H A V A KArOKU Bugün şehrimizde hava çok bu-
7^ lutlu geçecek, rüzgârlar poyrazdan orta kuvvette esecektir. Yer yer hafif yağış muhtemeldir. Suhunet
28 — 16 derece arasında
4.11 -
V.9
2
i
MERHABA
Kadircan KAFLI
Babası ve oğlu..
Z
ayıf ve solgun bir adam. Siyah bir seyrekçe sakalı, kırkılmış bıyıkları, uzunr ca Ijurnu, düzgün kaşaları ve uzunca yüzü var; hep düşünür gibidir, konuşmağa ve yazmağa başlayınca büyük şeyler düşün düğü, zihninde hayatın gerçek ten acı tablolarını çizdiği an laşılır, elli seneye yakın bir za man önce ezberlediğim bir man zumesinin bazı mısralarını hâlâ hatırlarım :«Her adımda sendeler, Fâciat-ı ömrünü eyler işaret
nıüşmeiz Çehresinde çizgiler!..»
Ve bir sefil ihtiyar, bir baht sız insan onun keleminden hay kırıyor :
«Ah, bir yangın olsa da ısıt- sam vücudumu!» Şair o zavallının durumunu o kadar kuvvetle tasvir etmiştir ki «Keşki olsa da şu adamcağız ısmsa!» diyeceğimiz gelir ve o- nun korkunç bencilliğini unutu ruz.
Aslı Trabzonlu, babası Mekke de mektupçu iken ölmüş, onüç yaşında yetim kalmış,İstanbula gelmiş, Dârüşşafaka Lisesinde okumuş, memurluklarda bulun muş, Tevfik Fikret ve arkadaş lariyle beraber o devrin edebi yatçıları arasmda parlamış.
Kardeşi ona şöyle diyor : ¡Elimde sağar isterim, Yanımda dilber isterim, Teranepervcr isterim, Yerim de gülsen olmalı!» o cevap veriyor :
«Humarı var mey istemem,
Uzun gider ney istemem, Hulâsa bir şey istemem. Fakat gönül şen olmalı!» Vücudu, kalbi, düşünceleri, her şeyi temiz olan bu ince ruh lu ince adamı 1900 de Sultan Ha mide jurnal ediyorlar; Sıvasa sürülüyor. Oranın kuru ve sert havasına ancak bir sene dayana biliyor. Garipler mezarlığına gö mülüyor.
Bu adam şair İsmail Safa’dır. ★
Ufak tefek, zayıf, uzunca yüz lü, uzun burunlu, daima düşün celi görünen bir adam vardı ki yazmağa ve konuşmağa başladı ğı zaman onun gerçekten bir «Fikir dünyası» olduğu anlaşı lırdı.
İki yaşında yetim kalmıştı, sı kıntı içinde büyümüş, sıkıntı içinde okumuş, yüksek öğreni mini yapamamıştı. Fakat taşkın ve coşkun bir öğrenme hırsı ile, kutlu hırsların belki en kutlusu ile yüzlerce ve binlerce seçkin kitabın her sahifesini hattâ her satırını didiklemiş, geniş, derin ve pek çeşitli bir kültüre sahip olmuştu. Engin bir gerçeği görüş kabiliyetine, ruhları ve karak terleri tahlil kudretine sahipti. Sadece muharrirdi ama ilmin ve fikrin lâbirentini gözleri kapalı dolaşabiliyor, onun her kıvrımın da neler bulunduğunu sezebili yordu.
O bir hikayeciydi, bir roman- cıydi, bir felozoftu, bir terbiye ciydi, bir filozoftu, bir terbiye- çok şeydi ve eserlerinde hepsin den akisler göze çarpıyordu;
kendisi ufak tefekti, fakat fikir leri kocamandı; fikir alanında döğüşe çıktığı zaman amansız saldırışlarına dayanabilenler na dirdi.
Ona gerici dediler, komünist dediler, bozguncu dediler; bun ların hepsi iftira idi ve dedikle rinin tamamiyle tersine olarak ilerici, hürriyetçi ve milliyetçiy di. Ona inkılâp düşmanı bile de diler, halbuki Türk inkılâbının mânasını açıklayan tek eser onundur.
En çok savaştığı kimseler, Türk tarihini inkâr ederek, Türk ge leneklerini yıkarak, Türk mil letinin kutlu inançlarını boğa rak vatan kapılarım yabancılara açmak isteyenlerdi.
Bu adam İsmail Safa’mn oğlu Peyami Safa’dır.
★
Peyami Safa öldü, milliyetçi cephe bir önderini daha kaybet ti, ona biz üzülürken milliyet sizler sevindiler. Fakat cephe sağlamdır, milletçe o cephede yiz. Bizler de hep öleceğiz. Fa kat millî bayrak elden ele ema net edilerek kıyamete kadar hür ve bağımsız dalgalanacaktır.
İmam onun cenazesi başında soracak :
— Merhumu nasıl bilirsiniz ? Hep beraber cevap verelim : — İyi biliriz.
Onun iyi olduğunu bilememiş olanlar zaten öteki dünyaya inan mıyan Allahsızlardır, şahitlikle rine ihtiyaç yoktur.
Hoşça kaimiz !