★ Başı 5 inci sayfada îşte yeniden gülüyor ve söylü yor:
— Türk zulümleri, Türk gaddar lığı değil mi?... Evet bu naka ratı iyi bilirim. Siz de gözlerinizle görmediniz mi?... Hem de burada bile değil mi?....
Birdenbire titredim. Türk zu lümleri olamazdı.. Hakikaten bu rada İzm it’te, civar köylerde baş tan başa yakılmış Türk mahalle lerini, katliâma uğramış sayısız Türk cesetlerinin fotoğraflarını görmüştüm....
☆
İM D İ öğle yemeği yiyo- \ ruz.. Mustafa Kemal Pa şa, ben ve maiyetlerinden on, on iki kişi bir sofradayız.. Masanın etrafım.jdolduranların hepsi şaya nı hayret derecede genç..
Bu, Başkomutan ve Mareşal ^ncak 41 yaşında, başkâtibi biraz fazla.. Diğerleri generaller, al baylar, kâtipler çok daha genç.. Neşeli, kahkahalı jir sofradayız. Yalnız “ Anadolu’nun Başkanı,, za man zaman ve nâdiren yüzünde beliren paradoksal tebessümü is tisna edilirse daima donuk, ağır ve düşünceli....
☆
Hususi trenin bizi götürdüğü Adapazarı’ndayız.. Tam İsparta sâdeliğinde bir tren... Bütün istas yonlarda kalabalık halk yığınları zafer neşesi içinde karşıcı çıkıyor, gösteriler yapıyor,.
Çiçekler, bayraklar, alkışlar, çılgınca bağrışan, koşuşan çocuk lar, takdis eden, dtıa eden ihtiyar lar, gözyaşlariyle "Kurtarıcı,, nın dizlerine kapanan kadınlar.. Ne bir teşrifat, ne bir polis ve ne de bir sansör var...
Dikkatimi çeken bu durum hakkındaki soruma, Mustafa K e mal Paşa ceva pveriyor:
— Niçin? Ne lüzumu var?.. Bü tün Anadolu benim arkamdadır, bana destektir; Fransanız (Cle menceau) ve ( Foch 1 un arkasında olduğu gibi... ı
ı Hakikaten öyle, gözlerimle görüyorum: Bütün Anadolu, hat tâ bütün Rumeli, bütün İstanbul, bir tek kelime ile bütün Türkiye (Başkan) m arkasındaydı.
Şimdi askerlerle karşı karşıya- yım.. Bu kuvvetleri hiç böyle tah min etmemiştim. Kudretlerini ifa de için hakiki vasfı kullanayım: Pek heybetli ve dehşet verici idi ler..
Ben, derme çatma kuvvetlerle millî duyguarla galeyana gelmiş başı bozuk halk topluluklariyle karşılaşacağımı zannetmiştim. Halbuki sıhhatli, iyi giydirilmiş, iyi teçhiz edilmiş muntazam kuv vetler karşısındayım.. Tıpkı kutu sundan çıkan kurşun askerleri sey reden çocuk hayranlığı içinde
yim... ,
Büyük Şef, askerlerinin önün den ağır adımlarla geçiyor.. Bü tün gözler gurur şimşekleriyle parlıyarak ona bakıyor...
îşte bu kuvvetler vatanlarının varlığı veya yokluğu için silâha sarılmışlardı ve bunu bilerek ba şarıyorlardı..
Geçit resmi bitti, saat de altı olmuştu., önümde muhafız kıta sından Karadenizliler cidden gö rülmeğe değer millî oyunlarını oy nadılar.. Artık çay saati gelmişti..
Mustafa Kemal Paşa ve ben ora cıkta, açıkta, kendisini görmeğe gelen sayısız kalabalığın karşısın da oturup çay içiyoruz... Ve bir denbire, Anadolu’nun Başkam '— Tıpkı bizim “ Poincare,, nin (Bar- le-Duc) veya Batının herhangi bil> başkanının herhangi bir yerde ya pabileceği gibi — ayağa kalktı ve milletine hitap etmeğe başladı..
Ezici bir sessizlik ortalığı kap lamıştı.. Hâkim ve iradeli sesi uzaklara yetişiyordu, halka ulaşı yordu, bütün millete, bütün Tür kiye’ye ve Türkiye üzerinden bü tün dünyaya erişiyordu.. Dinliyo rum;... itira f edeyim ki ben de ga rip bir hissin tesiri altındayım ve cidden tarihî bir saat yaşıyorum..
ir
A T ÎH ikinci Mehmet’ten, 1 ^ “ 1453 denberi yâni isl i
tanbul BizanslIlardan a- lındığından beri Türkiye’de ilk de fa olarak Batı politika âdetleri yer alıyor ve bir başkan halk ara sında konuşuyordu. Bu sâde ves berrak İnsan milletine düşmanı yenmeyi veya ölmeyi tavsiye edi yordu..işte bütün miletl onu alkışlı yor, tasdik ve tasvip ediyor, and- içiyordu..
Halk sanki İlâhi bir râşe ile sarsılmış gibiydi.. Çünkü ona üs tüne titrediği istiklâlinden bahse dilmiş ve bu uğurda gerekirse sel ler gibi kan akıtması lâzımgele- ceği de açıkça anlatılmıştı..
Birdenbire başım çeviren (Ga zi Mustafa Kemal) in bana bak tığını ve şu sözleri söylediğini du yuyorum :
“ -—Eğer Avrupa, hakikaten ve samimî olarak isteseydi. Ve eğer A v rupanın iki büyük başkentinde - ki biri daha Batıdadır - para tarafla rı bizim ıstıraplarımızı bir spe külâsyon konusu yapmasalardı. “ Sulh,, u derhal, namuskârane ve basit bir iş olarak yapmak ne ka dar kolay olurdu.”
Claııde Farrâre Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği