• Sonuç bulunamadı

Türk edebiyatında Manzum Mesnevî tercümeleri ve Mehmed Şâkir Efendi'nin Mesnevî tercümesi (İnceleme-metin)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk edebiyatında Manzum Mesnevî tercümeleri ve Mehmed Şâkir Efendi'nin Mesnevî tercümesi (İnceleme-metin)"

Copied!
2540
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI

TÜRK EDEBİYATINDA MANZUM MESNEVÎ TERCÜMELERİ VE

MEHMED ŞÂKİR EFENDİ’NİN MESNEVÎ TERCÜMESİ

(İNCELEME-METİN) Selman KARADAĞ DOKTORA TEZİ Danışman Dr. Öğr. Üyesi Erol ÇÖM KONYA 2018

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI

TÜRK EDEBİYATINDA MANZUM MESNEVÎ TERCÜMELERİ VE

MEHMED ŞÂKİR EFENDİ’NİN MESNEVÎ TERCÜMESİ (İNCELEME-METİN) Selman KARADAĞ DOKTORA TEZİ Danışman Dr. Öğr. Üyesi Erol ÇÖM KONYA 2018

(4)
(5)
(6)
(7)
(8)
(9)

İ Ç İ N D E K İ L E R ÖZET ... XV ABSTRACT ... XVII ÖN SÖZ ... XIX KISALTMALAR ... XXIV GİRİŞ ... 1

Mesnevî Kelimesinin Lugat ve Istılah Manaları ... 1

Mesnevî’nin İsimleri ... 5

Yazılış Sebebi ve Süreci ... 7

Mesnevî’nin Yazma-Basma Nüshaları ... 14

Beyit Sayısı ... 16

Mesnevî’nin Önemi ve Tesirleri... 19

Mesnevî’nin Konusu ve Üslûbu ... 28

Mesnevî’nin Kaynakları ... 46

8.1. Kur’ân-ı Kerîm ... 46

8.2. Hadîs-i Şerifler ... 49

8.3. Necmeddîn Kübrâ ve Kübrevîlik ... 49

8.4. Sultânü’l-ulemâ Bahâeddîn Veled ve “Maârif”i ... 50

8.5. Burhâneddîn Muhakkik-i Tirmizî ve “Maârif”i ... 51

8.6. Şems-i Tebrizî ve “Makâlât”ı ... 52

8.7. Selâhaddîn Zerkûbî ... 53

8.8. Hüsâmeddîn Çelebi ... 54

8.9. Hakîm Senâî ve “Hadîkatü’l-Hakîka”sı ... 54

8.10. Ferîdüddîn-i Attâr ve Eserleri ... 55

8.11. İmâm-ı Gazâlî ve Eserleri ... 56

8.12. Muhyiddîn b. Arabî ve Sadreddîn Konevî ... 56

8.13. Sosyal Çevre İle Atasözü ve Halk İnanışları ... 57

8.14. Evliya Menkıbeleri ... 58

8.15. Farklı Medeniyetlerin Mitoloji, Felsefe ve Kültürleri ... 58

8.16. Hint Masalları ve Kelîle ve Dimne ... 58

8.17. Diğer Kaynaklar ... 59

BİRİNCİ BÖLÜM... 61

A. MESNEVÎ’NİN TÜRKÇE ŞERH VE TERCÜMELERİ ... 61

Şerhler ... 61

1.1. Muîniddîn b. Mustafa (ö. XV. yüzyıl), Mesnevî-i Murâdiyye ... 62

1.2. İbrahim Bey (ö. XV. yüzyıl), Şerh-i Müntehâbât-ı Mesnevî ... 62

1.3. İbrahim Tennûrî (ö. 887/1482), Gülzâr-ı Ma‘nevî... 63

1.4. Ebussuûd b. Sadullah b. Lütfullah b. İbrahim el Hüseynî Kayseri (ö. XVI. yüzyıl), Şerhü’l-Mesnevî ve’l-‘Ulûmu’l-Ma‘nevî ... 64

(10)

1.5. Alâ‘î b. Yahyâ el-Vâ‘iz eş-Şirâzî (XVI. yüzyıl), Ezhâr-ı Mesnevî ve Envâr-ı Ma‘nevî

(Müşkülâtü’l-Mesnevî) ... 64

1.6. Lokmânî Dede (ö. 925/1519), Menâkıb-ı Mevlâna ... 65

1.7. Hacı Pîrî (ö. 996/1587), İntihâb-ı Şerh-i Mesnevî ... 65

1.8. Âsaf Mehmed Paşa (Dal Mehmed) (ö. 1598?), Kitâb-ı Cezîretü’l-Mesnevî ... 66

1.9. Bosnalı Sûdî Efendi (ö. 1599 [?]), Mesnevî Şerhi ... 67

1.10. Nev‘î Yahyâ Efendi (Malkaralı) (ö. 1599), Şerh-i Dü Beyt-i Mesnevî-i Şerîf ... 68

1.11. Şem‘î Şem‘ullah (ö. 1603), Şerh-i Mesnevî ... 68

1.12. Mehmed İlmî Dede (ö. 1020/1611), Şerh-i Cezîre-i Mesnevî ... 69

1.13. Vehbî Yemânî (XVII. yüzyıl), Kitâb-ı Genc-i Nihânî ve Kenz-i Ma‘ânî ... 70

1.14. İsmâîl-i Ankaravî (İsmâ’îl Rusûhî Dede) (ö. 1632), Mecmuâtü’l-Letâif ve Matmûratü’l-Maârif ve Diğer Seçmeleri ... 70

1.15. Abdülmecîd-i Sivasî (ö. 1639), Şerh-i Cezîre-i Mesnevî, Şerh-i Mesnevî ve Şerh-i Ba‘z-ı Ebyât-ı Mesnevî. ... 72

1.16. Abdullah-ı Bosnavî (ö. 1644), Şerh-i Manzûme-i Cezîre-i Mesnevî ... 73

1.17. Pîr Muhammed Efendi (ö. XVII. yüzyıl), Hazînetü’l-Ebrâr ... 74

1.18. Sabûhî Ahmed Dede (ö. 1647), El-İhtiyârâtü Hazret-i Mesnevî-i Şerîf ... 75

1.19. Ağazâde Mehmed Efendi, (ö. 1653), Mesnevî şerhi ... 75

1.20. Cevrî İbrahim Çelebi (İbrahim Cevrî) (ö. 1654), Aynü’l-Füyûz ve Hall-i Tahkikat ... 76

1.21. Sarı Abdullah Efendi (ö. 1660), Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî ... 77

1.22. Şifâî Derviş Mehmed (ö. 1660-1661), Şerhü’l-Kitâbi’l-Mesnevî el-Ma‘nevî ... 78

1.23. Adnî Receb Dede (ö. 1683), Nahl-i Tecellî ... 78

1.24. Ali Derviş, (ö. XVII. yüzyıl), Şerh-i Cezîre-i Mesnevî ... 79

1.25. Mehmed Ali el-Mevlevî (ö. XVII. yüzyıl), Mesnevî-i Ma’nevî ... 79

1.26. Ambarcı-zâde Derviş (Küçük Ali) (ö. 1715), Esrârü’l-Ârifîn ve Sirâcü’t-Tâlibîn ... 80

1.27. Tâlibî Hasan Efendi (ö. 1717), Yetîmü’ş-Şürûh ... 80

1.28. İsmâîl-i Bursevî (Bursalı İsmâîl Hakkı) (1653-1725), Rûhu’l-Mesnevî ... 81

1.29. Mehmed Emin Tokâdî (1664-1745), Şerh-i Beyt-i Mesnevî ... 82

1.30. Şeyh Gâlib (1757-1799), Şerh-i Cezîre-i Mesnevî ... 82

1.31. Erzurumlu Ahmed Naim (ö. XIX. yüzyıl), Şerh-i Mesnevî ... 83

1.32. Hocazâde Seyyid Mehmed Râsim el-Mevlevî, Şerh-i Râsim Müntehâbâtu alâ Mesnevî-yi Şerîf .. 84

1.33. Bağdâtlı Âsım (ö. XIX. yüzyıl), İlk Onsekiz Beyit Şerhi ... 84

1.34. Es-Seyyid el-Hâc Muhammed Şükrî İbn Ahmed ‘Atâ, (ö. XIX. yüzyıl), Müntehâbât-ı Mesnevî .. 85

1.35. Neş’et Süleyman Efendi (Hoca Neş’et) (ö. 1807), Tercüme-i Şerh-i Dü beyt-i Mesnevî li-Câmî .. 85

1.36. Şeyh Murâd-ı Buhârî, (Muhammed Murad Mollâ) (1808-1848), Hulâsatü’ş-Şurûh ... 86

1.37. Mehmed Emin (XIX. yüzyıl), Şerhü Ebyâtü’l-Mesnevî (Revâyihü’l-Mesneviyât) ... 87

1.38. Ali Rızâ b. Mehmed Rüşdî Yalvâcî (1830-1900), İkâzu’n‐Nâ’imîn ve İfhâmu’l‐Kâsirîn I‐III ... 88

1.39. Âbidin Paşa (1843-1906), Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf ... 88

1.40. Mehmed Es‘ad Dede, (1843-1911), Şerh-i Mesnevî ... 89

1.41. Ferîd Efendi, Şerh-i Cezîre-i Mesnevî ... 89

(11)

1.43. Yûnus Fehmî (Gerendevî) (1867-1930), Hikemiyyât-ı Mesnevî ... 90

1.44. Ahmed Avni Konuk (ö. 1938), Mesnevî-i Şerîf Şerhi ... 90

1.45. Kenan Rifâî (1867-1950), Şerhli Mesnevî-i Şerif ... 91

1.46. Tahirü'l-Mevlevî (Olgun) (1877-1951), Şerh-i Mesnevî ... 92

1.47. M. Muhlis Koner (1886-1957), Mesnevî’nin Özü ... 93

1.48. Yaman Dede (1887-1963), Mesnevî’nin İlk 18 Beyit Şerhi ... 94

1.49. İbrahim Aczi Kendi (1883-1965), Mevlâna ve Rûh-u Mesnevî ... 95

1.50. Ahmed Ateş (1913-1966), Mesnevî’nin Onsekiz Beytinin Manası ... 96

1.51. Abdülbaki Gölpınarlı (12 Ocak 1890-25 Ağustos 1982), Mesnevî Şerhi ... 96

1.52. Veysel Öksüz (1927-1993), Mesnevî Şerhi ... 97

1.53. Selçuk Eraydın (1937-1995), Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Şerhi ... 98

1.54. Orhan Derviş Kuntman (O Mevlevî) (1922-2007), Mevlânâ, Mesnevî I-III ... 98

1.55. Hüseyin Top (d. 1933), Mesnevî-i Manevî Şerhi ... 100

1.56. Süleyman Uludağ (d. 1940), Mesnevî’nin İlk On Sekiz Beyit Şerhi... 101

1.57. Mehmet Demirci (d. 1942), Dinle Neyden ... 101

1.58. Osman Nuri Topbaş (d. 1942), Mesnevî Bahçesinden Bir Testi Su ve Mesnevî Deryâsından Âb-ı Hayat Katreleri ... 102

1.59. Erkan Türkmen (d. 1943), Mesnevî’nin İlk On Sekiz Beyti Üzerine ... 103

1.60. Abdullah Uçar (d. 1950), Âşıklar Sultanı Hz. Mevlâna ... 104

1.61. Kudsi Erguner (d. 4 Şubat 1952), Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Şerhi ... 104

1.62. Kemal Sönmez, Açıklamaları ile Mesnevî Ummanından 18 Hakikat İncisi ve Türkçe Nazmedilmiş Seçme Beyitler ... 105

1.63. Hatice Özkan (d. 1961), Ayrılık Hikâyesi - Mesnevî’nin İlk 18 Beytinin Şerhi ... 105

1.64. Ziya Avşar (d. 1962), Aşk Meclisi - Mesnevî'ye Yeniden Uyanmak ... 106

1.65. Ahmed Hakîm Sadık (d. XX. Yüzyıl), Râh-ı Kadîm I-II ... 106

1.66. Mehmet Fatih Çıtlak (d. 1967), Mesnevî Şerhi - Padişah Cariye Kıssası ve 18 Beyit Dinle ... 107

1.67. Melih Ümit Menteş (d. 1968), Hz. Mevlâna’nın 18 Sırrı - Mesnevî’deki Bilgelik ... 108

1.68. Abdürrezzak Tek (d. 1973), Hazret-i Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî ve Mesnevî-i Şerîf ... 109

1.69. Kaan Dilek (d. 1974), Mesnevî’de Neynâme ... 109

Tercümeler ... 111

2.1. Gülşehrî (XIV. yüzyıl), Felek-nâme ve Mantıku’t-Tayr’daki Bazı Hikâyeler ... 112

2.2. Âşık Paşa (1272-1332), Garîb-nâme’de Bir Hikâye ... 113

2.3. Ahmedî (1334-1412), İskendernâme’de Bir Hikâye ... 113

2.4. Hatipoğlu (XV. Yüzyıl), Letâyif-nâme’de Bir Hikâye ... 114

2.5. Ârif (XV. yüzyıl), Mürşidü’l-Ubbâd’da İki Hikâye ... 114

2.6. Derviş Hayâlî (XV. yüzyıl), Ravzatü’l-Envâr’da İki Hikâye ... 115

2.7. Dede Ömer Rûşenî (810/1407?-892/1486), Çobannâme, Neynâme ... 115

2.8. Lokmânî Dede (ö. 1519), Menâkıb-ı Mevlâna’da İki Hikâye ... 116

2.9. İsrâfil-zâde Abdülmecîd b. Nasûh b. İsrâfîl (ö. 1588), Kıssa-i Çoban ve Münâcât ... 117

2.10. Sadîkî (XVII. Yüzyıl Şairi), Bahr ya da Kenzü’l-Garâib? [Mesnevî’den Seçme Hikâyeler Tercümesi] ... 118

(12)

2.11. Şeyh Nazmî-i Halvetî (1622-1701), Mesnevî-i Sırr-ı Manevî ... 118

2.12. Nahifi Süleymân (1646-1737), Manzum Mesnevî Tercümesi ... 119

2.13. Abdullah Salahî Efendi (1705-1782), Mesnevî-i Şerîf Tercümesi ... 120

2.14. Derviş Ahmed Sâdık (XVIII. Yüzyıl), Lübbü’l-lübâb [Mesnevî Tercümesi] ... 120

2.15. Mehmed Şâkir Efendi (ö. 1836), Tercemânü’l-Ma‘nevî fî-Tercemeti’l-Mesnevî ... 121

2.16. Kütükçü Şair Süleyman Hayri Bey (1844-1890), Mesnevî-i Şerîf Tercümesi ... 121

2.17. İbn-i Seyyid Gâlib (Mehmed Gâlib Bey) (1877-1906), Mesnevî-i Şerîf Tercümesi ... 122

2.18. Fazlullah Rahîmî (1847-1924), Gülzâr-ı Hakîkat - Mesnevî-i Şerîf Hikâyeleri ... 122

2.19. Eyüp Necati Perhiz (1872-1940), Kıssadan Hisseler, Mesnevî’den Seçme Hikâyeler ... 123

2.20. Veled Çelebi İzbudak (1869-1953) / Abdülbaki Gölpınarlı (1890-1982), Mesnevî Tercümesi .... 124

2.21. Abdülvehhab Azzâm (1894-1959), Fusû’l-mine’l-Mesnevî ... 125

2.22. Şemseddin Yeşil (1905-1968), Kitâbü’t-Tasavvuf - Mesnevî’den Hikmetler ... 125

2.23. Feyzullah Sacit Ülkü (1892-1970), Mesnevî ... 126

2.24. Mehmed Faruk Gürtunca (1904-1982), Aslı, Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Mesnevî I-VIII .. 127

2.25. Hoca Abdülmuhsin (XX. yüzyıl), [Mesnevî’den Bir Hikâye Tercümesi] ... 128

2.26. Şefik Can (1909-2005), Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercümesi ... 129

2.27. Feyzi Halıcı (1924-2017), Mesnevî - İlk 1001 Beyit, İkinci 1001 Beyit ve Mesnevî I. Cilt ... 130

2.28. Tahir Büyükkörükçü (1925-2011), Hakiki Vechesiyle Mevlâna ve Mesnevî ... 131

2.29. Veysel Öksüz (1927-1993), Mesnevî Tercümesi ... 131

2.30. Nuri Baş (1930-2009), Mânâ ve Mefhumuyla Mesnevî’den Parıltılar ... 132

2.31. Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu (1929-2015), Mesnevî: Kendi Vezniyle Manzum Tercüme ... 132

2.32. Âmil Çelebioğlu (20 Nisan 1934 / 2 Temmuz 1990), Mevlânâ - Mesnevî-i Şerîf ... 132

2.33. Ahmet Metin Şahin (d. 1935), Mesnevî: Nazmen Tercüme ... 133

2.34. Mevlüt Büyükbayraktar (d. 1945), Mevlâna’da Arayış ve Buluş ... 134

2.35. Kenan Sarıalioğlu (d. 22 Kasım 1946), Can Yücedir Göklerden: Mesnevî’den Seçmeler ... 134

2.36. Kemal Sönmez, Açıklamaları ile Mesnevî Ummanından 18 Hakikat İncisi ve Türkçe Nazmedilmiş Seçme Beyitler ... 135

2.37. Mehmet Kanar (d. 1954), Mesnevi I-II ... 135

2.38. Adnan Karaismailoğlu (d. 1957), Mesnevî - Mevlânâ ... 136

2.39. Âşık Kul Sadi (Yüksel) (d. 1957) ve Derviş Ahmet, Mevlâna-Mesnevî Pınarı - I ... 137

2.40. Ziya Avşar (d. 1962), Aşk Meclisi - Mesnevî’ye Yeniden Uyanmak ... 138

2.41. Derya Örs (d. 1966) - Hicabi Kırlangıç (d. 1966), Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî ... 138

2.42. Hicabi Kırlangıç (d. 1966), Mesnevî - Mevlâna I-II ... 139

2.43. Mehmet Şayir (d. 1968), Gülşen - Manzum Mesnevi ... 139

2.44. Hatice Gülcan Topkaya, Gökyüzüne Merdiven: Mesnevî’den Seçmeler ... 140

2.45. Kaan Dilek (d. 1974), Mevlâna Vâdisinde Ahlak ve Marifet: Mevlâna’nın Mesnevî’sinden Seçme Bölüm ve Hikâyeler ... 140

B. TÜRKÇE MANZUM MESNEVÎ TERCÜMELERİ ... 145

Mesnevî’nin Tamamına Yapılan Manzum Tercümeler ... 145

1.1. Nahîfî Süleymân (1646-1737), Manzum Mesnevî Tercümesi ... 145

(13)

1.3. Ahmet Metin Şahin (d. 1935), Mesnevî: Nazmen Tercüme ... 147

1.4. Mehmet Kanar (d. 1954), Mesnevi I-II ... 148

1.5. Hicabi Kırlangıç (d. 1966), Mesnevî - Mevlâna I-II ... 149

Mesnevî’den Seçme Beyitler, Seçme Hikâyeler ve/veya Mesnevî’nin Bir Kısmına Yapılan Manzum Tercümeler ... 150

2.1. Gülşehrî (XIV. yüzyıl), Felek-nâme ve Mantıku’t-Tayr’daki Bazı Hikâyeler ... 150

2.2. Âşık Paşa (1272-1332), Garîb-nâme’de Bir Hikâye ... 152

2.3. Ahmedî (1334-1412), İskendernâme’de Bir Hikâye ... 154

2.4. Muîniddîn b. Mustafa (ö. XV. yüzyıl), Mesnevî-i Murâdiyye ... 157

2.5. Hatipoğlu (XV. Yüzyıl), Letâyif-nâme’de Bir Hikâye ... 158

2.6. Ârif (XV. yüzyıl), Mürşidü’l-Ubbâd’da İki Hikâye ... 159

2.7. Derviş Hayâlî (XV. yüzyıl), Ravzatü’l-Envâr’da İki Hikâye ... 160

2.8. Dede Ömer Rûşenî (810/1407?-892/1486), Çobannâme, Neynâme ... 161

2.9. Lokmânî Dede (ö. 1519), Menâkıb-ı Mevlâna’da İki Hikâye ... 162

2.10. İsrâfil-zâde Abdülmecîd b. Nasûh b. İsrâfîl (ö. 1588), Kıssa-i Çoban ve Münâcât ... 163

2.11. Âsaf Mehmed Paşa (Dal Mehmed) (ö. 1598?), Kitâb-ı Cezîretü’l-Mesnevî ... 164

2.12. Sadîkî Efendi (XVII. Yüzyıl Şairi), Bahr ya da Kenzü’l-Garâib? [Mesnevî’den Seçme Hikâyeler Tercümesi] ... 165

2.13. Şeyh Nazmî-i Halvetî (1701), Mesnevî-i Sırr-ı Manevî ... 166

2.14. Derviş Ahmed Sâdık (XVIII. Yüzyıl), Lübbü’l-lübâb [Mesnevî Tercümesi] ... 167

2.15. Kütükçü Şair Süleyman Hayri Bey (1844-1890), Mesnevî-i Şerîf Tercümesi ... 168

2.16. İbn-i Seyyid Gâlib (Mehmed Gâlib Bey) (1877-1906), Mesnevî-i Şerîf Tercümesi ... 169

2.17. Feyzullah Sacit Ülkü (1892-1970), Mesnevî ... 170

2.18. Mehmed Faruk Gürtunca (1904-1982), Aslı, Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Mesnevî ... 171

2.19. Orhan Derviş Kuntman (O Mevlevî) (1922-2007), Mevlânâ, Mesnevî I-III ... 172

2.20. Feyzi Halıcı (1924-2017), Mesnevî - İlk 1001 Beyit, İkinci 1001 Beyit ve Mesnevî I. Cilt ... 173

2.21. Veysel Öksüz (1927-1993), Mesnevî Tercümesi ... 175

2.22. Abdullah Ö. Hacıtahiroğlu (1929-2015), Mesnevî: Kendi Vezniyle Manzum Tercüme ... 176

2.23. Nuri Baş (1930-2009), Mânâ ve Mefhumuyla Mesnevî’den Parıltılar ... 177

2.24. Âmil Çelebioğlu (1934-1990), Mevlânâ - Mesnevî-i Şerîf ... 178

2.25. Emin Işık (d. 1936), Mesnevî - İlk On Sekiz Beyit Tercümesi ... 180

2.26. Kemal Sönmez, Açıklamaları ile Mesnevî Ummanından 18 Hakikat İncisi ve Türkçe Nazmedilmiş Seçme Beyitler ... 181

2.27. Mevlüt Büyükbayraktar (d. 1945), Mevlâna’da Arayış ve Buluş ... 182

2.28. Ziya Avşar (d. 1962), Aşk Meclisi - Mesnevî’ye Yeniden Uyanmak ... 183

2.29. Mehmet Şayir (d. 1968), Gülşen - Manzum Mesnevî ... 184

2.30. Kaan Dilek (d. 1974), Mesnevî’den Öyküler ve Ney ... 185

İKİNCİ BÖLÜM ... 186

YEDİNCİ CİLT MESELESİ ... 186

Mehmed Şâkir Efendi ve Yedinci Cilt Tercümesi ... 271

(14)

ŞAKİR MEHMED EFENDİ HAYATI, ESERLERİ VE EDEBİ KİŞİLİĞİ ... 287

A. HAYATI ... 287

B. ESERLERİ VE EDEBİ KİŞİLİĞİ ... 293

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ... 301

ŞAKİR MEHMED EFENDİ’NİN MANZUM MESNEVÎ TERCÜMESİ ... 301

A. ESERİN TANITILMASI ... 301

Adı, Yazılış Tarihi, Müellif Kaydı ve İstinsah Kaydı ... 301

Yazılış Sebebi ... 303

Sunulduğu Kişi ... 306

B. MUHTEVA ÖZELLİKLERİ ... 306

Eserin Tertibi ... 306

Eserin Bölümleri ve Hikâyeleri ... 309

Ayet ve Hadisler ... 309

C. ŞEKİL ÖZELLİKLERİ ... 310

Vezin ... 310

Kafiye ... 314

Dil ve Anlatım Özellikleri ... 322

BEŞİNCİ BÖLÜM ... 375

METİN ... 375

Eserin Nüsha Tavsifi ... 375

1.1. Müellif Nüshası, Muzaffer Ozak-I Koleksiyonu Numara 112 ... 375

1.2. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Türkçe Yazma Eserler Bölümü Numara 6308 377 1.3. Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Koleksiyonu Numara 1671 ... 380

1.4. Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Koleksiyonu ... 383

Tercüme ve Nüshalara Ait Bazı Hususiyetler ve Önemli Bilgiler ... 391

Nüshanın / Nüshaların İmla Özellikleri ... 395

Çeviriyazılı Metinde İzlenen Yol ve Dikkat Edilen Hususlar ... 397

ÇEVİRİYAZILI METİN ... 402

SONUÇ ... 2479

KAYNAKÇA ... 2483

(15)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

Ö

ğr

enc

inin

Adı Soyadı SELMAN KARADAĞ

Numarası 114101001001

Ana Bilim / Bilim Dalı TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI / TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI Programı TEZLİ YÜKSEK LİSANS DOKTORA

Tez Danışmanı DR. ÖĞR. ÜYESİ EROL ÇÖM

Tezin Adı TÜRK EDEBİYATINDA MANZUM MESNEVÎ TERCÜMELERİ VE MEHMED ŞÂKİR EFENDİ’NİN MESNEVÎ TERCÜMESİ (İNCELEME-METİN)

ÖZET

Mevlâna Celâleddîn Rûmî tarafından yazıldığı günden bu yana çok sayıda dünya diline aktarılan, dinî-tasavvufî ve ahlakî mesneviler arasında yerini alan Mesnevî’nin, Türkçede de manzum ve mensur olmak üzere birçok tercümesi ve şerhi bulunmaktadır. Hem Osmanlı Türkçesi hem de Türkiye Türkçesi ile kaleme alınan bu eserler, Mesnevî’nin ilk on sekiz beytine, bazı hikâyelerine, belli ciltlerine, seçilmiş sayıda beyitlerine veya tamamına yapılmış tercüme ve şerhlerdir.

Bu çalışmada; 1836 yılında vefat eden şair, şarih ve mütercim Çuhadarzade Mehmed Şâkir Efendi’nin telif ettiği Tercemânü’l-Ma‘nevî fî-Tercemeti’l-Mesnevî isimli manzum Mesnevî tercümesi incelenmiş ve çeviriyazıya aktarılmıştır. Giriş bölümü ile onu takip eden beş ana bölümden oluşan çalışmamızın Giriş Bölümü’nde genel olarak Mesnevî’yle ilgili konulara temas edilmiştir. Çalışmanın Birinci Bölüm’ünde Mesnevî’nin Türkçe manzum ve mensur tercüme ve şerhleri ele alınmıştır. İkinci Bölüm’de Ankaravî’den bu yana süregelen yedinci cilt tartışmasına ve Mehmed Şâkir Efendi’nin yedinci cilt tercümesine değinilmiştir. Üçüncü Bölüm’de Mehmed Şâkir Efendi’nin hayatı, eserleri ve edebi kişiliği anlatılmış, Dördüncü Bölüm’de ise manzum Mesnevî tercümesi dil, üslup, şekil ve muhteva bakımından incelenmiştir. Beşinci Bölüm, Tercemânü’l-Ma‘nevî fî-Tercemeti’l-Mesnevî isimli esere ayrılmış, nüsha ve tercüme bilgilerinden sonra tercüme metni çeviriyazıya aktarılarak çalışmamız tamamlanmıştır.

(16)
(17)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ABSTRACT

Ö

ğr

enc

inin

Adı Soyadı SELMAN KARADAĞ

Numarası 114101001001

Ana Bilim / Bilim Dalı TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI / TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI Programı TEZLİ YÜKSEK LİSANS DOKTORA

Tez Danışmanı DR. ÖĞR. ÜYESİ EROL ÇÖM Tezin İngilizce Adı

POETIC TRANSLATIONS OF MESNEVI IN THE TURKISH LITERATURE AND MEHMET ŞAKİR EFENDI'S MESNEVİ TRANSLATION

(ANALYSIS - TEXT)

ABSTRACT

Having been translated into numerous languages and taken a significant part among aother divine-mystic as well as moral counterparts since the day it was written by Mevlâna Celaleddin Rumi, Mesnevi has many prose and poetic translations and commentaries in Turkish. Written in both Ottoman and modern Turkish, these works involve the first eighteen couplets, certain tales and volumes, selected couplets or the whole text.

In this study, the poetic Mesnevi translation of Tercemânü’l-Ma‘nevî fî-Tercemeti’l-Mesnevî compiled by Çuhadarzade Mehmed Şâkir Efendi, who was a poet, commentator and translator died in 1836 was analyzed and transcripted. comprising an introduction followed by five main parts, this study begins with the general issues concerning Mesnevi. In the first section, Turkish translation and commentary of Mesnevi has been handled. In the second section, the issue dating back to Ankaravi and Mehmet Şakir Efendi's translation of the seventh volume has been evaluated. While the third section includes Mehmet Şakir Efendi's biography, works and literary character, poetic translation of Mesnevi is analyzed on linguistic, style, formal and contextual grounds in the fourth. the fifth section has been spared for the work Tercemânü’l-Ma‘nevî fî-Tercemeti’l-Mesnevî and following the edition and translation details, the study has been concluded with the transcription of the translated version.

(18)
(19)

ÖN SÖZ

Türk edebiyatının bir parçası olan ve özellikle Anadolu topraklarında asırlarca varlığını sürdüren Klasik Türk Edebiyatı’nın bir alt dalı olarak niteleyebileceğimiz mesnevi edebiyatı, edebiyat tarihimizin içerisinde çok geniş bir alanı oluşturmaktadır. Özellikle Anadolu sahasında yüzyıllar boyunca gerek özgün gerekse tercüme ve şerh olarak çok sayıda mesnevi telif edilmiştir. Bu ve benzeri eserlerin vücûda getirilmesindeki etkenlerin belki de en başında, “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır” hadîs-i şerifi gelmektedir. İslamî Doğu ve Türk edebiyatlarında ismin öne çıkarılmasından daha çok insanlar için faydalı olmanın zevkiyle eserler veren yüzlerce şair, edip, mutasavvıf ve müverrih vardır. Bunlardan bir tanesi de eserinin ismi nedeniyle mesnevi nazım tarzını arkasında bırakan Mevlâna’dır. Asırlardır tüm dünya coğrafyasına yeni ve kalıcı düşünceler aşılayan Mevlâna ve özellikle onun Türk edebiyatının temel kaynakları arasında sayılan Mesnevî’si, her geçen gün edebiyata, sanata ve en önemlisi de insanlığa karşı etkisini artırarak sürdürmektedir.

Mesnevî, yazıldığı günden bu yana özellikle Kur’ân-ı Kerîm, hadis, İslamiyet, insan, hoşgörü, barış, huzur ve sevgi gibi kelimelerle daima yanyana anılmış ve asırlardır inanan veya inanmayan tüm insanlığın bir şekilde yolunu düşürdüğü ya da başvurduğu temel bir eser olmuştur. Sekiz asırdır kendinden söz ettirmeyi başaran bir şahsiyetin ve eserinin öyle görülüyor ki bundan sonra da etkisi her alanda görülecek ve bu yönleriyle insanlığa rehber olmaya devam edecektir. Bu derece rağbet gören bir eserin, üzerinde çeşitli çalışmaların yapılması veya eserin tüm insanlığa hizmet etmesinin sağlanmasının neticesi olarak, muhtelif şekillerde ve farklı dönemlerde eserle ilgili olarak yeni eserlerin ortaya koyulmuş olması son derece doğaldır.

Türk edebiyatındaki tercüme ve şerh geleneği incelendiğinde özellikle Arap ve Fars edebiyatındaki edebî özellikteki eserlerin yanında dinî ve tasavvufî eserlerin de tercümelerinin veya şerhlerinin yapıldığı görülür. Ayrıca yapılan telif eserlerin genelinde kaynak eserlerin tamamı ele alınırken kimi zaman da bir bölümü veya belli kısımları işlenmiş, bu şekilde özgün veya tercüme-şerhden oluşan eserler kaleme alınmıştır.

Bu açıdan Mesnevî, içerisinde barındırdığı dinî, tasavvufî, ahlakî, edebî, ilmî ve kültürel her türlü bilgi ve belgenin bir şekilde gün yüzüne çıkarılması veya en alt kademeden en üst kademeye kadar tüm insanlığın anlayabilmesi için yazıldığı dönemden itibaren günümüze kadar her dönemde şerhi, tercümesi yapılan ve halen keşfedilmemiş yönleri olan bir eserdir.

(20)

Biz de Mesnevî’nin edebiyatımızda, kültürümüzde ve özellikle de içerisinde barındırdığı İslamî referanslar sebebiyle dinî-tasavvufî ve ictimâî hayatımızdaki önemi ve özelliğinden yola çıkarak ilgi ve alakamızı bu yönde tahsis etmenin doğru olacağı düşüncesi ile çalışmalarımızı gerçekleştirip, incelemelerimizi yaparken İslâmî-Türk edebiyatının en kapsamlı Mesnevî tercümesi üzerinde bir çalışmanın yapılmadığını tespit ettik. Buradan hareketle, Farsça olan bir eserin, Farsçayı bilmeyenler tarafından da anlaşılmasının sağlanması, ortaya koyulan eserlerin edebiyatımıza kazandırılması, bu eserlerin dönem ve dil özelliklerinin ortaya çıkarılması gibi bazı genel sebeplerle tezimizin yazım sürecine başladık.

Çalışmamızın temel amacı, Mehmed Şâkir Efendi’nin Tercemânü’l-Ma‘nevî fî-Tercemeti’l-Mesnevî isimli eserinin ilmî olarak neşrinin yapılması ve bilim dünyası ile Mevlâna ve Mesnevî’ye ilgi duyanların istifadesine sunulmasıdır.

Mehmed Şâkir Efendi’nin Tercemânü’l-Ma‘nevî fî-Tercemeti’l-Mesnevî isimli eseri, Nahîfî tercümesinden sonra Mesnevî’nin tamamına manzum olarak yapılmış ve 1835 yılında tamamlanmış olan bir eserdir. Eser, kaynaklarda bu yönünden ziyade içerisinde barındırdığı yedinci cilt tercümesi ile anılmakta ve isminin geçtiği yerde de sadece kim tarafından yapıldığı, ne zaman tamamlandığı ve kaç cildin tercümesi olduğu bilgisiyle yer almaktadır. Mesnevî tercümesi dışında Bahâristân Şerhi ve Divân’ı bulunan Şâkir Efendi -söz konusu bu eserler hakkında kısmen çalışma yapılmış olmakla birlikte- pek bilinmemektedir. Çalışmamıza konu olan Mesnevî tercümesi, umarız ki mütercimin tanınmasına katkı sağlar.

Çalışmamız Giriş bölümü ile onu takip eden beş ana bölümden oluşmaktadır.

Giriş bölümünde, genel olarak mesnevî kelimesinin anlamlarına değinilmiş, ardından Mesnevî’nin isimleri, yazılma süreci, kaynakları, etkileri, önemi, önemli nüshaları ve beyit sayısı gibi bazı temel konulara kısaca temas edilmiştir.

Birinci Bölüm, iki ana başlık altında yine iki alt başlığa ayrılmıştır. “Mesnevî’nin Türkçe Şerh ve Tercümeleri” isimli ilk ana başlık altında “Şerhler” ve “Tercümeler” alt başlıkları ile Mesnevî’nin şerh ve tercümeleri kronolojik sıra gözetilerek açıklandı. Burada daha önceleri bu konuyla ilgili yapılmış olan çalışmalar da dikkate alınarak mümkün olduğu ölçüde kaynak eserlere ulaşmaya ve bilgilerin kaynak eserden yazılmasına dikkat edildi. Ayrıca yapılmış çalışmalarda şimdiye kadar haklarında herhangi bir bilgi verilmemiş olan şahıs ve eserleri de bu listeye dahil edildi. Yine aynı şekilde yapılmış çalışmalarda isimleri ve eserleri geçmiş olanlardan birkaçının yanlış değerlendirildiği tespit edilip bunların doğru bilgileri kaynaklardan aktarıldı. Bu bölümün ikinci ana başlığı olan ve çalışmamızın temel başlığını oluşturan “Türkçe

(21)

Manzum Mesnevî Tercümeleri” kısmında yine iki alt başlık ile Mesnevî’nin tamamına veya Mesnevî’den seçme beyitler, seçme hikâyeler ve/veya Mesnevî’nin bir kısmına yapılan manzum tercümeler sıralanarak, eserlerden mümkün olduğu ölçüde ilk on sekiz beyti veya ilk beyitlerinden bir kısmı tablo halinde dizildi.

İkinci Bölüm, Mesnevî’nin asırlardır süregelen ve üzerinde menfi ve müsbet birçok tartışmanın olduğu yedinci cilt konusuna ayrıldı. Burada özellikle Ankaravî’den itibaren başlayan yedinci cilt tartışmasına dahil olanlar ve onların söylediklerine yer verildi. Bu bölümün bir diğer özelliği ise bugüne kadar bu konu hakkında söz söyleyen kişilerin farklı kaynaklarda yer alan bilgilerinin toplu şekilde araştırmacılara sunulmuş olmasıdır. Böylece bu konunun ilgilisine, hem ana kaynaklara erişme hem de yazılanları öğrenme konusunda kolaylık olacaktır. Bu bölümün sonunda ise çalışmamızı teşkil eden Mehmed Şâkir Efendi’nin tercüme ettiği sözde yedinci cildin içeriğine değinildi. Bu tercümeden hareketle Şâkir Efendi’nin yedinci cilde dair söylemleri, yedinci ciltteki beyit sayısı, ciltte geçen ayetler, elde bulunan nüshalardaki yedinci cilt tercümesinin hususiyetleri, cilde dair menfi ve müsbet söylemlerin Şâkir Efendi’deki tercümesi hakkında bilgiler aktarıldı ve ardından bu cilde dair genel bir değerlendirme yapıldı. Bu başlık altındaki bir önemli husus da sözde yedinci cilde dair başlıkların ilgilileri için toplu şekilde tablo halinde verilmiş olmasıdır.

Üçüncü Bölüm, manzum Mesnevî tercümesinin sahibi mütercim Mehmed Şâkir Efendi’nin Hayatı, eserleri ve edebi kişiliğine ayrıldı. Şâkir Efendi’nin hayatı ve eserleri ile ilgili tezkirelerden, antolojilerden ve eserlerinden hareketle elde edilen bilgiler toplandı. Özellikle Divân’ından hareketle hayatı hakkında yeni bilgilere ulaşıldı. Burada önemli bir hususu belirtmek gerekir ki temin edilen Esad Efendi 1356-1357-1358 ve 1359 numaralı yazmaların muhtelif yerlerinde bulunan manzumelerdeki bilgiler de derlenerek hayatına dahil edildi.

Dördüncü Bölüm, üç ana başlık altında Mehmed Şâkir Efendi’nin manzum Mesnevî tercümesine ayrıldı. İlk ana başlık altında eserin adı, yazılış tarihi, istinsah kayıtları, sunulduğu kişi, yazılış sebebi gibi genel özellikleri tanıtıldı. İkinci ana başlıkta eser, içerik yönünden incelendi ve eserin oluşturulmasıyla ilgili hususiyetler, bölümler, hikâyeler, ayet ve hadisler konu edildi. Üçüncü başlık olan şekil özellikleri altında ise eserin, vezin, kafiye, dil ve anlatım özellikleri gibi hususlara değinildi. Dil özellikleri kısmında ayrıntılı bir şekilde eserdeki ekler, edatlar, bağlaçlar, zarflar, sıfatlar ve arkaik kelimeler örnekleri ile birlikte gösterildi.

(22)

Beşinci Bölüm, Mehmed Şâkir Efendi’nin manzum Mesnevî tercümesi olan Tercemânü’l-Ma‘nevî fî-Tercemeti’l-Mesnevî isimli eserin tanıtımına ve çeviriyazılı metnine ayrıldı. Çeviriyazılı metinden önce temin edilen nüshaların tavsifi yapıldı. Burada ayrıntılı şekilde eldeki nüshaların cilt cilt bilgilerine yer verildi. Daha sonra metinden hareketle eldeki nüshalara ve tercümeye ait bazı hususiyetler ve önemli bilgiler maddeler halinde aktarıldı. Ardından da tercümenin dönemi üzerinden nüshaların imla özellikleri sıralandı. Bu bölümün metinden önceki son alt başlığında da metin kurulurken dikkat edilen hususlar ve izlenen yollar gösterildi. Sonrasında ise manzum Mesnevî tercümesinin çeviriyazılı kısmına geçildi.

Çalışmamızın Sonuç kısmında ise Mehmed Şâkir Efendi ve Mesnevî tercümesi hakkında genel neticeler ve açıklamalara yer verilmiştir.

Sonuç bölümünün akabinde Kaynakça kısmı yer almaktadır.

Çalışmamız esnasında özellikle tenkitli metnin oluşturulmasında mevcut tercümelerden olan Adnan Karaismailoğlu’nun Mesnevî tercümesi ile Nahîfî’nin manzum Mesnevî tercümesi başvurulan temel eserler olmuştur. Bunların dışında çalışmanın diğer bölümleri için İsmail Güleç’in, 2008 yılında yayınladığı Türk Edebiyatında Mesnevî Tercüme ve Şerhleri isimli kitabı ile Ali Temizel’in Mevlâna - Çevresindekiler, Mevlevîlik ve Eserleriyle İlgili Eski Harfli Türkçe Eserler isimli eserinden çokça faydalanılmıştır. Buradaki bilgiler ışığında eserlerin aslına ulaşılması kolaylaşmıştır. Ayrıca son yıllarda yayınlanmış veya öncesinde kaynaklara geçmemiş olan eserler de bu vesile ile güncellenmiş ve bilgileri verilmiştir.

Yaklaşık olarak üç yıla yakın bir sürede tamamlanan bu tezin her aşamasında benden yardım ve dualarını esirgemeyen başta annem Gülşen Karadağ, babam Veli Karadağ, ağabeyim İbrahim ve kardeşim Mustafa Karadağ’a sonsuz teşekkürlerimi sunmak isterim.

Çalışmanın, Farsça kısımlarında yardımını eksik etmeyen tez izleme komitemin değerli üyesi Prof. Dr. Ali Temizel’e; lisans hayatımdan bu yana her daim hem özel hem iş hem de öğrencilik hayatımda yol gösterici özelliğiyle tanıdığım kıymetli hocalarım Prof. Dr. Emine Yeniterzi, Prof. Dr. Ahmet Sevgi ve Doç. Dr. Semra Tunç’a; yükseköğrenimde geçen hayatım boyunca benden yardımlarını esirgemeyen ve her zaman bir ağabey vasfıyla yanımda olduğunu hissettiğim, yıllardır danışmanlığımı üstlenen Dr. Öğr. Üyesi Erol Çöm’e yardımlarından dolayı şükranlarımı sunarım.

Çalışmada, akademik literatürde bu tür çalışmaların ortak bir yapısının bulunmaması, çalışmanın hacimli ve asıl metninin Farsça olması gibi etkenler ile inceleme ve özellikle metin

(23)

içerisinde dalgınlık ve yanlış yorumlamadan kaynaklı ortaya çıkan yanlışların olması muhtemeldir. Bu tür kusurlarımızın örtülmesi için sunulacak her türlü yapıcı tenkiti minnetle kabul edeceğimizi de bildirmek isteriz.

Selman KARADAĞ Konya / Mart 2018

(24)

KISALTMALAR

ae. : Aynı eser age. : Adı geçen eser agm. : Adı geçen makale agt. : Adı geçen tez

AKM : Atatürk Kültür Merkezi

b. : Beyit

bkz. : Bakınız

C. : Cilt

çev. : Çeviren

d. : doğum

E. : Esad Efendi Nüshası

E2 : Esad Efendi 1356-1357-1358-1359 Nüshaları

haz. : Hazırlayan

İ. : İstanbul Üniversitesi Nüshası KTB : Kültür ve Turizm Bakanlığı M. : Muzaffer Ozak Nüshası MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

MEGSB : Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı

Nu. : Numara ö. : ölüm s. : Sayfa S. : Sayı sad. : Sadeleştiren TDK : Türk Dil Kurumu

TDVİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi TTK : Türk Tarih Kurumu

ty. : Tarih Yok

v. : Varak

vb. : ve benzeri vd. : ve diğerleri Yay. : Yayınları

YKY : Yapı Kredi Yayınları YLT : Yüksek Lisans Tezi

(25)

GİRİŞ

Mesnevî Kelimesinin Lugat ve Istılah Manaları

Mesnevî özellikle Arap, Fars ve klasik edebiyatımızda her beytin kendi arasında kafiyelenmesiyle oluşan ve aruz ölçüsü ile yazılan bir şiir biçimidir.

Lugat manası olarak mesnevî kelimesi, Arapça “senâ - yesnî - senyen” kelimelerinden türemiştir ve bir şeyin bir şeye katılması, eğilip bükülmesi, gibi manalara gelmektedir. Yine “ma‘nâ” veznindeki “mesnâ” kelimesi de “ikişer ikişer”‘ anlamına gelmekte ve “isneyn - isneyn” veya “sinteyn - sinteyn” kelimelerinin ma‘dûlleridir.1

Bir başka ifadeyle mesnevî, Arapça “s, n, y” üçlü kökünden türemiş, “mesnâ” kelimesinin ism-i mensubu olan bir kelimedir2ve “mesnâ” veya “mesnâtun” kelimelerinin çoğulunu ifade eden “mesânî” kelimesi de bu kökten türemiştir. “Mesânî”, “tesniye” (ikilik) maddesi olan senâ’dan veya “istisnâ” maddesi olan senâ’dan müştak olabilir. Özetle; bükülmek, katlanmak, kıvrılmak veya tekrar edilmek suretiyle ikilenen veya diğer bir şey zammıyla takviye veya tenvi‘ edilen herhangi bir şeye “mesnâ” denilir ki ikişer, mükerrer, ikili, bükülü, muhkem, çifteli, büklüm yeri, büklüm büklüm, katlı, kıvrımlı, kıvrak manalarına gelir. Bu bakımdan herhangi bir şeyin kuvvetlerine, kıvrımlarına, katlarına da “mesânî” denildiği gibi bir hayvanın dizlerine ve dirseklerine “mesânî ed-dabbe”, bir vadinin büküntülerine, dönemeçlerine “mesânî el-vâdî” denir. Bununla birlikte musıkîde ikinci tele veya çifte tellilere de “mesânî” denmektedir… Bükülmüş ipe veya ipliğe mîmin fethi veya kesri ile “mesnâtun” veya “misnâtun” denildiği gibi geri döndürme ve tekrar etme manası itibariyle sevinç ve neşeye veya ikişerli manasına “mesnevî” diye tabir edilen nazma da “mesnâtun” denilmektedir.3

Bediüzzaman Furûzanfer de “Ediplerin terimlerinde mesnevî, iki birlik gösteren, kafiye yönünden başka başka olan şiirlere denir4” diyerek bu konuya şekil bakımından bir açıklama

yapmıştır.

Edebi anlamda mesnevî, beyitlerle tertip edilen ve her beytin kendi mısraları arasında kafiyelendiği bir nazım şeklidir. Bu bakımdan gazel ve kaside gibi her beytin sonunda aynı türle

1 Asım Efendi, Kâmus Tercümesi, I-IV, Cemal Efendi Matbaası, İstanbul 1305/1888, C. IV, 894-895.

2 Ahmet Ateş, “Mesnevî”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi I-XIII, İstanbul 1979, C. VIII, s. 127; İsmail Ünver, “Mesnevî”, Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı II, Sayı: 415-416-417 (Temmuz-Ağustos 1986), s. 430-563, s. 430.

Detaylı bilgi için ayrıca bkz.: İbrahim Mustafa vd., El-Mu‘cemu’l-Vasît, Et-Tab‘atü’r-Rabia, 2004, s. 101-102; Muhammed b. Mükerrem İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab I-XV, Dâru Sâdır, Beyrut 1990, C. XIV, s. 115-119.

3 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili I-IX, 3. Baskı, Eser Neşriyat ve Dağıtım, İstanbul 1979, C. V, s. 3074-3075. 4 Bedîüzzaman Furûzanfer, Mevlânâ Celâleddîn, çev. F. Nafiz Uzluk, Milli Eğitim Basımevi. İstanbul 1963, s. 211.

(26)

biten kafiye bulundurmak zorunluluğu olmadığı için mesnevî, nazım şekilleri içerisinde en kolay tanzim edilenidir. Bu şekilde binlerce hatta onbinlerce beyitlik, büyük manzumeler tertip edilebilir hatta hacimli kitaplar yazılabilir.5

İlk olarak İslâmiyetin kabulünden önce de İranlılar tarafından kullanılan mesnevî isminin aslı Arapçadır. Sebebi ise Arapçanın İslamî edebiyatlarda uzun zaman ilim dili ve terim dili olmasındandır. Ancak kelime Arapça olsa da mesnevî, daha çok İran ve Türk edebiyatlarında kabul görmüştür. Araplar bu terimin yerine “müzdevice” ve “ürcûze” gibi hususi terimler kullanmışlardır6.

İran edebiyatında karşılaşılan en eski mesnevî örneklerine bakıldığında bunların karışık yapıda beyitlerden oluştuğu görülmektedir. Farsça olarak İran edebiyatında bu şekilde görülen ilk örneğin Ebû Şekûr Belhî’ye ait olduğu belirtilmektedir.7 İlk zamanlarda “Kelile ve Dimne”

ve “Sindbâdnâme” gibi eserlerin mesnevî tarzıyla nazmedilmesiyle gelişen bu nazım şeklinin İran edebiyatındaki en büyük gelişimi XI. yüzyılda Horasan’da vefat eden Gazneliler devrinin destan şairi Tûslu Firdevsî’nin yazmış olduğu “Şehnâme” isimli destanın yazılmasıyla başlamıştır. Bu eserlerin ardından gelen “Yûsuf u Züleyhâ”, “Leylâ vü Mecnûn”, “Hüsrev ü Şîirîn”, “İskendernâme” gibi manzum eserlerle İran edebiyatında mesnevî nazım şekli hızla gelişmiştir. Öte yandan sadece İran edebiyatında değil Türk edebiyatında da gelişmeler gösteren mesnevî nazım şekline bir katkı da Yusuf Has Hâcib isimli Türk şairin Türkçe olarak yazdığı “Kutadgu Bilig” isimli ahlakî ve didaktik eserinden gelmiştir. Selçuklular devri şairi Genceli Nizâmî de aslen Türk olmakla beraber eserlerini Fars diliyle yazmış ve “Penc Genc -Beş Hazine” ismini verdiği beş Mesnevî ile bu nazım şeklinin gelişmesini sağlamıştır. Genceli Nizâmî’den yakın zamana kadar hem İran hem Türk hem de Arap edebiyatındaki İslam şairlerinin emeli, arzusu ve sanatlarındaki hedefi beş mesnevîden oluşan hamse meydana getirmek olmuştur.8

Mesnevî nazım şekli ile birçok farklı içerikte manzumeler yazılmıştır. Bunlar arasında sosyal eserler, tıp kitapları, tarihler, şehrengizler, dinî-ahlâki eserler ve lügat kitapları gibi birçok eser yer almaktadır. Bu türün aşk ve macera mesnevîleri kadar en çok okunanı, sevileni

5 Tâhirü’l-Mevlevî, Edebiyat Lûgatı, haz. Kemal Edip Kürkçüoğlu, Enderun Kitabevi, İstanbul 1973, s. 99; Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi I-II, MEB., İstanbul 1983, C. I, s.195-6; M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay., Ankara 2003, s. 166-168; Muhsin Macit vd., Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yay., 6. Baskı, Ankara 2011, s. 224-229; Ahmet Atillâ Şentürk, XVI. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevilerinde Edebî Tasvirler, Kitabevi Yay., İstanbul 2002, s. 1-11; İskender Pala, ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Leyla İle Mecnun Yayıncılık, İstanbul 2003, s. 321-323.

6 Banarlı, age., I, s.195;

7 Ali Nihat Tarlan, İran Edebiyatı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1944, s. 25. 8 Banarlı, age., I, s. 196-7.

(27)

ve bazıları da mukaddes eserler arasına katılan tasavvuf mesnevîleridir.9

Tasavvuf mesnevîlerinin XII. yüzyılda en tanınmış örnekleri olarak İran Edebiyatında Hakîm Senâî’nin “Hadikatü’l-Hakîka”sı, Şeyh Attâr’ın “Mantıku’t-Tayr” isimli eseri ile Mevlâna’nın “Mesnevî”sini saymak mümkündür. Hatta tasavvuf duyuş, düşünüş ve inanışlarını; Hak ve tarikat bilgilerini; hikmetlerle ve yer yer coşkun Allah aşkı ile anlatan eserlerin başında Mesnevî gelir demek de mümkündür.10

Mesnevînin Türk edebiyatında bilinen ilk örneği olan Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yaklaşık yedi bin beyitten oluşan eserinin ardından Anadolu sahasında yukarıda sayılan İran edebiyatına ait mesnevîlerin Türk edebiyatındaki ilk örnekleri görülmeye başlanmıştır. Bu bakımdan Fars diliyle Anadolu sahasında oluşturulan ve mesnevî tarzının ilk mahsulleri arasında sayılabilecek olan eserlerden biri de Mevlâna’nın Mesnevî’sidir.

Mevlâna’nın en meşhur eseri Mesnevî, bu nazım şekliyle yazıldığı için uzun yıllardan beridir bu adla anılmıştır. Geçmişten günümüze mesnevî ismi kullanıldığında ilk olarak akla gelenler arasında Mevlâna ve onun eseri Mesnevî olmuştur.

Mevlâna’nın bu eseri sadece İslamî şark edebiyatına tesir etmekle kalmamış tüm dünyanın ilgisi, alakası ve hayranlığını da üzerinde toplamayı başarmıştır.11 Hatta XIII. asırda

alim ve arifler için kullanılan Mevlâna kelimesi, daha sonraki asırlarda, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî’ye has bir isim haline gelmiştir. Divan edebiyatı nazım şekillerinden biri olan mesnevî kelimesinde de aynı durum söz konusudur. Mesnevî denilince Mevlâna’nın eseri akla gelmektedir.12

Bu kapsamda, çoğulu mesnevîyyat olan mesnevî, klasik İran-Türk şiirinde şu üç ayrı mefhumu ifade eder:

a. Her beytin mısraları kendi aralarında kafiyeli şiir formu. (aa bb cc...) İran ve Türk

şairleri, Mesnevî formunu arûz’un küçük vezinlerinde kullanmışlardır.

b. Klasik İran-Türk şiirinde manzum hikâye ve roman türü, Leylâ ve Mecnûn gibi.

c. Husûsî ve mutlak mânada Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî’nin şaheserine verilen

isimdir.13

9 Banarlı, ag., I, s.197.

10 Banarlı, age., I, s.197. 11 Banarlı, age., I, s.197.

12 Kul Sâdi, Mevlâna’yı Anlamak, Vahdet Yay., İstanbul 1984, s.33; Ayrıca bkz.: Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlâna Celâleddîn, İnkılap Kitabevi,

1999, s. 268.

(28)

Genel itibari ile klasik mesnevî geleneğinde bağımsız bir eser olarak yazılmış mesnevîlerin planlarının giriş, gelişme ve sonuç olmak üzere üç bölümden meydana geldiği görülmektedir. Ancak bu plâna uymayan bazı ilk dönem mesnevîler de bulunmaktadır.14 Mesnevî’nin üç bölümünden ilki olan giriş bölümü, kendi içinde belli bölümlere ayrılmış, şairlerin çoğu bu bölümlere/başlıklara uymayı bir görev addetmişlerdir. Giriş bölümü sırasıyla şu başlık/bölümlerden meydana gelir:

1. Besmele 2. Tevhid

3. Münâcât 4. Na’t

5. Mi’râc 6. Mucizât

7. Medh-i Çehâr-yâr 8. Padişah için övgü

9. Devlet büyüğüne övgü 10. Sebeb-i te’lif15

Mesnevîlerin çoğunun başında yukarıda sayılan bölümler sırasıyla yer almaktadır. Tevhid, münacaat ve na‘t gibi kısımlardan sonra zamanın padişahına ve devlet büyüklerine yapılan övgüler hemen hemen hepsinde görülen kısımlardır. Bu kısımlardan sonra şairin, eserini yazmaktaki amacını ortaya koyan bir bölüm yer alır. Ardından da Âğâz-ı Destân başlığı altında esere geçilir.16

Yazılmak istenen eserin konusu genellikle bellidir ve şairin iki yolu vardır. Ya önceki şairlerin telif ettiği “Vâmık ve Azrâ” “Leylâ ile Mecnûn”, ‘”Hüsrev ve Şîrîn”, “Yûsuf ve Züleyhâ”, gibi alışılmış konuları tekrarlayacak ya da yeni ve özgün bir eser oluşturmak için hünerini gösterme yoluna gidecektir. Divan edebiyatında, şairin hüner göstermesi ve yeni mazmunlar bularak bunu yeni motifler ile süslemesi önemlidir. Bunun için şairler, bilindiği şekliyle bir eser oluşturmaktan ziyade sanattaki başarılarını göstermek için zahmetli bir iş olan mesnevî yazmaya yönelmek isterler.17

Şairlerin büyük çoğunluğunun yukarıda belirtilen sıralamaya uymaya çalıştığı görülse de çalışmamızın ana konusunu teşkil eden Mevlâna’nın Mesnevî’sinin bu sıralamaya uymadığı, Mevlâna’nın klasik mesnevî geleneğinin dışına çıkarak eserine doğrudan bir giriş yaptığı görülmektedir.

14 İsmail Ünver, agm., s. 432.

15 İsmail Ünver, agm., s. 433-434.

16 Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi -I, TTK, 4. Baskı, Ankara 1998, s. 103. 17 Agah Sırrı Levend, ae, s. 103.

(29)

Mesnevî’nin İsimleri

Mevlâna, Mesnevî’sinin ilk cildinin hemen başında “bu kitap Mesnevî kitabıdır…” diyerek eserinin ismini belirlemiş ve bu ismi Mesnevî’nin farklı yerlerinde de anarak kitabının adının Mesnevî olduğunu bizzat belirtmiştir.

Geçmişten günümüze kabul edilen, herkes tarafından bilinen, kütüphane kataloglarında ve matbu nüshalarda anıldığı şekliyle Mesnevî’nin tam adı Mesnevî-i Ma’nevî’dir. Bunun yanında Mesnevî-i Mevlevî, Mesnevî-i Şerîf gibi farklı isimlerle anııldığı görülse de bu isimler özellikle Türkçe yayınlanan Mesnevî tercüme ve şerhlerinde kullanılmış olup Şerîf isminin, Mesnevî’nin değerli bir kitap olduğunu düşünenler tarafından hürmeten takılan bir sıfat olduğu anlaşılmaktadır.18

Mesnevî ve Mesnevî-i Ma’nevî isimlerinden başka, insanlar arasında ve geçmişten günümüze birçok eserde; Kitâb-ı Aşk, Kitâb-ı Müstetâb, Kitâb-ı Mesnevî, Kitâb-ı Mesnevî-i Ma’nevî, Kitâb-ı Mevlâna, Mesnevî-i Ma’nevî-i Molla, Kitâb-ı Aşk-ı Mevlâna, Mesnevî-i Mu‘teber-i Mevlâna vb. şekilde farklı isimlerle de anılan Mevlâna’nın Mesnevî’si için geçen bir başka isim de Saykal-ı Ervâh’tır.

Mesnevî’nin II. cildinin altıncı beytinde19 geçen“Saykâlu’l-ervâh” ibaresi Mesnevî’nin

adı olmayıp onun vasfını bildirmektedir. Zira Mevlâna, eserinin ön sözünde ve kitabın ismini andığı her yerde Mesnevî ismini kullanmaktadır. Ayrıca eski Mevlevî kaynaklarında da bu isim anılmamaktadır.20

Bunun yanında Mevlâna, VI. cildin ikinci beytinde eserin ismini Hüsâmeddin Çelebi’ye ithafen Hüsâmî-nâme olarak ansa da hemen bir sonraki beyitte “Mesnevî’nin son cildi...” diyerek eserin ismindeki tereddütleri bir kez daha ortadan kaldırmaktadır. Bilindiği üzere Mesnevî Hüsâmeddin Çelebi’nin talebiyle yazılmaya başlamış ve bizzat kendisi Mevlâna’nın söylediklerini kaleme almıştır. Abdülbaki Gölpınarlı ve Şefik Can ise bunun Mesnevî’nin adı olmayıp sıfatı olduğunu belirtmektedir.21

“Bizim Mesnevî’miz vahdet dükkanıdır, orada Allah’tan başka ne görürsen o, puttur.” 22

18 İsmail Güleç, Türk Edebiyatında Mesnevî Tercüme ve Şerhleri, Pan Yay., İstanbul 2008, s. 1.

19 Mesnevī ki Ṣayḳal-ı Ervāḥdır / Ol rücū‘ı rūz-ı istiftāḥdır (Şâkir Efendi Tercümesi’nden) (Mesnevî ruhların aynası oldu, siftah gününde

yeniden söylenmeye başlandı.)

20 Furûzanfer, age., s. 213.

21 Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevi Tercemesi ve Şerhi I-III, 2. Baskı, İnkılap ve Aka Kitabevi, İstanbul 1981, C. VI, s. 378; Şefik Can, Mevlâna Hayatı, Şahsiyeti ve Fikirleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2006, s. 375.

22 Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mevlâna, Mesnevî I-VI, çev. Veled Çelebi İzbudak, (önsöz ve gözden geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı), Şark

(30)

beytinde ve daha birçok beyitte geçen tasavvuf ve vahdet-i vücûd içerikli beyitlerin yanında Kur’ân-ı Kerîm ayetleri ve hadîs-i şerîfler ışığında Mesnevî’ye “Mağz-ı Kur’ân - Kur’ân’ın Özü” gibi nitelemeler de yapılmıştır.

Yüzyıllar önce “Bizden sonra Mesnevî, şeyhlik edecek ve arayanlara doğru yolu gösterecek, onları yönetecek ve onlara önderlik edecektir.23” diyen Mevlâna, eserinin içeriğini

açıklamak için Mesnevî’nin birinci cildinin ön sözünde geçen: “Mesnevî, hakikate ulaşmak ve Allah’ın sırlarına agah olmak isteyenler için bir yoldur. Mesnevî, din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Allah’ın en büyük şaşmaz şerîatı, hakikate giden nurlu yoludur. Şüphe yok ki Mesnevî, temiz kişiler için gönüllere şifâdır. Hüzünleri giderir, Kur’ân’ı açıkça anlamağa yardım eder. Huyları güzelleştirir. Temiz insanlardan, gerçeği sevenlerden başkalarının Mesnevî’ye dokunmasına müsaade yoktur.”24 cümleleriyle düşüncesinin tamamıyla Kur’ân-ı

Kerîm olduğunu ifade etmektedir.

Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled (ö. 1312) de babasının hal tercümesini ve eserlerini anlatırken şairlerin düşünce ve hayallerden ibaret şiirlerinin aksine Allah’ın velî kullarının şiirlerinin baştan sona tefsir olduğunu ve Kur’ân’ın sırlarından olduğunu belirterek velîlerin kendilerinden tamamen geçmiş olduklarını ve Allah’ın kudreti ile ayakta durmakta olduklarını belirtir. Ayrıca şairlerin şiir söyleme amaçlarının kendi üstünlüklerini ve şahsiyetlerini öne çıkarmak olduğunu, bunun yanında velîlerin ise Allah’ı öne çıkarmak için şiir söylediklerini de anlatmaktadır.25

Mesnevî’nin dîbâcelerinde geçen “Keşşâfü’l-Esrâr”, “Fıkhullâhi’l-Ekber”, Sâmînâme gibi lakapları ise Mevlâna, Mesnevî’nin içeriğinin Kur’ân-ı Kerîm ile örtüştüğünü ve bu lakapların da ilahî bir hüviyette olduğunu ifade etmek için kullanmıştır.26 Ankaravî (ö. 1631),

bu lakapların iki açıdan verildiğini belirterek; ilkinin Mesnevî’nin mevzûsuna delâlet etmek olduğunu ve bunun için de Keşşâfu’l-Kur’ân, Fıkhullâhi’l-ekber vs. türünden Kur’ân lakaplarının verildiğini söyler. İkincisi ise metin içeriği ile ilgisi olmayan sebeplerdir. Örneğin Mesnevî’nin yazılması Hüsameddin Çelebi’nin gayretleri ile olmuştur ve Hüsâmînâme gibi lakaplar kullanılmıştır.27

23 Feridûn b. Ahmed-i Sipehsâlâr, Mevlâna ve Etrafındakiler, çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul 1977, s. 75. 24 Can, age., s. 378.

25 Sipehsâlâr, age., s. 76.

26 İsmaîl-i Ankarâvî, Şerh-i Mesnevî (Mecmû‘atü’l-letâif ve Matmûratü’l-ma‘ârif) I-VII, İstanbul 1289/1806, C. I, s. 2-5. 27 Ankarâvî, age., C. VI, s.7.

(31)

Yazılış Sebebi ve Süreci

Mevlâna ve Mesnevî ile ilgili hemen hemen bütün kaynakların temelini oluşturan Ahmed Eflâkî Dede’nin (ö. 1360) Menâkıbü’l-Arifîn28 adlı eseri, Mesnevî’nin yazılma sürecini ve sebebini de en belirgin şekilde ortaya koymaktadır.

Ahmed Eflâkî, Mevlâna’nın torunu ve Sultan Veled’in (ö. 1312) oğlu olan Ulu Ârif Çelebi’nin (ö. 1320) talebelerindendir. Sultânü’l-Ulemâ Bahâeddîn Veled, Burhâneddîn et-Tirmizî, Mevlanâ Celâleddîn-i Rûmî, Şemseddîn-i Tebrîzî, Salâhaddîn-i Zerkûbî, Çelebi Hüsâmeddîn, Sultan Veled, Celâleddîn Çelebi, Emir Ârif Çelebi, Emir Âbid Çelebi ve onların oğullarının, halîfelerinin zikir silsilelerini, menkıbelerini anlatan ve aslı Farsça olan Menâkıbü’l-Arifîn adlı eserde Mesnevî’nin yazılma sebebi şu şekildedir:

Mevlâna’nın kâtibi ve ilk halifesi Hüsâmeddin Çelebi, Mevlâna’ya kitap yazması ile ilgili talebini dile getirmiştir. Dîvân-ı Kebîr gibi hacimli bir eserin yazımının devam ettiğini ancak Mevlâna’nın mürid ve dostlarının Hakîm Senâî’nin (ö. 1131) Hadîkatü’l-hakâik’ı ve Feridüddin Attâr’ın (ö. 1221) “Mantıku’t-Tayr” ve “Musibetnâme” gibi eserlerini okuduklarını, bunların sırlarından çok lezzet aldıklarını söyledikten sonra kendisinin de bu tarzda tasavvufî bir eser telif etmesini rica etmiştir.29 Buna rağmen Mevlâna’nın, özellikle

Şems-i Tebrîzî (ö. 1248) ile geçirdiği yılların ardından hayatında çok büyük değişiklikler olmuş ve o ilmî hayatdan tasavvuf hayatına adeta bir geçiş yapmıştır. Mevlâna ısrarla böyle bir kitap yazması için ruh halinin müsait olmadığını dile getirirken Hüsâmeddin Çelebi’ye “şayet kendisinin söyleyeceklerini öğrencisi yazarsa bu işe başlayabileceğini” belirtti ve bu konuşmaların ardından “bu fikir sizin mübarek kalbinize gelmeden, böyle bir manzum kitabın yazılmasını ve parlak mânâ incilerinin delinmesini, gayb ve şehâdet âleminin bilgini rahman ve rahim olan Allah, gayb kalbime ilham etmişti”30 diyerek Mesnevî’nin “Bişnev ez ney çun

hikâyet mî kuned” (Dinle neyden, nasıl hikâyeler anlatmakta) mısraıyla başlayıp “Pes suhan kûtâh bâyed vesselâm” (Söz kısa olmalıdır, vesselâm) mısraıyla biten ilk 18 beytini sarığının içinden çıkarıp Hüsameddin Çelebi’ye uzatmış ve eserin yazılması böylece başlamıştır.31

Mevlâna’nın, Hüsâmeddin Çelebi’den böyle bir isteğinin olması Mevlâna açısından elbette haklı bir düşündedir. Zira bu tür bir eseri yazmak, zahirî hazırlık ve irade sınırlarını

28 Ahmed Eflâkî, Menâkıbü’l-Ârifîn, I-II, çev. Tahsin Yazıcı, Hürriyet Yay., İstanbul 1973. 29 Eflâkî, age., II, 167-; Sipehsâlâr, age., s. 139.

30 Eflâkî, age., II, 168; Furûzanfer, age., s. 211-212; İnâyetullah İblâğ el-Afgânî,Celâleddin er-Rûmî Beyne’s-Sûfiyye ve Ulemâi’l-Kelâm, 3.

Baskı, el-Mektebetü’l-İslâmî, Lübnan 1412/1991, s. 98-99; Can, age., s. 73-74.

(32)

zorlayan bir çaba istemektedir. Şair olan bir sûfî, bu tarzda bir eseri kabiliyeti gereği zuhura getirebilirdi. Ancak Mevlâna’nın şair vasfından çok âlimliği ve aşk-ı İlahî insanı olması ona yardımcı olacak birilerinin olmasını gerektiriyordu.32Hüsâmeddin Çelebi’nin gayreti ve ricası

ile yazılan Mesnevî’nin, hem dîbâcesinde hem de her cildinde Mevlâna, eserini Hüsâmeddin Çelebi’nin isteği ile yazdığını ifade etmektedir.

Mesnevî’nin ilk cildinin ne zaman yazılmaya başlandığına dair elimizde kesin bir bilgi yoktur. Ancak ilk cildi ile ilgili rivayetlere ve çıkarımlara dayalı olarak bilgiler bulunurken; diğer ciltlerin hangi tarihte başlanıp bittiğine dair Mesnevî’de ve bazı kaynaklarda kesin bilgiler yer almaktadır. Buna göre Mesnevî’nin yazım süreci ile ilgili şu bilgileri söylemek mümkündür: Mesnevî, yazımı boyunca gece ve gündüz demeden günün herhangi bir saatinde, özellikle geceleri, herkesin uyuduğu zamanlarda yazılmıştır. Mevlâna’nın söylemesi ve Hüsâmeddin Çelebi’nin yazıya geçirmesi ile hızlı bir şekilde ilerleyen Mesnevî, çarşıda, pazarda, sohbette ve uygun olan her türlü yerde kaydedilerek tamamlanmıştır.

Şefik Can da bu konuda; “Mesnevî'nin yazdırılması bazı geceler sabahlara kadar sürüyordu. Çelebi, bıkmadan, usanmadan şevk içinde, vecd içinde yazıp duruyordu. Yazarken duyduğu manevi zevk, heyecan, Mevlâna’ya yorgunluğunu unutturuyordu. Sanki Cenab-ı Hak Çelebi Hüsâmeddin’i bu mübarek kitabın yazdırılması için yaratmış, ona bu uğurlu vazifeyi takdir buyurmuştu. Mevlâna da bu emsalsiz eserin ortaya konmasına, söylemesine ve yazdırmasına hazırdı. Mevlâna’dan başka hiçbir sûfinin böyle muazzam, muhteşem bir eserin ibdâ’ına gücü yetmezdi, çünkü Mevlâna’da, babasından ve şeyhi Seyyid Burhâneddin’den ve gördüğü tahsil, okuduğu sayısız kitaplardan gelen derin bir kültür, kuvvetli bir hafıza; üstün bir teda’i (çağrışım) gücü vardı. Çok şeyler düşünen, kimsenin aklına gelmeyen incelikleri bulan, hoş ve tatlı bir şekilde ifade eden bir tabiata malikti. Müşahede, görüş yeteneği, şiddetli üzüntü ve hislilik duygusu, derin heyecanı herkeste görülmemiş bir derecede idi. Bütün bu duyguların, hasletlerin, kabiliyetlerin ötesinde büyük bir imanı, sonsuz bir aşkı vardı. Cenab-ı Hak bu sevgili velisinin aklını bilgi, gönlünü sevgi ve irfanla doldurmuştu.”33 diyerek bu sürecin

önemini ve nasıl geçtiğini eldeki kaynaklardan elde edilen bilgilerle aktarmıştır.

Sahih Ahmed Dede’nin (1873) Mecmûatü’t-Tevârihi’l-Mevleviyye adlı eserinde yer alan bilgilerde Mesnevî’nin yazılmaya başlanmasına ilişkin ise aşağıdaki kayıt mevcuttur:

32 Hüseyin Güllüce, Kur’ân Tefsiri Açısından Mesnevî, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı,

Doktora Tezi, Erzurum 1998, s. 74.

(33)

“…Ve hicret-i nebeviyyenin 659 sâlinde Çelebi Hüsâmeddin Efendi Cenâbı, Hazret-i Mevlâna hazretine ricâ ve niyâz ve ikdâm-ı leylen ve nehâren ibrâm ve tergîb ve teklîf, sebeb-i te’lif-i ‘Kitâb-ı

Mesnevî-yi Şerîf’ menkıbesi, ma‘lûm, mübârek destâr-ı şerîflerinde olan kağıdı Çelebi Hüsâmeddin

Efendi Cenâbının yedine verdi. Derûnunda ‘Kitâb-ı Mesnevî-yi Şerîf’in ibtidasında olan 18 beyt-i şerîf tahrîr olmuş ve Çelebi Hüsâmeddin Cenâbı mesrûr ve şâd u hurrem oldu. Ve bu sâlde Hazret-i Mevlâna 55 yaşında ve Çelebi Hüsâmeddin Efendi 37 yaşında olup Şeyh Selâhaddin Konevî Cenâbının vefâtından, Çelebi Hüsâmeddin Efendi Cenâbının hilâfeti ibtidâsından bu vakte değin 26 mâh mürûr ettikte mâh-ı Rebîülevvelin evâilinde Cum‘a günü şurû‘ buyurdular. Hazret-i Mevlâna hazreti, kelâm-ı şerîfi manzûm buyururlar idi. Ve Çelebi Hüsâmeddîn Efendi tahrîr ederler idi. Sabahtan akşama kadar ve akşamdan sabaha kadar tahrîr buyururlar idi…”34

Yukarıdaki bilgilere göre Mesnevî’nin yazılmasına 659/1261 yılının ilk aylarında başlandığı anlaşılıyor. Bu sırada Mevlâna’nın 55, Hüsâmeddin Çelebi’nin ise 37 yaşında olduğuna dair rivayeti de aktaran Sahih Ahmed Dede, Mesnevî’nin ilk cildinin on ay gibi bir sürede tamamlandığını ve 176 başlık 4012 beyit olduğunu da belirtmiştir.35

Abdülbaki Gölpınarlı ise Mesnevî’nin ilk cildinin ne zaman başlayıp bittiğine dair cildin sonundaki “Abbas kin güderek eski dinin öcünü almak ve Ahmed’i ortadan kaldırmak üzere harbetmeye gelmişti. Öyle olduğu halde o ve evlâtları, hilâfet makamında kıyamete dek dine arka oldular, o makama şeref verdiler”36 beyitlerini ele alarak ilk cildin 656/1258 yılında

Bağdat’ın kuşatılmasını ve Abbâsî halifeliğinin yıkılmasından önce tamamlanmış olmasını ve ilk cilt ile II. cildin arasındaki duraklama süresinin altı yıl olması gerektiğini ifade eder.37

Ahmed Eflâki Dede’nin rivayetini kabul eden Furûzanfer ise ilk cildin 657/1259 - 660/1262 yılları arasında başlayıp bittiğini belirtir.38

Edebiyatımızda önemli bir yeri olan İsmail-i Ankaravî Rusûhî Efendi’nin Mesnevî şerhinde ise ilk cildin tarihine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun yanında Mevlâna’nın doğduğu tarihin 6 Rebîülevvel 604/30 Eylül 1207 olduğunu, ikinci cilde ise beyitlerde geçtiği üzere 662’de başlandığını belirterek Mevlâna’nın o tarihte 58 yaşında olduğunu ve 10 yıl daha yaşayıp 5 Cemâziyelâhir 672 / 17 Aralık 1273’de 68 yaşındayken vefat ettiğini aktarır.39

Buraya kadar açıklamaya çalışılan bilgiler ışığında Mesnevî’nin ilk cildinin 656 / 1258

34 Seyyid Sahih Ahmed Dede, Mecmûatü’t-Tevârihi’l-Mevleviyye, Mevlevîler Tarihi, haz. Cem Zorlu, İnsan Yay., İstanbul 2003, s. 181-182. 35 Seyyid Sahih Ahmed Dede, age., s. 182.

36 Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, age., C. I, s. 224. 37 Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, age., C. I, s. 358. 38 Furûzanfer, age., s. 147.

39 Semih Ceyhan, İsmail Ankaravî ve Mesnevî Şerhi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı,

(34)

ile 659 / 1261 arasındaki bir tarihte yazılmaya başlanıp 661 / 1263 veya 662 / 1264 tarihinde bitirildiği söylenebilir.40

Mevlâna’nın söyleyip Hüsâmeddin Çelebi’nin hemen oracıkta kaydetmeye çalıştığı Mesnevî’nin yazılmasına her ortamda devam edilmiştir. Çelebi, yazdığını Mevlâna’ya sesli olarak okumuş ve Mevlâna da düzeltilmesi gereken yerleri hemen düzeltmiştir. Yazma işlemi bazen sabahlara kadar sürmüş ve beyitlere de bu durum yansımıştır.41

A. Avni Konuk eserinde Çelebi Hüsâmeddîn’in Mesnevî’nin yazılma sürecini şöyle anlattığını belirtir: “…Ben Mesnevî’yi yazarken cenâb-ı Mevlâna hiçbir kitaba müracaat etmez idi; bir yerde oturmaz idi. Eline kalem almaz idi. Medresede, Ilgın Kaplıcaları’nda, Konya Hamamı’nda, Meram’da ve diğer yerlerde nerede hatırlarına geldiyse, orada söyler ve ben derhal zabt ederdim; hatta yazmaya bile yetişemez idim. Bazen geceli gündüzlü birkaç günler söyler idi; bazen aylarca meşgul olmazlar idi. Bir zaman, iki sene fasıla verdiler; bu müddet zarfında hiçbir şey söylemediler. Bir cildin hitamında cehren kendilerine okur idim. Bazen tashîhat yaparlar ve bazen yapmazlar idi.”42

Birinci cilt tamamlanınca Hüsâmeddin Çelebi beyitleri gözden geçirerek Mevlâna’ya okumuştur.43 Ancak bu sırada Hüsâmeddin Çelebi’nin hanımının 12 Muharrem 660 / 7 Aralık

1261’de44 vefat etmesi neticesinde Çelebi’nin içinde bulunduğu manevi hallerin ve yeniden evlenme isteğinin bir gelişmesi olarak Mesnevî’nin yazılmasına bir süre ara verilmiştir.45

Mesnevî’nin belli bir duraklamadan sonra yeniden devam ettiğini yine Mesnevî’nin II. cildinin ilk beytinden46 açık bir şekilde anlamaktayız.

Mesnevî’nin ikinci cildinin ilk beyitlerinden47 anlaşıldığına göre ikinci cildin telîfine ancak 2 Receb 662 / 30 Nisan 1264 tarihinde48 başlanabilmiştir. Çelebi’nin, eşinin ölümünün ardından ruh halindeki değişiklikler ve evlilik meşguliyeti sonrasında Mevlâna’ya gelerek tekrar bir rica ve arzu ile Mesnevî’nin geri kalanını yazmak istemesi üzerine yazılan ikinci cildin

40 Franklin D. Lewis, Mevlâna Geçmiş ve Şimdi, Doğu ve Batı, çev. Gül Çağalı Güven-Hamide Koyukan, Kabalcı Yay., s. 366.

41Mesnevî, 1/1807-1809: Sabah oldu, ey sabahların koruyucusu Allah; (ben özür dileyemiyorum) bize hizmet eden Hüsâmeddin’den sen özür

dile. Sabahın nuru parladı ve biz de bu sabah çağında senin Mansur şarabını içmekteyiz.

42 A. Avni Konuk, Mesnevî-i Şerif Şerhi I-XIII, Kitabevi Yay., haz. Mustafa Tahralı ve diğerleri, İstanbul 2006-2009, C. I, s. 30. 43 Furûzanfer, age., s. 147.

44 Sahih Ahmed Dede, age., s. 181.

45 Sahih Ahmed Dede, age., s. 181; Gülerce, age., s. 76.

46 Mesnevī te’ḫīr olındı nice dem / Mühlet ister şīr ola tā ki bu dem (Şâkir Efendi Tercümesinden, C. II, b.1) 47 Mesnevī ki ṣayḳal-ı ervāḥdır / Ol rücū‘ı rūz-ı istiftāḥdır

Bu fevā’id maṭla‘ı tārīḫi hem / Altı yüz altmış ikiydi ey dedem (Şâkir Efendi Tercümesinden, C. 2, b. 6-7)

48 Beyitlerde başlangıç tarihini 662 yılının Recep ayının istiftah günü olarak söyler. Bu tarihteki kanşıklık istiftah gününün farklı şekilde

anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Halk arasında Receb’in ilk cuması olarak bilinirken Şiilerce 15, bazı kimseler tarafından da miraç kandili tarihi olarak yani 26 Recep olarak kabul edilmektedir. Miraç hadisinde göğün kapısına gelindiğinde kapının açılması söz konusu olduğunda bu kelimenin geçmesi bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. (İsmail Güleç, Türk Edebiyatında Mesnevî Tercüme ve Şerhleri, Pan Yay., 2008, s. 4, dipnot 16)

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmamıza katılan çalışma gurubunun, coğrafya yüksek lisans programını kazanmadan önce meslekle ilişkili 9 farklı kategoride toplam 35 görüşü olduğu tespit

gidicek (14) ṭoḳuz ḳalur ve bu ṭoḳuz ṭoḳuz daḫı żamm idiceñ on sekiz olur ve onı gidicek sekiz ḳalur ve bu sekize sekiz daḫı żamm idiceñ on altı (15) olur

Bektaş, Ömer, Rusuhi İsmail Efendi ve Mesnevi-i Şerif Şerhi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 1993. Bursalı

.ملع دق ام ملعی نا و ملعی ملام ملعتی نا بلاّطلا ملاعلا یلع و .یو هب قح دادن نذا و دناد یمن هچنآ دزومایب هک تسا نآ بلاط ملاع رب بجاو ینعی رد هک اریز دناد یم هک ار زیچ

Mâlik (ra) rivayet etmiştir; “Rasûlullah (sallallâhü aleyhi vessellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: Zamanınızın hayırlı şeylerini isteyiniz ve Allah’ın

“Ekinlere benziyoruz canca- ğızım; şu meydanda bitmişiz, dudaklarımız kupkuru, canla gönülle yağmur bulutunu arayıp beklemekteyiz.” (Divan-ı Kebir, II/46) demek

(14) Mahrem-i în hûş cüz’ bî-hûş nîst Mer zebân râ müşterî cüz’ gûş nîst Bî-dilândır mahrem-i esrâr-ı hûş Yok zebâna müşteri illâ ki gûş. “Bu aklın

Kırıkkale İslami İlimler Fakültesi Dergisi, (KİİFAD), 2017, Yıl II, Sayı IV. Buhara’da seyr u sülûk adabı başta olmak üzere zahir ve bâtın ilimleri öğrendiği