Sayfa 10
S
YEDIGÜN No. 147T/MI1IDINI¿IUUQIIN
SALÂH CİMCOZ
M e ş r u t iy e t y ılla r ın d a u z u n v e ç e t in b ir s i y a s e t h a y a t ı y a ş a y a n H ü s e y in C a h it Y a lç ın o d e v r in e n m ü h im sİ - m a la r ile p e k y a k ın d a n t a n ış m ış t ır . B u s a y ıd a n it ib a re n “ T a n ıd ık la r ım ,, b a ş lığ ı a lt ın d a Y e d lg ü n e v e r d iğ i b u y a z ıla r ı o k u y u c u la r ım ız ın b ü y ü k b ir z e v k l e o k u y a c a k la r ın a e m in iz . A B lA T , doğarken, ona bütün cömertliğini g ö s terdi: Dünyada sevilmek, meclisi aranmak için ne lâzımsa bağışladı. Sonra da, bütün bu süslerin derinliğine bir sanatkâr ruhu yerleştirdi! Bunu anlamiyanlar kendi sini hercai zannedebilirler..Hayatın realitesi ile onun ruhu ara sında sihirli bir süzgeç vardır. En ba sit görülen sahneler o süzgeçten onun içine sokulurken tahlile uğrarlar ve
YEDİGÜNde" çok güzel bir yazı serisine başlıyan Hüseyin Cahit Yalçın yazı masasının kaşında,... #
bütün çıplaklıklarile kendisine görü nürler. Ruhundan kopan en acı hıçkı rıklar o süzgeçten dışarıya fırlarken bir tebessüm ve neşe şeklini alabilir ler. Onun için sitayişlerinde keskin bir sitem, takdirlerinde ince bir ten kit rüzgârı [gizlenebilir. Fakat bu o
kadar nazik ve kibardır ki in citmez, okşar, darıltmaz, dü şündürür.
Mektepte iken, hayatın ilk insafsızlığı onu uzun seneler yatağa serdi; Salâh gözümüz den kayboldu. Bu ıstırap ve inziva seneleri onda düşünce ve hissetme kabiliyetlerini kes kinleştirdi. Ç ok gençlikte ol gunlaşan bir zekâ ile hayata karıştı ve her acıyı bir kah kaha ile karşılamıya alıştı.
Basit ve yeknesak tehassüs Ierle kanamaz.Onun artist ruhu yenilik ve değişiklik ister, he yecan ister.Kendisinin dümdüz Salâh isminden bile hoşlanma dı. Bir gün « Cim coz» oldu. Bu aile ismini acayip bir lâkap zanneden dostları onun yanın da Cimcoz sözünü telâffuzdan ilk zamanları çekindiler. Sonra Salâh’ a o kadar yakıştırdılar ki artık o, sade Cimcoz oldu. Bir aralık, galiba, Nesim Mazliyah ile beraber sosyalist de olmuştu. Olur, şaşmam. Ondaki dinamik ruh sükûna ve ittırada dayanamaz. Bu yüzdendir ki başı belâlara uğramıştır. Tehlikeye sürünür, fakat yalnız onun şairane bir heyecanını duymak için..
Maltada, tel örgüler içinde dertleş tiğimiz zaman, hep biribirinin ayni,
hep mütereddit devam edip gidecek «yarın» lardan çok ıstırap duyduğunu söylerdi.
Fakat içi sızlıyan bu Cimcoz, Malta zindanının en şen ve şakrak bülbülü idi! Canlı bir kuvvei maneviye idi. Belki içinden ödü kopardı, fakat akıbetten, pek yakında kurtulmadan e” emin görünen o idi.
Herkes fıkra anlatır. Anlatılan on fıkradan bir tanesine belki ancak gü lersiniz. Fakat Salâh, bir tek fıkrayı on kere anlatır, on defasında da biri- birinden fazla mütelezziz olursunuz. Çünkü o bir fonograf makinesi değil dir. Anlattığına kendinden birşey kor, ruhundan verir.
Arkadaş ve dostsunuz; beraber ma ceralarınız olmuş. Bu hikâyeler sizin hayatınızda bayağı bir nesir gibi silik bir halde uyuklar. Fakat tesadüfen, onu Salâh Cimcozun ağzından dinle diğiniz zaman, o kırık ve dağınık ne sirden canlı ve cazibeli bir şiir can landığını hissedersiniz.
O , ihtisas ve hayal topladığı kadar, çeşmibülbülleri ve Saksunya statü- etleri de sever. Etrafında güzellik ister, güzellik içinde yaşamak ister. Onun için fena adam olamaz; bir v e fasızlık etse bile bunun acısı en evel onun kalbinde sızlar.
H ü s e y in C a h it Y a lç ın
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi