• Sonuç bulunamadı

Avni Arbaş ile konuşma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Avni Arbaş ile konuşma"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

______________________________________________________________________ 77 S 2-2 3 u g

S A N A T VE E D E B I Y A T

30

EKÍM

1981

İ

______________________________________________ ______________________________________________ — . - — — — --- i --- —

 vni A r bas ile konuşma

Uğur MUMCU

“Sanatçının

m

kökü kendi

ülkesinin

topraklarındadır,

ANKARA — Avni Arboş, 1919 yılında İstanbul'da doğ­ du. Sanat yaşamına 1933 yıl­ larında başladı. Galatasaray Llsesl'nl ve Güzel Sanatlar A- kademisinl bitirdikten sonra Fransız bursu ile Paris'e git­ ti. Resim çalışmalarına bura­ da devam etti. 1940 - 47 yıl­ ları arasında Fransız ressamı Leopart Levy’in ile beraber ca lışan Arbaş. yurt dışında bü­ yük ün yaptı. Resimleri, Fran­ sa, Amerika, İsviçre’de sergi­ lendi. ilk sergisini 1950 yılında İstanbul'da Maya Galerisi’nde açan Arbaş. Türkiye'de çeşitli sergiler açtı.

Evrensel resim kültürünü u- lusal harç İle yoğuran Arbaş, yaşayan Türk ressamlarının en ünlülerinden biri olarak tanı­ nıyor.

MİLLİ SANATA DOĞRU — «Halk sanatından ya rarlanma da bir malzeme tabii kİ, bundan yarar­ lanarak milli sanata doğru gidiyoruz. Bu da bir oluşumun parçası.»

«Benim

esas

köküm

burada memleketimde,

köklerimle sımsıkı tu­

tunacağım yer burası.»

«Bir ağaç kökü ile yaşar. A- ğacı, olanca titizlikle, kökün­ den, o kökleri incitmeden, alıp bir başka toprağa dikebilirsi­ niz. Ağaç, bu yeni toprakta da yeşerir, meyve verir. Ama a- ğaç, esas kökünü, esas topra­ ğını aror. Paris’teki çalışmala­ rım böyle oldu, Türkiye'den Paris'e gittikten sonra da çalış tim, eser verdim, vermeye çalış tim. Ama benim esas köküm burada, memleketimde, memle ketimin topraklarında, benim, köklerimle sımsıkı tutunacağım yer burası. İzlediğiniz şu son resimlerimle toprağa sımsıkı .tutunduğumu hissediyorum. Bu benim için yeniden hayata geliş gibi birşey.»

Ünlü ressam Avnl Arboş il^ konuşuyoruz. Önce İstanbul'da kİ atölyesinde başladığımız söyleşiye. Ankara’da Artizan Galerisi’nde, sonra benim evim de devam ediyoruz.

«Hayatımda üç dönem var. Birincisi, Avrupa’ya gitmeden önce Batı özlemi, Batıyı gör­ mek, sanatımı orada ilerlet­ mek düşüncesi. Orada öğren­ mek, gerekli olanları almak.. İkine! dönem, Batı'da bunları yaşamak ve mümkün olduğu kadar gerekli olanları almak, bunları aldıkta,, sonra tekrar toprağa gelip, aldığım bu mal­ zemelerle, bu birikimle, bu de­ neyle verebileceğimi vermek. Bu üçüncü devre. Şimdi kendi­ mi artık bu dönemde görüyo­ rum. Eldeki imkanlarla yapa­ cağını yapmak. Bu dönemler de yalnızca resim yok, kültür var. Dünya görüşü var, dünya­ yı daha iyi kavramak var. Re­ sim onun bir parçası. Bu dö­ nemde amacım şu: Bütün bun ları, bu malzemeyi aldıktan sonra, bu olgunluğa eriştikten sonra yapabileceğini yapmak.»

Sanatın evrensel boyutları İle özgün, ulusal gelişmesi re­ sim sanatına, Türk resim sa­ natına nasıl yansıyor? Bunu soruyorum. Yanıtlıyor:

«Bizden öncekiler ve biz re­ sim! Batı’dan öğrenmişiz. Ba- tı’nın hocaları ile çalışmışız. Tabii Türk resim sanatında bu izler var. Ama zaman geçtik­ çe, yavaş yavaş kendi resmi­ mizi yapmaya, doğru yönelmi­ şiz, birtakım denemelere giri­ yoruz, işte kilim motifleri, yaz­ malar, Karagöz.. Fakat bunlar da yeterli değil, bunları yap­ makla milli sanat olmuyor. On ■ar nihayet milli kültürümüzün bir parçası, bunun içinde şi­ irler var, koşmalar var, felse­ femiz var, düşünme tarzımız far, hepsi bunların hepsi bir

asacaı

bütünü meydana getiriyor. Bun larin hepsini hazmettikten son­ ra birşeyler yapacağız. Onun için elimizde malzeme olması lazım. Yapacağımız şeyin mal­ zemesi o zamana kadar mev­ cut değil, yapılmamış. Avrupa’ ya gidiyoruz, oradan alıyoruz, Avrupa'dan öğrendiklerimizi öğ rendikten, alacaklarımızı aldık tan sonra dönüyoruz, o zaman yapacağımız şey, milli dediği­ miz, ulusal dediğimiz sanatı oluşturmak.. Halk sanatından yararlanma da bir malzeme tabii ki, bundan yararlanarak milli sanata doğru gidiyoruz. Bu bir - iki günde olacak de­ ğil, bu bir oluşumun parca- si..»

Avnl Arbaş’ın Kütahya Çini­ lerinden aldığı motifleri resim ve çini olarak yapmış, bunlar, tabaklara, vazolara yansımış. Ünlü sanatçımıza Kütahya

cl-nilerl üzerindeki çalışmalarını soruyorum:

«Kütahya'ya bir rastlantı so­ nucu gittim. Çinileri inceledim, çok hoşuma gitti. Bu olanaklar la kendim ne yapabilirim diye düşündüm. Ve bu çinileri yap­ maya çalıştım. İşte tabaklar, vazolar ve kaseler üzerinde çalıştım.»

Artizan Galerisi'nde sergide boğaz resimlerine rastlanıyor:

«Görüyorsunuz , sergide bir tek konu hakim değil, önce oturduğum yerden etkilendi­ ğim boğaz tabloları, güneşin doğuşu, boğazın görüntüsü, deniz motorları, motorlar, ma­ navlar, boğaz sabahları, yani İstanbul, bunların resmini yap­ tım. Sonra atlar, sonra horoz­ lar kİ Kütahya'da gördüğüm bir horoz dövüşünden esinlen­ dim, etkilendim - işte gördük­ lerimiz bunlar.»

Anlatıyor Avni Arbaş: «1950’lerden bu yana yaptı­ ğım resimler, aslında birbirle­ rinin devamı. Her resimde bir önceki resmi aşmaya çalışıyo­ rum. Daha doğrusu, bu endişe ile bu düşünce İle resim yapı­ yorum. Yaşamın gayesi de ile­ riye doğru gitmek, aşama yap­ mak değil midir?»

Sanatta evrensellik ve ulusal lık konusu «kişilik» sorununa sıkısıkıya bağlı. Evrensellikte bağımsızlık, bağımsızlıkta ki­ şilik... Sanat ve sanatçı, bu evrenselliğin içinde ulusallığı ve özgün kişiliği nasıl bulur?

«Picasso şu, şöyle bü­

yük, böyle büyük, ba­

tılı ressamların sanki

hepsi allah.»

Arbaş’ı dinliyorum:

«Batı karşısında çoğumuz­

da, çoğu sanatçıda bir aşağı­ lık duygusu doğuyor. Açıkça söyleyeyim, bu bende olmadı. Picasso şu, şöyle büyük, böy­ le büyük batılı ressamların sanki hepsi Allah.,. Batıya gi­ dince bunlardan birini kopya edeceksin. Meselâ Avrupa'da Plcasso’nun bir sürü kopyacı­ sı var. Ben hiç bir zaman Pi- cassoyu kopya etmedim, etki­ sinde kalabilir İnsan. Picasso, gençliğinde birtakım ressam­ ların etkisinde resim yapmış İnsandır, fakat kalkıp, onun gibi yapmak. Bu saçma birşey.

Avrupa'ya gidişin güzel ta­ rafı şu bence: Oraya gidince İnsan bakıyor, bütün bu Allah­ lar da bizim gibi insan. O Pl- casso ise ben de Avni Arbaş' ım, Ben o değilim ama benim de kendi imkanlarım var. Onun İçinde birşeyler yapacağım,

Mesele onun gibi yapmak de­ ğil, kendini yaymak, iyi ya da kötü. En önemlisi, insanın ken­ di kendisini bulması. Ben şim­ di Picasso’nun on misli daha iyisini yapsam, neye yarar? Bir çokları bu hataya düşüyorlar. Meselâ (Aman diyorlar, Andres Lothe). Gidiyorlar Lothe'ye ta­ lebe oluyorlar. Onun birçok ta­ lebesi var. Yalnız Türk değil, her millet, bir gün gittim, adam Lothe, talebelere ders veriyor, çizdi bir resmi, nasıl çizdiğini anlattı. Ve çizin de­ di. Herkes oturdu, çiziyor. Ben de tamamen kendi bildiğime göre çizdim, geldi, baktı, (işte böyle yapılır) dedi. Evine da­ vet etti, sonra, anlattı, burası benim geçim yerim, buradan para kazanıyorum. Ayrıca da resim yapıyorum. Tabii ki ço­ cuklara birşeyler verecek, ö ğ ­ retecek, düşünün adamın yir­ mi yıllık talebesi var. Kuran-ı Kerim ezberler gibi ezberlemiş, hGfız olmuş.»

Avni Arbaş, evrensellik ve ulusallığı bir süreç İçinde gö­ rüyor, özgünü, ulusala kendi kendini aşarak ulaşılacak di­ yor. «Kökier» diyor, «Benim köküm burada resimde Avrupa ressamları gibi geçmişimiz yok, Picasso, hangi resmi yaparsa yapsın, İspanyol damgası var. Bunu İspanyol yapmıştır, dersiniz. Melayo... O da ne yaparsa yapsın a n l a r s ı n ı z . Bunu İspan­ yol yapmıştır, hemen resim ar­ kasında Goya’yı hissediyorsu­ nuz. Romanda da şiirde de öy le değil mİ? Alın «yüz yıllık yalnızlık» romanını, Gabriel Garcia Marquez, hemen evren sel oluyor. Oysa bizim köy ro­ manı yerel kalıyor. Batının kül­ türü içiçe geçmiş, birbirlerine benzer kültürler. Biz doğuyuz, biz doğuluyuz. Bizde sanat, ba­ tıdaki gibi gelişmemiş, bizde böyle gelenek yok. Bizde şe­ ker Ahmet . Paşa, Avni Lifljler, Hoca Ali Rlza, bunların bir kıs minin sanatı Avrupa’da biçim­ lenmiş, orada oluşmuş, Avru- padan gelen hocalardan Avru­ pa akademik resmini öğrenmi­ şiz. Resim dşyince Avrupayı ölçü alıyoruz. Meselâ CallI Av­ rupa'da öğrenim yapmış, Naz­ mı Rıza, empersyonizmi getir­ miş, blzler bu geleneğin taşı- yıcısıyız.»

Serginin ilk gününde galeri­ de Arbaş’ın resimlerini görmek isteyen yabancı elçilik mensup ları ünlü mensuplan ünlü sa­ natçımızın tabloları karşısında dakikalarca duruyor, bakıyor, bakıyorlar. Biz Türkler, Arbaş' la övünüyor, böyle bir sanatçı yetiştirdiğimiz İçin gururlanıyo­ ruz.

O PİCASSO İSE BEN DE ARBAŞ’IM — «Avrupa’ya gidişin güzel tarafı şu bence- İnsan bakıyor, bütün bu Allahlar bizim gibi in­ san. O Picasso ise ben de Avni Arbaş'ım.»

Güngör ÖZBEK

îlk yayın, 30/10/1981 Cumhuriyet Dört hamlede Mat (8—3)

★ ★★

KARPOV — KORÇNOY Dünya Birinciliği’nin 9’uneu oyunundan sonra puan dizisi şöyle (Karpov): 1 1 Vz 1 1/2 0 V2 Vz 1 = 6—3. B erabere’ler sayılmadığından du­ rum 4—1 K arpov’un lehine. îk i oyun daha kazanırsa Merano hikâyesi de sona erm iş olacak.

İspanyol; KARPOV — KORÇNOY (Dünya Birincili­ ği Maçı, Oyun 3 — Merano 1981): 1 e4 e5 2 Af3 Ac6 3 Fb5 Af6 4 00 AXe4 5 d4 Fe7 6 Ve2 Ad6 7 FXc6 bXc6 8 dXe5 Ab7 9 Ac3 00 10 Keı Ac5 11 Fe3 Ae6 12 Kadı d5 13 eXd6 cXd6 14 Ad4 Fd7 15 Af5 d5 16 AXe7+ VXe7 17 Vd2 Vh4 18 Ae2 Kfe8 19 b3 Ke7 20 Ag3 Vf6 21 f3 Fe8 22 Ae2 h6 23 Ff2 Vg6 24 Acı d4 25 Ad3 Vf6 26 Fg3 Kd7 27 Ke5 Vd8 28 Kdeı Kd5 29 KXd5 VXd5 30 Ke5 Vd7 31 Veı Kc8 32 b4 Vd8 33 Ka5 Vd7 34 h3 Î6 35 KXa7 Vd5 36 Ka5 Vd7 37 Ka7 VdS 38 Ka5 Vd7 39 Ve4 Ff7 40 Vf5 Ke8 41 Şh2 Vb7 42 a3 Kd8 43 h4 h5 44 AÎ2 Vd7 45 Ka6 Ve8 46 Va5 Fg6 47 Ad3 Şh7 48 Vb6 Kc8 49 a4 Ff5 50 a5 c5 51 bXc5 FXd3 52 cXd3 AXc5 53 Ka7 Vg6 54 Kc7 KXc7 55 FXc7 AXd3 56 VXd4 Ae5 57 FXe5, (1—0).

Vezirgambiti; KORÇNOY - KARPOV (Dünya Birin- ciliği Maçı, Oyun 7 — Merano 1981): 1 c4 e6 2 Ac3 d5 3 d4 Fe7 4 Af3 AÎ6 5 Fg5 h6 6 Fh4 00 7 Kcı b6 8 cXd5 AXd5 9 AXd5 eXd5 10 FXe7 VXe7 11 g3 Fa6 12 e3 c5 13 dXc5 Fb7 14 Fg2 bXc5 15 00 Ad7 16 Vb3 Kfb8 17 Va3 Ve6 18 Kfdı a5 19 Aeı a4 20 Ad3 d4 21 FXb7 KXb7 22 eXd4 cXd4 23 Keı Vd5 24 Kc2 Af8 25 Af4 Va5 26 Kce2 Vb5 27 Vf3 Kab8 28 h4 Vf5 29 Ke5 Vf6 30 Vd5 KXb2 31 KX5; Berabere önerisini Korçnoy onayladı.

Altıncı oyunda B eyazla oynayan Karpov, İspanyol Açılışı yapmıştı: 1 e4 e5 2 Af3 Ac6 3 Fb5 a6 4 Fa4 Af6 5 00 Korçnoy da uzmanı olduğu 5.., AXe4 «Kırışma yo- lu»na girerek geçen hafta verdiğimiz 6’ncı oyundan o- kurlarım ızın da hatırlayacakları gibi ilk kazancım sağ­ lamıştı.

Karpov gerekli dersi alm ış olacak ki, Beyaz’la oyna­ m a sırası 8’inci oyunda te k ra r kendine geldiğinde İs­ panyol yerine bu kez İtalyan Açılışı yaptı: 1 e4 e5 2 Af3 Ac6 3 Fc4 vb’

Böylece her iki rakip de, aşağı yukarı kırk yıldan bu yana oynanmayan bir açılış'a sürüklenm iş oldular. Sonuçta da düşünm e sürelerinin neredeyse tüm ünü ilk ham leler için harcam ak zorunda kaldılar.

İşte bu sırada oldukça gültimlü b ir olay oluşmuş. Maç halikında herkes bir şey söylüyor ya. İzleyen b ir yorumcu da, 8—10 hamle için bu kadar düşünüldüğünü görünce «Bunlar galiba bu açılış’ı bilmiyorlar» diye ga­ zetesine yazıvermiş.

İtalyan Açılışı; KARPOV — KORÇNOY (Dünya Bi­ rinciliği Maçı, Oyun 8 — Merano 1981): 1 e4 eö 2 Af3 Ac6 3 Fc4 Fc5 4 c3 Af6 5 d3 d6 6 Abd2 a6 7 00 00 8 Fb3 Fa7 9 h3 Fe6 10 Fc2 d5 11 Keı dXe4 12 dXe4 Ah5 13 Afi VXdı 14 KXdı Kad8 15 Fe3 f6 16 FXa7 AXa7 17 Ae3 Af4 18 h4 Ff7 19 Aeı Ac8 20 f3 Ae6 21 Ad3 Kd7 22 Fb3 Ae7 23 Ad5 Ac6 24 Fa4 b5 25 Fc2 Kfd8 26 a4 Şf8 27 g3 Kd6 28 b4 Ae7 29 Ae3 Kc6 30 Ka3 Ac8 31 aXb5 aXb5 32 Şf2 Ab6 33 Ab2 KXdl 34 FXdı Kd6 35 Fe2 Fe8 36 Ka5 Kd8 37 Şeı c6 38 Ka6 Kb8 39 Fdı Ac8 40 Ad3 Ac7 41 KaS, (A) Berabere.

Vezirgambiti; KORÇNOY — KARPOV (Dünya Birin­ ciliği Maçı, Ovun 9 — Merano 1981): 1 c4 e6 2 Ac3 d5 3 d4 Fe7 4 Af3 AÎ6 5 Fg5 h6 6 Fh4 00 7 Kcı dXc4 8 e3 c5 9 FXc4 cXd4 10 eXd4 Ac6 11 00 Ah5 12 FXe7 AXe7 13 Fb3 Af6 14 Ae5 Fd7 15 Ve2 Kc8 16 Ae4 AXe4 17 VXe4 Fc6 18 AXc6 KXc6 19 Kc3 Vd6 20 g3 Kd8 21 Kdı KbÖ 22 Veı Vd7 23 Kcd3 Kd6 24 Ve4 Vc6 25 Vf4 Ad5 26 Vd2 Vb6 27 FXd5 KXd5 28 Kb3 Vc6 29 Vc3 Vd7 30 f4 b6 31 Kb4 b5 32 a4 bXa4 33 Va3 aS 34 KXa4 Vb5 35 Kd2 e5 36 fXe5 KXe5 37 Vaı Ve8 38 dXe5 KXd2 39 KXa5 Vc6 40 K a8+ Şh7 41 V bl+ g6 42 Vfı V c5+ 43 Şhı V d5+ 44 Terk.

Uzman kişiler Karpov‘un çok k ararlı ve emin bir şekilde oynadığım belirtiyorlar. Korçnoy ise hakkım kullanarak b ir günlük izin alm ış durum da.

SOYI.U’nun başarısı sürüyor: «Budva 81» adı altın­ da Yugoslavya’da oynanm akta olan Bölge Turnuvası 17’- nci tu ru bitirdi. Puan durum u şöyle: 1. Velimiroviç 12 puan (1 Askılı oyunu var); 2. H ulak 11 p. (İA); 3—4. Ce- balo ve SOYLU 10y* p. (B irer A); 5—6. İvanovıç (2A); îvkov 10 p; 7. Afifi 9y2 p; 8—11. M ariotti (2A), Santos, Rukavina (B irer A), M akropulos, Tatai tüm ü 9 p; 12. Skem bris 8V4 p; 13—14. Raykoviç (İA), Tot 8 p; 15—16. Trikalyotis (İA), Fem andez 7 p; 17. Guimaraes 5% (2A); 18. Atar 1 p; 18. Augustin Vz p.

•tapi + m Ç3Ö + S q v E WXÖ + H t 9JN '"T +W S saâ ( + CT) sav S w â t :(3î3HZQ) “ RF'fÖ

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

The following points are important in determining the role of students in problem-based learning: forming students into small teams to study the problem

Bu çalışmanın amacı ortaokul kademesinde matematiğin somut materyallerle öğretilmesine yönelik olarak dört kefeli cebir terazisi yardımıyla tam sayılar

İşte Beyoğlu dramatik belgeseli yakın tarihimizi bile çözümleyemeyecek duruma geldiğimizin belgesi sayılabilir. Nostalji, bu­ günden düşmanca hesap sormaya

Basın gerçek değere gereken eleştiriyi getirdiği, boyalı basın yok denecek kadar az olduğu (bizde ise ciddi basın yok denecek kadar az) hükümet gerçek sanatçıları

Bizim olgumuzda sepsis bulgularıy- la gelen preterm gebede doğum esnasında yayılan kötü koku nedeniyle plasenta materyalinin en kısa zamanda laboratu- vara

Aynı gün İbrahim tahttan indirilip yedi yaşındaki oğlu hükümdar ol­ muş ve ulema büyük Valde Sultanı Hırkai Saadet odasında tebrik eyjp- mişti. bahşâ

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesinde 2008-2009 yıllarında izole edilen mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıkları. Kırıkkale

Bu hareketi (sancağa ve is­ tiklâl marşına saygı göstermensek, le ) bir tutan bu totaliter kalalı lyazıcıya şunu hatırlatmak isteriz ki demokratların bu