• Sonuç bulunamadı

2019 YILI MEZUNLARI TEZ ÖZETLERİ (III)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "2019 YILI MEZUNLARI TEZ ÖZETLERİ (III)"

Copied!
96
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2019 ; 28 (3)

KAYSERİ İLİNDE ÇEŞİTLİ SPOR DALLARINDAKİ SPORCULARIN SPOR YARALANMALARI VE İLK YARDIM İLE İLGİLİ BİLGİ, TUTUM VE DAVRANIŞLARI

KNOWLEGDE, ATTITUDES AND BEHAVIOURS OF THE SPORTSMAN IN VARIOUS BRANCHES RELATED TO THE SPORTS INJURIES IN KAYSERİ

Alim KANDEMİR Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2019 Danışman: Prof. Dr. Osman GÜNAY

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Public Health

M.Sc. Thesis, August 2019 Supervisor: Prof. Osman GÜNAY ÖZ

Amaç: Bu çalışmanın amacı; Kayseri ilinde çeşitli spor dallarındaki sporcuların spor yaralanmalarından korunma, ilk yardım, fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarıyla ile ilgili bilgi, tutum ve davranışlarının belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı nitelikli bu çalış-ma, Kayseri ilinde çeşitli spor dallarındaki lisanslı sporcu-lar üzerinde yapılmıştır. Faal osporcu-larak görev yapan lisanslı futbolcular, basketbolcular, voleybolcular, hentbolcular ve atletizmciler araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırma Ama-tör Spor Kulüpleri Federasyonuna (ASKF) ve Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne (GSİM) bağlı olarak futbol, basketbol, voleybol, hentbol ve atletizm kulüplerinde yer alan toplam 754 lisanslı sporcu üzerinde yapılmıştır. Araştırma 2017 Nisan - 2018 Mart aylarında yapıldı.

Araştırma verileri, daha önceki bilimsel çalışmalardan yararlanılarak, araştırmacılar tarafından hazırlanan ve 43 sorudan oluşan anket formu yardımıyla toplanmıştır. Katı-lımcılara spor kulüplerinin uygun oldukları bir gün, deği-şen antrenman saatlerinde ve antrenman yaptıkları alanla-ra giderek sözel onamları alınaalanla-rak, çalışmaya katılmayı kabul edenlere yüz yüze görüşme tekniği ile anket uygu-lanmıştır.

Elde edilen verilerin istatistiksel analizinde ki kare testi ve sürekli değişkenler için unpaired t-testi ve tek yönlü ANOVA (Post hoc-Tukey) testi kullanılmıştır.

Bulgular: Araştırma grubunun yaş ortalaması 22.19±3.41 yıldır. Araştırmaya alınan sporcuların %61.4’ü erkek, % 38.6’sı kadındır. Sporcuların %90.6’sı yaralanmalardan korunmaya dikkat ettiklerini söyledikleri halde %49.9’u daha önce spor yaralanması geçirmiştir. Sporcuların % 53.6’sı ilk yardım eğitimi aldıklarını ve %46.3’ü ilk yardım eğitimini öğretmenlerden aldıklarını söylemişlerdir. Spor-cuların ilkyardım bilgi puanı ortalaması, 10 puan üzerin-den 5.36±2.54’tür. Sporcuların %54.2’si antrenman yaptık-ları alanlarda sağlık personeli olmadığını söylemişlerdir. Yaralanmaların %47.3‘ü antrenman sırasında olup, % 56.4’ü kas yaralanmasıdır. Yaralanan bölgelerin büyük çoğunluğunun ayak (%35.6), ayak bileği (%30.6) ve diz (% 27.1) gibi alt ekstremite bölgelerinde olduğu görülmüştür. Sonuç: Spor yaralanmaları oldukça yaygın olup, çoğunluk-la alt ekstremitelerde meydana gelmektedir. Sporcuçoğunluk-ların ilk yardım konusunda önemli bilgi eksiklikleri vardır. Sporculara ve spor yöneticilerine spor yaralanmalarının önlenmesi, ilk yardım ve rehabilitasyon konularında eği-tim verilmelidir. Spor yaralanmalarının yaygınlığı, etkile-yen faktörler ve önlenmesi konularında daha geniş çaplı ve perspektif çalışmalar yapılmalıdır.

ABSTRACT

Purpose: The aim of this study is; to determine the information, attitude and behaviors of athletes in various sports in Kayseri in terms of protection from injuries, first aid, physical therapy and rehabilitation practices. Material and Method: This cross-sectional and descriptive study is conducted on licensed athletes in various sports in Kayseri. Active licensed football players, basketball players, volleyball players, handball players and athletes are included in the study. The research was conducted on 754 licensed athletes from football, basketball, volleyball, handball and athletics clubs under the Federation of Amateur Sports Clubs (ASKF) and Provincial Directorate of Youth and Sports (GSIM). The research was conducted in April 2017 - March 2018. The research data are collected by using a questionnaire which was prepared by the researchers and was composed of 43 questions by making benefit of the previous scientific studies. Participants are given a questionnaire with face-to -face interview method by going to exercise areas, where they make exercise in different training times, when sport clubs are suitable, by taking their oral permission. In the statistical analysis of obtained data chi square test is used and for continuous variables, t-test and ANOVA test are used.

Findings: The mean age of the study group was 22.19 ± 3.41 years. 61.4% of the participants are male and 38.6% are sport players. Although 90.6% of the athletes say that they were paying attention to protection, 49.9% of them had previously experienced sports injuries/ disablement.54.2% of the sportsmen claim that there are not any medical staff in their trainingareas. 53.6% of the athletes say that they received first aid education and 46.3% say that they received first aid education from teachers. 47.3% of the injured athletes were injured during the training and 56.4% had muscle injury of the disability types, the majority of the injured areas were ankle 30.6%, knee 27.1% and 35.6% of the feet were in the lower extremity regions.

Conclusion: First aid education in sport injuries/ disablements should be given in the light of first aid information supported by scientific studies. It is considered that it would be very beneficial to emphasize the importance of sportsmen to pre-sports warm up, flexibility and after-sports cooling to protect them from injuries

Anahtar kelimeler: Spor, Spor Yaralanmaları, Önleme, İlk

(2)

Reha-105

HEMODİYALİZ TEDAVİSİ ALAN BİREYLERDE LAVANTA YAĞI İLE UYGULANAN MASAJIN HUZURSUZ BACAK SENDROMU ŞİDDETİ VE YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ

THE EFFECT OF THE MASSAGE APPLIED WITH LAVENDER OIL ON THE SEVERITY OF RESTLESS LEG SYNDROME AND QUALITY OF LIFE IN INDIVIDUALS UNDERGOING HEMODIALYSIS THERAPY

Ayser ERAT Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Hemşirelik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2019

Danışman: Prof. Dr. Sultan TAŞCI

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences, Department of Nursing

M. Sc. Thesis, August 2019

Supervisor: Prof. Dr. Sultan TAŞCI ÖZ

Hemodiyaliz (HD) tedavisi alan bireylerde huzursuz bacak sendromu (HBS) en sık karşılaşılan sorunlar arasında yer almaktadır. Bu çalışma, HD tedavisi alan bireylerde HD se-ansının ilk yarısında, haftada üç kez, dört hafta boyunca, her iki alt bacak bölgesine, her bacağa 10 dakika süreyle %5’lik lavanta yağı ile uygulanan masajın HBS şiddeti ve yaşam kalitesine etkisini belirlemek amacı ile yapılan randomize kontrollü çalışmadır. Araştırma, bir il merkezindeki 7 hemo-diyaliz merkezinde 31 kişi müdahale, 27 kişi plasebo kont-rol grubu olmak üzere 58 hasta ile tamamlanmıştır. Çalışma-da etik kurul onayı, bireylerden bilgilendirilmiş gönüllü olur ve kurum izinleri alınmıştır. Araştırmada veriler, hasta tanı-tım formu, HBS Şiddet Değerlendirme Skalası, Böbrek Has-talığı Yaşam Kalitesi Ölçeği (KDQOLTM-36) ve hasta izlem çizelgeleri kullanılarak toplanmıştır. Masaj uygulama proto-kolü doğrultusunda müdahale grubundaki bireylere lavanta yağı ile plasebo kontrol grubuna ise bebek yağı ile masaj uygulaması yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde ki-kare, t testi, tekrarlı ölçümlerde tek yönlü varyans analizi, Pearson korelasyon analiz testleri kullanılmıştır. Karşılaştır-malarda p<0.05 değeri anlamlı olarak kabul edilmiştir. Mü-dahale grubundaki bireylerin tüm izlem haftalarına, plasebo kontrol grubundaki bireylerin birinci, ikinci ve üçüncü izlem haftalarına göre HBS şiddeti anlamlı olarak azalmıştır. HBS şiddeti puan ortalaması farklarının müdahale grubunda plasebo kontrol grubundaki farktan anlamlı derecede fazla olduğu saptanmıştır. Müdahale grubunda başlangıç ve son izlemde KDQOLTM-36 yaşam kalitesi ölçeği alt boyutlarında ve toplam puanları arasında fark anlamlı bulunmuştur. Plasebo kontrol grubunda başlangıç ve son izlemde KDQOLTM-36 yaşam kalitesi ölçeği alt boyutlarından fiziksel komponent, mental komponent, semptom, hastalık etkisin-de ve toplam puanları arasında fark anlamlıdır. HBS şidetkisin-deti puan ortalamaları ile KDQOLTM-36 yaşam kalitesi ölçeğinin alt boyutları ve toplam puan arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca hastalar masaj uygulaması sırasında ve sonrasında ağrı, yorgunluk, kramp, anksiyete, ciltte kaşıntı ve kuruluk gibi semptom ve bulgularda azalma olduğunu, kendilerini daha iyi hissettiklerini, masaj uygulamasının iyi geldiği ve rahatladıklarını, uygulamanın onlarda olumlu etki yaptığını ifade etmişlerdir. Çalışma sonucunda HD tedavisi alan bireylerde HD seansında, haftada üç kez, dört hafta boyunca, her iki alt bacak bölgesine, her bacağa 10 dakika süre %5’lik lavanta yağı ile müdahale grubuna uygulanan masajın plasebo kontrol grubuna göre; HBS şiddetini ve belirtilerini daha fazla azalttığı ve yaşam kalitesini arttırdığı belirlenmiştir. Bu sonuca göre, HD hastalarında HBS şiddeti-ni azaltmada, lavanta yağıyla masaj uygulaması tamamlayıcı ve integratif bir uygulama olarak hastalara önerilebilir.

ABSTRACT

The restless leg syndrome (RLS) is among the most common problems for the individuals undergoing hemodialysis (HD) therapy. This randomized controlled trial was conducted to determine the effect of the massage, applied with 5% laven-der oil for the individuals receiving HD therapy, in the first half of HD session three times a week for four weeks on both legs for 10 minutes in each leg, on severity of RLS and quality of life. The study was completed with 58 patients including 31 people in the intervention group and 27 people in the placebo control group, in 7 hemodialysis centers located in a city center. The ethics committee approval, informed con-sent of the individuals and the institutional permission were obtained. The data were collected using the patient informa-tion form, RLS Severity Rating Scale, Kidney Disease Quality of Life Questionnaire (KDQOLTM-36) and patient follow-up charts. In accordance with the massage application protocol, those in the intervention group were massaged with laven-der oil and those in the placebo group were massaged with baby oil. Chi-square test, t test, repeated measures one-way analysis of variance, and Pearson correlation analysis tests were used to assess the data. In the comparisons, the value of p<0.05 was accepted as significant. The severity of RLS de-creased significantly based on all the follow-up weeks of the individuals in the intervention group and the first, second and third follow-up weeks of the individuals in the placebo kontrol group. It was determined that the differences of RLS severity mean score were significantly higher in the inter-vention group compared to the difference in the placebo control group. There was a significant difference between subscale and total scores of KDQOLTM-36 quality of the inter-vention group in the first and last follow-ups. The difference between scores of physical component, mental component, symptom, and disease effect subscales of KDQOLTM-36, and its total scores of placebo control group in the first and last follow-ups was found to be significant. A negative correlation was found between RLS severity mean scores and KDQOLTM -36 subscale and total scores. Also, the patients stated that there was a decrease in symptoms such as pain, fatigue, cramp, anxiety, itching on skin and dryness during and after the massage and they felt better, the massage application was good for them, they felt relaxed, and the application had a positive effect on them. As a result of the study, the mas-sage applied with 5% lavender oil for the individuals in the intervention group receiving HD therapy, in the HD session three times a week for four weeks on both legs for 10 min-utes on each leg, decreased the RLS severity and symptoms more and enhanced quality of life, compared to the placebo control group. According to this result, the massage applica-tion with lavender oil may be recommended as a comple-mentary and integrative application for reducing RLS sever-ity in HD patients.

Anahtar kelimeler: Hemodiyaliz, huzursuz bacak, lavanta yağı, masaj, yaşam kalitesi

Keywords: Hemodialysis, restless leg, lavender oil, massage, quality of life

(3)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2019 ; 28 (3)

KARDİYAK RİSK GRUBUNDAKİ HASTALARIN SMALL, DENSE LDL (SDLDL) DÜZEYLERİNİN RUTİN LİPİT PARAMETRELERİ İLE HESAPLANMASI

CALCULATED OF SMALL, DENSE LDL (SDLDL) LEVELS BY ROUTINE LIPIT PARAMETERS IN PATIENTS WITH CARDIAC RISK DISEASE

Ayşe SELÇUKİ Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2019 Danışman: Prof.Dr.Sabahattin MUHTAROĞLU

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences, Department of Medical Biochemistry

M.Sc. Thesis, July 2019

Supervisor: Prof.Dr.Sabahattin MUHTAROĞLU ÖZ

Rutin uygulamada, trigliseritler (TG), total kolesterol (TC), yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol (HDL-C) ve düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol (LDL-(HDL-C) dahil lipid testleri kardiyovasküler hastalığın değerlen-dirilmesinde kullanılır ( CVD). LDL partikülleri, büyük-lüğüne ve yoğunluğuna göre büyük, yüzer LDL'ye (lbLDL; çap> 25.5 nm) ve küçük, yoğun LDL'ye (sdLDL; çap <25.5 nm) ayrılır.

LDL-C Friedewald formülü (FF) ile hesaplanabilir veya doğrudan laboratuvarda ölçülebilir. Friedewald tarafın-dan tahmin edildiği gibi LDL-C, dünya çapında klinik uygulama kılavuzlarının merkezi odağıdır. FF, TG>> 400 olan hastalar için ve tip 3 dislipoproteinemi hasta-larında geçerli değildir.

Hesaplanan LDL-C (cLDL-C) doğrudan ölçümden (dLDL -C) farklı olabilir ve bu fark, TG ve HDL-C konsantras-yonlarındaki değişime ek olarak sdLDL parçacıklarının varlığına bağlı olabilir. Bu tür bir bağımlılığın varlığı, Srisawasdi formülü ile sdLDL'yi tahmin etmeyi önere-cektir. SdLDL'nin cLDL-C'ye, örneklerimizin dLDL-C'ye bağımlılığını inceledik.

SdLDL-C tayini için Randox’un homojenöz ölçüm kiti kullanıldı. cLDL-C, karaciğer veya böbrek hastalığı ha-riç tutulduktan sonra, 183 denek için Friedewald for-mülü kullanılarak hesaplandı. Kademeli regresyon ana-lizi kullanılarak, non-HDL-C, cLDL-C ve dLDL-C'yi an-lamlı değişkenler olarak tanımladı (P <.001; R2 = 0.904).

Regresyon denklemi aşağıdaki gibidir: sdLDL-C = 0.580 (non-HDL-C) + 0.407 (dLDL-C) - 0.719 (cLDL-C) - 12.05. sdLDL partikülleri için basit ve ucuz bir markırın ta-nımlanması, kardiyovasküler hastalık riskini taramak için uygun maliyetli bir yöntem sağlar.

ABSTRACT

In rutine practice lipid tests, including triglycerides (TG), total cholesterol (TC), high-density lipoprotein cholesterol (HDL-C), and low-density lipoprotein cholesterol (LDL-C), are used for the assessment of cardiovascular disease (CVD). LDL particles are fractionated according to size and density into large, buoyant LDL (lbLDL; diameter >25.5 nm) and small, dense LDL (sdLDL; diameter <25.5 nm).

LDL-C can be calculated by the Friedewald formula (FF) or measured directly in the laboratory. LDL-C, as estimated by the Friedewald, is a central focus of clinical practice guidelines throughout the world. The FF is not valid for patients with TGs >400 and in patients for type 3 dyslipoproteinemia.

Calculated LDL-C(cLDL-C) may differ from direct measurement (dLDL-C), and this difference may depend on presence of sdLDL particles in addition to variation inTG and HDL-C concentrations. The presence of such dependence would offer to estimate sdLDL by Srisawasdi formula. We studied dependence of sdLDL on cLDL-C, dLDL-C of our samples.

For sdLDL-C determination, a novel homogeneous assay of Randox kit was used. The cLDL-C was calculated using the Friedewald formula for 183 subjects after excluding for liver or renal disease. Using stepwise regression analysis identified non–HDL-C, cLDL-C, and dLDL-C as significant variables (P < .001; R2 = 0.904).

The regression equation was as follows: sdLDL-C = 0.580 (non–HDL-C) + 0.407 (dLDL-C) – 0.719(cLDL-C) – 12.05. Identification of a simple and inexpensive mar-ker for sdLDL particles provides a cost-effective method for screening cardiovascular disease risk.

Anahtar kelimeler: küçük, yoğun LDL kolesterol, non-HDL

(4)

107

GENÇ SIÇAN HİPOKAMPÜSLERİNDE 0.5 VE 5 Hz ’LİK PRİMİNG STİMULATİON SONRASI YÜKSEK FREKANSLI VE DÜŞÜK FREKANSLI UYARI İLE GELİŞEN PLASTİSİTENİN KARŞILAŞTIRILMASI

COMPARISON OF PLASTICITY EMERGING WITH HIGH FREQUENCY AND LOW FREQUENCY WARNING AFTER 0.5 AND 5 HZ COMMUNICATION RESULTS IN YOUNG RAT HIPPOCAMPUSES

Ayşenur ÇİMEN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Fizyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2019 Danışman: Prof. Dr. Nurcan DURSUN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Physiology

M. Sc. Thesis, July 2019 Supervisor: Prof. Dr. Nurcan DURSUN ÖZ

Sinaptik plastisite, öğrenme ve belleğin temelini oluştu-rur. Sinaptik plastisitenin formlarından olan uzun dö-nemli güçlenme (UDG) ve baskılanma (UDB), sinaptik gücün uyarım sıklığına bağlı bir değişim olarak düşünü-lebilir. Çalışmalar priming uyarımların UDG ya da UDB cevaplarında değişikliğe neden olabileceğini bildirmek-tedir. Çalışmanın amacı iki farklı uyarım frekansı (0.5 ve 5 Hz) kullanılarak düşük frekanslı uyarının (DFU) sonraki UDG büyüklüğüne etkisini araştırmaktır. Wistar albino erkek 2 aylık sıçanlar iki grup olarak kul-lanılmıştır (n=8) . Elektrotlar hipokampuse yerleştiril-dikten sonra artan şiddetlerde uyarılarak input/output eğrileri elde edilmiştir. Metaplastisite yanıtları perforant yola 0.5 ve 5 Hz priming stimülasyon proto-kolü uygulanarak hipokampusten kaydedilmiştir. Priming stümülasyondan 5 dakika sonra yüksek fre-kanslı uyarı (YFU) ile UDG indüklenmiştir. Eksitatör postsinaptik potansiyel (EPSP) eğimi ve populasyon spike (PS) genliği için, UDG indüksiyonundan sonraki ilk 5 dakika ve son 5 dakika değerlendirilmiştir. Tek örneklem t-testi, tekrarlayan ölçümlerle ANOVA testi ve non-parametrik Mann-Whitney U testi kullanılarak istatistiksel analizi yapılmıştır.

Uyaran şiddeti ve frekans arasında gözlenen anlamlı olmayan etkileşim, grupların input-output eğrilerinin farklı olmadığını göstermiştir. 0.5 ve 5 Hz ile prime edilen sinapslarda populasyon spike genliğinde istatis-tiksel anlamda fark bulunmuştur (p<0,001). 5 Hz priming stimulasyon uygulanan sinapslarda EPSP eğimlerinde potansiyalizasyon gözlenirken (p<0,001), 0.5 Hz priming stimülasyon uygulanan sinapslarda post tetanik potansiyalizasyon döneminde potansiyalizasyon gözlenmemiştir. Çalışma bulguları, sinaptik olmayan uzun dönemli plastisite genliğinin, UDG öncesi verilen uyarımın frekansına bağımlı oldu-ğunu göstermektedir. UDG’nin bu inhibisyonunun sinaptik aktivitenin daha düşük frekanslarında görül-mesi, bu metaplastisite formunun, tekrarlanan nöronal aktivite sonrasında UDG eksprese etme kapasitesini değiştirebileceğini ve böylece bellek oluşumunu etkile-yebileceğini düşündürmektedir.

ABSTRACT

Synaptic plasticity is the basis of learning and memory. Long-term potentiation (LTP) and depression (LTD), forms of synaptic plasticity, can be considered as a change in synaptic strength due to the frequency of stimulation. Studies have reported that priming stimulation may change LTP or LTD responses. The aim of the study is to investigate the effect of low frequency stimulation (LFS) on the following details LTP magnitude by using two different excitation frequencies (0.5 and 5 Hz).

2 months old Wistar albino male rats were used as two groups (n = 8). After placing the electrodes in the hippocampus, the input / output curves were stimulated by increasing intensity. Metaplasticity responses were recorded from hippocampus by inducing perforant pathway with two different priming stimulation protocols including 0.5 Hz and 5 Hz. LTP induced by high frequency stimulation (HFS) 5 minutes after priming stimulation. For the stimulus postsynaptic potential (EPSP) slope and population amplitude (PS), the first 5 minutes and the last 5 minutes after LTP induction were evaluated.Statistical analysis was performed with single sample t-test, ANOVA test with repetitive measurements, and non-parametric Mann-Whitney U test.

The non-significant interaction observed between stimulus intensity and frequency showed that the input-output curves of the groups were not different. There was a significant difference in population spike amplitude in the synapses primed with 0.5 and 5 Hz (p<0,001). Potentialization was observed in the EPSP slope in post-tetanic potentialization period where 5 Hz priming stimulation synapse (p<0,001), whereas not in the synapses where 0.5 Hz priming stimulation was applied. The study findings show that the amplitude of non-synaptic long-term plasticity is dependent on the frequency of stimulation given before LTP. Seeing this inhibition of LTP at lower frequencies of synaptic activity suggests that this form of metaplasticity may alter the capacity to express LTP after repeated neuronal activity, thereby affecting memory formation.

Anahtar kelimeler: Priming stimülasyon, depotansiyasyon,

(5)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2019 ; 28 (3)

BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR YÜKSEKOKULU ÖĞRENCİLERİNİN SPORCU KİMLİKLERİ VE SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ

EXAMINATION OF SPORTSMAN IDS AND HEALTHY LIFESTYLE BEHAVIORS OF STUDENTS AT THE SCHOOL OF PHYSICAL EDUCATION AND SPORTS

Abdurrahman BAŞAK Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019 Danışman: Doç. Dr. Ziya BAHADIR

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Physical Educ. and Sports Sciences

Master Thesis, June 2019

Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Ziya BAHADIR ÖZ

Bu araştırma; beden eğitimi ve spor yüksekokulu öğren-cilerinde sporcu kimlikleri ile sağlıklı yaşam biçimi dav-ranışları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla ger-çekleştirilmiştir. Amaç doğrultusunda Sporcu Kimliği ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeklerinden oluşan form Ahi Evran Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yük-sekokulunda öğrenim gören 284 öğrenciye uygulanmış-tır. Ölçeklerden elde edilen veriler bilgisayar ortamında SPSS 22.0 istatistik programı aracılığıyla değerlendiril-miştir. Araştırmada iki bağımsız grup arasında niceliksel sürekli verilerin karşılaştırılmasında t-testi, ikiden fazla bağımsız grup arasında niceliksel sürekli verilerin karşı-laştırılmasında Tek yönlü (One way) ANOVA testi kulla-nılmıştır. ANOVA testi sonrasında farklılıkları belirle-mek üzere tamamlayıcı post-hoc analizi olarak Scheffe testi kullanılmıştır. Araştırmanın sürekli değişkenleri arasında Pearson korelasyon ve regresyon analizi uygu-lanmıştır.

Araştırma sonucunda; sporcu kimliğini belirleyen tüm boyutlar ile sağlıklı yaşam biçimleri arasında çift yönlü, pozitif yönde anlamlı ilişkilerin olduğu saptanmıştır. Sporcu kimliğin artmasının sağlıklı yaşam biçimi davra-nışını artırdığı, sporcu kimliği alt boyutlarından sosyal kimlik, sporla sınırlanmışlık, olumsuz duyuşsallığın sağlıklı yaşam biçimi davranışını üzerinde pozitif etkisi-nin olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların, cinsiyetleri, yaşları, bölümleri, BKİ skorları ve sınıfları ile SYBDÖ ölçeği toplam puan ortalamaları karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanma-mıştır. Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının lisanslı olma değişkenine göre ortalamaları incelendiğinde fizik-sel aktivite ve sosyal sorumluluk alt boyutlarının lisanslı spor yapanların lehine anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptanmıştır. Sporcu kimliği ve lisanslı spor yap-ma arasında tüm alt boyutlarda anlamlı farklılaşyap-ma söz konusudur.

ABSTRACT

The purpose of this research is to assess relationship between sportsman ids and healthy life style behaviors of the students studying at Physical Education and Sports Academy. Therefore, a survey consisting of sportsman ids and healthy life style behaviors scales has been done with 284 students studying Ahi Evran University School of Physical Education and Sports. Data obtained from the survey have been analyzed by using SPSS 22.0 statistical program. T-test has been used to compare quantitative data of two independed groups. For more than two independed groups, One-way ANOVA has been used to compare continuous quantitative data. To determine the differences Scheffe test has been used as complement post-hoc analyze after the ANOVA test. Pearson correlation and regression analyses have been used to evaluate the continuous variables of the study.

Results show that two ways positive significant relations have been determined between healthy lifestyles and all dimensions that assess sportsman ids. As sportsman id increases healthy lifestyle behaviors also increase, as sub-dimensions of sportsman ids, social id, limited with sports, negative emotionality have positive effect on healthy lifestyle behavior. There were no significant statistical difference among the means of total scores of the genders, ages, departments, body mass index (BMI) scores, classes and healthy lifestyle behaviors scale (HLBS). According to the means of being licensed scale variable for healthy lifestyle behaviors; physical activity and social responsibility sub-dimensions of licensed sportsmen were found significantly higher. There were significant differentiation between sportsman ids and being licensed at all sub-dimensions.

Anahtar kelimeler: Sporcu kimliği, sağlıklı yaşam biçimi

(6)

109

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ÖFKE DÜZEYİ, ÖFKE İFADE TARZI VE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER ANGER LEVELS AND ANGER EXPRESSION STYLES IN NURSING STUDENTS AND RELATED FACTORS

Belgin YILMAZ

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2019 Danışman: Prof. Dr. Osman GÜNAY

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Publich Health

M. Sc. Thesis, July 2019 Supervisor: Prof. Dr. Osman GÜNAY ÖZ

Amaç: Bu araştırmada hemşirelik bölümünde okuyan öğrencile-rin sürekli öfke düzeyleri, öfke ifade tarzları ve bunlarla ilişkili sosyodemografik, okul ile ilgili, öğrencilerin kendini tanımlama-sıyla ilgili faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır.

Yöntem: Araştırma, tanımlayıcı nitelikte kesitsel bir çalışmadır. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölü-mü’nde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında okuyan 804 (141 erkek ve 663 kadın) öğrenciyle gerçekleştirilmiştir. Veriler, Sürekli Öfke -Öfke Tarz Ölçeği (SÖÖTÖ) ve Kişisel Bilgi Formu kullanılarak elde edilmiştir. SÖÖTÖ, öfke özelliklerini sürekli öfke, öfke-içe, öfke-dışa ve öfke kontrolü olmak üzere 4 alanda değerlendirmek-tedir. Verilerin analizi IBM SPSS Version 25 programı kullanılarak yapılmıştır.

Bulgular: Araştırma grubunun sürekli öfke puanı 20.47±4.64, öfke-içe puanı 16.91±3.77, öfke-dışa puanı 15.90±3.71 ve öfke kontrolü puanı 20.00±3.77’dir. Sürekli öfke ve öfke-dışa puanları erkeklerde kadınlara göre anlamlı düzeyde daha yüksektir. Anne-leri üniversite mezunu olan öğrenciAnne-lerin sürekli öfke ölçeği puanı anneleri ilkokul mezunu olan öğrencilerden anlamlı düzeyde daha yüksektir. Evlilik durumu, ailenin yaşadığı yer, babanın öğrenim düzeyi, babanın ve annenin çalışma durumu ve ailenin ekonomik durumunun öfke özelliklerine önemli bir etkisi bulun-mamıştır. Öfke-dışa puanı 3. sınıf öğrencilerinde 2. sınıf öğrencile-rine göre anlamlı ölçüde düşüktür. Hemşirelik mesleğini isteyerek seçenlerde öfke-dışa puanları anlamlı ölçüde daha düşüktür. Sürekli öfke puanları hemşirelik bölümünde okumaktan memnun olmayanlarda kararsız ve memnun/çok memnun olanlara göre anlamlı ölçüde daha yüksektir, öfke-içe ve öfke-dışa puanları memnun olmayanlarda memnun/çok memnun olanlara göre anlamlı ölçüde daha yüksektir. Sürekli öfke ve öfke-dışa puanları, Kayseri’de yaşamaktan memnun olmayanlarda memnun/çok memnun olanlara göre anlamlı ölçüde daha yüksektir. Gelirlerinin giderlerini karşılama düzeylerine göre sürekli öfke ve öfke-dışa puanları, gelir düzeyinin az olduğunu düşünen öğrencilerde gelir düzeyi denk ve fazla olanlara göre daha yüksektir; gelirini az olarak değerlendirenlerin öfke-içe puanları gelirini denk olarak değerlendirenlere göre anlamlı ölçüde daha yüksektir. Okul ile ilgili özelliklerden mesleği seçme nedenine ve halen ikamet ettik-leri yerlere göre öfke özellikettik-leri farklılık göstermemektedir. Öfke-sini kontrol edebildiğini, kısmen kontrol edebildiğini ve kontrol edemediğini düşünen öğrenci gruplarının sürekli öfke, öfke-dışa ve öfke kontrol puanlarının tamamı istatistiksel olarak anlamlı şekilde birbirlerinden farklıdır. Öfke kontrolü için profesyonel destek alanlarda destek almayanlara göre öfke-dışa puanlarının daha yüksektir. Öfke kontrolü için eğitim alanlarla almayanlar arasında öfke özellikleri açısından anlamlı bir farklılık bulunama-mıştır.

Sonuç ve Öneriler: Hemşirelik öğrencilerinin sürekli öfke, öfke-içe, öfke-dışa ve öfke kontrol puanları çeşitli sosyodemografik, okul ile ilgili, öğrencilerin kendini tanımlamasıyla ilgili özelliklere göre anlamlı farklılıklar göstermektedir. Hemşirelik öğrencileri öfke kontrolü konusunda desteklenmeli, gerekli durumlarda profesyonel destek sağlanmalıdır.

ABSTRACT

Objective: The aim of this study was to measure scores of trait anger, anger expression styles, and anger control in nursing students and to investigate whether these scores could show significant differences depending on sociodemographic, school-related, and self-identification factors.

Method: This is a descriptive cross-sectional study. The study were carried out with 804 (141 males and 663 females) students in the Nursing Department, Graduate School of Health Sciences, Erciyes University in the 2016-2017 academic year. The data were obtained using the State-Trait Anger Scale (STAS) and the Personal Information Form. STAS measures anger characteristics in four domains: trait anger, anger-in, anger-out, and anger control. Data were analyzed using the IBM SPSS Version 25 software.

Results: In the study group, the anger-out score was 20.47 ± 4.64, the anger-in score was 16.91 ± 3.77, the anger-out score was 15.90 ± 3.71, and the anger control score was 20.00 ± 3.77. The scores of trait anger and anger-out were significantly higher in males than in females. The trait anger scale score of the students whose mothers were university graduates was significantly higher than those whose mothers were primary school graduates. There were no differences in anger characteristics for sociodemographic characteristics including marital status, the place where the family lives, the education level of the father, the working status of the father and mother, and the economic status of the family. The anger-out score was significantly lower in 3rd grade students compared to 2nd grade students. The anger-out scores were significantly lower in the students who willingly chose nursing profession. The scores of trait anger were significantly higher in the students dissatisfied with nursing education than those uncertain and satisfied/very satisfied, and the anger-in and anger-out scores were significantly higher in those dissatisfied than in those satisfied/very satisfied. The scores of trait anger and anger-out were significantly higher in those who were not satisfied with living in Kayseri than those who were satisfied/very satisfied. In terms of the levels of income to meet expenses, the scores of trait anger and anger-out were higher in the students who thought that their income level was low compared to their expenses than those who reported equivalent income and expenses or revenue over expenses, and the anger-in scores of those who consider their income as low were significantly higher than those who evaluate their income and expenses were equivalent. In terms of school related features including the reason why students chose the profession and the place where they were residing, anger characteristics did not differ. The scores of trait anger, anger-out, and anger control were significantly different from each other in the three groups of students who grouped as those who thought that they could control anger, partially control and could not control. The anger-out scores were higher in those receiving professional support for anger control than those not receiving support. There was no significant difference in terms of anger characteristics between the students who were receiving anger management training and those not.

Conclusion and Suggestions: The findings of this study indicate that scores of trait anger, anger-in, anger-out, and anger control in nursing students show significant differences according to a variety of sociodemographic, school-related, and self-identification factors. The nursing students should be supported in anger control, and professional support should be provided when necessary.

Anahtar kelimeler: Öfke, öfke ifade tarzı, hemşirelik

(7)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2019 ; 28 (3)

KAYSERİ İLİNDE BALIK TÜKETİMİ VE TÜKETİCİ TERCİHLERİNİN ARAŞTIRILMASI INVESTIGATION OF FISH CONSUMPTION AND CONSUMER PREFERENCES IN KAYSERİ

Berat DENİZ

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Veteriner Zootekni Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019 Danışman: Prof. Dr. Savaş SARIÖZKAN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Animal Breeding

MSc. Thesis, June 2019

Supervisor: Prof. Dr. Savaş SARIÖZKAN ÖZ

Bu araştırmada Kayseri ili merkez ilçelerinde yaşayan insanların balık tüketim tercihleri ve balık tüketimine etki eden sosyal, kültürel, ekonomik faktörlerin belir-lenmesi amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında 2018 yılında basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle belirlenen 529 kişiyle yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanan anketlerden elde edilen veriler kullanılmıştır. Çalışma verilerinin bir kısmı deskriptif olarak sunulmuş, balık tüketimi üzerine cinsiyetin etkisi T-testi ile, medeni durum, gelir ve eğitim düzeyinin etkisi ise tek yönlü varyans analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Yapılan araştırmada tüketicilerin %20,2’si kadın, %79,8’i er-kektir. Ankete katılan tüketicilerin yaş ortalamaları ise 39±12,2 olup, ailedeki birey sayıları 4,1±1,3 olarak belirlenmiştir. Ayrıca ankete katılanların %79,2’si evli ve %19,5’inin bekâr olduğu tespit edilmiştir. Tüketicile-rin aylık ortalama gelirleri 3.399 TL olarak hesaplan-mıştır. Tüketicilerin %0,8’i okuryazar değil iken, % 31,5’i ilköğretim mezunu, % 27,8’i lise mezunu, % 35,6’sı üniversite mezunu, geri kalan %4,3’ünün lisan-süstü eğitime sahip olduğu tespit edilmiştir. Meslek durumları ise % 8,7’si serbest meslek, %10,4’ü emekli, %21,4’ü işçi, %31,4’ü memur, %0,9’u çiftçi, %9,6’sı esnaf, %6,6‘sı ev hanımı, %11’i ise diğer meslek grupla-rından olduğu tespit edilmiştir. Yapılan çalışmada en yüksek et tüketim tercihi %53,1 ile kırmızı et olurken, bunu %35,8 ile beyaz et ve %11,1 ile balık eti izlemiş-tir. Toplam et tüketimi içerisinde balık etinin oranı % 21,5 olarak hesaplanmıştır. Tüketicilerin % 95,5’i balı-ğa kolay ulaştığını, % 52,4’ü balık fiyatlarının normal olduğunu belirtmiştir. Tüketimde balık etinin tercih edilme sebepleri arasında en çok lezzetli olması (% 47,3) ve besin değerinin yüksek olması (%43,5) gel-mektedir. Kayseri’de en çok tercih edilen (% 61,1) balık türü olarak hamsi belirlenmiştir. Yapılan çalışmada yıllık aile başına balık tüketim miktarının 21,3 ±14,7 kg ve kişi başına düşen miktarın ise 5,6±4,4 kg olduğu hesaplanmıştır. Öğrenim düzeyi arttıkça balık tüketimi-nin de artma eğiliminde olduğu tespit edilmiştir. Tüke-ticilerin % 71,5’i gelirlerinin artmasının balık tüketimi-ni artırmayacağını % 28,5’i ise artıracağını bildirmiştir. Sonuç olarak, Kayseri ilinde balık tüketiminin; Türkiye ortalaması civarında olduğu, tüketim düzeyinin evlilik, eğitim ve gelir seviyesinden olumlu etkilendiği ortaya çıkmıştır.

ABSTRACT

In this study, it is aimed to determine the fish consump-tion preferences of people living in the central districts of Kayseri and the social, cultural and economic factors affecting the fish consumption. The data obtained from surveys using face-to-face interviews with 529 people using simple random sampling method were used in the study. Some of the study data were presented as descriptive, and the effect of gender (T-test), marital status, income and education on fish consumption was evaluated by one way Anova. As a result, 20.2% of the participants were female and 79.8% were male. The mean age of the surveyed consumers was 39±12.2 and the number of individuals in the family was 4.1±1.3. In addition, 79.2% of the consumers were married, 19.5% were single and 1.3% were found to be other. Monthly average income calculated as 3.399 TL. While 0.8% of the participants were not illiterate, 31.5% were pri-mary school graduates, 27.8% were high school gradu-ates, 35.6% were graduated from a university and 4.3% of them are post graduates. Occupational status was 8.7% self-employed, 10.4% retired, 21.4% worker, 31.4% civil servant, 0.9% farmer, 9.6% deal with trade, 6,6% were housewives, 11% were from other occupa-tional groups. In the study, the highest consumption preference was red meat with 53.1%, followed by white meat with 35.8% and fish meat with 11.1%. The ratio of fish meat in total meat consumption was calcu-lated as 21.5%. Almost all (95.5%) consumers stated that they reached the fish easily and 52.4% stated that the fish prices were normal. Consumption of fish meat among the most delicious (47.3%) and high nutritional value (43.5%) is the reason. The most preferred (61.1%) fish species were anchovy in Kayseri. In the study, it was calculated that the amount of fish con-sumption per year family was 21.3 ± 14.7 kg and the amount per capita was 5.6±4.4 kg. It has been deter-mined that fish consumption also tends to increase as the level of education increases. In the study 71.5% of consumers reported that increasing their incomes would not increase fish consumption and 28.5% would increase. In conclusion, the average fish consumption in Kayseri province is near to Turkey’s average, the con-sumption level is thought to be positively affected from marriage, education and income levels.

(8)

111

TROMBOSİTTEN ZENGİN FİBRİN KÖKENLİ MEZENKİMAL KÖK HÜCRELERİN KLİNİKTE UYGULANABİLİR ÜRETİM ŞARTLARININ ARAŞTIRILMASI

INVESTIGATION OF CLINICALLY APPLICABLE MANUFACTURING

CONDITIONS OF THROMBOCYTE RICH FIBRINE ORIGINED MESENCHIMAL STEM CELLS Buket Banu ÖZKAN

Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kök Hücre Bilimleri Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2019 Danışman: Dr.Öğr. Üyesi Zeynep Burçin GÖNEN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Stem Cell Sciences

M.Sc. Thesis, August, 2019

Supervisor: Assist.Prof. Zeynep Burçin GÖNEN

ÖZ

Bu çalışmanın amacı, MKH’ lerin TZF’ nin fibrin yapısın-da bulunabileceği hipotezinden yola çıkılarak, kişide invaziv herhangi bir cerrahi işlem gerektirmeden, kişi konforunu etkilemeden, direkt olarak venöz damardan alınan kan ile TZF elde edilmesi ve bu dokudan da MKH elde edilmesini sağlamaktır. Elde edilecek MKH’ lerin klinik olarak uygulanabilir hale (GMP grade) getirilen yeni bir kök hücre kaynağı olması amaçladı.

Gönüllülerden alınan kan, 2500 rpm’de 12 dk süreyle santrifüj edilerek TZF elde edildi. TZF’ lerin kültüre edilmesi ile elde edilen TZF-MKH’ ler, adipojenik, osteojenik, kondrojenik farklılaşma testlerine, akım sitometri cihazı ile yüzey belirteçleri analizine, primer kültürden çıkma sürelerine ve koloni oluşturma özellik-lerine göre değerlendirildi. TZF-MKH’ lerin akım sitometri cihazı ile analizi sonucunda elde edilen tüm yüzey belirteçlerinin ortalamaları istatistiksel olarak değerlendirildi.

Sonuçta, TZF’den %10 insan serumu içeren D-Lizin kaplı kültür kabında alfa modifiye besiyeri koşullarında MKH elde edilebilir. TZF-MKH’ler CD 44, CD 73, CD 90, CD 105 yüzey belirteçlerini ifade ettiklerini, negatif kokteyl olarak kullanılan CD 11b, CD 19, CD 45, CD 34 ve HLA-DR yüzey belirteçlerini ifade etmedikleri belir-lendi. Ayrıca bu hücrelerin adipojenik, osteojenik ve kondrojenik olarak farklılaştığı adipo red, alizarin red ve floresans boyamalar ile gösterildi. Elde edilen TZF-MKH’ lerin primer kültüre alındıkları günden 1.pasaj işlemine alındığı güne kadar geçen sürenin ortalama 17,6±3,3 gün olduğu tespit edildi. Sonuç olarak; TZF, klinik olarak kullanılabilir üretim şartları altında MKH üretiminin sağlanabildiği yeni bir mezenkimal kök hüc-re kaynağıdır.

ABSTRACT

The aim of this study, based on the hypothesis that MSCs can be existed among fibrin structures in the PRF, was to obtain PRF with the blood taken directly from the venous vein and to ensure to obtain MSC from also this tissue without requiring any invasive surgical operation and without affecting the comfort of the person. The MSCs to be obtained were intended to be a new source of stem cells, made clinically applicable (GMP grade).

Blood from the volunteers was centrifuged at 2500 rpm for 12 minutes to obtain PRF. The PRF-MSCs obtained from cultivation of PRF, according to adipogenic, osteogenic, and chondrogenic differentiation tests, and surface markers analysis by flow cytometry device, and their duration to come out of primary culture, and colony-forming properties. The mean of all surface indicators obtained by the analysis of 10 PRF-MSCs via the flow cytometry device was evaluated statistically. As a result, MSC can be derived from PRF by using D-lysine treated culture flasks and 10% human sera containing alpha modified culture media. According to this evaluation, it was determined that the results showed the surface indicators of CD 44, CD 73, CD 90, and CD 105 as a positive coctail, but did not show the surface indicators of CD 11b, CD 19, CD 45, CD 34, and HLA-DR which were used as negative cocktail. In addition, adipogenic, osteogenic and chondrogenic differentiation of these cells was demonstrated by adipo red, alizarin red, and fluorescent stainings. The mean time from the day of the primer culture to the first passage was evaluated statistically and it was found to be 17.6 ± 3.3 days. The fact that the PRF-MSCs were able to form a colony was determined by staining with crystal violet after the CFU test. As a result; PRF is a new available source of mesenchymal stem cells which is produced under clinically GMP conditions for clinical applications.

Anahtar kelimeler: Mezenkimal Kök Hücre, Trombositten

(9)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2019 ; 28 (3)

OVARİOHİSTEREKTOMİ UYGULANAN KEDİLERDE MEDETOMİDİN-İSOFLURAN-ATİPAMEZOL VE

BUTORFANOL-MEDETOMİDİN-İSOFLURAN-ATİPAMEZOL ANESTEZİ PROTOKOLLERİNİN HEMODİNAMİK, HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

COMPARISON OF THE EFFECTS OF MEDETOMIDINE ISOFLURANE ATIPAMEZOLE AND BUTORPHANOL MEDETOMIDINE ISOFLURANE ATIPAMEZOLE ANESTHESIA PROTOCOLS ON HEMODYNAMIC, HEMATOLOGICAL AND BIOCHEMICAL

PARAMETERS IN OVARIOHYSTERECTOMY IN CATS Bulut AKTAŞ

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Veteriner Cerrahi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2019 Danışman: Doç. Dr. Nusret APAYDIN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Veterinary Surgery

M.Sc. Thesis, August 2019

Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Nusret APAYDIN ÖZ

Bu çalışmanın amacı; kedilerde ovariohisterektomi operasyo-nunda uygulanan medetomidin isofluran atipamezol ile butorfanol medetomidin isofluran atipamezol anestezi proto-kollerinin hematolojik, biyokimyasal ve hemodinamik para-metrelere etkilerinin araştırılmasıdır.

Genel anestezi sırasında komplikasyonlarla karşılaşılmaması için preoperatif ve postoperatif alınan kan örneklerinden biyokimyasal, hematolojik ve hemodinamik parametrelerin fizyolojik sınırlar içerisinde olması hastanın proğnozu açısın-dan olumlu olarak değerlendirilir. Bu parametrelere etkileme-yen ya da en az etkileetkileme-yen anestezik ilaçlar kullanılmalıdır. Araştırma materyalini ovariohisterektomi operasyonu için kliniğimize getirilen 32 adet dişi, 3±2 yaş ve 3.9 ±1.2 ağırlığın da kedi oluşturdu. Araştırmamız; medetomidin isofloran atipamezol grubu (Grup I) 16 kedi, butorfanol medetomidin isofloran atipamezol grubu (Grup II) 16 kedi olmak üzere 2 grup tan oluştu.

İlk ölçüm zamanımız olan 0. dakika kan örneği v. jugularis'den alındı. Birinci grup kedilerimize 80 µg/kg im medetomidin sonra isofluran ile indüksiyon sağlandı ve entübe edildi. İkinci grup kedilerimize ise butorfanol 0,1 mg/kg iv, 40 µg/kg medetomidin im sonrası isofluran ile indüksiyon sağlandıktan sonra entübe edildi. Her iki anestezi protokolü sonrasın da, uygulanan medetomidin dozunun 2,5 katı (uygulanan medetomidin ml sinin yarısı kadar ) atipamezol im uygulana-rak anesteziden çıkış sağlandı.

Yapılan istatistiksel değerlendirme de; hematolojik paramet-relerde: 0. ve 120. dakikalar arasında RBC, HCT, HGB, RETİC ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı fark görüldü (p<0,05). Biyokimyasal parametrelerde; 0. ve 120. dakikalar arasında TP, BUN, CREA ölçümlerinde istatistiksel olarak an-lamlı fark görüldü (p<0,05). Gruplara göre GGT, TP, BUN ve CREA değerlerinde 0. ve 120. dakikalar arasında istatiktiksel olarak anlamlı fark görüldü (p<0,05). Hemodinamik paramet-relerde; 0. ve 120. dakikalar arasında RES ve T değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı fark görüldü (p<0,05). Gruplara göre RES değerleri bakımından 0. ve 120. dakikalar arasında istatiktiksel olarak anlamlı fark görüldü (p<0,05).

Sonuç olarak; medetomidin isofluran atipamezol ve butorfanol medetomidin isofluran atipamezol anestezi protokollerinin hematolojik, biyokimyasal ve hemodinamik parametrelere etkilerinin olmadığı, her iki anestezi protokolünün de ovariohisterektomi operasyonlarında kolaylıkla kullanılabile-ceği belirlendi.

ABSTRACT

The aim of this study was to investigate the effects of medetomidine isoflurane atipamezole and butorfanol medetomidine isoflurane atipamezol anesthesia protocols on hematological, biochemical and hemodynamic parameters in ovarianhysterectomy in cats.

In order to avoid complications during general anesthesia, biochemical, hematological and hemodynamic parameters from preoperative and postoperative blood samples are considered to be positive for the patient's prognosis. Anesthetic drugs that do not affect or least affect these parameters should be used.

The study material consisted of 32 females, 3 ± 2 years and 3.9 ± 1.2 cats, who were brought to our clinic for ovariohysterectomy. Our research; The medetomidine isoflurane atipamezol group (Group I) consisted of 16 cats and the butorfanol medetomidine isoflurane atipamezol group (Group II) consisted of 16 groups.

Our first measurement time, 0 minute blood sample v. jugularis. In the first group of cats, 80 µg / kg im medetomidine and induction with isoflurane were intubated. The second group of cats were intubated after induction with isoflurane after butorphanol 0.1 mg / kg iv, 40 µg / kg medetomidine im. After both anesthesia protocols, atipamezol im 2.5 times the medetomidine dose (half of the ml of medetomidine administered) was administered and anesthesia was avoided. In statistical evaluation; Hematologic parameters: RBC, HCT, HGB, RETIC measurements were statistically significant between 0 and 120 minutes (p <0.05). Biochemical parameters; There was a statistically significant difference in TP, BUN and CREA measurements between 0 and 120 minutes (p <0.05). There was a statistically significant difference in GGT, TP, BUN and CREA values between 0 and 120 minutes (p <0.05). Hemodynamic parameters; RES and T values were significantly different between 0 and 120 minutes (p <0.05). There was a statistically significant difference in RES values between the groups between 0 and 120 minutes (p <0.05). As a result; It was determined that medetomidine isoflurane atipamezole and butorphanol medetomidine isoflurane atipamezol anesthesia protocols had no effect on hematological, biochemical and hemodynamic parameters, and both anesthesia protocols could be easily used in ovariohysterectomy operations.

Anahtar kelimeler: Atipamezol, Biyokimya, Butorfenol,

(10)

113

ALLOJENİK KEMİK İLİĞİ NAKLİ YAPILAN HASTALARDA KİMERİZM, GVHD VE SAĞKALIM İLE MİYELOİD KÖKENLİ BASKILAYICI HÜCRELER (MDSC) ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ARAŞTIRILMASI

INVESTIGATION OF RELATIONSHIP BETWEEN CHIMERISM, GVHD AND SURVIVAL AND MYELOID DERIVED SUPPRESSOR CELLS (MDSC) IN PATIENTS WITH ALLOGENIC BONE MARROW TRANSPLANTATION

Burçin ERDEM KINAŞ Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Kök Hücre Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2019 Danışman: Prof. Dr. Mustafa ÇETİN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Stem Cells

MSc. Thesis, August 2019 Supervisor: Prof. Dr. Mustafa ÇETİN ÖZ

Miyeloid kökenli baskılayıcı hücreler (MDSC), myeloid hücrele-rin tam olarak tanımlanmış bir alt grubu olmaktan ziyade matür hücrelere farklılaşmaları engellenmiş aktive immatür hücrelerin oluşturduğu, monosit ve granülosit alt kümeleri içeren heterojen bir topluluktur. Miyeloid türevli baskılayıcı hücreler (MDSC), efektör T hücresi tepkilerini baskılayabilen ve düzenleyici T hücrelerinin (Treg) gelişimini teşvik edebilen düzenleyici hücre popülasyonlarıdır.

Nakil sonrası miyeloid hücrelerin hızlı genişlemesi göz önüne alındığında, doğuştan gelen bağışıklık sisteminin bu üyelerinin, nakil sonrası erken bağışıklık ortamına önemli katkıları olabi-leceği düşünülmüştür. Bu çalışmada, Allojenik kemik iliği nakli yapılan hastalarda donör kaynaklı kök hücre yapılanma (kimerizm) oranı, GVHD ve sağkalım ile miyeloid kökenli bas-kılayıcı hücreleri arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmış-tır.

Çalışmaya Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı Kemik İliği Nakil Ünitesinde Aralık 2017- Eylül 2018 ta-rihleri arasında Allojenik kemik iliği nakli (AKHN) yapılan 15 hasta dahil edilmiştir. Çalışmamızda 15 hastanın engrafman (e) sonrası e0., e30., e60., ve e90. günlerinde alınan kanların-dan akım sitometri cihazı ile CD11b, HLA-DR, CD14, CD66b, CD15, CD33, CD45 antikorları kullanılarak PMN-MDSC ve M-MDSC hücrelerin analizi fenotipik olarak yapılmıştır. Çalışmamızda 100 günlük sağkalımı tamamlayan hastalarda, M -MDSC değişkeninde engrafmanın e30. gün ölçümünün ortanca değeri engrafmanın gerçekleştiği e0. gün ölçümünün ortanca değerinden anlamlı düzeyde yüksek olduğu gözlenmiştir (p<0.005). Aynı zamanda Lenfosit değişkeninde e60. gün ölçü-münün ortanca değerinin e0. gün ölçüölçü-münün ortanca değerin-den anlamlı düzeyde yüksek olduğu gözlenmiştir. Ayrıca M-MDSC ve lenfosit parametresinde GVHD gelişmeyen grupta e0.gün ölçümünün ortanca değerinin, GVHD gelişen grupta e0.gün ölçümünün ortanca değerinden anlamlı düzeyde yüksek olduğu gözlenmiştir. Kimerizm sonuçlarına göre değişkenler arasında fark saptanmamıştır. Örneklem büyüklüğünün yeter-sizliğine bağlı olarak sağ kalım değişkenine göre istatistiki olarak anlamlı bir fark bulunmamasına karşılık, yapılan tanım-layıcı istatistik tablosuna göre sağ kalım grubunda M-MDSC ve G-MDSC değerlerinin 0.,30. ve 60. günlerde artma eğilimde olduğu, ölen grupta ise 30. günden sonra belirgin azalma oldu-ğu gözlenmiştir.

Çalışmamıza göre özellikle nakil sonrası e0., e30. ve e60. Gün-ler arasında daha sık aralıklarla bakılmak üzere MDSC hücre-leri analizinin başlangıçta fenotipik olmak üzere, baskılayıcı aktivitelerine ve biyokimyasal analizlerine göre yapılması önerilmektedir. Sonuç olarak MDSC hücrelerinin, nakil sonrası düzenleyici hücre populasyonuna katkıları ve özellikle GVHD gelişimini öngörebildiği zamanın ve zamanlar arası oranların belirlenebilmesi için daha büyük örneklem grubunda çalışılma-sı gerekmektedir.

ABSTRACT

Myeloid-derived suppressor cells (MDSCs) are a heterogeneous collection of monocyte and granulocyte subsets of activated immature cells that are prevented from differentiating into mature cells rather than a fully defined subset of myeloid cells. Myeloid-derived suppressor cells (MDSCs) are regulatory cell populations capable of suppressing effector T cell responses and promoting the development of regulatory T cells (Tregs).

Taken into account the rapid expansion of myeloid cells after transplantation, it was thought that these members of the innate immune system could have important contributions to the early immune setting after transplantation. The aim of this study was to investigate the relationship between donor stem cell structure (chimerism) rate, GVHD and myeloid suppressor cells with survival in patients with allogeneic bone marrow transplantation.

Fifteen patients who had allogeneic bone marrow transplantation between December 2017 and September 2018 in the Department of Hematology Bone Marrow Transplant Unit of Erciyes University Faculty of Medicine were included in the study. In our study, taken 15 patients' blood in the days of e0., e30., e60., and e90 after engrafment (e) by using the flow cytometric device ,PMN-MDSC and M-MDSC cells were analyzed phenotypically using CD11b, HLA-DR, CD14, CD66b, CD15, CD33, CD45 antibodies.

In our study, in patients completing a 100-day survival, in M-MDSC variable engraftment e30. the median value of the day measurement e0 at which the engraftment day measurement was observed to be significantly higher than the median value. (p<0.05) At the same time in the lymphocyte variable e60. the median value of the day measurement e0. day measurement was significantly higher than the median value. In addition, in the M-MDSC and lymphocyte parameters, the median value of day e0 in the group without GVHD was significantly higher than the median value of day e0 in the group with GVHD. There was no difference between the variables according to kimerizm results. Although there was no statistically significant difference for survival variable depending on the sample size, according to the descriptive statistics table, M-MDSC and G-M-MDSC values of survival group tend to increase 0.,30. and on the 60th day, there was a significant decrease in the group that died after the 30th day.

According to our study, it is suggested that MDSC cells analysis should be performed at baseline phenotypic, suppressive activities and biochemical analyzes, especially at the more frequent intervals between days 0, 30 and 60 after transplantation. In conclusion, in order to determine the contribution of MDSC cells to the post-transplant regulatory cell population and the time and intertemporal rates in which it can estimate the development of GVHD, it should be studied in a larger sample group.

Anahtar kelimeler: Allojenik kemik iliği nakli, Kimerizm, Graft Versus

Host Hastalığı (GVHD), Miyeloid kökenli baskılayıcı hücreler (MDSC) Keywords:

Allogenic bone marrow, Graft versus host disease (GVHD), Myeloid derived suppressor cell (MDSC)

(11)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2019 ; 28 (3)

KAYSERİ YÖRESİNDEKİ SÜT SIĞIRCILIĞI İŞLETMELERİNDE DAMIZLIĞA AYRILAN DÜVELERDE BOVINE VİRAL DİYARE ENFEKSİYONUNUN PREVALANSI

THE PREVALENCE OF BOVINE VIRAL DIARHEA VIRUS OF STUD HEIFERS IN DAIRY PRODUCTION SYSTEMS IN KAYSERİ REGION

Büşra ULUSAN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Veteriner İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019 Danışman: Doç. Dr. Ayşe GENÇAY GÖKSU

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Veterinary Internal Medicine

M.Sc.Thesis, June 2019

Supervisor: Assoc.Prof. Ayşe GENÇAY GÖKSU ÖZ

Bu çalışma da Kayseri süt sığırcılığı işletmelerinde da-mızlığa ayrılan düvelerde Bovine Viral Diyare Virus (BVDV) enfeksiyonunun prevalansının araştırılması amaçlandı. Çalışmada 22 farklı işletmede bulunan 6 ay - 19 ay ve üzeri yaşlı 108 adet dişi sığırdan toplanan kan serumları kullanıldı. Serumlarda BVD virusuna karşı antikor (Ab) varlığını belirlemek için BVDV (Ab)- ELİSA, BVDV antijen (Ag) varlığını belirlemek amacıyla BVDV (Ag)- ELİSA ticari test kitleri kullanıldı. Alınan kan örneklerinin analiz sonuçlarına göre; düvelerin 31/108 (%28,70)’i seropozitif, 77/108 (%71,3)’sinin seronegatif olduğu tespit edilmiştir. Antijen prevalansı bakımından ise düvelerden 2/108 (%1,85) tanesi anti-jen (Ag) pozitif, 106/108 (%98,15) tanesi antianti-jen (Ag) negatif bulunmuştur. Bu antijen (Ag) pozitif bulunan 2 düve antikor (Ab) yönünden de negatif olarak saptan-mıştır. Yaş grupları arasında seropozitiflik yönünden istatiksel önem (p<0.05) tespit edildi. Ayrıca, seropozitif ve seronegatiflik arasındaki korelasyon testine göre yaş arttıkça seronegatifliğin azaldığı bulun-du.

ABSTRACT

In this study we aim to investigate prevalence of Bovine Viral Diarrhea ( BVD) infection at heifers at Kayseri dairy farms. For this purpose, one hundred eight blood serums from 6-19 months and over old cattles were used from 22 different dairy farms. BVD (Ab)-ELISA and BVD (Ag)-ELISA test kits were used to see if there are existence of antibody and antigen against to BVD. From those bovines, it is found that 31 (%28,70) were seropositive and 77 ( %71,3) were seronegative. With regart to antigen prevalance 106 of all heifers (%98,15) were determined negative and (%1,85) 2 of all the heifers which were also found negative in terms of antibody presence were determined positive. Seroposi-tivity was statistically significant (p<0.05) among age groups. In addition, according to the correlation test between seropositivity and seronegativity, it was found that seronegativity decreases with age.

(12)

115

GRAFEN OKSİT/ZnO NANOÇUBUK HİBRİT MATERYALİNİN DEKSKETOPROFEN VE İBUPROFEN TAYİNİNDE KULLANILMASI

USE OF GRAFEN OXIDE/ZnO NANO-BAR HYBRID MATERIAL FOR DETECTING DEXCOPOPROPHEN AND IBUPROPHEN

Canan Gonca ALTINORDU Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Analitik Kimya Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019 Danışman: Prof. Dr. İbrahim NARİN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Analytical Chemistry

MSc. Thesis, June 2019 Supervisor: Prof. Dr. İbrahim NARİN ÖZ

Bu tez calışmasında, nonsterodial ilaçlardan profen türevi olan deksketoprofen trometamol ve ibuprofen’in katı faz ekstraksiyon yöntemi ile ayırma saflaştırma ve zenginleştirme çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Geliştirilen katı faz ekstraksiyon yönteminde geri kazanmalara etkisi olan model çözelti ortamından pH, adsorban miktarı, elüent türü, elüent hacmi ve örnek hacmi gibi analitik parametrelerin etkisi incelenerek yöntemin optimum koşulları belirlenmiştir. Katı faz ekstraksiyon yöntemi sonrası ibuprofen ve deksketoprofen trometamolün miktar tayinleri daha önce geliştirilen yöntem ile DAD dedektörlü HPLC de yapılmıştır (Aydın, 2017). Katı faz ekstraksiyon yöntemi kullanılarak aynı anda matriks ortamından hem ibuprofen hem de dexketoprofeni eş zamanlı ekstrakte edebilmekteyiz. İbuprofen ve Deksketoprofen trometamol için tayin sınırı (LOD) ve gözlenebilme sınırı (LOQ) değerleri sırasıyla ibuprofen için 98,7 ng mL−1 , 325,7 ng mL−1 ; deksketoprofen trometamol için 273,1 ng mL−1 , 901,2 ng mL−1 olarak belirlenmiştir. Ayrıca geçerli yöntem kullanılarak ekleme geri kazan-ma çalışkazan-maları bir şurup ve bir tablet örneğine uygulanmıştır.

ABSTRACT

In this thesis dexketoprofen and ibuprofen, which are derivatives of nonsterodial drugs are separated, purified and enriched by solid phase extraction method. The effect of analytical parameters such as pH, amount of adsorbent, type of eluent, volüme of eluent and sample volume’s impact on recovery in the solid phase micro extraction method is researched and the optimum conditions of the method were determined. (Aydın, 2017) After the solid phase extraction method, the amount of ibuprofen and dexketoprofen were determined by GPLC with DAD detector. We can simultaneously extract both ibuprofen and dexketoprofen from the matrix medium using micro extraction method with the method developed previously. The LOD and LOQ values for ibuprofen and dexketoprofen trometamol were 98.7 ng mL − 1, 325.7 ng mL − 1 for ibuprofen, respectively; For dexketoprofen trometamol, 273.1 ng mL − 1 was determined as 901.2 ng mL -1 et 1. It was also applied to a syrup and a tablet sample using the current method.

Anahtar kelimeler: Deksketoprofen trometamol, İbuprofen,

(13)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2019 ; 28 (3)

İNME GEÇİREN BİREYLERDE ROM EGZERSİZLERİNİN FONKSİYONEL BAĞIMSIZLIK VE YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ

AFTER STROKE, THE EFFECT OF ROM EXERCISES FOR PERSONS’S FUNCTIONAL INDEPENDENCE AND QUALITY OF LIFE

Cansu YILMAZ Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Hemşirelik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2019 Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Özlem CEYHAN

Erciyes University, Graduate School Of Health Department of Nursing

M. Sc. Thesis, July2019 Supervisor: Asist. Prof. Özlem CEYHAN ÖZ

Bu araştırma, inme geçiren bireylere uygulanan ROM egzersizlerinin fonksiyonel bağımsızlık ve yaşam kalite-si üzerine etkikalite-sini belirlemek amacıyla yapılmış randomize kontrollü deneysel bir araştırmadır. Araştırma, nöroloji servisinde araştırma sınırlılıklarına uyan 40 müdahale, 40 kontrol grubunda olmak üzere 80 bireyle yapılmıştır. Müdahale grubundaki bireylere; 2 hafta boyunca günde 3 kez planlanmış ROM egzersiz-leri uygulanmış, kontrol grubuna rutin tedavi dışında bir uygulama yapılmamıştır. Araştırmada veriler; Anket Formu, Hasta Gözlem Formu, Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçeği (FBÖ) ve İnmeye Özgü Yaşam Kalitesi Ölçeği (İÖYKÖ) kullanılarak araştırmacı tarafından toplanmış-tır. Araştırmada etik kurul onayı, kurum izni ve birey-lerden sözlü ve yazılı bilgilendirilmiş olur alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Shapiro Wilk normallik testi, Friedman Analizi, Wilcoxon testi, Repeated Measures Two way ANOVA, Bonferroni testi, independent t testi, Mann-Whitney U testi, Spearman korelasyon analizi, Kruskal-Wallis testi, Fisher Exact test ve Pearson Exact Ki-kare testleri kullanılmıştır. Araştırmada p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.

Araştırma sonucunda; müdahale grubuna uygulanan ROM egzersizlerinin; FBÖ ve İÖYKÖ puanlarını önemli düzeyde artırdığı, fonksiyonel bağımsızlık düzeyleri ile yaşam kalitesi arasında pozitif ilişki olduğu saptanmış-tır. Bu sonuçlar doğrultusunda inme geçiren bireylere; hastalık stabil hale gelir gelmez ROM egzersizlerinin uygulanması önerilmektedir.

ABSTRACT

This study is a randomized controlled experimental study to determine the effect of ROM exercises on stroke patients' functional independence and quality of life.

The study was conducted with 80 individuals, 40 of whom were in the intervention group and 40 of them were in the control group. Individuals in the intervention group; ROM exercises were administered 3 times a day for 2 weeks and the control group did not receive any treatment other than routine treatment. The data in the research; The questionnaire was collected by the researcher using the Patient Observation Form, Functional Independence Scale (FIM) and Stroke-Specific Quality of Life Scale (CBCS). Ethical committee approval, institutional permission and verbal and written informed consent were obtained from individuals. Shapiro Wilk normality test, Friedman analysis, Wilcoxon test, Repeated Measures Two way ANOVA, Bonferroni test, independent t test, Mann-Whitney U test, Spearman correlation analysis, Kruskal-Wallis test, Fisher Exact test and Pearson Exact Chi-square tests were used. In the study, p <0.05 was considered statistically significant.

As a result of the research; ROM exercises applied to intervention group; It was found that FIM and IMSQ scores significantly increased and functional independence levels were positively correlated with quality of life. In line with these results; ROM exercises are recommended as soon as the disease has stabilized.

Anahtar kelimeler: İnme, ROM Egzersizleri, Fonksiyonel Bağımsızlık,

Yaşam Kalitesi, Hemşirelik, Fonksiyonel Durum, Fonksiyonellik Keywords:

Stroke, ROM Exercises, Functional Independence, Quality of Life, Nursing, Functional Statue, Functionality

Referanslar

Benzer Belgeler

İş tatminini etkileyen her faktör için memur personelin iş tatmin düzeyinin işçi personele oranla çok düşük olduğu tespit edilmiştir.. İş tatmini ile

kullanma aparatı, vakum pompa sistemi, asal gaz doldurma manifoldunu içerir. Genelde, odanın basıncı 0.01-0.001 Pa'a düşürüldüğünde yüksek saflıktaki kuru

Wall Street Journal verileri kullanılarak yapılan testte sistemler aynı miktarda veri ile eğitildiklerinde önerilen modelin %18 daha az hata yaptığı, önceki testten %5

Kimyasal püskürtme yöntemiyle elde edilen CdS filmlerinin yüzey görüntülerini incelemek için Şekil 5.10’ da gösterilen, ESOGÜ-Arum Araştırma Merkezine ait Hıtachı

Kamu çalışanlarının özellikle hastanelerde afet ve acil durumlar ile ilk yardım konularına ilişkin bilgi düzeyinin belirlenmesi ve buna yönelik bilgi düzeyi

Elde edilen sonuçlardan, önerilen SOA ve geliştirilen R-SOA algoritmalarının birinci ve ikinci dereceden düzgün hesaplamalarda daha iyi sonuçlar verdiği, Kübik düzgün

Turizm çeşidi olarak değerlendirilen Gastronomi Turizmi kapsamındaki gastronomik kimlik ve coğrafi işaretleme konusuyla ilgili çalışmaların sınırlı olması, bu

Bu tez çalışmasında, keçilerde mevsimsel veya yıl boyu östrus gösterme ile ilişkili olduğu düşünülen MTRN1A-RsaI polimorfizmi yönünden Türkiye’de en