Aralık 29
İ MPARATORLUĞUN
mm
1TOBHIMII
1
YIKILIŞINA D O Ğ R U
JfciLmjM Ufliir r ■ ı »
Yazanı
M. Attm Çalıkoğlu
B u hskkı muharririn« «M ▼« kanunen mahfudur.
Hürriyet geldi diye gazeteler çoğalmış, herkesin dili
çözülmüş, her kafadan bir ses çıkmağa başlamıştı
— 55 —
Harbiye Nezaretine Ce miyet arzusiyle Grap Trab- lustan getirilen Recep paşa seçilmiş (1) adliyeye Haşan Fehmi paşadan sonra Cemi yetin mühim bir rüknü olan Manyasi Refik bey alınmış, Evkaf Nazırlığına büyük edi bimiz Recaizade Ekrem bey merhum (2) tayin edilmişti.. Bütün bu isimler herkese ve cemiyete itimat telkin etmiş ti. Artık bütün kör düğümle rin çözülmesi ondan bekleni yordu.
Fakat görülecek iş o kadar ge1 2 iş, o kadar dağınık ve çok tu ki on tane Kâm il paşa ol sa kolaylıkla içinden çıkamaz dı. İçeride bütün memleket ayakta idi. Büyük küçük bü tün devlet memurları başlan nın derdine düşmüşlerdi. İs tibdat yıkıntıları denilen Y ıl dizin Babıâlinin bütün ricali ve onlara yakından mensup olanlar, hafiye ve casus ordu lan korku ve helecan içinde değiştirecek maske, sığınacak kapı arıyorlar ve bunun için bin türlü şeytanet düşünüyor lardı. Şunun bunun teşvikiyle esasen yıllardan beri birikmiş intikam hissiyle kıracak kafa arayan halk onların konakla rına saldırıyor, zorla dışarı çı karıyor, türlü hakaretlerle tükrüğe boğuyordu.
Hürriyet geldi diye gazete ler çoğalmış, herkesin dili çö zülmüş, her kafadan bir ses, her sesten bir heves çıkıyor du. Bu çeşitli ve çatlak ses lerin arasında Rumun Erme- ninin Bulgarin da ihtirasları yükseliyordu.
Bu kargaşalığın içinde yan gmdan mal kaçırarak fayda lanmak istiyen yakın ve uzak komşular homurdanıyorlardı.
(1) İstanbula geldiği gün karşılanmak için yer yerinden oynayan Recep paşa merhum yalnız bir defa Vükelâ Mecli sinde ve bir defa da Harbiye Nezaretindeki makamına ge lebilmiş ve makamında otu rurken ansızın ölerek kendi sine bağlanan ümitleri de be raber götürmüştü.
(2) Biricik sevgili üstadımız
Ercümcnd Ekrem Talııun
rahmetli babası.
Bütün yabancı m enfaatler Türklerden koparılacak ne varsa asıl sırası şimdi geldi ğini görüyorlar ve çabuk dav ranmak için bir bahane arı yorlardı. Hasılı bütün gözler içeride ve dışarıda Kâmil pa şa kabinesiyle hakkında muh terem kelimesini az görüp «Mukaddes» demeğe kadar gi dilen cemiyete dikilmişti. F a kat ne yazık ki devletin res mi kabinesinden ziyade bizim oAmiveti muhtereme müşkül
Büyük cdib ve şairimiz
Recaizade Ekrem Bey merhum
duruma düşmüştü. İstanbul onun için bir arı kovanı ol muştu. Nereye kulak verece ğini, ne yol tutacağını şaşır mış bir halde idi. Selânikte kendi cesur fedailerinin ve ordunun yardımiyle elde et tiği büyük muvaffakiyetin kar şısında her taraftan ancak al kış ve takdir toplamış olmak la İstanbul gibi bin bir hırs ve menfaatin çarpıştığı, ve asırlık istibdadın yıkılıp ye rine herkesi memnun edecek meşrutî bir imparatorluk ku rulmak vazifesi karşısında ka lındığı bir yerde ayni m uvaf fakiyetle yürüyebilmek arasın da çok fark vardı. Hususiyle ki onlar ne İstanbulu hakkiy- le tanıyorlardı, ne de geçmiş tecrübeleri ve devlet idaresi hakkında derin bir vukufları vardı. Üstelik, bir taraftan namus fazilet ve fedakârlık mefhumları üzerinde büyük bir taassup gösterdikleri hal
de bir taraftan da teşkilâtı ge nişletmek, seçim dairelerinde taraftar hazırlamak mecburi yetinde idiler.
İstanbulda ve vilâyetlerde millet topyekûn İttihatçı ke silmişti. Daha yukarılarda da söylediğim gibi sokaklarda en şatafatlı hürriyet rozetleriyle gezenler en koyu istibdat ha demeleri idi. Vilâyetlerde bü tün mütegallibe İttihat ve T e rakki cemiyetinin teşkilâtını ellerine almışlar, cemiyete pa ıa teberrulaıı yapıyorlar, ku lüpler açıyorlardı. Cemiyet onları namus ve fazilet im ti hanından geçirmek imkânını bulamadan kabul etmek zo runda kalıyordu. O zamanın bu halini tasvir eden müsta kil bir kalem sahibi şunları yazıyordu:
«Bu teşkilâtın meşrutiyeti tamim ve takviye için bü yük faydaları olmakla bera ber hükümet nüfuzunu kır mak hususunda da zararları oldu. Zira bu teşkilât esnasın da cemiyete âza olmak şart olan namus ve haysiyet kazi yesi lâyıkı derecede araştırı- lamadı. Birçok mütegallibe, birçok deni adamlar cemiye te nakden iane vererek, ya hut nümayiskârane muavenet lerde bulunarak bu kuvvet menbaına sığındılar. Ve fena lık buradan başladı. Cemiye tin halk üzerindeki büyük nü fuzu istibdat devrinde olduğu gibi Meşrutiyette de dolap çe virmek istiyen bu adamlar tarafından suiistimal edildi.. İşlerine gelmiyen büyük kü çük, validen nahiye müdürü ne varıncaya kadar bütün memurları istibdatcı diyerek al aşağı ettiler. Memurların haysiyeti, kanun ve hükümet nüfuzu ayaklar altında kaldı.
İntihabat hazırlıkları yapı lırken İstanbulda bir türlü hükümet nüfuz ve idaresi te- karrür edemedi. Umumî efkâr her şeyi birden istiyor, Babıâ liden mucizeler bekliyordu. Milletin en münevver fik irli leri, matbuat bile bu cereya na kapılarak her şeyden, kü çiik bir hatadan dolayı bile, hiç bir yerde görülmedik de recede serbest bir dille hükü meti tenkit ediyorlardı.
( A r kas: V a r
)
________________
J
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi