• Sonuç bulunamadı

Sosyal Bütünleşme Açısından Türk Vakıfları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sosyal Bütünleşme Açısından Türk Vakıfları"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

S

OSYAL Bütünleşme ve vakıf... Bir tarafta sosyolojik bir olgu, diğer ta ra fta bir h u k u k m üessesesi Bunlar arasındaki ilişkiyi ortaya koyabilmek için, şüphesiz herşeyden evvel, sözkonusu olgu ve m ües- sesenin kısaca tanımlaması icap eder.

Sosyal bütünleşme, bir ferdin, herhangi bir toplum veya gruptaki üstün kültür değerlerini k en d isin e ma! etm e sürecidir. Sosyal bütünleşme, bir toplum veya zümrenin bir bütünlük içinde kaynaşm ası o la ra k da a n l a ş ı­ labilir. İşte bu sayededir ki, zümreler veya toplum lar belli bir uyum iç ide yaşay ab ilirler..

Vakıf ise, bilindiği gibi, bir kişinin bir veya daha fazla mülkünü, top lu m u n ihtiyaçlarını teşk il e d e n , d in î, hayrf veya sosyal bir gayeye, A llah'a yakın olma niyetiyle, m üebbeten tahsis etm esi ak tid ir. Bu h u k u k îa k id e vakıf denildiği gibi, bu akid sonucu ortaya g k a n ve Osm anlılar'da müessesâM hayriye diye adlandırılan m â b e d , medrese, im âret, zâviye vs. . gibi toplum fertlerinin bizzat kendisinden faydalandığı k u ru lu şla ra , ve d iğ e r yandan, bu kuruluşların sürekli ve düzenli bir şekilde işletilebilmesi gayesiyle kendilerine tahsis edilen b in a , arazi, nakit para , vs. gibi gelir kaynaklarına da vakıf denile gelmiştir.

Bu kısa açıklam alar çerçevesinde, toplum um uzun sosyal tarihine bir göz atıldığı zam an, v akfın, bu toplum da çeşitli açılardan son derece önemli roller oynam ış bir sistem olduğu söylenebilir...

Şim di asıl meselemize dönebilir, ve sorum uzu şu şekilde sorabiliriz: V akıf sistem i, sosyal sistem iç in d e , özellikle sosyal sistemi oluşturan akrabalık, hısımlık, bölgelere, mesleklere, en geniş m anasıyla sosyal z ü m re le ­ rin veya sınıfların kendi içlerinde veya birbirleri arasındaki kaynaşm a ve bütünleşm ede nasıl bir rol o y n a m ış olabilir? Bu sorunun bütün yönleriyle cevaplandırılmasını kısa bir konuşm a içine sığdırm ak m üm kün d e ğ ild ir. Onun için ben burada, diğerlerinden daha önemli gördüğüm bir iki nokta üzerinde duracağım .

Birinci önemli nokta şudur: Daha X I. asırdan itibaren, bölükler, oym aklar ve boylar halinde A n a d o lu 'y a gelen ve daha sonra Boğazları aşarak Rumeliye geçen Türklerin, belli bölgelere yerleşerek, eski k ö y veya k a s a ­ baları Türkleştirm eleri, ayrıca yeni köyler veya şehirler kurmaları jböylece de, aynı m ıntıkaya y erle şen in s a n la ­ rı, yeni bir tabii çevre içinde birbiriyle kaynaşıp bütünleşmeleri vakıflar sayesinde g erçek leştirileb ilm iştir.

Bu hususun isbatı için, yapılan araştırm alara veya vakıflarla ilgili arşiv vesikalarına şöyle bir göz a tm a k y e te r lid ir :

"S elçuk sultanları Beyşehir gibi yeni şehirler kurm uşlar, Alanya, A ksaray gibi şehirleri y e n id e n in ş a etm işlerdi. Buralara saraylar, (vakıf) medreseler, camiler inşa edilmiş, şeyhler, hocalar d avet edilm iş, gaziler, tüccarlar gelip yerleşm işlerdir." H atta şehirlere, başka bölgelerden Hıristiyanların da getirilip y erle ştirild ik le ri görülm ektedir.

O sm anlılar'da da aynı faaliyetler devam ediyor. Neşri'deki bir kayıt, iskân olgusuyla b irlikte, d eğ işik g ru p ların birarada yaşam aları ve bütünleşm elerine imkân sağlanması açısından son derece m analıdır : S ultan M urad, Ergene Köprüsü'nü yaptırıp " ol köprünün iki başın m am ur ittürüp bir tarafına Ergene nâm bir la tif şe h ir idüb bir âli im â re t y ap tırd ı. Andan olvakit ki im â ret yürüdü. Sultan Murad E dirne'den U lem ayı ve fu k a ra y ı cem idüb getirüb evvel aşını kendi eliyle üleştirdi ve çırağın kendü eliyle yakdı. Ve yapan m im ara h ila tle r g iy ­ dirdi ve çiftlik ler a tâ e tti. Ve ol kasabanın halkını avarızdan m uâf ve müsellem kıldı."

(2)

Ö .L . B arkan'ın k ü çü k S u ltan iy e şehri h a k k ın d a n e ş re ttiğ i belgelerden anlaşıld ığ ın a göre, K ıbrıs'ın fe th in ­ den sonra, " s tra te jik ö n em i a rta n b ir y o l üzerinde b u lu n a n k ü çü k b ir k ö y ü n d e önem i a rtm ıştı. ILSelim bu ray a b ir cam i, b ir i m â r e t, b ir h a n , b ir ham am , 34 d ü k k â n ve iki d eğ irm en y a p tırm ış ve 84 k ö y ü n gelirini b u y apılara v ak fetm işti. B u ray a y e rle şe n halk vergiden m u ^ o lacak tı. Y erleşen h alk arasında göçebeler ve b a ş k a k ö y ve şehirlerden gelenler b u lu n u y o rd u . M ahalle ad ları, şe h rin so sy al stıü k tü n i h ak k ın d a ay dınlatıcı o lu y o r; b unlar aşiretlerin, yen i gelenlerin geldikleri k ö y ve kasaların , şe yhlerin ve m e sd d le rin adını ta şım a k ta d ır" .

X V III. asırda, S adrazam Dam ad İb ra h im P aşa ta ra fın d an N evşehir'in, D ârüsseâde Ağası Beşir A ğa ta ra ­ fından d a bugün R o m a n y a 'd a b u lu n a n S u lin a 'n ın k u ru lu şu d a böyle o lm u ştu r.

Kısacası, bütün A n ad o lu T ürk şeh irlerin in o lu şm asın d a a y n ı prosesüs gözlenebilm ektedir.

Bu şekilde o lu şm a y a b aşlay a n şeh irlere y erle şen ler " fe rtle r d e ğ il, fa k a t a ş ire t ve oym aklardı. N itekim yeni şehirlerin k u ru lu ş u n d a , gelenlerin o y m a k o y m a k y erle ştiğ in i gösteren belgeler vardır .A şiretin m üşterek b ir dini in a n a , şey h i ve d in i lideri vardı. Ş e y h in b ir zaviyesi ve y a n ın d a m escidi oluyordu. Böyle b ir gelişm e ta b lo ­ su İslâm D ünyası'nın b a ş k a ta ra fla rd a o ld u ğ u gibi, T ük iy e'd e d e , k en d i b a ş ın a b ir b ütün olan m ahallenin k ara k ­ teri h ak k ın d a a y d ın la tıc ıd ır A ş ire te ve b o y a d a y a n d ığ ı, y ani e tn ik , a y n ı zam an d a dini b ir k aideye o tu rd u ğ u iç in , m ahalle kolaylıkla b ir b ü tü n te ş k ü ed e b iliy o rd u . M ahalle adların ın b ir aşire te ve şeyhe bağlanm ası" hususunda A nadolu'da sayısız ö rn e k g ö ste rm ek m üm kündür. M eselâ O sm anlIlar E rzurum u ele geçirdikleri zaman,şehriçı 12 m ahallesinden 9 'u n u n adı b ir zaviyeye tekâbİÜ ed iy o rd u . V akıflar y o lu y la te k k ele r k urm ak, belli stratejik, no ktalara ve şehirlere nüfus çe k m e n in n o rm al b ir y o lu idi. B urada şe y h ve dervişler, yeni to p lu m u n g ö çeb e­ leri yerle ştirm e gayretin in tem silcisi o la ra k görülüyor. A hiler ve dervişler yerleşm e sürecini göçebeliğe karşı koruyan elem anlar o lu y o r.

İşte vakıf sistem i, b u şek ild e aynı bölgelere y erle şen d eğ işik statü ve hususiyetlere sahip olan gruplan birbirleriyle u y u m ve b era b erlik iç in d e tu ta n önem li b ir k uv v et o lm u ştu r.

Bilindiği gibi, sosyal sistem in ç e k ird eğ in i aile te şk il e d e r. Aile yararın a, veya bir ailenin fakir m ensuplarını korum ak, o n lara y a rd ım e tm e k için k u ru lan vakıflar; veya vakıfların İdâresinin y a d a kurulan vakıfta ihdas edil­ m iş bazı fo n k siy o n la rın aile fertle rin e bırakılm ası y o lu y la , to p lu m u n nüvesini teşkil eden aile müessesesinin sağlam laştırılm asına ça lışılm ıştır, ö y le ki, vakıflar, aile çerçevesi iç in d e, zenginlerin köleleriyle bütünleşm ele­ ri de yol a ç m ş t ı r . G e rç e k te n , aile üyelerinden sorıra,azadlı kölelerin vakıf idarelerinde söz sahibi oldukları görülüyor. K ölelerin b u fo n k siy o n la ra yükselm esinde, şüphesiz, b ir köle He efendisi arasında uzun süre beraber olm aktan d o ğ an hissi b ir b ağ , b a ş rolü o y n a m ış o lm alıdır. K öleler, efendilerine a it vakıfların idarecisi olm a d ı­ şında, vakıflardan kendileri için ay n im i ş özel ta hsisatlardan d a y ararlanıyorlardı. H a ttâ vakıf kurucuları azadlı köleleri ile aileleri arasın d ak i b ağ ın , kendi ölüm lerinden sonra d a devam ettirilm esini istem ek te ve vakıf şartla- n n ı b u n a göre a y a rla m a k ta idiler. Bir ö rn e k verm ek gerekirse; b ir ç o k v akıf k uru cu su n u n , ölüm lerinden sonra, aileleri ile azadlı kö lelerin in b era b er yaşam aların ı şa rt k o ş tu k ta n zikredilebilir. G örülüyor ki, vakıf, köleyle efendiyi bütün leştireb ilen b ir sistem o lm u ş tu r. Ş üphesiz b u n u n d a tem elin d e, Islâm dininin, ferdi m ükellefiyet y ân i soru m lu lu k an layışı y a tm a k ta d ır.

A y n ca b ir k ö y veya şeh ir halkını d este k le m e k üzere k u ru lm u ş vakıfların sayısı d a az d eğildir .Meselâ Mik- d at A hm ed P aşa , X V III. y y 'd a , sadece A m asy a'd a tic a re t y apanların istifadelerine sunulm ak üzere 7 8 .0 0 0 a k ­ çelik nak it p ara vakfı k u rm u ş tu . Belli b ir k ö y veya şehrin avarız vergilerinin ödenm esi için kurulan vakıflar d av a rd ır. Bu tü r vakıflar şe h ir halkının bütünleşm esine y a rd ım a olm aktaydı.

Meslek gruplarını d estek ley en v ak ıflan n m evcudiyeti de sürpriz olm am aktadır. E snaf gruplarının, ulem â­ nın, şey h lerin ,m en su b u b u lu n d u k la rı züm releri k ollam ak üzere k u rd u k ta n vakıflar bunlara ö rnek gösterile­ bilir.

T oplum u o lu ş tu ra n aile, grup veya züm relerden h e r biri, kendi üyeleri arasındaki bütünleşm e ve kaynaş- maı sağlam ak üzere vakıflardan y ara rla n ırk en , şüphesiz d ah a geniş düşünce ve im kânlara sahip olanlar,züm reler arasındaki y ak ın laşm a ve bütünleşm eyi sağlam ak am acıyla vakıflar kuru y o rlard ı. X V III. asırda,Sadrazaın Ç o r­ lulu Ali P aşa 'n ın , m edreseliler ve te k k eliler arasında uzlaşm a sağlam ak ve onları b ü tiiıle ştirm e k gayesiyle vakfetm iş o ld u ğ u m edrese ve te k k e b u n a ö rn e k olarak gösterilebilir. Müderris ve Ş eyhin tayini ile ilgili vakfiye şa rtla n , b u n la r arasındaki y u m u şa m a y ı sağlayacak şekilde form üle edilm iştir.

A ncak, O sm an lılar'd a, kültürün yaygınlaştırılm ası, böylece belli norm ve değerlerin bütün halka benim se­ tilmesi, n etice itib ariy le , d ah a geniş m an ad a, sosyal bütünleşm enin sağlanm asında rol oynayan en önem li kuruluş, vakıf külliyelerdir.

(3)

H em en hem en bütün Osmanlı şehirlerinde birer örneğine rastlanabilen külliye, fo n k siy o n u ve y a p ılış gayesi b ak m an d a n m e d en î ve sosyal b ir anlayışla m eydana getirilmiş, Türklerin dünya sanatına k a tk ıla rın d a n biri olan "b ir m im arlık kom pleksi tip i" dir. Bir sosyal merkez olan b u kom pleks, b*ır cam i ve o n u n e tra fın d a y e r alan m u h telif sosyal fonksiyonlara sahip binalardan oluşm aktadır. Bunlar, Medreseler, h astah a n e, im a re t, ta bhârie, m e k tep , kütüphane, türbeler,arastalar yanı çarşılar, han ve kervansaraylar, ham am , m e şru ta b in a la r, helalar, m uvakkithâne ve çeşm e He sebildir. A ncak, h er külliyenin bütün b u unsurları ihtiva etm esi ş a r t d e ğ ild ir clir.

Doğan K uban'ın ifâdesiyle , " ... içtim ai hareketleri banndıran b ir külliye İslâm da eskidir. F a k a t A n a d o lu şehirlerinde, Osmanlı devrine gelene kadar, plânlı b ir kUlliye kavramı gelişm em iştir. K o n y a 'd a b ir S â h ip A ta , K ayseri'de H uand KüUiyeleri, S elçuk devrinde külliye kavramının gelişm iş şekli sayılabilir. H a ttâ B u rsa 'd a b ile , b ir Y eşil Külliyesi'nin serbest olarak yerleştirilm iş yapılardan m eydana geldiği görülm ektedir. P lâ n la n m ış b ir kom pozisyon Kısmen Bursa Yıldırım Küliiyesi'nde, fakat asıl âbidevi ö lçü d e F â tih 'le b ird en b ire o rta y a ç ık - m aktadır.O ndan sonra ILB âyezid'in Amasya ve E dirne'deki yapılanyla devam etm iştir. O sm anlı k ü lliy ele rin in , içtim ai karışm ayı teşvik eden, m odem anlam da b ir sosyal m erkez karakterine ço k defa tem as e d ilm iş tir. F a ­ k a t bu y önde herhangi b ir sosyolojik araştırm a yapılm am ıştır. Bunlar sadece ib â d e t y e r i, ö ğ re tim m erkezi y a y a fakir m utfağı oldukları için değil, fakat çevrelerinde b aşka toplan tı yerlerinin gelişmesine ö n ay a k o ld u k la rı için sosyal katalizör rolü oynam ışlardır".

G erçekten bir ço k araştırm ada, bu külliyelerin sosyal karakterine d ik k a t çekilm esine rağm en, b u n la rd a n hiçbirinin kültür ve bünye unsurlarını, sosyal fonksiyonunu, to p lu m üzerindeki tesirlerini derinliğine tah lil e d e n monografiler yazılm am ıştır. Halbuki Türk kültür ve sosyal tarihi için böyle m onografilerin yazılm ası bü y ü k ehem m iyet arzetm ektedir. M eselâ, külliye medresesinde oluşturulan ve öğrenilen bilginin h alk a n ere d e ve nasıl aktarıldığı, medreselerin halkla ilişkilerinin nasıl sağlandığı, ve bu ilişkiler neticesinde h alk üzerinde m e y d a n a gelen tesirin nerelere kadar uzandığı sorusunu cevaplandırm ak için yapılacak ilmi araştırm alar, külliyelerin so s­ yal bütünleşmedeki rolünü apaçtk o rtaya koyacaktır. H atta b u soru üzerinde biraz düşünm ek bile, b ir ta k ım ipuçları elde etm em ize yetm ek ted ir.

Bu soruyu cevaplandırırken herşeyden önce şu n o k ta y a d ik k a t çekilm esi icap eder. M edreseninin h o c a ve talebeleri, külliyenin diğer görevlileri yem ek saatlerinde im â rette , orada y em ek yem e hak k ın a sahip o la n larla yân i ülkenin çeşitli yörelerinden gelen yolcularla, fakirlerle; belli saatlerde de cam ide şeh ir halkının m ühim b ir kesimiyle bir arada ve iç içe bulunm aktadırlar. Külliyenin m erkezinde bulunan cam i, Osm anlIların Ü niversitesi durum unda olan medresenin halka açılan kapısı, konferans salonudur. Medresede elde edilen ve üretilen bilgiler, medresenin hocaları ve talebeleri tarafından b u yolla halka aktanlabflm ektedir. Ayrıca, tahlil edilm esi gerek en bu bilginin muhtevası bir yana, burada üniversite-halk ilişkileri açısından son derece d ik k a t çekici b ir m e k a ­ nizm a ile karşılaşılm aktadır. Külliyedeki cam iden b aşka ülkenin çeşitli yörelerinde bulunan d iğ e r cam iler de yine aynı fonksiyonu görm üşlerdir. Bilindiği gibi medrese eğitim ine her sene üç ay ara verilm ekte, ta leb e le r ül­ kenin çeşitli bölgelerine dağılm akta ve söz konusu camiler vasıtasiyle m edresedeki bilgiyi m em leketin en ücra köşelerine kadar y ay m ak ta idiler. Böylece, herkes okum a im kânı bulam am asına rağm en, ülkenin h er y a n ın d a o rtak bir sözlü kültür oluşm aktaydı. Bu vakıf külliyeler sayesinde, aynı kültür değerlerini ve aynı d av ra n ış norm larını benim seyen halk o rtak kim liğine kavuşuyor ve böylece sosyal bütünleşm e yaygınlaşıyordu.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Eşik altı uyaranlar ise aksiyon potansiyeli oluşturamaz ancak Eşik altı uyaranlar ise aksiyon potansiyeli oluşturamaz ancak lokal potansiyel değişikliği

mekanizması Devlet Sigorta fonu Özel şirketler. Kaynaklar

o Başvuru sahibinin sosyal güvencesinin olmaması, o Hanede sosyal güvenceli birey olması halinde de. kişi başına düşen gelirin asgari ücretin 3’te 1’inden

Sonuç olarak orta derecede İE bölgesi olan Ankara'da yaşayan 906 yaşlı olgunun %28. 4'ünde nodül ve %15'inde tiroid fonksiyon bozukluğu saptanmıştır. Tiroid fonksiyon

Modern dönemde özellikle pozitivist sosyoloji bağlamında farklı işbölümüne yapılan vurgu sosyal yapının bir düzen ve uyum içerisinde olduğu düşüncesinden hareketle

Sosyal Zeka ve Stresle Başa Çıkma Tarzı Arasındaki İlişki: Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Turizm Rehberliği Öğrencileri Üzerine Bir Araştırma (The

Günümüzde yapılmakta olan bundan sonra yapılacak alışveriş merkezleri için hedef kitlenin hem gelir hem de demografik olarak analiz edilmesi ve buna uygun marka ve

Bu tezde DOA kestirimi probleminde işaret alt uzaylarının ayrıştırılmasına dayalı MUSIC (Multiple SIgnal Classification) algoritması temel alınarak dar bantlı kaynak