• Sonuç bulunamadı

Hasan Ali Yücel...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hasan Ali Yücel..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

25 Ş U B A T 1984

ANKARA NOTLARI

MUSTAFA EKMEKÇİ

Haşan Ali Yücel...

27 Mayıs Devriminden sonra geçer olay; köy enstitülü öğ­ retmen, öğrenci bir grup Ankara’da bir lokantada yemek yer­ lerken, biri:

Haydi Haşan Ali Bey'e gidelim... der. Yemekte, Hürrem Arman, Recep Gürel, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Dur­ sun Kut var. Haşan Ali Bey’e gitmeyi, belki de Başaran’ın An­ kara’ya gelişi nedeniyle uslarına getirmişlerdi. Başaran’ın her gelişinde, böyle bir görüşmeyi yaparlardı. Dursun Kut anlat­ mıştı, telefon edenin kim olduğunu iyi anımsamıyor, belki de Hürrem Arman’dı, telefon edip, görüşmeyi sağlayan...

Haşan Ali Yücel:

Gelin... yanıtını verince, giderler, otururlar. Haşan Ali Yü­ cel, her zamanki keyifli haliyle konuşur:

Üç şeyden birine bulaşan iflah olmaz. Biri medrese, İkin­ cisi politika, üçüncüsü de homoseksüellik! Recep Gürel ekler:

Bir de idealistlik değerse iflah olmaz!

O sırada telefon çalar, Haşan Ali Yücel telefona gider. Ko­ nuşur, kapatır, oturanlara:

Bedrettin Tuncel ziyarete gelecekmiş, telefondaki oydu, der.

Konuklan kalkmak isterler, Yücel:

Kalkmayın, bir de bakan görürsünüz! diye onları bırakmaz. Bedrettin Tuncel, o sırada Milli Eğitim Bakanı’dır. Tuncel, ge­ lir gelmez, heyecanla konuşmaya başlar:

Hocam, Erzurum’dan geliyorum, Pulur'a gittim. O köyle­ rin halini gördüm... Yücel sözünü sakınmaz, karşılık verir:

Şeyini görmüş maymuna döndün mü? diye çevrilebilecek, ya da yumuşatabilecek, açık bir sözle yanıtlar...

Şöyle bakınca, kaba konuşuyor gibi gelir, değildir. Halkımız, köylümüz öyle konuşur. Birkaç anı daha aktarayım Yücel’den: 1960 öncesinde, Dursun Kut, İsparta’da “ Dem et" dergisini çı­ karıyor. Anlattığına göre, her Ankara’ya gelişinde de Tonguç’u, Haşan Ali Yücel’i arayıp görüşüyor. Böyle bir gelişte, Dursun, Mahmut Makal, Refet Özkan birlikte Haşan Ali Yücel’e gider­ ler. O gün de Haşan Ali Bey’e Aşiyan’ın müdürü ziyarete gel­ miş. Bakanlığı sırasında, Tevfik Fikret’in evini müze yapan Ha­ şan Ali Bey’i görmek istemiş müdür. Haşan Ali Bey, konukla­ rına önce sigara tutar, Aşiyan müdürü alır, köy enstitülüler,

“ sağ o l!” derler, almazlar. Bu kez:

Kahve içer misiniz? diye sorar. Bizimkiler, yine istemez­ ler, teşekkür ederler, Aşiyan Müdürü içer. Söz sözü açarken, Haşan Ali Bey, şu fıkrayı anlatır:

Eskiden, varlıklıların iftar sofralarına çağrılanlara “ diş ki­ rası” verirlerdi. Böyle biri, konağına bir gün mahallenin imamıy­ la, bir Bektaşi babasını yemeğe çağırır. Yemekten sonra, onla­ ra sigara tutar-. Hoca

Sigara kullanmam! der, almaz. Bektaşi babası alır, içer. — Kahve içer misiniz? sorusuna, hoca yine olumsuz yanıt verir. Bektaşi babası, kahvesini hopürdeterek içer.

Çıkarlarken, konağın “ vekilharcı” , diş kiralarını verir. Bek­ taşi babasına bir kırmızı altın, hocaya da bir mecidiye veril­ miştir. Hoca, bu işe çok şaşırır, asıl altın kendisine verilmeli değil mi?

Dönüp ağayı bulur:

Efendim, der, vekilharcınız bir yanlışlık yaptı; altım Bekta- şiye, mecidiyeyi bendenize verdi...

Ağa karşılık verir:

Sana sigara tuttum, içmedin. Kahve geldi içmedin. Ra­ mazan olsaydı da iftara çağırsaydım, şarap getirsem yine iç­ meyeceksin. Bektaşi içecekti. Onun masrafı seninkinden çok, onun için ona altın verildi, vekilharcın yaptığı doğrudur...

Haşan Ali Yücel, köy enstitülü konuklarına döner, gülerek: — Siz de giderken, diş kirasından az alacaksınız! der. Haşan Ali Yücel’i Tonguç’tan sonra tanıdım.T 960’ın 27 Ma­ yısından sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’nda, “ Eğitim Milli Komis­ yonu Raporu”nu inceleme kurulunda o da vardı. Anımsadık­ larım arasında üye olarak katılan Emil Galip Sandalcı var. Milli Eğitim Bakanı Prof. Fehmi Yavuz’un odasında, üyeler toplan­ maya başlıyorlar. Haşan Ali Yücel, yenen bir hakkı teslim edil- mişcesine, saygıyla karşılanıyor. “ Ö ncü" de muhabirim. Ha­ şan Ali Yücel, takılıyor:

Ekmekçi, ekmek var mı ekmek?

Haşan Ali Yücel, 26 şubat 1961’de öldü. Onu anımsadık­ ça, haksızlıklara uğramış insanı düşünürüm. Yusuf Ziya Or­ taç, Haşan Ali Yücel için şunları yazdı:

“ ...kafası kadar gönlü de zengin insandı. Okurdu ve yazar­ dı. Düşünürdü ve duyardı. Doğuyu da tatmıştı, batıyı da. Çağı­ nın ünlü bir güzeline yazdığı, “ Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz?...” şarkısı onundur.

Yücel’in politika hayatı, Milli Eğitim Bakanlığı ’yla başanlar için­ de geçmiştir. Karanlık topraklarımızın ilk fecri köy enstitüleri, köy okulları, kız sanat enstitüleri, bir kitaplık dolusu klasikler ter­ cümesi, opera, İnönü Ansiklopedisi... Bırakınız tümünü, bir ta­ nesi bir insanı bahtiyar etmeye yetmez mi?

Ona komünist dediler. Neden mi?... Bu aydınlar çorağında kaybedecek tek insanımız olmadığını bildiği ve her değerin üs­ tüne titrediği için. Ne oldu?... Onun kaybetmek istemediği de­ ğerlerin hepsini başka milletler kazandılar: Şimdi, kimi Fransız üniversitesinde profesör, kimi Amerika'da!...

O yabancı ve bayındır ülkelerde Milli Eğitim Bakanları hep vatan haini midirler?

Bana sorarsanız demokrasimizin en büyük kurbanı Haşan Ali Yücel’dir. Geriliğe verdiğimiz bütün kurbanlar ondan sonra gelir.

Hiç unutmam, sayın Avni Başman'a DP'nin ilk Maarif Vekili

(Milli Eğitim Bakanı) olduğu günlerde sormuştum:

En başarılı Milli Eğitim Bakanımız kimdir?

Düşünmeden cevap vermişti: — Yücel!

İşte bu Yücel’i bir gün, kendi partisi, kendi gazetesinin, Ulus’­ un sayfalarından bile kovdu!

O kırılmış kalbin, ansızın duruşuna değil, bu kadar dayanışı­ na şaşmalıyız.” (Bir Varmış Bir Yokmuş- Portreler, Yusuf Zi­ ya Ortaç, s: 192-193)

Haşan Ali Yücel’in yarın ölüm yıldönümü. Bu, “ Ankara Not- ları”yla okurlara, onu anımsatmak istedim...

Referanslar

Benzer Belgeler

Fakat o tarihlerde de kayık bütün bu vasıtalar İçinde halk tara­ fından kâh ucuzluğu, kâh her an j emre hazır oluşu bakımından ve yük­ s e k sınıf

lej’de ve Almanya’nuı Magdeburg şehrinde yüksek tahsilini ise An­ kara Hukuk Fakültesinde yap­ mıştır. 17 Nisan 1927 de Dışişleri Bakanlığına intisap

Çiçekleri neredeyse tamamen kapalı sikonyum’lar içerisinde hap- sedilen dişi incir ağaçlarının tozlaşmasına ilek arıcığı (Blastophaga psenes) denilen ve

(Lac Léman) m etrafını geceleri nura gark eden yine bu beyaz kömür dür. Honoré diyor ki « bir kaç manetle mü­ zeyyen bir mermer levhanın arkasına 10,000 ve

Araflt›rmac›lar, daha önce bir morötesi (dalgaboylar›nda parlayan) halka ve optik (görünür) ›fl›kta parlayan s›cak noktalarla ayn› yerde bir X-›fl›n›

Neyzen çok içki içerdi, ben ağzıma koymam; Neyzen sigarayı yutardı, ben tadını bilmiyorum, ama ikimizin bir müştereği var: İkimiz de dilimizi tutamıyoruz. O

[r]

Asıl, bizzat Celâl Bayar’ın oğlu, Refıi Bayar, Millî Reasürans Genel Müdürü olarak samk sırasındadır. Olay 1939 yazında soruşturma safhasmdayken Refii Bayar doktor