• Sonuç bulunamadı

Bursa Türk İslam Eserleri Müzesi`ndeki XV. yüzyıla ait mezar taşlarında bezeme üslûbu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bursa Türk İslam Eserleri Müzesi`ndeki XV. yüzyıla ait mezar taşlarında bezeme üslûbu"

Copied!
148
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GELENEKSEL TÜRK SANATLARI ANA SANAT DALI

GELENEKSEL TÜRK SANATLARI SANAT DALI

BURSA TÜRK İSLAM ESERLERİ MÜZESİNDEKİ

XV. YÜZYILA AİT MEZAR TAŞLARINDA

BEZEME ÜSLÛBU

Ersan PERÇEM

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

(2)

İÇİNDEKİLER

İçindekiler...ii

Bilimsel Etik Sayfası...iv

Tez Kabul Formu...v

Önsöz / Teşekkür……...………...vi Özet……….……..………...…....vii Summary………...……….….viii Kısaltmalar………...…...………....ix Transkripsiyon…...………...…………..x 1. GİRİŞ...1 1.1. Konunun Tanımı………...1

1.2. Konunun Amacı ve Önemi...2

1.3. Araştırmada İzlenen Metot...3

1.4. Konuyla İlgili Yapılan Çalışmalar...5

2. TÜRKLER’DE MEZAR TAŞI GELENEĞİ……….………..…..…..…..9

3. TEZYÎNÎ SANATLAR VE TAŞ İŞÇİLİĞİ ………….….………..18

3.1. Tezyînî Sanatlarda XV.Yüzyıl Üslûbu; Fatih Devri ve Babanakkaş…21 3.2. Osmanlı Mezar Taşlarında Kullanılan Bezeme Unsurları ve Tarzları..24

3.3. Taş İşçiliği………...………..2 4. KATALOG...32 5. DEĞERLENDİRME……...119 6. SONUÇ………...……….……..125 BİBLİYOGRAFYA...126 ÇİZİMLER LİSTESİ ………...130 FOTOĞRAFLAR LİSTESİ …………...131

FOTOĞRAFLAR LİSTESİ (GÖRSELLER)...132

(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Ersan PERÇEM

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Ersan PERÇEM tarafından hazırlanan “Bursa, Türk İslam Eserleri Müzesindeki XV. Yüzyıla Ait Mezar Taşlarında Bezeme Üslûbu” başlıklı bu çalışma 16/12/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof. Dr. Fevzi GÜNÜÇ Üye

Yrd. Doç. İnci A. BİROL Başkan

(5)

ÖNSÖZ / TEŞEKKÜR

Mezar taşı dikme geleneği Türk topluluklarında yazıdan önce başlamış ve değişik şekillerde uygulanmıştır. Mevtâyı toprak altına gömme geleneği, dini inanışlarla beraber ortaya çıkmış ve bütün Türk topluluklarında farklılıklar göstererek devam etmiştir. Yazının hayata girmesiyle beraber mezar taşları ölen kişinin heykeli olarak yapılmaya başlanmış ve kitâbesinin yanı sıra, hayatında yaptıklarını konu alan resimler bile çizilmiştir. İslâmiyet’in kabulünden sonra, eski âdetlerle birlikte mezar taşı şekilleri de değişmiş, resimli anlatımlar yerine dînî simge ve motifler kullanılmaya başlanmıştır. Putperestlikten dolayı resim ve heykele hoş bakmayan İslamiyet, bunların dışında dini semboller, bitki ve hayvan kaynaklı motifler ve geometrik (hendesî) desenlere bolca yer verilmiştir. Selçuklu ve Beylikler döneminde büyük bir gelişme gösteren tezyînî sanatlar, mîmâride olduğu kadar mezar taşlarında da yerini almıştır. Yazı, Osmanlı ile beraber mimaride ve buna bağlı olarak mezar taşlarında daha da öne çıkartılmış ve önem kazanmıştır.

Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde muhteva, şekil, yazı ve tezyînât bakımından farklılıklarını, kendine has üslûplarla ortaya koymuştur. Selçuklu tezyînî sanatlarının Osmanlı’ya yansımaları olmuş, yeni arayışlar yeni üslûpların da doğmasına sebep olmuştur. Bu gelişmekte olan anlayış, Bursa Fatih devri mezar taşlarında görülen tezyînî sanatların, motif ve desen analizleri tez konumuzun özünü oluşturmuştur. Bu çalışmanın kültür tarihimizdeki önemli bir boşluğu dolduracağını umuyoruz.

Mezar taşları üzerinde yapılan araştırmalarda bezemelerin hakkıyla ele alınarak desen analizlerinin yapılmadığı ve üslûplarının yeterince araştırılmadığı bilinmektedir. Bu ihmâlin telâfîsini lüzumlu gören hocam İnci A. Birol, tez konumu,

“Bursa Türk İslam Eserleri Müzesindeki XV. Yüzyıla Ait Mezar Taşlarında Bezeme Üslûbu” olarak belirlemiştir.

Bu araştırmalar sırasında rehberlik yaparak yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Yrd. Doç. İnci A. Birol’e ve Prof. Dr. Fevzi Günüç hocama, ayrıca mezar taşı kitabelerinin okunmasında katkısı olan Öğr. Gör. Ahmet Gedik’e değerli katkılarından dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(6)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en ci ni n

Adı Soyadı Ersan PERÇEM Numarası: 074254001002

Ana Bilim / Bilim Dalı

Geleneksel Türk El Sanatları Anabilim Dalı Geleneksel Türk El Sanatları Bilim Dalı

Danışmanı Yrd. Doç. İnci A. BİROL

Tezin Adı Bursa Türk İslam Eserleri Müzesindeki XV. Yüzyıla Ait

Mezar Taşlarında Bezeme Üslûbu ÖZET

Türklerde mezar taşı geleneği ilk olarak Orta Asya’dan başlayıp, Önasya, Anadolu Yarımadası ve Rumeli’de yaşayan Türklerde, şekil ve tezyînât bakımından genel olarak incelenmiştir. Teze giriş teşkil eden bu araştırmadan sonra Bursa Türk İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan 50 adet mezar taşından 19 adet taş seçilmiş ve üzerinde ayrıntılı inceleme yapılmıştır. Bu çalışmanın başlıca amacı, taş üzerine hak edilen (işlenen) bezemelerin, motif ve desen bakımından incelenmesidir.

Taş üzerinde hak edilen bezemeye genel anlamı ile tezyînât denmektedir. Tezyînât ise, bir çok dekoratif sanat veya zanaatı için de barındıran bir kelimedir. Geniş kullanım alanlarına sahip olan tezyînât, özellikle elyazması eserlerin sayfa süslemelerinde, mimari yapıların taş, ahşap, kalemişi ve metal gibi yüzey bezemelerinde, halı-kilim ve bazı dokumalarda kullanım alanları bulmuştur. Tezyînâtın yaygın olarak kullanıldığı bu alanlar, malzeme ve tekniğe göre farklılıklar gösterirken, bezemenin temelini oluşturan motif ve desenler bazı istisnalar dışında ortak prensiplere dayanmaktadır. Türk-İslâm süsleme sanatında genellikle geometrik desenler tercih edilmiş veya sitilize edilmiş bitki ve hayvan kaynaklı motifler kullanılmıştır. Bu desenler kitap sanatlarında ve mîmarîde de farklı malzeme ve tekniklerle ustaca yorumlanmıştır.

(7)

Tezyînâtın bu geniş kullanım sahası içerisinde mezar taşlarının da önemli bir yeri vardır. Tezyîni motifler, devrin sanat anlayışını yansıtan desenlerle mezar taşlarını da bezemiştir. Nitekim Fatih devri tezyînâtının kendine ait üslûbunu mezar taşlarında seyretmemiz mümkündür.

Konumuz olan Bursa, Türk İslam Eserleri Müzesi avlusunda sergilenen mezar taşları, tezyînâtı yönünden incelenirken; motif gurupları ve desenler çizim şekillerine göre sınıflandırılmıştır. Desenlerin oluşturduğu kompozisyonların ise teker teker alanları belirlenmiş, desenin oluşturduğu helezon ve motif kanaviçeleri belirlenerek, kuruluş aşamalarına göre çizilmeleri yapılmıştır.

Mezar taşlarında malzeme olarak taşın ağırlık kazandığı, bunun yanı sıra mermer malzemenin de kullanıldığı mezar taşı örneklerine de rastlanılmıştır. Mezar taşları üzerinde tespit etiğimiz yazı türü sâdece celî sülüs olmuştur.

(8)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en ci ni n

Adı Soyadı Ersan PERÇEM Numarası: 074254001002

Ana Bilim / Bilim Dalı

Geleneksel Türk El Sanatları Anabilim Dalı Geleneksel Türk El Sanatları Bilim Dalı

Danışmanı Yrd. Doç. İnci A. BİROL

Tezin İngilizce Adı Ornament Style in XV th Century gravestones in Turkish-İslâm Works Museum, Bursa SUMMARY

Gravestone tradition has been examined in terms of shape and composition

starting Middle Asia, Asia Minor, and Anatolian peninsula and in Turks living in Remulia. After this research that formed the introduction to the thesis, 19 out of 37 gravestones in Turkish –İslâm Works Museum in Bursa have been selected and detailed examinations have been carried on them. The primary purpose of this study is to examine the compositions on these Stones in terms of motif and ornaments. The decoration engraved on stone is generally called ornament. Ornament became a word that involves many decorative arts or crafts. Ornament that has wide usage areas is especially used in page decorations of manuscripts, ornaments of stones, woods, hand carved and metal surface of architectural structures, carpet and kilim weaves. Although these areas where ornamentation is commonly used show differences according to material and technique, motifs and designs that form the basic of the decoration are based on common principles out of some exceptions. In Turkish-İslâm ornamentation art generally geometrical designs were preferred or stylized plant and animal motifs were used. These designs have been professionally presented in book arts and architecture in different material and techniques

(9)

Gravestones have an important place within this large usage area of decoration. Decorative motifs that reflect the understanding of the art of the era covered gravestones. Thus, we can see decorative style of Fatih era on gravestones too. While the gravestones exhibited in the garden of Turkish-İslâm Works museum in Bursa were being examined, motif groups and designs were classified according to drawing patterns. The areas of compositions that the designs formed were defined one by one; drawings were done according to establishment stages by defining spiral and motif canvases formed by the design.

