TAKVİMDEN
BİR YAPRAK
YOK
OLUYOR
G
EÇENLERDE bir gazetede okuduğuma göre Boğazın namlı yalılarından biri olan Beylerbeyindeki «Hasip Paşa Yalısı» bu ayın on sekizinde mirasçılar tarafından haraç mezat satılacakmış.Kimdir bu Hasip Paşa? Allah rahmet elsin, tarihî malûmatı biraz yavan olan Halûk ¡şehsuvaroğlu, Hasip Paşayı Sultan İkinci Mahmud devri vezirleri meyanında olarak zikrediyor. Halbuki Hasip Paşanın Sultan Mecid ve Sultan Aziz devrinin Evkaf ve Maliye Nazırlarından olduğunu zannediyorum. Bu zat bizde «Erbab-ı-Yesar» dan denilen servet sahibi bir zat idi. Yalının Sultan Mecid devrinde yapıldığından pek az sonra yanıp kül olduğu malûmdur. Hasip Paşanın büyük teessürünü öğre nen hükümdar:
— Elem çekmesin... Ben onun yalısını tekrar yaptırırım. Demiş ve bütün masarifi cîyb-u-hümâyûndan yani padişa hın hususi bütçesinden temin edilen ihsan ile yeniden yaptırıl mıştır.
Hasip Paşa yalısı «leb-i-deryâ» yani önünde bahçe ve rıhtım olmayarak doğrudan doğruya denize bitişik bir binadır. Muaz zam salonları, divanhaneleri, odaları, sofaları, biilûr merdiven korkulukları, boy aynaları ile bir hârikadır. Eşyası da binanın mimari devrine uygundur. Vaktiyle, denize bakan salonlarında fır dolayı, sevâi, Üsküdar çatması, Bilecik kadifesi kaplı sedir ler, tavanlarında avizeler vardı.
Şimdi de var mı? Bilmiyorum.
Ben bu güzellikleri gidip ziyaret edemiyorum, dertleniyo rum. Bir yerinde ihmalin ufak bir çiziğini dahi görmeğe taham mülüm yok. Gözlerim yaşarıyor, fakat bereket versin yalı sene- lerdenberi Hasip Paşa torunu Hami beyin lııtf u inayetiyle mevcudiyetini olduğu gibi muhafaza etmektedir.
Ne vakte kadar?
Orasını bilmiyorum.. Yalnız burasının da Keçecizâde Fuat, Hidiv İsmail Paşa. Yusuf Kâmil Paşa yalıları gibi bir gün olup toprakla beraber edileceğine ve muazzam arsasının parsellenip ötekine berikine satılacağına şüphem yok. Emirgân’daki Hidiv İsmail Paşa yalısı, korusu, havuzları, parkı ve parktaki köşk leri ile Boğazın pırlantalarından biri idi.
Bina satıldı, yıkıcıların kazmaları altında bir moloz yığını haline getirildi. Bir gün, çocukluk hayatımın bu muhteşem de korunu görmeğe gittim. Molozların arasında Hidiv İsmail Paşa nın yatak odasında meşhur hattat İzzet Efendinin altın yazı ile yazdığı Ayet-ül-Kürsî’nin ayaklar altında sürünen parçaları nı görünce gözlerimden yaşlar akmağa başladı.
Bir takım adamlar buraya tavla zarı gibi zevksiz binalar yap tırdılar, bahçesine at heykeli diktiler. O mutfak daireleri, o ka- yıkhâneler, çiçek bahçeleri, dünyanın her tarafından getirilen muazzam (ser) lerdeki çiçekler, nebatlar bir mazi olmuştu. İs mail Paşanın İtalya’dan getirttiği Mösyö Gaetano adlı bir bah çe mütehassısı burasını cennet yapmıştı. Bugün orası o hale geldi ki Hidivin İtalya’dan getirttiği birbirine cıvatalarla bağlı köşkü bUe yaktık.
İşte Hasip Paşa yalısı da böyle olacak.
Vaktiyle Lûtfi Kırdar İstanbul Valisi iken yalıyı gezmiş ve burasının gayet güzel bir kumarhane olacağım söylemiş. Ilâmi bey buna hiçbir zaman muvafakat edilmeyeceğini ve yalının kendi kendine eriyip göçmesinin daha doğru olacağını katiyetle beyan etmiş.
Ne tuhaftır! Bizde böyle binalara halkın istifadesine tah sis edilecek bir hüviyet verilemiyor, kumarhane, meyhane, bil mem ne hâne yapmayı düşünüyoruz.
Zamane zenginleri, bankalardaki milyonları hesaplıyorlar. İçlerinden biri çıkıp da burasını satın alıp bir «Boğaziçi Mü zesi» yapmayı düşünmüyor.
Paris’te Napolyon mareşallarmın Etuval meydanına nâzır olan konaklan olduğu gibi muhafaza edilir. Binanın içinde her nevi tadilât yapılır, fakat hariç şekline kimse dokunamaz.
Birkaç gün sonra satış memuru: — Sââât... dım!
Dedi mi? Bizim güzel mazimizden bir parça daha gidiyor demektir. Allah hepimize ecir sabır versin!
M
S
I
-
K *
.
'■!
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi