[MUMrS
A
VRUPA’da harp rüzgârları eserken, fakat savaş henüz patla mamışken yeni Cumhurbaşkanı İsmet İnönü iki projeye sahip bulundu ğunu belli etti. Bunların biri ülke çapın- daydı, diğeri “ Türkiye’nin incisi" İs tanbul ile ilgiliydi. Yeni Cumhurbaşka nı birinci projesini İstanbul Üniversite si’ni ziyareti sırasında yaptığı bir konuş mada haber verdi: Çok partili demok ratik parlamenter sisteme geçilmesi dü şünülüyordu. Bu henüz bir niyet olarak havadaydı, ancak İnönü o yola girile ceğini hissettirdi.
İkinci Dünya Harbi patlayınca bu nu imkân kalmadı. Aksine, "Tek ülke —tek millet— tek ş e f’ rejimi fiilen ol duğu kadar hukuken de benimsendi, de mokrasi savaş sonrasına bırakıldı.
Fakat, “ İstanbul’un imarı” hare keti yürüdü. Bütün güçlüklere rağmen.
TUR
A raştırm a A s is ta n ı: F İD A N T Ü R K E N T F o to ğ ra f: S E L A H A T T İN G İZ
İstanbul
Dr. Lütfı Kırdar, Manisa Valisi idi ve orada
y ü rü ttü p , gerçekleştirdiği göz kamaştırıcı imar
hareketleriyle dikkati çekmişti... Cumhurbaşkam
ona, “ Şimdi İstanbul’u imar edeceksin” dedi
şantiye manzarasında.
YENİ BİR VALİ
Cumhurbaşkanlığındaki değişiklik İstanbul Valiliği’nde de bir değişikliği ge tirdi. O tarihte “ Dahiliye Vekili” de nilince nasıl akla Şükrü Kaya, “ Hari ciye Vekili” denilince Tevfik Rüştü, “ Maliye Vekili” denilince Fuat Ağraü gelirse, “ İstanbul Valisi” denilince de Muhiddin Bey hatırlanırdı. İsmet Paşa onu görevinden aldı, yerine Dr. Lûtfı Kırdar’ı getirdi. Dr. Lûtfı Kırdar, Ma- nisaValisi’ydi ve orada yürüttüğü, ger çekleştirdiği göz kamaştırıcı imâr hare ketleriyle dikkati çekmişti. Cumhurbaş kanı ona “ Şimdi İstanbul’u imar edeceksin” dedi.
Dr. Lûtfi Kırdar kolları hemen sı vadı. Fransız şehircilik mütehassısı mi mar Prost’a İstanbul’un 15 senelik imar planım hazırlattı. Akşam gazetesinin 11 Ağustos 1939’da bildirdiğine göre, bu nun portesi 60 milyon lira olacakü. Be şer yıllık üç safhada gerçekleştirilecek ti. Senede 4 milyon lira harcanacak, bu nun 2 milyonunu belediye verecekti.
O yıllar Boğaziçi’ndeki yalıların 4-5 bin liraya istimlâk edildiği hatırlanırsa bu, muazzam bir meblağdı. Planda bü tün şehir ele almıyordu. İlk beş senede ele alınacak yerler arasında meselâ şu ralar vardı: Taksim'Meydanı, Karaköy Meydanı Karaköy-Taksim yolu, Maçka- Dolmabahçe yolu, Beşiktaş-Bebek yo lu, Yolcu salonu, şimdiki Hilton, Spor ve Sergi Sarayı çevresinin tanzimi... İs tanbul bugünkü çehresinin bir kısmım bu imar hareketi sırasında aldı. Eğer Av rupa’da savaş çıkmamış olsaydı, bun ların çok daha fazlası, çok daha çabuk yapılabilecekti. Vali Kırdar, 9 Ekim 1939’ da, savaşın pat1' masından bir ay sonra Son Posta gazetesinin “ Beynel milel vaziyetin İstanbul'un imarına en gel mi olduğu” sorusunu şöyle cevap landırıyordu:
“ —İmar hareketlerine devam edi yoruz. Sadece, yapmak istediğimiz iş lere talip çıkmıyor. Ayrıca, meselâ it faiyenin ıslahı için malzeme Avrupa’ dan gelecekti, buna şimdi imkân yok. Prost da Fransa’da mahsur kaldı. Fa kat, İnönü Stadı’mn İtalyan mimarı ge lecek ve inşaata süratle başlanacak.”
ŞEHİR YENİ GÖRÜNTÜ
KAZANIYOR
■ >
Allah’tanT'rost hemen o günler çı kagelir ve Vali ile ikisi şehir içindeki in celemelerine devam ederler. Kasımda “ Prost'un hazırladığı Eminönü Meyda’- nı planı 507 bin liralık bir ihaleyle Bay Nebil’e verilmiştir” . Aralıkta, röportajcı Selahaddin Güngör Cumhuriyet’te şun ları yazar:
“ İkinci Mahmud zamanında ya pılan su mahzeninden ötürü Taksim adım alan semt eskiden Gaiata’daki şa rap tüccarlarının sayfiyesi, hatta 35-40 sene evvel bile sadece bir dörtyolağzı imiş. Taksim’in imarına başlandı. Abi denin etrafındaki bataklık kurutuldu, yol asfaltlandı, binalar yapıldı ve çeh resi çok değişti. Kokusuyla on küsûr yıldır burnumuzun direğini kıran he- lâsı Vali ve Belediye Reisimizin himme tiyle yer altına indirildi. Köhne dükkân lar ise, yıkılmakta. Pek yakında Tak sim’in bir meydan, bir avönü hali ala cağı aşikâr. Ayazpaşa’ya uzanan geniş bir caddesi, büyük şehir tiyatrosu, şe hir gazinosu, sergi binası, açıkhava tri bünleri, yeşil parkı ile yanrnn Taksim’- ini görüyorum.”
Ancak, bütün bunlara yer açmak için ilk iş olan meşhur Taksim kışlası nın yıkılmasına —içi, şehrin en ünlü stadyumudur -* 1940’ın nisanında baş lanabilecektir. Buna mukabil Taksim. Meydanı’mn kendisinin tanziminin ma yısa kadar yetiştirilmesine çalışılmakta dır.
O yıllar İstanbul Taksim i, Kadı köy’ü, Üsküdar’ı ve Eminönü’süyie bir şantiye manzarası göstermektedir. Ha reketin en önemli yönü bütün bunların bir mütehassısı elinden çıkmış plan uy gulanarak yapılmakta oluşudur. Prost bu planından tâviz vermemekte, vali de bundan ayrılınmasına elinden geldiğin ce mani olmaktadır.
Tabiî unutulmamalıdır ki, şehir o zaman derli topludur ve şehrin içinde bir milyonu bile bulmayan kimse otur maktadır. Savaş Avrupa’da şehirleri yı karken, her şeye rağmen Türkiye’de şe hirler imar olunmaktadır.
Dr. Kırdar, Fransız
şehircilik m ütehassısı
M im ar Prost'a,
İstanbul'un 15 senelik
im ar planını
hazırlattı. 1939’da
bunun portresi 60
m ilyon lira olacaktı
İlk beş senede ele
alınacak yerler
arasında Taksim
M eydanı, Karaköy
M eydanı, Karaköy-
Taksim yolu, M açka-
Dolmabahçe yolu,
şim diki H ilton vardı
Tanziminden çok evvelki haliyle Taksim M eydanı. Şehirde m eydan o kadar azdı k i âbidenin altına tribün kurulur ve m illî günlerin geçit resim leri bile orada yapılırdı. Arkada görülen boş arazi bugün binalarla dolu Talimhane sem tidir. Talimhane bir ara İstanbul'un en m utena oturm a yeri sayılacaktır.
Basın davaları ik i kısım dır. B irincisini polem ikçi yazarlar
birbirleri aleyhinde açarlar. İkincisini savcılıklar gazeteler aleyhinde açar. Hüküm et pek dava açm az: O, gazeteyi b ir em irle kapatıverir. Yukardaki resim o devir Babıâlisinin ik i ünlü polem ikçisini mahkemede gösteriyor: Necip Fazıl Kısakürek (ayaktaki) ve Ethem İzzet Benice (sağ başta oturan)
Basın zor durumda...
H
ARP yıllan, İstanbul basınının zaman zaman ip üstünde cambazlık yaptığı dönemdir. Avrupa’ da savaşın başlamasından sonra kapatılan ilk ga zete Fransızca “ İstanbul” gazetesidir. Bu, “ ihtar mahi- yetinde” dir ve sadece bir gün içindir. Kapatılma karan, o devrin Basın ve Yayın Genel Müdürü olan “ Başvekâle te merbut M atbuat Bürosu kâtibi umumiliği” tarafından bildirilir. Bildiride şöyle denilmektedir: “ İstanbul’da mün teşir Fransızca İstanbul gazetesinin 4 Teşrinievvel 1939 tarihti nüshasında dost bir devlet reisinin ailesi hakkında küüiyen hilâfı hakikat neşriyatta bulunulduğundan...”O tarihte gazete kapatma, hükümetin yetkisindedir. “ Kapattım” deyince, gazete kapatılmaktadır. Ancak, harp yıllarında basma bir kolaylık yapılır: Nenin yazılmayaca ğı, bazen de nenin kaç sütunluk ve hangi puntodan baş lıkla yayınlanabileceği tebliğ olunur. Tabû bunlar gizli dir. Sorumlu yazı işleri müdürleri bunların dosyasını tu tarlar.
Tebliğlerden birkaç örnek: “ İstanbul’a ait hava tah min raporları bir hafta süreyle yaymlanmayacaktır” (O
sıralar bir hava hücumundan korkulmaktadır) —“ Şark cephesindeki Rus taarruzu birinci sayfadan tek sütunda, fakat küçük puntolu başlıkla yazılacaktır” (Almanlar idare edilmek istenmektedir) —"A nkara’ya gelen müttefik as keri heyetine ait haber yazılması yasaktır” (Görüşmeler gizli yapdacaktır).
Bu suretle “ suç işleme fırsatı” ortadan kaldırılmak tadır.
Bir de basının kendi arasındaki davaları vardır. O de virler iki “ ünlü yazar” polemiğe giriştiler mi birbirlerine karşı ağza alınmayacak küfürler kullandıklarından bu en sonda mutlaka mahkemeye düşer.
Nihayet savcılıklar gazetelerin üzerinde “ Demokles’- in kılıcı” gibidirler. “ Afrodit olayı” patlak verdiğinde İs tanbul Savcılığı birkaç gün içinde tam 20 dava açar. Bun lardan yedi tanesi Cumhuriyet, yedi tanesi Tan, bir tane si Akşam, bir tanesi Son Havadis, üç tanesi Yeni Sabah, bir tanesi Yeni Adam aleyhinedir.
Allah’tan bunların çoğu beraatle bitmekte, diğerlerinde de cezalar genellikle tecil olunmaktadır. Para cezalan ise 25 lira civanndadır.
D ikkat... Dikkat..
Burası A n kara
Radyosu...
B
mişti. ANKARA RADYOSU 11.5.1940U akşam radyoda 21.20’de güzide soprano Hidadat Şakir şov so loları yapacaktır. Bayan Şakir kendisine “ Türk ses kraliçeliği” ün- vanmı kazandıran konserlerini bundan yedi, sekiz sene evvel
ver-Bu akşamki konserde şu parçalar olacaktır: Beethoven: Freudvoll und Leidvoll, Die trommel gerüliret.
Schubert: Ständehen Brahms: Wi egeulied Hugo Woef: Erist’s Richard Strauss: Morgen Manenet: Regret de Manon Paolo Tosti: Si tu le voulais
ANKARA RADYOSU 9.10.39 Türk Müziği 19.15—20.15
Türk Müziği Programı 19.25-20.10
Okuyan Şarta
Müzeyyen Senar “ Yalnız benim ol” , “ Senin durmak derdinâk eyler beni” , “ A Fadimem hadi şenle kaçalım” , “ Meşeli Meşeli". Mefharet Sağnak “ Çektim elini gayri” , Vashnla cana” , “ Esmerim kıyma ba
na” .
Sadi Hoşses “ Var mıdır takdiri hacet” ,"B ahar olsaçemenzar olsa” ,’“ Hasta kalbimde açılmış, beni ateşlere yakar” .
BUGÜN DE
AYNIYLA VÂKİ
Beleşçi tiyatrocular
Tarih: 21 Eylül 1940
Gazete, başlığında feryat ediyor: “ Piyes yazanların ezeli derdi.”
Dert gerçekten ezeli olmalı, çünkü dert şu:
“ Müsahibzade Celâl, “ Lâle Devri” adlı eserini izinsiz olarak ve telif hakkı vermeden oynayan Cevdet Güldürücü aleyhine dava açmıştır. Konuştu ğumuz yazar, memlekette henüz telif hakkının resmen tanınmamış ol masına en çok üzüldüğünü bildirmiştir.”
Futbolcuya bak!
Tarih: 5 Mayıs 1940
Gazete, başlığında feryat ediyor:
“ Bu nasıl am atör sporculuk? - Klübünden 50 lira almadan sahaya çık mayan futbolcular varm ış!.."
Gazete olaya pek şaşmıştır, olay da şöyle anlatılmaktadır:
“ Biz beynelmilel teşkilâta kayıth am atör spora dahiliz. Fakat gene pek çok futbolcunun klüplerine para ile b a p olduğunu biliyoruz ve önem semiyoruz. Fakat, bazı futbolcular kendilerini tam profesyonel ilân et miş ve 50 lira almadan sahaya çıkmıyorlarmış.”
Dilenciler bugün olduğu gibi dün de şehrin belirli yerlerini süslerlerdi.
Taktikleri, stratejileri de aynıydı: Ya, sakat taklidi yaparlar, ya çocuk kiralarlardı. Am a bu, sadece İstanbul için geçerliydi. Ankara Valisi Nevzat bey bir dilenci yakaladı mı, onu
Elmadağt'ha göndertir, orada bıraktınrdı. İşte, bir 1940'lar dilencisi.
Profesyonel
bir dilenci
T arih:-25 Temmuz 1940 Gazete, başlığında feryat ediyor:
“ Günde 3 liraya çocuk kiralayan dilenci kadınlar.” Sadece, bu kadar mı? Haberin tamamım okuyalım:
“ Dilenciler çok çeşitli hilelere başvurmaktadırlar. Geçen p n yaka lanan tek kollu ihtiyar, karakola götürülünce, bunun açıkgöz ve sapa sağlam bir delikanlı olduğu anlaşılmıştır. Gene başka bir kadının çocuk diye kundaklanmış paçavra yığınını emzirdiği de tesbit olunmuştur. Bazı dilenciler ise, merhamet uyandırabilmek için p n d e 1 liradan 3 liraya kadar çocuk kiralam aktadırlar.”
Okuyan Şarkı
Melek Tokgöz “ Gözümden gitmiyor” , “ Çılgınca seviştik” , “ Kararan sa larda” , “ Sevemedim her güzeli” , “ Mızrabı bırak” , Sadi Hoşses "Bilmem niye sinemdeki yare” , “ Aşkım uyuyorken” , “ Er
zurum ’da bağ olmaz” ,
Radife Erten “ Kaçma mecburundan ey ah u " “ Çok sürmedi geçti” , “ Şa hane gözler şahane” , “ Haticem saçlarım taramış” , “ Ekin ektim çöllere” .
İstanbu Radyosu 20. IO. 39
Ulus, 3/10/40
Karanlık tünelleri geçince
aydınlığa kavuşacaksınız
60.000 Ura
7 İlkteşrmde A dana’da çekiliyor.
Torosiarı aşmak için yığınla tünel geçmek lâzımdır. Onları at ladınız mı artık A dana’dasınız. Düzlüğe, ovaya çıkarsınız. Eğer pi yangoda şimdiye kadar bir şey kazanamadınızsa emin olunuz ki, daha henüz karanlık tünellerdesiniz. Fakat arkasından düz ve fe yizli ovaya çıkacağınızdan ümit kesmeyin. Millî Piyango’nun 7 İlk- teşrin çekilişi A dana’da yapılacak. A dana’nm feyiz ve bereketini kendi tabinize ekleyin. Unutmayın ki, (4) liralık biletle (60.000) li rayı, (2) liralık (30.000) lirayı siz de A dana’da kazanabilirsiniz.
(Ulus, 3.10.1940)
Siyaset hayatında "kan davası" (söylentisi başlıyor
ilk
bakıldığında
"Satie Davası"
sıradan bir
yolsuzluk
davası
niteliğindedir.
Celal
Bayar'ın oğlu
Refik Bayar da
sanıklar
arasındadır.
Sonunda b eraat
eder.
1 9 50 'd e n
sonra Celâl Bayar
Cum hurbaşkanı
olur.’ö m e r İnönü
m ahkem e
huzuruna
çıkar.
Sonunda o da
b eraat eder
Sade sanıklan mahkeme huzurunda. Ayakta ifade veren o devrin ‘ ‘eski başbakanı ’ ’ Celâl
Bayar'ın oğlu Reflî Bayar'dır.
Bir İnönü'den
bir sa ya rd a n
İ
LK bakıldığında “ Satlc davası” sıradan bir yol suzluk davası niteliğindedir. Nitekim 1939’da bi raz ilgi çektikten sonra unutulacak, ancak 1950’den sonra hatırlanacak, bir takım çağıranlara yol açacaktır.Saite, Fındıkh’da bir binadır. Elektrik şirketine ait bina bir komisyoncu tarafından satışa çıkarılır. Bunu Deniz- bank —o zamanki Denizyollan’nm adı— 250 bin liraya satın alır, 12 bin 500 lira da komisyon öder. Muamele 1938 sonbaharında geçer. Olay 1939 yazında tahkikat ko nusu olur, iddianameye göre, binaya İktisat Vekâleti uz
manlan 113.114 lira kıymet koymuşlardır, binanın istim lâk bedeli de 106 bin liradır.
Buna karşılık Denizbank Yapı İşleri Şefliği önce 223 bin lira kıymet takdir etmiş, sonra bunu 269 bin liraya çıkarmıştır, Denizbank da binayı güya pazarlıkla 250 bin liraya satın almıştır. Üstelik komisyon resmî oran yüzde 2 değil, yüzde 5 olarak ödenmiştir. Dolayısıyla Hazine 100 bin liradan fazla zarara uğratılmış, resmî evrakta tahrifat yapılmış, rüşvet işletilmiştir. Bazı sorumlular tevkif olmuş lar.
23 Ağustos’ta dava açılır. Sanıklar arasında Deniz bank Umum Müdürü Yusuf Ziya Öniş ile “ onun ekibi” diye bilinen Sadun Galip Savcı, Hamdi Emin Çap, Ce mal Şahingiray gibi kimseler vardır. Öniş’in kendisi “ Ce lâl Bayar’ın adamı” dır ve onun başbakanlığında Deniz bank Genel Müdürlüğü’ne getirilmiştir.
İFADELER ALINIYOR
Asıl, bizzat Celâl Bayar’ın oğlu, Refıi Bayar, Millî Reasürans Genel Müdürü olarak samk sırasındadır. Olay 1939 yazında soruşturma safhasmdayken Refii Bayar doktor raporu göndererek soruşturmalara gelmez. Bunun üzeri ne, ifadesinin alınması için Çiftehavuzlar’a, hasta bulun duğu eve gidilir.Savcı kendisinin “ muhakemeden men’- i” ni isterse de sorgu hâkimi onu da davaya dahil eder.
Soruşturma sırasında gazetelerdeki Satie ile ilgili ha berler arasında Cumhuriyet’te şöyle bir açıklama da yer alır:
“ Dün bir gazetede Refıi Bayar’ın ismi karıştırılarak onun tarafından hakk-ı sükût olmak üzere kendilerine hapishaneye 4 bin lira para gönderildiği Satie sanığı mev kuflardan bazılarınca iddia, Refii Bayar’ca dadnkâr edil miştir."
Dokuz ay süren muhakeme sonunda Yusuf Ziya, Ta- her Kevkeb, Sadun Galip, İsa Caniş ve Neşet Kasımgil 3 ay hapis, 3 ay memuriyetten men cezasına çarptırılırlar. Refii Bayar dahil, diğer sekiz samk beraat ederler.
BAYAR'LARIN ACISI
Olay, Bayar ailesini tabiî üzer. Bir süre sonra Refıi Bayar genç yaşında vefat edince üzüntü acıya dönüşür.
t
1950 seçimlerini takiben Celâl Bayar başbakan olur. Çok geçmez bu sefer, İsmet İnönü’nün oğlu Ömer İnönü ' mahkeme huzuruna çıkarılır. Ömer İnönü bir kadını oto mobille ezip kaçmış olmak ithamıyla yargılanır. İddia edilen olay babasının Cumhurbaşkanlığı devrinde cereyan etmiştir. Olayla genç İnönü’nün hiçbir ilişkisi olmadığı tespit edi lir, beraat kararı verilir.
Ama bu, siyaset hayatında “ Bayar ile İnönü arasın da kan davası” söylentilerini doğuracaktır.
Çoban Mehmet
ya sinirlenseydi?
Taksim’de
KRİSTAL
salonunda her akşam Bayan
SAFİYE
ve arkadaştan seanslanna devam edi yorlar.
Cumhuriyet, 1.11.1939
AKLINDAN ZORU MU VAR,. NE? f ~ > O B A N Mehmet 1930’ların ve 1940’ların en
ünlü güreşçisi, Türkiye ve Balkanlar ağır sik- «r let şampiyonudur. Fazla oyun bilmez ve ba zen tam tuş yapacakken tuşa geliverdi ama acı kuv veti müthiştir. Çoban, o dönemin bütün sporcuları gibi tam amatör ve kalenderdir. Müsabakalara eline ¡bavulunu alıp, bir arkadaşının motosikletinin arka
sına binerek gitmekten hiç yüksünmez. Kendisini ta nıyan halk onu sevgisiyle seyreder. Çoban Mehmet aynı zamanda en sempatik güreşçimizdir de... Son Posta gazetesinde onunla ilgili bir zabıta vakası ha-
jberini okuyalım: >.
“ Vaka şudur: Çoban Mehm et’in evinin bir kıs mını kiraya verdiği kiracısının, Ahmet Raif adında bir sinirli yeğeni vardır. Bu yeğen ara sıra, halasına gel mekte ve kadınla şiddetli kavgaya tutuşmaktadır. Herkes bu durumdan bezmiştir. Geçen gece gene gelen gence kapı açılmayınca, yeğen kapıyı kırıp Ço ban M ehm et’in üzerine yürümüştür. Çoban da tabiî ki, çocuğu, dövmemiş, fakat polise vermiştir. Çb- cuk aklen malûl olmasından şüphe edilerek tıbbı ad- liyeye sevkedilm iştir."
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi