-
t î
-
s s
'U
31 Temmuz 195 (i
Saip beyin yalısı ve hususiyetleri — Âli
paşanın yalısı kimindi
Her hakkı mahfuzdıır.
B
îbekli Sâib beyin yalısıienmekle meşhur bina
hedmedilmiş. Geçen gün oralar dan geçerken gördüm. Çarşıya doğru giderken eski karakolun bulunduğu meydanda Sâib be yin oğlu İbrahim Paşanın bir konağı ve yukarıda bir köşkü vardı. Onlar da yıkılmış. Ora
cıkta bir konak daha vardı
Şirketi Hayriye Müdürü Hâfıa efendinindi. Bu dahi apartma na tahvil edilmiş.Hulâsa Bebeğin
o malûm ve meşhur haneleri
yerlerini terkedlp gitmişler, yer
lerine başka şeyler kaim ol
muş. Sâib bey bir aralık Âli
Paşa ve emsali ricalin sevdiği bir zat olduğu için de Bebeğin
gözbebeği İdi. Onu herkes se
verdi. O da bir rivayete göre her kese elinden gelen İyiliği diriğ etmezdi. Şunun bunun lehinde şefaatte bulunur, şuna buna l-
yilik ederdi. İrtikâp ve irtişa
ile asla münasebeti de yoktu.
Kendi yağiyle kavrulur, efendi den bir beydi derler. Ben kendi sini tanımadım, fakat oğullarını tanıdım. Büyüğü sonraları Di vanı Hümâyûn teşrifatçısı olan
İbrahim paşa İdi. Küçüğü de
hünkâr yaverlerinden Mikdad
beydi. Sâib beyin yalısı gerçi
rıhtımın biraz gerisinde idiyse de Boğaziçine yakışan eski tarz daki yalılardan biriydi. Güzel bir hususiyeti vardı. Çok da fe rahtı. Aydınlıktı. Harem selâm lık bahçeleri gerçi büyük de ğillerdi ama güzel ağaçlarla ör tülmüşlerdi. Yazları adamakıl
lı serin olurdu. Hele selâmlık
dairesinin selâmlık kapısı üs tüne kadar uzanan teras yeşil
likler İçinde neşeler ve sükûn
veren bir terastı.
Beyin hususiyeti
Samimiyeti İdi derlerdi. Bun dan dolayı onu severlerdi.
Hc-Semih Mümtaz S.
le Âlî Paşa Süib beysiz olamaz dı. Onunla senli benli konuşur, mahzuz olurdu. Hattâ şakalaşır- dı. Bebekteki yalısının dağın
daki köşkte mehtap âlemleri
yaptıkça mutlaka Sâib beyi her misafirden evvel bulundurur, o- nunla konuşmaktan mütelezziz olurdu. Zamanın terbiyesi icap larından olacak,Ali paşanın bü yük oğlu Ali Fuat bey (bu ta rihlerde hariciye mektupçusuy- du zannediyorum) bu hususî â- lemlerde bulunmaz, yalıdaki da iresinde oturur ve yukarıya yâ ni köşke çıkanlmıyan misafir lerle meşgul olurdu. Onları o is tikbal eder ve teşyi ederdi. Ali Fuat bey kendisini tanıyanların
rivayetince babasmdan daha
çok ağır ve vakarlı imiş.
Bebekteki yalı
Alî Paşanın Bebekteki yalısı Sadrazam Mehmet Emin Rauf Paşanın yalısıydı. Âlî Paşa bu nu satın almıştı ve biraz tâmir ederek sonuna kadar oturmuş tu. İki kat; gayet büyük sofalı; büyük odalı; yüksek pencereli ve denizin tâ kıyısında idi. Ha
ricî manzarası elbette ki bu
günkünden daha güzel ve Bo - ğaziçine daha muvafık ve mü
nasipti. O kadar ki harem ve
selâmlık kapıları önündeki ah şap kayık iskeleleri bile — hâlâ
gözümün önündedir — başlı
başına birer güzellikti. (Bu ya lıyı daha sonraları Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa satın almıştı. Bugün Mısır Sefarethanesidir.) İbrahim paşa ile Hafız efendi
nin Bebekteki konaklarının
denizle münasebeti sahibi ol
dukları birer kayıkhaneden iba retti. Kayıkları sandalları ora larda dururdu.
S. âl.
s.
N o t — E ski y a lıla rd a n y in e
bahsedeceğim. Semih
Şişman Reşat beyin yalısı — Bebekteki es
ki güzel kayıkhaneler ve deniz hamamları
Her hakkı mahfuzdur.
B
ebekteki yalılardan biride Sadrazam Keçecizade
Fuat Paşanın oğlunun oğlu şiş man Reşat beyin yalısıydı. (Bu gün betondan bir bina olmuş
tur ve Londra sefirimizindir)
Ufak ufak iki bahçenin orta
sında kârıkadim ahşap bir ya lıydı. Ve dağ tarafında bahçesi yoktu. Fakat bu bahçeciklerde güzel ağaçlar, manolyalar vardı, mis gibi kokarlardı. Reşat be yin bu yalıyı kimden satın al
dığını şimdi hatırlıyamıyorum
ama iyi biliyorum, yeniden yap tırmamıştı. Tamir ile ve boyat- makla iktifa etmişti. Ferah bir yerdi. Çok aydınlıktı. Kocaman
sofalan, büyük büyük odaları,
o kadar da büyük pencereleri vardı. Babamla kardeşten daha kuvvetli dost oldukları için çok girip çıktığım; sofalarında bah
çelerinde koşup oynadığım bu
yalıyı pek severdim. Güzel de döşemeleri vardı. Eski usul di vanları; ipekli perdeleri; bem beyaz storları, hattâ yerde sa
çakları hâlâ gözümün önün
dedir. Bundan bir evvelki yazı
da bahsini geçirdiğim Bebekli
Sâib beyin yahşiyle Reşat beyin yalısı aralarında bir yalı daha vardı ki hâlâ olduğu gibi ye
rinde duruyor, yalnız yol için
yüzünden biraz kırpmışlar! Bu mabeyni hümayun kâtiplerin den Faik beyin haneslydi. Fakat
ötekiler kadar nedense ferah
değildi. Ve girip çıkanı da di
ğerleri gibi çok olmadığı için
başka neleri vardı, bilmiyo
rum . j
Daha ne vardı?
Bebekte güzel kayıkhaneler
Semih Mümtaz S.
de vardı. Bazıları yalıların alt
katlarında, bazıları da Bebek
koyunda yerleşmişlerdi ve şuna buna alt idiler. Oracıkta da ba zı ufacık yalılar vardı. Soğancı zade Ali beyin yalıcıkları falan hep buralarda idiler. Ve meşhur bostanm ön tarafındaki kıyılar da bina edilmişlerdi. İki tane de — yine bu yerde — umumi deniz hamamları vardı ve husu siyetleri hakikaten tertemiz ol malarında idi. Bu hamamda
büyüğünün kiracısı kocaman
kazanlarda su kaynattırır, peş- temalları o su ile kaynatır yı- kattınrdı. (bir nevi etüv). K a yıkhaneleri binanın altında o- lan yalılar daha keyifli idi. Ve
bu kayıkhanelerin methaline
tesadüf eden târikiâm yâni so kak hemen yükselirdi bir kemer
gibi; altından kayıklar veya
sandallar geçerler, girer çıkar lardı. Bizim müteveffa yalının
kayıkhanesi böylelerinden idt.
Çok da büyüktü. Hemen hemen kocaman harem taşlığının altı
na serilmişti ve oradan bir
merdivenle selâmlığın bir ke-
narına çıkılırdı., Ve bu taş lıklarda birer musluk vardı ve dağdan gelen buz gibi sular a- kardı. (Biz Beyrutta iken suyun
mecrasmı değiştirmek istiyen
komşu emektar Sofiçamızın sa- yei tehevvüründe utanmış, bu işi yapamamıştı!) İşin letafeti iki
haremde, bir de selâmlıktaki
üç hamamın suyunu bu su ida re eder, hattâ bol bol yetişirdi. Duş yapanlar fazla üşüdüklerini
söylerlerse de hem dökündük,
hem de içtik derler, gülerlerdi.
S. Al. S.
Eski yaiıiara dair
Mısırlı prenses Zeynep
hanımın
misafirlerle dolar, bu kalabalığı
sokuşturacak mahal bulunmazdı
H er h a k k ı m a h fu zd u r S em ih Mümtaz S.
B
ugün Mısır sefarethanesi olan (Bebek) teki beton sahilhane evvelce ahşap bir yalı idi. Ve evvelâ Sadrâ zam Mehmet Emin Rauf paşa nın yahşiydi. (Bundan bir ev velki tarihte ismi mezkûr Rauf paşa). Hayli uzundu, fakat çok
yüksek değildi. Manzarası ve
estetiği bozar deyû eski yalılar,
pek havalanmazlardı. Y alnız
dahilen çok geniş ve ferah idi ler. Eflâke ser çekmiş tavanlı sofalar ve salonlar ve odalar;
basamakları gayet kısa geniş
merdivenler ve pencereler hu- susiyetlerindeııdi. Eski adamlar, bu sofalar bu avlularda at ko şar derlerdi. Hakikaten de öyle ı idi. Meselâ bizim Bebekteki ya
lımızın bahçesindeki ahır dai resinden atlarımıza binip sahil
den gezmeğe çıkarılacağımız
zaman bindiğimiz beş altı atla
beraber yalının avlusuna iner
oradan geçerek deniz kenarı
yoluna çıkardık ve hep birlikte bunu yaptığımız halde hiç sı kılmazdık, hem sıkışmazdık.
Misafir yatak takımla sim
muhafaza eden odalardaki do laplar hesapsızdı. Ve bu misa firlere yetişmek için ayrıca bir servis ekipi vardı, yatakçı baş
kalfaları ve maiyeti gibi...
Bunları doyurmak ta bir mese le idi. Hemen her büyük kalfa nın odasıfıa tahsis edilmiş tab
lalar; bir kaç tane misafir
sofrası; hanımefendinin yemek odasındaki muhteşem sofra ve her takımda altı yedi türlü ye mek sabah akşam kurulan sof ralarda ev halkına ve misafir lere takdim olunur; bu da var dı; bu yemekler kemali neşe ve
inşirah ile eklolunurdu. Hele
Zeynep hanımefendide bu âdet te vardı. Yemeğe otururken ve sofradan kalkarlar eller açılır Cenabıhakka şükredilirdi.
S. M. S.
Rauf paşa yalısı da böyle idi ve sonra Sadrâzam paşaya geç
tiği halde hep öyle kaldı. Ufak tefek tamirden başka bir rahne görmedi... Rahne görmedim di yorum. Zira bu yalıyı satın alıp yıktıktan sonra bugünkü hale sokan Abbas Hilmi paşanın va lidesi pek hüsnü telâkkiye uğ
ramamıştı. Boğaziçi bozguna
uğruyor dedirtmişti.
Bir yalı daha
Rauf paşa yalısının yanı ba şında eski usul bina edilmiş b ir ! yalı daha vardı. O da öteki gi- \
bi geniş, ferah, sevimli bir s a - ' hilhane idi ve yine öteki gibi
havalanmamıştı. Belki daha
hantaldı, fakat güzeldi. Bu da
Mısır valisi Mehmet Ali p aşa1
kerimesi Zeynep hanımefendi-! nin yalısıydı. Merhumeden son- i ra biraderi Halim paşa, sene- ' lerce içinde oturdu. Her İkisinin
arkasmda kocaman birer de
koruluk ve köşkler vardı. Tepe ciklere arabalarla çıkmak için
mükemmel birer de şoseleri
vardı. Ayrıca bir sürü merkep, bahçe kapıları önünde bekler,
misafirleri ve arzu edenleri
köşklere çıkarırdı. Bu merkep lere refakat eden at uşakları sırmalı çepkenler ve şalvarlar! giyerlerdi. Fakat Mısır usulü yalın ayak koşarak hayvanları
\ at başı takip ederlerdi. Hele
| Zeynep hanım hayatta iken
evi bir Darüleytam gibiydi der- lerr Hanegilerle dolardı ve kolay da boşalmazdı.
Bundan dolayı, bir çok daire ilâve olunurdu... Kalfa ve kal fanın köyünden gelen şusu busu halayık ve halayığın ninesi ve ya teyzesi yahut hemşiresi; ba cıların akrabası; dadıların kar deşleri gibi bir sürü ilâveler koca yalıyı âdeta ufaltırdı. Bu kalabalığı sokuşturacak mahal bulamazlardı.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi