• Sonuç bulunamadı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları ve Türk Basınına göre yeni dünya düzeni bağlamında Körfez Savaşı ( 1990-1991)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları ve Türk Basınına göre yeni dünya düzeni bağlamında Körfez Savaşı ( 1990-1991)"

Copied!
86
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAKLARI VE TÜRK BASININA GÖRE YENİ DÜNYA DÜZENİ BAĞLAMINDA KÖRFEZ

SAVAŞI (1990-1991)

Hatice Betül DOĞAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Necmi UYANIK

(2)

ii

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Öğre

n

cin

in

Adı Soyadı Hatice Betül DOĞAN

Numarası 164202051004

Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih/ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları ve Türk Basınına Göre Yeni Dünya Düzeni Bağlamında Körfez Savaşı ( 1990-1991)

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

iii

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu

Öğre

n

cin

in

Adı Soyadı Hatice Betül DOĞAN

Numarası 164202051004

Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih/ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. Necmi UYANIK

Tezin Adı Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları ve Türk Basınına Göre Yeni Dünya Düzeni Bağlamında Körfez Savaşı ( 1990-1991)

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları ve Türk Basınına Göre Yeni Dünya Düzeni Bağlamında Körfez Savaşı ( 1990-1991) başlıklı bu çalışma 10/07/2019 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

(4)

iv

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ... ii

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... iii

ÖN SÖZ ... vi ÖZET ... viii SUMMARY ... ix KISALTMALAR ... x GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ... 4

ABD’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI DOĞRULTUSUNDA IRAK... 4

I. ORTA DOĞU BÖLGESİNİN TANIMI VE ÖNEMİ ... 4

A.Orta Doğu Kavramı ve Sınırları ... 4

B. Bölgenin Önemi ... 5

1. Coğrafi ve Ekonomik Önemi ... 5

2. Dini ve Kültürel Önemi ... 6

IRAK ... 7

A.Coğrafi konum ... 7

B. Nüfusu ve Etnik Yapısı ... 8

ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKASI ... 9

A.Soğuk Savaş Dönemi Orta Doğu Politikası ... 9

1. ABD’nin Dış Politikasını Şekillendiren Doktrinler ... 9

2. Yeni Dünya Düzenine Giden Süreçte Meydana Gelen Olaylar ... 11

B. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Orta Doğu Politikası ... 13

1. Yeni Dünya Düzeni Kavramı ve Körfez Savaşı ... 13

2. Yeni Dünya Düzenine İlişkin Görüşler ... 14

İKİNCİ BÖLÜM ... 17

KUVEYT'İN İŞGALİ VE BİRİNCİ KÖRFEZ HAREKÂTI ... 17

I. KUVEYT’İN İŞGALİ ... 17

A.İşgalin Sebepleri ... 18

(5)

v

2. Ekonomik ve Toplumsal Sebepler ... 19

3. Tarihi Sebepler ... 21

B. İşgale Karşı Gösterilen İlk Tepkiler ... 22

1. Batı Ülkelerinin Tepkisi ... 22

2. Arap Ülkelerinin Tepkisi ... 23

C. BM Kararları ve Arabuluculuk Girişimleri ... 24

II. BİRİNCİ KÖRFEZ HAREKÂTI ... 26

A.Harekâtın Sonuçları ... 31

B. Harekât Sonrası Bölgedeki Ayaklanmalar ... 34

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 36

KÖRFEZ SAVAŞI’NIN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ VE TBMM’DEKİ YANSIMALARI ... 36

I. TBMM’DE KONUNUN GÖRÜŞÜLMESİ ... 36

A.Siyasilerin Tutumu ... 38

1. Muhalefetin Tutumu ... 38

2. Hükümet Temsilcilerinin Tutumu ... 42

B. Özal’ın Dış Politika Vizyonu ... 43

II. SAVAŞIN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ VE GÖÇ ... 46

A.Sosyal Hayata Etkileri ... 46

B. Ekonomiye Etkileri ... 50 1. Doğrudan Etkileri ... 50 2. Dolaylı Etkileri ... 53 C. Göçmen Hareketleri... 55 1. Huzur Operasyonu ... 56 2. Göçün Türkiye’ye Etkileri ... 58 SONUÇ ... 60 KAYNAKÇA ... 63 EKLER ... 72

(6)

vi

ÖN SÖZ

1980-88 yılları arasında sekiz yıl süren İran- Irak Savaşı sonucunda büyük borç altına giren Irak’ın, bazı iddialar öne sürerek 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmesiyle Körfez Krizi başlamıştır. Kuveyt’in işgalinin ABD ve bazı Batı ülkelerinin bölge üzerindeki politikalarını tehlikeye sokması üzerine kriz, 16 Ocak 1991 tarihinde savaşa dönüşmüştür. Aynı zamanda bu savaş, Yeni Dünya Düzeni idealinin de gerçekleştirilmesini hedeflemiştir. Kriz ve ardından meydana gelen savaş, Türk kamuoyu tarafından yakından takip edilmiştir. Aynı coğrafyada yer almaları sebebiyle iktisadi, siyasi ve sosyal açıdan Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmiştir. Konu, oluşturulacak düzenin içerisinde aktif yer almak isteyen Türkiye’de meclisin gündemine sık sık getirilmiştir.

Bu çalışmada, “Yeni Dünya Düzeni” ilkeleri çerçevesinde Körfez Savaşı’nı incelemektir. Körfez Krizi ve ardından meydana gelen savaşa etki eden sebepler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin arabuluculuk girişimleri ve Türkiye’nin bu süreçte izlemiş olduğu politikanın Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk basınına yansıması bağlamında değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma hazırlanırken bu konular üzerinden bir yol haritası çizilmiştir. Bu minvalde 1990-1991 tarihinde faaliyette olan Cumhuriyet, Milliyet, Türkiye, Hürriyet, Güneş gazeteleri ve TBMM tutanakları incelenmiştir. Ayrıca dönemin siyasi liderlerinin hatıratları temel alınıp, bu konuda yazılmış olan makale, tez ve kitaplar da kullanılmıştır.

Çalışma, birbirini müteakip üç bölümden meydana gelmektedir. Birinci Bölümde Orta Doğu kavramına, coğrafi konumuna değinilmiştir. Savaşın nihai hedefi nedir? Aynı zamanda ABD’nin bölge politikası ele alınarak oluşturmak istediği yeni düzenin ilkeleri nelerdir? Bu düzenle ne hedeflenmektedir? Uluslararası politikada yeni olan nedir? Neden Körfez Savaşı Yeni Dünya Düzeni’nin başlangıcı olarak kabul edilmiştir? Türkiye oluşturulacak bu düzenin neresinde? sorularının yanıtları aranmıştır. İkinci Bölümde ise Körfez Krizi ve ardından meydana gelen savaşa etki eden sebepler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin arabuluculuk girişimleri ele alınmıştır. Son bölüm olan Üçüncü Bölümde, Irak’ın sınır komşusu olan Türkiye’nin bu süreçten sosyal, iktisadi ve siyasi anlamda nasıl etkilendiği ele

(7)

vii

alınmıştır. Aynı zamanda dış politikadaki gelişmeler iç politikayı nasıl etkilediği, Özal’ın karar alma sürecindeki konumu ve önemi analiz edilmiştir.

Çalışma sırasında yardımlarını esirgemeyen danışmanım Prof. Dr. Necmi Uyanık’a teşekkür ederim.

Hatice Betül DOĞAN Konya 2019

(8)

viii

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre n cin in

Adı Soyadı Hatice Betül DOĞAN

Numarası 164202051004

Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih/ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. Necmi UYANIK

Tezin Adı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları ve Türk Basınına Göre Yeni Dünya Düzeni Bağlamında Körfez Savaşı ( 1990-1991)

ÖZET

Tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Orta Doğu, geçmişten günümüze kadar pek çok güç mücadelesine sahne olmuştur. Soğuk savaş dönemi değişen güç dengeleri Orta Doğu’da, ABD öncülüğünde başlayan “Yeni Dünya Düzeni” doktrini ile yeni bir yapılanma çalışması meydana getirmiştir. Yeni oluşturulacak olan bu düzenin ilk merhalesini ise Körfez Savaşı teşkil etmiştir. Fakat savaş sürecinde meydana gelen gelişmeler yeniden yapılanmanın düzeni olduğu kadar düzensizliği de beraberinde getirdiğini göstermiştir. Orta Doğu’nun Batı’ya açılan bir kolu olan Türkiye de, olaylara karşı kayıtsız kalamamıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Özal, izlenmiş olan dış politikada kilit rol oynamıştır. Sekiz yıllık İran-Irak Savaşı sırasında tarafsız politika izleyen Türkiye, aktif bir şekilde savaşa dâhil olmasa da süreçteki olayların tamamen dışında da kalmamıştır. Dış politikada değişik yoluna giderek aktif politika izlemek isteyen Özal, koalisyonun içerisinde yer alarak ambargo kararlarını ilk destekleyenlerden olmuştur. Bu politika değişikliği hem basını, hem de devlet yönetiminde bulunanları savaş karşısında izlenecek yol konusunda ikiye bölmüştür. Bir grup geleneksel statükocu politikanın devam ettirilmesi gerektiğini savunurken diğer grup ise aktif politika alternatifinin de düşünülmesi gerektiğini savunmuştur. Ekseriyetle tepki alan Özal’ın aktif politika istemi, gerek mecliste gerekse basında tartışmalara yol açmıştır ve bu tartışmaların izlenecek politikanın seyrinde etki etmesi sonucu Türkiye savaşa fiili katılım sağlamamıştır. Ancak toplumsal ve ekonomik açıdan savaştan en çok etkilenen ülkeler arasında yer almıştır.

(9)

ix

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre n cin in

Adı Soyadı Hatice Betül DOĞAN

Numarası 164202051004

Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih/ Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. Necmi UYANIK

Tezin İngilizce Adı

The Gulf War in the Context of the New World Order According to Turkish Grand National Assembly Records and the Turkish Press ( 1990-1991)

SUMMARY

Middle East, was home to numerous civilizations throughout the history, has witnessed countless power struggles. Alterating power balances during cold war period, originated reorganization of “New World Order” leading by USA in Middle East. The first phase of this new organization formed by Gulf War. However, emerging developments during the war, has shown that, this new organization has brought disorder as well as order. Turkey, brigde between Middle East and West, couldn’t remain unresponsive to encountered cases. President of the period Özal, played the key role. The eight-year Iran-Iraq war following neutral policy during the Turkey, although not actively involved in war, it did not remain independent of events in the process. Özal, who wants to pursue an active policy in different ways in foreign policy, was among the first supporters of the embargo decisions by taking part in the coalition. This policy changeover, divided both public opinion and politics into two blocks. While, one block was defending the need of remaining status quo policy, the other block was considering the active policy alternatives. Ozal’s active policy areas usually prompt response, both in parliament has sparked controvesy both in the press and as a result of the effect of the policies to be followed in the course of this debate Turkey has made no actual participation in war. However, it was one of the most affected countries in terms of social and economic war.

(10)

x

KISALTMALAR

ABD: Amerika Birleşik Devletleri ANAP: Anavatan Partisi

AT: Avrupa Topluluğu BM: Birleşmiş Milletler

BMGK: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi BAAS: Arap Diriliş Sosyalist Partisi

BAE: Birleşik Arap Emirlikleri Bk. : Bakınız

CHP: Cumhuriyet Halk Partisi Çev: Çeviren

FKÖ: Filistin Kurtuluş Örgütü HEP: Halkın Emek Partisi

IAEA: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı OPEC: Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği SHP: Sosyal Demokrat Halkçı Partisi SP: Sosyalist Parti

S. : Sayı s. : Sayfa

TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

TRT: Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Yay :Yayın

(11)

1

GİRİŞ

Orta Doğu, insanlık tarihinin hemen her döneminde taşıdığı önem nedeniyle bir sıcak çatışma bölgesi olmuştur. Orta Doğu’nun bir parçası ve Hint Okyanusu’nun bir kolu olan Basra Körfezi1, tarih boyunca ticari bir geçiş yolu olarak önemini

korumuştur. Aynı zamanda verimli topraklara, su kaynaklarına sahip olması ve üç büyük dinin merkezi konumunda olması batılı devletlerin ilgisinin bu bölgeye yönelmesine sebep olmuştur2. Birinci Dünya Savaşı öncesinde bölgede geniş petrol

rezervlerinin keşfedilmesi bu bölgenin önemini daha da artırmıştır. Artık dünyanın yeni biçimlenişinde petrol, merkezi rol oynamaya başlamıştır. Bu merkezin odak noktasında ise Orta Doğu yer almıştır3.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından başlayan ve yaklaşık 45 yıl süren Doğu-Batı cepheleşmesinin savaş veya sıcak çatışmaya gerek kalmadan barışçı ve demokratik yollarla çözüm arayışları, 1980’li yıllarda Sovyetler Birliğinde meydana gelen değişiklikler neticesinde sona ermiştir. Artık dünyadaki “İki Kutuplu Sistem” sona ererek “Tek Kutuplu Sisteme” geçilmiştir. Müteakiben Basra Körfezi’nde güç dengesinde değişiklik görülmeye başlamıştır. 1989’da George Bush’un iktidara gelmesi, ABD’nin Orta Doğu politikasında dönüm noktası sayılmıştır. Bush tarafından, “Yeni Dünya Düzeni” fikri ortaya atılmıştır4. Bundan

sonra Orta Doğu politikasında değişiklik yoluna giden ABD, yeni politikasını üç- dört önemli hedef üzerine kurmuştur. Birincisi, çevreleme politikası ile Orta Doğu’nun en güçlü iki ülkesi olan İran ve Irak’ı zayıflatma, ikincisi Yeni Dünya idealini hayata geçirmek, üçüncüsü ise İsrail’in güvenliğini garanti altına almak5 ve

Orta Doğu petrolünün batı ülkelerine geçiş yolunu kontrol altında tutmaktır6.

1 Basra bölgesi İran, Irak ve Suudi Arabistan gibi üç büyük devlet, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap

Emirlikleri, Umman ve Kuveyt gibi beş küçük devletten oluşmaktadır. Kadir Sağlam, Körfez Savaşı

ile Değişen Güç Dengeleri, İstanbul 2012, s. 15-16. 2 Sağlam, Körfez Savaşı, s. 15.

3 Ayşe Akkaya, Geçmişden Günümüze Orta Doğu’da Petrol Savaşları ve Devlet Sistemlerine Etkileri,

Konya 2016, s. 81.

4 Sağlam, Körfez Savaşı, s. 68.

5 Alptan Ulutaş, I. ve II. Körfez Savaşı’nın Türkiye’ye Etkileri, Dokuz Eylül Üniversitesi,

(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2006, s. 9.

(12)

2

2 Ağustos 1990 tarihinde gerçekleşen Irak’ın, Kuveyt’i işgali ile başlayan Körfez Krizi, Yeni Dünya Düzeni teorisinin pratiğe dönüştürülmesi için ABD’ye çeşitli fırsatlar sunmuştur. 1980- 1988 yılları arasında sekiz yıl süren Irak- İran Savaşı’nın maliyeti Irak için çok büyük olmuştur. Bu borçlardan kurtulmak isteyen Irak’ın, öne sürdüğü bazı iddiaları sebep göstererek, Kuveyt’i işgali ile başlayan Körfez Krizi, 16 Ocak 1991’de ABD öncülüğünde gerçekleşen Çöl Fırtınası Harekâtı ile sonuçlanmıştır. Aynı bölgede meydana gelen pek çok savaştan biri olan Körfez Savaşı’nı, diğerlerinden ayıran kendine özgü bazı özel sebepleri vardır. Bush, ABD kongresinde yapmış olduğu konuşmasında “Kuveyt’in bağımsızlığı için yapılan Körfez Savaşı’nın ‘ufukta beliren yeni dünya düzeni için ilk sınav’ olduğunu” belirtmiştir7. Yani bu aynı zamanda sınırların ve ilişkilerin yeniden şekilleneceği

büyük bir idealin gerçekleştirilmesi için de ön adımdı.

Aynı coğrafyada yer almaları ve ticari ilişkileri sebebiyle fiilen harekâta katılmamış olsa da Türkiye’nin iktisadi, siyasi ve sosyal açıdan doğrudan ve dolaylı olarak savaştan etkilenmesi kaçınılmaz olmuştur. Dış politikada bazı değişiklikler yoluna gidilmesi bu dönemde Orta Doğu politikasında statükodan kopuş olarak değerlendirilmiştir. Körfez Savaşı öncesi Orta Doğu ilişkilerine bakıldığı zaman Cumhuriyetin ilanıyla yeni bir yapılanma sürecine giren Türkiye, statükocu, güvenlik merkezli bir dış politika yoluna gitmiştir. Bu çerçevede bölgedeki olaylara doğrudan müdahil olmamış, güvenlik ve ticaret amaçlı anlaşmalar yapmıştır. Nitekim böyle bir yol izlenmesi yeni kurulmuş Cumhuriyet’in önceliğini iç politikaya vermesi ve inkılâp hareketlerini gerçekleştirmek istemesi ile açıklanabilir. 1950- 1960 yılları arasında takip edilen siyaset, batı ülkelerinin Orta Doğu politikası ile aynı yönde olmuştur. Bu dönemde gerginliğe sebep olan iki olay Suriye ile yaşanan Hatay sorunu ve İsrail Devleti’nin kuruluşundan sonra Türkiye’nin bu devleti tanıyan ilk İslam ülkelerinden olmasıdır. Türkiye’nin bölge olaylarına karşı tarafsız bir politika izlemesinde ve uzun vadede ilişkileri stabil kalmasında bölge ülkelerinin aralarındaki sınır sorunları, liderlik çatışmaları, Arap- İsrail sorununda tutarlı bir izleyememeleri de etkili olmuştur. 1990’lı yıllara kadar Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle çok yönlü bir

(13)

3

politika yoluna gidilmesi, Batı ile stratejik işbirliğine dayalı Orta Doğu’da aktif dış politika geliştirilmesine yol açmıştır8.

Sekiz yıllık Irak-İran Savaşı sırasında tarafsızlık politikası izleyen Türkiye, yeni politikasının aktif işbirliğine dayalı yönü nedeniyle Körfez Savaşı sırasında ABD ve Uluslararası Güç ile birlikte hareket etmiştir. İşgalin ardından Irak’a karşı ilk ambargo kararını uygulayan ülkelere dâhil olarak daha ilk günlerden izlenecek politikanın seyrini belli etmiştir9. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, kriz ve

savaş sürecindeki aktif politika izlemeye yönelik görüşleri bazı bürokratlar, muhalefet, halk ve basını, Türkiye’nin olay karşısında izlemesi gereken tutum konusunda ikiye bölmüştür. Bir kısmı tarafız kalınması gerektiğini savunurken diğer bir kısmı ise aktif politikayı savunmuştur. Bu tutum ise Türkiye’nin dış politikasının belirlenmesinde büyük etki etmiştir.

Teknolojinin sağlamış olduğu imkânlar sayesinde savaş, CNN kanalında canlı yayınlanmıştır. Basın da günü gününe süreci aktarmıştır. Tarihe ilk “medyalaşmış” savaş olarak geçen bu savaşta basın ve medya belirleyici bir yere sahip olmuştur. Basının haberleri iletme görevi yanı sıra kamuoyu oluşturma ve kamuoyunu yönlendirme gibi görevleri de etkin kullanılmıştır. Yeni bir Vietnam sendromu oluşmasını önlemek için ABD halkı savaşa karşı çıkmıştır. Yazılı ve görsel basını kullanan Başkan Bush basını propaganda aracı olarak kullanarak vatandaşlarını savaşa hazırlamıştır.10 Yazılı basın araçlarından olan gazetelerde

yayınlanan haberler, köşe yazıları ve manşetler Türk iç ve dış politikasının ve kamuoyunun düşüncelerinin şekillenmesinde rol oynamıştır. Aynı zamanda mecliste tutulmuş olan tutanaklar da dönemin aydınlatılmasına yardımcı olmuştur. Çalışmanın gayesi de bu süreç içerisinde Türkiye’nin nasıl bir rol oynadığı ve süreçten nasıl etkilendiğini, savaş ve krizin iç ve dış politikaya nasıl yansıdığını, halkın yaşamını nasıl etkilediğini dönemin meclis tutanakları, basınına göre değerlendirmektir.

8 İlter Türkmen, “ Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu Politikası”, Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi, İstanbul 2010, s. 2-40; Baskın Oran, Türk Dış Politikası, C. 1, İstanbul 2001, s. 240-283. 9 Türkmen, “Türkiye’nin Orta Doğu Politikası”, s. 26-27.

(14)

4

BİRİNCİ BÖLÜM

ABD’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI DOĞRULTUSUNDA IRAK

I. ORTA DOĞU BÖLGESİNİN TANIMI VE ÖNEMİ

A. Orta Doğu Kavramı ve Sınırları

Asya’nın güneybatısında yer alan Orta Doğu’ya ilk çağlardan itibaren “ Ön Asya”, “Batı Asya” ve “Güneybatı Asya” gibi değişik isimler verilmiştir11. 19.

yüzyılın sonu 20. yüzyılın başlarından itibaren sömürgeciliğin gelişmesi paralelinde dünya siyasi ve coğrafi tanımlamalarına yenileri eklenmiştir12. Coğrafi kavram

olarak ilk Fransızların Osmanlı Devleti’nin toprakları için “Yakın Doğu” terimini kullanmasının ardından İngilizler’in 19- 20. yy.’dan itibaren Çin ve Hindistan’la olan ilişkileri sebebiyle “Uzak Doğu” kavramı ortaya çıkmıştır. Bu iki kavram Batılı Devletler için yeni bir bölgesel adlandırma yapmaları ihtiyacını doğurmuştur. Buna göre İngilizler, Yakın Doğu’ya geçişte köprü vazifesi gören bölgeye Orta Doğu ismini vermiştir13. Kavramın ilk kullanılışı ise daha eski tarihlere dayanır 1902

yılında Amerikan deniz tarihçisi ve jeopolitikçi Alfred Thayer Mahan tarafından, National Review’de yayınlanan, “The Persian Gulf and International Relations” başlıklı makalesinde Arabistan ile Hindistan arasındaki bölgeyi ifade etmek için kullanmıştır14. Yani Orta Doğu, Uzak Doğu ve Yakın Doğu kavramları gibi İngiltere

ve Avrupa ülkeleri merkez kabul edilerek yapılmış bir tanımlamadır.

Orta Doğu’nun adı gibi sınırları ve kapsamı da belli değildir. Konuya dair çeşitli kaynaklarda farklı sınır tanımları yapılmıştır. Bunun sebebi de sınırların dünya siyasetine, zamana ve devletlere göre değişiklik göstermesidir15. Bu nedenle Orta

Doğu’ya belirli bir merkez belirlemek zordur16. “Ortadoğu kaypak bir mefhumdur.

Çünkü ne zaman doğduğu, niçin doğduğu, hudutlarının ne olduğu konusunda

11 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih ( 1789-2012) , İstanbul 2013, s. 703.

12Mustafa Öztürk, “Orta Doğu ( Kavram- Jeopolitik ve Sosyal Ekonomik Durum)”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, C. I, S. I, Ocak 2003, s. 253.

13 Serdar Sakin-Can Deveci, “Ortadoğu Kavramı ve Sınırları Üzerine Bir Değerlendirme”, History Studies C.3, S.6, 2011, s. 8

14 Şadiye Deniz, “ Ortadoğu’nun Yeniden İnşaasının Yapı Bozumu: Büyük Ortadoğu Projesi Üzerine

Bir Analiz” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.5, S.20, Kış 2012,s. 170.

15 Uçarol, Siyasi Tarih, s. 703.

16İlhan Aksoy, “Ortadoğu Nedir? Neresidir? Türkiye neresindedir?”, Jeopolitik, C.7, S. 55, 2008, s.

(15)

5

rivayetlerin muhtelif olduğu bir kavramdır” 17sözleri de konunun muğlaklığını ortaya

koymuştur.

20. yüzyılın başında bölgede keşfedilen petrol yatakları ve su kaynakları, Orta Doğu’nun sınırlarını çizilmesinde belirleyici rol oynamıştır. İngiltere ve Fransa tarafından belirlenen günümüz Orta Doğu sınırları ve adı yaygınlaşarak tüm dünya ülkeleri tarafından kullanılmaya başlamıştır18. Genel olarak yakın tarihlerde kabul

edilen tanımlamalara göre en dar şekliyle güneyde Arap Yarımadası ve Sudan, kuzeyde Türkiye, batıda Mısır ve doğuda İran’ı içine alan bölgeye denilmiştir19. Geniş anlamda ise Fas’tan Pakistan’a kadar uzanan başka bir deyişle Atlantik’ten Ganj havzasına kadar uzanan bölge olarak tanımlanır. Orta Doğu kavramının kapsadığı alanın en önemli özelliklerinden birisi de Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişim alanını oluşturuyor olmasıdır 20. Birinci Körfez Savaşı sırasında

aktif olarak kullanılmış olan Kızıldeniz, Basra gibi önemli iç denizler ve körfezler de bu bölgede yer almaktadır21.

B. Bölgenin Önemi

1. Coğrafi ve Ekonomik Önemi

“Ülkelerin kaderini coğrafi konumlarının belirlediği” görüşü, Orta Doğu bölgesinde gerçeğe dönüşmüştür. Bunun sebebi bölgenin siyasi, ekonomik, stratejik, dini önemidir22. Özellikle bölgenin dünya ulaşımındaki önemi, doğu ve batı

arasındaki ticaretin yanı sıra kültürlerin, inançların ve medeniyetlerin de aktarılmasına olanak sağlamıştır. Bu çok yönlü alışveriş ise Orta Doğu’yu dünya tarihinde pek çok değişimin olduğu bölge haline getirmiştir. Dünya hâkimiyetine yönelmek isteyen devletler için Orta Doğu hâkimiyeti önemli bir merhale olmuştur23.

Bu nedenle de Orta Doğu, günümüze kadar sürekli ekonomik, dini, mezhepsel çatışmaların var olduğu istikrarsızlığın hâkim olduğu bir bölgedir.

17 Sakin, “ Ortadoğu Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme”, s. 283. 18 Ramazan Özey, Ortadoğu’nun Jeopolitiği, Ankara 2017, s. 8. 19 Uçarol, Siyasi Tarih, s. 703.

20 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, İstanbul 2001, s. 324. 21 Davutoğlu, Stratejik Derinlik, s.324.

22 Halil İbrahim Yılmaz, “ Ortadoğu’nun Jeo- Ekonomik Önemi ve ABD’nin Ortadoğu Politikasının

Ekonomik Nedenleri”, Tesam Akademi Dergisi, C. 3, S. 1, Ocak 2016, s. 101.

23 Meltem Bostancı, “Jeopolitik ve Jeostratejik Bir Mücadele Alanı Olarak Ortadoğu; ‘ABD, Rusya

Federasyonu, Avrupa Birliği ve Türkiye Açısından Bölge Analizi’”, Journal of Current Researches

(16)

6

Nil, Dicle ve Fırat gibi nehirleri ve Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı24 gibi

önemli su yollarını barındıran Orta Doğu, boğazlar vasıtasıyla Karadeniz’i Akdeniz’e bağlarken, Süveyş Kanalı ile de her iki denizi Hint Okyanusuna bağlar. Ayrıca Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesiştiği önemli kavşak noktası olmasının25 kattığı jeopolitik değerin yanı sıra 1800’lü yılların sonunda “Kara altın” olarak tanımlanan petrolün keşfi Orta Doğu’yu asıl önemli kılan unsur olmuştur26. Sanayi

devrimi ile birlikte artan makineleşme sonucunda petrolün kullanım alanı daha da genişlemiştir27. Bölge petrol zenginliği sebebiyle uzun yıllar güç mücadelelerine

sahne olmuştur. Bu mücadelelerin en çok bilineninden biri de Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan Körfez Savaşı’dır. Zaman içerisinde doğal gaz, petrolün ağırlığını bastırmış olsa da körfezde bulunan zengin doğal gaz yatakları bölgenin önemini daha da artırmıştır28. Bu petrol ve gaz kaynaklarının Batı’ya geçiş yolunun da Orta

Doğu’da yer alması bölgeyi gündemde tutan konulardan olmuştur 29.

2. Dini ve Kültürel Önemi

Orta doğu bölgesinin jeopolitik önemini belirleyen unsurlardan birisi de dinlerdir. Tek tanrılı inancın doğup dünyaya yayıldığı Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi semavi dinlerin çıkış noktası olmuştur. Orta Doğu’da yer alan Kudüs üç din için de kutsal mekânlardandır. Bu da bölgeyi diğer coğrafyalardan farklı kılan bir başka özellik olmuştur. Bu nedenle Kudüs bölgesi zaman zaman sadece dinsel amaçlardan kaynaklanan mücadelelerin olduğu bir bölge olmuştur. Bu durumun en önemli örnekleri, Arap-İsrail Savaşları ve bölgedeki diğer mezhep savaşlarıdır 30.

Bütün bu çatışmalar bölgeyi günümüzde de devam eden uzun süreli istikrarsızlığa sürüklemiştir.

Bölgenin kültürel tarihine bakıldığında Mısır, Mezopotamya, Anadolu, İran gibi tarihteki en eski uygarlıkların bu bölgede yaşadığı görülür. Nil nehri kenarında kurulmuş olan Mısır, tıpta olduğu gibi kâğıdın icadında da dünyaya önderlik etmiştir. Orta Doğu’nun kuzey ve güneyinde Mezopotamya olarak adlandırılan bölgede

24 Yılmaz, “ Ortadoğu’nun Jeo- Ekonomik Önemi”, s. 101.

25 Mehmet Kocaoğlu, Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu, Ankara 1995, s. 7. 26 Sakin- Can Deveci, “ Ortadoğu Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme”, s. 282. 27 https://www.stratejikortak.com/2016/06/ortadogunun-onemi.html, ( 05.01.2019). 28 Ulutaş, Savaş’ın Türkiye’ye Etkileri s. 19.

29 Öztürk, “Orta doğu” , s. 253.

(17)

7

yaşayan Babiller, Sümerler, Akadlar, Asurlar gibi uygarlıklar da bölgenin kültür tarihi açısından önemlidir. Yazının keşfine öncülük eden Sümerler, tarihi devirlerin başlamasını sağlamıştır31.

IRAK

A. Coğrafi konum

Körfez ülkeleri32 arasında bulunan Irak, kuzeyde Türkiye, doğuda İran,

güneyde Kuveyt ve Suudi Arabistan, batıda ise Ürdün ve Suriye ile çevrilidir33. Ülke

yüzölçümü 437.072 kilometrekaredir. Kara sınırları İran ile 1.458 km, Suudi Arabistan ile 814 km, Suriye ile 605 km, Türkiye ile 331 km, Kuveyt ile 242 km ve Ürdün ile 181 km olmak üzere toplam sınır uzunluğu 3.631 km dir34. Başkenti ve en

büyük şehri olan Bağdat’tır. Irak, idari olarak 18 ilden35 oluşur. En yüksek yerleri

Handran (2625 m.) ve Sincar Dağı (1500 m)'dır36.

Fırat ve Dicle nehirlerinin ülkeden geçmesi sebebiyle önemli su yolları ve tarım alanlarına sahip olması, Irak’ı geçmişten beri diğer bölge ülkelerinden daha üstün konuma getirmiştir37. Fırat ve Dicle nehirleri Irak topraklarından geçerek

Kurna’ da birleşerek “Şattülarap” adıyla Basra Körfezi’ne dökülür. Bu iki nehir haricinde Büyük ve Küçük Zap ile Diyala ve Adhaim nehirleri de önemlidir38. Sahip

olduğu petrol rezervleri, tarıma elverişli alanlarından dolayı Orta Doğu ve Körfez

31 Haktan Elban, Yeni Dünya Arayışında Ortadoğu’nun Geleceği, Yeniyüzyıl Üniversitesi,

(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2017, s. 26.

32 Ortadoğu’nun bir parçası ve Hint Okyanusu’nun bir kolu olan Basra Körfezi, petrol kaynakları

sebebiyle ekonomik ve jeopolitik öneme sahip bir bölgedir. “Bu bölgede İran, Irak ve Suudi Arabistan gibi üç büyük devlet, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Kuveyt gibi beş küçük devlet bulunmaktadır”. Kadir Sağlam, Körfez Savaşı ile Değişen Güç Dengeleri, İstanbul 1999, s. 15-16.

33 Murat Çelik, Körfez Krizi, Türkiye ve Mülteci Sorunu, Dokuz Eylül Üniversitesi, (Yayınlanmamış

Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2004, s. 25.

34 Gürkan Tekin, 1991 Körfez Savaşı ve Türk Kamuoyu, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),

Ankara 2004, s. 27

35 Bağdat, Selahattin, Diyala, Vasit, Meysan, Basra, Dikar, Mutanna, Kadisiye, Babil, Kerbela, Necef,

Anbar, Nineva, Dohuk, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye’ dir. Irak Ülke Raporu, Konya Ticaret Odası, Temmuz 2017, s. 4

36 Irak Ülke Raporu, Konya Ticaret Odası, Temmuz 2017, s. 4.

37 Yaşar Onay, Küresel Egemenlik Savaşı ve Irak Neden Irak?, Ankara 2003, s. 59-64. 38 Çelik, Türkiye ve Mülteci Sorunu , s. 25.

(18)

8

bölgesi için stratejik önemi olan bir ülkedir39. Orta Asya ile Akdeniz arasında bir

geçiş bölgesi olması stratejik önemini daha da artırmıştır.

İklim özellikleri ise bölgeden bölgeye değişiklik gösterir. Çöller ve alüvyon ovalarda sıcak ve kurak iklim görülürken, yüksek kesimlerde nemli ve serin iklim görülür40.

B. Nüfusu ve Etnik Yapısı

Bölge tarih boyunca tek bir ulusun ve etnik kimliğin hükmettiği coğrafya olmamıştır. Nüfusunun büyük bölümünü Araplar oluşturur. Bunların yanı sıra bölgede Kürtler, Türkler ve az oranda Farisiler (İranlılar), Nasturiler ve Çerkezler yaşamaktadır41. Güneyde nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şii Araplar, kuzeyde

Kürtler ve Türkmenler, bu iki etnik unsurun arasında da nüfusta azınlık olan Sunni Araplar bulunur. Ülkede 1997 yılından beri nüfus sayımı yapılamadığı için bu etnik grupların gerçek sayısı belli değildir.42 2018 nüfus tahminlerine göre Irak,

40.194.216 kişilik nüfusa sahiptir. Etnik olarak nüfusun % 75-80’ini Araplar, % 15-20’sini Kürtler ve % 5’ini ise Türkmenler, Süryaniler, Keldaniler, Nasturiler, Asuriler oluşturur43.

Irak’taki bu çoklu etnik ve dini yapı bölgenin siyasi yapısını önemli ölçüde etkilemiştir. Irak siyasetine güç katmaktan ziyade iç huzursuzluklara, çatışmalara ve beraberinde uzun süreli istikrarsızlıklara sebep olduğu görülmüştür. Körfez Savaşı’nın ardından Çekiç Güç’ün oluşturulması etnisitenin kullanımını görmek açısından önem arz eder. Konuyla ilgisi bağlamında etnik yapı içerisinde incelenmesi gereken üç önemli unsur vardır. Bunlar Saddam Hüseyin’in mensubu olduğu Tikriti aşireti, Şiiler ve Kürtlerdir.

Saddam Hüseyin’in iktidarı dönemindeki siyasi yapının nasıl oluştuğunun görülmesi açısından Tikriti aşireti, Şiiler ve Kürtlerin konumunun incelenmesi

39 Onay, Küresel Egemenlik Savaşı?, s. 59-64. 40 Ulutaş, Savaş’ın Türkiye’ye Etkileri, s. 20.

41 Zekeriya Kurşun, “Irak’ta “Kim” Savaşıyor”, Global Strateji Enstitüsü, C. 2, S. 5, 2006, s. 4-5. 42Coşkun Tülemez, Irak’ın Muhtemel Geleceği ve Türkiye’ye Etkileri, Atılım Üniversitesi,

(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2013, s. 9.

(19)

9

önemlidir44. Devletin kuruluşundan itibaren nüfusun %30’unu oluşturan Sünni

Araplar, ülke yönetiminde büyük oranda etkin olmuşlardır. 1979’da iktidara gelen Saddam, iktidarını güçlendirebilmek için mensup olduğu Tikriti aşiretinden akrabalarını ve arkadaşlarını üst kadrolara getirmiştir45. Bu durum ise nüfusun

çoğunluğunu oluşturan Şii Arapların parlamento ve hükümette temsilini sınırlamıştır. 1947-58 yılları arasında Şii Araplar daha önceki dönemlere oranla daha iyi temsil edilmiş olsa da Baas yönetiminin başa gelmesiyle Şiilerin hükümette temsilleri daha da azalmıştır. Bu nedenle bölge tarih boyunca Körfez Savaşı sırasında olduğu gibi Şiilerin ve Kürtlerin pek çok ayaklanmasına sahne olmuştur46. Irak’ın savaştan

başarısız çıkmasındaki etkenlerden biri olan bu ayaklanmalar sırasında Saddam yönetimi, aşiret reisinin otoritesinin tanınması ve mali desteklenmesi karşılığında aşiretlerden kırsal kesimin asayişini sağlamak amacıyla istifade etmiştir47.

ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKASI

A. Soğuk Savaş Dönemi Orta Doğu Politikası 1. ABD’nin Dış Politikasını Şekillendiren Doktrinler

Orta Doğu’nun stratejik konumu ve petrol rezervlerinden dolayı bölgeyi kendi güvenliği ile ilişkilendiren48 ABD, bazı dönemlerde başkanlarının adıyla anılan

doktrinler çerçevesinde dış politikasını şekillendirmiştir. Bu doktrinlerin gerek bölgesel gerek küresel yansımaları Yeni Dünya Düzeni doktrininde olduğu gibi başka ülkelerin dış politikalarında da dönüm noktası olmuştur49. Bölge üzerindeki

politikası 18. yüzyıla dayandırılan ABD’nin, İkinci Dünya Savaşı sonrası SSCB’nin süper güç olmasıyla daha aktif politika izlemeye başladığı görülmüştür50.

ABD başkanı Truman’ın 1946 yılında Sovyet Rusya’dan, Kuzey Irak’tan çekilmesini istemesi ABD’nin bölgeyle ilgilenmesinin başlangıcı sayılmıştır. Bu tarihten itibaren ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik hedefleri şekillenmeye başlamış ve

44 Tekin, Türk Kamuoyu, s. 32.

45William Harris, “ Modern Irak’ın Stratejik Konumu”, Avrasya Dosyası, Irak Özel Sayısı, s.52. 46 Mesut Özcan, Sorunlu Miras Irak, İstanbul 2003, s. 20-21.

47 http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?t8054, ( 05.02.2019)

48M. Zekai Doğanay- A.Fikret Atun, Orta Doğu’nun Jeopolitik ve Jeostratejik Açıdan Değelendirilmesi Körfez Harbi ve Alınan Dersler, Ankara 1994, s. 40

49 Çelik, Türkiye ve Mülteci Sorunu, s. 16.

50Halil İbrahim Başaran, Reagan’ın Ortadoğu’da Çevreleme Politikası ve İslami Hareketlerin Bu Politikadaki Rolü, Ankara Üniversitesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ), Ankara 2010, s. 29.

(20)

10

Başkan Eishenhower döneminde Orta Doğu politikası daha aktif hal almıştır51. Bu

politikanın gelişmesinde İngiltere’nin Orta Doğu’daki konumunun sarsılması, Arap milliyetçiliğinin artması ve bölgede meydana gelen boşluğun anca Amerikalılar tarafından doldurulabileceği düşüncesi etkili olmuştur52. Bu doktrinle komünizm

saldırısına uğrayan Orta Doğu ülkelerinin, gerekirse askeri güç kullanılarak korunacağı bildirilmiştir. Fakat bu doktrinde hangi tür olaylara karşı tepki verileceği açıkça belirtilmemiştir53.

Başkan Richard M. Nixon’ un göreve gelmesiyle Vietnam’da alınan yenilginin getirmiş olduğu yükün de etkisiyle ABD’nin körfez politikasında değişiklik yoluna gidilmiştir54. Yapılmış olan değişikliğin odak noktasını 1969’da

ilan edilen doktrinin bölgeye nasıl uygulanacağı konusu oluşturmuştur. Buna göre; “ABD’nin ve tüm özgür dünyanın Ortadoğu’daki milli çıkarları, bu bölgedeki barışın herhangi bir ülke tarafından ihlal edilmemesine bağlıdır. Herhangi bir gücün, Ortadoğu’da hâkim bir duruma gelmek istemesi bölgedeki uyuşmazlıkları ve siyasi gerginlikleri şiddetlendirecektir. ABD ve Batı ülkelerinin güvenliklerini olumsuz yönde etkileyecektir. Bu nedenle ABD bir

başka gücün Ortadoğu’da hakim duruma gelmesine rıza göstermeyecektir.”55

Yeni doktriniyle bölgede hâkim güç olan İngiltere’nin yerini almaya henüz niyetli olmayan56 ABD, askeri ve bazı ülkelerin gücüne dayanarak Orta Doğu bölgesini kontrol altına almayı hedeflemiştir. Suudi Arabistan ve İran bu doktrinin iki önemli gücünü oluşturmuştur57. Nixon’ın plânına göre bölgenin savunulmasından

sorumlu olacak bu devletlerin askeri kapasiteleri artırılması hedeflenmiştir. Bu amaçla askeri ve ekonomik yardımlarda bulunmuştur58. Fakat 1979 İran Devrimi59

51 Doğanay, Orta Doğu’nun Jeostratejik Değerlendirilmesi, s. 40. 52 Çelik, Türkiye ve Mülteci Sorunu, s. 16.

53 Çelik, Türkiye ve Mülteci Sorunu , s. 17.

54 Tayyar Arı, Basra Körfezi ve Ortadoğu’da Güç Dengesi 1978-1996, İstanbul 1996, s. 72.

55 Mehmet Kocaoğlu, “Ortadoğuda Su Sorunları Karşısında Türkiye’nin İkilemleri”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S. 1-2, C.5, 1996, s. 342.

56 Arı, Ortadoğu’da Güç Dengesi, s. 73.

57 Şükür, “Irak ve Ortadoğu Petrolünün Önemi”, s. 384.

58 Hasan Yılmaz, “ Irak’ta Muhalefet ve ABD’nin Irak Politikası”, Avrasya Dosyası, Irak Özel Sayısı,

s. 68

59 İran Devrimi, Mart 1979’daki Rıza Şah Pehlevi (1925-1979) liderliğindeki monarşinin, Ayetullah

Humeyni öndeliğindeki İran İslam Cumhuriyetine dönüştürülmesi harekâtıdır. Detaylı bilgi için bknz: Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu, s. 540 ABD müttefiki olan Pehlevi’nin iktidardan çekilmesi ABD’nin bölge üzerindeki planlarını sekteye uğratarak ABD’nin Ortadoğu politikası üzerinde köklü değişikliklere neden olduğu görülmüştür.

(21)

11

bu doktrinin çökmesine sebep olmuştur. 1979 yılının sonralarında SSCB’nin Afganistan’a askeri müdahalesi ve İran’da meydana gelen devrim60 gibi olaylar

Nixon Doktrini’ nin başarısız sonuçlanmasına yol açıp, Carter Doktrini’ nin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Körfez’deki petrolün Amerika’nın milli çıkarları için olan önemine değinen Carter, bölgedeki Amerika nüfusunu artıracak politikalar izleyerek Basra Körfezi’ni “yaşamsal çıkar” alanı ilan etmiştir. 61 Carter Doktrini’ ne göre

şekillenen dış politika çerçevesinde statükocu durum terk edilerek daha aktif tutum benimsenmiştir. Bu doktrin ile Orta Doğu’nun doğrudan askeri müdahaleyle kontrol altına alınmasını planlamıştır62. Başkan Carter 1980 de kongrede yapmış olduğu konuşmada “Basra Körfezinin denetimini ele geçirmek amacıyla herhangi bir

yabancı güç tarafından yapılacak müdahaleler ABD’nin yaşamsal çıkarlarına bir saldırı olarak dikkate alınacağını ve böyle bir saldırıya askeri güç de dahil olmak üzere gerekli her türlü araçla müdahale edileceğini” belirtmiştir.63Başkan Carter tarafından ortaya atılan “Körfez” doktrini ile ilk defa Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan krizle hep teoride kalan doktrinler pratiğe dönüştürülmüştür64.

2. Yeni Dünya Düzenine Giden Süreçte Meydana Gelen Olaylar Uluslararası sistemde meydana gelen bazı olaylar ülkeler ve bölgelerin düzeninde bazı değişiklikler meydana getirmiştir.65 Soğuk Savaş66 sonrasında bu

değişikliklerin görüldüğü yerlerden birisi de Orta Doğu bölgesi olmuştur. Bu meydana gelen değişikliklerden önce Yeni Dünya Düzeni Doktrini’ nin kurulmasına ve değişikliğe sebep olan olayların bilinmesi gerekmektedir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası meydana gelen sanayileşme ve kalkınma yarışı iki ayrı ideoloji ve dünya görüşünün ortaya çıkmasına sebep olmuştur67. Dünyanın

sistem olarak iki kutuplu bir yapı almasıyla Soğuk Savaş süreci başlamıştır. Bu

60 http://www.tuicakademi.org/gecmisten-gunumuze-abdnin-ortadogu-politikasi/, (08.09.2018) 61 Doğanay, Orta Doğu’nun Jeostratejik Değerlendirilmesi, s. 42.

62 Şükür, “Irak ve Ortadoğu Petrolünün Önemi”, s. 384.

63 http://www.tuicakademi.org/gecmisten-gunumuze-abdnin-ortadogu-politikasi/, ( 08.09.2018) 64 Sedat Ergin, “ ABD’de, Türkiye’ye Bakış Birden Değişti”, 06 Ağustos 1990, Hürriyet, s. 13. 65 http://orsam.org.tr/orsam/gencorsam/10973?dil=tr, ( 15.10.2018)

66 "Soğuk Savaş" kelimesi ilk olarak 1947’de ABD ekonomi danışmanı Bernard Baruch tarafından

kullanılmıştır. Yaklaşık 47 sene süren soğuk savaş sırasında Kore Savaşı(1950-1953), 1956-1959 yılları arasında Orta Doğu'daki çekişme, Berlin Duvarı’nın yapılması (1961), U-2 casus uçağı ve Küba krizleri (1962) ve Vietnam Savaşı (1964-1973) örneklerinde olduğu üzere iki blok defalarca genel bir savaşın eşiğine gelmiştir. Ali Bilgin Varlık, Küreselleşme ve Küreselleşmenin Orta Doğu’ya Etkileri, Ankara Üniversitesi , (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2009, s. 242.

67 Ferdi Erbay, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye, Kütahya Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans

(22)

12

süreçte ABD, dış politikada komünizme karşı savaşmayı ve Orta Doğu ülkelerini tehditlere karşı korumayı hedeflemiştir. Orta Doğu bölgesinin enerji kaynaklarını kendi kontrolüne almak isteyen Batı bloğunun temsilcisi ABD, bu süreçte SSCB’nin bölgedeki yayılmacı politikasından tedirgin olmuştur68. Bu tedirginlik ABD’yi

çevreleme politikası izlemeye itmiştir. Çevreleme politikasının kademeli olarak ulaşılması hedeflenen üç amacı bulunmaktadır. Bunlardan ilki SSCB tehdidi altındaki bölgelerin demokrasinin yaygınlaştırılması ve ekonomik yardımlar vasıtasıyla güvenliğini sağlamaktır. İkincisi ise SSCB’yi kendi sınırlarına hapsederek yayılmasını önlemektir. Diğer aşama ise SSCB’nin Uluslararası ilişkilere olan bakışını değiştirmeye çalışması olmuştur69. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin

çökmesi ABD’ye aramış olduğu fırsatı vermiştir. SSCB’nin resmen dağılmasıyla komünizm Orta Doğu’daki etkisini yitirmeye başlamıştır70. Doğu bloğunda meydana

gelmiş olan bu değişiklikler sonucunda ABD’nin Carter Doktrini’ ndeki Basra bölgesinde hâkim güç olma yönündeki hedefinin önünde bulunan engellerin yok olmasına sebep olmuştur.

1991 yılı içerisinde yaşanan bir diğer olay ise hazar denizi bölgesinde dünya petrol rezervinin % 10’ununu oluşturacak oranda petrol bulunmasıdır. Böylece hazar denizi ve Orta Doğu bölgesi dünyanın toplam %75 rezervini içermiş olacaktır71. İthal

etmiş olduğu enerji kaynaklarının neredeyse yarısını Orta Doğu bölgesinden temin eden ABD için bölgenin denetimi ve petrolün ucuz ve serbest dağıtımı bölge egemenliği için zorunlu olmuştur72. Bu nedenle 1989’da iktidara gelen Başkan Bush

tarafından ortaya atılan Yeni Dünya Düzeni Doktrini ile Orta Doğu, Hazar Denizi ve petrolün batı ülkelerine geçiş yolu olan Akdeniz bölgelerini kontrolü altına almayı hedeflemiştir73.Soğuk Savaş sonrası yeni düzen hazırlığına giren ABD’nin bu

hedeflerine ulaşması için önemli bir fırsat olan Ağustos 1990’da Irak’ın, Kuveyt’i işgali üzerine Başkan Bush Carter Doktrini’ nin “Körfeze hâkim olmak isteyen

68 Selim Kurt, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Ortadoğu Politikası”, Tarih Okulu Dergisi, C. 7, S. 19,

Eylül 2014, s. 170-173.

69 Başaran, Ortadoğu’da Çevreleme Politikası, s. 19.

70 Soran Şükür, “Uluslararası İlişkiler Bağlamında Irak ve Orta Doğu Petrolünün Stratejik Önemi”, Irak Krizi, Ankara 2003, s. 385.

71 Soran şükür, “Irak ve Ortadoğu Petrolünün Önemi”, s. 385. 72 Haluk Gerger, Körfez, Abd, Türkiye, s. 6

(23)

13

herhangi bir hasım güce karşı ABD gücünün kullanılacağı” ilkesi doğrultusunda bölgeye kuvvet göndermiştir74.

B. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Orta Doğu Politikası 1. Yeni Dünya Düzeni Kavramı ve Körfez Savaşı

Amerika, Soğuk Savaş sonrasında dünya sistemini tanımlamak için küreselleşme, liberalleşme75, istikrar gibi kavramları sıklıkla kullanmıştır. Fakat bu

dönemde en çok yankı yapan kavram “Yeni Dünya Düzeni” olmuştur76. Körfez Krizi

ile birlikte ismi duyulmaya başlanan Yeni Dünya Düzeniyle ilgili çalışmalar kriz öncesinde başlamıştır. Fakat plan, Körfez Krizi ile uygulamaya konulmuştur. 1990 tarihinde Kuveyt’in işgaliyle başlayan kriz ve ardından meydana gelen savaş ABD için yolun başında önemli bir tehdit olduğu gibi aynı zamanda bir fırsat olarak da ortaya çıkmıştır77.

Bush, ABD kongresinde yapmış olduğu konuşmasında “Kuveyt’in bağımsızlığı için yapılan Körfez Savaşı’nın “ufukta beliren yeni dünya düzeni için ilk sınav” olduğunu belirtmiştir78. Mart 1991 zafer konuşmasını yapan Başkan Bush,

Yeni Dünya Düzenin için hedeflenen dört aşamalı tasarısını da açıklamıştır. 79 Buna

göre “Uluslararası barışın sağlanması, nükleer ve topyekün silahlanmanın ortadan kaldırılması, çoğulcu demokratik rejim, insan haklarına saygı, insanlığın refah ve mutluluğu için çalışılması” olarak açıklanmıştır80.

Genel olarak ABD bürokrasisinin açıklamalarında sıklıkla YDD’ nin demokrasi, adalet getireceğini barış, özgürlük ve uluslararası işbirliğine dayalı olacağı vurgulanmıştır81. Körfez Krizi’nin devam ettiği 1990 ağustosundan, mart

1991’e kadar kavram, Başkan Bush tarafından tam 42 defa kullanılmıştır.82 Fakat

74 Pehlivanoğlu, Ortadoğu ve Türkiye, s. 194.

75 Liberalizm, bireysel özgürlükleri, insan haklarını, ifade özgürlüğünü, inanç özgürlüğünü, serbest

ticareti ve basın özgürlüğünü temel alan bir siyasi ideolojidir. Cihan Daban, “ Turgut Özal Dönemi Türkiye Dış Politikası”, Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, C. 17, S. 13, Nisan 2017, s. 85.

76 A.Sait Sönmez, Yeni Dünya Düzeni Bağlamında ABD ve AB Dış Politikalarının Karşılaştırmalı Analizi ( 1991-2001), Dokuz Eylül Üniversitesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2008, s.

16.

77 Sönmez, ABD ve AB Dış Politikası, s. 16. 78 Sağlam, Körfez Savaşı, s.73-75.

79 Peter Mansfield, Ortadoğu Tarihi, ( Çev. Ümit Hüsrev Yolsal), 2012, s. 473

80 Haldun Gülalp, “ABD’nin Körfez’deki Hedefleri ve “ Yeni Dünya Düzeni””, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, C. 15, S. 5, 1991, s. 21.

81 Sönmez, ABD ve AB Dış Politikası, s. 116. 82Sönmez, ABD ve AB Dış Politikası, s. 16.

(24)

14

ABD bu Yeni Dünya Düzeni’ nin ne olduğunu hiçbir zaman netlikle açıklamamıştır83

Bu nedenle kavram düşünürler arasında tartışmalara neden olmuştur.84 Kavramın Körfez Krizi ile birlikte kullanılmaya başlaması, ABD’nin Orta Doğu’ya müdahalesine bir gerekçe oluşturması olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca açık uçlu olması ve emperyal hedefler içermesi sebebiyle eleştiri almıştır. Bir grup düşünüre göre yeni düzende liberal demokrasi, pazar ekonomisi, barış ve işbirliğinin dünyaya hâkim değerler olacaktır. Diğer bir grup düşünüre göre ise bu süreç yeni çatışmalar ve yeni istikrarsızlıklara sebep olacaktır85.

ABD dışındaki ülkelerin yeni düzen yorumları ise daha farklı olmuştur. Kavramdan ilk bahsettiği söylenen Peru Maliye Bakanı Alve Castro YDD’ den bahsederken gelişmekte olan ülkelerin borçlarının yeniden yapılanacağı bir düzenden söz etmiştir. SSCB Dışişleri Bakanı Edward Schwardnadze, “hukuk ilkelerine çerçevesinde demokratik toplumların kendi sorunlarını uluslararası arenaya taşıyarak çözebilecekleri bir dünya sisteminin doğacağını” belirtmiştir. Henry Kissinger ise “ortak düşman” yerine “ortak görevlerin” öne çıktığı bir düzenin oluşacağını vurgulamıştır86. Körfez Savaşı sırasında oluşturulan uluslararası güç de yeni sistemde

kolektif bir yapının olacağını destekler nitelikte olmuştur. Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere YDD hakkında net bir açıklamanın yapılmamış olması farklı yorumların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Farklı beklentileri olan çevreler tarafından kavram farklı yorumlanmıştır.

2. Yeni Dünya Düzenine İlişkin Görüşler

Yeni oluşturulacak olan düzenin akademik ve düşünsel temelini oluşturmak amacıyla birçok yazar ve akademisyen tarafından yayınlar çıkarılmıştır. Fukuyama’ nın 1989’da Fukuyama'mn National Interest dergisinde “The end of History and the Last Man” yayınlanan isimli makalesi de bu yayınlardan biridir87. YDD’nin ideolojik

özü tarihin sonu düşüncesinde aranabilir88. Fukuyama’nın makalesine göre

83 Gülalp, “ABD’nin Körfez Hedefi”, s. 20. 84Sönmez, ABD ve AB Dış Politikası, s. 16.

85 Abdülkadir Baharçiçek, Yeni Dünya Düzeni: Barış ve İşbirliği mi Çatışma ve Düzensizlik mi?, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, S. 1, Bahar 1996, s. 102.

86 Sönmez, ABD ve AB Dış Politikası , s. 116.

87 9 Mart 2019 tarihininde ORSAM tarafından düzenlenmiş olan Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Mercan’ın

sunmuş olduğu “ Ortadoğu’da Din ve Siyaset” konulu seminerden alıntıdır.

88 Haluk Gerger, Türk Dış Politikasının Ekonomik Politiği Soğuk Savaştan Yeni Dünya Düzenine,

(25)

15

liberalizmin önündeki komünizmin sona ermesiyle artık insanlık tarihinde başka bir evre meydana gelmeyecek, büyük çaplı çatışmalar sonlanacaktır. Böylece tarihin sonu gelecektir. Zaten bütün insanlık liberal felsefeyi, liberal ahlakı, liberal ekonomiyi nihai aşama olarak kabul edeceğinden yeni bir insan tipolojisi olmayacaktır89. Liberalizm dışındaki her arayış tarihin dışındadır ve düzene

başkaldırıdır90. Yeni düzenin akademik altyapısını oluşturan bu makale birçok

akademisyen tarafından eleştirilmiştir. Yapılan eleştirilerden en önemlilerinden birisi de makalenin ABD yönetiminin teşviki ile yazılmış olmasına yönelik olmuştur91. Eleştirilerin bir kısmı ise Fukuyama’ nın tezinin felsefi yönünün gerekçelerinin zayıflığına olmuştur.92 İlerleyen süreçte yeni bir “tarihin sonu” makalesi yazan

Fukuyama’ nın bu düşüncelerinden ricat ettiği görülmüştür.

Fukuyama’ nın tezi kadar o dönemde yankı uyandıran bir diğer çalışma ise Samuel Huntington tarafından yazılmıştır. Huntington’ın “Medeniyet Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması” içerik olarak Fukuyama’nın tezinin tam aksi yönde olsa da Amerika dış politikasının teorik zeminini oluşturma açısından önemli benzerlik göstermiştir93. Huntington, Arnold Toynbee’nin Medeniyetler tasnifi

üzerinden de hareket ederek yaşayan medeniyetler arasındaki çatışmaya değinir. Burada batılı siyasallığın önündeki en büyük engel olarak İslam’ı görür94. Ayrıca

Medeniyet Çatışması’na göre yeni dünyada artık ideolojiler ve ekonominin çatışması sona erecek, yerini Yeni Dünya Düzeniyle farklı medeniyetlerin çatışması alacak. Soğuk Savaş esnasında olduğu gibi ülkeler artık siyasi ve iktisadi sistemlerime göre birinci, ikinci ve üçüncü dünya ülkeleri olarak bölünmeyecektir. Etnik gruplar, köyler, bölgeler, milliyetler ve dini gruplarına göre kültür ve medeniyetleriyle ilgili terimlerle sınıflandırılacaktır95. Tanımlamış olduğu

medeniyetlerin içerisinde daha çok Batı-İslam medeniyetine yer vermiştir. Bu medeniyetler aynı zamanda çatışma ihtimali yüksek medeniyetlerdir ona göre 96

89 Adı geçen seminer.

90 Gerger, Türk Dış Politikası, s.186.

91 Neziroğlu, Yeni Dünya Düzeni ve Savaş, s. 11.

92 Şule Şahin Ceylan, “ Francıs Fukuyama ve Tarihin Sonu Tezi”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.5, S. 10, Güz 2006, s. 246.

93Ahmet Davutoğlu, “ Fukuyama’dan Huntigton’a” Medeniyetler Çatışması, İstanbul 2008, s. 242. 94 Adı geçen seminer.

95 Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması, ( Der. Murat Yılmaz), İstanbul 2008, s. 15.

96 Coşkun Kumru, “Huntington “Medeniyetler Çatışması” Üzerine Değerlendirmeler, Ulakbilge, C.6,

(26)

16

Daha çok Orta Doğu, Kafkasya, Afrika gibi petrole sahip bölgeleri sorunlu bölge olarak belirlemiştir97. Soğuk Savaş’ın ardından olayların seyri Fukuyama ve

Huntington’ın teorilerinin aksi yönde ilerlediği görülmüştür. Balkanlar’ da ve Orta Doğu’da çatışmalar artarak devam etmiştir. Birinci Bosna ve Körfez Savaşı Fukuyama’nın bu tezini çürütmüştür.

ABD’nin dış politikasının şekillenmesinde etkili olan bir diğer unsur ise Zbigniew Brzezinski’nin 1997’de öne sürmüş olduğu “Avrasya Satranç Tahtası”98

tezi olmuştur. Brzezinski’nin bu tezinin temelini Avrasya’nın dünya gücünün merkezi olduğu fikri oluşturmuştur. Avrasya Bölgesini99 küresel üstünlük

mücadelesinin yaşandığı satranç tahtasına benzetmiştir. Rakibi SSCB’nin çöküşü ile benzersiz bir konuma erişen Amerika, aynı zamanda dünyanın ilk ve tam anlamıyla gerçek küresel gücü olmuştur. Avrasya Bölgesi’nde üstünlüğü elde eden ABD için potansiyel bir rakip oyun alanı olan Avrasya’dan çıkabilir bölgedeki jeopolitik çıkarlarını uzun vadede koruyabilmesi için iki temel adım atması gerekir. İlki, Avrasya Bölgesi’ nde ABD’ye potansiyel rakip olabilecek devletleri tespit etmektir bir diğeri ise ABD’nin yaşamsal çıkar alanı olarak addettiği bölgelerde tehlike oluşturacak devletleri ekarte etmektir.100 ABD’nin izlemiş olduğu bu politika

doğrultusunda ilk adımı Birinci Körfez Savaşı ile attığı görülür. Carter Doktrini’ nin yaşamsal çıkar alanı olarak görülen Basra Körfezi’nde bölgeye hakim olmak isteyen bir hasım güce karşı ABD gücünün kullanılacağı ilkesi doğrultusunda 1991 yılında Irak’a karşı yapılmış olan saldırı sonucunda çıkar alanlarının bulunduğu coğrafyaları kontrol altına alırken, 2003 yılında gerçekleştirdiği Irak saldırısı ile Amerika’ya Irak’ın rakip güç ortaya çıkmasının önüne geçmiş olduğu görülür.

97 Huntington, Medeniyetler Çatışması, s. 25. 98 Harita için bk: Ekler 4.

99 Satranç tahtasını dört bölgeye ayıran Brzezinski şu yorumu yapmıştır, “Eğer orta alan (Amerika’nın

üstülük sağladığı) batının giderek genişleyen yörüngesine çekilebilir, güney bölgesi tek bir oyuncunun hakimiyetine tabi olmaz ve doğu, Amerika’yı deniz üslerinden çıkartaracak şekilde birleşmezse, Amerika’nın egemen olduğu söylenebilir. Fakat orta alan batıyı reddeder ve iddialı, tek ve bağımsız bir mevcudiyet olursa ve güneyi kontrol eder ya da doğulu esas oyuncularla bir ittifak kurarsa, o zaman Amerika’nın Avrasya’daki üstünlüğü bariz biçimde azalır. Aynı durum, iki büyük Doğulu oyuncunun bir şekilde birleşmelerinde de söz konusu olabilir. Son olarak Amerika’nın Batılı ortak tarafından batı bölgesindeki tüneklerinden çıkarılması ( bu, muhtemelen batı ucunun sonunda orta alanda yeniden ortaya çıkan bir oyuncunun egemenliği altına girmesi ile olsun olmasın), kesinlikle Amerika’nın Avrasya satranç tahtasındaki oyuna katılımının sona erdiği anlamına gelir.” Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, ( Çev. Yelda Türedi), İstanbul 2018, s. 56-57.

(27)

17

İKİNCİ BÖLÜM

KUVEYT'İN İŞGALİ VE BİRİNCİ KÖRFEZ HAREKÂTI

I. KUVEYT’İN İŞGALİ

Irak’ın, Kuveyt’i işgali 2 Ağustos 1990 tarihinde gerçekleşmiştir. İşgalin adım adım gelişimi, sonrasına dair açıklamalar ve ihtimal dâhilinde gerçekleşebilecek olaylar hakkında 3 Ağustos 1990 tarihli gazetelerde bilgilere açıkça yer verilmiştir. İşgalin yerel saatle 02.00’de başlayıp 06.00’da tamamlanması ve ardından Kuveyt Emiri Şeyh Cabir el Ahmed el- Sabah ve veliaht Şeyh Saad el- Abdullah el- Sabah’ın ülkeden kaçmaları ilk gelişmeler olmuştur. Haberde vurgu yapıldığı gibi durum “ Yıldırım bir askeri harekât düzenleyen Irak, güney komşusunu şimdilik haritadan sildi.” cümlesiyle özetlenebilir101. Irak’ın, İran ile olan savaştan

deneyimli 1 milyon askerine karşılık Kuveyt’in 20.000 askeri en fazla 4 saat direnebilmiştir102.

İşgale karşı çok direniş göstermeyen Kuveyt yönetici ve yetkililerinin yapmış oldukları açıklamalardan işgali kabullendikleri anlaşılmıştır. Kuveyt’in Londra Büyükelçisi Gazi el Rayes BBC Today programında yenilgiyi kabul ettiklerini açıkça dile getirmiştir. Ülke dışında bulunan Kuveyt Başbakanı ve Veliahdının, radyoda yayınlanan mesajında ise umutsuz bir şekilde halk direnişe çağırılmıştır103. Çağrıda

“Arap devletleri arasında imzalanmış anlaşmalara, Körfez, İslam ulusları arasında imzalanmış anlaşmalara ne oldu? Ey din ve kan kardeşlerimiz, Araplık ve İslamiyet bizimle büyüdü! Kuveyt sizi yardıma çağırıyor!” 104 denilmiştir.

