T T-S o b S2 O
Milliyet ı ı ı a ^ Cumartesi 13 Mayıs 1995
Cahide Sonku’nun tükenişi..
I İLM İN hikayesi, galiba,I çiftlik sahibi bir kadınla kahyası arasındaki çekiş meli aşk macerasını anla tıyordu. Çalıştığımız çift liğe yakın bir yerleşim merkezine, Yakacık’a ta şmıyoruz. Daha ilk gün den Cahide’nin, ikinci bir kadının varlığına tahammül edemediğini fark ediyorum. Bu kadın üstelik yö netmenin eşiyse... Cahide’ye göre yönetmen herhalde karasmı kayıra cak, onun fotoğraflarını daha güzel çekecektir. Bu tür saçma sapan kay gılara kapıldığını hissediyorum. Ya pılacak bir şey yok.
Derken Nuri A ltm o k ’a meyil duymaya başlıyor. N uri filmdeki rolünü hayatta da oynuyor, Cahi de’ye yüz vermiyor. Bu ilişkinin ya rattığı gerginlik, çalışmalarımızı o- lumsuz yönde etkilemeye başlıyor.
Filmin selameti adına N uri’ye ri ca ediyoruz: “Kadını hiç değilse bi raz hoş tutmaya çalışsan...” Nuri kasılmaya devam ediyor...
Köşkün çekimleri, Şevket Mo- can’ın tarihi yalısında yapılacak. Ök gün yalının kapısından girer girmez, merdivenin başında, üzerin de ipek bir Japon kimonosu, sabah mahmurluğu içinde Gönül Ya- zar’la karşılaşıyoruz. Mocan çap kınlığıyla ünlüydü, bir de komünist düşmanlığıyla. Kızı A yşe’yle dama dı Dündar Baştım ar’ı Siyasi Po- lis’e ihbar edecek kadar.
Yalıdaki çalışmalarımız, aynı gergin hava içinde devam ediyor. Bir gün set hazır diyorlar, çekim yaptığımız salona iniyorum. Cahi- de’yle N uri prova yapıyorlar. Ük plan, çiftlik sahibi kadın, kahyası nı çağırtmış. Nuri, kadmm çalış ma odasma giriyor. Cahide “Buy run” diyerek yer gösterecek, N uri pturacak... Plan orada kesiliyor. Her şey ayarlanmış, provanın bit mesini bekliyoruz. Cahide nere deyse on - on beş farklı tonlamayla “ Buyrun” diyor. N uri oturuyor, kalkıyor, sıkıntıyla bana bakıyor.
BECERİKSİZ BİR KA D IN
Cahide farklı bir tonlamayla bir “Buyrun” daha deniyor. Tonlamala rın maalesef hepsi de yanlış. B ir sü re daha sabrettikten sonra “ Cahi-
danım” diyorum. “ Şöyle normal bir buyrun deyin de Nuri otursun, sahneye devam edebilelim. Filmi sessiz çekiyoruz. Dublajda doğru tonlamayı bulursu nuz.” “Rica ederim” diyor. “ Biraz izin verin bulaca ğım.” Ve hiçbiri doğru ol mayan on - on beş “Buy run” daha. Nihayet doğru olduğunu zannettiği sonun cu “Buyrun”la planı çeke biliyoruz. içimden “Dublaj da nasıl olsa düzelir” diyo rum. “ İnsan bazen bir keli meye takılabilir.” Film bi tip seslendirmeye girdiği mizde, bırakalım bir tiyat ro oyuncusunu, hiç kimse nin bulup söyleyemeyeceği yanlışlıkta yeni bir “Buy run” tonlaması keşfetmeyi beceriyor. Cahide Tükçeyi akıl almaz derecede yanlış tonlamalarla konuşurdu.
Günlerden bir gün, yalı nın üst kat odalarından bi rinde, o günkü sahneleri planlamaya çalışırken, yar dımcım Nejat Saydam, alı al moru mor geliyor. Cahi de onun sahnelerini iyi çektiğime emin değilmiş. Kendi sahnelerinde bun dan sonra Sami Ayanoğlu
yönetmenlik yapacakmış. Sami Bey’in aşağıda olduğunu, I. Galip Arcan’m bu seçiminden dolayı Ca- hide’yi kutlamaya başladığını öğre niyorum.
