• Sonuç bulunamadı

Bir efsanenin ardındaki son üç ay:'Cahide'yi Cahide Sonku anlatıyor...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir efsanenin ardındaki son üç ay:'Cahide'yi Cahide Sonku anlatıyor..."

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

(2)

‘Cahide’y i Cahide Sonku anlatıyor...

Bir efsanenin ardındaki son üç ay

İlk ödül: Sedat Bey’in gümüş aynası... Muhsin Ertuğrul’un evlenme

teklifi... Ödülünü meyhanede alan bir yıldız... Türk sinemasındaki ilk

“gala gecesi”nin ihtişamı...

Be

, eyoğlu’ndaki Dostlar

Birahanesi’nde, Üç Nal Meyhanesi’nde

ya da Giresunlu A li’nin meyhanesinde,

tam üç ay boyunca hemen her akşam,

“kâğıt peçetelere yazılmış notlar”, 65

yıllık yaşamının son günlerinde, Cahide

Sonku ile yapılmış en ilginç ve en uzun

söyleşileri içeriyordu. Gazeteci ve

sinema yazarı Agâh Özgüç, 1980

yılının başlarında gerçekleştirdiği bu

biyografik çalışmasını “Cahide

Sonku’nun Son Günleri” adı altında

yayımlamadan önce, Cumhuriyet

DERGİ okurları için notlarından, kısa

bir derleme hazırladı.

Agâh Özgüç

ahide Sonku’nun 1940’lı yıllarda oynadı ^ ^ k ğ ı “ Şehvet Kurbanı” nı, sinema ile ilk ta- ■ nışmamdan yıllar sonra izleyecek ve Hik- % £ m e t Feridun Es’in, “ Tiirk tiyatrosunun ve Türk balesinin en güzel kızı” diye tanıttığı “ unu­ tulmaz sarışın’Ta, ilk kez ucuz bir meyhanede yüzyüze gelecektim.

rürdüm. Bana anılarını anlattıkça, “ Ah sen yok ınusun sen... Bana içirip, beni sarhoş edip ağzım­ dan laf alıyorsun,” derdi.

Cahide Sonku, belli bir süre eski günlerini an­ latır sonra da birden gözleri uzak, bilinmeyen

bir-Cahide ile üç aya yakın bir süre içinde hep mey­ hanelerde konuştuk. Dertleştik... Başında daima bir türban ya da bir bere... Onu hep böyle

gö-Cahide Sonku, Muhsin Ertuğnıi ile birlikte “ Şehvet Kurbanı” (1940) filminin gece kulübü sahnesinde... Çevresi tarafından "el üstünde tutulan", “ bir hayranlık halesiyle çevrili” Cahide Sonku’ nun o yıllarda Muhsin Ertuğrul ile ilginç bir yakınlığı vardı...

noktada hareketsiz kalırken susar, “ Yoruldum artık, yarın akşam devam ederiz,” derdi. Ve sa­ at gecenin on birlerine doğru, kalkıp koluma gi­ rer, ağır aksak yollara düşerdik. Cahide Sonku o günlerde, Galatasaray’daki Balıkpazarı yakın­ larında bir ailenin evinde kalıyordu. Emekli ma­ aşının bir kısmını, bakılması için, üç aydan üç aya, yanlarında pansiyoner olarak kaldığı aile­ ye veriyordu...

Birlikte oturduğumuz meyhanenin kapanışın­ dan sonra her gece, onu kolumda, kaldığı eve gö­ türürken evin çocuklarına bir kilo elma almadan rahat edemezdi. Eli boş gitmeyi sevmiyordu. Yine bir gece, yaşlılığın getirdiği bitkinlikle kolumda ayağını sürüye sürüye yürüyen Cahide Sonku, Tarlabaşı’na yakın bir sokakta birden duraksa- mıştı. Köşebaşındaki bir bakkal dükkânını gös­ tererek şöyle dediğini anımsıyorum:

“ Talat Artamel ile evlendiğim zaman, bu eve gelin gitmiştim. Bak gelin geldiğim ev şimdi bak­ kal dükkânı olm uş...”

Sözünü ettiği kişi, bir dönemin ünlü aktörü Ta­ lat Artamel, ilk kocasıydı Sonku’nun. Ve bu sah­ ne arkadaşıyla 1936 yıllarında evlenmişti. İki yıl süren bir evlilikten sonra da ayrılmışlardı. I

“ Cahide eli açık ve cömertti. Eline geçen pâ-T rayı, kimin ihtiyacı varsa hemen dağıtırdı.”

Yapımcı ve yönetmen Muzaffer Aslan, yıllar önce Şehir Tiyatrosu’nda omuz omuza birlikte çalıştığı sanatçı için böyle diyordu. Gerçekten de yıllar sonraki Cahide Sonku değişmemişti. Dev­ let Tiyatrosu’ndan üç ayda bir aldığı emekli m a­ aşını cebine koyduktan sonra meyhanelere koşar, çevresindekilere içki ısmarlar, onlarla koyu soh­ betlere dalardı...

Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki meyhaneler­ de söyleşirken tüm anlattıklarını peçete kâğıtla­ rına notlamıştım. Kaldı ki, “ Sinema Yazarları Derneği” nin ödülünü bile meyhanede almayı ter­ cih eden bir sanatçının anılarını, bu koşulların dışında yazmaya olanak yoktu... Elbette Cahi­ de Sonku’nun çalkantılı ve gizemli yaşamını bir meyhane söyleşisiyle peçete kâğıtlarına sığdıra­ bilmek mümkün değildi. Bu yaşam biçimi, sa­ dece kırılmış “ kristal bir ayna’'nm meyhanelere düşen küçük parçalarından biridir.

Parmakkapı’da Galatasaray Kulübü’nün karşı sırasına düşen “ Giresunlu Ali” nin meyhanesi... Yine düşünceli, yine elinde sodalı votka kadehi ile barın taburesine çökmüş, iki büklüm oturu­ yor.

Yanyanayız Cahide’yle...

Başında beresi, boynunda kirli ipek eşarbı. Filmlerinden ve sararmış fotoğraflarından anım­ sadığımız Cahide’nin yıllar önceki asaletinden, kibarlığından bir şey yitirmediğini görüyorum.

Gerçek adı Cahide Serap olup, 1916 Yemen doğumlu sanatçı, geriye dönüşlerle yorgun anı­ larını tekrar yaşamaya çalışırcasıııa anlatıyor. De­ rin çizgilerle örülmüş yorgun bir yüzün karşısında büyük bir suskunluk içinde, onu ilgiyle dinliyo­ rum.

Çocukluğunda Yemen çöllerinden nasıl deve­ ler üzerinde ailece göç ettikten sonra İngiliz ge­

Bu oyunda büyük bir başarı kazanmıştım. Ese­ rin sahibi de o yılların şöhretli gazetecisi Sedat Simavi’ydi... Yanılmıyorsam, tam 36 yıl önce­ sinden söz ediyorum. Hiç unutmam, Sedat Sima- vi Bey, bir gün tiyatrodaki soyunma odama gelmişti. Ben oyunu bitirmiş makyajımı siliyor­ dum. Yanında kısa pantolonlu bir çocuk vardı. Geçmiş yıl, pek hatırlayamıyorum; bu kısa pan­ tolonlu çocuk galiba oğlu Haldun Simavi’ydi... Sedat Simavi Bey eserindeki oyunumu çok be­ ğenmişti. Bana o gün kendi eliyle, bir ‘gümüş ayna’ verdi. Heyecanlıydı... Ellerinin titrediğini hâlâ hatırlıyorum. Tabii ben de aynı heyecanı ya­ şadım. Çünkü sanat hayatımda aldığım ilk ödül, bu gümüş ayna oldu...”

Cahide Sonku, geçmişi geriye dönük bir pen­ cere içinden yaşarcasına, bol sigara dumanlı, küf

Cahide Sonku, “ Beklenen Şarkı” da: Sonku Film kurulduktan sonra 1953 yılında Zeki Müren ile birlikte oynadığı bu film, ‘ gişe rekorları’ kırmıştı...

milerine binip İstanbul’a geldiklerini anımsıyor bir bir... Gene o yıllarda annesi Hayriye hanım, babasının aşkından verem olmuş. Ve bu arada babası İngilizlere esir düştüğü için, ancak bir süre sonra yurda dönebilmiş... Çocukluk yıllarında­ ki anıları, hep kopuk kopuk Cahide Sonku’nun... Cahide Sonku, Şehir Tiyatroları’nda figüran olarak ‘işbaşı’ yaptığında, 15 yaşındaydı. Ve Muhsin Ertuğrul’un karşısına siyah ortaokul ön­ lüğüyle çıkmıştı. Şehir Tiyatroları Genel Müdü­ rü Ertuğrul, bu saydam tenli zarif sarışını, idareye başvuran 50 amatör genç kız arasından seçmiş­ ti... Yıllar önce Şehir Tiyatrosu kadrosuna girip doksan lira aylık aldığını söyleyen Sonku, ilginç bir anısını şöyle dile getiriyordu:

“ Hürriyet Apartmanı adlı oyunu oynuyorduk.

kokusuyla alkol kokusunun kucaklaştığı meyha­ nede anlatmaya çalışırken yoruluyor, sonra da kısa bir süre için susuyordu. Ve anlattıkları ke­ sinlikle belli bir sırayı izlemiyordu. Yaralı bir kuş gibi daldan dala sıçrayarak anılardan anılara ge­ çiyordu. Anlatmakla kolay kolay bitiremeyece­ ği yaşamını yorgun anımsamalarla yeniden gözlerinin önünde şekillendirirken ben de Cahi­ de’nin acılı yüz çizgilerinde “ Bataklı Damın Kı­ zı Aysel” ! arıyordum.

Bu kez söz, yazgısını değiştiren Muhsin Ertuğ- rul’a gelmişti. Böylece de bir başka anıyı yaşı­ yordu. Yaşıyorduk...

“ Muhsin Ertuğrul, sık sık, ‘O siyah önlüklü Cahide’yi unutamadım,’ derdi. Beni on beş ya­ şımdayken Muhsin Ertugrul’a aile dostum Nuri Karademir götürmüştü. Annem o gün bana, ‘Nu­

Parmakkapı’ da “ Giresunlu AH” nln meyhanesi, 1980’ ln basları, Cahide Sonku, Agâh Özgüç’ e (sağda) yaşamını anlattığı geceleden birinde...

12

ri ağabeyinle gidersin,’ deyip izin vermişti. Üze­ rimde basmadan yapılmış bir elbise vardı. Anneme, ‘Valide hanım, müsaade edersen siyah okul göğüslüğümü giyebilir miyim’ diye sormuş­ tum. Ve işte Muhsin Ertuğrul Beyin karşısına ilk defa böyle çıkmıştım. Tiyatroya oyun başladık­ tan sonra, yani geç geldiği için A tatürk'ü bile sa­ lona sokmayan, kaprisli, inatçı o büyük zat, karısı öldükten sonra (Neyyire Neyir) bana ev­ lenme teklif etmişti...

Esrarlı ve buğulu güzelliğiyle eski hayranları­ nın bir zamanların Greta G arbo’sunu anımsat­ tığım söyledikleri Sonku’yla geçmişi yaşamaya devam ediyordum. Cahide’nin Cahide olduğu günleri...

Kimler gelmiş kimler geçmişti sanat yaşamın­ dan...

Cahit Irgat’lar, Küçük Kemal’ler, Turan Sey- fioğlu’ları, Talat Artamel’ler, Suavi Tedü’ler, Sa-- lih Tozan’lar geçiyordu belleğinden...

Sonsuza dek uzanan nostaljik bir yolculuktu bu.

Öyle ki, anlattıklarını kurgulamak ya da sıra­ ya koymak mümkün değildi... Kendi gibi anıla­ rı da dağınıktı. Bu dağınıklığı yaşarken yıllanmış bir ağaç gövdesine benzeyen damar damar elle­ riyle içki kadehine uzanıyor, sanki ondan büyük bir güç alıyordu... O eller ki, Haldun Taner'in bir öyküsüne konu olmuştu.

Kimbilir Haldun Taner, “ Eller” adlı öyküsü­ nü hangi uykusuz gecelerinin birinde yazmıştı Sonku için?

Belgelere göre, Türk sinema tarihinde yer alan “ ilk gala” , üç yönetmenli film (Cahide Sonku, Talat Artamel, Sami Ayanoğlu) “ Vatan ve Na­ mık Kemal” adına düzenlenmiştir. Daha önce­ leri yerli filmler, yalnızca “ mat­

buat mensuplarT’na, vizyona gi­ recek sinem aların sabah matinelerinde gösterilirdi.

Yıl 1951, aylardan şubattır... “ Hollywood prömiyerleri” ni anım satan İstanbul’daki bu “ görkemli gala” yı magazin ba­ sınının “ ilk dedikodu yazan” olan, Ferdi Tayfur’un kızkardeşi Adalet Cimcoz, “ Fitne Fücur” takma adıyla şöyle yazar:

“ Cahide Sonku, paradan çe­ kinmemiş ve ilk filminin şerefi­ ne adamakıllı hovardalık etmiş. Dolayısıyla biz de hasretini çek­ tiğimiz bir ‘ilk gece’ havasını tat­ mak fırsatını bulduk. Filmde rol alan bütün artistler oradaydı. Kadın sanatkârlar gece elbisesi giymişlerdi. Hepsi gayet cici, ga­ yet şıktılar. Fakat pek tabiidir ki, Cahide’nin kabına varmak kim­ senin haddi değil. O gece Cahi­ de Sonku inadına güzel, inadına şıktı. Filmi seyrettikten sonra bu güzel kadını nasıl oluyor da ek­ randa çirkin gösteriyorlar diye hayret etmemek elden gelmi­ yor... Gecede tüm misafirler pek itinalı giyinmişler. Ya Errol Flynn ile Douglas Fairbanks Jn. kırmasa Cüneyt? (Cüneyt Gök- çer) gözlerindeki sürmeleri ba­ şındaki perukasına rağmen bir içim su.”

