• Sonuç bulunamadı

Şile'de bir tatil günü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şile'de bir tatil günü"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1^-áL,

Şile Feneri, siyah beyaz şeritleriyle değişik, cana yakın ve büyük bir fenerdir. Sanki bir deniz feneri değil de, basbayağı bir kuledir. Yuvarlak, camlı bölmeden yansıyan güçlü ışığı, kayalık­ ları boyuna yalayıp geçer. Fenerin öbür tarafındaki mağara ise Papaz Burnu olarak anılır.

İstanbul'un içinde artık

sıcak bir yaz gününü

keyifle geçirecek yer

kalmadığında neredeyse

herkes hemfikir. Bu yüzden

de gözler çevredeki tatil

yörelerine çevrilmiş.

Bunların içinde hâlâ

keşfedilmeyi bekleyen bir

kıyı kasabası, Şile, bütün

güzelliklerini gözler önüne

cömertçe sermeye hazır

bir güzel olarak hemen

dikkat çekiyor...

siLEde

Fotoğraflar:

Sinan

ÖZBALKAN

bir tatil günü

Şile'deki kale artık sadece bir “ harabe” . Zaten inip çıkanı da pek az. Tarihe ilgisizliğimiz ve iniş çıkışın oldukça zor ol­ ması, kalenin zamanın tahribine terk edilmesine yol açmış.

17

l \

ARADENİZ kıyısındaki Şile hâlâ keş­

fedilmemiş bir tatil yöresi sayılabilir. Belki de. “ neyse ki keşfedilmemiş

bir tatil yöresi...” dememiz daha uy­

gun kaçar. Hücuma uğrayan kıyıların çok geçmeden bütün özelliklerini yitirdiği gö- zönünde tutulursa, bakir alanlar şimdilik tek inci gerdanlığımız.

Şile serüvenimize bir cumartesi sabahı, er­ ken denebilecek bir saatte atılıyoruz. Otomo­ billi arkadaşımız biz otomobilsizleri evlerimiz­ den derliyor. Şişli'den Moda'ya sadece bir bu­ çuk saatte ulaştık o sabah; Boğaz Köprüsü'n- de akıllara durgunluk verici bir trafik yoğunlu­ ğu saltanat kurmuştu. Meseleyi değişik görüş­ ler ve iddialarla çözümlemeyi denedik.

Kimimiz yolda onarım olduğu kanısındaydı, kimimiz şerit çizgilerinin boyandığı. Gamlı bay- kuşluk yapıp, kaza olup olmadığını düşünüyor­ dum. Ne var ki, hepimiz de yanılmışız. Şile'ye gidişimizde Boğaz Köprüsü'nün neden tıkan­ dığını bir türlü anlayamadık.

Moda'da oturan arkadaşımızı da ekibimize kattıktan sonra, Ankara asfaltından Şile yoluna uzandık. Bütün bu kıyıyı günübirlik tatil gezgin­ lerinden az çok uzak tutan, yol olsa gerek. Dönemeçli, yükseklere çıkan, ağaçlık, bir ölçü­ de de bakımsız bir yol. Pazar günleri virajlar, çok sayıda taşıt dolayısıyla kuşkusuz daha da tehlikeli bir manzara meydana getiriyor. Sü­ rekli birbirini sollamaya meraklı taşıt sahipleri-1 0 H ürriyet PAZAR

nin çoğunluğunu Almanya plakalı yurttaşları­ mızın kullandığı otomobiller oluşturuyor. Bu­ nunla birlikte Şile yolunda kazaya pek ender rastlarsınız.

Köprülerle birbirine bağlanan mevkilerden sonra, birden fundalıklarla örtülü dağlar başlı­ yor. Funda, o alçakgönüllü bitki! Bütün mev­ simler yeşertisini koruyan funda, Karadeniz'e yaklaştığınızı da haber verir. Akdeniz'in yosun yeşiline karşılık, burada neftiler, manolya yap­ raklarının kuzgunisi egemendir. Toprak, kızıl­ dan eflâtuna doğru bir renk akışı gösterir. O eflâtun serpintiler gerçekten göz okşayıcıdır.

■ Ayran ve mısır

Şile yolunun bitmek üzere olduğunu mısır tarlalarından kavrarsınız. Geniş bir düzlüğe gelinmiş, inişe çoktan geçilmiştir. Asfaltın iki yanında kazanlar kaynar ve mısır satılır. Yayık ayranı olduğu iddia edilen ayran da olabildi­ ğince lezzetlidir, hele yanına su almamış gez­ ginler için. Siyah yeldirmeli, şalvarlı kadınlar, yeniden modalaşmış kaçgöçe buralarda hiç mi hiç aldırmayarak cumartesi, pazar yolcula­ rına mısır ve ayran satmaktadırlar.

Taşıtınızı son hızla sürmüyorsanız, kent ya­ şamında alışık olmadığınız başka görüntülerle de karşılaşacaksınız demektir. Üzeri sazlarla, kuru yapraklarla örtülü dermeçatma çardakla­ rına sığınmış, gölgede kalmış köylüler gerçek­ ten taptaze meyve ve sebze sergilemektedir­

ler tezgâhlarında. Mevsimine göre kirazdan, şeftaliden kara lahanaya kadar...

Tekrar çıkışa geçip son bir dönemeci aldık­ tan sonra Şile kasabası karşınızdadır.

İlçe merkezi kasaba, Karadeniz kıyısının kayalık bir bölgesinde, denizden yükseğe ku­ rulmuştur. Yar, ortasından geçen anacaddeyle denize bağlanır. Caddenin ortasına vardığınız­ da Üsküdar Çarşısı başlar; burası aynı za­ manda piyasa yeridir, iki taraflı dükkânlarda yeniden gerçek değerine kavuşması beklenen Şile bezinden gömlekler, bluzlar, giysiler, ge­ celikler, çay örtü ve peçeteleri, hatta eşarplar satılmaktadır.

Biz de o akşam dönüş maceramız başla­ madan önce, iki gömlek aldık. Gömlekler dör­ der bin liraydı. Bir arkadaşımız ise, annesine, yakası işlemeli bir gecelik seçti ve yedi bin lira ödedi. Dükkâncı, İstanbul'da topt: ıcı yerleri ol­ duğunu söyledi. “ Ne iş yapıyorsunuz?" de­ yince de, gazeteciliğimizi öğrenip biraz telâşa kapıldı “ Sakın aklınıza bir şey gelmesin, Be­

yazıt'taki dükkânımız toptancıdır, orda üç aşağı beş yukarı daha ucuza alırsınız,” di­

yordu. Yüz doksan bin liraya gömlek satıldığını bildiğimizden gülümsedik. Kârlı bir alışveriş yaptığımız kanısındaydık...

Tekrar öğle saatlerine dönersek, denize gi­ receğimiz bir yer aradığımızı söylemeliyim. Şile ve çevresi baştan başa kıyıdır. Kasabaya gelmeden, Kumbaba'da denizin yanı başında

bitiverdiği garip bir çöl görünümü karşınıza çıkabilir. Kumbaba, kamping alanıdır. O çöl kumu, geçmiş yıllarda bazı Türk filmlerinin sahra sahneleri için bulunmaz bir mekândı.

Biz, Ağlayankaya'yı seçtik. Aslında Akka-

ya daha tenhadır, ama bu kumsalda da ger­

çekten şirin bir kahve-lokanta, kuru yaprak he- venkleriyle kaplı gölgelikler günübirlik gezgine çekici geliyor.

irili ufaklı kayalıklar ve geniş kumsalla çev­ rili Ağlayankaya o gün adamakıllı dalgalıydı. Tam deniz eşiğinde şu levha oturtulmuştu kumsala:

“ Bugün denize girmek tehlikeli ve yasak­ tır.”

Uyarıya karşın güle oynaya dalgalarla bo­ ğuşan bazı çiftler gördük. Güneş altında ker­ tenkele kıpırtısızlığıyla yatıyordum, “ İmdat!” dendiğini işittim. Çağrı bir iki yinelenince göz­ lerinizi açıp, sonra da birden yerinizden fır­ lıyorsunuz. Kahveden yetiştirilen cankurtaran simitleri, ilerilere atılıyor; ötede, dört beş kişi dalgalar arasında bir görünüp bir kayboluyor­ du. Ancak epey geniş bir tahta perdeye tutu­ narak geri dönüldü. Genç bir kız ve genç bir çocuk bembeyaz kesmişlerdi. Kolektif kurtar­ ma çabasının kahramanları, boğulma tehlikesi atlatmışlara babacan bir şeyler söylediler.

On on beş dakika ya geçti ya geçmedi; kahveden iki delikanlının yine cankurtaran si­ midi yetiştirdiğine tanık olduk. Şaşmamak elde

TféJstmmm

Şile ve çevresi baştanbaşa kıyıdır, kasabaya gelme­ den Kumbaba'da denizin yanıbaşmda fıUiverdiği rip bir çöl görünümü karşınıza çıkabilir. R um ­ ba, aynı zamanda bir kamping alanıdır. Yöre­ deki kumluk bölge, geçmiş yıllarda bazı Türk film­ lerinin çöl sahneleri için bulunmaz bir mekândı.

Şile'nin boydan boya uzanan güzelim plajına rağmen, dalgalı denizi zaman zaman tehlikeli oluyor. İlgililerin kıyıya yerleştirdikleri ve üzerinde “ bugün denize girmek tehlikelidir” tabelalarıyla yüzmeye çalışanlar eksik olmuyor. Bunları boğulmaktan kurtarm ak da, yine Şilelilere düşüyor. değildi; Kumsala o levha acaba niye oturtul­

muştu?!

Ağlayankaya Lokantası'nda beş küçük şişe bira, üç köfte, bir salata ve iki patates kı­ zartmasına beş bin dokuz yüz lira hesap geldi. Köftelerin tadına tuzuna diyecek yoktu doğru­ su.

Akşamüzerine doğru Şile'ye geri döndük. Tatil kasabası dönüşümleri göstermeden önce Şile, tamamıyla kendine özgü bir mimarinin hemen hiç bozulmamış yöresiymiş. Bunu

Ömer Kavur'dan öğrenmiştim. Bir film İçin

mekân arıyorduk. Dalgalar hırçın, mevsim sonbahar kasaba 'mâzi' özelliklerini korumuş olacaktı Ömer Kavur, “ Şile, aradığımız yer.

Orada Yatık Emine'yi çektim. Elektrik direği bile problem olmadı,” diyordu. Bu sözler söy­

lendiğinde, Yatık Emine'nin üstünden hepi topu üç dört yıl geçmişti ve gittiğimiz Şile'de o eski evlerin, o eski mimari üslûbun binde birini bulmuştuk

Şimdiyse geçmişin değerleri konusunda bazı mülk sahiplerinin akıllanıp uslandığını fark ediyorsunuz. Eski yapıları elden geldiğince ko­ ruyorlar Çarşı içinde bir ¡ki ahşap, göze bat­ maz güzellikleriyle yüreğe işliyor. Ne var ki, yaygın bir tutum değil bu. Zaten fazla bir şey de kalmamış ortalıkta.

Yeni yapılan ise, kıyıdaki o devasa otelleri örnek almışçasına, bir deniz kasabasında, hele o hırçın dalgaların görkemine yaraşma­

yacak kadar geometrik. Suların delik deşik etti­ ği kaya adacıkları, bana sorarsanız, yaratıcı bir mimara başlı başına model oluşturmuşken, bir örnek beyaz ya da boz apartmanlar yükseli­ yor. Besbelli mimari koruma her şey olup bit­ tikten sonra hatırlanacak.

Bununla birlikte Demirtaş Paşa İlkokulu vakur ifadesiyle geçmişten kaldığını size söy­ leyecektir. Söylendiğine göre, Demirtaş Paşa bir Selçuklu paşasıymış, yapıyı da Cenevizll'- lerden almış. Onarım göre göre bugünkü hali­ ni almış ilkokul. Şimdilik akşam yemeği tela­ şına kapılmadan. Fener yönünde ilerleyelim.

Şile'nin feneri siyah ve beyaz kalın şeritle­ riyle değişik, cana yakın ve büyük bir fenerdir. Bir anlamda kuleyi andırır. Işığı güçlüdür, yu­ varlak, camlı bir bölmeden yansıyan ışık ka­ yalık denizi boyuna yalar geçer. Fenerin öbür tarafındaki mağara Papaz Burnu diye anıl­ maktadır.

a

Küçük kareli mavi

beyaz örtüler

Kale yıkıntısı, tam karşınızda. Dikkatinizi çekti. Zaten Şile'ye gelip de dalgakırana uğra­ mamak olmaz. Fener'den tekrar Üsküdar Çar­ şısı yönüne döndünüz ve merdivenden indiniz. Solda pek minyatür bir açıkhava müzesiyle karşılaşacaksınız. Kavuklu mezar taşlan Os­ manlI. kırık dökük sunaklar ise Bizans ve

Karadeniz kıyısında denizden yükseğe kurulmuştur Şile. Ortasından geçen caddeyle denize bağlanır. Caddenin ortasında Üsküdar Çarşısı başlar. Burası aynı zamanda piyasa yeridir. Caddenin her iki tarafına dizilmiş dükkanlarda gerçek değerine kavuşması beklenen ve büyük bir sabırla emek emek işlenen Şile bezinden çeşitli giysiler, masa örtüleri, çay takımları satılır

Roma... Otların bürüdüğü bu açıkhava müzesi, kuşkusuz, tarih görgünüzü artırmayacak; yine de, düşünülmüş olması bile sevindirici.

Üsküdar Çarşısı piyasa yeri de, dalgakıran boyu değil mi? Şile'nin iş alanları tarımcılık, ormancılık, küçük el sanatları ve balıkçılıktır. Rıhtımda balıkçı tekneleri sıra sıra dizili. Ufacık balıkçı kahvesinde deniz kokusunu genizlerine çekenler, akşamın esintisiyle kendilerine geli­ yorlar. Biraz ötede günümüzün değişmez ta­ verna müziğini dörtbir yana dinleten lüks lo­ kantalar var. Oysa dalgakıran kendine özgü kunt varlığıyla bu taverna musikimize epey ters düşüyor...

Akşam yemeği için taverna havasını değil, asıl Şiİe'yi, Şile'deki özü yansıtan Çardakal- tı'nı yeğledik. Burası, deniz üstü taraçada otuz, otuz beş yıl öncesinin unutulmaz kır gazinola­ rını hâlâ çağrıştıran, masa örtüleri mavi beyaz küçük kareli, alçakgönüllü, ev yemeğine bayı­ lacağınız bir yerdir. Kaynana böreğini şimdi­ den tavsiye edebilirim

Çardakaltı'nın kıyılarında geçen yaz bir ya­ ban kuğusu arkadaşlarını yarı yolda bırakmış ve Şile'ye iltica etmişti. Bu yaz o güzel kuğuyu göremedik... Gün battı ve her günbatımında olduğunca çiğlikler hızla eridi. Ne kadar koyu bir söyleşiye dalmış olursanız olun, günbatımı, sizi büyüleyecek.

Saat yirmiiki otuz sularında lokantadan kalktık. Çarşı içindeki küçük meyhanelerden birinde değerli sanatçımız İsmet Ay'a rastlar­ sanız, o, eski bir Şlle'li ve dünyanın en zarif ev sahibi olarak, mutlaka bir acı kahve ikram edecektir. Fakat o gece ismet Ay'ı göremedik. Genç bir arkadaş ise yanımıza gelerek elimi sıktı. Hoş bir sürprizdi tanınmak. Adının Kadir

Sağ olduğunu öğrendiğimiz bu arkadaş, birlik­

te çay veya kahve içmeyi önerdiyse de, yolu­ muzun uzaklığını belirterek İstanbul'da görüş­ mek umuduyla veda ettik. Artık dönüyorduk. Dönüyor muyduk? Nereye? Şile yolundaki ralli hikâyesi o zaman kulağımıza fısıldandı. Saat yirmi üçte yola çıkma yasağı başlıyor ve sabaha karsı dörde kadar sürüyormuş. Birta­ kım yan yollar denendiyse de, hepsi dönüp dolaşıp otomobil yarışı yasağının mihraklarına varıyordu.

Yirmi üçle bir otuz arasında biz de kendi­ mize göre bP yarışın mücadelesini verdik.Ben- zin bitme tehlikesiyle yüz yüze geldiğimizden sadece Şile'ye döndük, önümüze çıkan İlk İs­ tasyonda durduk ve bizim gibi ne yapacağını şaşırmış, taşıtlı başka gezginler gördük. Harıl harıl konuşuyor herkes. Gece yarısını bir bu­ çuk saat geçe büyük gümbürtülerle yarışçılar sökün etmeye başladı. Hayatımdaki İlk otomo­ bil yarışı izleme fırsatının bunca ilginç olacağı­ nı rüyada görsem inanmazdım.

Sabah dörtte İstanbul yoluna koyulurken, o güzelim tatil gününün anısından çok, evime kavuşacağımın hayaliyle avunuyordum. Me­ ğer o cumartesi yalnız denize girmek tehlikeli ve yasak değilmiş...

Şimdilerde, geçmişin değerlerini korumak konusunda bazı mülk sahiplerinin akıllanıp uslandıkları görülüyor. Çarşıya yakın so­ kaklarda olabildiğince temiz pansiyonlara rastlıyorsunuz. Şile halkı, çeşitli işlerin ya­ nı sı ra, bu pansiyonlardan da gelir sağlıyor.

Şile, tamamıyla kendine özgü bir mimari­ nin hemen hiç bozulmamış bir yöresiymiş. Yatık Emine'yi orada çeken Ömer Kavur böyle söylüyor... Ve topu topu üç dört yıl sonrasının Şile'sinde o eski evlerin, o eski mimarı üslûbun binde biri ancak kalmış.

H ürriyet PAZAR 1 1

Kişisel Arşivlerde Istano ul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Boyutlar içi dü- zenlemelerde Yuvarlak, spiral, çokköşeler- de tüm mekanın en ufak imkânlarının aran- masını gerektirmekte ve insanın kayıp çev- resini gene ona vermeğe

Bir şeyler biliyor olmak, bir şeyler ya­ pıyor olmak, insanı borçlandırıyor.. Emin Başaranbilek deböyleceborçlanm ış ya­

Fakat okunan sekmesinden de silinen kayıtlar tekrar geri gelmez mutlaka tekrar barkod etiketi okutularak okunan havuzu içine yani Okunan sekmesine kayıt oluşturulmalıdır..

Regal, fonksiyonel özellikleri aynı olmak kaydıyla, talep edilen ürünle ilgili herhangi bir model değişikliği söz konusu olursa muadili bir ürün verme veya ürünlerin renk

Bunun için yerden mümükün olduğu kadar istifade edilmesi düşünülmüştür.Fakat böyle olduğu halde evin fe- rahlığını unutmamak lâzımdır.. Evlerin çoğunda zemin katında

Yurt dışına çıkmam öncesinde, (Yılmaz’m yönet­ men ya da oyuncu olduğu) belli te­ mel filmlerin negatiflerini, yurt dışı­ na çıkarmak istiyordum. Sonra, ken­

Dördüncü bölümde lokal kesirli integraller yardımıyla elde edilen özdeşlikler ile bu özdeşliklerden faydalanılarak genelleştirilmiş quasi-konveks fonksiyonlar

Dünyanın en büyük tüketici elektroniği fuarı olan CES 2021, online olarak gerçekleştirildi ve her yıl olduğu gibi yine dünyanın en büyük ve önemli firmaları yeni teknoloji