URİYET
Y a z a n : İsm ail H abib
A Z I
L A R
Toroslara toptan bakış
—
== Fantezi
E = E
-Suyun getirişi, dağın yükletişi, denizin çekilişi
arasında bu vatan bir de baktık ki Çukurova
denilen bir altın yurd kazanmıştır
Anadoluyu alttan ve yandan dirseğini bükmüş bir kol gibi kucaklıyan Toros- lar vaktile büyük cenkler geçirmişti. O zamanlar alev gibi kızgın ve alev gibi atılgan iki deniz, Anadoludaki iç denizle I dıştaki Akdeniz; granit kemikli ve şişkin bazulu bir kol halinde aralarına giren T oroslara karşı durmadan dinlenmeden saldırıp durdular. Bu savaş ne kadar sürdü? Kimbilir. Y aln ız sonunda yenil mek suya, yenmek dağa, ve kurtulmak Anadoluya düşmüştü.
D ağlar develerden daha kinli. Toros bu iki kaypak düşmanını hiç unutmadı. Dıştaki büyük deniz içteki küçük denize yardım için su dolu bulutlar gönderiyoı, öyle mi? Toros boyuna bu bulutları tut tu, öteye geçirtmedi, zavallı iç deniz gı dasızlıktan eriye eriye sönüp gitmiştir. İç denizi kurutan Toros büyük dış denizi de ricat ettirmek istiyor. Fakat nasıl? D ağlar yalnız kinli değil zekidir de: To- ros suyu su ile yenmenin yolunu buldu!
İşte göğsünden akıttığı üç ırmağı A k - denizin üzerine saldırtmıştır. Bu üç ır mak platin sırtlarile üklüm büklüm, kıv rıla kıvrıla, Torosların denizden öcünü almağa koyuldular. Ünlü dağın bu çalış kan üç çocuğu hiç bıkıp üşenmeden T o- roslann yüklediği toprak zerrelerini us talıkla tortulıyarak öne süre süre denizi her hamlede biraz daha geriletmeğe uğ
raşırken suyun getirişi, dağın yükletişi, denizin çekilişi arasında bu vatan bir de baktık ki Çukurova denen bir altın j'urd kazanmıştır.
Toroslar Anadolu içinden başka, de niz tarafından da bambaşka görünürler. Bu taraftan hem endamını tam olarak göstermez, hem de yüzü sert, yalçın ve hiddetlidir. Halbuki deniz tarafından bak, hem ayağa kalkmış gibi büsbütün yüksek ve gösterişli, hem bayramlığını giymiş gibi yemyeşil ve süslü. Neden böy- ledı’r? îç Anıdoludan bu dağlara sert, kuru, ve kavurucu poyrazlar çarpar. H a l buki öteden nemli bulut, ozonlu hava, ve serin rüzgâr alıyor. Öyleyse oraya karşı güleryüz, beriye karşı çatık kaş: İyiliğe iyilik, kemliğe kemlik, dağlar işini bilir!
Tarsustan Ceyhana kadar, ufukları yırta yırta, bütün Çukurovayı tatlı bir kavisle kucaklıyan Torosların ova için den görünüşüne ise hiç doyum yoktur: A lt gövdeleri koyu, ortaları mavi hayaletli, üstleri bembeyaz, ve tepeleri testere diş leri gibi kertek kertek uzayıp giden T o roslar, mesafelerin sonsuzluğunda kaybo- luncıya kadar granit sivriliklerle göklerin ortasına uçsuz bucaksız bir şeyler yazar durur!
Çıplak dağları nedeyim? Kışın üşür, yazın kavrulur gibi insana acıma duygu su veren çıplak dağlara bedel Toroslar vatanın üç büyük orman kümeliğinden en zenginidir. H er çeşid ağaç, hele çamlar; Torosun bütün çamlarını gören çamların bütün çeşidini ezberlemiş olur: Şurada koyu yapraklı çınarlar gibi bol gölgeli ve derlitoplu çamlar; orada bir nevi hurma gibi uzun ve çıplak gövdesinin tepesinden yapraklı dallar sivrilmiş gölgesiz çam lar; beride en sivri kayaların en çıkılmaz yerlerine kadar keçi yavruları gibi tır manmış atik ve körpe çamlar; ötede ken dini kendi korur gibi başına geniş bir şemsiye yeşilliği geçirmiş hanım hanımcık çam lar...
Halkın «katran ağacı», nebatatçıların da «sedir» dedikleri kocaman ağaç. Bu, Toroslarda bütün ağaçların başbuğu dur. Sanki birçok ağaçların sarmaşmasın dan tekleşmiş gibi kalın ve dağ kayası gibi bir gövde. Gürbüz gürbüz yaprakla- rile her biri bir ağaç gibi gerilmiş dallar. Birkaç harmanlık kalabalığın rahatça ba
rınabileceği geniş ve çepçevre bir gölge koyuluğu. Bütün bunlarla beraber mina reyi aşan bir boy; eh, hem enlilik, hem yükseklik; hem kendisinde en uzun yaş, hem kerestesinde en ölmez dayanış; ona biraz uzaktan ve toptan bak: yeşil kub beli salâtin camileri gibi duruyor!
Bu çeşid çeşid ağaçlar Torosun yalnız süs ve örtüsü değil, medarlardan kutub- lara kadar bütün iklimler o ağaçlarla T o rosun gövdesine mıhlandılar. En altla hurmalar, palmiyeler ve portakallar, bel li ki medarlardayız. Daha yukarılarda karmakarışık her cins ağaç, belli ki bura da her çeşidi yetiştirmeğe elverişli tatlı bir sıcaklık var. Binden sonra çınarlar, meşeler, gürgenler; orta iklim; daha son ra çam ve köknar gibi reçineli ve soğu ğa dayanan ağaçlar; iki bini geçince, bo dur fundalıklardan belli, bozkırlar diya- rındayız. Daha yükselince kuru yosun lar sana hayatın bittiğini söyler. Beyhude iki bin beş yüzü aşma, ta tepeye kadar kutublara dalacaksın: Torosa bir övün- cük çık in, bütün iklimleri gezdin!
Binlerle kılometro boyunda, vasatı yüz kilometro enliliğinde, ve yüksekliği üç bini geçen Toroslar; yalnız gövdesine tı ka tıka iklimleri sıralamadı; iki böğrüne de iki ayrı mevsimi oturttu. Bu dağların bir tarafında kış varsa öte tarafında ba har var. Berinin kuru ve kavurucu poy razlarını öteye; ötenin nemli ve serin lo doslarını beriye geçirtmez. Kalabalık şe hirlerin cadde çaprazlamalarında bir değ nek hareketile otomobilleri durduran ba şı miğferli memurlar gibi Toroslar da rüzgârlara kumanda ediyor!
, Rüzgârları geçirtmiyen bu dağlar mahşerinden insanlar nasıl geçecek? T o- ros bütün o ölçüsüz büyüklüğüne rağmen yumuşak yüreklidir de. îmanlara dara cık ve uzun bir geçid ayırdı. Kölek bo ğazı denen bu üç dört saat uzunluğun daki biricik geçid içinden çok kalabalık ordular basında çok ünlü kumandanlar da geçti. Ordular orada karınca dizisi gibi incelir ve kumandanlar ".111 karıncalar gibi böbürlenirken Toros bu rniniminicik- Ierin haline gülerdi: Rabbim, insanlar ne kadar küçük, Toros ne kadar büyüktür!
Bir gün o karınca insanlar onun kıyı sına geldiler. Binlerle yıllık bu tek ge çid bize artık yetişmiyor dediler. Senin gövdeni en dar, fakat en sert yerinden delip geçeceğiz dediler. Toros baştan bunu bir sayıklama sandı. Fakat o ka rıncadan insanlar toprağı oyan karıncalar ribi Torosu deldiler. Demir bir kırkayak Torosun bir böğründen öbür böğrüne geçti. Bulûtları bırakmıvan, rüzgârları durduran, iklimleri mıhlıyan Torosun karnı içinde o demir kırkayak bir mekik gibi işleyip duruyor. Toros doğru söz lüdür de. Artık kendi de itiraftan çekin mez: Meöer o karınca insan bu dağlar devi koca Torostan da büvükmüs!
İSMAİL HABİB
Pirede komünistlerle
zabıtanın müsademesi
Atina 26 (Hususî) — Piredeki büyük Tobako koban tütün fabrikasında çalı şan işçilerin komünistler tarafından iş lerini terketmeğe mecbur edildikleri ve işsiz kalanlar için iane toplandığı zabı taca haber alınarak hâdiseye müdahale edilmiştir. İşçilerden komünistlere men sub olanlar zabıtanın müdahalesine mu kabele etmeğe teşebbüs ettiklerinden memurlar ateş açmağa mecbur kalmış lar ve aralarında müsademe başlamış tır. Bu müsademede birkaç kişi yüzle -rinden yaralanmış ve hâdisenin müseb-bibleri yakalanmıştır.