Cüneyt Gökçer’in Namık Ke­ mal’i oynadığı filmin galasında çekilen fotoğraflara baktığımız­ da, elinde çiçek buketleri ve çıp­ lak omuzlarını örten muhteşem etolüyle görürüz Cahide Sonku’- yu. Tüm Istanbul sosyetesi ga­ la d a d ır ... D önem in ünlü kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, Esat Mahmut Kara

kurt, Yusuf Ziya Ortaç, Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Emin Yalman...

Cahide Sonku, Türk sinemasının “ en serüvenci kişilik” lerinden biri olan Turan Seyfioğlu’ndan söz ederken, ister istemez Bostancı’yı, Bostancı ile Suadiye arasında kalan üç katlı evini anımsa- mıştı. Leylaklarla sarmaşıklarla çevrili bu üç kat!ı evde, belki de en temiz, en aydınlık anılarını ya­ şamıştı...

O günlerde Cahide Sonku, tren köprüsünün hemen karşısına düşen ve önünde büyük bir çi­ çek bahçesi olan üç katlı evde oturuyordu. Son­ ku, leylak kokularıyla uyandığı yaz sabahlarında balkonuna çıkar, Kartal yönünden gelen banli­ yö trenini, camlara yığılan öğrencileri ve halkı selamlardı. Bu güzel kadın, gül pembesi sabah­ lığı içinde, her sabah balkona çıkınca, onu göre­ bilme mutluluğuna erişen kız talebeler çağlı k çığlığa karşılık verirlermiş...

Cahide Sonku unutamadığı bu anısını şöyle an­ latıyordu:

“ Sabahın belli saatlerinde evimin önünden ge­ çen trenin bir sürücüsü vardı. Bana sonra bir hay ­ ranım söyledi. Trenin sürcüsü her sabah muavinine, ‘Bak, biraz sonra dünyanın en güzel kadınını göreceğiz. Onu selamlay alım, dermiş. Ve ardından da tüm gücüyle sirenlere asılırmış.’.. Gerçekten bazı sabahlar bu İren düdükleriyle uya­ nırdım. Bana el sallayan o adamı görür gibi olu­ rum. Kimdi bu adam? Bilemiyorum...”

İşte Bostancı ile Suadiye arasındaki balkonlu evinde yaşayan bu “ hayal kadın” , şimdi yılla­ rın ardında sadece tatlı bir düş olarak kalmıştı...

Cahide Sonku, İ. Galip Arcan ile birlikte “ Büyük Sır" oyununda: Sonku, 193Z yılında başladığı tiyatro oyunculuğunda, önemli rollerin ünlü ismi olmayı başarmıştı... Cahide Sonku’nun, kendi deyişiyle, “ En beğendiği taraf,” ayakları idi.

13

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Mesle~inin doru~una ula~m~~~ seçkin bir bilim adam~, de~erli yap~ tlar~~ Japoncaya bile çevrilmi~~ bir Türk yazar~, Atatürk ülküsünün canl~~ bir sembolü ve Türk Tarih

In English literature, this is the first case of a fibrous hamartoma originating from paratesticular region in adults.. We aim to discuss this case in light of

1877’de, İstanbul’da doğan Salâh Bey; vezir İbrahim Paşa torunu ve Haşan Asım Beyin oğludur.. Hukuk mezunu olup, ka­ lem kuvveti herkesçe takdir edilmiş bir

D iplom asi uzun sü re SŞ G alatasaraylInın tekelinde

Yahya Kemal, bu olayı naklettikten sonra, şunları yazı­ yor:.. «Esir Jeminüs’ün başından geçeni delişmen gençlik

Bu çal›flmada toplam 5 ilçeye ba¤l› 154 köyde çal›flma anketi doldurulmufl ve toplam olarak bu köylerin %73’ünde asbest kullan›m öykü- sü oldu¤u, %45’inde

Bunlar: İsveçli avangart sanatçı ve film yapımcısı Viking Eggeling; Alman ressam, grafik sanatçısı, avangart sanatçı, film yönetmeni Hans Richter; Fransız

Mevlânâ Celâleddin Rumî'nin daha sonra «Mevlevîlik» olarak teşkilâtlanan sevgi ve aşk yolunun, başlangıçta söz- konusu Ahî teşkilâtından faydalandığını