B ir an ne yapmam gerektiğini düşünüyorum. Nejat’a “Git arka daşlarla konuş” diyorum. “ Seçim hakkını onlara bırakıyorum. Ya Ca- hide’nin isteği doğrultusunda işe devam edecekler ya da Cahide tes lim oluncaya kadar pasif direnişe geçecekler.” Nejat gidiyor.
Odada gerilim içinde sonucu bek liyorum. Az sonra Nejat geliyor, e- kip Cahide’nin bütün maddi vaatle rine, yalvarmalarına rağmen işi bı rakmış. Cahide son çare olarak Nu r i’ye koşmuş. “Bir tek sen evet de” diyerek yalvarmaya başlamış. “Bü tün ekibi şimdi kovarım, iki - üç gün içinde yeni bir ekiple çekimlere devam ederiz.” N uri’nin cevabı da, burada yazamayacağım sunturlu
bir küfür olunca, Cahide ekibinde
panik başlamış. Nejat biraz sonra
yeniden gelip Sami Ayanoğlu’nun kös kös geri döndüğünü, Cahi de’nin pes etmek zorunda kaldığını, çekmilere başlayabileceğimizi ha ber veriyor. Kendimi, arkasında gü venilir bir ordusu olan bir kuman dan gibi hissediyorum. Hiçbir şey olmamış gibi aşağı inip kameramın başma geçiyorum. Cahide’ye bakı yorum ve doğru bir tonlamayla sete çağırıyorum: “Buyurun.”
M ARİFETLERİ
İzm ir’de Göl Gazinosu’nda yemek yiyoruz. (Filmin bazı sahnelerini de herhalde İzmir’de çekmiş olmalı yız.) Orkestra dans müziği çalmaya başlıyor. Cahide gelip beni dansa kaldırıyor. Dansederken kulağıma eğiliyor: “Benimle dansettiğin için çok heyecanlısın, değil mi?” Yüzüne bakıyorum, ne denebilir ki?
Cahide’nin muzurlukları film vizyona çıkıncaya kadar devam etti. Yenilgiyi kabul edememişti. Ona kızdığımı, kurguda sahnelerini ata bileceğimi düşleyip kurguya müdahaleye kalktı, becereme di. Benden habersiz Sami A- yanoğlu’na ilave bir final sahnesi çektirip filme ekleme ye kalktı. Yine de tatmin ol mayıp filmin afişlerinden, je neriğinden benim ismimi çı karıp yönetmen olarak Sami Ayanoğlu ile kendi ismini yazdı. Şimdi aklım olsa, böyle kötü bir filmden, adımı çıkar dığı için ona teşekkür eder dim. Gençlik işte, Cahide’yi mahkemeye verdim.
A k ıllı bir yargıca düştük. Bizim yasalarımız filmin bü tün haldarmm yapımcıya ait olduğu doğrultusundadır. Yar gıcımız, bir içtihat kararı ve rip yönetmenin haklarını ta nıdı. Afişler değişti, film be nim istediğim hale getirildi. Cahide ayrıca maddi manevi tazminat ödemeye mahkum oldu. Aradan epeyce zaman geçmişti. Bir gün yolda Ihsan
Ipekçi’ye rastladım. Cahi de’nin ekonomik durumunun bozulduğunu, tazminat tale binden vazgeçmemi rica etti. Zaten öyle bir talepte bulun mayacağımı söyledim. Öfkem çoktan geçmişti. Normal bir insanla değil bir ruh hastasıy la karşı karşıyaydım.
Cahide Sonku bir yandan tiyatro bir yandan da film çalışmaları yaptığı parlak döneminde
Cahide, İhsan Doruk’tan
ayrılmış. Maddi, manevi
yoğun bir sefalete doğru hızla
ilerliyordu. Yaşamını uzaktan,
kulağıma gelenlerle izlemeye
çalışıyor, onun şaşaalı
günlerini görmüş birisi olarak
üzülüyordum...
Şöhreti, zenginliği, güzelliği
ve cazibesi varken ona
sunulan şeyler, gerçekte,
haketmediği birer
armağan gibiydi. Gücünü
dayadığı değerlerin
geçiciliğini hiçbir zaman
fark edemedi...
Ve çöküş..Tüm dostlar ayrılmış..Bir anda boşlukta kalan yıldız teselliyi kadehlerde arıyor
Çöküş başlıyor
i radan yıllar geçmişti. Ca-l\ hide, Ihsan Doruk’tan
ay-/-A rılmış. Maddi, manevi yo-
1 A ğtrn bir sefalete doğru hızla
ilerliyordu. Yaşamını uzaktan, kulağıma gelenlerle izlemeye ça lışıyor, onun şaşaalı günlerini görmüş bir insan olarak, gerçek ten üzülüyordum. O sıralarda Beyoğlu’na dikey sokaklardan birinde daha çok sanatçıların de vam ettiği “Tosun” adlı bir bar vardı. 5 -10 basamakla inilen ka im taş duvarlı kemerli bir mah zen. Bir gece, geç bir saatte, taş basamaklardan inip bara girdi ğim an, hemen karşıma gelen bir masada oturan Cahide ile Cahit Irg a t’ı gördüm. (Bir süredir bir likte yaşadıklarını duymuştum.) Cahide de beni görmüştü, ayağa kalkıp, “Eski dost düşman ol maz” diyerek boynuma sarıldı. Sarhoştu, perişan bir haldeydi. Masalarına oturur oturmaz ne den bu kadar hararetli karşılan dığımı anladım. O geceki hesabı ödeyecek paraları yoktu. Cahide Cahit’in kulağına “ A t ı f yabancı değil, öder” diye fısıldıyor, Ca hit, o her zamanki
senyörlüğüy-le bunu kabul etmek istemiyor du, kredisi vardı, bir imza atıp çıkabilirdi. Gereksiz yere tartış tıklarını anlatmaya çalıştım, Ca hide de Cahit de büyük bir bon körlükle çoğu kez bana ve bir sü rü insana büyük ikramlarda bu lunmuşlardı. Sabaha karşı bar dan çıktığımızda, ikisinin de a- yakta duracak hali kalmamıştı.
TÜ KEN İŞ
Fısıldaşmalarmdan o gece gi decek, yatacak yerlerinin olma dığını anladım. Cahide, Cahit’e bende kalabileceklerini söylüyor, Cahit kabul etmek istemiyordu. O sıralarda N u r’dan ayrılmış tım, Şişli’de bir çatı katmda otu ruyordum ve yalnızdım. Bir an onları da götürmeyi düşündüm, sonra gene düşündüm ki kısa bir süre sonra onlar eve yerleşecek ler, ben “ Gidin” diyemeyeceğim ve bavulumu alıp evden çıkmak zorunda kalacağım.
B ir yalan uydurup onlardan ayrıldığımı, bir köşeden, birbir lerine dayanmış yalpalayarak karanlığın içinde yitip gidişleri ni izlediğimi, hala üzülerek ha
tırlıyorum.
Seyrek aralıklarla Cahide’ye daha sonraları da rastlarım. Bir an önce tükenip yok olmak için özel bir gayret gösteriyor gibiy di, tiyatroda bir efsane haline ge len, evinde devrin başbakanları nı, cumhurbaşkanlarını ağırla yan, büyük bir servet içinde yü zen Cahide’nin hızlı çöküşü, bel ki geçmişte yaşadığı şeylerin ke rametini sadece kendinde bulma sıyla ve değişen durumların far kına varamamasıyla açıklanabi lir. Şöhreti, zenginliği, güzelliği ve cazibesi varken ona sunulan şeyler, gerçekte, haketmediği bi rer armağan gibiydi. Gücünü da yadığı değerlerin geçiciliğini hiç bir zaman fark edemedi.
K öklü bir kültüre ve zekaya dayanmayan, görece başarısının elinden uçup gidişini, nedenleri ni çözemeden şaşkınlıkla izledi ğini ve kusuru hep başkala rında arayarak göçüp gitti ğini sanıyorum. Gene de peşinde bir Cahide efsanesi
bırakarak... YARIN: FATM A
GİRİK’İN ACI Ö YKÜ SÜ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi