniş bir yolda inceleyen ve gündelik olmayan süreli yatın, mecmua (Türk Dil Kurumu).

(14)

İKİNCİ BÖLÜM

2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. İkinci Meşrutiyet Döneminde Siyasal Yapı

XX. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin son 150 yıllık tarihi sürekli değişim ve yenileşme hareketlerine sahne olmuştur. XX. yüzyılın başlarında yer alan İkinci Meşrutiyet Dönemi’nin de Türk yenileşme tarihi açısından önemli bir yeri vardır (Hayta, 2003, s. 193).

II. Meşrutiyet, padişahın yetkilerinin ve yönetiminin, Anayasa ile ikinci kez düzenlendiği dönemdir. II. Abdülhamid’in sıkı takibine rağmen devlet içinde cemiyetler kurulmuş ve bazı gizli faaliyetler devam etmiştir. Bunlar memleketin kurtuluşu için değişik fikirlere sahip olduğu için bir amaç birliği yoktur. Aydınların bir bölümü devletin kurtuluşunun meşrutiyet yönetimi ile mümkün olacağını, bir bölümü güçlü olabilmek için bir İslam birliğinin kurulmasını, bir bölümü de dünyadaki bütün Türklerin bir yönetim altında birleşmesinin uygun olduğunu düşünmüşlerdir (Turan, 2011). 1889 yılında Meşrutiyet taraftarları tarafından kurulan İttihat ve Terakki’nin amacı II. Abdülhamid’e meşrutiyet yönetimini zorla kabul ettirmekti. 1880 yılıyla koyu ve baskıcı bir istibdat yönetimine giren II. Abdülhamid’in tutumu karşısında meşruti rejimin gerekliliğine inanan aydınlar sessiz kalmamışlardır.

İttihat ve Terakki’nin hızla büyümesi, düşünce ayrılıklarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Genç Osmanlılar gibi meşruti sistemin tekrar yürürlüğe girmesi dışında ortak bir dünya görüşleri olmayan İttihatçıların kendi aralarındaki düşünce ayrılıkları 1902 yılında Paris’te toplanan I. Jön Türk Kongresi’nde giderilmeye çalışılmıştır. Ahmet Rıza Bey’in öncülüğünü yaptığı devletçi ve merkezci düşünceyle Prens Sabahattin’in öncülüğünü yaptığı Adem-i Merkeziyetçi düşüncenin tartışıldığı kongrede istenilen sonuç elde edilememiştir. 1906 yılında Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile 1907 yılında birleşmesiyle İttihatçıların Abdülhamid yönetimine karşı verdikleri mücadelenin gücü daha da artmıştır. 1907 yılında II. Jön Türk Kongresi’nde meşruti yönetime geçilmesi için sürdürülen çabaların arttırılmasına karar verilmiştir (Mehmetefendioğlu, 1996).

(15)

İngiltere’nin ve Rusya’nın Reval şehrinde yaptıkları gizli görüşmelerde, karışıklık içinde bulunan Makedonya’nın Osmanlı Devleti’nden ayrılması konusunda anlaştıkları öğrenilince, İttihat ve Terakki Cemiyeti harekete geçti. Cemiyet, Selanik, Manastır ve öteki Rumeli şehirlerinde hürriyetin ilanına karar verdi. Ayaklanmanın genişlenmesinden çekinen II. Abdülhamid Kanun-i Esasi’yi yürürlüğe koyarak Meşrutiyet’i ikinci kez ilan etti (Turan, 2011, s. 37).

23 Temmuz 1908’de ikinci kez Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle, Osmanlı tarihinde ilk kez bir ölçüde tabandan gelen bir anayasacılık hareketi yaşanmıştır. II. Meşrutiyetle ülke parlamenter yapıya geçmiş, devletin işleyişinde parlamentonun ağırlık kazanmasına paralel olarak, 1909’da temel hak ve özgürlüklerde de genişleme olmuştur (Dönmez ve Oruç, 2006).

Meşrutiyet’in tekrar ilan edilmesinin ardından seçim yapılmış, seçimlerin ardından oluşan yeni Meclis-i Mebusan, 17 Aralık 1908'de padişahın nutkuyla açılarak çalışmalarına başlamıştır. Ama meclisin çalışmaları bu kez de dinci çevreler ile İttihatçı karşıtlarının 13 Nisan 1909’da İstanbul'da ayaklanmasıyla kesintiye uğramıştır. 31 Mart Olayı olarak anılan bu ayaklanma, Selanik'ten gelen Hareket Ordusu tarafından 24 Nisan 1909'da bastırılmıştır. 27 Nisan'da yeniden toplanan meclis, II. Abdülhamid'i bu ayaklanmadan sorumlu tutarak tahttan indirilmesine ve yerine V. Mehmet Reşat’ın geçirilmesine karar vermiştir. Ardından 1876 Anayasası olarak da bilinen Kanun-i Esasi üzerinde değişiklikler yaparak siyasal ve hukuksal kurumları yeniden düzenlemiştir.

İkinci Meşrutiyet dönemi sadece siyasi gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmakla kalmadı, kültür, eğitim ve sosyal bakımdan da oldukça önemli bir dönemdi. En önemli sayılabilecek gelişme düşünceyi ifade özgürlüğü olarak görülebilir. Bu özgürlük ortamı içinde insanlar yoğun bir cemiyetleşme, basın ve siyasi parti faaliyeti içine girmişlerdir. 33 yıllık II. Abdülhamit iktidarı kendi içindeki modernleşme, ve gelenekselcilik mücadelesine yenik düşmüştür. Tanzimat yıllarında başlayan Batıcı, Türkçü ve İslamcı paradigmalar, kültürel ve bilimsel miraslarını işleyerek, en yüksek düzeyini II. Meşrutiyet döneminde oluşturmuştur (Gündüz, 2007).

II. Meşrutiyet döneminin en yaygın siyasi görüşleri olan Osmanlıcılık, Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılığı şu şekilde özetlemek mümkündür;

(16)

1. Osmanlıcılık: İmparatorluk bünyesinde 19. yüzyılın başlarında artan isyanlar, toprak kayıpları, yabancı devletlerin gayrimüslimleri koruma adına Osmanlı’nın iç işlerine müdahaleleri, merkezi ve yerel yönetimde meydana gelen yönetim bunalımları ve azınlıkların bağımsızlık hareketleri sonucunda zorunlu olarak ortaya çıkan bir ideolojidir (Gündüz, 2007, s. 27-28). Sultan Abdülaziz devrinde, Osmanlı tarihinde ilk olarak bazı aydınlar tarafından Yeni Osmanlılar adı altında bir cemiyet kurulmuştur. Cemiyetin programı, Osmanlı halkına eşit haklar tanınması, bu hakların kanun teminatı altına alınması, meşrutiyet idaresinin kurulması ve vatanseverlik hissi ile fertlerin birbirlerine bağlanmasından ibarettir. Bu görüşe göre, milli birlik ve milli şuur ancak Osmanlı birliği ile ve bu birliğin gereklerini yerine getirmekle gerçekleşebilecek bu sayede devlet yıkılmaktan kurtarılacaktır. Fakat ülkedeki milliyetçi isyanların durmaması, Osmanlıcılık fikrinin etkinliğini kaybetmesine neden olmuştur (Turan, 2011).

2. İslamcılık: Devletin kurtuluşunu İslami esaslara sıkı sıkıya bağlanmakta ve halifenin etrafında birleşmekte gören, devletin dağılma sürecine girme nedeninin İslam esaslarından ayrılmakla ortaya çıktığını öne süren fikir akımıdır. Genç Türklerin Osmanlıcılık sistemini kabul etmelerine karşılık II. Abdülhamid’de yönetimi boyunca İslamcılık fikrini benimsemiştir. II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti’ndeki en yaygın ideolojik görüş İslamcılık olmuştur. İslamcılar genel anlamda büyük İslam Birliğini sağlamak görüşünde olup, Batı’nın hayat tarzının alınmayarak sadece ilim ve tekniğinin alınmasını savunmuşlardır (Hayta, 2003, s. 205). Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasından sonra adeta devletin resmi politikası olarak benimsenen İslamcılık fikri, Milliyetçilik hareketi karşısında devletin kurtuluşuna yeterli olamamıştır (Turan, 2011).

3. Türkçülük: II. Meşrutiyet döneminin önemli fikir ve ideolojilerinden birisi hatta bazı siyaset bilimcilerine göre en önemlisi Türkçülüktür. Osmanlı Devleti’nde özellikle II. Meşrutiyet sonrasında gelişen Türk milliyetçiliği konusundaki düşünce akımına Türkçülük denilmektedir (Gündüz, 2007). Devletin ancak dini, dili, ırkı ve kültürü bir olan Türk unsuruna dayanarak kurtulacağını, Osmanlı Devleti’nde yaşayan tüm Türklerin din, dil ve kültür alanında birbirlerine bağlanmalarını savunan akımdır. Türkçülük, fikir akımı olarak II. Abdülhamid döneminde gelişmiştir. Türkçülüğün

(17)

güçlenmesine neden olan etmenler, Batı’nın milliyet fikirleri, Türkler hakkında yaptıkları propagandalar ve milliyet fikrinin İslam dünyasında da yayılmaya başlamasıdır (Hayta, 2003, s. 205).

4. Batıcılık: Batı’nın her alanda Osmanlı Devleti’nin önüne geçmesi, tek kurtuluş yolunun bu yüzyılın fikir ve ihtiyaçlarına uygun medeni bir devlet ve millet halini alması gerektiği düşüncesidir.

Başlangıçta askeri alanda başlayan daha sonra III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde programlı hale gelen Batılılaşma hareketleri, Tanzimat döneminde de yoğun bir şekilde sürmüştür. Batıcılara göre, Batı tekniğini alıp uygulamaya koyabilmek için eğitimden başlayıp Batı tarzında elemanlar yetiştirilmelidir. Taklitçiliğin devlete bir yarar sağlamayacağını, önemli olanın Batı uygarlığına katılmak olduğuna inanmışlardır. II. Meşrutiyet döneminde Batı dillerinin öğrenilmesi, siyasal ve ekonomik ilişkilerin artması, aydın kesimin seviyesini ve sayısını arttırmıştır. Sosyal değişimin ve çağdaşlaşmanın gerekliliği ortaya atılmış, şartların daha iyi olması istenmiştir. Bu çerçevede sosyal ve kültürel alanlarda yenilikler yapılmıştır (Hayta, 2003).

Meşrutiyet yönetimleri de devleti dağılmaktan kurtaramamıştır. Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiştir. Girit adasını ilhak eden Yunanistan daha da genişlemiş, Avusturya-Macaristan, Bosna-Hersek’i ülkesine kattığını duyurmuştur. Abdülhamid’den sonra tahta geçen Sultan Mehmet Reşad devlete hakim olamamış ve ard arda gelen savaşlar hem II. Meşrutiyet’i hem de İmparatorluğu sona erdirmiştir (Turan, 2011).

2.2. İkinci Meşrutiyet Döneminde Eğitim Alanındaki Gelişmeler

İkinci Meşrutiyet dönemi eğitim tarihimizde önemli bir yer tutar. Bu dönemin, eğitim açısından genel amacında maarifte ıslahata nereden başlanmalıdır? sorusunun cevabı aranmıştır.

İkinci Meşrutiyet dönemi amaç bakımından bir arayış dönemiydi. Eğitim tartışmaları yapılmış, ancak bu tartışmalar verimini Cumhuriyet Dönemi’nde

(18)

göstermiştir. Eğitimcilerin görüşleri, devletin meşruti özelliğine uygun olarak gelişmiş yeni okul anlayışı ve demokratik yaşamla ilgili olarak yeni görüşler ileri sürülmüştür (Binbaşıoğlu, 2009, s.268):

Fikirlerin hayata geçirilmesi konusunda başarılı bulamadığımız İkinci Meşrutiyet dönemi için kısaca; Osmanlı Devleti’nin yıkılışına sebep olan Balkanlar ve Birinci Dünya Harbi gibi iki büyük felaketin gelip çattığı ve her gün yeni bir facia diyebileceğimiz siyasi olayların cereyan ettiği kısa süreli bir devirdir. Buna rağmen, fikir hayatımız bakımından Cumhuriyet devrinde uygulama imkanı bulan bir çok fikirlerin ortaya atıldığı özlü bir devirdir (Özkan, 2008, s.99).

Akyüz (2009)’e göre, Meşrutiyet Dönemi Eğitimi’nin temel özellikleri şunlardır:

 Siyasi hayat ve fikir hareketleri birden canlanmış, yayın özgürlüğüne kavuşma yanında, özellikle Balkan Savaşları, aydınları, toplumsal sorunları ve dertleri acımasız bir dille ortaya koymaya itmiştir. Eğitim sorunları da, üzerinde önemle durulan bir alan olmuştur.

 Dönemin başında, Meşrutiyet’in ilanı ile beraber, aşırı bir hürriyetçi bir hava ortaya çıkmış, bu okullara da yansımıştır.

 Balkan Savaşları ve felaketlerinden sonra toplumda, “çökmekte olan devleti eğitim ve öğretmenler kurtaracaktır” şeklinde bir görüş benimsenmiştir. Fakat genellikle, bir slogan görünümünden öteye gidememiştir.

 Kızlar için ilk kez bir yükseköğretim kurumu açılmıştır.

 İlk resmi anaokulları bu dönemde açılmış, okul öncesi eğitimde ilk ciddi adımlar atılmıştır.

 Eğitimde drama ilk kez bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.

 Medreselerin ıslahı için fikirler ve teşebbüsler yaygınlaşmıştır.

 Öğretmen yetiştirilmesinde yenilikler yapılmış, önemli adımlar atılmıştır.

 Öğretmenler ilk kez bu dönemde mesleki örgütler kurmuşlardır.

 Programlara sosyal, siyasal muhtevalı, hayata dönük bazı dersler girmiştir.

 Eğitimin bilim olarak işlenmesinde ciddi gelişmeler sağlanmıştır. Pedagoji ve eğitim, eğitimcilerde ve toplumda gittikçe saygı ve ilgi uyandıran bilimler olarak görülmüştür.

 Dönemin başından Balkan Savaşlarına kadar Tanzimat’ın Osmanlılık ideali ve Osmanlı insan tipi ülke insanlarını bir arada tutacak, siyasi birliği sürdürebilecek

(19)

bir unsur olarak görülmüş, bu düşünce eğitiminde de geçerliliğini korumuştur. Fakat, Balkan Savaşları ve felaketleriyle beraber Osmanlılıktan vazgeçerek Türkçülük idealine yönelmiştir.

 Eğitimde yeterli girişim ve atılımlar yapılamamışsa da, eğitim ve öğretmen sorunları mesleki dergiler ve genel basında ilk kez geniş ölçüde tartışılmış, yeni ve orijinal görüşler ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları, Cumhuriyet Dönemi’ndeki uygulamaların tohumunu teşkil etmiştir. Böylece, Meşrutiyet Dönemi eğitimde ve başka alanlarda kısmen gerekli bir laboratuar dönemi olarak değerlendirilebilir.

2.2.1. Okul Öncesi Eğitimindeki Gelişmeler

Osmanlı Devleti’nde İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde gelişen eğitim kademelerinden birisi de okul öncesi öğretim kademesidir. Bu alanda ilk defa ana mektebi ya da çocuk bahçeleri kurulmaya başlanmıştır (Ergün, 1996, s. 192).

Resmi ve özel anaokullarının yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte çeşitli yenilikler yapılmaya çalışılsa da, bu okullarda eğitim-öğretim yapacak kadın öğretmen yetiştirilmemiş olduğundan gayrimüslim bayan öğretmenler ders vermiştir.

1913 tarihli Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-i Muvakkati, ilköğretim öncesi hakkında hükümler getirmiş, anaokulları ve sıbyan sınıflarını ilköğretimin içinde saymıştır. 1915’te Ana Mekteplerin Nizamnamesi yayınlanmıştır. Bu düzenlemeler sonucu büyük kentlerde anaokulları çoğalmaya başlamıştır (Akyüz, 2009, s. 268). Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu’nun dört-altı yaş grubundaki çocuklar için öngördüğü okul öncesi eğitim kurumlarının ilki 2 Mart 1915’te açılmış ve bu okulların öğretmenlerinin yetiştirilmesi için Darülmualimat içinde ayrı bir şube açılmıştır (Gürüz, 2008, s. 25).

2.2.2. İlkokullar Eğitimindeki Gelişmeler

İkinci Meşrutiyet Devri, Türk eğitiminde ilköğretim problemlerinin kendisini iyice hissettirdiği, halka ve devlete kendini kabul ettirdiği bir dönemdir. Bu dönemde Bakanlık ilköğretimle ilgilenmeye zorlanmış; öğretmen yetiştirme, yasalar ve bina sorunları çözümlenmeye çalışılmıştır (Ergün, 1996, s. 194).

(20)

İlköğretim için ilk ciddi çabayı Satı Bey göstermiş, Emrullah Efendi devam ettirmiştir. Ancak gerçek anlamda, bu dönemde devletin ilkokullarla ilgilenmeye başlaması, 31 Mart Olayı’ndan sonra olmuştur.

Bu dönemde en çok gelişen okullar ilköğretim okullarıydı. 1913 yılında Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-ı Muvakkati (Geçici İlköğretim Yasası) çıktı. Bu yasa ile eski üç yıllık ilkokullar ile üç yıllık Rüştiyeler birleştirilerek, altı yıllık ilkokul oldu, bu da kendi içinde ikişer yıllık üç devreye ayrıldı: Devre-i İptidaiye, Devre-i Mutavassıta, Devre-i Aliye gibi ilk, orta ve yüksek dereceler oluştu, yeni ilkokul programı hazırlandı (Binbaşıoğlu, 2009, s. 269). Bu kanun geçici başlığına rağmen Cumhuriyet yıllarında da bir çok maddesiyle birlikte yürürlükte kalmıştır (Akyüz, 2009).

Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-ı Muvakkati’ne göre, her vatandaşın okul-yazarlığı öğrenebilmesi için ilköğretimin mecburi ve ücretsiz olması, onun için de okul çağına gelen her çocuk mecburi olarak okula devam edecektir. Aynı zamanda bu çocuklar okudukları okulun öğretmenine haftalık veya başka adlarla bir ücret vermeyeceklerdir. Yalnız okul masrafları halktan vergi şeklinde alınacaktır (Koçer, 1992, s. 160).

İstanbul Öğretmen Okulu’nun Şubat 1910’dan itibaren çıkardığı Tedrisat-ı İptidaiye Mecmuası ve onun başta Satı Bey olmak üzere diğer yazarları, ilköğretimde bir pedagoji devrimi başlattılar (Binbaşıoğlu, 2009, s. 270). Ancak savaşlar ve eleman yetersizliğinden dolayı başarı sağlanamamıştır.

Satı Bey, öğretmen okulunda ve dışarıda eğitimin yenileşmesi konusunda konferanslar vermiş ve verdirmiş, eski öğretmenler için hizmetiçi eğitim faaliyetleri düzenlemiştir. Yetişen çağdaş fikirli öğretmenler mahalle mekteplerine giderek eski hocalarla görüşüp artık bu eğitimin terk edilmesi gerektiğini vurgulamışlardır (Akyüz, 2009).

Birçok taraflardan tenkit edilen altı ve beş yıllık sistem ikiliği, Tevhid-i Tedrisat’a kadar devam etmiş ve 1924 yılında ilkokulun “Tek Okul” ruhuyla beş yıllık bir temel öğrenim kurumu halinde yeniden teşkilatlandırılmasıyla ortadan kalkmıştır (Unat, 1964, s. 40).

101 maddeden ibaret olan Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu’nun önemli bazı maddelerini Koçer (1992) şu şekilde çıkarmıştır:

(21)

 1.Madde - İlköğretime ait genel okullarda Osmanlı çocuklarından hiçbir ad altında okul parası alınmaz.

 2.Madde - İlköğretim, genel ilkokullarda veya özel okullarda veyahut ana-baba yahut özel öğretmenlerce aile yanında gösterilir.

Ruhen ve bedenen gelişmemiş olan çocuklar ile sağır, dilsiz ve kör çocuklara ilköğretim ders araçlarını gösterecek bir tüzük yapılacaktır.

 3.Madde – İlköğretime ait kuruluşlar aşağıdaki okullardır:

Anaokulları ve Sıbyan Okulları, İlkokullar, El İşleri ve Sanat Okulları.

 4.Madde – Anaokulları ve Sıbyan sınıfları çocukların yaşlarıyla uygun olarak yararlı oyunlar ve gezintiler, el işleri ve ilahiler, vatani şiirler, ders eşyasına ait konuşmalar ve sohbetler ile ruhsal gelişmeleri ve bedenlerine yarayan kuruluşlardır.

Anaokulları 4 yaşından 7 yaşına kadar olan çocuklara ait olarak kurulur. Bunların kuruluş düzenleri ile ilgili Tüzükler ve Yönetmelikler “Meclis-i Kebir-i Maarif” de görüşülerek çıkarılacaktır.

 5.Madde – İlkokullar, çocukların oranlı surette zihinleri açacak bir esasları koyan ve herkese gerekli bilgiler kazandıran okullardır. Bu mekteplerin öğretim süresi altı sene olup bu sene ortaöğretimin esasları sayılır. Ayrıca Ana mektebi bulunmayan yerlerde beş ve altı yaşındaki çocuklar için ilkokullar içinde ayrıca Sıbyan sınıfları açılacaktır.

 6.Madde – El İşleri ve Sanat Mektepleri, İlkokulların üç dönemini bitiren çocuklara harf öğretmek ve sanayi dezgâhlarında, fabrikalarda istihdama sayılmak üzere kurulan okullardır. Bu mekteplerin kuruluş ve öğretimi bir Tüzük ile tayin olunacaktır.

 7.Madde – ilkokullar öğretimine ait olan kuruluşlar ya genel veya özeldir. Genel ilkokul kuruluşları devlet, vilayet, livâ kaza, nahiye, köy kuruluşları veya mahalle tarafından kuruluş giderleri devlet mahalli bütçelerinden elde olunan okullardır. Ya da özel ilkokul kuruluşları, kişiler, toplum, dernekler ve cemiyet ile şirketler tarafından kurulur ve giderleri de o anlar tarafından ödenen okullardır. Resmi program uygulandıkça Vakıf Okulları genel okullardan sayılacak yoksa özel okullardan sayılacaklardır.

 8.Madde – Her köy ya da mahallenin en az bir ilkokulu olacaktır. Fakat nahiye meclisinin ya da kaza maarif encümeninin göstereceği lüzum ve vilayet tedrisat-ı

(22)

iptidaiye meclisinin kararı ile vilayetin tasvibi üzerine mücavir birkaç köy veya mahalle birleşerek müştereken bir ilkokul kurabilirler. Bu konuda köylüler ile encümenler arasında anlaşmazlık çıktığında vilayet tedrisat-ı iptidaiye meclisinin kararıyla gereği yapılır.

Bir köy veya mahallenin kanunen okul çağına gelen kız çocukları elliyi geçtiği mütecaviz olduğu surette ayrıca bir de kız okulu olunacaktır. Kız okulu bulunmayan yerlerde kabil olduğu derecede ilkokulları kız- erkek karışık olur.

 9.Madde – İlkokulların öğretim süresi dört yıldır.

 12.Madde – İlkokul öğrenimini bitirenlere ilkokul diploması verilir.

 15.Madde – İlkokullar kurulması gereken arsanın bulunması ve mektep binasının ve muallim ve muallime vs. muavin ve muavineleri maişetiyle yapım giderleri ve icar bedeli ve bunların onarımı ve kız okulunun öğretim ihtiyaçlarının bulunması ve yenilenmesi, dershanelerin ısıtma ve tenviri, hademe ücretleri köy ve mahalle ahalisinin zimmetine ait zorunlu giderlerdendir. Köy veya mahallenin bağlı olduğu kaza veya livâ yahut vilayet mecâlis-i idareleri bu maarif vergisine a’şâr defterleri mucibince mükelleflere dağıtılır. Ticaret ve sanatla meşgul olanlara ise gelir vergilerine göre dağıtılır.

 22.Madde – Vilayet maarif müdür ve müfettişlerinin ve ilköğretim meclislerinin istek ve müracaatı üzerine her sene mektep binalarının mevcut olmamasından veya öğretmenlerin kâfi gelmesinden dolayı nerelerde bu kanunun öğretim mecburiyeti hakkındaki hükümlerinin uygulanamayacağı, maarif nezareti tarafından tayin olunacaktır.

2.2.3. Ortaöğretim Eğitimindeki Gelişmeler

İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde Osmanlı eğitiminin en çok değişime uğrayan kurumu Ortaöğretim okulları olmuştur. Başlarda İdadiler ve Galatasaray Sultanisi varken daha sonraları lise teşkilatı diye yeni bir ortaöğretim kurumu kurulmuştur.

1838’de ilk sivil mektepler açılmak istenildiği zaman Sıbyan mektepleri ıslah edilmeyerek ondan üstün bir tahsil verecek olan rüştiyelerin açılmasına başvurulduğu gibi 1867’de de henüz orta mektep demek olan İdadiler açılmadan ondan üstün bir tahsil

(23)

müessesesi olan liseleri vûcude getirilmesine çalışılması oldukça garip görülür (Ergin, 1977, s. 481).

Gerek devrin karakterini gerekse ilköğretimdeki gelişmeleri belirtirken açıklandığı üzere öncelikle Maarif-i Umûmiye Kanunu bütünlüğü içinde ele alınmış, ilköğretimde olduğu gibi problemi parça parça çözme yoluna gidilmiştir (Koçer, 1992, s. 95).

Ortaöğretimde üç isim altında okul tipleri bulunmaktadır; 1.Rüştiye

2.İdadiye 3.Sultaniye

Ancak idadi, rüştiyelerin kaldırılması ile bunların yerini almıştır. 1908’den sonra da İdadilerin adı Sultani’ye çevrilmiştir.

Meşrutiyet’in ilanından sonra ortaöğretim alanında yapılmak ihtiyacı duyulan ıslahatın başında vilayet merkezlerindeki bir kısım İdadilerin lise haline konulması ve programlarının buna göre düzenlenmesi gelir. Bu işe Emrullah Efendi’nin nazırlığı zamanında 1910’da başlanmış, ilki İstanbul’da ve bazı büyük şehirlerde liseye çevrilen on İdadiye, Rüştiye üzerinde iki devreli ve öğrenim süresi olan ve ikinci devresi Fen ve Edebiyat kollarına ayrılan bir bünye verilmiştir (Unat, 1964, s. 48).

II. Abdülhamit döneminin önemli bir simgesini oluşturan Rüştiye ve İdadi okulları, II. Meşrutiyet Döneminde Sultanilere dönüşmüştür. Sultaniler, ilköğretimden üst ortaöğretime kadar tüm öğretim kademelerinin tek bir çatı altında toplayan genel eğitim okulları olmuştur.

Sultaniler’de Mekatib-i İptidai beş yıl (ilkokul), Tâli adlı bölümün ilk kademesi dört (ortaokul), ikinci kademesi ise üç yıl (lise) olarak düzenlenmiştir. Tâli bölümün lise kısmı fen ve edebiyat olarak iki şubeye ayrılmıştır. Sultanilerin bir kısmı ise ilkokul bölümü olmayan yedi yıllık birleştirilmiş ortaokul ve liseydi; bunların dört yıllık ilk bölümü Rüştiye (Ortaokul), üç yıllık ikinci bölümü ise Âli (lise) olarak adlandırılmıştır

(24)

(Gürüz, 2008, s. 27). Sultanilere 1911’lerde lise adı verilmesi düşünülmüşse de bu isim 1922 sonundan itibaren kabul edilmiştir (Akyüz, 2009).

II. Meşrutiyet dönemine kadar kızlar için hiçbir Sultani açılmamıştı. Hala kızlar için bir Sultani’nin açılmamış olması, kızların Sultani öğrenimi için başvurmaları, kızlara yönelik Sultani açılması yönünde hızlı kararlar alması gerekliliğini ortaya koydu. İhtiyaçlar dikkate alınarak 1913-1914 eğitim-öğretim yılı başında gündüzlü olan okulların yatılıya dönüştürülmesi ve beş yıllık ilköğretime beş yıllık ortaöğretim eklenerek on yıllık kız Sultanisi açılması kararlaştırıldı (Öntuğ, 2011, s. 166).

Erkek sultanilerinin ders programına göre, kız sultanilerinin ders programı zayıf kalmıştır. Bunun sebebi de kızlar için yüksek öğrenim kapıları kapalı olduğundan bu öğretim derecesi onlar için yeterli görülmüştür. Ancak, 1916’da kızlar için darülfünun açılınca bu programın yetersiz olduğu anlaşılmıştır.

2.2.4. Özel Okulların Eğitimindeki Gelişmeler

İkinci Meşrutiyet Dönemi’ndeki özle ortaöğretim kurumlarında, Emrullah Efendi bu özel okulları program belirlemesinde, ders kitaplarının seçiminde, öğretmenlerin atanmasında tamamen serbest olduklarını, devletin bunlar için ancak şu şartları arayacağını belirtmiştir (Ergün, 1996, s. 238):

Öğretimin din, ahlak, adâp ile Devlet’in yasa ve yönetmeliklerine aykırı olmaması,

1- Okul müdür ve öğretmenlerinin atanması sırasında gerekli ehliyetin aranması, 2- Okul binası ve çevresinin elverişli olması.

Bu dönemin özel okullarının en meşhurları Ergün’e (1996) göre; Vesile-i Terakki ve Maarif Mektebi, Rehber-i İttihad-ı Osmani Mektebi, Dârülilim ve’t-Talim Mektebi, Mekteb-i Tefeyyüs, Şark Mektebi, Hadika-i Maarif Mektebi, Menba-ı Füyuzât Mektebi, Mekteb-i Osmani, Selanik Feyziye Mektebi, Selanik İttihat ve Terakki Mektebi’dir.

(25)

2.2.5. Mesleki ve Teknik Eğitimindeki Gelişmeler

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar mesleki ve teknik öğretim konusunda birtakım hareketler olmuş, çeşitli kuruluşlarla genç nesillere, mesleğe yönelmiş teknik bir eğitim verilmeye çalışılmıştır. Ancak bu işleri, genel olarak esaslı bir plana bağlanıp yetiştirilmemiş, çok defa duyulan ihtiyaçlara göre zaman zaman ele alınmış ve tesadüflerin sağladığı imkanlardan faydalanarak ilerlenmiş veya duraklatılmıştır (Unat, 1964, s. 77).

1847’de Ziraat Mektebi, 1858’de Orman Mektebi, 1860’da Telgraf Memurları Mektebi, 1868’de Maden Mektebi gibi kuruluşlar Osmanlı Devlet adamlarını Batı’nın gücünü yakalamak adına kurdukları mesleki ve teknik okullar olsa da istenilen başarı sağlanamamıştır.

Teknik öğretimin gelişmesini engelleyen birinci sebep, devletin tutumu, ikinci sebep kapitülasyonlar olmuştur. Teknik öğretimle yetişecek gençlerin, kendi alanlarında iş bulmaları, bu kurumların kurulmasına ve gelişmesine sebep olacaktı ancak kapitülasyonlar sebebiyle dış ticaret, ya Türk olmayan Osmanlıların veya yabancıların eline geçmiş, ya da fabrikasyon ile gelen mallar Türk zanaatkarını yaşayamaz hale getirmiştir (Koçer, 1992, s. 212).

Osmanlı Devleti sanat faaliyetlerini gidermek, mesleki ve teknik okulların faaliyetlerini ve önemini arttırmak için Maarif Nezareti bünyesinde Teknik ve Meslek Öğretim Dairesi oluşturulmuştur. Ancak, İkinci Meşrutiyet döneminde mesleki ve teknik eğitim genel itibariyle ortaöğretim kurumları içerisinde yer almıştır. Bu kurumlar da sanat, ziraat, ticaret ve genel bilgiler şubeleriyle örgütlenmesi sağlanmıştır.

İkinci Meşrutiyet zamanında mesleki ve teknik öğrenim kurumları şunlardır (Ergün, 1996); Sanayi Okulları, Ziraat Okulları, Ormancılık Okulları, Polis Okulları, Baytar Muavinleri Mektebi, Şimendifercilik Mektebi, Darülbedai-i Osmani, Müzik Okulları, Adliye Okulları, Daire-i Harbiye Mektebi, Mekteb-i Evkâf, Darülhayr-ı Âli, Osmanlı Ana Mektebi, Belediye Çavuşanı Mektebi, Aşçı ve Garson Mektebi.

(26)

2.2.6. Yüksek Öğretim Kurumlarındaki Gelişmeler

2.2.6.1. Darülfünun

1846 yılında toplanan geçici Eğitim-Öğretim Meclisi İstanbul’da bir üniversite kurulmasını kararlaştırmıştır. Bu konuda hemen harekete geçilmesine rağmen, binanın yapımı ancak 1865 yılında tamamlanabilmiştir. İnşaatı devam eden bu binanın tamamlanan odalarında, 1863 yılında eğitime başlayan üniversitenin ilk dersleri; dönemin tanınmış düşünürlerin verdiği, başbakan ve bakanların da izlediği; Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronomi, Tarih ve Coğrafya gibi doğa bilimleri ve Sosyal Bilim alanlarında halka açık konferanslar şeklinde olmuştur (Taşdemirci, 2010, s. 66).

Birbirleriyle hiçbir bağlantısı olmayan ve yalnız heveskâr dinleyicilere açık bulunan bu dersler yavaş yavaş rağbetten düşmeye ve dışarıda medreseliler ve mutaasıplar arasında dedikodular yaratmaya başladı. Binayı, Maliye Nezareti işgal ederek Darülfünun, Divanyolu’nda bir kiralık ahşap konağa taşındı ve burada 1865 yılında çıkan bir yangın sonucunda Avrupa’dan getirilmiş bütün ders araçları ve kitaplığı yandı, Darülfünun bir müddet unutuldu (Unat, 1964, s. 50).

1869 yılında yayınlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesinde Darülfünun için 50 maddelik bir kısım mevcuttur. Bu nizamnameye göre;

a. Hikmet ve Edebiyat b. İlm-i Hukuk

c. Ulûm-ı Tabiiye ve Riyaziye, ismiyle üç fakülteden oluşan Darülfünun-ı Osmani adında bir darülfünun kurulması düşünülmüştür. Bu çerçevede, 1870 yılında Darülfünun-ı Osmani isminde İstanbul’da bir darülfünun kurulmuştur. Ancak, istenilen başarı sağlanamamış ve kısa sürede kapatılmıştır.

1900’de açılan dördüncü darülfünun 1908 devrimine kadar sekiz sene sürmüştür. Bu devrimden sonra memleket yönetiminin her tarafında birçok yeniliklere başvurulduğu sırada Darülfünun’da bu gelişmelerden hissesini almakta gecikmedi (Koçer, 1992, s. 199).

(27)

Darülfünun’da asıl teşkilatlanma ve yenilikler 1912 yılında Emrullah Efendi’nin yayınladığı talimatname çerçevesinde olmuştur. Talimatnameye göre, İstanbul Darülfünun’u beş şubeye ayrılmıştır. Emrullah Efendi talimatnamesi çerçevesinde;

1. Ulûm-ı Şeriye 2. Ulûm-ı Hukukiye

3. Ulûm-ı Edebiye, şeklinde bölümler kurulmuştur.

Eczacı ve Dişçi Mekteb-i Âlileri, Ulûm-ı Tıbbıye şubesine, vilayetlerdeki tıbbıye ve hukuk mektepleri İstanbul Darülfünun’a bağlanmıştır. Fünun şubesi; Ulûm-ı Riyaziye ve Ulûm-ı Tabiiye kısımlarına ayrıldığı gibi Ulûm-ı Edebiye Şubesi de (Unat,1964, s. 55); 1. Felsefe 2. Tarih ve Coğrafya 3. Ulûm-ı İçtimaiye 4. Edebiyat 5. Elsine, takımlarına bölünmüştür.

Ulûm-ı Şeriyye şubesi Tefsir ve Hadis takımı, Kelam, Felsefe, Fıkıh ve İlm-i Ahlak-ı Şeriyye ve Siyer olmak üzere altı takıma bölünmüştür.

Meşrutiyet yıllarının İkinci Darülfünun ıslahatı Birinci Cihan Savaşı’na kadarki devresi çeşitli fikirlerin ortaya atıldığı, yayıldığı ve bu fikir çokluğu içinde eyleme fazla geçilemediği bir devirdir. Bu ikinci ıslahat sırasında öğretim kadrosu, Tıp Fakültesi müstesna olmak üzere, çoğu Alman olan yabancı profesörlerle Darülfünun’un geniş alanda takviyesi suretiyle, Nazır Şükrü Bey’in zamanında teşkilatlandığını görmekteyiz (Koçer, 1992, s. 200).

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra müessesenin yeniden derlenip toplanması ve büyük bir ihtiyaç halinde duyulmaya başlanan büyük bir ilmi muhtariyetin hükümetçe tanınması, 11 Ekim 1919 tarihli “Darülfünun-ı Osmani” nizamnamesiyle gerçekleşebilmiştir. Bu nizamname gereğince, İstanbul Darülfünun’u “Maarif-i Âliye’nin inkişaf ve terakkisine hadim, Hukuk, Tıp, Edebiyat ve Fünun medreselerinden müteşekkil bir müessese-i ilmiye” olarak tanınıyor ve “İlmi Muhtariyet’i” haiz bulunduğu tasdik ediliyordu. O zamana kadar Darülfünun Müdür-i Umumisi unvanını

(28)

taşıyan Rektör, müderrisler arasından seçilecek ve Darülfünun Emini adını taşıyacak ve Emin’in başkanlığına fakültelerin reisleriyle temsilcilerinden kurulu bir Darülfünun Divanı bulunacaktı. Bu nizamname aynı zamanda sınıf usulünü kaldırmakta ve sömestre usulünü kabul etmiştir (Unat, 1964, s. 56).

2.2.6.2. Kız Darülfünunu

Üniversite hayatımızın gelişme tarihindeki önemli olaylardan biri de Meşrutiyet devrinde Balkan yenilgisinin uyarısıyla Darülfünunda, önceleri serbest konferanslar halinde kadınlar için açılmış olan derslerin, bir süre sonra kızlarla mahsus yarı sınıflar halinde teşkilatlandırılmadır (Unat, 1964, s. 56-57).

Kız öğrenciler için 1914 yılında İnas Darülfünun’u kurulmuştur. Karma eğitime geçilmesiyle bu ayrıcılık ortadan kaldırılmıştır.

2.2.6.3. Diğer Yüksek Okullar

Darülfünun dışındaki diğer yüksekokullar şunlardır (Ergün, 1996); 1. Mekteb-i Mülkiye

2. Mühendis Mektebi

3. Posta ve Telgraf Mekteb-i Âlisi 4. Ticaret Mekteb-i Âlisi

5. Tevsi-i Ticaret-i Bahriye Milli Kaputan ve Çarkçı Mekteb-i Âlisi 6. Bölge Yüksek Ziraat Okulları

7. Mülkiye Baytar Mekteb-i Âlisi 8. Sanayi-i Nefise Mektebi 9. Kadastro Mekteb-i Âlisi 10. Orman Mekteb-i Âlisi 11. Kondüktör Mektebi 12. Maliye Mekteb-i Âlisi 13. Mekteb-i Nüvvab 14. Darülmualimin-i Âliye

(29)

2.2.7. Askeri Okullar

Harbiye, Bahriye, Tıbbiye, Mühendishane yeni topçu meslek mektepleri derslerini takip edebilecek talebeyi yetiştirmek için 1845’ten itibaren Askeri İdadiler açılmış olduğu gibi idadi derslerini takip edebilmek için de her idadide açılmış olan iki ihtiyat sınıfından başka Mahreci Mekâtibi Askeriye adı altında askeri idadilere talebe yetiştirecek bir mektep daha açılmıştır (Ergin, 1977, s. 501).

Askeri okullar 1909’a kadar Mekâtib-i Askeriye Nezâreti denilen bir makam tarafından idare ediliyordu. 31 Mart olaylarından sonra Hareket Ordusu Komutanlığı, bu idarede ve askeri okullarda ıslahat ve tensikat yapılmasını Harbiye Nezareti’ne teklif etmişti. Askeri Şura’da bu teklifi uygun görerek Mekâtib-i Askeriye Nezâreti’ni kapatmış ve yerine Terbiye ve Tedrisat-ı Askeriye Müfettiş-i Umûmiliği’ni kurmuştur. Bu askeri eğitimi Almanya örneğine göre yeniden düzenleme hareketi olmuştur (Ergün, 1996, s. 298).

Başlıca Askeri okullar şunlardır (Ergün, 1996); 1. Askeri Rüştiyeler

2. Askeri İdadiler 3. Harp Okulları

a. Mekteb-i Harbiye (Piyade ve Süvari Harbiyesi)

b. Mühendishane-i Berri-i Hümâyûn (Topçu, İstihkam ve Nakliye Harp Okulu) 4. Mekteb-i Tıbbıye-i Askeriye

5. Erkan-ı Harbiye Mektebi 6. Mekteb-i Bahriye 7. Askeri Baytar Mektebi

8. Endaht Mektepleri (Atış Okulları) a. Piyade Endaht Mektepleri

b. Sahra ve Ağır Topçu Endaht Mektepleri 9. Küçük Zabitan İptidai Mektepleri

10. Küçük Zabitan Mektepleri (Astsubay Okulları) 11. Piyade İhtiyat Zabitanı Mektebi

(30)

a. Jandarma Zabit Mektebi

b. Jandarma Efrad-ı Cedide Mektepleri 13. Nalbant Mektebi

14. Levazım Mektebi 15. Nakliye Mektebi

16. Süvari Tatbikat Mektebi 17. Talimgâh Mektepleri 18. Teyyare Mektebi

2.2.8. Öğretmen Okulları

Tanzimat’tan önceki dönemde medreselerin kendi öğretim üyelerini kendi içinde nasıl hazırladığı, sıbyan mekteplerinin öğretmen kaynaklarını da yine ve medreselerin ilk basamaklarında az çok okuma yazma, Arapça gramer ve sentaks ile nazari ve ameli din bilgiler edinmiş, çoğu zaman da bir caminin imam veya müezzini bulunan kimselerin teşkil ettiği, bunların yetişmesi veya yetiştirilmesi için herhangi bir mesleki formasyonun bahis konusu olmadığı görülür (Unat, 1964, s. 30).

Türkiye’de öğretmen yetiştirme işi Osmanlılar zamanında Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzamaktadır. Fakat modern anlamda bir öğretmen okulunun açılışı 16 Mart 1848 tarihindedir (Binbaşıoğlu, 2005, s. 104)

2.2.8.1. Darülmuallimin-i İptidaiye

Askeri yüksek okullarına öğrenci hazırlanması, Fransız devlet teşkilatı örnek alınarak kurulan yeni devlet dairelerine memur yetiştirilmesi ve ülkenin tarım, ticaret, sanayi hayatının canlanmasını sağlayacak modern bilimlerin okutulması amacıyla 1839 yılından itibaren rüştiyeler kurulmaya başlanmıştır (Taşdemirci, 2010, s. 60).

Rüştiye sayılarının arttırılması için, rüştiyeye gerekli öğretmen yetiştirmek amacıyla 16 Mart 1848 yılında İstanbul’da medreseden ayrı ve onun etki alanı dışında Darülmualimin adında ilk öğretmen okulu açılmıştır.

1869 tarihli Maarif Umumiye Nizamnamesi’nin öğretmen yetiştirilmesiyle ilgili maddeleri devrin şartları ve Nizamname’nin bütünlüğü içerisinde incelendiğinde şunlar görülmektedir (Duman, 1991, s. 16):

(31)

1. Öğretmen yetiştirme problemi ciddi bir şekilde ele alınmış ve öğretmen okulu kavramı çok iyi anlaşılmıştır.

2. Ülkenin öğretmen ihtiyacının çok iyi düşünülmüş ve yeni okul kuruluş sistemine paralel bir öğretmen yetiştirme sistemi kurulmak istenmiştir.

3. Değişik kademelerdeki okullara öğretmen yetiştiren bir şubeyi (bölümü) bitirenlere bir üst düzeydeki programlara geçme imkanı verilmiştir.

4. Kurulması tasarlanan öğretmen okullarını öğretmen, öğrenci, kütüphane, laboratuar, ders programı ve okul binası gibi tüm ihtiyaçları düşünülmüştür. 5. Müfredat programlarında, öğretmen adaylarına meslek bilgisi kazandıracak olan

derslere de yer verilmiştir.

6. Öğretmen yetiştirme yükseköğretim düzeyinde ele alınmıştır.

Fakat Nizamname’nin bütün bu reformcu niteliklerine rağmen diğer birçok hükmü gibi öğretmen yetiştirmeyle ilgili kararlarını da Nizamname’de belirtildiği şekilde ve zamanında uygulanmadığı görülmektedir (Duman, 1991, s. 17).

İkinci Meşrutiyet’ten hemen sonra Darülmuallimin’ den İptidaiye kısmı ayrılmış ve bağımsız bir okul haline getirilmiştir. Darülmuallimin-i Âliye öğrencileri ise derslerin bir kısmını kendi okullarında, bir kısmını da Darülfünun’da oranın öğrencileriyle beraber yapmaya başlamışlardır. 1909’da Darülmuallimin-i Âliye kapatılıp öğrencileri Darülfünun’a gönderilmiştir. 1910’da yeniden açılmıştır (Akyüz, 2009, s. 279).

İstanbul Darülmuallimini, Satı Bey’in idaresine geçtikten hemen sonra 900 öğrenci sayısını 150’ye indirip öğretim süresini iki yıldan üç yıla çıkarmıştır. Çoğu görev yapan öğretmeni değiştirmiştir.

İstanbul’daki bu yeni öğretmen okulunun en çok önem verdiği şey, öğretmenlik mesleğiyle ilgili dersler ve bilgiler olmuştur. Eğitim bilimi ve öğretim biçimleri üzerinde, hatta her dersin öğretim kuralları üzerinde durulmuştur. Son sınıf öğrencileri çalışmalarına bir hafta öğretmen okulunda, bir hafta uygulama okulunda devam etmişlerdir. Bu arada gözlem için bazı iyi ilkokulların gezilmesinin yanı sıra, öğrenciler en kötü mahalle okullarına kadar götürülmüşlerdir. Bu okullar hakkında raporlar hazırlatılmış, iyileştirme taslakları yaptırılmış, bunlar tartışılmıştır (Ergün, 1996, s. 315).

(32)

2.2.8.2. Darülmuallimin-i Rüşdiye

İstanbul Darülmuallimini Rüştiye kısmı ile başlamış olan bu okullar 1910 yılında Konya, Ankara, Diyarbakır ve Kosova vilayetlerinde Darülmuallimin-i Rüştiye adı altında üç yıllık eğitim veren okullardır.

Darülmuallimin-i Rüşdiyelerde eğitim ve meslek dersleri hemen hemen hiç derecesindeydi. Yalnız üçüncü sınıfta İlm-i Terbiye ve İdare-i Mekâtib adlı bir ders konmuştur. 1848’de Türkiye’ye ilk öğretmen yetiştirme kurumu olarak giren Darülmuallimin-i Rüşdiyeler 1913 yılında Rüşdiye okullarıyla beraber kapatılmıştır (Ergün, 1996).

2.2.8.3. Darülmuallimin-i Âliye

Öğretmen okulunun yüksek kısmı ilk defa 1868 yıllarında, sivil orta öğretim kurumlarına öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. İkinci Meşrutiyet’ten sonra Darülmuallimin-i Âliye için yeni bir program yapılsa da 1909 yılında tamamen kapatılmıştır. Öğrencileri Darülfunun’a gönderilmiştir. 1910 yılında İstanbul Darülmuallimin-i’nin yüksek kısmı yeniden açılmış, 17 Temmuz 1912’de ise İstanbul Darülmuallimin-i’ni Darülmuallimin-i Âliye adıyla yüksekokullardan sayan bir irade çıkarılmıştır (Ergün, 1996).

2.2.8.4. Darülmuallimât

1913’e kadar Darülmuallimât hep kız ilkokullarına öğretmen yetiştirmek için öğretim yapmıştır. Bu okulda büyük reformların yapıldığı 1913 yılında, idadi ve sultanilere bayan öğretmen yetiştirecek bir Darülmuallimat-ı Âliye kısmı açılmıştır (Ergün, 1996, s. 322).

İstanbul’daki Darülmuallimat bu dönemde Darülmuallimat-ı Âliye adını almış ve İptidai, İhzari ve Âli adlarıyla üç kısma ayrılmıştır. İptidai kısım (beş yıl) ilkokullara öğretmen yetiştirmiştir. İhzari kısım (iki yıl) Darülmuallimat-ı İptidaiyelere öğretmen ve ilköğretim müfettişi yetiştirmiştir. Âli kısım (üç yıl), edebiyat, tabiiyat, riyaziyat şubelerine ayrılmıştır; mezunları orta ve yüksekokullara öğretmen olmuşlardır (Akyüz, 2009, s. 282).

(33)

2.2.8.5. Terbiye-İ Bedeniye Darülmuallimini

Selim Sırrı Bey tarafından 1914 başlarında kız ve erkek beden öğretmenleri yetiştirecek olan geniş bir sitenin yaptırılmasına başlanılmış ve 1914’te bitmiştir. Burada Belçika’daki beden eğitimi okullarının programlarının aynen uygulanması, sekiz ay öğretim süresi ve kızlar için üçer aylık staj devreleri düzenlenmesi planlansa da okul inşaatı biter bitmez başlayan Birinci Dünya Savaşı nedeniyle askeriye binaya el koymuş ve tasarı gerçekleşememiştir (Ergün, 1996).

2.2.8.6. Özel Öğretmen Okulları a. İttihat ve Terakki Darülmuallimini b. Aydın Darülmuallimini

c. Medrese-i Muallimin

2.2.9. Azınlık ve Yabancı Okulları

Osmanlı Devleti’nin güçlü devirlerinde idaresi altına giren milletlerin inanç, din ve eğitimlerinde bir lûtuf şeklinde geniş imkanlar tanındığını fakat sonra da gerileme devirlerinde bu lûtufların kendi egemenliği aleyhinde kullanıldığını, bundan sonra da 1839 Tanzimat Fermanı’nın 1854 Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu azınlıklara “Askeri ve Mülki devlet mekteplerine girebilme yolunun açık tutulduğu” görülmüştür (Koçer, 1992, s. 209).

1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, belli şartlar altında azınlıkların özel okul açabilmelerine veya Müslüman çocuklarıyla aynı okullarda öğretim yapmalarına imkan vermiştir. Ancak, bütün bu iyi niyetlere rağmen bütünleştirmek ve bu okulları da tek bir çatı altında toplayabilmek mümkün olamamıştır. Müslüman okullarına devam eden azınlıklar, kendilerine mahsus okulları da yaşatmışlardır.

1908 inkılabından sonra azınlıkların ve yabancıların okullarıyla ilgili mevzuatlara Maarif Nezareti ele almıştır. Bilhassa okulların teftişlerini ve programlarını tanzim etmek, öğretmenlerini tayin etmek, Türkçe derslerinin mecburi olması gibi önemli meselelerde Maarif Nezareti’nin de payı olması için faaliyete geçilmiştir. Fakat azınlıklar, mezhebi imtiyazlara yabancı kapitülasyonlara dayanarak Maarif Nezareti’nin isteklerini kabule yanaşmamışlardır. Kendi okullarına müdahalesine asla taraftar olmamışlardır (Koçer, 1992, s. 209).

(34)

1909 yılında Eğitim Bakanı Nail Bey, gayrimüslimlerin dini liderlerine tezkire göndermiştir. Bakan’ın, fikirlerini almak için gayrimüslimlerin dini liderlerine yolladığı tezkirede şu hususlar belirtilmiştir (Ergün, 1996, s. 358):

1. Mekâtib-i İptidaiye olmayan karyelerde Maarif Nezareti tarafından anasır-ı muhtelifeye mahsus mekatib-i iptidaiye tesisiyle, hisse-i maarifin idarelerine tahsisi.

2. Mekâtib-i muhtelifeye mahsus metakib-i iptidaiye mevcut olan mahallelerde, metâkib-i meskureye Maarif Nezareti tarafından Türkçe ders muallimleri tayin olunarak tahsis edilecek maaşı hisse-i maariften tediyesi.

3. Anasır-ı muhtelifeye ait bilumum mekatibte kılınan imtihanların Maarif’in nezareti altında icrası.

Azınlıkların dini temsilcileri bu tezkirelere karşı çıkmışlardır. 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın patlaması, Osmanlı Devleti’nin Almanya yanında savaşa girmesi, Rum ve Ermeni azınlıkların da karşı cephedeki devletlerle işbirliğine girmeleri Balkan Savaşları sonunda Rumeli’de birçok toprakların üzerindeki Türk ve azınlık halkın elden çıkması, Ermenilerin Doğu Anadolu’dan Güney’e doğru tehciri gibi yeni olaylar nedeniyle Osmanlı Devleti ülkeden kalan ve sayıları azalmış bulunan azınlıkların öğretimini düzenlemek için önünde bir engel görmemiş ve 1915 tarihli talimname çıkartılmıştır (Keni Türker, 2008, s. 41).

Mekâtib-İ Hususiye Talimnamesi’nin azınlık ve yabancı okulları için getirildikleri belirtilecek olursa altıncı maddede “Türkçe’den ayrı lisanla icra-ı tedrisat olunan mekâtib-i hususiyede Türkçe’nin ve Türkiye tarih ve coğrafyasının Türkçe olarak Türk muallimler tarafından talim tedrisi mecburi tutulmuştur.” Böylece azınlık okullarında devletin gözetimi bir dereceye kadar sağlanmıştır (Koçer, 1992, s. 210-211). Meşrutiyet dönemindeki azınlık ve yabancı okullar şunlardır (Ergün, 1996):

1. Rum Okulları 2. Ermeni Okulları 3. Bulgar Okulları 4. Sırp Okulları 5. Ulah Okulları 6. Yahudi Okulları

(35)

7. Protestan Okulları 8. Katolik Okulları 9. Arap Okulları 10. Arnavut Okulları Yabancı okullar ise;

1. Alman Okulları

2. Amerikan Okulları’dır.

2.3. İkinci Meşrutiyet Devrinde Eğitim Akımları

2.3.1. Seçkinler Eğitimi Akımı

Seçkinler eğitimi terimi, eğitim tarihinde ilk defa 18. Yüzyılda Fransızca elite kavramıyla ve özellikle de askeri eğitim alanında girmiştir. Bu akımın amacı, toplum içerisinde belirli kriterlere göre seçilmiş kişilerin eğitimine önem vermektir. Eğitilecek kişileri seçme ölçütleri ülkelere ve devirlere göre her zaman değişiklik göstermiştir. Tarih içinde bazen sosyal menşeler kriter olarak alınmış, bazen bedensel düzgünlük ve özellikler, bazen de yetenek ve yatkınlık esas alınmıştır (Ergün,1996, s. 41).

Bu akımın en güçlü temsilcileri Feridun Vecdi ve Emrullah Efendidir. Emrullah Efendi 1909 yılında Maarif Nazırı olmuştur. Eğitim tarihimizde “Tuba Ağacı Nazariyesi” olarak bilinen görüşün sahibidir. Emrullah Efendi’ye göre, ıslahata tepeden başlamalı, öncellikle bilim yuvalarına yani Darülfünuna önem verilmeli, aydınlar yetiştirilmelidir. Kendisi, aydınların yetişmesi ile halkın da aydınlanacağını savunmuştur. Bu bakış açısı ile Darülfünun Nizamnamesi’ni hazırlamıştır.

Feridun Vecdi, Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’tan sonra sağlam bir eğitim politikası oluşturamadığını, öğrencilerin yeteneklerini geliştirecek ve onları ülkenin toplumsal, kültürel ve ekonomik kalkınmasında yararlı hale getirecek bir eğitim amacının bulunmadığını söylemiştir (Merter, 1986, s. 19). Feridun Vecdi, Emrullah Efendi’nin etkisinde kalarak yetiştirilecek olan öğrencilerin yeteneklerine vurgu yapmaktadır ve eğitimde yenileşme hareketinin yükseköğretim kurumlarından başlamasını savunmuştur.

(36)

2.3.2. Çocuktan Hareket Akımı

Bu akım, 20. Yüzyılın ilk 15 yılına damgasını vurmuş bir çağdaş eğitim akımıdır. Akım, her türlü eğitim ve öğretimin merkezine çocuğu geçirmiştir. Eğitimin amaç ve içeriğini artık çocuk belirlemektedir. Bu akımın düşünürlerine göre çocuk yetişkinlerin değer ölçülerinden değil, ancak kendisinden hareket edilerek anlaşılabilir. Çünkü çocuk yetişkin insandan farklı, kendisine has bir varlıktır (Ergün,1996, s. 70).

En önemli savunucuları İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) Bey ve Sabri Cemil’dir. İsmail Hakkı’ya göre eğitimin amacı, çocuğa mesleki kişilik kazandırmaktır. Çocuk çevresine bir seyirci gibi bakmamalı, işin içerisine girmelidir.

İsmail Hakkı yarının pedagojisi olarak adlandırdığı çocuk gelişimindeki beş ilkesi şunlardır:

1. Kişilik İlkesi 2. Çevre İlkesi

3. İş-etkinlik (Travay) İlkesi

4. Ekonomik-üretim (Randıman) İlkesi 5. Girişim (İnisiyasyon) İlkesi

Sabri Cemil Bey’e göre eğitimin temel amacı milli ülkü olmalıdır. Milli ülküleri esas alan bir eğitim politikasının hangi konularda yapılacağını ve nasıl uygulanacağını belirten görüşlerini de şu şekilde açıklamıştır (Merter,1986):

1. Öğretmenlik mesleği, maddi ve manevi yönden korunmalı ve desteklenmelidir. 2. Köy muallimlerine önem verilmeli, onlar memnun edilmelidir.

3. Çocukların yeteneklerini hür bir ortamda geliştirebilmek için çocuk bahçeleri (kindergarten) açılmalı ve buralarda ince, esaslı, asil ve zinde bir eğitim verilmelidir.

4. Çocuk bahçelerini millet kurmalı, öğretmenlerini devlet yetiştirmelidir. Darülmuallimattan mezun olan kızlar, çocuk bahçelerine öğretmen olarak atanmalıdır.

5. Çocuk bahçesi sınıfları ilkokullardan ayrılmalıdır.

(37)

Çocuktan hareket akımı bütün Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de gayet çabuk yankılanmıştır. Meşrutiyet dönemi eğitim düşünürlerinin hemen hepsinde bu akımın izlerini görmek mümkündür (Ergün,1996, s. 71).

2.3.3. İş Okulu Akımı

İş, insan hayatında ve düşüncesinde ilk çağlardan beri önemli bir yer almasına rağmen, bir eğitim ilkesi olarak kabul edilmesi çok sonraları, ancak endüstrileşmeden sonra olabilmiştir(Ergün,1996, s. 90).

Çağdaş reformist eğitim akımları ve hareketleri içerisinde, 20. Yüzyılın ilk yıllarından 1930’lu yıllara kadar modern Batı pedagojisine daha çok damgasını vuran hemen bütün ülkelerde büyük etkiler meydana getiren iş okulu akımıdır (Kafadar, 1997, s. 53). İş okulu akımı, 20. Yüzyıldaki reform akımları içinde de en merkezi, en yaygın ve en verimli olan bir akım olmuştur. Bu akım da, diğer çağdaş eğitim akımları gibi, geleneksel okullara karşı çıkmaktadır (Ergün,1996, s. 90).

İş okulu akımının en önemli savunucuları arasında, Halil Fikret Kanad, Ethem Nejad ve İsmail Mahir Efendi bulunmaktadır.

Halil Fikret Kanad, yayınladığı iki ciltlik Pedagoji Tarihi ile Batı eğitimcilerini toplu olarak ilk defa Türkiye’ye tanıtan bir eğitimcidir. Kanad, daha çok Batıdaki İş Okulu akımını esas alarak köye göre öğretmen yetiştirecek okul modelleriyle ilgili görüşleriyle tanınır (Kafadar, 1997).

Cumhuriyet dönemi eğitimcileri arasında yer alan Halil Fikret Kanad, eğitimin amacını Milliyet İdeali ve Topyekün Milli Terbiye olarak almıştır. Ziya Gökalp’in Milli Terbiye görüşüne ilme dayalı laik ahlak anlayışıyla daha geniş bir çerçevede bakmıştır.

Halil Fikret Kanad, Türk öğretmenlerinde bulunması gereken özellikleri özetle şu şekilde belirtmiştir (Binbaşıoğlu, 1976, s. 133):

1. Milliyetçi, demokrat ruhlu, idealist

Referanslar

Benzer Belgeler

¾ Borsa işlemi neticesinde oluşan hak ve yükümlülükler, Borsada alım satım emrini vererek işlemi gerçekleştiren üye tarafından açık pozisyonların özel şartlara

Ayrıca, bu aykırılıkların ardı ardına veya aralıklı olarak 3 defa tekrarlanması halinde, yukarıda öngörülen ceza uygulanmakla birlikte sözleşmenin 4735

Tüm örneklerin gösterildiği gibi temel bir ya şam maddesi olarak bir insan hakkı olan suyun özelleştirilmesi geniş halk yığınlarının çıkarlarına ters

Yalnız şurasını hatırlatalım ki, eğer hıris- tij anlar III üncü asrın ortalarına kadar ayin yap- mak için yeraltı galerisi veya bir dost evinin oda- sLyle iktifa

1964’te Onat Kutlar, Şa- kir Eczacıbaşı’nın kapısında belirip, “Niçin derhal Sinematek kurmuyoruz?” diye sor- masaydı, bugün belki de İstanbul

Gönül Alpay Tekin, Çe­ lebi’nin Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde, Bağdat Köşkü’n- de bulunan “ Bağdat 304” rumuzlu yazma nüshasını tara­ yarak yüz binden fazla

On this occasion the authors also present documentation of Entrepreneurship Training activities for Participants of the Continuous Rehab Program for Assisted Clients Who

Plânda arsanın derinliğine ve dar yüzlü ol- masına rağmen taksimat, ışık, hava alım ve yer tasarrufu bakımından .iyi halledilmiştir. Evin dış görünüşünde Türk