Körfez Krizi, Irak’ın Kuveyt’i 2 Ağustos günü aniden işgali ile ortaya çıkmış bir durum değildir. Krizin gelişimi daha gerilere dayanır 105. Irak, İran ile

olan sekiz yıllık savaş sürecinde silahlanmasını devam ettirmiştir. Kuveyt’i ilhakı ile de silahlanmasını sürdürmüştür. Saddam, hem kendi ülkesinde nükleer ve kimyasal

101 Milliyet, 03 Ağustos 1990, s. 8. 102 Milliyet, 03 Ağustos 1990, s. 1. 103 Milliyet, 03, Ağustos 1990, s. 8.

104 Eric Laurent, Çöl Fırtınası Beyaz Saray’ın Savaş Sırları Körfez Savaşı, İstanbul 1991, s. 99. 105 Enver Bozkurt, “Körfez Savaşı ve Ambargo ve Türkiye’nin Politikası”, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, İstanbul 2001, s. 492.

(28)

18

silah üretiminde bulunmuş hem de batılı ülkelerden silah satın alarak ilhak öncesi ve sonrası hazırlıklarını yapmıştır106.

A. İşgalin Sebepleri 1. Siyasi Sebepler

1958 devriminden107 sonra, Irak hükümetlerinin uyguladıkları politika ve ideolojiler sık sık değişmiştir. Bunun en önemli sebebi çoklu etnik yapı ve dindir. Irak’ın etnik çoğunluğunu Araplar oluşturur. Din konusunda ise Müslümanlar ( % 60 Şii) yaklaşık nüfusun % 85’ini oluşturur108. Baas109 ideolojisinin temeli milliyetçiliğe

dayandığından temel hedeflerinden biri Arap Birliğidir 110. Irak’ın, Kuveyt’i ilhakı

petrol kaynaklarının denetimi ve dağılımını etkileyeceği gibi, öte yandan da Arap Milliyetçiliği’ nin de yaygınlaşmasını hızlandırabilirdi. Arap halklarında ortak bilincin oluşması, Filistin sorununun çözümüyle de yakından ilgilidir111. Bu anlayışta

olan Irak yönetimine göre, Araplar ekonomik ve askeri yönden güçlenirse İsrail tarafından işgal edilen Filistin’de bağımsız olabilirdi.

Bütün bu sebeplerin yanı sıra Saddam’ın Orta Doğu lideri olma emelleri ve Arap ülkeleri sınır anlaşmazlıkları da işgale sebep teşkil etmiştir. Saddam’ın bu özelliği sebebiyle pek çok kaynakta Hitler’e benzetildiği görülmüş ve diktatör olarak nitelendirilerek eleştirilmiştir. Amerika’da, Hitler’in 1930 yılında Çekoslovakya’yı korkutma politikası ile Saddam’ın Kuveyt’i korkutma politikası olarak birbirine benzetilmiştir112. Saddam’a göre güçlü bir askeri yapı Orta Doğu’da egemen

olmasını sağlayabilirdi. Böylelikle Irak, dünya petrol fiyatlarını ayarlayan ve Orta

106 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu, İstanbul 2004, s. 460.

107, Irak’ta 1958 yılında General Kasım tarafından darbe gerçekleştirilmiştir. Darbe sonucu Kral

Faysal, Prens Abdullah ve Nuri Said öldürülmüştür. Böylece ülkede Baas etkinliğinin arttığı görülmüştür. Arı, Ortadoğu, s. 450.

108 Abib Ishow, “Irak Kuveyt’i Niçin İstila Etti?” ( Çev: P. Kur. Alb. Çetin Çınar), Stratejik Etütler Bülteni, C.26, S.86, Eylül 1992, s. 53.

109 Baas Partisi, Ortodoks Mişel Eflak ve Sünni Müslüman Salahattin Bitar tarafından 1940 yılında

Şam’da kurulmuştur. Baas sözcüğü Arapça Rönesans, yeniden doğuş anlamlarına gelir. Partinin ana ilkesi Arap Birliğidir. Amacı Ortadoğu’da ki tüm Arap devletlerini tek bir ulus halinde birleştirmektir. Partinin diğer amaçları ise Sosyalist reformları gerçekleştirmek, sosyal farklılıkları azaltmak, mülkiyeti sınırlandırmak, büyük üretim araçlarını millileştirmektir. Cevizoğlu, Amerika’nın Körfez

Savaşı, s. 37-38.

110 Gürkan Tekin, 1991 Körfez Savaşı ve Türk Kamuoyu, Hacettepe Üniversitesi, (Yayınlanmamış

Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2004, s. 48.

111 Yavuz Gökalp Yıldız, Global Stratejide Ortadoğu, Der Yayınevi, İstanbul 2000, s.214. 112 Milliyet, 03 Ağustos 1990,s. 8

(29)

19

Doğu’da sözü geçen ülkelerden birisi olabilirdi 113. Diğer sebep olan sınır

anlaşmazlıklarında en çok ileri sürülen iddialardan biri, sınırların emperyalist devletler tarafından çizilmiş olduğu için yapay olmasıdır. Bu nedenle yapay sınırların, doğal ayrım noktası gibi gösterilmesi doğru değildir114. Irak’ın, Kuveyt’i

işgalinde dayanmış olduğu temel noktalardan birisi de budur.

2. Ekonomik ve Toplumsal Sebepler

Arap devletlerinin birçoğunun en temel gelir kaynağı petroldür. Kuveyt de zenginliğini petrole borçlu olan bir ülkedir115. Sekiz yıl süren İran- Irak Savaşı

sırasında Irak, dışarıya 80 milyar dolar kadar borçlanmıştır. Bu borcun 30-40 milyar doları da Kuveyt ile Suudi Arabistan’a olmuştur. Saddam’a göre Kuveyt ve Suudi Arabistan, bu paraları yardım olarak verdikleri halde sonradan borç haline getirmişlerdir. Bu anlaşmazlık üzerine Saddam, Kuveyt’e karşı yeni iddialarda bulunmuştur. İddiasına göre Kuveyt, Irak’a ait fakat Kuveyt sınırlarında bulunan Rumeyla bölgesinden, 1980’den beri petrol çıkarmaktaydı ve bu nedenle de Irak’ı 2.4 milyar dolar zarara sokmuştu116. “Petrol faktörünün” Saddam için ifade etmiş

olduğu gerçek anlam, petrolün siyasi, iktisadi ve askeri olarak paraya ve güce çevrilebileceği olması sebebiyle bu iddialarla yetinmemiştir. 117

Petrol üreticisi ülkelerden bir kısmı çok nüfuslu olup, hızlı kalkınmalarından dolayı çok yatırım yapma ihtiyacı duymuştur. İran ve Irak’ta bu ülkelere dâhildir. Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi az nüfusu olan ülkeler, döviz gelirlerine yatırım amacıyla petrol rezervlerini düşük fiyatla da olsa değerlendirmek istemiştir. Irak ise İran ile olan 8 yıllık savaşın ardından ülkesini ve ordusunu yeniden yapılandırabilmesi için petrol fiyatlarını yüksek tutmak istemiştir. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, OPEC’in118 her üyesine belli bir üretim kotası ayırmasına

113Emine Bulut, Birinci ve İkinci Körfez Savaşı’nda ABD politikası, Selçuk Üniversitesi,

(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2011, s. 13.

114 Serhat Erkmen, “ABD’nin Ortadoğu’da Değişim İhtiyacının Nedenleri”, Irak Krizi, Ankara 2003,

s. 101.

115 Bozkurt, “Ambargo ve Türkiye”, s. 494.

116Alptan Ulutaş, I. ve II. Körfez Savaşı’nın Türkiye’ye Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

İzmir 200, s. 51.

117 Daniel Yergin, Petrol, ( Çev. Kamuran Tuncay), İstanbul 2011, s. 723.

118OPEC, Irak, İran, Kuveyt, Suudi Arabistan tarafından 1960’da Bağdat’ta kurulmuştur. Daha sonra

Referanslar

Benzer Belgeler

173.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, engelli personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/12777)

1- 2006 yılında Bursa Bölge Müdürlüğümüzde görüntülü servis kurulması planlanmaktadır. Bu yatırım kapsamında kamera, montaj seti temin edilmesi düşünülmektedir.

ibaresi "Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirilmiştir. Ç) 108 inci maddesinin birinci fıkrasına "inceleme,” ibaresinden önce gelmek üzere "idari

MADDE 70– Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Başbakanın veya bir bakanın veya bir siyasî parti grubunun yahut yirmi milletvekilinin yazılı istemi üzerine kapalı

MADDE 12- 5490 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “il özel idaresi ve belediyelere” ibaresi “yetkili idareye” şeklinde ve

9- Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından önce 19 Kasım 2019 tarihinde, daha sonra 09.12.2019 tarihinde yapılacağı duyurulan ihalenin 6 Aralık 2019 tarihinde iptal edilmesi

Teklifle, Kanunun 60 mcı maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yapılan değişiklik ve Kanuna eklenen 61/A maddesi uyarınca, taşınmaz satış

MAHMUT TANAL (Ġstanbul) – Tabii, burada baktığımız zaman biz BaĢbakanlığa bağlı 8 kurumun bütçesini görüĢüyoruz fakat 8 kurumun bütçesinde, 8 tane, bakanlıkta