• Sonuç bulunamadı

Ziya Gökalp'ın ahlaki şahsiyeti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ziya Gökalp'ın ahlaki şahsiyeti"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Z iya G ö k a l p ’ın

hsiyetı

büyük düşü-Ziya Gökal- pın hayata göz lerini yumu­ şunun bu hat­ ta yirmi seki­ zinci yılıdır.. Bu münasebetle,

nurün damadı ve yakın sahabe­ lerinden biri olan Muhterem A- li Nüzhet Göksel, Ziya Gökalp a ait iki eser yayınlamış bulunu - yor (1). Bunlardan bana da gön­ dermek lûtfünde bulunmuş. Ken­ dilerine teşekkür ederim.

Ziya Gökalp, yakın tarihimizin ■ en önemli simalarından biridir. Yerli düşüncenin her kapısında onun sesini buluyoruz. Adı dil­ lerde ve hatırası gönüllerde bir kıble saygısiyle örtülü. Ona dil uzatıldığı zaman içimizde bir bur­ kulma duyuyoruz. Çevremizi mu­ kaddes şeylerin ürküntüsü sarı­ yor. Bu neden böyledir? O bir

bilgin değil miydi? Öyleyse niçin Ziya Gökalp, bilgin insanlara tat bik edilen ölçülerin dışına taşı­ yor ve şahsiyeti, bize başka bir ölçü telkin ediyor? Çünkü o. bil- • giııin gerisinde bir iman, imanın . gerisinde bir vatan ve ideal oca­ ğı kuran adamdı. Sokrat da öyle değil mi? Talebesi Eflâtun ondan kat kat üstün bir folozoftu. Öyle iken gönlümüzün hayranlığı, Sok ratın o çirkin sevimliliğindeki cezbede daha engin ve daha doyu ructı bir teselli ve huzur bulu­ yor. Ziya Gökalp, ahlâkî aksiyo­ nu mistik tecrübelerle gerçekleş­ tiren bir mutasavvuf değildi. O, ahlâki şahsiyetin ancak İçtimaî ak siyon içinde gerçekleşebileceğine inanan bir yol gösterici, bir ahlâk önderi idi. En katı ve karmaşık ilim konulariyle uğraşırken bile sesinin sıcaklığını duyuşumuz bun Uandır. Gerçi Diyarbakırın bu

Y a z a n ^ 0"

Dr. Cahit

---

T a ııv o l

---— ---— —— — ■

veli hilkatli çocuğu, içinde taşı - dığı çoşkun cezbeyle, bir dervi­ şe benzer. Fakat bu dervişin, Türk milletinin kemaline gönü! bağlamış bir ideal dervişliğidir.. Gerçi onun da bir tarikati vardı. Fakat bu tarikat ferağate ve mu­ habbete dayanan İçtimaî bir der­ vişliği şart koşuyordu. O. örsü - nün başında, çevresine kıvılcım- s 1ar saçan bir demirci gibi, içimi­

ze, gerçek ideallerin ateşini saç­ lı. Bundan dolayı onu sadece bir sosyolog, sade bir düşünür gör­ mekle yetinemiyoruz. Şahsiyeti, bilgisinin üstünde ayrı bir kıy.« metler nizamı kuruyor. Gökalpın büyük ve ölmez tarafı burada. O, su katılmamış bir idealistti. Her idealist adam gibi o da ka­ ramsar düşüncelere asla iltifat et medi. Her ne kadar gençliğinde onun bir intihar teşebbüsüne şa­ hit oluyorsak da, bu intiharda biz, hayattan yılan bir insanın yesini bulmaktan ziyade, bir vazifeyle gelmiş olduğu halde bu gelişinin hikmeti vücudunu tayin edeme - .. yen bir mürşidin iç dıramını ve zihin sancısını buluyoruz. Taş­ mak ve çoşmak hilkatiyle haıe- ' kete gelen bir nehir, bir göle hap- • sedildiği zaman nasıl onu taşırır­

sa, yola çıkmak için kıvranan ve fakat gideceği yolu bulamayan genç idealist te bir kurşunla ru­ hundaki karanlıkları delmek ve sabaha çıkmak istiyordu. Karan­ lık ağardı, fecir söktü ve genç a- dam kendisini bekleyen yollara düştü. Büyük tanıdığımız ve bü­ yük sandığımız birçok insanlara dikkat ediniz, hepsinin meyüs ve yılgın saatleri vardır. Fakat Gök­ alp, en büyük içtimai felâket ve . kasırgalar ortasında dahi çevresi­

ne iman, ümit ve cesaret telkin et meşini bildi. Tehlike, sefalet, i- . dam korkusu ve fakirlik onun et rafında aynı lâkaydi imtiyazına sahipti. Servet, mevki, refah en dişelerini nasıl tanımamışsa, iş­ kence, ölüm korkularına karşı da

(2)

omuz silkti. Birinci dünya sava­ şında vatan parçalanmış, devlet çökmüştü. İttihadcılar bir bir memleketi teıkediyorlardı. Onla­ ra kini olan Ali Kemal'e, yazdı­ ğı başmakalede. Ziya Gökalp’ın idamını isteyecek kadar ileri git­ mişti. Dostları ona kaçmasını tek lif ettiler. Reddetti. Bir yerde sak laıımasını söylediler aldırmadı ve Üniversitedeki derslerine devam etti. Tevkif müzekkeresini gayet sâkiıı bir davet tezkeresiymiş gibi imzaladı. Mahcup ve çekingen bir çocuk tavrile, divanı harp huzu­ runa çıktı. Fakat kendisine divanı harp reisi Nâzım Paşanın:

— Ermeni katliamına siz fetva vermişsiniz, buna ne diyeceksiniz? Diye sorunca, ağır, sakin ve ha yatının bütün muhasebesini bir tek cümlede vermek istiyormuş gibi başını kaldırdı ve:

— Milletinize iftira etmeyiniz, Türkiyede bir Ermeni katliamı de ğil, bir Türk - Ermeni nıııkatelesi vardır. Bizi arkadan vurdular, biz de vurduk, diye gükredi. En ufak bir korku ve telâşa kapılmadan bu modern Sokrat, o zaman için çok tehlikeli suç sayılan ithamla­ rı tasdik etmekten sakınmadı. Çünkü onun için önemli olan öl mek ve yaşamak değil, bir idea­ lin, bir dâvanın muzaffer olma - siydi. Canım kurtarmak için mil letine atılan bir iftirayı meşrû gö renıczdi.

Ziya Gökalp , ne atıldığı zin - danda, ne gittiği sürgünde bir an için bile imanını ve şevkini kay­ betmedi. Teblie memur olduğu kanaat ve düşüncelerini zemin ve zaman farkı gözetmeden, gittiği sürgünde, atıldığı zindanda, çev­ resindeki insanlara, «merkezi umu mî» nin en nüfuzlu âzası olduğu anlardaki gibi, ayni heyecanla tel kin etti. Onun için duraklamak, şevkini kaybetmek gibi bir meşe le mevcut değildi. Nereye giderse orada bir manevî vatan kuruyor du. Kendisini hiç bir zaman ile­ ri sürdüğü fikir ve kanaatlerin Ö- nünde reklâm etmedi. Çektiği maddî sıkıntıları yazmayı ve is­

tismar etmeyi ak

İ

k İma dahi getir­medi. Milletini minnet yükiyle e- zcceği yerde, o- na sonsuz minnet tarlığınt ve şükranlarını anlattı; benlik kavgası güdenleri ayıpla - dı:

Bu bedbaht ülkeye her hizmet eden

Sonunda bir zarar getirir mut­ lak.

Çünkü her i; gören der ki: «varım ben!»

«Benlik» ten mümkün mü z a ­ rar doğmamak.

Ziya Gökalp’ta Namık Kemal’­ in biraz gösterişe kaçan vatanse­ verliği görülmez. Çünkii ona. va tanın dışında vatana karşı bir benlik duygusu beslemek garip geliyordu. Ona göre, «hak yok vazife var» dı. Çok önemli mev­ kiler işgal ettiği halde, kendisine önem vermeyen bir kişi varsa, o da kendisi idi. Bundan olacak o, hayatında daima bir kurtarıcı ve millete bir rehber aradı. Hal­ buki aranan adam kendisi idi. O. bu bakımdan Yunus Emre’ye ben zer:

Yunüs Emre kırk yıl şeyhine hizmet ettikten sonra bir gün ar­ tık usanır ve dergâhı bırakıp ka­ çar. Yolda iki dervişe rastlar ar­ kadaş olurlar. Az sonra karınla­ rı açıkır. Dervişler sıra ile elleri­ ni göğe kaldırır niyaz ederler. Gaipten yemek gelir. Sıra Yunu­ sa gelince: «Yarabbi bunlar ki­ me niyaz ettilerse onun yüzü su­ yu hürmetine beni utandırma» derdemez, önlerine daha mükel­ lef bir sofra gelir. Hepsi hayret içinde. Yunus onlardan kime ni­ yaz ettiklerini sorar ve «Tapduk Emre’nin dervişi Yunusa» ceva­ bını alır.

Ziya Gökalp da bir ışık arar gi bi kahraman ve kurtarıcı aradı, halbuki aranan kendi imanı ve ideali içinde saklı idi.

İşte genç nesle onun bu efen­ dice vatanseverliğini ve idealist ahlâkını aşılamak lâzım.

(1) Ali NUzlıet Göksel: «Ziya Gökalp» varlık yayınları, Türk klâsikleri serisi: Ve «Ziya Gökalp diyor ki» Ahmet Halid KHabcvi

1952.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Göz ile fark edilemeyen bu sayısal damgalar aracılığıyla imge, ses ve video gibi çoklu ortam ürünlerinin içerisine ürünle ilgili ve ürüne özel çeşitli

Bu arada edebiyat öğretmenlikleri de yapan ve şiirleri dergiler­ de yayınlanan, Faruk Nafiz, 1946 yılında İs­ tanbul’dan milletvekilli olarak parlamentoya

15g/tube 百多邦黴素軟膏 ] - [Mupirocin ] 藥師 藥劑部藥師 發佈日期 2011/10/10 <藥物效用> 治療膿痂或燒傷細菌感染 <服藥指示>

In this study, a collocation method based on Laguerre polynomials has been developed for solving the fractional linear Volterra integro-differential equations.. For this purpose,

第九條 本辦法限於總館使用,不及於附屬醫院分館。

Within this context, Lawrence and Joyce manage to step out of traditional lines in terms of the concept of hero in their works Women in Love and A Portrait of

“ Böyle bir yayıncılığın bu arayışlara alet olmayacağı konusunda hiçbir güvencemiz yoktur. Ülkemizde herhangi bir televizyon ya­ yıncılığının mutlaka gözetmesi