It was found that as material fort he gravestones --- stone outweighted others, in addition it was found that marble was also used as material. The script type we defined on the gravestones was only “celi sülüs”(impendent a third- a writing style in Otoman Turkish), as decoration plant rooted motifs and Rûmî and geometric designs were used.

(10)

KISALTMALAR

a.g.e. Adı geçen eser

a.g.t. Adı geçen tez

b.t.y. Basım tarihi yok

fot.no Fotoğraf Numarası

H. Hicri

M. Miladi

M.Ö. Milattan Önce M.S. Milattan Sonra

No. Numara

Kat. No. Katalog numarası

SAV Sallallahu Aleyhi Vesellem

t.y. Tarih yok

Üniv. Üniversitesi

v.d. Ve diğerleri vb. ve benzeri

yy. Yüzyıl

G.S.F. Güzel Sanatlar Fakültesi

MM Mezarlıklar Müdürlüğü

(11)

TRANSKRİPSİYON

ا (آ)

a, ā

ص

ś

(

ا

a, e, ı, i, u, ü

ض

ż, đ

ب

b

ŧ

پ

p

ž

ت

t

ع

Ǿ

ث

ŝ

غ

ġ, ğ

ج

c, ç

ف

f

چ

ç

ķ

ح

ĥ

k, g, (ñ)

خ

ħ

l

د

d

م

m

ذ

ź

ن

n

ر

r

و

v, u, ū, ü, o, ö

ز

z

ھ

h, a, e

j

y, i, į

س

s

ء

ǿ

ش

ş

1

(12)

1. GİRİŞ

1.1. Konunun Tanımı:

İslam inancına göre ölüm ve mezar, bize ahiret hayatını hatırlatmakta, diğer âleme ilk geçiş olarak görülmektedir. Mezar, bütün semavî dinlerde ve diğer beşerî inançlarda ölen insanların toprağa gömüldüğü yeri tanımlamaktadır. (MM,2008:2).Kabir,

sin, makber, metfen, gömüt anlamlarına da gelen mezara, Türkistan’da “gavr” denilmiş, kabir tabiri ise buradan gelmiştir. (Şeyban,2007:9). Mezarların bir arada

bulunduğu yere kabristan veya mezarlık, câmî avlusunda ise hazîre ismiyle anılmıştır. Mezarın baş ve ayak tarafına dikilen taşlara şâhide, baş taşına baş şâhide, ayak taşına ise ayak şâhidesi denmiştir.

Türkler, İslâm’dan önce basit şekiller vererek yaptıkları mezar taşlarını, daha sonraları, erkek ve kadını temsil eden küçük heykelcikler yapmışlar, ölülerinin başına dikmişlerdir. Bu âdet, ölen insanların unutulmaması ve arkasından bir anıt oluşturarak yaşamlarına katmak istemelerinden kaynaklanmıştır. İslâmiyet’le beraber öldükten sonra dirilme inancı, putperestlikten yeni çıkan Müslüman halka heykelin yasaklanması mezar taşlarında da etkisini göstermiş, taşlarda insan suretinin yerini, düz veya oval sütunlar almıştır. Taşlar belli bir şekil kazandıktan sonra, yazı ve süslemeleriyle beraber devirlerinin getirdiği üslûp ve sanat anlayışına göre şekillenmiş, stilize edilmiş tabiat kaynaklı motifler ve geometrik kompozisyonlar ile kendine has bir özellik kazanmıştır.

Osmanlıların hâkim olduğu coğrafyada bulunan mezarlıklar müze, mezar taşları ise küçük birer sanat eseri hükmünde olup, bu taşların üzerine hakkedilmiş sembol, motif ve yazılar dönemin tarihini ve sanat üslûbunu anlatması açısından önemlidir. Orta Asya’dan günümüze kadar gelen mezar taşları zaman zaman kitap ve makâle hacminde ele alınmış, kullanılan sembollerin ve mezar taşlarının şekilleri ile anlatılmak istenen mânâlar, üzerine hakkedilmiş nakışlar genel olarak incelenmiştir. Her devrin sanat üslûbunu görebileceğimiz mezar taşlarında, Osmanlı dönemiyle ilgili sürecin Bursa’dan başlaması ve yapılan araştırmalarda bezeme unsurlarının yeterince üzerinde durulmamış olması, bizi bu konuya yönlendiren sebeplerden olmuştur. 1325-1480 yılları arasını kapsayan bir buçuk asırlık dilimi oluşturan Bursa’daki Fatih devri sanatı, (Hızlı,1999:137)konumuz olan mezar taşı tezyînâtını içine

(13)

Bursa’da XV. yüzyıl üslûbu (tezyînâtı), her alanda beraberlik ve gelişme göstermiştir. Bu gelişmeden mezar taşları da etkilenerek zengin desen çeşitleriyle bezenmiştir. Buradan yola çıkarak tezimize “Bursa Türk İslâm Eserleri Müzesindeki XV. Yüzyıla Ait Mezar Taşlarında Bezeme Üslûbu” nu konu aldık.

Konumuzun materyalini oluşturan Bursa Türk İslam Eserleri Müzesi avlusunda bulunan mezar taşları, farklı hazirelerden rastgele seçilerek getirilmiş ve sergilenmeye sunulmuştur. Bu taşlar, sergileme amaçlı getirildikleri için mezar sahipleri ile aynı mekânda bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu taşlar, arka arkaya rastgele dizilerek dikilmişlerdir. Taşların bazıları baş ve ayak şâhidesi ile dikilmişken, bir tanesi sanduka şeklinde, bazıları ise baş veya ayak şâhidesiyle dikilerek sergilenmektedirler.

1.2. Konunun Amacı ve Önemi:

Türklerin Orta Asya’daki varlıkları ile beraber mezar, mezar açma ve mezar taşı dikme geleneklerinden başlayan ve Selçuklu, Beylikler, Osmanlı devirlerinde devam eden mezar taşlarının şekil ve muhtevâsını tezyînî açıdan tespit ederek önemini belirlemek hedeflenmiştir. Çünkü gözlemlerimize göre, mezar taşları ile alakalı pek çok araştırma yapılmış olmasına rağmen üstündeki tezyînâtın, gerektiği kadar incelenmediği görülmüştür. Hâlbuki özellikle XV. yüzyıl Osmanlı mezar taşlarında zengin desen çeşitlerinin bulunduğu bilinmektedir. Tezimizin amacı, kültürümüzün bu boşluğunu, mahallî bir çerçevede ele alarak telâfî etmeye çalışmaktır.

Müslüman Türklerin belirli devirlerdeki sanat zevkini, duygularını en güzel şekilde yansıtan unsurlardan hüsn-i hat ve tezyînât önemli tarihi belgeler olmuşlardır. Bu belgeler, belli dönemlerin tezyînâtını tanımamıza yardımcı olmaktadırlar. Tezyîni sanatlar, diğer sanatlar gibi halkın kültür seviyesini ve sosyal hayatını bizlere anlatan, düşünce ve inanç dünyasını özlü ve ölümsüz bir şekilde ifade eden kaynaklardır. Bu bağlamda, Bursa’daki XV. yüzyıl Fatih devri mezar taşlarının, geçmişle bağının kurulup günümüze aktarılması ve Türk kültür tarihimize kazandırılması ve böylece Osmanlı tarihinde “Bursa Fatih devri üslûbu” nu temsil eden mezar taşlarında tezyînâtın incelenip analiz edilmesi uygun görülmüştür.

(14)

Zira Türk tezyînî unsurlarının mezar taşları üzerindeki aldığı şekiller, âit oldukları yüzyılın sosyal ve kültürel hayatını tanıtmak, sanatta üslûp ve desen anlayışlarını bildirmek açısından önem arz etmektedir.

1.3. Araştırmada İzlenen Metot:

Osmanlı mezar taşı tezyînâtı, belli bir birikim sonrasında bir dönemi kapsayan

inceleme olacaktır.

Çalışmamız, Türk İslâm eserleri müzesindeki 19 adet mezar taşının incelenip katalog hâlinde sunulmasından oluşmaktadır. Bu mezar taşlarında 15’den fazla motif çeşidi, üç farklı desen grubu içeriside 30’un üzerinde desen ayrıntılı olarak incelenmiştir. Mezar taşları müze avlusundaki dikiliş sırasına göre yer almaktadır. Bu araştırma beş bölümden oluşmaktadır:

“Bursa Türk İslam Eserleri Müzesindeki XV. Yüzyıla Ait Mezar Taşlarında Bezeme Üslûbu” konulu çalışmamızın başlangıcında, mezar taşları ile ilgili eski ve yeni kaynaklara, bununla birlikte asıl konumuzu oluşturan mezar taşı tezyînâtı ile ilgili kitap, tez ve makalelere ulaşılmaya çalışılmıştır.

Araştırmamızın ikinci aşamasını ise saha çalışması oluşturmaktadır. Bu kapsamda konumuzu teşkil eden Bursa Türk İslâm Eserleri Müzesi’ne gidilmiş, müzede sergilenen 50 mezar taşı içerisinden XV. yüzyıla ait 19 örnek tespit edilmiştir. İncelemeye alınan bu mezar taşı örneklerinin tek tek dijital fotoğrafları çekilerek, ölçüleri alınmıştır. Mezar taşları üzerinde yer alan kitabe metinleri dijital fotoğrafları üzerinden okunmuş ve estampajları alınmıştır. Mezar taşı kitâbeleri üzerinde okunamayan bazı kelimelerin yerleri (.?.) şeklinde boş bırakılmıştır. Okunması tamamlanan kitabe metinleri, aslına uygun bir biçimde transkripsiyon karşılıkları ile günümüz Türkçesine çevrilmiştir.

Katalog kısmı oluşturulmak üzere örnekler tasnif edilmiş ve incelenen mezar taşları photoshop programı kullanılarak çizimleri yapılmıştır.

Araştırmamız, “Giriş”, “Türklerde Mezar Taşı Geleneği”, “Tezyînî Sanatlar ve Taş İşçiliği”, “Katalog”, “Değerlendirme ve Sonuç” olmak üzere altı ana bölümden oluşmaktadır.

“Giriş” bölümünde “Konunun Tanımı”, “Konunun Amacı ve Önemi”, “Araştırmada İzlenen Metot” ve “Konuyla İlgili Yapılan Çalışmalar” olmak üzere

(15)

dört başlık bulunmaktadır. Bu bölümde konunun tanımı, önemi ve amacı belirtilmiş, araştırmada izlenen metot ve konuyla ilgili çalışmalar ortaya konulmuştur.

İkinci bölümde “Türklerde Mezar Taşı Geleneği” başlığında, Türklerde mezar ve mezar taşı geleneğinin Anadolu öncesi ve sonrası, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki yazı tezyînât ve şekilleri üzerindeki gelişimi ortaya konmuştur. Üçüncü bölümde “Tezyînî Sanatlar ve Taş İşçiliği” başlığı altında genel anlamda tezyînâtın uygulandığı alanlar açıklanmış ve üç alt başlık sıralanmıştır. İlki olan “Tezyînî Sanatlarda XV.Yüzyıl Üslûbu; Fatih Devri ve Babanakkaş” adı altında, devir tezyînâtının önemi anlatılmıştır. İkinci başlık ise, “Osmanlı Mezar Taşlarında Kullanılan Bezeme Unsurları ve Tarzları” adı altında tezyînâtın devirlerine göre aldığı üslûp ve tarzları anlatılmıştır. Üçüncü ise, “Taş İşçiliği” başlığında mezar taşına uygulanan yazı ve tezyînâtın işlenme şekli olan taş işçiliği hakkında bilgiler verilmiştir.

Dördüncü bölüm olan “Katalog” kısmında, incelemiş olduğumuz mezar taşı örnekleri, müze avlusundaki dikiliş sırasına göre ele alınmış, dolayısı ile tarihlendirme kronolojik sıraya göre olmamıştır. Ancak bazı mezar taşı örneklerinin müzeye taşınırken sâdece baş şâhidesi veya ayak şâhidesinin getirilmesi nedeni ile tarih ibaresinin yer almadığı mezar taşı örnekleri de bulunmaktadır. Ayrıca taşların rastgele sergilenmesi nedeni ile bu örneklerin katalogdaki sıralaması oluşturulurken müzedeki sıralanışı esas alınmıştır.

Bu yöntem ile katalogdaki sıralaması tamamlanan mezar taşı örnekleri, gözlem fişi dâhilinde incelenmiştir. Gözlem fişinde: “Fotoğraf No, Çizim No, Envanter No, Mezar Taşının Tür, Şekli, Dil ve Yazı Türü, Tarihi, Kime Ait Olduğu, Malzeme ve Teknik, Boyutları, Genel Tanım ve Tezyînât” olmak üzere 12 başlık yer almaktadır. Araştırmamızda baş ve ayak taşının tam olduğu iki örnek bulunmaktadır. Geriye kalan şâhidelerden beş tanesinin kime ait olduğu belli değilken, on dört tanesini kimlikleri okunarak belirlenmiştir. Bu gözlem fişlerinde fotoğraf numarasının sonuna baş taşının ön ve arka yüzleri için dış ve iç yüzeyi tâbiri kullanılmıştır. Mezar taşı boyutları ise en, boy ve genişlik şeklinde sıralanmıştır.

Beşinci bölüm “Değerlendirme” bölümü olup bu bölümde, yapmış olduğumuz çalışmalardan elde ettiğimiz veriler ışığında incelemiş olduğumuz mezar taşı

(16)

görülen tezyînî unsurlar, başlıkları altında ayrıntılı bir biçimde değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Altıncı ve son bölüm olan “Sonuç” bölümünde ise, elde ettiğimiz veriler doğrultusunda yapmış olduğumuz değerlendirmeden edinilen sonuç ortaya konulmuştur. Kendinden önceki dönem ve oluşturduğu yeni üslûp çok yönlü incelenip sunulmuş, sonraki döneme ne bırakıldığı belirtilmiştir.

1.4. Konuyla İlgili Yapılan Çalışmalar:

Ülke genelinde mezarlıklar ve mezar taşlarına ilişkin olarak birçok araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalardan bir kısmı mezarlıklar ve mezar taşları hakkında genel bilgiler içerirken, bir kısmı belli bir şehrin mezarlıklarını ve mezar taşlarını ele almaktadır. Konumuz olan “mezar taşı tezyînâtı” ise henüz çalışılmamış, fakat bazı kaynaklarda kısa da olsa değinilip geçilmiştir. Ayrıca mezar ve mezar taşları; lisans, yüksek lisans ve doktora tezlerine konu olmuş ve bu alanda çok önemli çalışmalar ortaya konmuştur. Konumuz ile alakalı kaynaklar araştırılarak gerekli görülen yerler kullanılıp, dipnot olarak verilmiştir.

Konuyla alakalı bazı çalışmalar şöyledir:

Birol, İnci Ayan (2008). Klasik Devir Türk Tezyini Sanatlarında Desen

Tasarımı, Çizim Tekniği Ve Çeşitleri (1. Baskı). İstanbul : Kubbealtı Yayınları.

Bu kitapta, Türk sanatının klasik üslûp tarzı incelenmiş, Türk kültür tarihinin önemli bir kolu olan tezyînî sanatlar, motif ve desen tasarımı bakımından uygulamalı olarak ana hatlarıyla gösterilmiştir.

Birol, İnci A ve Derman F. Çiçek (2005). Türk Tezyîni Sanatlarında Motifler (5.Baskı). İstanbul: Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı Yayınları

Türk tezyîni sanatlarının temelini oluşturan ve alfabesi olarak kabul edilen motifler, çeşitleri ve çizimleri ile birlikte ele alınmıştır.

Derman, F. Çiçek (2002). Türk Tezhip Sanatının Asırlar İçinde Değişimi (Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca) Türkler, 12, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara: 289–299; (1999a).

(17)

Türk Tezhip Sanatının özelliklerini ve Osmanlı Tezhip Sanatının tarihi gelişimi anlatılmıştır.

Haseki, Metin (1977). Plastik Açıdan Türk Mezar Taşları (1. Baskı). İstanbul: İst. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yayın Evi

Türk mezar taşlarının dünyanın sanat gelişimiyle paralellik göstererek evrensellik kazandığı; plastik açıdan bakıldığında heykel olduğu anlatılmış. Plastik açıdan yazı ve tezyinatının değerlendirmesi yapılmış, dönemlerine göre farklılıkları ortaya konmuştur.

İnalcık, Renda (2004). Osmanlı Uygarlığı (1. Baskı). Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı

Türk Tezhip Sanatının tarihi gelişimi, Ortaçağ’dan itiberen başlayarak Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemi ile birlikte örnekler ile ele alınmıştır.

Karamağralı, Beyhan (1992). Ahlat Mezar Taşları (1. Baskı). Ankara : Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Ahlat Mezar Taşları bu yörede yetişen bilim adamı ve sanatkarlarını, emir melik ve melikleri, sanatkarlar arasında mevcut olan Ahi teşkilatını ve halkının kültür seviyesini ortaya koyan belgeler olmuş, üzerine işlenen rumi çeşitleri ile geometrik ve bitkisel süslemelerin, kufi ve sülüs yazının gelişim ve degişmelerinide göstermektedir.

Karaçağ, Demet (1994). Bursa’daki 14-15. Yüzyıl Mezar Taşları (1. Baskı). Ankara: Övendire Eryılmaz Ofset

Bursa 14. ve15. yüzyıl mezar taşlarının gittikçe kaybolması, bu çalışmayı hazırlamada etken olmuş, taşlar sanat tarihi bakımından incelenmiştir. Bursa mezarlıkları, câmî hazireleri ve Türk İslam Eserleri Müzesindeki taşlar olarak belirlenmiştir.

Bu araştırmada Bursa’daki Erken Osmanlı Dönemi Mezar taşlarının, biçim, süsleme, malzeme, teknik ve tipolojik özelliklerinin ortaya konması, Türk mezar

(18)

taşlarının gelişiminde 14. ve 15. yüzyıl Bursa mezar taşlarının yerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Kutlu, Hüseyin (2005). Kaybolan medeniyetimiz, Hekimoğlu Ali Paşa

Haziresindeki Tarihi Mezar Taşları. (1. Baskı) İstanbul: Damla Yayınevi

Kültür varlığımız, sanat ve medeniyet konusunda bunca duyarsızlığa ramen, bütün bu değerlere sahip çıkma adına hazırlanmış, mezar taşı geleneği ve semboller üzerinde durulmuştur.

Laqueur, Hans-Peter (1997). Hüve’l-Baki, İstanbul’da Osmanlı Mezarları Ve

Mezar taşları (2. Baskı). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Osmanlı mezarlıklarının, 15. yüzyıldan itibaren, İstanbul’un toplumsal hayatına, sanat anlayışına ve âdetlerine ışık tutan mezar taşları, ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Ayrıca Osmanlı mezarlıklarını ve mezar taşlarını, Avrupa’dakilerle de karşılaştırarak incelemesini yapmıştır.

Özcan, Ali Rıza (2007). Türk Kültür ve Medeniyet Tarihinde Fatih Külliyesi-2, Hazire (1. Baskı). İstanbul: Mega Basımevi

Fatih Camii Haziresindeki mezar taşları tarih, sanat ve kültürümüz açısından önemli olduğu düşünülerek, kitâbe metinleri, hüsn-i hattı, tezyînâtı ve kabirde yatan kişilerin tarihi şahsiyeti üzerlerinde durulmuştur.

Pektaş, Kadir (2001). Bitlis Tarihi Mezarlıkları Ve Mezar Taşları (1. Baskı). Ankara : Kültür Bakanlığı Yayınları

Bitlis il merkezindeki türbe ve mezarlıklar ile bunlarda yer alan mezar taşları, çizim ve resimlerle ayrı ayrı tanıtılmış, sandukalı mezar taşları, süslemeler , kitabe ve sanatçılar kendi aralarında benzer örnekleriyle karşılaştırılmıştır.

Uluçam, Abdusselem (2000). Eski Erciş Çelebibağı Mezarlığı Ve Mezar Taşları (1. Baskı). Ankara : Türk Tarih Kurumu Basımevi.

(19)

Bu kitapta, Eski Erciş Çelebibağı Mezarlığı ve mezar taşlarının tanıtımı yapılmış, çizim ve fotoğraflarla desteklenerek Türk kültür tarihi açısından önemi vurgulanmıştır.

Ustura, Nilgün ve Balata, R.Yalçın (1989). Bergama Müzesi Osmanlı Dönemi

Mezar taşları. (1. Baskı). Koza Altın A.Ş. Kültür Yayınları

Bergama Müzesi Osmanlı mezar taşları, Osmanlı dönemi Anadolu mezar taşları içinde bölgesel özelliklerini koruduğunu, aynı zamanda geleneksel yapısınıda koruduğu vurgulanmıştır. Şekil ve tezyînî özellikleri açısından da önemi vurgulanmıştır.

(20)

2. TÜRKLER’DE MEZAR TAŞI GELENEĞİ

Türk tarihinin başlangıcından bu yana Türklerde ölüm ve mezar geleneği hep var olmuş, Türk topluluklarında farklılıklar göstererek devam etmiştir. Ölüm ve mezar, bütün semâvî dinlerde ve diğer beşerî inançlarda ölen insanların toprağa gömüldüğü yeri tanımlarken(MM,2008:2), bizlere âhiret hayatını da hatırlatmaktadır. Kabir kelimesi,

sin, makber, medfen, gömüt gibi anlamlara gelirken, Türkistan’da bu kelimeye “gavr” denilmiş, kabir tâbiri de buradan gelmiştir (Şeyban,2007:9).Hemen her toplulukta

olduğu gibi Türklerde de öldükten sonra bu dünyadakine benzer bir hayat yaşayacaklarına inanmaları, ölümden sonraki hayatı ilgilendiren bir takım kaygılarla, günlük kullandıkları eşyalardan mezarlarına koymalarına sebep olmuştur. Bu inanış biçimleri, bir takım ölü gömme ritüellerini de ortaya çıkarmış ve farklı biçimlerde mezar ve mezar taşı şekillerinin belirmesine sebep olmuştur. Bu mezarlar ya bir küçük taş yada anıt mezar şeklinde ifade edilmiştir.(Başkan, 1996:9). Mezar açma ve taş

dikme, ölen insanı kalıcı hâle getirmek ve dış etkenlerden korumak amacı ile Türk topluluklarında farklılıklar göstererek yaşamlarına girmiş ve gelenek hâlini almıştır. Eski Türklerin dînî inanışı olan Şamanizim, zamanla tek tanrılığa doğru gitmiş, dua ve kurban sunma törenlerinden kurulu bir din sistemi oluşmuştur. Bu dînî inanışlar, Türkler arasında Göktanrı inancını beraberinde getirmiş, tamamıyla manevî bir kudret hâline yükseltmiştir. Göktanrı’ya “Allah” anlamında tek bir sıfatla

“Tengri” denmesi bu manevî kudretin göstergesi olmuştur. (Başkan, 1996:9). Bu inanç

sistemi, Türklerin İslâmiyet’i kabulüne kadar bütün Türk topluluklarında devam etmiş ve İslâmiyet’i seçmelerini kolaylaştırmıştır.

Türklerde ilk mezar taşı geleneği Hunlar döneminde başlamış,(Kara ve Danışık,2005:13)

taş ve ahşap malzemelerden oluşan, insan suretine benzetilmiş mezar şâhideleri yapılmıştır. Türkler bu mezar taşı geleneğini Orta Asya ve Anadolu’ya taşımışlardır.

(21)

Kaynak: Başkan, 1997: 9. Kaynak: Vasiliyev, 1995: 12.

Hunlar bir tabut içerisine koydukları ölülerini, eğer ölen asil ise “Kurgan” denilen anıt mezara, halktan biri ise bir taş parçası diktikleri basit mezarlara gömmüşlerdir (Başkan,1996:9). Göktürklerde ise mezar yakınına “Berk” denilen küçük

binalar inşa etmişler, ölen kişinin resmi ya da heykelini yaparak kitâbesini kazımışlardır. Bu taşlar bazen derinliği bulunmayan, kişiyi temsil edecek tarzda yapılmış, (Laquer,2007:4). erkek ise sakal, kadın ise uzun saç örgüleri işlemişlerdir.

Ayrıca ölen kişinin yaşamında yaptıklarını konu alan resimler de yapılmıştır. Bu davranış şekli Türk büyüklerini ve hatıralarını yaşatmak ve gelecek nesillere taşımak amaçlı olmuştur (Başkan,1996:9).

Kaynak: Karamağralı, 1992: (Fotoğraflar bölümü)

Türkler, mezar taşı geleneğini her devirde kendi üslûbu içerisinde sürdürmüşler, yaptıkları mezar taşı işçiliğini ve süslemelerini sürekli yenileyerek geliştirmişlerdir. Ayrıca günlük hayatta kullandıkları eşyalar, dini semboller ve önem verdikleri hayvanları da bu taşlara işlemişlerdir. Taşa oyulan motifler hançer, kandil, şamdan, çengel, tulumba vb. gibi muhtelif figürlerdir.

11. yüzyılda Oğuz Türkleri tarafından kurulan Selçuklu Devleti, Anadolu’ya yerleşmeleriyle beraber ilk mezar taşı örneklerini Doğu Anadolu bölgesinde

(22)

vermiştir. Eski Türklerin devam eden köklü mezar taşı geleneği üzerine İslâm’ın gelmesi, Anadolu’ya yerleşmiş olan başka uygarlıkların kültüründen etkilenmekle birlikte yöresel farklılıklar da içeren kendine has biçimler oluşturmuşlardır. Orta Asya Türklerinde, ölen kişinin özellikleri taşa aktarılırken, resim ve heykel dili kullanılmış, Selçuklu’da ise bunların yerine tamamen yazı ve süslemeye yer verilmiştir. Bunun sebebi İslâm’ın, putperestliğe yol açacağı endişesiyle canlı resimlerinin yapılmasını yasaklamasıdır. Bu yüzden, yalnızca cansız olan şeylerin yapılmasına izin verilmiş; böylece hat sanatı gibi mücerred (soyut) olan geometrik desenler, bitki (hatâyî grubu) ve hayvan kaynaklı (rûmî) motifler tam sitilize edilerek tezyînâta sokulmuştur. Türk sanatkârları bu motif gruplarını bir düzen ve kompozisyon halinde el yazmalarında, mimari ve mezar taşlarında ustalıkla kullanmışlardır. Bu temele oturan İslam sanatı, süsleme ve hat sanatı gibi canlıların yer almadığı sanat dallarının ileri düzeyde gelişme göstermesine yol açmış (Laquer,1997:)

süsleme sanatında genellikle resim yerine, bitkiler esin kaynağı olmuştur. Bu anlayış, Türk-İslam süsleme sanatının temelini de oluşturmuştur.

Selçukluyla beraber bu dönem mezar taşı tezyînâtında gözle görülür büyük gelişmeler olmuş, ilk önceleri sâde yazı ile başlayan mezar taşlarında, yazı etrafında ve içerisinde oluşan boşlukları doldurmak için süsleme unsurları kullanılmaya başlanmıştır. Selçuklu devletinin İslamiyet’in kabulünden sonra kurulması, mezar taşlarının inançları doğrultusunda şekil ve muhtevâ kazanmasına sebep olmuş, ilk mezar taşlarında süs unsuru bulunmayan âyet, hadis ve kişi hakkındaki bilgilerden oluşan (kûfi) yazılar oluşturmuştur (Haseki,1977:8).

(23)

Mîmâride ve mezar taşlarında bu köşeli yazı çeşidinin kullanılma sebebi, mermer veya taşa yuvarlak hatlı yazılardan daha rahat işlenmesi olmuştur. Buna mukâbil süsleme unsurları da geometrik tarzda gelişme göstermiştir. Geometrik desenlerin yazıyla uyumlu beraberliğine, rûmî motiflerinden oluşan desenler de katılmış, süsleme unsurları muhtevâ olarak zenginleşmiştir.

Selçuklu döneminin tezyînâtı çok hızlı ilerleme göstermiş, sanduka ve şâhidelerin üzerleri, yazı etrafında şekillenen, geometrik ve rûmî ağlardan oluşan tezyînâtla tamamen kaplanmıştır. Bu mezar çeşitleri, 11. yüzyıldan başlayarak 15.yüzyıla kadar, kendi aralarında üslûp ve karakterlerinde çok fazla değişiklikler göstermeden devam etmiş, fakat estetik gelişmesini tamamladıktan sonra sâdeleşmeye başlamışlardır.

Kaynak: Karamağralı, 1992 Kaynak: Uluçam, 2000 Kaynak: Karamağralı, 1992

Anadolu’da mezar taşı gelişimi, mimari ile farklılık göstermiş, diğer bölgelere göre Doğu Anadolu’daki Ahlat mezar taşları tezyînât açısından öne çıkmıştır. Bunun sebebi, Van gölü ve çevresindeki halkın, sosyal ve ekonomik durumunun iyi olmasıdır. Buradaki mezar taşlarında yazı ve tezyînât aynen mîmâride de görülmüş ve sanatçıların imzaları dahi bulunmuştur (Karamağralı,1992:). Ahlat mezarlığı diğer

bölgelerdeki mezar taşlarına göre daha büyük ve tezyînât açısından daha zengin bir görünüş sergilemektedir.

(24)

ermesiyle Anadolu Selçuklularının kültürünü devam ettiren Beylikler devri başlamıştır. Bazı yöresel farklılıklara rağmen mezar taşı geleneği devam etmiş, Akkoyunlu ve Karakoyunlular koç, koyun ve at şeklinde mezar taşları yapmışlardır. Genel itibarıyla mezar taşlarının üzerinde toplumun yaşam, inanç ve gelenekleri ile ilgili motifler, figürler kullanmışlardır. Selçuklu ve Beylikler döneminde mezar taşları ortak özelliklerini bozmamış, aynı inancın getirdiği beraberlik, taşlarda da birliği sağlamıştır.

Kaynak: Ünver,1978:2 Kaynak: Karamağralı, 1992 Kaynak: Alyılmaz, 2005

Beylikler dönemi mezar taşı geleneği de yine ortak özelliklerini bozmadan Anadolu’ya yayılmış, devamında Erken Osmanlı dönemi başlamıştır. Önceki dönemden farklılıklar göstererek, devasa boyutlardaki dikdörtgen şâhideli taşlar ve sandukalar, prizmatik ve silindirik şâhideli taşlar, Erken Osmanlı dönemine doğru daha küçülmüş ve sarıklar girmeye başlamıştır. Tezyînât açısından ise taşlar, sâdeleşmeye ve durulmaya başlamış, taşın yüzeyini tamamen kaplayan tezyînât, artık yazı etrafında şekillenerek sâde bir görünüm almaya başlamıştır. Bu dönemde dikkat çekici taşlar olmuş, Bursa üslûbu mezar taşları öne çıkmıştır.

(25)

Kaynak: Perçem, 2009:23

Osmanlı dönemi mezar taşlarını, kendinden önceki kültürler oluşturmuş olsa da şekil, tezyînât ve yazı itibari ile öncekilerden belirgin özelliklerle ayrılmıştır. Yine de bu taşlarda, Selçuklu ve Beylikler devri etkisi görülmüştür.

Her dönemin sanat ve üslûp anlayışını görebileceğimiz çok sayıdaki mezar taşı örneğinin Osmanlı boyutunu ilk olarak, Bursa, Edirne ve sonrasında İstanbul oluşturmuştur (Hızlı,1999:137). Osmanlı Devleti, geniş bir coğrafyaya yayılmış olmasına

rağmen, kültür ve medeniyetimizin temelleri bu şehirlerde atılmış, Osmanlı sanatının kültürümüze çok büyük katkıları olmuştur. Öncelikle mimarideki kendine has gelişme, tezyînâtı da beraberinde getirmiş, taç kapılarda, duvar çinilerinde ve kalem işlerinde çok güzel örneklerini vermiştir. Bunların yanı sıra mezar taşlarında da kendini gösteren tezyînât, ölümün soğuk yüzünü örtecek güzellikte ve estetikte eserler ortaya çıkartılmıştır. Özellikle Osmanlı sanatkârları, mezar taşlarını, mimari bir şaheser haline getirmek ve onlara ruh verebilmek için, yazı ve tezyînât ile ellerinden gelen ustalık ve mahareti göstermişlerdir.(Hızlı,1999:135).

İslam inancının, bütün diğer alanlarda olduğu gibi, mezar taşlarında da bir birlik ve bütünlük göstermesi gerekirken, Osmanlı mezar taşları, diğer Müslüman ülkelerin mezar taşlarından ayırt edici özellikler taşımıştır. Osmanlı mezar taşları, İslam dünyasında tek olan başlığıyla öne çıkmıştır(Laquer,1997:). Orta Asya’dan beri gelişerek

devam eden tek boyutlu desen anlayışı ile de farklılığını göstermiştir. Osmanlı mezar taşlarının insanın soyutlanmış simgeleri olduğunu söyleyen Hans-Peter Laquer, Orta Asya Türk-Şaman geleneklerinin devamı niteliğinde, ölenin bir heykelle tasvir edildiğini belirtmektedir. Osmanlı mezar taşlarını incelediğimizde, insan gövdesini

(26)

simgeleyen dikdörtgen bir taş ve üstünde başı simgeleyen kavuğun yer aldığı görülmektedir.

15.yüzyıldan sonraki Osmanlı döneminde artık kendi karakterini bulan mezar taşları, genelde hep aynı özellikleri taşıyan sarıklı ve hotozlu taşlar şeklini almıştır. Bunlar hem şekil, hem yazı, hem de tezyînât açısından çok sâdeleşerek, klasik dönem taşlarını oluşturmuşlardır. Bu taşlarda, gömülü olan kişilerin sosyal durumunu

Kaynak: Perçem, 2009: 32, 9,29

ca anlayabileceğimiz simge ve şekiller işlenmiştir. Böylece mezar taşının özelliklerinden, ölen kişinin cinsiyeti, askerî ve sivil hayattaki yeri, dereceleri anlaşılacak hâle getirilmiştir. Bu dönemde, taşların başındaki serpuşlardan üzerlerindeki desenlere kadar birçok işaret, kişi hakkında bize bilgi vermekte, aynı zamanda sosyal statüsünü de belirtmektedir. Örneğin mezar taşının başında bir başlık varsa, bu bir erkeğe aittir. Hanımlarınki ise, bir kadının incelik ve letâfetini en güzel şekilde ortaya koyan çiçeklerle süslenmiş taşlardır. Osmanlı hanımları, günlük hayatta hotoz taktıklarından, bu tür başlıklı mezar taşlarına sıkça rastlanmaktadır. Bu hotozun altında, hanımların alınlarına ya da boyunlarına taktıkları altın, sıralı kolye ve alınlıkların aynen mezar taşlarına işlendiği görülmektedir.

(27)

Kaynak: Perçem, 2009: 29,43,10

Osmanlı’da şehirleşmenin getirdiği sosyal ve ekonomik gelişme neticesinde, daha çok devlet ve din adamları ile sosyoekonomik durumu iyi olan kişilerin mezar taşları şekil, yazı ve tezyînât açısından büyük ilerleme göstererek sanat değeri taşırken, toplumun diğer kesimine ait olanlar basit taşlar hâlinde kalmışlardır.

(Laquer,1997:). Sanat özelliği taşıyan mezar taşları, devrin en ünlü hattat, nakkaş ve

şairleri tarafından tasarlanıp, hakkaklarına işletilmiştir. Bu taşlar, o devrin sanat ve kültür düzeyini, günümüze taşıyan küçük sanat eserleri olmuştur.

18. yüzyılda batı etkisiyle desen anlayışı tamamen değişen taşlar, şekillerini aynen korumuşlardır. Bitkisel kaynaklı süslemelerden olan hayat ağacı, servi, sap, yaprak, başak, lale, gül, karanfil, sümbül, narçiçeğinin yanı sıra ayva, armut nar, incir vb. yemişler klasik dönem tezyînâtının yerini almıştır. Zamanla kendi kimliğini kaybeden Osmanlı tezyînâtı, yerini barok ve Türk rokokosuna bırakmıştır.

Kaynak: Perçem, 2009: 26,57

Cumhuriyetin ilânı ile beraber, Osmanlı mezar taşı geleneği sona ermiş, yerini mermerden ve betondan yapılan, yine baş ve ayak şâhîdeli, ortası kısmı ise açık

(28)

topraklı, sanat ve estetik kaygıları dışında, çok sâde ve basit, desensiz mezar taşları almıştır. Yazı ise Latin harfleri ile yazılmaya başlanmıştır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, tarih öncesinden itibaren ölüleri gömme ve üzerine taş koyma çok eski bir gelenek olmuş, bu gelenek İslâmiyet’ten önce başlamış; şekli, yazısı ve tezyînâtı devirlerine göre farklılıklar göstererek gelişmiştir. Selçuklu’da üç metreyi bulan mezar taşları, bir dantela gibi işlenmiş, Osmanlı’da ise taşlar insan boyuna inerek, daha çok sarık ve yazıyla öne çıkmış ve tezyînât sâdeleşmiştir. Osmanlı mezar taşları, bir anlamda insan şeklinden soyutlanmış, özgün bir görünümde günümüze kadar gelmiştir.

(29)

3. TEZYÎNÎ SANATLAR VE TAŞ İŞÇİLİĞİ

Geçmişteki toplumları en iyi anlatan ve bize doğru bilgiler veren alan, sanat olmuştur. Sanat; “bir medeniyetin veya bir kültürün oluşturduğu değer ölçülerine uygun olarak ortaya çıkarttıkları anlamı ifade eden” (Akar,Akdoğan,1986;1145) şekillerdir.

Türkler ise bu bakımdan en zengin görsel ifade şekline sahip bir topluluktur. El yazmalarında, kullandıkları günlük eşyalarda, mîmaride ve hatta mezar taşlarında kullanım alanları bulmuş, daha çok tezyînat ile öne çıkmıştır.

Türk kültüründe tezyînat önemli bir yer oluşturmuş, kitap sanatlarında ve mîmaride kendini en güzel örnekleriyle göstermiştir. Asırlar boyu ecdadımız, milli bir üslûp geliştirerek, Türk zevk ve inceliğini, ahenkli duruşuyla, motif ve renklerle oluşturduğu eserlerini dünya sanat tarihine, Türklerin ve İslam’ın bir simgesi olarak tanıtmışlardır (Birol,2008;30). Bu sayede milli zevk ve inceliğin meydana getirdiği

abidevî eserler oluşmuş ve Anadolu’nun dört bir köşesinde boy göstermiştir.

Tezyînat kelimesi ise birçok dekoratif sanat ve zanaatları içinde barındıran bir terim (Birol,2008;30) olmuş, dolayısıyla geniş kullanım alanları bulmuştur. Bir yazma

eserin kabında, tezyînat olarak ise iç sayfalarında tezhip olarak, hüsn-i hat yazılarının etrafında, ebru ve kat’ı gibi kağıt üzerlerine uygulanmıştır. Aynı zamanda mîmaride taş, ahşap ve metal üstü bezemelerinde oyma ve kakma olarak kullanılırken; çini, kalem işi ve revzenlerde ise yüzey bezemesi olarak kullanılmıştır. Tekstil dokuma ve işlemelerde de kullanılmış ve bunlar tezyînî sanatlar başlığı altında toplanmıştır

(Birol,2008;30). Buna göre tezyînat, tezyînî motif gruplarının oluşturduğu

kompozisyonların yüzeye (satıha) uygulanmış halidir. Tezyîn kelimesi; ziynetlendirme, süsleme, bezeme ve donatma anlamlarında da kullanılmıştır. Kullanılan bütün motif ve motif guruplarına nakış, motiflerin meydana getirdiği desen ve kompozisyonlara tarh, bunları meydana getirenlere ise tarrah denilmiştir

(Doğanay,2009;76). Nakkaş ise daha geniş mânâda müzehhib, musavvir, kalemkâr gibi

bütün tezyînî sanatları uygulayan kişilere verilen ismi kapsamaktadır(Doğanay,2009; 76). Sanatkâr ise genel anlamda herhangi bir sanat dalı ile meşgul olan kimseye verilen ad olmuştur. Sanat ve sanatkârı ise İnci A. Birol hocam söyle ifade etmektedir. “Sanat,

İnsanın yaratılmış her zerrede seyrettiği mutlak güzelliği, renk, çizgi, ses veya kelimelerle estetik kalıplar ve kurallar eşliğinde anlatmasıdır. Sanatkâr ise

(30)

seyretmekte olduğu dış çevresini, iç dünyâsında değerlendirerek kendi üslûbu ile eserlerinde anlatabilendir.” Bu bakış açısına göre, sanatkârı yaratıcı olmaktan çok,

yaradılmış mükemmeli eserinde yansıtma gayretiyle çalışan kişi olarak tanımlayabiliriz.

Sanat eserindeki estetik duruş ise güzelliğin ifadesidir. Estetik, sanattaki güzelliğin

mahiyetinden bahseden ilim manasına kullanılmış, yani güzellik ve güzelliğin insan üzerindeki etkilerini ifade eden bir kavram (Birol,2008;16) olmuştur.

Sanatta geleneğin varlığı önem arz etmektedir. Sanatın devamlılığı usta-çırak ilişkisiyle sağlanmış ve günümüze kadar gelmiştir. Zengin geleneğe sahip klasik tezyînî sanatları asırların eleğinden elenerek nesilden nesile aktarılmış ve klasik eserler hâlinde sanat tarihine mâl olmuştur.(Birol,2008;19). Klasik eserleri bozmadan,

sanata yeni bir yorum ve tavır kazandıran Türk sanatkârları, yaşadığı devrin özelliklerini taşıyan farklı üslûplarla sanatını geleceğe taşımıştır. Günümüz şartlarında da geleneğin hırpalanmadan yenilenmesi ve geliştirilmesi ancak özündeki mânâyı koruyarak sağlanabilir. Zirâ sanatın yaşatılması ayrıntılara takılmadan değerlerinin korunması ile mümkündür. (Birol,2008;27).

Osmanlı tezyînatında asırlar boyu süren motif, desen ve üslûp birliğinde saray nakışhanesinin üstlendiği görev büyük olmuştur. Nakışhanede kağıt üzerinde üretilen desenler, ustalar tarafından kabul gördüğü takdirde, Osmanlı coğrafyasının her bir tarafına, mîmari yapılarda uygulanmak üzere gönderilmiştir.(Doğanay,2009;77) Desenler

kullanılacak malzeme ve tekniğe göre uyarlanmıştır. Dolayısı ile bezemelerde farklı malzeme gruplarına ve kullanılan farklı tekniklere göre, aynı esasa dayanan, fakat ayrıntılarda farklı özelliklere sahip motif ve desenler kullanılmıştır.

Türk tezyînî sanatlarında kullanılan motif ve desenler kısaca şöyle özetlenebilir: Bitki kaynaklı motiflerden tam stilize edilmiş hatayî grubu motifleri; yaprak, goncagül, penç ve hatâyî motifleridir. Yarı stilize edilmiş motifler ise doğada ki çiçeklerden oluşmaktadırlar.

Hayvan kaynaklı motifler ise; aslan, geyik, at, kartal vb. tabiattan yarı stilize edilerek çizilen hayvanlar ile ejder, kilin, zümrüd-ü anka gibi hayal mahsûlü hayvan figürlerinden oluşmaktadırlar. Yine hayvan çıkışlı olduğu kabul edilen tam stilize edilmiş rûmî, münhanî ve çintemânî motifleri de bulunmaktadır.

(31)

Tezhip desenlerinde çokça rastlanan bir başka motif de buluttur. Çin sanatından geldiği için adına çin bulutu da denmiştir. Fakat Orta Asya’da ejderhanın ağzından çıkan öfke veya gazap sembolü olan bu motif, Türk sanatında daha natüralist bir anlayışla kullanılmıştır.

Geometrik (hendesî) desenler; İki boyutlu geometrik kurallara göre çizilerek oluşturulmuşlardır. Pano tarzında sınırlı bir alanın içini doldurdukları gibi, ulama tarzında da tasarlanarak geniş alanlara yayılma özelliğine sahiptirler. Bunlar daha çok geçmeler, rozet ve madalyonlar ile çokgenlerden oluşmaktadır. Beş, altı, sekiz ve on altı kollu yıldızlar gibi sayısız geometrik şekillere çıkış noktası oluşturarak çoğalabilmektedirler.

Bu motif ve desen çeşitlerinin uygulandığı bazı bezeme dalları da şöyle özetlenebilir:

Kitap sanatlarında, cild ve metin bezemeleri, özellikle mushaflarda ve diğer dînî yazmalarda en güzel örneklerini vermiştir. El yazmalarında en dikkat çeken ise tezhip olmuştur. Tezhip, tezyînî motiflerin bir araya getirilerek belli bir düzen ve kompozisyon içerisinde kağıt üzerine altın ve çeşitli boyalarla uygulanmış şeklidir. Selçuklu ve Beylikler sanatını takip eden Osmanlı, kendi sanatını oluştururken fethettiği topraklardaki Bizans mimarisini ve sanatını taklide gitmemiş, kendi zevk ve inancına göre sâde ve güçlü bir anlatım yakalamıştır. (Doğanay,2009;77). Bu anlatım

hem mîmari yapılarda hem de mîmari taş tezyînatında kendini çok güçlü bir şekilde göstermiştir. Mîmaride kullanılan motiflerle, taş işçiliğinde çok muhteşem eserler vermiştir. Fakat önce diğer bezeme dalları hakkında kısa tanıtım yapmayı, daha sonrada konumuzu yakından ilgilendiren taş işçiliğini ele almayı uygun buluyoruz. Mîmarî tezyînatta kullanılan motifler, büyük ve ayrıntılı şekilleri, göz kamaştıran renkleriyle çinilerde dikkat çekmektedir. “Eski kaynaklarda sırça ve kaşî olarak adlandırılan, Çin’e izafeten çini denen malzeme, mîmari tezyînatın vazgeçilmez unsurlarından olmuş” (Doğanay,2009;61), Selçuklu ve Erken Osmanlı türbe, cami, medrese

gibi mîmari yapılarında duvar kaplama malzemesi olarak kullanılmıştır. Mozaik çiniden renkli sırlı çinilere geçilmiş, çini tekniğinin gelişmesiyle beraber desen çizimleri de başlamış ve gelişme göstermiştir (Doğanay,2009;35).

(32)

oluşan desenlerin daha çok sıva üzerine tabiî boyalar ile işlenmesinden oluşmuştur. Ahşaba uygulanan ve üzeri lake (vernik) kaplı kalem işlerine Edirnekârî denmiştir. Malzeme işlenerek tekniğe göre akrilik, yağlıboya, plastik boya, tutkallı boya ve varak altın uygulamaları ile yapılmaktadır.

Taşa uygulanan bütün teknikler aynen ahşaba da uygulanmıştır. Oymaya daha elverişli olan ahşap, taşa göre daha çok teknik özelliklere sahiptir. Anadolu Selçuklu örneklerinde yekpare ahşap üzerine motif ve desenler kabartılarak işlenirken Osmanlı’da ahşap oyma işçiliği yerini kündekârîye bırakmıştır. “Osmanlı ahşap sanatında desenler kapı ve pencere kanatlarına, dolap kapaklarına, kürsü, rahle ve minberlere oyma kabartma şeklinde hakkedilmiştir”(Doğanay,2009;66).

14. yüzyıldan itibaren mihrap tezyînatında kullanılan alçı ise, kubbe ve tonozlarda çeşitli prizmatik şekiller oluşturan mukarnaslar halinde uygulanmıştır. Araları boş iki alçı levha arasına renkli veya renksiz camlar yerleştirilerek meydana getirilen pencerelere ise revzen denmiş; daha sonra revzenler dönemin rûmî, hatayî grubu motifleri ve yazılar ile beznerek, Osmanlı tezyînatının vazgeçilmezlerinden olmuştur.

Maden işçiliği tezyînatı ise, tezyînatın genelde yer aldığı kandiller, şamdanlar, kapı ve pencere kanatları, kılıç, kalkan, miğfer ve mutfak eşyalarının bir kısmını teşkil eden eşyalardan oluşmuştur. Bu tür madeni eşyalara daha çok dövme, kazıma, oyma, kabartma şeklinde tezyînî motifler işlenmiştir. Bu oyma işine Osmanlı’da nakr denmiştir.(Doğanay,2009;75)Genelde uygulananlar bezeme, rûmî, hatayî grubu çiçekleri,

bulut motifleri gibi Türk tezyînî motifleri olmuştur.

3.1. Tezyînî Sanatlarda XV. Yüzyıl Üslûbu; Fatih Devri ve Babanakkaş

Tezyînat, kullanılan alan, malzeme ve tekniklere göre farklılıklar göstermekle birlikte, motif ve desen açısından bakıldığında el yazmalarında ve levhalardaki tezhip, mîmarideki çini, kalemişi, taş ve ahşap oymaların yanı sıra mezar taşı tezyînatında da ortak özellikler göstermektedir. Tezyînatta yüzeye uygulanan motif ve desen birliğinin meydana getirdiği millî üslûp, eserlerin saray tarafından denetlendiğini göstermektedir.

Anadolu Selçuklu Devleti saraylarında özel nakışhaneler kurulmuş; el yazmalarındaki yazı ve tezyînat, memleketin her yerinde yapılan, tekstilde ve mîmâri

(33)

bezemeler de uygulanmıştır. Eldeki belgelere göre Uygur Türklerine kadar uzanan bu gelenek, Osmanlı saraylarında da aynen devam etmiştir. Nakışhaneler Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa’da açılmış, buradan Edirne Sarayına ve nihayet 1453’ten sonra İstanbul Topkapı Sarayına, hattat ve nakkaşlarıyla tam kadro olarak taşınmıştır

(Ünver,1958;1). Fatih Sultan Mehmet’in sanat terbiyesi daha çocukluk yıllarında

babasının ilme ve sanata verdiği önem ile başlamış, padişahlığı zamanında ise yeni saraya, Özbek asıllı Babanakkaş (sernakkaş) idaresinde nakışhane kurdurmuştur. Fatih’in ilme ve sanata verdiği değer, Osmanlı saraylarında kitap sanatlarının hiçbir devrinde eşine rastlanmaz eserler ortaya koydurmuştur(Çelebi,2003;35). İstanbul’un

başkent olması, ilim ve kültür kaynaklarını buraya çekmiş, sanatkârlar bizzat sultan tarafından desteklenmiştir.

Fatih özel kütüphânesinde bulunan Arapça ve Farsça el yazmalarını kendi devrinden önceki sanat anlayışı ve farklı ülkelerden getirttiği sanatçıları bir araya getirterek, birbirinden farklı güzel tezhip örneklerini geleneğe bağlı olarak yeniden süsletmiştir(Aksu,1992;66). Bu kitaplar ise o döneme damgasını vuran eserler olmuşlardır.

Daha sonraları ise hatta o dönemde başlayan “Fatih devri tezhibi” kitap sanatlarımız açısından yeni bir ekol sayılmıştır(Çelebi,2003;36).

Fatih Sultan Mehmed’in sanatçı kişiliği, her türlü sanat eserini geliştirip yeni biçim ve renklerle ortaya konmasını sağlatmış, nakışhanelerde üretilen desen ve motifler birbirinin kopyası yapılmamış sürekli bir arayış ve yenilik içerisinde olmuştur. Bu da tezhip sanatının gelişmesine ve desen kalitesinin yükselmesine sebep olmuş, farklı bir üslûp kazanmıştır. Bu yeni üslûbun oluşmasında, muhakkak ki saray nakışhanesinin baş nakkaşı olan Babanakkaş’ın tasarım ve keşfetme yeteneğine sahip olmasının payı da büyük olmuştur (Aksu,1992; 68).

Nakışhanede çiniden demir nakışlarına, el yazmaların; cilt ve sayfa tezhiplerine, kalemişinden mezar taşı tezyînatına kadar bütün tezyînî unsurlar yüze yakın bir sanatkâr grubu tarafında uygulaması yapılmıştır(Aksu,1992;55). Saray nakışhanesinde bu

çalışmalar bir elden ve aynı üslûpta yapılmış olması, Fatih devri tezyînatının özelliğini de ortaya koymuştur.

Fatih devri tezhibinin desenleri incelendiğinde çizgi, biçim, motif ve renklerde bir benzerlik ve birlik olduğu dikkat çeker. Tezhip yapılan alanlar ve renkler

(34)

karşımıza çıkmaktadır. Buda tezhip sanatında bu devrin önemini gösteren bir kanıt olmuştur.

Genel olarak bu devir motifleri sade ve iri kullanılmıştır. Motifler içerisinde bilhassa hatâyînin çok çeşitli ve yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca hatâyî motifinin taç yapraklarında içeriye doğru kıvrımlarda bu devrin motif özelliklerindendir. Hatâyîlerin yanında ufak ve sade çizilen yuvarlak uçlu yapraklar da dikkati çekmektedir. Hatâyî grubu motifleri rûmî desenleri arasında renk ve fırça bakımında gayet sade kullanılmasına rağmen bazen de hiç renk kullanılmamıştır.

Kaynak: Özcan, 2009:15

(35)

Kaynak: Mesara, Kazancıgil, 2007:121

Fatih devri motif ve desenleri bir önceki devre göre değişiklik göstermiş, kitap kaplarında şemse, salbek ve köşebentlerin farklı biçim ve desenleriyle dikkat çekici olmuştur. Zahriyeler ise genellikle çift sayfa olup dikdörtgen, oval, mekik veya yuvarlak biçimlerde paftalanmıştır. Fakat bu biçimler içinden mekik tarzının çoğunlukta olduğu görülmektedir. Zahriye sayfaları tezhibinde, çivîdî lacivert zemin kullanılmış, bunun dışında siyah, kahve ve parlak yeşil ile zemin üzerine beyaz veya turuncu üç nokta kullanılması Fatih devrinin özelliklerinden olmuştur.

Halkârî tarzda işlenen motifler ise gölgeli altın sürülerek, bazen de motif uçlarına al renkli, lâl mürekkebinin sürülmesiyle foyalı halkâr denilen tarz işlenmiştir.

Rûmî motifli desenler ise her eserde benzer renklerde olmasına rağmen rûmîler genellikle ½ veya ¼ kapalı biçim oluşturan ya da kapalı bir alan içerisindeki helezon üzerinde tasarlanmıştır. Bu dönemde hurde rûmî de desen içerisinde yerini almıştır. Bunların dışında az da olsa Selçukludan kalan geometrik desen ve madalyon ve rozetlerde gözükmektedir.

Bu dönem tezyînatında genel bir üslûp birliği yakalanmış, saray nakışhanesinde üretilen motifler, İstanbul başta olmak üzere İmparatorluğun her tarafına gönderilmiştir.

3.2. Osmanlı Mezar Taşlarında Kullanılan Bezeme Unsurları ve Tarzları

Osmanlı Devleti büyük bir coğrafyaya yayılmış olmasına rağmen, kültür ve

sanatın temelleri ilk olarak Bursa, Edirne ve sonrasında İstanbul’da atılmıştır. Doğu ile batı arasındaki kültürel farklılığı kendi potasında eriterek Osmanlı sanat

(36)

anlayışının kişiliğini bulması Fatih döneminde başlamıştır. İlk olarak kitap sanatlarında başlayan bezeme üslûbu, mîmâri alana da kısa zamanda yayılmıştır. Taç kapılarda, duvar çinilerinde ve kalem işlerinde çok güzel örnekler verilmiştir. Bunların yanında tezyînatın bir diğer uygulama alanı mezar taşları olmuş, dönemlerine göre farklı uygulamalar göstermiştir. Özellikle Osmanlı sanatkârları mîmâride olduğu gibi mezar taşlarını da mîmâri bir şaheser haline getirebilmek için, ellerinden gelen ustalığı yazı ve tezyînatın uyumlu beraberliğinde göstermişlerdir. Osmanlı mezar taşları, İslâm dünyasında tek olan başlığı ile öne çıkmış, Orta Asya’dan beri gelişerek devam eden tek boyutlu desen anlayışı ile de farklılığını göstermiştir.

Osmanlı mezar taşlarının şekli erken Osmanlı döneminde dikdörtgen düz levha

şeklinde sivri kemerli iken, klasik dönemde ise genel olarak, baş taşı serpuşlu, ayak taşı ise levha şeklinde düz tertip edilmiştir (Doğanay,2009;60). Taşların yüzeyleri hüsn-i hat, rûmî, hatâyî gurubu motifleri, geometrik desen ve madalyonlar, kenar suları, sütünceler mukarnaslı nişli alanlar, kandiller, yarı sitilize çiçekler, çeşitli başlık kabartmaları, ziynet eşyaları, hançer, ok-yay, divit-hokka ve Türk rokokosu tarzında bir çok meyve ve çiçekler kabartılarak işlenmiş, tezyînattaki farklılıkları ise dönemin sanat anlayışına ve ustalarının tarzına göre değişiklikler göstermiştir. Osmanlı mezar taşlarında kullanılan tezyînat, kitap sanatlarında kullanılan yazı ve tezyînatın daha iri ve detaylı şekli olmuştur.

Osmanlı mezar taşlarında kullanılan bezeme unsurları, taşın aldığı şekillere göre

değişiklikler göstermiştir. Erken Osmanlı dönemi mezar taşları Selçuklu tarzını hatırlatmakta, şekli genel itibari ile dikey dikdörtgen biçimli, üst kısmı sivri kemerli veya düz görünümlü, taşın iki yanında burmalı sütunlar ve nişli hali ile öne çıkmaktadır. Selçuklu mezar aşlarına nazaran daha az geometrik desenli, rûmî ve yeni görülmeye başlanan bitki kaynaklı motiflerden oluşan tezyînat ve bu tezyînatın içindeki hüsn-i hat yazıları ile son derece dinamik bir görünüşe sahiptir. Buna göre Erken Osmanlı dönemi mezar taşlarındaki tezyînî unsurlar şöyledir;

 Hüsn-i Hat; Taşın büyük bir bölümünü oluşturan kitabe metni, genellikle eşit aralıklı yatay dikdörtgen pafta içerisine, oyma tekniği ile celî sülüs yazılar, kabartılarak işlenmiştir. Ayrıca yazı şemse şekilli çeşitli paftalar içerisinde yer almıştır.

(37)

 Rûmî ve Hatâyî grubu Motifleri; Bu motifler kitâbe metninin etrafında veya üzerinde yer alan alınlık kısmında görülmektedir. Genellikle alınlık kısmındayer alan ½ simetrili pano tarzındaki desenler de, rûmî ve hatâyî grubu motifler, ya tek olarak veya bir arada kullanılmıştır. Aynı anlayış şemse biçimli alanlar içinde ¼ simetrili tasarlanmıştır. Ayrıca arasularında tek iplik, çift iplik veya boyuna simetrili kenarsuyu desenleride görülmektedir.

 Cedvel; Taşın yüzeyinde, yazı ve tezyînat için ayrılmış alanların etrafında, ve satır aralarında sâde cedvel yer almıştır. Hem yazıya hem de desenlere çerçeve teşkil eden cedveller, yazı ile deseni birbirinden ayıran ve yazıyı öne çıkaran bir özellik taşımaktadır.

 Arasuları (bordürler); Yazı alanını cedvelden sonra çepeçevre saran arasuları, tek iplik, veya çift iplik tarzında hatâyî gurubu motifleri ve rûmî motifinden oluşmuş, yürüyen desenlerdir. Ayrıca arasularında, uzun noktalı çift şeritli zencerek ve geometrik tarzda işlenmiş desenlerde kullanılmıştır.  Sütünceler; Bu dönemde görülen diğer bir bezeme unsuru da; yazının sağ ve

sol kısımlarında dikey kesitli burmalı veya düz sütünceler dir. Bu sütünceler üzerinde bazen rûmî veya hatâyî grubu motifleri de görülmektedir.

 Kandil ve Şamdanlar; Değişik kompozisyonlarda ve biçimlerde ayak şâhidelerinde kullanılmıştır.

 Niş ve mukarnaslar; Bu dönem mezat taşlarında nişli alanlar ve üzerindeki mukarnaslı işlemeler gözükmektedir. Mukarnaslar iki veya üç sıra halinde üst üste dizilerek sonlandırılmışlardır.

 Geometrik desenler; Altıgenlerden oluşmuş tam simetrili ulama desenler kenarsuyu şeklinde kullanılırken, madalyon tarzda da işlenmiş örnekler görülmektedir.

Erken Osmanlı mezar taşlarındaki tezyînat, Selçuklunun taşı tamamen kaplayan desen anlayışından kurtararak daha sade ve yazıyı öne çıkaran bir tarzda işlenmiştir. Sert ve köşeli olan kûfî yazı ve geometrik desenler, yerini sade ve yuvarlak hatlı bir görünüme bırakmıştır. Motifler ise iri ve sade kullanılırken geometrik desenler gayet ince ve zariftir.

(38)

Osmanlı mezar taşlarının kendine has karakterini bulması 16. ile 18. yüzyıllar arasında olmuş, klasik devir denilen bu dönemde taşlar ağır başlı sade biçimde netlik kazanmıştır (Haseki,197:10). Mezar taşları dikdörtgen, kare veya yuvarlak (sütun) gövde

üzerine, sarıklı veya başörtüyü temsil eden süslemelerle sivri kemer şeklinde bitirilmiştir. Motiflerdeki sade anlatım, yazıdaki gelişme ile birleşince daha estetik bir görünüşe kavuşmuştur.

Erken Osmanlı dönemi mezar taşları dikdörtgen düz levha şeklinde sivri kemerli iken, 16.yüzyıl itibariyle kişilerin meslek, tarîkat ve sosyal statülerini belli eden semboller ve başlıklar eklenmiştir. 18. yüzyılda ise mezarlıkların genel görünüşü başlıklı mezar taşlarından oluşmuştur. Tezyînat ise yerini yazıya bırakmış, sembollere daha çok yer verilmiştir.

Osmanlı sanatında sembol ve sembolleştirme çokça kullanılmış, Orta Asya’dan

itibaren devam eden gelenek, Türk sanatkârları tarafından da benimsenmiştir. Osmanlı mezar taşlarındaki sembolik ifadeler daha çok anlamları için kullanılmış

(Lagueur,1997:131), yazıyla ifade edilemeyen bazı kavramları, Türk sanatkârı doğadan

aldığı motifleri sembolleştirerek ifade etmeye çalışmıştır.

1725’ten 1920’ye kadar olan Osmanlı mezar taşlarının %90’ı, ölen kişilerin

özelliklerini anlatmak için, bitkisel motiflerin sembolik anlamlarını kullanmışlardır.

(Lagueur, 1997:130)Yarı stilize edilmiş bitkisel süslemelerin, ilk örnekleri ayak taşlarında

görülmüştür. Daha çok servi, asma yapraklarıyla sarılmış servi, gül ağacı, hurma ağacı, sepetteki çiçekler, sümbül motifi, yarı stilize çiçekler, hayat ağacı gibi motiflerle, tam stilize hatâyi grubu motifleri tercih edilmiştir. Bunların yanı sıra meyve tabağı motifleri de çokça kullanılmıştır. Yukarıda bahsedilen bitkisel motifler sembolik anlamları için kullanıldığı gibi estetik kaygılarla da baş ve ayak taşlarında büyük çoğunlukla kullanılmıştır.

19. yüzyılda ekonomik ve kültürel alanda çöküş yaşayan Osmanlı devleti, sanat dallarında da etkisini göstermiş, giderek artan yozlaşma mezar taşlarını da etkilemiş, gelenekli sanatlarımızdaki değer ve ölçüler yok olmuştur. Lale, sümbül, karanfil, servi ağacı, kandiller ve tam sitilize hatâyî grubu çiçeklerinin yerini, kordelalı çiçekler, tabakta meyveler, iri ve geniş kıvrımlı yapraklar, ışın ve zikzaklar, sütun ve perdeler (Taşkale,2009:417) gibi kişiliksiz yarı rölyef halindeki mezar taşları almıştır. Bu

(39)

tarz tezyînata ise Türk Rokokosu adı verilmiştir. Buna göre Osmanlı dönemi mezar taşlarındaki tezyînî unsurlar şöyledir;

 Cedvel; Taşın yüzeyinde yazı ve tezyînat için ayrılmış, eşit aralıklı sâde bir cedvel genel olarak kullanılmıştır. Yazıya çerçeve teşkil eden bu cedveller yazıyı sınırlandırarak öne çıkmasını sağlamıştır.

Hüsn-i Hat; Taş yüzeyinin tamamını oluşturan kitabe metni, eşit aralıklı

yatay dikdörtgen paftalar içerisine, oyma tekniği ile celî sülüs, celî ta‘lîk ve rik’a yazı çeşitleriyle kabartılarak işlenmiştir.

 Bitkisel kaynaklı motifler ve semboller; Ağaç Motifleri: Hayat ağacı; Yaşamı temsil eden bu ağaç ayak şâhidelerinde

görülür. Servi ağacı; Tekliği ve elif harfini temsil eden servi, ölüm ve faniliğinde sembolü olmuştur. Meyveli Ağaçlar; Hurma, üzüm, armut, incir,

limon ve portakal gibi ağaçlar kâmil insanı temsil eden ağaçlar olmuştur.

Meyve Tabağı Motifleri: Nar, armut, üzüm, erik, kaysı, kavun, karpuz, ceviz,

limon, hurma, incir gibi meyveler hayat, bereket ve bolluğu simgeleyen meyveler olmuştu. Yarı Stilize Çiçekler: Lale motifi; vahdeti, gül motifi; ilâhî güzellik ve Hz. Muhammed’in (sav) remzini, sümbül motifi; halvetiliğin ve sünbüliye tarîykatının sembolü, yasemin çiçeği ise Hz. Fatıma’nın sembolleri olmuştur. Bunların dışında karanfil, yıldız çiçeği, buhur-ı Meryem, şakâyık, küpe çiçeği, haseki küpesi, nergis, süsen çiçekleri mezar taşlarında çeşitli

şekil ve kompozisyonlarda yarı rölyef şeklinde kullanılmışlardır.

Haşhaş Bitkisi ve Çam Kozalakları; Ebedî uyku ve cenneti temsil etmektedir. Kandil Motifi; Mezarda yatan kişinin yolunu aydınlatan bir anlam

yüklenmiştir.

Hançer Motifi; Çocuk yaşta ölenleri temsil etmektedir. Hayatının yarıda

kesildiğini ifade eder.

Gerdanlık; Kadın mezar taşlarında yer almış ve çeşitli anlamlar yüklenmiştir. Mühr-i Süleyman motifi; Bereket ve güç sembolü olarak kullanılmıştır.

Meslekî ve Dînî Semboller; Devlet ve din adamlarının, askerî kurum

mensuplarının, esnaf, sanatkâr ve ilim adamlarının giyiniş ve başlıklarını sembolize eden şekillerdir. Bunların dışında hokka-divit, ok ve yay, çeşitli

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunlar, vergiler ve harçlar (indirimler, muafiyetler, istisnalar, atık gömme vergisi gibi), fonlar ve sübvansiyonlar, ticareti yapılabilir kirlilik izinleri, ileri düzey

Taşkışla’nın beş yıldızlı otel yapılması için çok tar­ tışıldı, çok baskı yapıldı, hatta aklı evvelin biri buranın otel yapılmasına karşı çıkanın

İbrahim Paşattm güzel sanatlara olan meyli ve Türk mermer yon­ tuculuk sanatının bilhassa meyva, nar, lâle gibi çiçeklerle süsleme işlerinde de hayli

Senaryosu Yıldırım Türker'e ait olan filmde, Derya Ar- baş'tan başka Deniz Türkali, Uzay Heparı, Deniz Atamtürk, Kaan Girgin, Mehmet Teoman ve Cengiz Sezici ile

Ayr›ca Günefl rüzgar›n›n h›z›n›, yo¤unlu¤unu, s›cak- l›¤›n› ve bileflimini ölçecek bir iyon monitörü, ayn› ölçümleri elektronlar için yapacak bir elektron

Roma ordusundaki Türkler: Türk öncülerine hadlerini bildir­ mek için arka arkaya iki general kumandasında gönderilen kuvvet­ ler, generallerden birinin

Sait Faik, konuşulan dile daha çok önem verdiğinden, o günkü duru­ mu ile bile olsa yeni sözcüklere gene de fazlaca yer vermiş değildir.. Ama, dil devrimine aykırı

Gerek biyografik tezlerde gerekse genel konulu tezlerde olsun tezlerin çoğu, erkek sahâbîlerle ilgilidir. Kadın sahâbîlerle ilgili tez sayısı oldukça azdır. Bu nedenle kadın